Webmaster Geschrieben 7. April 2010 Teilen Geschrieben 7. April 2010 Risale-i Nur tahrib mi edildi yahut yeni bir 'Emevilik' hareketi mi? ‘Bediuzzaman Kürtçü müydü?” baþlýklý yazýmda, Sýddýk Þeyxo nam zatýn ‘Risale-i Nur tahrif edildi’ þeklindeki ifadelerine kýzarak, Abdülkadir Badýllý gibi son derece samimi bir Allah dostuna da ‘bu tür zatlara cesaret veriyorsunuz’ diye tehevvür etmiþtim. Önceki gün, TRT Arap kanalýnýn açýlýþý münasebetiyle Bediuzzaman’ýn “Ýslamýn intibahý (uyanmasý) Arabýn intibahý ile mümkündür’ þeklindeki sözlerinin açýlýmýna dair bir þeyler yazayým derken, yine o zatýn (yani M. Sýddýk Þeyhanzade’nin) ifadeleri ile karþýlaþtým. Mizgin diye bir dergiye röportaj vermiþ. Kendisini þahsen tanýmadýðým ve hakikaten bir önyargým da olmadýðý için, röportajý dikkatle okudum. Ve gördüm ki, bu zat, ciddi bir þekilde, Risale-i Nur’un, tahrif edildiðini söylüyor. Þeyhanzade, delillerini de ortaya koyarak, Bediuzzaman’ýn, Kürt olduðunu, tüm çabasýnýn –nerede ise- Kürt halkýný uyandýrmak ve onlara bir milli kimlik kazandýrmak olduðunu söylüyor. ‘Said, Kürttür, seyid falan da deðildir, mehdi de deðildir’ diyor… Ve sonra da ekliyor; Said’in varisi benim. Ýþte iddiasý: “Ben de eski þeyimde çok ifade ettim de. Mustafa Acet diye bir zat vardý. Ankara’da bulunuyordu. Bediüzzaman’ýn yakýn talebelerindendi. Emirdaðlýydý. On seneden fazla Üstad’a bizatihi fiilen hizmet etmiþ. Yemeklerini yapmýþ, çamaþýrlarýný yýkamýþ, yani bütün hizmetlerinde bulunmuþ bir zattý. Þu an Ankara’da Diyanet’te bulunuyor. Biz 1982 yýlýnda Envar Neþriyatý satýn aldýk, þer’an… Ama þer’an satýn aldýðýmýz bir kitabý, depolarý boþaltarak kaçýrdýlar; o ayrý bir olay. Ben de bunun üzerine Ankara’ya gittim. Ve durumu anlattým kendisine. O zaman dedi ki, bak dedi ben, bugüne kadar Risale-i Nur hizmetinde bulunuyorum. Ben Üstad’ý zamanýn Mehdisi biliyorum. O bakýmýndan ona tabi olmuþumdur. Ama senin anlattýðýn hadiseden dolayý bir Cewþen ve Tesbihat yazmýþým dedi. Onu da ben sana hediye ediyorum. Sana veriyorum, onu bas dedi. Ýlk olarak sana teklif ediyorum. Ve dedi ki Üstad dün akþam benim rüyama geldi. Üstad, 1960’da Urfa’ya giderken beni çaðýrdý. Kendisiyle görüþtüm, dedi ki, “Mustafa kardeþ, ben bugün Urfa’ya gidiyorum. Urfa’ya giderken bir emanet var. O emaneti sana teslim etmek istiyorum. Ve seni seçtim, reyim senden yanadýr. Ve bu emaneti sana veriyorum. Ona emanet ediyor ve aðzý kapalýydý, mühürlüydü. Üstad’ýn kendi mührü vardý. Dedi bunu sakýn açma. Yalnýz günü ve zamaný gelecek, onun sahibi çýkacak, sen de o sahibine teslim edersin.” dedi. Yýl 1982. Yýl 1960, Mustafa Acet’e verilmiþ. Mustafa Abi’ye Envar Neþriyat hakkýnda olan bitenleri anlatýnca, bana dedi ki, dün akþam Üstad rüyama geldi. “Emaneti sahibine teslim et” deyince, sen de buraya gelince dedim ki, bu iþ bitti. Bu iþin sahibi geldi. Ve bana tuttu bütün külliyatý, ana eserleri verdi. Üstad’ýn tahsis ettiði nüshalarý, hepsi ama hepsi….” (http://www.mizgin.net/modules.php?name=News&file=article&sid=1574) Sonuç olarak ‘varis benim’ diyor. Türk talebelerin bilerek risaleleri çarpýttýðýný söylüyor ve ima ediyor ki Kürd Said, ‘Türk talebelerini üzmemek için Kürdî mahlasýný kullanmamýþtýr. Günü zamaný geldiðinde birisinin çýkýp onun Kürtlüðünü ispat edeceðini bilip susmuþtur. O da benim” Þeyhanzade bu iddiasýna Mustafa Acet’i, kitaplarýn tahrip edildiðine de Said Özdemir’i þahid gösteriyor. * * * Röportajý iki kere okudum. Kalbimde býraktýðý iz, Bediuzzaman’ýn, Türkler nezdindeki kýymetini düþürmek için eski istihbaratçýlarýn söyledikleri ‘Said Kürttür. Bir yýðýn Müslüman Türk âlim varken, niye bir kürdün arkasýndan gidiyorsunuz?’ þeklindeki sözleri kadar buruktu. ‘La ilahe illallah Muhammed rasulullah’ davasý güden; bu uðurda ahiretini de dünyasýný da feda etiðini söyleyen bir zatý bundan daha aðýr bir þekilde yaralamak nasýl olur bilemiyorum? Biz Risale-i Nur’u bütün bir ümmetin, -hata bana göre beþerin- saadetini temin edecek hakikatleri zamin bir eser biliyoruz. La ilahe illallah davasýnýn zamanýmýza bakan açýlýmý... Röportajdan sonra içimde derin bir ezilme hissettim. Þeyhanzade’nin çabalarý beni ürküttü. En az Emevilerin, Ýslam’ý (haþa) Arap karihasýnýn bir meyvesi gösterme çabalarý kadar… * * * Biz iman ediyoruz ki Hz. Muhammed (asv) tüm insanlýða gelmiþ bir peygamberdir. O, Arabýn da, Acemin de peygamberidir. Davasý cihanþümuldur. Ama düþünün ki biri çýkýyor ve 19. yüzyýlýn ulusalcý diliyle, “O zatýn bütün davasý Araplara milli bir kimlik kazandýrmaktý. Farslar onlarý eziyor, küçümsüyordu. O çýkýp Arap kavminin milli onurunu ayaða kaldýrdý. Kur’an’ýn cihanþümul dava güdüðünü iddia edenler, onu Araplarýn elinden almak istiyorlar ve onu bu uðurda tahrif bile ettiler” diyor. Kendince deliler de getiriyor, kimse de ona mukni bir cevap vermiyor! Kendinizi ne kadar zorlasanýz da, o sözler artýk içinizi kemirir. Kur’an Allah kelamý da olsa, acaba neresi deðiþtirilmiþ, acaba neresi tahrif edilmiþ diye telaþ edersiniz. Bir de bakarsýnýz ki onun hakikati sizin nazarýnýzda sukut etmiþtir! Öyle deðil mi? Ýþte o röportajda söylenenler beni bu türden endiþelere sevk etti. Bu tavýr bir tür Emevi ýrkçýlýðýdýr. Emevilerin, cihanþümul Kur’an’ý ve Resul’u (asv) kendi atalarýnýn mirasý sayýp diðer halklarý –muvakkaten de olsa- Ýslamdan küstürmeleri gibi þu tür kavmiyetçi yaklaþýmlar da insanlarý Risalelerden soðutmaktan baþka iþe hizmet etmez. Risale-i Nur’u da bir Kürt milli destaný derekesine düþürür! Ben hiçbir nur talebesinin, ‘Said Kürt deðildir’ dediðine þahit olmadým. Herkes onun Kürt olduðunu bilir ve kabullenir. Bundan da rahatsýz olmaz. Ama bir þeyi daha bilir; o, bu asýrda gelmiþ hakiki bir Kur’an fedaisidir! Hz. Muhammed’in (asv), la ilahe ilah davasýnýn bir eridir; bu zamandaki tasdikçisi ve ihya öncüsüdür. Onun bu misyonu, diðer tüm kimlikleri kuþatýr. Nasýl ki, Kur’an ve Ýslam söz konusu olduðunda Hz. Muhammed’in kimliði, ýrký arka planda kalýr, ayný þekilde Kur’an’ýn bir hizmetçisi olan Risale-i Nur söz konusu olduðunda da Said’in kimliði, ikinci hatta üçüncü planda kalýyor ve kalmalý. Hadi diyelim Türkler, Kürtleri asimile itmek için –ki asýl iftira budur; eðer Türkler, Kürtleri, Ermenileri, Rumlarý, Bulgarlarý…. asimile etmek isteseydi, durum þimdi böyle olmazdý. Osmanlý 600 yýl bu topraklarda hükümran oldu. Kimin diline, damaðýna iliþildi? Ama birtakým insafsýzlar çýkýp, cumhuriyet döneminde hepimizin müþteki olduðu bir takým laikçi ulusalcý dayatmalarý, Müslüman Türk halkýna mal ederse bu açýk bir kötü niyettir- Said’in ifadelerini çarpýttýlar. O hiçbir þeyden çekinmeyen cesur adam da buna tezellül etti. Biz de inandýk! Bu tür iddialar, birtakým yol düþkünlerinin “Peygamberlik Ali’ye gelmiþti de Peygamber ona kýzýný verip kandýrdý” yahut “Peygamber efendimiz, Hz. Ali’yi halife yapmak istiyordu da, Hz. Ömer’den sakýndý.” Veya “Hz. Ali aslýnda Hz. Ebu Bekir’e ve Ömer’e biat etmek istemedi de tepkilerden çekindi…” þeklindeki hezeyanlarý çaðrýþtýrýyor! Onun, âlicenap ve müspet hareket etme gayretini böyle basit insani mülahazalarýn arkasýna sarmak vebaldir. Bediuzzaman, en aðýr þartlarda hiç kimseden çekinmeden Kur’an tezgâhýnda, þu zamanýn ezhan ve elhanýna, iklim ve tabiatýna uygun harika bir kumaþ dokudu. Adýna da Nur Risaleleri dedi. O kumaþý dilerse, Arap alýp fistan yapsýn, Kürt alýp þalvar yapsýn, Türk alýr pantolon yapsýn, Fars alýp aba yapsýn diye… Çünkü Kur’an Arþý Ýlahi’den gelen bir nur, Risaleler ise Arþ-ý Kur’an’dan inen bir feyizdir. Ne onun ne bunundur. Þeyhanzade efendi, bu cihanþümul hakikatleri alýp, kavminin kemaline gerekçe yaparsa, ondaki ýþýk söner. Tevrat gibi hak ve hakikat olduðu halde, bir kavmin kitabý olur. Yahudiliðin bir ýrk dini haline getirilmesine benzer… Derdi buysa bence muvaffak olacak gibi görünüyor. Çünkü sözünü Bediuzzamana hizmet etmiþ ve halen berhayat olan Mustafa Sungur, Abdullah Yeðin, Said Özdemir, Mehmet Fýrýncý, Abdülkadir Badýllý gibi zatlarýn duyacaðý þekilde söylüyor. Bunlardan da ses çýkmýyor. Ben de doðal olarak bu zatlara soruyorum: Siz Risale-i Nur’u tahrip mi ettiniz? Bizim elimizdeki kitaplar orasýyla birasýyla oynanmýþ eserler mi? Said, Kürd olduðunu söylemek istiyordu da siz buna mani mi oldunuz? O milli bir kahramandý da bize onu Ýslam kahramaný diye mi sundunuz? Eðer öyleyse iki elimiz yakanýzdadýr. Deðilse çýkýn ve deyin ki “Ey Þeyhanzade sen doðru söylemiyorsun! Kavmiyetçilik yapýyorsun!” Bunu demeye mecbursunuz ey yaþayan talebeler! Çünkü siz de gidince nâtýk burhanlar yok olacak ve herkes her sözü kendi bildiðince þerh edecektir. Emeviler de güya hak ve hakikat hesabýna yapmýþlardý yaptýklarýný. Fakat neticede o kavmiyetçi; Kur’an’ý bir kavmin eseri haline getirme çabalarýdýr ki, Hariciliðin patlamasýna, Ehl-i Beyt’in küsmesine, Farslarýn ayrý bir yol ve siyaset izlemesine, Þianýn dal budak salmasýna sebep olmuþtur. Beyler, Bediuzzaman’ýn hak davasýna bel baðlamýþ, onu kýtadan kýtaya, memleketten memlekete götürmüþ, 50’den ziyade dile çevirmiþ, onu kendi istikbalinin reçetesi bilmiþ þu gayretkeþ Türk halkýný, Risale-i Nur ve Said Nursî hakkýnda þüpheye düþürmeye hakkýnýz yoktur! Evet Kur’an Arapça’dýr ama biz biliyoruz ki, Kur’an Arabýn malý deðildir. Ve Resul de bir Arap kavmiyetçisi deðildir. Davasý da Arabý yükseltmek deðildir. Elbette o davanýn yükselmesi Arabý da yükseltmiþtir. Bizler Risale-i Nur’u da öyle görüyoruz. Said Kürttür ama Risaleleri Türkçe yazmýþtýr. (Kürtçe yazmaya mani mi vardý?) Davasý da Kur’aný ve Ýslamý yüceltme davasýdýr. Bu dava yükseldiðinde zaten bundan Kürt halký da nasibini alacaktýr. Herkesin malý olan Risaleleri, Kürdün Þehname’si yaparsanýz, onu da Tevrat gibi hakiki deðerinden düþürürsünüz. Nurculuðu da bir Kürt hareketi yaparsýnýz! Bizden söylemesi. Güya ben bugün size þu TRT Arap kanalýnýn açýlýþýndaki hayýrlý müjdelerden söz edecektim! Baþka zamana inþallah! Mehmet Ali Bulut, Haber 7, 07.04.2010 Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Empfohlene Beiträge
Dein Kommentar
Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.