Webmaster Geschrieben 23. März 2010 Teilen Geschrieben 23. März 2010 Üstad 50 yýlda dilde MUSTAFA ÇALIÞAN - RECEP YETER - MURAT AKSOY / BEDÝÜZZAMAN (1) Tarih: 23 Mart 1960. Urfa'daki Ýpek Palas Oteli'nin 3. katýnda, 27 numaralý odada sabaha karþý üç devir yaþamýþ "bahtiyar bir ihtiyar" son nefesini verir. Dünyadan geriye bir demlik, birkaç bardak, eski bir gömlek, cübbe, sarýk, misvak, biraz çay ve þeker, iki kalem, kâðýt, birkaç tane kap ve on lira para býrakýr. Bir de, her harfiyle kâinat kitabýný deþifre ettiði kocaman bir eser. Küllî bir eser: "Risale-i Nur Külliyatý" *** Tarih: 27 Mayýs 1960. Vefatýndan sadece 65 gün sonra, Türkiye askerî darbe ile uyanýr. Ýhtilalin kudretli komutanlarý, Üstad'ýn naaþýnýn askerî bir uçakla bilinmeyen bir yere naklini emreder. Tarih 3 Ekim 2009. Baþbakaný Recep Tayip Erdoðan'ýn þu sözleri günlerce konuþulmuþ, Türkiye'yi ayaða kaldýrmýþ, medyada geniþ yanký bulmuþtur: "Bitlis'li Said Nursi'siz bir Türkiye'nin maneviyatý noksan kalýr" 50 YIL ÜSTAD'I DAHA DA BÜYÜTTÜ Tarih 23 Mart 2010. Vefatýnýn üzerinden tam 50 yýl geçmiþtir. Ve naþýnýn yeri hâlâ bilinmemektedir. Kabri ortadan kaldýrýlarak gayesi, mefkûresi, eserleri, talebeleri ve topyekûn hizmeti de ortadan kaldýrýlmak istenmiþti. Ama proje büyük bir baþarýsýzlýkla sonuçlandý. Geride býraktýðýmýz 50 yýl içinde, Said Nursî ve eserleri unutulup yok olmak bir yana; büyüdü, devleþti, elleri ve kollarýyla bütün dünyaya uzandý. Ardýndan cemaatler oluþtu. Onun öðretisini benimseyen kitleler kendi aralarýnda dallara ayrýldý. Yerli ve yabancý ilim adamlarý onun hakkýnda master, doktora tezleri hazýrladý. Amerikalý, Ýngiliz, Arap ve Avrupalý meþhur entelektüeller hakkýnda ciddi ve hacimli araþtýrmalar yaptý. Dünyanýn birçok önemli üniversitesinde eserleri ders kitabý okutulmaya baþladý. Hakkýnda enstitüler ve araþtýrma merkezleri kuruldu. Yazdýðý Risaleleri okusa da benimsemeyen, onun metodolojisini kendisine rehber edinmeyen pek çok dindar Türkiyeli, onun Allah rýzasýndan baþka bir amacý olmadýðý fikrinde buluþtu. Öyle veya böyle, Bediüzzaman bu ülkede çok büyük ses çýkardý. Bu yazý dizisinde, iþte bu müthiþ Rýza-i Ýlahi hareketinin hikâyesini ve köþe taþlarýný bulacaksýnýz. NURS'TA BAÞLAYAN HÝKAYE Hikâyenin ilk sayfasý, Doðunun kuþ uçmaz kervan geçmez bir köyünü resmeder. Bugün dahi ulaþmakta zorlanacaðýnýz dað köyü, Bitlis'in Hizan kazasýndaki Ýsparit Nahiyesine baðlý Nurs Köyü'nden baþkasý deðildir. Said Nursî, bundan 133 yýl önce, 1877'de Nuriye Haným ve Sofi Mirza Efendi'nin oðullarý olarak dünyaya gelir. Ýlk eðitimini aðabeyinden aldýktan sonra, köyüne sýðmamaya baþlayacaktýr. Bitlis, Van, Mardin üçgeninde bir ilim hayatý. Ardýndan Ýstanbul, sonra sürgünler, zindanlar, zehirler, çileler, ve yokluðun ortasýna neþvünema bulan Nur filizleri. ÜÇ DEVRE TANIKLIK ETTÝ Bir yandan "Karþýmda koskoca bir yangýn var. Alevleri göklere yükseliyor. Ýçinde evladým yanýyor, imaným tutuþmuþ yanýyor!" diyen dertli bir gönül, diðer yanda cephede Rus'la savaþan, TBMM'de bildiri yayýnlayan bir sivil direniþçi. Öte yandan padiþahýnýn konuðu olarak Barbaros Zýrhlýsý ile Selanik'e, oradan da trenle Kosova'ya giden ve projelerini sunan eden bir idealist. Bir yandan Sultanahmet Meydaný'nda, Selanik Hürriyet Meydaný'nda, Þam'daki Emevi Cami'nde on binlere hitap eden, kitleleri harekete geçiren bir din adamý, diðer yandan kendisine teklif edilen konaklarý, maaþlarý, üunvanlarý elinin tersiyle itip köþesine çekilen bir garip hoca. Osmanlý'ya, Meþrutiyet'e ve Cumhuriyet'e tanýklýk eden, her devirde fikirlerini açýk yüreklilikle haykýrmaktan, haykýrmakla kalmayýp hayata geçirmekten çekinmeyen gerçek bir aktivist. "Sürgün" gönderildiði Barla'da "yaz kardeþim" diyerek ilk Nur Risalesini yazdýran, yazdýklarýyla iman hizmetini kalpten kalbe aþýlayan "rehber" bir adam. En zor zamanlarda en güzel ürünlerini ortaya çýkaran, kibrit kutularýna yazýlmýþ risalelerin parmaklýklar ardýndan sýzdýrýldýðý "delice" teþebbüslerin baþýný çeken bir adam. Nüfustaki adý Muhammed Said Okur. Nam-i diðer Seyda. Bediüzzaman Said Nursî. DÝZÝDE NELER OLACAK? Said Nursi kimdir? Öðretisi nedir? O, neden Türkiye'deki diðer bütün Ýslam âlimlerinden farklýdýr? Bu coðrafyanýn son yüz yýlýnda hangi olaylara tanýklýk etmiþtir? Eserleri hangi þartlarda yazýlmýþ ve çoðaltýlmýþtýr? Kürtçü müdür, milliyetçi midir, Türkçü müdür? Gerçekten cumhuriyetçi midir? Hangi yerel ve küresel sorunlara temas etmiþ, hangi çözüm reçetelerini sunmuþtur? Ýdealleri, projeleri nelerdir? Ardýndan gelenler neler yaptýlar? Bugün Risale-i Nur hareketi ne durumdadýr; duruþu, çizgisi nedir? Ülke içinde ve dýþýnda nereden nereye gelinmiþtir? BÝR KABRÝ BÝLE ÇOK GÖRDÜLER 27 Mayýs 1960 Ýhtilali ile Demokrat Parti Hükümeti Yassýada Mahkemeleri'nde tarihinin en karanlýk günlerini yaþar. Türkiye, Milli Birlik Komitesi Ýdaresi altýndadýr. Cumhurbaþkaný Cemal Gürsel, Baþbakanlýk Müsteþarý Albay Alparslan Türkeþ ve Ýçiþleri Bakaný M. Ýhsan Kýzýloðlu yönetimin muktedirleridirler. 11 Temmuz 1960 Pazartesi günü Urfa Valisi Necdet Yalçýn ile Doðu Bölgesi Kolordu Komutaný askeri bir uçakla Konya'ya gelirler. O esnada Konya Ýmam Hatip Okulu'nda meslek dersleri öðretmenliði yapmakta olan Bediüzzaman Said Nursi'nin kardeþi Abdulmecid Ünlükul valilik makamýna çaðrýlýr. Kendisine kardeþi Said Nursi'nin cenazesini Urfa'dan nakledeceklerini söylerler. Zorla kaðýt imzalatýrlar. Abdulmecid Ünlükul ile o gün vilayette Cemal Tural Paþa, Refik Tulga Paþa ve 2. Ordu Komutaný muhatap olurlar. Cemal Tural Paþa, "Said Nursi'nin kabrini þark ahalisi ve güney sýnýrlarýmýzdan kaçak olarak gelip ziyaret edenler var. Nazik bir zamandayýz. Sizin de iþtirakinizle kabrini Ýç Anadolu'ya nakledeceðiz."der. Bediüzzaman'ýn kardeþi Abdulmecid Ünlükul zorla dilekçe imzalatýldýktan sonra Konya havaalanýna götürülür. Askerî uçakla Urfa'ya intikal edilir. KABÝR KIRILIP NAÞI KAÇIRILIR 12 Temmuz 1960 Salý günü gece yarýsý askerler þehri kontrol altýna alýrlar. Sokaða çýkma yasaðý ilan edilir. Þehrin önemli noktalarý tanklar ve zýrhlý araçlarla kuþatýlýr. Gece 01.00'da Urfa Halilürrahman Dergâhý sýký bir kontrol altýna alýnýr. Askerler komutanlarýnýn kendilerine verdikleri emirle Bediüzzaman Said Nursi'nin kabrinin bulunduðu iki kubbeli yerin üst pencerelerini ve demir parmaklýklarýný kýrarak içeri girerler. Ellerinde demir kesme aletleri ve balyozlarla mezarýn mermerlerini sökmeye, parçalamaya baþlarlar. Kabir kýrýlýr, naaþý çýkartýlýr. Vefatýndan 111 gün sonra kabrinden çýkartýlan Said Nursi'nin naaþý hiç bozulmamýþ ve adeta tebessüm eder vaziyette doktor ve askerlerin gözetiminde galvenizli tabuta yerleþtirilir. Bir askerî cemseye bindirilir. C 47 askerî uçaðýyla önce Afyon'a, oradan da o gece askerî bir vasýta ile Dinar-Baladýðýz üzerinden Isparta istikametine götürülür. Abdulmecid Ünlükul yanýndadýr. Gecenin zifir karanlýðýnda daðlýk bir bölgede meçhul bir mekânda daha önceden hazýrlanmýþ olan bir kabre varýlýr. Askerî birlik mensuplarýnca alel acele hazýrlanan kabre konulur. Kabrin üzeri toprakla örtülerek kamuflaj yapýlýr. Ve gecenin zifir karanlýðýnda olay mahalli terk edilir. Bediüzzaman Said Nursi vefatýndan 50 yýl sonrasýnda bile halen meçhul olan bir diyarda meçhul bir kabirde "bir garip veli" olarak berzah âleminde ahiretteki hesap gününü beklemektedir. RÝSALE-Ý NUR OKUYUN Dönemin kudretli komutanlarýnýn bilmediði bir ayrýntý daha vardýr. Üstad vasiyetinde kabrinin bilinmemesi gerektiðinin altýný çizmiþ, kendisiyle görüþmek isteyenlere adres olarak Risale-i Nur Külliyatý'ný okumalarýný iþaret etmiþtir: "Bu dehþetli zamanda, eski zamandaki firavunlarýn dünyevî þan ve þeref arzusuyla heykeller ve resimler ve mumyalarla nazar-ý beþeri kendilerine çevirmeleri gibi, enaniyet ve benlik, verdiði gafletle, heykeller ve resimler ve gazetelerle nazarlarý, mânâ-yý harfîden mânâ-yý ismiyle tamamen kendilerine çevirtmeleri ve uhrevî istikbalden ziyade dünyevî istikbali hayal edinmiþ olmalarý ile, eski zamandaki lillâh için ziyarete mukabil, ehl-i dünya kýsmen bu hakikate muhalif olarak mevtanýn dünyevî þan ve þerefine ziyade ehemmiyet verir. Öyle ziyaret ediyorlar. Ben de Risale-i Nur'daki âzamî ihlâsý kýrmamak için ve o ihlâsýn sýrrýyla, kabrimi bildirmemeyi vasiyet ediyorum. Hem þarkta, hem garpta, hem kim olursa olsun, okuduklarý Fatihalar o ruha gider. Dünyada beni sohbetten men eden bir hakikat, elbette vefatýmdan sonra da o hakikat bu suretle, beni sevap cihetiyle deðil, dünya cihetiyle men etmeye mecbur edecek" Yani, Üstad'ýn vasiyetine uygun olarak, meçhul bir dað baþýnda O'nu Rabb'i ile baþ baþa býrakan kabrinin bilinmesini engelleyen dönemin kudretli komutanlarý, herhalde bilmeden Bediüzzaman'ýn son isteðini de yerine getirmiþ oldular!.. VASÝYETÝ GERÇEK OLDU Bediüzzaman Said Nursî, Hz.Peygamber'in (SAV) ecel gelmeden önce vasiyette bulunma sünnetine uygun olarak ilk vasiyetini Ocak 1948'de Emirdað'da yazdý. Bizzat kaleme aldýðý bu vasiyetinde; þahsi eþyalarýný ve kendisine ait Risale-i Nur nüshalarýný talebelerinden bir heyete miras býraktý. Vasiyetinde ve mektuplarýnda ayrýca 'kabrinin bilinmemesini ve Risale-i Nur hizmetleriyle meþgul olanlarýn geçiminin temininin diðer talebeleri tarafýndan karþýlanmasýný' talep etti. Bediüzzaman, kendi kabrini ziyaret etmek isteyenlerin bu ziyareti manen gerçekleþtirebileceklerini; ruhu için uzaktan Fatiha okuyabileceklerini de beyan etti... BEDiÜZZAMAN DiZiSi NASIL HAZIRLANDI? Yeni Þafak, vefatýnýn 50. yýldönümünde, 50 ülkede 50 dünya diline çevrilmiþ bulunan Risale-i Nur'un müellifi hakkýnda pek çok soruya cevap veren dev bir yazý dizisi hazýrladý. Mustafa Çalýþan'ýn proje koordinatörlüðünde, Murat Aksoy ve Recep Yeter'den oluþan bir ekip haftalarca bu konu üzerinde çalýþtý. Konunun uzmanlarý "Üstad'ý en iyi nasýl anlatabiliriz?" endiþesiyle bir araya toplandý. Bediüzzaman'ýn yaþayan son talebeleriyle mülakatlar yapýldý. Türkiye'nin entelektüellerinin görüþleri alýndý. Dünya çapýnda bu konuda söz söyleme yetkisi olan aydýnlarýn görüþlerine müracaat edildi. Çalýþmanýn en önemli özelliði her hangi bir Nur Cemaati baðýmlýlýðýyla deðil, yalnýzca Bediüzzaman gerçekleriyle hazýrlanmýþ olmasý. Bu çalýþmaya birçok kiþi katký saðladý. Dizinin Yeni Þafak'ta yayýnlanmasý projesini destekleyen Yusuf Ziya Cömert baþta olmak üzere Re'fet Kavukçu, Necmeddin Þahiner, Prof. Dr. Faris Kaya, Ümit Þimþek, Safa Mürsel, Mehmet Ali Bulut, Mary F. Weld, Ýhsan Atasoy, Halenur Çalýsan Gürbüz, Moral Dünyasý Dergisi ve Ýstanbul Ýlim ve Kültür Vakfý diziye büyük katký sundular. 100 yýldýr Bediüzzaman'la ilgili gündem teþkil eden pek çok meselenin cevabý bu yazý dizisinde ortaya konulmaya çalýþýlacak. Bu dizi, belki bütün sorulara cevap veremeyecek ama üzerinde çok þey söylenecek, yazýlacak, tartýþýlacak. Bu yüzden peþinen belirtmek isteriz ki, biz yalnýzca bir gazetenin sayfalarýnýn imkân verdiði ölçüde tarihe küçük bir þerh düþmeye çalýþýyoruz. Büyük ve küllî gerçekler, hepimizi bekleyen gerçek mahkemede ortaya çýkacak. YARIN: # Risale-i Nur Külliyatý neden önemli # Risale-i Nur'da neler var? # Hayatýndan satýrbaþlarý -1- Yeni Safak, 23.03.2010 Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 24. März 2010 Autor Teilen Geschrieben 24. März 2010 Nur'lar akla, kalbe ve ruha hitap eder Risale-i Nur Külliyatý, bir Kur'an tefsiri olmasý itibariyle, aklýn yanýsýra, kalp, ruh ve diðer bütün duygulara da hitap ediyor. Ahlakýn bütün boyutlarýna ýþýk tutarken birçok sosyal probleme de çözümler sunuyor. Bediüzzaman Said Nursi'nin kaleme aldýðý Risale-i Nur Külliyatý 6.000 sayfalýk bir Kur'aný Kerim tefsiri. Bu tefsir 14 temel eserden oluþuyor: Sözler, Lem'alar, Mektubat, Þualar, Tarihçe-i Hayat, Emirdað Lahikasý I, Emirdað Lahikasý II, Kastamonu Lahikasý, Sikke-i Tasdiki Gaybi, Asayý Musa, Mesnevi-i Nuriye, Ýþaret'ül Ýcaz, Barla Lahikasý ve Muhakemat. Risale-i Nur, Kur'an ayetlerini mana yönünden açýkladýðý için "tefsir" ilmi içinde deðerlendirilirken, inanç ve ahlak gibi kavramlarý derinliðine ele almasý açýsýndan da "kelam" ilmi çerçevesinde deðerlendiriliyor. Risale-i Nur'un, özellikle konularý örnekleyerek ele alýþ tarzý, muhtevasýndaki derinliði ve kapsamlýlýðý birçok kesimin yoðun ilgisini çekti. Yurt içinde ve dýþýnda halkýn farklý kesimleri tarafýndan okundu. Bu eserler incelendiðinde her konunun birçok ayet ve birçok hadisin açýklamasý olduðu görülebiliyor. Bu çerçevede Külliyat'ý okuyanlar da "Kur'an ve hadisler günümüz meseleleri hakkýnda hangi yorumlarý getiriyor, ne gibi farklý açýlýmlar ortaya koyuyor" mülahazasýyla okumaya devam ediyor. RÝSALE-Ý NURLAR KUR'AN'A PERDE MÝ OLUYOR? Külliyat okunduðunda ortaya çýkan manzaraya yüzeysel bakanlar bu eserlerin Kur'an-ý Kerim'i ve Hadis-i Þerifleri ikinci plana düþürdüðü yanýlgýsýna kapýlabiliyor. Oysa Risale-i Nur Külliyatý; Kur'an-ý Kerim ve Hadis-i Þeriflerin birincil ve vazgeçilmez temel kaynak olduðunu her satýrýyla vurguluyor. Risale-i Nur, Kur'an'ý bir perde gibi kapatmýyor. Bilakis, þeffaf bir cam gibi onu açýða çýkarýp, parlaklýðýný gösterirken, en sarih biçimde onu yansýtýyor. Ýmani meseleleri Kur'an ve kainattan deliller getirerek derinliðine ispat ediyor. Yine Ýslam prensiplerinin gerekliliðine okuyucularýný ikna ederken akli ve mantiki delilleri ustalýkla kullanýyor. 21. yüzyýl insanýnýn en temel problemi olan materyalist bakýþ açýsý Risalelerde en önemli manevi hastalýk olarak görülüp tedavisine çalýþýlýyor. NEDEN BÝR DEVRÝMDÝR? Çaðdaþ düþünürlerden Faslý bilim adamý Prof. Dr. Taha Abdurrahman ise Risale-i Nur'un diðer yönleri yanýnda bir baþka kayda deðer özelliðine, düþünce dünyasýnda yaptýðý büyük devrime dikkat çekiyor: "Bazý Batýlý filozoflar, her þeyin merkezine aklý aldýlar ve sadece aklýn ürünü olan hususlara itibar ettiler. Hatta bu hususta öyle ileri gittiler ki, Kur'an ve Ýncil gibi semavi kitaplarý ve temsil ettikleri dinleri de aklýn etrafýnda dönen diðer eþya arasýna katarak akli sistem içinde onlara bir taným getirdiler. Yani, týpký eski insanlarýn dünyayý sabit sanýp güneþin de onun etrafýnda döndüðünü düþündükleri gibi, aklý sabit kabul ederek semavi kitap ve dinleri onun etrafýnda gezdirdiler. Ýþte Bediüzzaman, Risale-i Nur düþünce dünyasýndaki bu gidiþatý olmasý gereken mecraya çevirdi. Týpký Kopernik'in 'Dünyanýn sabit olduðu, güneþin dünya etrafýnda döndüðü' þeklindeki eski görüþü ortadan kaldýrýp; onun ye-rine, dünyanýn hem kendi etrafýnda, hem güneþin etrafýnda döndüðünü' ispat etmesi gibi, Bediüzzaman da Risale-i Nur ile düþünce dünyasýnda benzer bir inkýlâp yaptý. 'Ýnsanýn düþünce dünyasý sabit olamaz. Düþünce dünyasý hem kendi ekseni etrafýnda döner, hem de vahiy güneþinin etrafýnda döner' diyerek insan düþüncesinin olmasý gereken asýl yerini tespit etmiþ, aklý yalnýzlýk ve karanlýktan kurtararak aydýnlatmýþ ve rahatlatmýþtýr." NUR'LAR AKLA, KALBE VE RUHA HÝTAP EDER Diðer yandan Risale-i Nur, bir Kur'an tefsiri olmasý itibariyle, aklýn yanýsýra, kalp, ruh ve diðer bütün duygulara da hitap ediyor. Ahlakýn bütün boyutlarýna ýþýk tutarken birçok sosyal probleme de çözümler sunuyor. Prof. Dr. Yusuf Kaplan'ýn "Kur'an sohbetini canlý tutmaktadýr' dediði Risale-i Nur Külliyatý'nýn asýl önemi Allah-ü Teala'yý (CC) Kur'an'ý, Efendimiz'i (SAV) günümüz insanýnýn idrak seviyesine uygun halde ortaya koymasý; bunlarla dost, sevgili, ahbap olmasý, insan hayatýnýn her safhasýna Ýslam'ý yerleþtirmesi olarak da özetlenebilir. Hayatýndan satýrbaþlarý -I- # 1877- NURS. Said Nursi, Bitlis'in Hizan kazasýnýn, Ýsparit nahiyesinin Nurs köyünde dünyaya geldi. Nurs Osmanlý'nýn bir Kürt köyü idi. # 1886-1891 - Nursi mevcut medrese müfredatýnda yer alan derslerden olan Arapça gramer derslerini (sarf ve nahiv) aldý. Ýzhar'a kadar okudu. # 1891-1892 - DOÐU BEYAZÝD. Nursi ilk ciddi eðitimine Þehy Muhammed Celali'nin müderrisliðinde baþladý. Normal uygulamanýn dýþýna çýkmak ve reform ihtiyacýný göstermek için müfredatýn kalan derslerinden anahtar pasajlarý seçerek eðitimi üç ayda tamamladý ve diplomasýný aldý. # 1893-1894 - BÝTLÝS. Bilgisini artýrmak ve özellikle Ýslam hakkýnda ortaya atýlan þüpheleri çürütmek için Ýslami ilimlere ait kýrk ana kitabý iki yýl içinde ezberledi ve öðrendi. # 1895-1907- VAN. Nursi geleneksel dini ilimlerle modern bilimlerin beraberce öðretildiði, eðitim reformuyla ilgili fikirlerini uygulamaya koyduðu kendi medresesinin temellerini attý. Fen bilimlerine yoðunlaþtý. # 1900. Emperyalist Ýngiltere'nin Kur'an'a yönelik açýk tehditlerini öðrenen Nursi, yaþamýný ve ilmini; 'Kur'an'ýn hakiki ilim ve ilerlemenin kaynaðý olduðunu' ispat etmeye adadý. # 1907- ÝSTANBUL. 1907 yýlýnýn sonunda Nursi, Þark Üniversitesi ve Doðu vilayetlerinin kalkýndýrýlmasý için resmi destek almak niyetiyle Osmanlý baþkentine geldi. Sultan Abdulhamid'e tekliflerini içeren bir dilekçe sundu. Bu onun tutuklanmasýna ve kýsa bir süre hapiste kalmasýna neden oldu. # 23 Temmuz 1908. Ýkinci Muþrutiyet'in ilaný üzerine, Nursi hürriyet ve meþrutiyeti destekleyen konuþmalar yaparak Ýslam þeriatýna uygunluðunu vurguladý. Ýttihad-ý Muhammediye'ye aktif olarak katýldý. 31 Mart olayýný ta-kiben bu cemiyete üye olduðu için tutuklandý ve Divan-ý Harbi Örfi'ye çýkarýldý. 20. Yüzyýlý aydýnlatan kitaplar 14 Temel eserden oluþan Risale-i Nur'lar Ýslam'da bilim, reform, kaza, kader, ahir zaman alemetleri ve 'hizmet'in metodu gibi yüzlerce konuyu anlatýyor. SÖZLER Allah, kâinat ve insan münasebetlerinin, çaðýmýz anlayýþýna hitap eden bir üslupla ve Kur'an'ýn dürbünüyle anlatýldýðý bir eserdir. "Ýnsan neden ibadete muhtaçtýr; kader nedir, insan kaderinin mahkumu mudur; kainat niçin yaratýldý; Kur'an neden mucizedir?" gibi akýllarý hayrette býrakan sorularýn cevabýný ve insanýn 'imansýz yaþayamayacaðý' gerçeðini ortaya koyan bu eser, Risale-i Nur Külliyatý'nýn en mühim eserlerindendir. MEKTUBÂT Günümüz insanýna yol gösteren mektuplar bulunmaktadýr. Kainattaki sürekli faaliyetin sýrrý, Tek Allah'a inanç (Tevhid), Hz.Peygamber'in (SAV) mucizeleri, Ýslam'da reform, milliyetçilik, oruç gibi konularda zihinleri kurcalayan suallere verilen cevaplar ile Risale-i Nur Külliyatý'nýn yine önemli eserlerinden biri olarak kabul ediliyor. LEM'ALAR Gençlere, öðrencilere, hasta ve yaþlýlara, ilim adamlarýna, hanýmlara daha doðru bir deyiþle hepimize gerekli olan hayat ve iman prensiplerinin yer aldýðý bu eserde Allah'ýn varlýðýnýn kesin isbatý, Peygamberimiz'in (SAV) bizzat yaþayarak gösterdiði saadet yolu, aile hayatýnýn huzur prensipleri, iman kardeþliðini pekiþtiren esaslar, günahýn psikolojik tahlili ve günahtan kurtuluþ yollarý gibi konular ele alýnýyor. ÞUÂLAR Kainattan yaratýcýsýný soran bir seyyahýn gözlemleri, bütün varlýklarýn dilinden tevhid delilleri; insanýn bu dünyaya gönderilmesinin hikmeti ve gayesi; ahirzamanda gelecek olan Deccal ve Süfyan gibi müthiþ þahsiyetlerin mahiyetlerinin izahý ve bu konuda Hadis-i Þeriflerin açýklanmasý gibi çeþitli konularýn yer aldýðý bir eser. MESNEVî-i NÛRÝYE Risale-i Nur Külliyatý'nýn bir çekirdeði, insana Rabbini tanýtan yollarýn, nefisle mücadelesinde takip edeceði esaslarýn, iman hakikatlerinin açýklamalarýnýn yer aldýðý, Risale-i Nur Külliyatý'nýn fihristesi ve bir nevî fideliði addedilen bu eser Bediüzzaman'ýn ilk eserlerinden. ÝÞARÂTÜ'l Ý'CÂZ Birinci Dünya Savaþý sýrasýnda cephede yazýlan olaðanüstü bir eser çaðýmýz insanýnýn ihtiyacý olan Kur'an'ýn yepyeni yorumlarý, ince manalarý, ilimlerin keþfiyle anlaþýlan gerçekleri tesbit eden bu eser çeþitli tefsirlerde daðýnýk bir þekilde iþlenen sýrlarý açýða çýkaran, Kur'an'ýn mucize oluþunu bütün yönleri ile anlatan, Kur'an'ýn nazmýndaki vecizliði ve mucizeliðini ortaya koyan orijinal bir Kur'an tefsiri. ASÂ-YI MûSÂ Kur'anî bir bakýþ açýsý ile etrafýmýzdaki varlýklarý inceleyen bir eser. Ayrýca, ibadet, gençlik, ölümden sonra diriliþ ve âhiret inancý ile dünyadaki mutluluk arasýndaki iliþkiler ele alýnýyor. BARLA LÂHÝKASI Risale-i Nur'un Barla'da neþre baþlandýðý dönemde ilk talebelerinin samimî hissiyat, kalbî ve ruhî istifadelerini dile getirdikleri mektuplar ve Bediüzzaman'ýn bunlara verdiði cevaplarý içine alan bu eser Risale-i Nur yoluyla yapýlan iman ve Kur'an hizmetinin meslek ve metodunu belirlemesi nedeniyle Nur talebeleri tarafýndan önemseniyor. KASTAMONU LÂHÝKASI Nur müellifinin, Kastamonu'da talebeleri ile Nur'un inkiþafý, mahiyeti, iman hizmeti, talebelerin hizmet tarzlarý ve din düþmanlarý ile mücadele þekillerini konu edinen karþýlýklý mektuplardan oluþan bu eser bilhassa yazýldýðý zaman itibariyle bir devrin iman ve Kur'an hizmetinin özeti ve içtimâî bir dersi. EMÝRDAÐ LÂHÝKASI Nur müellifinin, Emirdað'daki ikameti esnasýnda Isparta, Kastamonu, Ýstanbul, Ankara ve üniversite talebeleri ile Anadolu'daki talebelerine hizmetleri ve onlarýn suallerine cevaben yazdýðý mektuplar iman ve Kur'an hizmetinin günümüzdeki toplum yönünü ortaya koyuyor. SÝKKE-Ý TASDîK-I GAYBî Kur'an-ý Kerim'in 33 âyetinin, Hazret-i Ali'nin (RA) ve Abdulkadir Geylani'nin Risale-i Nur'a gaybî iþaretlerinin izahýnýn yer aldýðý bu eser Risale-i Nur Külliyatý'nýn mânâ alemindeki yerini ve ehemmiyetini ortaya koyan önemli bir eserdir. TARÝHÇE-Ý HAYAT Risale-i Nur Müellifi Bediüzzaman Said Nursi'nin doðumundan vefatýna kadar olan yetiþme tarzýný, hizmetini, gayret, cehd ve fedakarlýðýný sade bir üslupla ortaya koyan; Bediüzzaman'ýn yazý, mektup ve müdafaalarýndan derlenmiþ ve bizzat kendisi tarafýndan tashih edilmiþ çok kýymetli ve önemli bir eserdir. MÜNAZARAT Yeni Asya Neþriyat'ýn orijinal nüshasýna sadýk kalarak yeniden neþrettiði bu eserde hürriyet, meþrutiyet ve istibdadýn tarifi, mahiyeti, neticeleri; geri kalmýþlýðýn sebep ve çareleri; millet iradesinin hakimiyeti konu ediliyor. MUHAKEMAT Her cümlesi bir kaide derinliðini taþýyan eser Bediüzzaman'ýn ilk eserlerinden. Müslümanlarýn geri kalýþ sebepleri, bu sebeplerini gidermenin çareleri; teknik geliþmelere Ýslâmiyet adýna karþý çýkanlarýn durumu el alýnýyor. Problemlere akli çözümler arayanlar için bulunmaz bir kaynak olan Muhakemat, mantýklý ve saðlam düþüncenin; doðru konuþup, doðru yazmanýn ölçüleri gibi orjinal konularý ihtiva ediyor. Selanik'te özgürlüðe çaðýrmýþtý 1908 Meþrutiyet'in ilanýndan sonra Said Nursi Selanik'teki Hürriyet Meydaný'nda, bir din adamý olarak ilk konuþmayý yapmýþtý. Bu konuþmada þöyle diyor: "Ey vatan evlatlarý.. Hürriyeti kötüye kullanmayýnýz ki, elimizden kaçmasýn. ...Zira hürriyet, saygý ve idrak hükümleri, þeriat terbiyesi ve iyi ahlak ile gerçekleþir ve geliþir." Said Nursi'nin bunlarý söylediði 1908'den bugüne aradan 102 yýl geçti. Özgürlükler, hürriyet, demokrasi adýna arayýþlar bir asýrdýr devam ediyor. Ýkinci Meþrutiyet'in ve Cumhuriyet'in parlamentolarý, hürriyetin kötüye kullanýlmasý derdi içinde azýnsanmayacak ölçüde 'Tedbir Kanunlarý' çýkardý? Bugün, hâlâ Avrupa Birliði normlarýnda özgürlük ve hürriyet arayýþlarý devam ediyor. Said Nursi, 1908'de Selanik'teki 'Hürriyete Hitap' nutkunda çok önemli hususlarýn altýný çizerek tarihe not düþmüþtü. Özetle; hakimiyetin millete ait olduðuna iþaret ettikten sonra girilmesi gereken "beþ kapý" yahut bir diðer ifadeyle milletin baðlý bulunduðu ve onlarla cennete ulaþabileceði beþ prensip hakkýnda bilgiler veriyordu. Bunlardan birincisi,"þeriat dairesinde ittihad-ý kulub (kalplerin Ýslam ortak paydasýnda birleþmesidir)" Bu madde Osmanlý Devleti'nin birliðini ve bütünlüðünü saðlayacak hareketlerin zor olduðu bir dönemde, Osmanlý Devleti'nin toparlanmasýný saðlayacak önemli bir tespit niteliðindeydi. Ýkincisi,"muhabbet-i milliye"dir. Yani, milleti meydana getiren her bir fert, önce o millete mensubiyetinin farkýnda olmalý; ardýndan milletin diðer mensuplarýný sevmeli ve milletin mensuplarýný, birbirini sevmeye teþvik etmelidir. Üçüncüsü, milletin eðitim ve kültür seviyesine iþaret eden "maarif/eðitim"dir. Bu yüzden eðitim, sürekli geliþti-rilerek tatmin edici bir noktaya yükseltilmelidir. Dördüncüsü, "sa'y-i insani/insan emeði"dir. Herkese iþ imkaný saðlanmalý ve herkes yaptýðý iþin adil bir karþýlýðýný almalýdýr. Beþincisi, "terk-i sefahat"tir. Hem fert, hem toplum seviyesinde, israf ve gösteriþten uzak durulmasý þarttýr. Sefahat, ihtilaflara sebep olduðu gibi, özellikle dönemin devlet memurlarý için, büyük bir huzursuzluk kaynaðý olmuþtur. Said Nursi, hitabesinde, hürriyetleri kýsýtlayýcý yönetimin sebep olduðu kötü alýþkanlýklarýn ve ahlaksýzlýklarýn maddi ve manevi zararlý etkilerine dikkat çekmiþ ve "Sada-yý hürriyet ve adalet.." adýna önemli tespitlerde bulunmuþtu. Kýsaca, hakiki terakki ve medeniyetin, ancak Ýslam ahlakýna sýký sýkýya baðlanmakla elde edilebileceðini vurgulamýþtý. Ardýnda da bir korkusunu dile getirmiþti: "Eðer hürriyet her þeyi yapma serbestiyeti olarak anlaþýlýrsa, bu anlayýþ, bizzat hürriyetin ortadan kalkmasýna ve hürriyetleri kýsýtlayýcý yönetime geri dönülmesine sebep olabilir." Maalesef tarih O'nu haklý çýkarmýþtýr!... YARIN: # NUR CEMATÝNDE KÝM KÝMDÝR # HAYATINDAN SATIRBAÞLARI II # SULTAN REÞAT'LA RUMELÝ GEZÝSÝNDE Yeni Safak, 24.03.2010 Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 25. März 2010 Autor Teilen Geschrieben 25. März 2010 Fikirde ayný hizmette farklý Said Nursi'ye hayatta iken hizmet eden yaklaþýk 10 kiþi için "Aðabey' tanýmý tercih ediliyor. Cemaat içindeki bölünme fikir eksenli deðil, hizmet tarzý farklýlýðýndan kaynaklanýyor. Aðabeyler yayýncýlýk, eðitim, medya yoluyla hizmet ediyor. 23 Mart 1960'da Bediüzzaman Said Nursi'nin vefatýndan sonra Risale-i Nur Cemaati çok keskin çizgilerle olmasa da, kendi içinde yapýsal deðiþimler geçirdi. Nur Cemaati'nde bir tasavvuf silsilesinde olduðu gibi bir lider ve dolayýsýyla halifelik sisteminden daha ziyade Risale-i Nur'u yorumlama-uygulama eksenli bir yapý var. Ast, üst, lider, baþkan, onun yardýmcýlarý ve özellikle de üyelik kaydý gibi bir sistem yok. Cemaatin bu yapýsal zayýflýðýnýn yanýsýra kuvvetli bir "kolektif kimlik' anlayýþý var ki, bunu Nursi "þahsiyeti maneviye" ile ifade ediyor. Bu hususun bir yandan cemaatin zayýf gibi görünen yaný iken diðer taraftan farklý fýtrat ve kabiliyetlerin 'hizmet'in içinde kalabilmesine ve dolayýsýyla cemaatin devamýna yardým eden bir niteliði var. Cemaatte Said Nursi'ye hayatta iken hizmet eden ve yakýnýnda bulunan kiþiler için "Aðabey' tanýmý tercih ediliyor. Yaklaþýk 10 kiþi olan 'Aðabeyler' liderden daha ziyade "kanaat önderi' olarak benimseniyorlar. Cemaat de, Üstad'ýn vefatýndan sonra bu kanaat önderlerinin etrafýnda mizaç farklýlýklarýna göre þekillendi. Böylece cemaat içinde farklý hizmet gruplarý oluþtu. Bu gruplar arasýnda husumet söz konusu deðil. Tüm gruplarýn yaptýklarý faaliyetler ise esasen genel hatlarý ile ayný. Aralarýnda neþriyata ve hizmet alanlarýna baðlý olarak 'öncelik'lere dayalý farklýlýklar var. ÝLK FARKLILAÞMA Cemaatte ilk farklýlaþma henüz Üstad hayatta iken oluþtu. Bilindiði gibi eserler önceleri elle ve daha sonra 40'lý yýllarýn ortalarýnda teksirle Osmanlýca harflerle çoðaltýlmýþtý. 1950'li yýllara gelince Osmanlýca bilenlerin sayýsýnýn gittikçe azalmasý sebebiyle, merhum Üstad, Risalelerin Latince harflerle yazýlmasýný istemiþ fakat en önemli talebelerinden birisi olan Hüsrev Altinbaþak'ýn buna itirazý ilk farklýlaþmayý baþlatmýþtý. 'Hüsrev Aðabey'in fikrini benimseyenler o gün bugündür eserleri Osmanlýca ve elle yazmaya devam ediyor. Bu grup YAZICILAR olarak biliniyor. Ancak bu grubun ana damara göre oraný daha az ve grup içe kapanýk bir geliþme tarzý izliyor. OKUYUCULAR olarak bilinen ve diðer aðabeylerin tümünü kapsayan asýl gövde ise yek vücut halinde 80'li yýllara kadar geldi. Zübeyr Gündüzalp'in yaný sýra, Bayram Yüksel, Mustafa Sungur, Abdullah Yeðin, Said Özdemir, Mehmet Nuri Güleç (Fýrýncý), Mehmet Emin Birinci, Ahmet Aytimur, Hüsnü Bayram, Said Özdemir, Tahiri Mutlu, Mehmet Kýrkýncý ve Av. Bekir Berk'in de katýlýmýyla oluþan bu 'Aðabeyler' grubu bir araya gelerek hizmetleri istiþare ettiler ve ve bu istiþare ile hizmetlere yön verdiler. GRUPLARIN ÖZELLÝKLERÝ 1980 ihtilali, kanaat önderleri arasýndaki ilk farklý bakýþ açýsýný da doðurdu. Aðabeylerin farklý mizaçlarý nedeniyle günlük siyasete bakýþlarý ve hizmet tarzlarý da birbirinden farklýlaþmaya baþladý. Cemaat bugün pekçok gruba ayrýlmýþ. durumda. Ancak bu, herhangi bir grubun daha fazla öne çýktýðý bir 'bölünme' olarak deðil, 'hizmette iþbölümü' olarak tanýmlanýyor. 'Hizmet'ten kasýt ise Bediüzzaman Said Nursi'nin Risale-i Nur Külliyatý'ný okumak, öðrenmek, tartýþmak, basmak, yaymak ve hür türlü neþriyat organlarýyla duyurmaktan ibaret. Bu alanda gazete, dergi, radyo, kitap vb. yayýnlarý yapmak, konferans, sempozyum, kongre düzenlemek, öðrenciler için evler/ders-haneler' açmak hizmetin temel yol haritasýný belirliyor. Hayatýndan satýrbaþlarý -II- Eski Said Dönemi: Üstad hayatýnýn 1921'e kadar olan bölümünü Eski Said Dönemi olarak tanýmlar. Bu yýllarda Said Nursi aktivist, mücadeleci, sosyal-siyasal meþguliyetler içindedir. 1910. Nursi, konuþmalarý ve makalelerinin bir koleksiyonundan oluþan ilk eseri Nutuk'u yayýnladý. n 1910 Yazý. Nursi Doðu vilayetlerindeki aþiretler arasýnda seyahat ederek, onlarý Meþrutiyet'in yararlarý konusunda ikna etti ve onlara Meþrutiyet'in Ýslam dünyasýnýn ilerlemesi ve birliðinin temeli olacaðýný anlattý. # 1910-1911. Nursi daha güneye, Arap topraklarýna inerek ayný konularý anlattý, irþad faaliyetleri yaptý. # 1911 Ýlkbaharý - ÞAM. Burada Emevi Camii'inde meþhur Þam Hutbesi'ni verdi. Ýslam medeniyetinin parlayacaðýný ve Kur'an'ýn gelecekte daha yaygýn olarak kabul göreceðine iliþkin tahminlerini kanýtlarla destekleyerek anlattý. Hutbe'nin metni Arapça olarak iki kez basýldý. Sonra Türkçe yayýnlandý. # 1911- ÝSTANBUL. Nursi, Van'a dönmeden önce bir süre Ýstanbul'da kaldý ve daha önce sözü edilen eserlerinin yanýsýra askeri mahkemedeki savunmasýný 'Divan-ý Harb-i Örfi' adýyla yayýnladý. # 1912-1913 - VAN. Ýstanbul'dan finansman saðlayan Nursi nihayet Van Gölü kýyýsýnda 'Medresetü'z Zehra'sýnýn temellerini attý (Doðu Üniversitesi), ancak inþaatý tamamlanamadý. Van'da iken eski medresesinde eðitim vermeye devam etti. # 1914-1916 - SAVAÞ. Birinci Dünya Savaþý'nýn patlamasý üzerine Nursi orduya katýldý ve Enver Paþa tarafýndan 'Alay Komutaný' rütbesiyle doðu vilayetlerinde bir milis gücü toplama ve bu gücü yönetme görevine atandý. Talebeleriyle savaþýrken bile ders vermeye devam etti. Rus iþgaline karþý Pasinler savunmasýnda kahramanca çarpýþtý. # 1916-1918 - RUSYA. Nursi, Bitlis'in düþmesinden sonra Ruslar tarafýndan esir alýndý ve Volga kenarýndaki Kosturma'da bir esir kampýna gönderildi. 1918 yýlý ilkbaharýnda kaçarak Ýstanbul'a geri döndü. # 1918-1922 - ÝSTANBUL. Nursi 20 Hazirin 1918'de Ýstanbul'a döndüðünde kahramanlara layýk bir þekilde karþýlandý. Ýslam'ýn karþlýlaþtýðý sorunlara ilmi çözümler aramak ve halk arasýnda dini ve ahlaký yüceltmek için yeni kurulan ilmi kuruluþ 'Darü'l Hikmeti'l Ýslamiye'ye atandý. Birçok eserini bu dönemde kaleme aldý. # Mart 1920. Nursi, amacý alkollü içecekler ve diðer baðýmlýlýk türlerinin yayýlmasýyla mücadele etmek olan Hilal-i Ahmer Cemiyeti'nin (Yeþilay) kurucu üyesi oldu. # Mart 1920. Özerk Kürdistan konusundaki Ermeni-Kürt anlaþmasýna karþý çýkan gazete makaleleri yayýnladý. Üstad'tan vecizeler # Her sözün doðru olmalý; fakat her doðruyu söylemek, doðru deðil # Biz muhabbet fedaileriyiz, husumete vaktimiz yoktur... # Birinin hatasýyla bir baþkasý mesul tutulamaz. 100 yýl sonra Hutbe-i Þamiye Bundan tam 100 yýl önce Bediüzzaman Þam'daydý. Tarihler Hicri 1329'u gösterirken (miladi 1911) Bediüzzaman Said Nursi 35 yaþýnda Þam'da idi. O tarihten tam 100 yýl sonrasýnda Þam gene tarihi bir olaya tanýklýk etti. Bediüzzamanýn Hutbe-i Þamiye'si yeniden Þam'da okundu. Þam Ýslam aleminin, dünya tarihindeki ve Ýslam tarihindeki en önemli merkezlerinden biri oldu. Þam'da Risale-i Nur tarihinde bir ilktir. Ýslam dünyasýný kucaklayan Ýttihat-ý Ýslam adýna ilk hutbe Emevi Camii'ndeki Hutbe-i Þamiyedir. Bediüzzaman Þam'da Hutbe-i Þamiyeyi irad etmiþti. 10 bin kiþinin tanýklýk yaparak dinlediði ve 100 alimin hazýr bulunduðu bu büyük buluþmada Üstad insanlýðýn ve Ýslamlýðýn sýkýntýlarýný ve çözüm için reçetelerini ortaya koymuþtu. Þam Hutbesi kitap olarak önce Arapça neþredilerek insanlýðýn istifadesine sunuldu. Daha sonra ise Türkçe olarak yayýnlandý. Daha sonra çok farklý dillere kazandýrýldý.. 100 yýl sonra Þam'da tekrar Hutbe-i Þamiye okundu. Þam'da düzenlenen sempozyuma Þam Üniversitesi Konferans salonu ev sahipliði yaptý. Suriye Diyanet Ýþleri Bakaný Prof. Dr. Muhammed Abdussettar As-Seyyid'in himayesinde gerçekleþen sempozyumun ana konusu: "HUTBE-Ý ÞAMÝYE / ÜMMETÝN ÖLÜMÜNDE HAYAT ÇAÐRISI" baþlýðýný taþýyordu. Hutbe-i Þamiye; Kültür ve Miras Sempozyumu alt baþlýðýnda Ýslam Alimi ve Barýþcýsý Bediüzzaman, Emevi Camii'nin mimberinden irad ettiði Nutuk müzakereye açýldý. ÞAM'DA SAÝD NURSÝ GÜNÜ Sempozyuma Suriye Devlet ricalinden Diyanet Ýþleri Bakanýnýn yaný sýra, Milletvekilleri, Þam Belediye Baþkaný, rektörler, dekanlar, üniversitelerdeki bilim adamlarý, akademisyenler, dünya çapýnda meþhur Ýslam Alimleri (Ali Karadavi, Muhammed Said Ramazan Buti gibi), þehrin önemli iþ adamlarý, Mekke'den ve Katar'dan misafir öðretim üyeleri hazýr bulundular. Prof. Dr. Ali Muhidden Kardaði, Dr. Sarye el Rifai, Dr. Tevfik Said Ramazan el Buti, teblið sundular. Daha sonraki oturumda "Bediüzzaman Said Nursinin Þahsiyetinden Kesitler" gündemli oturumun Baþkanlýðýný Dr. Naim Araksusi yaptý. Konuþmacýlar: Prof. Dr. M. Said Ramazan el Buti, Dr.Muhammed Musa el Þerif, Dr. Adnan el- Saka tebliðlerini sundular. Son bölümde ise "Ýnsanlara bir Hidayet Iþýðý olarak Risale-i Nur" ana gündemli oturum baþkanlýðýný Prof. Dr. Muhammed Hasan el-Buða yaptý. Konuþmacýlar; Ýhsan Kasým, Dr. Alaeddin Za'teri, Dr. Sadik Derviþ tebliðlerini sundular. Bu etkinlik Said Nursi'nin Ýslam Aleminin birlik ve beraberliðine ait yol haritasý çizen "Ýttihad-ý Ýslam" modelinin tartýþýldýðý bilimsel ve entelektüel bir nitelikte gerçekleþti. Üstad, padiþahla Rumeli gezisinde Bediüzzaman 1911'de Sultan Reþat'ýn yanýnda Þark vilayetlerini temsilen özel konuk olarak Rumeli gezisine katýldý. Padiþah ve erkaný ile önemli görüþmelerde bulundu. Bu görüþmelerde Doðu'nun sorunlarý ve çözüm yollarýna iliþkin projelerini anlattý. Sultan Reþat'ýn bu seyahati 6 Haziran 1911'de Barbaros Zýrhlýsý ve refakatindeki büyük bir kafile ile Ýstanbul'dan hareketle gerçekleþtirildi. Heyet, 7 Haziran günü Selanik Limaný'nda büyük bir tezahüratla karþýlandý. Bediüzzaman ve Sultan Reþat, Selanik'te üç gün kaldýlar. Oradan trenle Kosova'ya hareket ettiler. 11 Haziran 1911'de Üsküp'e intikal ettiler. Bu üç günlük tren seyahatinde Said-i Nursi padiþaha Van'da kurmayý düþündüðü Medresetü'z Zehra-Doðu Üniversitesi ile ilgili projesini anlatma imkaný buldu. Sultan Reþat Üsküp'te Hükümet Konaðý balkonunundan halký selamlarken Bediüzzaman da hemen onun yanýnda yer almýþtý. Ayaðýnda çizme, elinde gümüþ saplý bir kamçý, belinde fildiþi saplý bir kama, baþýnda siyah poþusu vardý. Bediüzzaman Rumeli seyahatinden döndükten sonra, Temmuz 1911'den itibaren eserlerinin tab iþine (yayýnýna) yöneldi. Bu seyahatte Padiþah Sultan Reþat ile yaptýðý görüþmeler sonucunda, Van Medresetü'z Zehra Üniversitesi için 20 bin altýn tahsisi gerçekleþtirilmiþti. Tahsisat Van Valiliði kanalý ile Bediüzzaman'ýn emrine tahsis edilmiþti. Fakat ülkenin ve dünyanýn içinde bulunduðu savaþ þartlarý projenin hayata geçmesine imkan vermedi. Bu tahsisat da valilik hesabýnda kaldý. Bu olay, Bediüzzaman'ýn en üst düzeyde davasýnýn takipçisi olma özelliðini ortaya koymaktadýr. Projenin hayata geçmesi adýna daha önce Sultan Abdülhamit'ten alamadýðý olumlu neticeyi Sultan Reþat'ýn Rumeli seyahati vesilesi ile yine gündeme getirerek gerçekleþtirme fýrsatý bulmuþtur. Bu Said-i Nursi'nin aktivist, idealist, düþünce, fikir takip ve icraat adamý olduðunun göstergesi olarak tarih sayfasýndaki yerini almýþtýr. YARIN # TALEBELERDEN MUSTAFA SUNGUR ÜSTAD'I ANLATIYOR # SÝRKECÝ ALEMDAR SÝNEMASINDA # MECLÝSTE ATATÜRK'LE GÖRÜÞÜYOR Yeni Safak, 25.03.2010 Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 26. März 2010 Autor Teilen Geschrieben 26. März 2010 Onun tek gayesi imanlý nesillerdi Bediüzzaman'ýn yaþayan talebelerinden ve "manevi evladý" kabul ettiði Mustafa Sungur, Üstad'ýn en büyük gayesinin imansýzlýða karþý imaný takviye etmek olduðunu ve ömrünün her dakikasýný bu yolda harcadýðýný söyledi. Risale-i Nur ve Üstad ile nasýl tanýþtýnýz? Risale-i Nurlar ve Üstad'ý ilk olarak 1943'te Köy Enstitüsü'nde öðrenci iken duymuþtum. 1946'da eserler elime geçti ve okumaya baþladým. 1947 yýlýnda Üstad'ý Emirdað'da ziyaret ettim. Ve böylece Üstad'ýn vefatýna kadar yanýndan ayrýlmadan hizmetinde bulunmak nasip oldu. Onun hapishane dönemlerine þahit oldunuz. Nasýl bir ruh halindeydiniz orada? Afyon hapsi bizim için hapis deðildi. Sanki Cennet Bahçeleri'nden bir köþeydi. Cidden büyük bahtiyarlýk içindeydik. Çünkü Üstadý'mýzla ayný çatý altýnda bulunuyor ve görüþebiliyorduk. Onun koðuþu 60 kiþilik bir koðuþtu, ama onu orada tek baþýna tutuyorlardý. 11 ay kaldýk. O dönem Afyon çok soðuktu. Geceleri eksi 30 dereceye kadar düþerdi. Soðuk nedeniyle þehrin bütün su borularý, kanalizasyonlarý ve camlarý buz tutardý. Üstad dev bir koðuþta buz gibi bir havada sobasýz, ýsýsýz donmasý için ölüme terk edilmiþ vaziyetteydi. Evet bu dava çileli ve ýzdýraplýydý, ama biz mutlu ve mesrurduk.. Siz Üstad'ýn dünyaya açýlan hizmetlerine öncülük ettiniz. Bu Üstad'ýn vasiyeti miydi? Üstad bir sohbet esnasýnda; "Ben bir talebemi Rusya'ya göndereceðim diyor." Ve ardýndan ekliyor: "Ben Sungur'u Rusya'ya göndereceðim." Tabii o zaman biz bunun ne anlama geldiðini bilmiyorduk. 50 sene öncesinin þartlarýnda Sovyet Rusya dönemi hâkim. Rusya'da hizmetin olabilmesini hayal etmek bile mümkün deðil. Ama Üstad'ýn kerameti tecelli etti. Ýlk olarak 1995 yýlýnda Rusya'da Risale-i Nur hizmetleri baþladý. Dershanelerimiz açýldý. Þu anda Rusya'nýn hemen bütün büyük þehirlerinde eserler okunuyor. Oralarda bize Ruslar sahip çýktý. Milletvekilleri, subaylar, askerler, iþadamlarý bizi benimsediler. Tabii Üstad'ýn, "Tiflis-Bitlis kardeþtir; Burada medresemin planlarýný çiziyorum" þeklindeki yýllar öncesinde dile getirilmiþ görüþleri bugün gerçekleþti. Ve Tiflis'te bu manada medreseler açýldý, hizmetler inkiþaf etti. Bediüzzaman hayatta iken vasiyetnamesinde sizi "varisim ve mutlak vekilim" olarak ifade ediyor. Bu nasýl oldu? Üstad 1946'da ve 1959'da çeþitli vesilelerle vasiyetnameler yazmýþtý. Emirdað Lahikasý'nýn 1. ve 2. ciltlerinde bunlar yer almaktadýr. Orada her þey yazýlýdýr. Neydi Üstad'ýn en büyük gayesi? Üstad'ýn, evvela en büyük gayesi; küf-rün, mutlak dinsizliðin önüne set çekmektir. Küfr-ü mutlak dediði, Allah'a ve peygamberlere inanmayan, hiçbir mukaddesat tanýmayan cereyandýr ki, bu asýrda komünizm cereyaný olarak meydana çýkmýþtý. Üstad bu cereyanýn, maddi kuvvetle deðil, manevi kuvvetle, manevi tahribatla, maneviyat-ý kalbiyeyi yýkmakla, ifsad etmekle yayýldýðýný, tesir gösterdiðini beyan edip, ona karþý manevi tamiratla, kalblerin ýslahý ile, iman nurlarýný güneþ gibi ispat edip ders vermekle mukabele edileceðini ihtar ediyor. Ýþte Üstad'ýn asýl gayesi imansýzlýða karþý imaný takviye etmektir. Ýmanlý bir neslin yetiþmesine çalýþmaktadýr. Bir asra yaklaþan ömrünün her dakikasýný bu yolda harcamýþtýr. Feda etmiþtir. Bizler de onun yolunun yolcularýyýz... Mustafa Sungur kimdir? 1929'da Eflani'de doðdu. Kastamonu-Gölköy Köy Enstitüsü'nü bitirdi. Kendi köyünde öðretmenlik yaptý. 1946'da arkadaþlarý vasýtasýyla Risale-i Nurlarý tanýdý. 1947'de Emirdað'da Said Nursi'yi ziyarete gitti. 1948'de Afyon'da Üstad'la hapis yattý. 1953'te Samsun'da hizmetten dolayý hapis yattý. 1954 yýlýnda Isparta'da Bediüzzaman'ýn yanýnda kalmaya baþladý. Bediüzzaman'ýn en yakýnýnda bulunmuþ hizmetkar ve birinci talebesi özelliðini taþýmaktadýr. Üstad kendisine; "Hayatým hayatýnla devam edecek" demiþ ve onu 'mutlak vekili' olarak tarif etmiþtir. Halen Üsküdar'da ikamet etmektedir. Alemdar Sinemasý'nda bir aný 1921 yýlýnýn bahardan kalma bir günüydü. Bediüzzaman, talebelerinden Molla Süleyman'la birlikte Ayasofya'da cemaatle namaz kýlmýþ, yakýnda bir çayhanede oturmuþlardý.. Zamanýn meþhur birkaç alimi de orada ilmi bir konu üzerinde tartýþýyorlardý. Bediüzzaman'ýn gelmesiyle hepsinin yüzü aydýnlandý. Onun ilmine ve muhakeme gücüne güveniyorlardý. Soruyu Said Nursi'ye de sordular. Cevaplamak onun için zor olmadý, kýsa bir izahla meseleleri bir anda çözüverdi. Herkes memnun ve müteþekkir olmuþtu. Bir çay da ona ýsmarlamak istediler. Kabul etti. Çayýný içtikten sonra müsaade isteyip kalktý. Süleyman'a, 'Gidelim' anlamýnda bir iþaret yaptý. Dýþarý çýktýlar. Zaman zaman sinemaya gitmek adetiydi. Süleyman'a; "Süleyman, haydi sinemaya gidelim" dedi. Süleyman: "Olur" dedi, ama þaþýrmýþtý! 'Sinema mý?' diye geçirdi içinden. Üstad bunu nasýl söylerdi? Bediüzzaman, Süleyman'ýn içinden geçenleri okudu sanki; "Ben sinemaya baþkalarýnýn gittiði gibi gitmem. Ben ibret için, ders çýkarmak için sinemaya giderim" dedi. O zamanki filmler sessizdi ve hareketli filmler deðildi. Yerli filmler de henüz yoktu.. Beraberce Eminönü-Sirkeci'deki Alemdar Sinemasý'na gittiler. (Bu sinema Ayasofya'dan Gülhane Parkýna inerken Zepnep Sultan Camii'nin karþýsýnda idi. Þimdi yerinde bir oto galerisi bulunuyor.) Birinci mevkiden iki bilet aldý. Her zaman iyi ve güzel yeri tercih ederdi. Bir süre filmi seyrettikten sonra arkasýnda oturan Molla Süleyman'a dönerek; "Süleyman, ne anladýn bu filmden" dedi. Süleyman'ýn cevabý kýsa oldu: "Hiiiçç!" Bediüzzaman: "Ýþte dünya da böyledir. Kendisi sabit olmadýðý gibi içindekiler de öyledir. Fanidir, durmuyor, gidiyor. Onun için dünyaya güvenme, bu film kadar kýsadýr. Sinema perdeleri gibi akýp gidiyor, göz açýp kapayýncaya kadar geçip gidiyor." Sosyal hayata Ýslamî okuma PROF. DR. ÞERÝF MARDÝN "Bediüzzaman Said Nursi'nin düþüncelerini, Ýslami düþünürler kesiminde en önde gelen fikir birikimlerinden biri sayýyorum. Öncelikle, Bediüzzaman'ýn fikirleriyle birlikte gelen derin insan hürmetini görmemek mümkün deðil. Dünyada insanlarýn baðlýlýklarýný silaha sarýlmakla gösterdikleri bir anda, özellikle bu niteliðin altýný devamlý olarak çizmemiz yerinde olacaktýr. Bediüzzaman ciddi konular üzerine eðilen, ciddi bir insandýr. Fakat bunun yanýnda sosyal deðiþimin beraberinde getirdiði sorunlarý derinlemesine, "balon"larýn cazibesine kapýlmadan ve sorunlarýn özüne giderek inceleyen bir kiþiydi. Bu, üzerinde durduðu konularýn çeþitliliðinde de görebilir. ÜSTAD NEDEN FARKLI? Bediüzzaman'ýn bize sunduðu hal çaresi, Ýslami inançlarýn hem gündelik hayatla iliþkisi olduðunun anlaþýlmasýna ve hem de Ýslam'ýn bunu bir kitle problemi olarak çözülmesine elveriþli olduðunun belirtilmesine baðlýdýr. Ýslam'ýn deðerleri, gündelik hayata bir düzenleme getirmekte, fakat ayný zamanda insanlarýn modern geniþ kitleleri birbirine baðlamayý saðlamaktadýr. Bu bað Bediüzzaman'ýn namaz üzerindeki görüþlerinden birinde de ortaya çýkmaktadýr. Said Nursi'ye göre namaz, yalnýz insanlarýn imanlarýnýn ifadesi deðil, ayný zamanda binlerce kiþinin ayný yönelimi gerçekleþtirmelerinin, bir birlik ve beraberliðin ifadesidir..." Üstad Meclis'te Atatürk'le görüþüyor Bediüzzaman, Ýngiliz iþgali altýndaki Ýstanbul'da, Müslümanlara cesaret ve ümit aþýlayan çalýþmalar yapmaktaydý. Mustafa Kemal Paþa, ýsrarlý bir þekilde onu Ankara'ya çaðýrdý. Said Nursi, fikrine güvendiði dostlarýyla istiþare etti ve sonunda Ankara'ya gitmeye karar verdi. 1922 tarihli 2. Meclis Zabýt Ceridesi'nde kaydedildiðine göre, Bediüzzaman Meclis'te resmi "hoþamedi" (hoþ geldin karþýlamasý) töreni ile karþýlanmýþtý. Bediüzzaman, karþýlama töreninin ardýndan, savaþ gazilerini tebrik etmek ve dua etmek üzere kürsüye davete edildi. O gün Meclis'te uzun bir konuþma yaptý. Bediüzzaman, Ankara'da büyük bir hayal kýrýklýðý yaþadý. Çünkü TBMM'yi oluþturan milletvekillerinin çoðunluðu ibadet konusunda duyarsýz davranýyor, özellikle de namaz kýlmýyorlardý. Üstelik kültürel kýble tamamen Batý'ya yönelikti. Ýslam konusundaki gevþemeyi ülkenin ve milletin geleceði açýsýndan çok tehlikeli bulan Said Nursi, hemen on maddelik bir bildiri yayýnladý. Bildiri, Meclis üzerinde etkili oldu. Mana ve muhtevasý bugün de geçerli olan bu bildiriyi Kazým Karabekir Paþa, Mustafa Kemal Paþa'ya da okudu. Mustafa Kemal, Bediüzzaman'ý görüþmek üzere çaðýrdý. Celal Bayar'ýn hatýralarýna göre Paþa, Said Nursi'yi çaðýrmak üzere kendisini görevlendirmiþti: "Mustafa Kemal beni Bediüzzaman'ý çaðýrmak üzere gönderdi. Said Nursi Taþhan'da idi. Abdest için hazýrlanmýþ, kollarýný sývamýþ, ayaðýna takunyalarýný giymiþti.Gazi'nin kendisini çaðýrdýðýný söyledim. -Tamam gidelim' dedi, 'Fakat namaz vaktidir, gel namaz kýlýp beraber gideriz.' Ben 'Þimdi iþim var' diyerek ona veda ettim." O saat Celal Bayar'la birlikte Atatürk'ün yanýna gitmeyen Bediüzzaman, daha sonra Mustafa Kemal'le buluþtu. Aralarýnda ilginç bir diyalog yaþandý: Mustafa Kemal, Bediüzzaman'a "Sizin gibi kahraman bir hoca bize lazýmdýr. Biz sizi yüksek fikirlerinizden istifade etmek için çaðýrdýk. Siz ise aramýza namazý sokarak bizi ikiliðe ittiniz!" deyince, Bediüzzaman'ýn bu çýkýþa cevabý sert oldu: "Paþa, paþa! Dünyada en yüksek hakikat imandýr. Ýmandan sonra namazdýr. Ýnanýp da namaz kýlmayanýn hükmü merduttur." Bu gerilimli diyalogdan sonra Gazi Mustafa Kemal'le Bediüzzaman'ýn arasý açýlýr. Paþa, görüþmenin devamýnda geri adým atar. Meclis'in riyaset odasýnda iki saat kadar konuþurlar. Mustafa Kemal bu görüþmede Bediüzzaman'a milletvekilliði, Diyanet âzalýðý ve þark umum vaizliði gibi görevler teklif eder. Aylýk üç yüz lira maaþ ve bir köþk tahsisi de bu teklifler arasýndadýr. Bediüzzaman tekliflerin hepsini redde-der. Anlaþýlan, baþta büyük törenlerle karþýlanan ve yüksek protokol uygulanan, izzet ve itibara muhatap olan Bediüzzaman'ýn dinî irþat ve teblið çerçeveli çalýþmalarý rahatsýzlýk uyandýrmýþtýr. Bu tablo karþýsýnda Said Nursi Ankara'dan ayrýlýr. Hayatýndan satýrbaþlarý 3 Yeni Said Dönemi: 1920-1921- Yeni Said'in doðuþ dönemidir. Nursi bu yýllarda inzivaya çekildi. Kendisini Eski Said Dönemi'nin yoðun sosyal-siyasal ve felsefi meþguliyetlerden iyice arýndýrýp tek rehber olarak Kur'an'ý benimsemesi gerektiðini idrak edeceði yoðun bir batini (içsel) arayýþýn sonunda derin bir zihinsel ve ruhsal dönüþüm geçirdi. Bu dönem boyunca yazmaya devam etti. Mesnevi-i Nuriye adlý eseri ortaya çýktý. # Güz 1922 - ANKARA. Yeni hükümetin liderlerinin ýsrarlý davetleri i üzerine, Nursi, Kurtuluþ Savaþý'nýn zaferle sonuçlandýðý Eylül ayý sonunda Ankara'ya gitmek üzere Ýstanbul'dan ayrýldý. # 9 Kasým 1922. Nursi için Büyük Millet Meclisi'nde resmi bir karþýlama töreni düzenlendi; bu törende savaþ gazilerini tebrik etmek ve dua etmek üzere kürsüye davete edildi. Uzun bir konuþma yaptý. Ankara hükümetiyle, yapýlan reformlar konusunda farklý düþünmekten dolayý derin tartýþmalar yaþadý ve Mustafa Kemal'in çeþitli makam tekliflerini reddetti ve Van'a gitmek üzere Ankara'dan ayrýldý. # Nisan 1923-Mart 1925 - VAN. Nursi siyasetten ve sosyal hayattan uzaklaþarak inzivaya çekildi. Beraberinde çok az sayýda talebesini muhafaza ederek, kendisini ibadete ve tefekküre verdi. (Yeni Said'in en belirgin karakteristik özelliði) # Þubat 1925 - Ankara hükümetine karþý baþlatýlan Þeyh Sait Ýsyaný'na katýlma davetine karþý, Nursi, isyanýn liderlerine ýsrarla bu isyandan vazgeçmelerini tavsiye etti. Yine de bölgenin diðer dini þahsiyetleri ve aþiret liderleriyle beraber tutuklanarak Batý Anadolu'ya sürgüne gönderildi. # Þubat 1926-Temmuz 1934 - BARLA. Olaðanüstü ilmini ve eðitim deneyimini kullanarak, o tarihlerde bütün dini eðitim araçlarýndan yoksun býrakýlmýþ insanlarýn dini ihtiyaçlarýna cevap verecek risaleler yazmaya baþladý. Daha sonra bu eserler "Risale-i Nur Külliyatý" adýný aldý. YARIN # TALEBELERDEN MEHMET FIRINCI ÜSTAD'I ANLATIYOR # ÞEYH SAÝD ÝSYANI HAKKINDA NE DEDÝ? 60 KÝÞÝLÝK KOÐUÞTA TEK BAÞINA Yeni Safak, 26.03.2010 Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 27. März 2010 Autor Teilen Geschrieben 27. März 2010 Üstad eserleri ile yaþýyor Risale-i Nur'larýn Batý dünyasýna açýlmasý hizmetini yerine getiren talebelerden Mehmet Fýrýncý; "Üstad; "Risale-i Nur dünyayý tenvir edecek (aydýnlatacak) diye müjde vermiþti. Hamd olsun ben bunu görme ve yaþama þerefine eriþtim" dedi Bediüzzaman'ýn 50. vefat yýldönümünde ne söylersiniz, tanýþmanýz, anýlarýnýz... Estaðfurullah. 1946 yýlýnda biz ailece Fatih'te fýrýncýlýk yapýyorduk. Nuruosmaniye Camii müezzini Enver Ceylan ile tanýþýyorduk. Ben ona bazý zor sorular sormuþtum. Oda 'Seni Nur talebeleriyle tanýþtýrayým mý?' dedi. Ben de kabul ettim. Böylece maceramýz baþladý. Üstad Gençlik Rehberi eserinin mahkemesi için Ýstanbul'a gelmiþti. Ben de bu vesileyle tanýþma fýrsatý buldum. Kendisi Sirkeci'de Akþehir Palas Otelinde kalýyordu. Ben de mesleðim gereði kendisine börek yapýp götürüyordum. Bu vesile ile derslerine ve sohbetlerine katýlýyordum. Bana çok tesir ediyordu. 1953 senesinde Üstad kaldýðý otelde rahat edememiþ. Ben de hizmetindeki zatlarla görüþerek bizim ailece kaldýðýmýz evi kendisine tahsis etme teklifinde bulundum. Kendileri kabul ettiler. Biz yan taraftaki baþka bir daireye taþýndýk. Bizim evimize yerleþtiler. O dönemdeki tüm misafirlerini orada kabul etti. Biz ailece hizmetinde bulunduk. Daha sonra ayrýldýlar. Ýstanbul'da matbaada ilk olarak Risale-i Nurlar'ý basmak bize nasip oldu. Hamd olsun 60 yýldýr bu yolun yolcusu olduk. Sizi en çok etkileyen ne oldu? Üstad Hazretleri Ýstanbul'da bulunduðu zaman Ýstanbul'un fethinin 500. yýldönümü idi. Çok geniþ kutlama merasimleri programý hazýrlanmýþtý. Mehter yeniden kurulmuþtu. Ýstanbul'da büyük bir bayram havasý vardý. Fatih Camii'nin Akdeniz kapýsý tarafýndan büyük bir þeref tribünü kurulmuþtu. 29 Mayýs 1953'de Ýstanbul sevinç ve þenliðin zirvesindeydi. Tören baþlamadan önce emekli binbaþý Refik Bey, Üstad'ý ve arkadaþlarý alarak Fatih'deki merasim alanýna getirdi. Çok büyük izdiham vardý. Binbaþý Refik Bey, etrafa hiddetle baðýrarak açýlmalarýný büyük Ýslam Aliminin törene geldiðini ilan etti. Polisler derhal yollarý açtý. Halk hayret ve hayranlýkla kenera çekildi. Ve Üstad doðru þeref tribününe, o zamanýn Ýstanbul Valisi Fahrettin Kerim Gökay'ýn sað tarafýnda ayrýlan yere oturtuldu. Ve oradan merasimi gayet þaþalý muhabbetli bir þekilde takip ettiler. Nurlarý Batý'ya nasýl açtýnýz? Amerika'da 1975'de (35 sene önce) bir gurup arkadaþla birlikte orada küçük bir matbaa tesis ettik. Prof. Hamit Algar'da, Ýngiliz Müslüman, California Üniversitesi hocasý, Risaleleri türcüme etmeye razý oldu. 7-8 kitap tercüme edildi ve Ýngilizce basýldý. Ýlk Ýngilizce dergi olan 'NUR/THE LIGH' dergisini neþrettik. Daha sonra Ýngiltere'de doktora yapan arkadaþlarla Avrupa hizmetleri baþladý. Bu esnada Ýngiliz asýllý Müslüman Prof. Dr. Colin Torner ve Dr. Mary Weld hizmeti tanýdýlar. Mary Weld Risale-i Nur Külliyatý'nýn Ýngilizceye çevrilmesini saðladý. Bize de onu bastýk. Bu çalýþmalar Batý dünyasýnda Nurlarýn tanýnmasýna büyük vesile teþkil etti. Son olarak 50. vefat yýlý için ne söylersiniz? Üstad; "Risale-i Nur dünyayý tenvir edecek (aydýnlatacak) diye müjde vermiþti. Hamd olsun ben bunu görme ve yaþama þerefine eriþtim. Üstad yaþýyor! Eserleriyle yaþýyor! Hizmetiyle yaþýyor! Talebeleriyle yaþýyor. Allah gani gani rahmet etsin, hizmeti daim olsun... MEHMET FIRINCI KiMDiR? Mehmet Fýrýncý, 1928'de Bursa'ya baðlý Ýnegöl'ün Yenice Müslim köyünde doðdu. Ailesi ile birlikte Ýstanbul'a yerleþti. Ailece Fatih'te fýrýncýlýk yaptýklarý için kendisine de "Fýrýncý Abi" denilmektedir. Asýl ismi Mehmet Nuri Güleç'tir. 1946 yýlýnda Nurlarý tanýdý. 1950-1960 yýllarý arasýnda bizzat Bediüzzaman Said Nursi'nin yanýnda hizmetinde bulundu. 1953 yýlýnda Said Nursi'yi kendi evinde üç ay misafir etti. Daha çok Ýstan bul'da Risale-i Nur'larýn neþriyatý/yayýný, basýlmasý ve daðýtýlmasý iþleriyle meþgul oldu. Sözler Yayýnevi, Söz Basýn, Nesil Yayýnlarý, Ýstanbul Ýlim ve Kültür Vakfý gibi hizmet eksenli çalýþmalarýn kurucusu oldu. Risale-i Nur'larýn Ýngilizceye çevrilmesi ve uluslararasý akademik çalýþmalarýn yaygýnlaþmasýnda önemli rol üstlendi. Halen bu faaliyetlere devam etmektedir ve Ýstanbul Ýlim ve Kültür Vakfý Mütevelli heyet baþkanýdýr. 60 KiÞiLiK KOÐUÞTA TEK BAÞINA Yýl 1948. Yer Afyon Cezaevi. O zamana kadar yaþanmayan þiddetli bir kýþ var. Said Nursi, ýsýtýlamadýðý için boþaltýlmýþ 60-70 kiþilik bir koþuða tek baþýna konuyor. Koskoca koðuþta tek baþýna bir mahkum! Duvarlar sulu sepken karý çektiðinden sýrýlsýklam. Demir parmaklýklý pencerenin camý parmak kalýnlýðýnda buz. Altýnda incecik bir yatak, üstünde bir ince battaniye. Rüyalarý bile üþütecek kadar soðuk, acýmasýz bir dünya. Ve her þey yasaktýr. Bir þilte ve bir fazla battaniye bile verilmiyor. Talebelerinin koðuþa soba kurma isteðine, cezaevi yönetimi dayakla cevap veriyor. Hem yaþlý, hem hastadýr. Bilerek ve isteyerek ölüme terk edilmiþtir. Çünkü ölüm, ondan kurtulmanýn yegane çaresi olarak görülmektedir. "Asarsak baþýmýza iþ açýlýr. Soðuktan ölmesini bekleyelim" diye düþünülmektedir. Bediüzzaman ile görüþmek, konuþmak, avludan selamlaþmak yasaktýr. Ona mektupla ulaþmaya çalýþmak yasaktýr. Arada bir bahçeye çýkan mahkumlar pencereye bakýp iç çekiyor. O pencereyi bile tahtalarla kapatýyorlar. TEK ÝHTÝYACIM KAÐIT Her nasýlsa o yalnýzlýktan alýnýp traþa götürüldüðü gün, genç talebelerinden Mustafa Sungur, yanýna sokuluyor. Üstadýn halini görünce hýçkýra hýçkýra aðlýyor. Henüz 18 yaþlarýndaki talebesine, "Aðlama keçeli, ben iyiyim, sadece kaðýt lazým" diyor. Mustafa Sungur, bu görüþmenin bedelini falakaya yatýrýlýp dövülerek ödeyecektir. Hapishane hayatýnda, zindanlarda ve sürgünlerde defalarca zehirlenme giriþimlerinden kurtuluyor. Öldürmeyen Allah öldürmüyor. O hizmetine devam ediyor. TÜRK-KÜRT kardeþtir Þeyh Said Ankara hükümetine karþý Said Nursi'ye isyana katýlmasý için mektup yazar. Nursi; "Türk-Kürt kardeþtir. Türk milleti Ýslamiyete bayraktarlýk etmiþ, milyonlarca þehit vermiþtir. Ýslam müdafilerinin torunlarýna, Türk milletine kýlýç çekilmez ve ben de çekmem" cevabýný verir Yýl 1924. Said Nursi Van'da Erek Daðý'nda inzivaya çekilmiþ, talebe yetiþtirmektedir. Ankara'da yeni Cumhuriyet ilan edilmiþtir. Yeni kanunlar çýkartýlmaktadýr. Hilafet kaldýrýlmýþ, þapka kanunu çýkartýlmýþtýr. Þapka kanununa karþý Sivas'ta, Erzurum'da, Rize'de, Maraþ'ta direniþler, ayaklanmalar olmuþ, kimi bölgelerde sýký yönetim ilan edilmiþ, Ýstiklal Mahkemeleri'nde baþta Ýskilipli Atýf Hoca olmak üzere çok sayýda insan idam edilmiþtir. Þeyh Said Bitlis bölgesinde yaþýyan, dindar Nakþibendi Þeyhlerinden bir zattýr. O, bu dönemde yapýlanlar ve çýkarýlan kanunlarý kabüllenmez, dinine aykýrý bulur. 1924 yýlý son aylarýnda Þark vilayetlerinin bazý bölgelerini dolaþarak, çýkan kanunlarýn ve Hükemetin tutumunun Ýslam dinine ve kanunlara zýd olduðunu anlatmýþ, kendisine bi'at edilmesini temin etmeye çalýþmýþtýr. Topladýðý insanlardan oluþan bir heyeti de Ankara'ya temsilci olarak gönderip bu yanlýþlarýn düzeltilmesini istemektedir. Bu süreçte Bediüzzaman'a Þeyh Said'ten bir mektup gelir. Þeyh Said bu mektubunda: "Efendim! Sizin nüfuzunuz kuvvetlidir. Bu harekatýmýza iþtirak buyurur yardým ederseniz, galip oluruz." diyerek Bediüzzaman'ý ayaklanmaya davet etmiþtir. Mektubu okuyan Said Nursi kendisine þu cevabý yazdý: "Türk milleti asýrlardan beri Ýslamiyetin bayraktarlýðýný yapmýþtýr. Çok veliler yetiþtirmiþ ve þehidler vermiþtir. Böyle bir milletin torunlarýna kýlýç çekilmez. Biz Müslümanýz, onlarla kardeþiz, kardeþi kardeþle çarpýþtýrmayýnýz. Bu þer'an caiz deðildir. Kýlýç harici düþmana karþý çekilir. Dahilde kýlýç kullanýlmaz. Bu zamanda yegane kurtuluþ çaremiz, kur'an ve iman hakikatleriyle, tenvir ve irþad etmektir. En büyük düþmanýmýz olan cehaleti izale etmektir. Teþebbüsünüzden vazgeçiniz. Zira akim kalýr. Birkaç cani yüzünden binlerce masum kadýn ve erkek telef olabilir... Türk- Kürt birdir, kardeþtir. Türk milleti bin senedir Ýslamiyete bayraktarlýk etmiþ, dini uðrunda milyonlarca þehit vermiþtir. Binaenaleyh kahraman ve fedekar Ýslam müdafilerinin torunlarýna, Türk milletini kýlýç çekilmez ve ben de çekmem." Bu þekildeki cevabýnda Þeyh Said'e hem red ve hem neticesiz mücadelelerden vazgeçmesini ifade etmiþtir. ÞEYH SAÝD VAZGEÇMEZ Diyarbakýr'ýn Piran Kasabasý'nda (Dicle Kazasý) katýldýðý bir düðün merasiminde bir üsteðmenle olan tartýþma sonucunda çýkan olaylar büyümüþ ve Ankara Hükümeti Þeyh Said ve taraftarlarýný yakalama emri vermiþtir. Ýlk etepta Þeyh Said kuvvetleri Elazýð, Bingöl çevresini ele geçirmiþtir. Ardýndan 12 Nisan 1925'de Þeyh Said'i esir almýþtýr. Diyarbakýr'da kurulan Ýstiklal Mahkemesinde verilen kararla 46 arkadaþý ile 29 Haziran 1925 günü karar infaz edilerek idam edilmiþtir! Neticede Bediüzzaman haklý çýkmýþtýr. Fakat faturayý binlerce masum insan ödemiþtir. Ýdamlar, hapisler, sürgünler, iþkenceler, yakýp yýkmalar, zülümler ve feci olaylarý beraberinde getirmiþtir. Þeyh Said isyanýn sonunda bölgedeki nüfuslu þeyhler, aðalar, hocalar, alimler, ileri gelenler ve hiçbir þeyden haberi olmayan binlerce insan Ankara Hükemetinin verdiði kararla Batý il ve ilçelerine sürgün edilmiþtir. Ve 25 Þubat 1925'te Said Nursi Van Erek Daðý'ndaki maðarasýndan askerler tarafýndan tutuklanarak sürgün kervanýna dahil edilir. Sürgün edilen binlerce insan Þubat soðuðunda atlý kýzaklarla, Þarkýn karlý dað yollarýný aþarak Erzurum'a, oradan Trabzon'a getirilir. Trabzon'dan de gemi ile Ýstanbul'a nakledilirler. Ardýndan Ýzmir ve Antalya yoluyla Burdur'a sürülür. Ýlk sürgün yeri olan Burdur'da Delibaba Camii'nde 7 ay kalýr. Burada 'Nur'un Ýlk Kapýsý' isimli eserini yazar. Eser elden ele daðýtýlarak yayýlýr. ÞER BÝLDÝKLERÝNÝZDE HAYIR VARDIR Ankara'nýn yeni bir kararý ile Said Nursi Burdur'dan da Isparta'ya sürülür. Isparta'da 20 gün tutulduktan sonra kuþ uçmaz kervan geçmez, gözden ve gönülden ýrak olan Isparta'nýn Barla Nahiyesine sürgüne gönderilir. Sürgün'ler hiç hesapta olmayan 'Sürgün'ler verir ve Nur Hareketi doðar. Bediüzzaman'ýn bu noktadaki yorumu ise daha da ilginçtir: "Ýnsanlar zülmeder kader adalet eder!" Kaderin garip bir cilvesi olarak Þeyh Said isyaný ile hiç alakasý olmadýðý halde ve bu harekete karþý koyup, ret edip, mani olmaya çalýþtýðý halde bu vesile kullanýlarak kendisi sürgün edilir. Kur'an'ýn yorumuyla: "Sizin þer bildiklerinizde hayýr, hayýr bildiklerinizde þer vardýr." Þeyh Said olayý olmasý idi bugün belki Risale-i Nur Külliyatý ve Hizmetinden bahsediliyor olmayacaktý! Kader aðlarýný örerken insanlar sadece bu iþin figüraný ve oyuncusu oluyur herhalde... Kendine Kuran'ý Üstad seçti PROF. DR. HAYRETTÝN KARAMAN Bediüzzaman Said Nursî merhum, Türkiye'nin maruz kaldýðý cebrî kültür ve medeniyet deðiþtirme hareketine karþý çýkmýþ, Ýslamî-yerli deðerlerimizi savunmak, yaþatmak ve geliþtirmek için bir ömür harcamýþ, pek çok insanýn tahammül edemeyeceði sürgün, hapis, iþkence, takip, mecburi iskân gibi hallere katlanmýþ, yaþadýðý hayata ve mücadeleye engel olabileceði ve belki baþkalarýna bu halleri yaþatma hakký bulunmadýðý düþüncesiyle evlenmemiþ ve aile gailesi ile meþgul olmamýþ, klasik medrese usulüyle okumuþ ama bunu aþarak "Kur'an-ý Kerim'i üstad edinmiþ" bir Ýslam büyüðü, mücahidi ve âlimidir. Bediüzzaman'da üstün bir zekâ, yeterli ilim ve ilham vardýr. Kur'an'a bu yetenekleriyle ve birikimiyle bakmýþ, onu asrýn idrakine söyletmek için çalýþmýþ ve dil problemine raðmen -bunu, kendisini takip edenlerin ihlaslý gayretleriyle ve gönül dilini öne çýkarmalarýyla aþmýþ- bu amacýnda baþarýlý olmuþtur. Ona ait olan Nur Risaleleri, takibat altýnda yaþadýðý yýllarda yasaklandýðý halde ihlaslý ve fedakâr öðrencilerinin elleriyle yazýlmýþ, köylerde veya gizli mekânlarda teksir makineleriyle çoðaltýlmýþ, ciltlenmiþ, kontrol dýþý yollardan veya genel yollarýn kontrol dýþý saatlerinde uzak yakýn ülke sathýna gönderilerek yayýlmýþ ve gizli olarak okunmuþtur. Kitaplarýn okunmasý ve tutulmasýnda bu -yukarýda ifade ettiðimiz- durum yanýnda insanýmýzýn ve özellikle gençliðin açlýðý, Hazret'in ihlasý, hedefte hiçbir þahsî ve maddî menfaatin bulunmamasý amil olmuþtur. ... Hangi grup içinde olursa olsun Risale-i Nur hareketi Sünnî Müslümanlýðý esas almýþ, bunun özüne aykýrý olan veya özü bozma ihtimali bulunan cereyan ve hareketlere iltifat etmemiþ, mensuplarý þahsî ve ailevî hayatlarýnda Sünni Ýslam'a baðlý kalmýþlardýr. Bu hareketin siyasî bir harekete dönüþmemesi de merhum Üstad'ýn bu konudaki kesin duruþunun eseridir. YARIN # TALEBELERÝNDEN ABDULLAH YEÐÝN ANLATIYOR # HAYATININ SON YILLARI # RÝSALE'LERÝN ÇEVRÝLDÝÐÝ 50 DÝL Yeni Safak, 27.03.2010 Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 28. März 2010 Autor Teilen Geschrieben 28. März 2010 'Allah'ý anlatan fen ilmini dinleyin' 1940 yýlýnda Kastamonu'da ziyaret ettiði Said Nursi'ye "Bize Hâlik'ýmýzý tanýt; muallimlerimiz Allah'tan bahsetmiyorlar" diyerek yeni risalelerin yazýlmasýna vesile olan Abdullah Yeðin 70 yýldýr Nurlarýn hizmetinde... Siz Üstad'ý nasýl tanýdýnýz? Ýlk kez ziyaretine giderken zihninizde hangi sorular vardý? Estaðfurullah. Ben 1940 yýlýnda Kastamonu'da orta okul üçüncü sýnýfta okuyordum. Çevremizden Üstad'ý duymuþtum. Bir gün arkadaþlarýmla birlikte kendisini ziyarete gittik. Ben kendisine o günkü eðitim sistemimizin bize verdiði anlayýþla þöyle bir soru sordum: "Muallimlerimiz (öðretmenlerimiz) Allah'tan bahsetmiyor: bize Hâlýk'ýmýzý tanýt" O gün, o sualime, Üstad "siz muallimleri deðil, fenleri dinleyin" diye cevap verdi. Fenni ilimlere iliþkin hangi örnekleri vermiþti? Herbir fennin kendisine has lisanýyla Allah'ý nasýl anlattýðýný gösterdi. Nasýl ki, bir eczanede bulunan ilaç kutularýnda hastalýklara iyi gelen harika ve hassas kimyasal karýþýmlar var ise, o ilaçlarý hazýrlayan iþinin ehli eczacýyý gösteriyorsa, o çarþýdaki eczaneden çok daha mükemmel ve büyük olan, o eczanedeki ilaçlarýn kaynaðý olan küre-i arz eczanesindeki dörtyüz bin nebatat ve hayvanat, kürei arz eczane-i kübrasýnýn eczacýsý olan Hakimi Zülcelali, kör gözlere gösterir tanýtýr" Bu minval üzere sürüp giden bir dersin sonunda, bizler çok tatmin olduk. O gün bugündür O'nun yanýndan ve yolundan ayrýlmadýk. Size göre Risale-i Nur nedir? Risale-i Nur demek, Ýslamýn, Ýmanýn kuvvetlenmesine hizmet eden Kur'an hakikatleri demektir. Risale-i Nur Kur'an hakikatlerinin delilleri bürhanlarýdýr. Ayetler ve hadislerden baþka þeyler karýþtýrmadan günümüz insanlarýnýn maddi manevi ihtiyaçlarýna cevap veren ikna edici derslerin verildiði eserlerdir. Risale-i Nur bu asrýn en büyük mürþididir. Bediüzzaman Hazretleri böyle ifade ediyor. Risalei Nur'un özelliði nedir? Bin seneden beri Kur'an ve Ýslam aleyhine ne söylenmiþse hepsini çürüterek hakikatleri Risale-i Nur'da yazmýþtýr. Bir çoðu Kur'an ve Hadisten mülhemdir. Ýmansýz dünya saadeti olmadýðý için hele ahiret saadeti olamayacaðý için bu zamanýn en büyük vazifesi müminlerin imanlarýný tahkiki, þeksiz þüphesiz yapmasýdýr. Risale-i Nur evvela müellifinin imanýný saðlamlaþtýrmýþ müellif eseri en baþta kendi nefsine yazmýþtýr. Onu kim okursa imanýnda vesvese ve þüphe kalmaz kainattaki insanýn en büyük vazifesi kendi kusurlarýný görmek ve ýslahýna çalýþmak ve Kur'an hakikatlerini anlayýp yaþamaktýr. Nurlar 50. yýlýnda nerelere ulaþtý? Bugün elhamdulillah Amerika'dan Avustralya'ya, Rusya'dan Güney Afrika'ya kadar Risale-i Nur dersaneleri açýlmýþ ve Risale-i Nurlar her dile çevrilmiþtir. Risale-i Nur'un telifi bittikten sonra, üstadýmýz "Bana lüzum kalmamýþtýr, Risale-i Nur yeter, Risale-i Nurun hangi sayfasýný açarsanýz benimle deðil, hadim-i Kur!an olan üstadýnýzla görüþürsünüz." demiþtir. Risale-i Nur hiçbir þeye alet edilmez. Eðer maddi ve manevi bir takým þeylere alet edilirse ihlas zayi olur dünya için çalýþýlmýþ olur. Ýhlasýn birinci þartý Allah emrettiði için bir iþin yapýlmasýdýr. Size göre Üstad'ýn mezarýnýn gizli olmasýnýn sebebi nedir? Üstad Hazretleri mezarýnýn gizli olmasýný Risale-i Nurdaki ihlasý bozmamak için istemiþtir. Çünkü iman hizmetinde Allah'ýn rýzasýndan baþka gaye takip edilmez. Üstadýmýz derdi ki : "Ben hürmet istemiyorum, Kur'an'a hürmet edin, Peygamberimiz'e hürmet edin" Ziyaretçilerden hürmet için, dua almak için gelenlerden hoþlanmazdý. Hizmet için gelenleri baþ göz üstüne kabul ederdi. Risale-i Nur'u hiçbir þeye alet etmemek Risale-i Nur'un birinci þartýdýr. Bizimle görüþmek isteyenlere tavsiyemiz þudur, Üstadýmýz Risale-i Nur'da bütün ihtiyaçlarý karþýlayacak þekilde iman hakikatlerini yazmýþtýr. Ýsteyenler, o hakikatlerden okumakla istifade edebilirler. Risale-i Nurlarý çokça okumalarýný tavsiye ediyorum. ABDULLAH YEÐÝN KÝMDÝR? 1924 yýlýnda Kastomonu'da doðdu. Lise yýllarýnda Bediüzzaman'la tanýþtý ve sohbetlerinde bulundu. Ankara Dil Tarih Coðrafya Fakültesi son sýnýfta iken okulu býrakýp Üstad'ýn hizmetine girdi. Said Nursi tarafýndan Urfa'ya hizmet için görevlendirildi. Üstad'ýn vefatýna kadar burada kaldý. Bediüzzaman'ýn vasiyetinde ismi geçen hizmetkarlarýndandýr. 'Yeni Lügat' isimli büyük Osmanlýca -Türkçe sözlük telif etti. Halen hayattadýr ve Ýstanbul'da ikamet etmektedir. HAYATINDAN SATIRBAÞLARI Bediüzzaman Said Nursi, 1950'den ölümüne kadar olan dönemi III. SAÝD DÖNEMÝ olarak tanýmlýyor. # 14 Mayýs 1950 - Genel Seçimler. Demokrat Parti iktidar oldu. # 13 Temmuz 1950. Nursi'yi de kapsayan genel bir af çýkarýldý. Demokrat Parti'ye ve Baþbakan Menderes'e tavsiyelerde bulunup yol göstermeye, dini özgürlüðe izin vermeye teþvik etti. # 1951. Nursi hükümetin Kore'ye asker gönderme kararýný destekledi ve öðrencilerinden Bayram Yüksel'i dualarla Kore'ye gönderdi. # Þubat 1951. Nursi Vatikan'dan, bizzat bir mektup eþliðinde gönderdiði "Zülfikar" Risalesi nedeniyle bir teþekkür mektubu aldý. # Ocak 1952- ÝSTANBUL. Nursi 27 yýl sonra ilk kez Ýstanbul'u ziyaret ederek, bir talebesinin bastýrdýðý "Gençlik Rehberi" kitabýyla ilgili iddialara cevap verdi. # Mart 1952 - EMÝRDAÐ. Pakistan Eðitim Bakan Yardýmcýsý Nursi'yi ziyaret etti. # 5 Mart 1952. Gençlik Rehberi davasý mahkeme heyetinin oy birliðiyle beraatla sonuçlandý. Nursi yüzlerce tanýdýðý ve talebesi tarafýndan ziyaret edildi. # Nisan 1953- ÝSTANBUL. Nursi, Fener Patrikhanesi'ni ve Patrik Athenagoras'ý ziyaret etti. # Temmuz 1953. EMÝRDAÐ-ESKÝÞEHÝR-ISARTA. Nursi Isparta'da bir ev kiraladý ve genç talebelerinden bir grubu yanýnda yetiþtirdi. # 1954- BARLA. Nursi Risale'nin büyük bir kýsmýnýn yazýldýðý sürgün yerini yeniden ziyaret etti. # 1955. Ýlerleyen yaþý nedeniyle Nursi'nin seyahat etmesi gittikçe güçleþtiði için talebeleri imkânlarýný bir araya getirerek kendisine 1953 model bir Chevrolet satýn aldýlar. # Haziran 1956. Sonunda Risaleler Afyon Mahkemesi tarafýndan da aklandý. Bunun üzerine Nursi'nin izniyle Ankara ve Ýstanbul'daki Nur talebeleri Risale'yi Latin alfabesiyle basmaya baþladýlar. # Ekim 1957. Genel seçimlerde, Nursi Demokrat Parti'yi açýkça destekledi. # 30 Aralýk 1959- ANKARA. Nursi, kaldýðý otelde DP milletvekilleri ve hükümet yetkilileri dahil bir çok ziyaretçiyi kabul etti. Nursi orada talebelerine bir veda konuþmasý yaptý. # 1 Ocak 1960- ÝSTANBUL. Son kez talebelerine hitap etti, "Sözle cihat" prensiplerine sadýk kalmanýn ve müspet hareket etmenin gerekliliðini vurguladý. # 20 Ocak 1960 - ISPARTA. Nursi Isparta'ya döndü. 17 Mart'ta son kez Emirdað'a gelerek talebelerine veda etti. Daha sonra nihai yolculuðuna, Urfa'ya doðru yola çýktý. Çok aðýr hastaydý. # 21 Mart 1960- URFA. Nursi'yi kalmakta olduðu otelde çok sayýda insan ziyaret etmeye çalýþýyordu. Yetkili makamlar onun Isparta'ya dönmesini emretti, ancak seyahat edemeyecek kadar bitkin ve hastaydý. # 23 Mart 1960. Nursi sabahýn erken saatlerinde huzur içinde hayata gözlerini yumdu. Ertesi günü Halil Ýbrahim Dergahý'ýnda bir türbeye defnedildi. Vefatýnda sahip olduðu dünyevi mal varlýðý bir saat ve birkaç bardak, çaydanlýk, seccade gibi birkaç küçük eþyadan ibaretti. Fakat ardýnda o tarihte sayýlarý yüz binlere ulaþmýþ talebelerini ve eserlerini býrakmýþtý. # 12 Temmuz 1960. 27 Mayýs Askeri cuntanýn emri üzerine, Nursi'nin türbesine girildi ve naaþý alýnarak askeri bir uçakla bilinmeyen bir yere nakledildi. Naaþýn nakledildiði yer halen meçhul. # 23 Mart 2010. Nursi'nin vefatýnýn 50. yýlý. 50 ülkede, 50 yabancý dilde eserleri yayýnlandý. GÜNEÞÝN BATMADIÐINI GÖSTEREN ADAM CEMÝL MERÝÇ "Yakýn tarihimiz tek mücahit tanýmýþtýr: Said Nursi. 60 yýl her kahra, her cefaya göðüs gererek mücadele eden biricik dava adamý... Ben onu tanýdým. Ben Müslüman mütefekkir deyince celadetiyle, cihadetiyle onu tanýdým, baþka tanýmadým. Nasýl baþlamýþsa öyle bitirmiþtir hayatýný. Seksen yedi senelik ömründe, eserlerine nasýl baþlamýþsa öyle de bitirmiþtir. Hiçbir dünya büyüðüne dalkavukluk yapmamýþtýr. Bu bizim memlekette çok büyük bir fazilettir. Sonra ayný fikir üzerinde ýsrar ediþi, dönmeden yürüyüþü, samimiyeti. Buhran çaðlarýnda güneþin batmadýðýný göstermek için bazý adamlar çýkýyor; Said Nursi gibi. O bir mütefekkirdir. Onun tefekkürüne bütün eserleri ve yaþadýðý hayat seyri en belið bir delildir. Üstad þefkatle baðrýna basýyor insaný. Ýçine girdikten sonra Risale-i Nur hakikatlarýný yaþamak kolaylaþýyor. Bir Türk aydýnýn bu büyük ve ulvi insandan haberdar olmamasý düþünülemez. Bediüzzaman ve eserlerine olan alakasýzlýðýmýz tam bir yüz karasýdýr. Said Nursi, Ýslam irfanýnýn cihanþumül hakikatlarýný Risalelerinde toplamýþ. Üstad, þimþek pýrýltýlarý ile aydýnlanan karanlýk bölgelerde büyük bir güvenle dolaþýyor. Üslub kesif ve izahlar inandýrýcý; asýrlarý kucaklayan bir tefekkürün çaðdaþ idrake sesleniþi, yaralanan bir idrake, yabancýlaþmýþ bir idrake. Diyebilirim ki son iki yüz yýldan beri tefekkür dünyamýzý istila eden Batý'nýn iþportalarýndan geliþigüzel devþirilmiþ sahte, sakat ve þahsiyetsiz paçavralar arasýnda benzerine güç rastlayacaðýmýz dürüst, metin, dost ve topraðýn baðrýndan fýþkýran düþüncelerle dolu bir hazinedir Risale-i Nur. Risale-i Nur milletimize Rabbani bir iltifattýr, bizim ülkemizde çýkmasý Allah'ýn bir nimetidir. Risale-i Nurlar haysiyetimizin bir müdaafasýdýr. Ülkemizin yüzüstü býrakýlan insanlarý Onun Nur risalelerini okuyarak Ýslamiyetin ne kadar aydýnlýk, ne kadar ne kadar muhteþem ve ne derece þerefli bir inanç manzumesi olduðunu idrak ettiler. Bediüzzaman, zilletleri izzete tahavvül etti. Mukaddes iman ateþini söndürmemek için bütün çile ve iþkencelere katlandý. Sonunda dünyadan ebediyete muzaffer olarak intikal etti. 50 YILDA 50 DiLDE Bediüzzaman'ýn vefatýnýn 50. yýlýnda Risale-i Nurlar 50 ülkede, 50 dilde yayýnlandý TÜRKÇE ARAPÇA OSMANLICA FARSCA ÝNGÝLÝZCE ALMANCA FRANSIZCA RUSÇA BOÞNAKÇA ARNAVUTÇA ÖZBEKÇE AZERÝCE KAZAKÇA GÜRCÜCE TÜRKMENCE TATARCA KIRGIZCA HOLLANDACA MACARCA MALAYCA BULGARCA AFGANCA MAKEDONCA ÝSPANYOLCA YUNANCA ÝTALYANCA HÝNTÇE URDUCA SWAHÝLÝ LÝSANI JAPONCA ÇÝNCE TAKOLOGCA ROMENCE DANCA UYGURCA PORTEKÝZCE KORECE BENGALCE HAUSA LÝSANI AFRÝKACA RUMCA SÜRYANÝCE GUJÝRATÝ NÝJERCE KÜRTÇE FÝLÝPÝNCE AFRÝKA KITASI YEREL DÝLLERÝ ENDONEZYACA HÝNTÇE HIRVATÇA YARIN # URFA'DA YAÞAYAN TALEBESÝ ABDÜLKADÝR BADILLI TANIKLIÐINI ANLATIYOR # ÜSTAD'IN ERMENÝLERLE ÝLÝÞKÝLERE BAKIÞI # MEDRESETÜ'Z ZEHRA ÜNÝVERSÝTE PROJESÝ Yeni Safak, 28.03.2010 Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 29. März 2010 Autor Teilen Geschrieben 29. März 2010 Urfa Üstad'ý baðrýna bastý ABDÜLKADÝR BADILLI ile röportaj Üstad'ýn son demlerinde Urfa'yý tercih etmesinin siz nasýl deðerlendiriyorsunuz? Çok sebepleri var. O dönemde Üstad Abdullah Yeðin aðabeyi buraya göndermiþ. Nurlar o zaman 56 yýlýnýn yaz ayýnda basýlýyordu. Hulusi aðabeyden sonra Yeðin aðabey orada 8 sene kaldý. Arkasýndan Zübeyir Gündüzalp geldi. O dönem her þey Urfa üzerinden yapýlýyordu. Kitap mektup vs. Urfa'ya Üstad o zaman 4. Nur merkezi diyordu. Birisi Isparta. Diðerleri Ýstanbul ve Ankara. Gönderdiði mektuplarýnda inþallah ahir hayatým Urfa'da olacak diyor. Son dönemlerinde çok hasta idi. Ben yatýn dinlenin dedim. Bana, "Oðlum ben Hz Ýbrahim'i rüyamda gördüm beni davet ediyor" dedi. Ýhtimaldir ki bunu hissetmiþ. Urfa'ya geliþi de sýkýntýlý sanýrýz? Evet o zaman Konya'da. Oranýn Cemil Keleþ isminde bir vali varmýþ. Risale-i Nur talebelerinin kökünü kazýyacaðým diyormuþ. Oradan Urfa'ya geliþi gizli olmuþ. Urfa'ya gelip Ýpek Pals Oteli'ne yerleþmiþ. O dönem onu gören aziz hafýz polis komiser þunlarý anlattý: "Otel ipek Palas'ýn önünden geçerken baktým yaþlý bir zat indi arabadan. Hiç bu asrýn insanlarýna benzemiyor. Kýyafetleri de benzemiyor. Babam da ondan çok bahsederdi. Ben kendi kendime dedim ki olsa olsa odur. Otele gidip sordum bu kimdir diye. Dediler, Bediüzzaman Hazretleri." Bunun üzerine komiser Emniyet'i telefon açmýþ ve Üstad'ýn Urfa'ya geldiðini. Emniyet olarak biz de bilmiyoruz geldiðini. Ankara onu izlemesine raðmen farkýnda deðiller buraya geldiðinin. Urfa Emniyet Müdürü, Ýçiþleri Bakanlýðý'na bildiriyor burada olduðunu. Sonra ne olmuþ? Galiba Ýçiþleri Bakanlýðý da gönderin demiþ ki, Üstad'a gitmiþler, dönmeniz gerekir demiþler. Üstad onlara, "Oðlum ben belki de buraya ölmeye geldim, halimi görüyorsunuz. Beni müdafaa edin. Bu halimle bir yere gidemem" demiþ. Ankara çok sertmiþ geri gönde-rilmesi konusunda. Bu arada Mehmet Davut (Demokrat Partili yönetici), Emniyet Müdürü'nün yanýna gidiyor. Onu göndermek isteyenler evvela bizi ezer. Kimse ona dokunamaz. Sonra Mehmet Davut, hastaneye gidiyor heyet raporu alýyor, Urfa'da kalmasý için. Ama Üstad o akþam vefat ediyor. Üstad, Urfa'nýn ölüsüne de dirisine de tüm halkýna dua ediyorum derdi. Daha önce çok az kiþiyi kabul etmesine raðmen Urfa'da kim gelirse gelsin demiþtir. Sýraya giriyor yüzlerce insan. O da iltifat ediyordu gönlünü alýyordu insanlarýn. Çok kýymetli talebelerini almadýðý olurdu ama Urfalýlarý kabul ederdi. Üstad Urfa'da kaç gün kaldý? Bir buçuk gün. Ýkinci akþam sehere doðru vefat etti. Barla'da görüþmüþtük. Buraya geldiðinde askerdim. Urfa'da o dönem çeþitli kozmik olaylardan bahsedilir. Mesela çamur yaðmasý gibi. Duyduðunuz bir þeyler var mý? Sordum birçok kimse evet dedi. Çamur yaðmýþ, her yer karanlýk olmuþ. Bir de Üstad'ýn vefat edeceði gece Urfa'nýn üzerine kuþlar varmýþ çok fazla. Gündüz de baktýk ki sýrtlarý siyah karýnlarý beyaz. Turnaya benziyor. O gün sabaha kadar o kuþlar Urfa'nýn üzerinde gidip geldi diyorlar. Vefat edince Demokrat Parti Ýl Baþkaný Mehmet Hatipoðlu, aðýrlýðýný koyuyor ve oraya defnediyorlar. 111 gün orada kalýyor. Sonra 11 Temmuz 1960'da Milli Birlik Komitesi üyeleri ve askerler Konya'da kardeþini bulup kendisine bir dilekçe imzalatýyorlar. Kendisi müracaat etmiþ gibi. Aðabeyimi oradan baþka bir yere nakletmek istiyoruz diye. Onu da götürüyorlar. 4 Temmuz günü dilekçe buraya geliyor. Ondan sonra 11 Temmuz günü mezar kazýlýyor ve Akçakale yöresinde bekleyen uçaða götürüyorlar. Ne yaptýlarsa içine girmedi. Ýkinci bir uçak Diyarbakýr'dan istendi. Ona sýðdý. Nereye götürmüþler? Bizzat kardeþinin 1962'de bana anlattýklarý þöyledir; "Afyon'a gitmiþler ikindiye doðru. Askeri komiteler hazýr. 5- 6 saat daðlýk bir bölgeden gittikten sonra sabaha karþý bir yere vardýk. Kazýlmýþ bir türbe var hazýr. Oraya gömdüler. Baþçavuþ bana dedi ki, hocam burada kalabilirsin. Ben düþündüm kalýp da ne yapacaðým zaten periþaným. Ah niçin kalmadým diyorum. Beni evime gönderir misiniz dedim. Siyah bir otomobil geldi. Bindik 1,5 saat kadar yol aldýk. Dedim çocuðum burasý neresi dedi ki Eðirdir, bildiðim bu kadar." Günlük hayatý hapishanelerde geçen birinin cesedine neden katlanamadýlar da oradan oraya taþýdýlar, bunu nasýl deðerlendiriyorsunuz? Bir zihniyet var hâlâ devam ediyor. Onlarýn nazarýnda din yok. Bu anlayýþ hâlâ hâkim. Onlarýn yaptýðý bütün projeler dine karþý. Onlara göre dediler ki biz bu adamýn kabrini kaybedersek bu Nurculuk biter. Ama tam aksi oldu. Kabir yýkýldýktan sonra okuyucular yüzde yüz arttý. Çam Daðý'nda Üstad'ýn üzerinde köþk gibi kulübe gibi yaptýrdýðý bir aðaç vardý. Katran aðacý. Bu aðacý kestiler. Aðaç kesildikten sonra oranýn baþçavuþu demiþ ki aðaç kesildikten sonra buraya gelen Nurcularýn sayýsý 1'e 5 arttý. Bediüzzaman'ýn 50 yýlý sizin için ne ifade ediyor? Kendisi benim ölümüm hayatýmdan çok fazla daha dile gelecek demiþti. Öyle oldu. 1953'de Urfa'da öðretmen, memur kimse yoktu. Þimdi bir yere gidiyoruz, 10 tane profesör var, öðretmen, milletvekili var. Bugünleri görmek bizi mutlu ediyor tabi. ABDÜLKADÝR BADILLI KÝMDÝR? 1936'da Urfa'da doðdu. 1953'te Bediüzzaman ve eserleriyle tanýþtý. Türkçe, Osmanlýca, Arapça, Farsça, Kürtçe dillerine vakýftýr. "Mufassal Tarihçe-i Hayat" isimli üç ciltlik eser hazýrladý. Halen Urfa'da yaþamaktadýr. O, bize kendimizi tanýmayý öðretti Prof. Dr. Ýskender Pala "Bediüzzaman bu ülkeye insanlarýn manevî dünyalarýna hitap edebilecek eserler kazandýrdý" Belirli zamanlarýn ve çaðlarýn bir takým sahipkýranlarý olur. Bunlar o toplumu daha güzel, daha insaniyet kavramý içerisinde yapýlandýrmak üzere çalýþma yaparlar. Bu çalýþmalar bazen acý verir, bazen sýkýntý getirir. Ama o insanlarýn üzerine düþen görev, onlara terettüp eden görev, bir sýkýntýdan ziyade nimet gibidir. Onlar bunu nimet bilirler. Bediüzzaman da bir dönemde böyle yaþamýþ. Yaþadýklarýndan dolayý topluma gerek hüzünlü, gerek derin izler býrakmýþ ve o izler doðrultusunda da toplumun içerisindeki bazý insanlar, ondan ilham almaya devam ediyorlar. Bu bakýmdan bir kanaat önderi olmak, bir yol gösterici olmak bakýmýndan yaptýklarý elbette ki herkes tarafýndan takdirle karþýlanmaktadýr. Bediüzzaman bu ülkeye insanlarýn manevî dünyalarýna hitap edebilecek eserler kazandýrdý. Bu eserler dolayýsýyla insanlarýn kendilerini tanýmalarý daha kolay hale geldi. MEDRESETÜ'Z ZEHRA (ÞARK ÜNÝVERSÝTESÝ) PROJESÝ Din ilimleri ile modern/pozitif ilimleri birleþtiren bir model ortaya koyma hedefi taþýyan Medresetü'z Zehra'da üç dilde eðitim verilecekti; Arapça vacip, Türkçe þart, Kürtçe caiz... Bediüzzaman Said Nursi dava ve proje adamýydý. Bu gayretlerinden birisi de kendisinin "Madresetü'z Zehra" ismini verdiði büyük proje idi. 1914 yýlýnda ve Birinci Cihan Harbi'nden evvel Van'da; Üstad Bediüzzaman Said Nursi'nin açýlmasý için teþebbüse geçtiði ve Van Artemid'de (Edremit) temelini attýðý "Þark Üniversitesi" çok önemsediði bir proje idi. Bu proje esasýnda bir 'bina inþasý' deðil; bir 'zihniyet inþasý' idi. Din ilimleri ile modern/pozitif ilimleri birleþtiren bir model ortaya koymak istiyordu. Bediüzzaman, Medresetü'z Zehra'yý, Ýslam ümmetinin o dönemde yüz yüze geldiði üç büyük meselenin halli için bir model olarak düþünür. Bu meselelerin ilki, cehaletle birlikte gelen fakr u zaruret (yoksulluk), ikincisi, madde ile mana, kainat ile Kur'an, akýl ile vahiy, modern bilimler ile dini ilimler arasýnda yaþanan büyük bölünme; üçüncüsü ise, özelde Türkler ve Kürtler arasýnda zuhura baþlayan ve esasen bütün Müslüman unsurlar arasýndaki iman kardeþliðine gölge düþüren, "asabiyet-i cahiliyeyi" (menfi milliyetçilik/ýrkçýlýk) çaðrýþtýran milliyetçi gerilimlerdir. Said Nursi, merkezi Bitlis, þubeleri ise Van ve Diyarbakýr'da olacak þekilde tasarladýðý Medresetü'z Zehra projesi temelinde ýsrarla vurguladýðý üç temel husus þudur: a) Modern bilimler ile dini ilimlerin, vahyin yol göstericiliðinde birleþtirilmesi (meczi), b) Birbirine rakip üç ayrý kolda ilerleyen mektep-medrese-tekkeyi böylece barýþtýrýp buluþturmak, c) Arapça-Türkçe-Kürtçe'yi beraberce öðreterek, Ýslam ümmetinin bu topraklarda yaþayan fertlerinin hem Ýslami mirasla, hem kendi aralarýnda saðlýklý ve kalýcý bir "iletiþim" kurmasýna imkân saðlayarak "milliyetçi gerilimi" aþmak ve farklý milliyetlere mensup mü'minlerin Ýslam kardeþliðinde buluþmasýný saðlamak... Üstad 1910'lu yýllarda bu konuyu gündemine almýþtý. Yüz yýl sonra bugün 2010'lu yýllarda geriye dönüp bir kez daha bakýldýðýnda, bu büyük projenin ne derece hayati bir önemi haiz olduðu bir kez daha anlaþýlýyor. Hem O'nun o gün tesbit ettiði problemlerin bugün de büyük ölçüde sürüyor olmasý açýsýndan, hem de yüz yýl içinde yaþanan büyük sýnavlar ve kayýplar açýsýndan... Said Nursi'nin üniversite modelinde üç dil hâkim olacaktý. Arapça vacip, Türkçe lazým/þart, Kürçe caiz.. Buna göre "Ýslam kardeþliðini" merkeze alan bir tasavvur gerçekleþecekti... KOMÞULUK DOSTLUÐUN KOMÞUSUDUR Bediüzzaman, ülkemiz gündemini yaklaþýk yüz yýldýr iþgal eden Ermeni meselesine eserlerinde önemli tespitlerle yer vermiþti. Ona göre, bugün yaþayan insanlarýn hiçbirisi geçmiþte olan acý olaylarýn aktörü deðildi. Ayný dine mensup olmak, ayný soydan gelmek, ayný topraklarýn çocuðu olmak, kimseyi daha öncekilerin yaptýðý hatalardan sorumlu tutulmayý gerektirmezdi. Bediüzzaman'a göre bu yargý her iki ulus için de geçerliydi. 1900'lü yýllarýn baþýnda, Ermenilerle bölge halký arasýnda oluþan sýkýntý ve gerilimin kaynaðýný Bediüzzaman þöyle tanýmlar: "Bizim düþmanýmýz ve bizi mahveden, cehalet aða, oðlu zaruret efendi ve kardeþi husumet beydir. Ermeniler bize düþmanlýk etmiþlerse þu üç müfsidin (bozguncu) kumandasý altýnda yapmýþlar." Said-i Nursi'nin yaþadýðý dönemde Müslümanlar ile gayrimüslimler arasýnda husumet ve düþmanlýk vardý. Aþiretler arasýndaki düþmanlýklar, eþkýyalar bölge halkýnýn güvenliðini tehlikeye sokuyordu. Bediüzzaman, Osmanlý'yý oluþturan farklý unsurlar arasýndaki problemlerin çözümünü "adalet-i þerriyat ve hukuklarýn muhafazasýna" baðlamaktadýr. ÖZGÜRLÜKLER VERÝLMELÝ Bediüzzaman, Ermenilere verilen özgürlükleri destekliyordu. Dönemin aþiret mensuplarý, Meþrutiyet'le birlikte gayrimüslim unsurlara tanýnan özgürlüklere itiraz ettiler. Bediüzzaman, Ýslam'ýn bizzat bu özgürlüklere izin verdiðini belirterek, iti-razlara þöyle cevap verdi: "Onlarýn hürriyeti, onlara zulmetmemek ve rahat býrakmaktýr. Bu ise þer'idir." Ardýndan baþka devletlerin sýnýrlarý içinde Müslümanlarýn yaþadýðýný ve onlarýn hak ve özgürlükleri olduðu gibi, Osmanlý topraklarýnda yaþayan gayrimüslimlerin de hak ve özgürlüklerinin olmasý gerektiðini beyan etti. Said Nursi, Ermenilerin uyandýðýný ve terakki ettiðini, bölgedeki aþiretlerin ise uykuda olduðunu belirterek, Ermenilerden öðrenilecek çok þey olduðuna da vurgu yaptý. "Ermeniler uyandýlar. Dünyaya yayýldýlar, terakkiyat (geliþme/kalkýnma) tohumlarýný topladýlar. Vatanýmýza ekecekler, bizi de medeniyete mecbur edecekler. Ýþte þu noktalardan dolayý onlarla ittifak etmek lazým" diyerek, Ermenilerle çatýþmayý deðil, uzlaþmayý tavsiye ediyordu. Türkiye'nin uluslararasý arenada kuvvetli olabilmesi ve elinin güçlenmesi için Ermenilerle olan sorunlarý halletmesi gerektiðini o günlerden öngören Said-i Nursi, "Ermeniler komþudurlar. Komþuluk dostluðun komþusudur" sözleri ile onlarla dost olmanýn gerekliliðine vurgu yapmaktadýr. Günümüzde ise sýnýrlarýn her türlü etkileþime karþý kapatýlmasýndan dolayý, yabancýlaþma söz konusu olmuþtur. Arada iletiþimin olmamasý, düþmanlýðý giderek artýrmaktadýr. Çünkü kiþi bilmediðinin düþmanýdýr. Ýnsanlar ve toplumlar iletiþim ve diyalog kurduklarý sürece birbirlerini daha iyi tanýyabilmektedirler. Farklý etnik ve dini ayniyeti olan topluluklar Osmanlý topraklarý üzerinde yüzyýllarca barýþ içerisinde yaþadý. Bu, adil muamele görmenin ve kendi haklarýný kullanabilmenin tabii bir sonucu olarak gerçekleþti. Adaletten sapýldýðý ve bir kýsým haklar engellendiðinde, huzursuzluklar ve sorunlar ortaya çýktý. Ýþte bu noktada Bediüzzaman "Müsavaat (eþitlik) fazilet ve þerefte deðildir, hukuktadýr. Hukukta ise þah ve köle birdir" demektedir. Bediüzzaman bir tespitinde: "Her bir Müslüman'ýn, her bir sýfatý Müslüman olmasý lazým olmadýðý gibi; her bir kafirin dahi, bütün sýfatlarý ve sanatlarý kafir olmak lazým gelmez" þeklinde global anlamda fikirler ortaya koymaktadýr. Said-i Nursi, bir gruba mensup olan bir kiþinin yaptýðý hatanýn faturasýný tüm gruba çýkarmanýn yanlýþ olduðunu ifade etmektedir. Bazý hatasýndan hareketle, tüm grup üyeleri hakkýnda menfi düþünülmemesi gerektiðini ifade eder. Bu çerçevede Ermeniler hakkýnda genel bir hüküm vermek ve kiþisel hatalarý gruba genellemek yerine, sadece hatayý yapaný sorumlu tutarsak, adaletin saðlanmasýnýn kolaylaþacaðýný ifade eder. GEÇMÝÞÝN YÜKÜ BUGÜNE YÜKLENMESÝN Yine Said Nursi bu noktada þöyle bir tespiti dile getirir: "Bir hanede veya bir gemide, bir tek masum, on cani bulunsa, Kur'an'ýn adaleti o masumun hakkýna zarar vermemek için, o hanenin yakýlmasýný ve geminin batýrýlmasýný men eder. Dokuz masumu bir tek cani yüzünden mahvetmeyi adaleti ilahi menetmiþtir." Özetle hem Ermeniler hem de Müslümanlar geçmiþte yaþananlarýn günahýný/sorumluluðunu þu an yaþayanlara yüklememeli. Bir Müslüman bu tür olaylarda haksýz yere bir kiþiyi öldürmenin, tüm insanlýðý öldürmek gibi olduðunu bilmelidir. Kendi kul hakký ihlal edilmiþ olsa bile, bu onun baþkalarýnýn hakkýna girmesini meþrulaþtýrmaz. Bu anlayýþla her iki taraf "öteki" olarak gördükleri ile iliþki ve bakýþ açýlarýný gözden geçirmelidir. Hareket noktamýz, herkes için adalet olmalýdýr, kendi özgürlüðümüze deðer verdiðimiz kadar, baþkalarýnýn özgürlüðüne de deðer vermeliyiz. Bediüzzaman'ýn ifadesiyle "Sizde olaný yarý hürriyettir. Diðer yarýsý baþkasýnýn hürriyetini bozmamaktýr." (Risale-i Nur Külliyatý, Münazarat) YARIN # M. FETHULLAH GÜLEN: O, ASRIN RUH VE BEYÝN MÝMARIDIR # BEN DÝNDAR BÝR CUMHURÝYETÇÝYÝM # PROF. DR. SERVET ARMAÐAN ÜSTAD'I ANLATTI Yeni Safak, 29.03.2010 Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 30. März 2010 Autor Teilen Geschrieben 30. März 2010 Üstad asrýn ruh ve beyin mimarý Bediüzzaman hayattayken görüþemediði ama eserlerinden ve fikirlerinden istifade eden M. Fethullah Gülen; O'nu, "Ýslam aleminin, inanç, moral ve vicdani enginliðini hem de en katýksýz ve müessir þekilde ortaya koyan çaðýn bir numaralý insaný olarak" tanýmlar. Hocaefendiye göre; "O'nu ve onun arkada býraktýðý eserlerini tetkik edenler bir dehanýn izlerini görürler." Ýmaný, düþüncesi ve baþ döndüren aksiyonuyla küfür ve ilhad dünyasýnýn bütün planlarýný altüst eden insan: Bediüzzaman Bediüzzaman, üzerinde titizlikle durulup düþünülmesi, araþtýrýlýp insanlýða tanýtýlmasý gerekli bir simadýr. O, Ýslam aleminin, inanç, moral ve vicdani enginliðini hem de en katýksýz ve müessir þekilde ortaya koyan çaðýn bir numaralý insanýdýr. Ona, onun düþüncelerine, hissi mülahazalarla yaklaþmak, onu ve eserini anmak sayýlmaz. Duygusallýk, onun her zaman uðrunda yiðitçe tavýr ortaya koyduðu ve gürül gürül anlattýðý meselelerin ciddiyetiyle telif edilemez. O, bütün ömrünü, kitap ve sünnetin gölgesinde, tecrübe ve mantýðýn kanatlarý altýnda,derin bir aþk ve heyecanla beraber hep bir muhakeme insaný olarak sürdürmüþtür. Bediüzzaman'ýn, yüksek mefküresi, yaþadýðý çaðý düþünüp söylemesi, sadeliði, insani enginliði, vefasý, dostlarýna baðlýlýðý, iffeti, tevazuu, mahviyeti ve istiðnasý üzerine þimdiye kadar pek çok þey yazýldý ve söylendi. Aslýnda, her biri baþlý baþýna birer kitaba mevzu eþkil edecek olan yukarýdaki vasýflar, onun kitaplarýnda da sýkça üzerinde durduðu konulardýr. Ayrýca, hâlâ aramýzda, hayatta iken onun yakýnýnda bulunma bahtiyarlýðýna eriþmiþ ve onu, ruhi enginliði, fikri zenginliði ile tanýmýþ dünya kadar insan var ki, bunlar da birer canlý kitap gibi bu konunun en sadýk þahitleri. SADE VE BASÝT BÝR HAYAT Dýþ görünüþ itibarýyla sade ve basit görünen Bediüzzaman, gerek düþünce hayatýnda, gerek aksiyonunda hemen her zaman baþkalarýnda bulunmayan engin bir karakter sergilemiþtir. Onun, insanlýk için en hayati meselelerde bütün insanlýðý kucaklayýþý, küfür, zulüm ve delalete karþý tiksinti duyuþu, her yerde istibdatla savaþý, hatta bu uðurda hayatýný istihkar edercesine vefasý ve civanmertliði ve ölümü gülerek karþýlamasý, onun için normal davranýþlardý. O engin bir his insaný olmanýn yanýnda,misyonuyla alakalý meselelerde, hep kitap-sünnet yörüngeli; muhakeme ve mantýk televvünlü yaþamýþtý. O hemen her zaman, davranýþlarý itibarýyla, masum bir ikili görünüm sergilerdi: Biri, engin bir vicdan eri, derin bir aþk ve heyecan timsali ve olabildiðince mert bir insan görünümü; diðeri de fevkalade dengeli, çaðdaþlarýnýn çok önünde ileri görüþlü, büyük plan ve projeler üretebilen saðlam bir kafa yapýsýna sahip mütefekkir görünümü.... Bediüzzaman ve onun davasýna bu zaviyeden yaklaþmak, onun, Ýslam büyüklerinin bir devamý olarak, içinde bulunduðumuz çaðda bizim için ifade ettiði manayý anlamamýz bakýmýndan çok önemlidir. Bazý kimseler görmezlikten gelseler de gerçek þu ki; Bediüzzaman çaðdaþlarýnca, kendi kuþaðýnýn en ciddi düþünürü ve yazarý kabul edilmiþ; kitlelere hem bir sözcü hem de önder olabilmiþ; ama katiyen kendini beðenmemiþ, gösteriþe girmemiþ ve hep alayiþten uzak kalmaya çalýþmýþtýr. "Þöhret ayn-ý riyadýr ve kalbi öldüren bir zehirli bir baldýr" sözü, onun bu konudaki altýn beyanlarýndan sadece bir tanesi. O, yirminci asýrda Ýslam dünyasýnda, þimdilerde dünyanýn dört bir yanýnda, her zaman listenin baþýnda birkaç yazardan biri olarak tanýnmýþ, her kesimce sevilerek okunmuþ ve zamanýn eskitemediði simalardan biri olarak tarihe malolmuþtur. Bediüzzaman'ýn hemen bütün eserleri, içinde doðmuþ olduðu çað zaviyesinden, yorumlanmaya açýk bazý meseleleri yorumlama açýsýndan o uðurda harcanmýþ ciddi bir gayretin sonucudur. Onun eserlerinde önce Anadolu, sonra da bütün Ýslam dünyasýnýn hem ah-u efganý, hem de ümit ve þavk-u tarabýný duyup dinlemek mümkündür. Gerçi o, Doðu'nun ücra bir kasabasýnda doðmuþtur ama, kendini hep bir Anadolulu olarak hissetmiþ, bizim duygularýmýzý bir Ýstanbul efendisi gibi soluklamýþ ve her zaman topyekun bir ülkeyi engin bir þefkat ve dupduru bir samimiyetle kucaklamýþtýr. ... Evet, Bediüzzaman milletin fikri seviyesizliklerle sürüm sürüm yaþadýðý ve içtimai birer buhran halini aldýðý, ülkenin hemen her yanýnda ürperten yüzlerce hadise ile yüz yüze kalýndýðý,her tarafta Ýslami ve milli deðerlerin enkaz enkaz yýkýlýp gittiði ifritten bir dönemin, düþünen, çareler arayan, teþhis ve tespitlerde bulunan sonra da bu rahatsýzlýklara reçeteler sunan bir hekimi olmuþtu. O, upuzun ve karanlýk yýllarýn hazýrlayýp sahneye sürdüðü dünya kadar felaket altýnda didinip duran talihsiz nesillerin, imansýzlýk, dalalet ve þüphe vadilerinde bocaladýðýný, kurtulmak istedikçe daha derin buhranlara gömüldüðünü gören, hisseden, görüp hissettiklerini vicdanýnýn derinliklerinde duyan bir insan olarak, ilk günden itibaren hep müteheyyiç yaþadý. Sürekli düþündü, devlet ve topluma alternatif tedaviler teklif etti ve bu þanlý fakat talihsiz millete, muhteþem fakat bahtsýz ülkeye eski enginlik ve zenginliðini duyurmaya çalýþtý... ZAMANI ONU DÝNLEMEDÝ Evet, bu asýr ve bu asrýn varidat, mana ve yorumlarýyla mutlaka tanýþmalý, barýþmalý ve uzlaþmalýydý. Dünya baþýný almýþ bir yerlere giderken, kendi dar kabuðumuza çekilip, inzivaya dalmak bizi öldürürdü. Bugünü yaþamak isteyenler mutlaka, hayatýn çaðlayanlarýyla, kendi irade, say ve gayretleri arasýndaki ahengi,uyumu ve desteði yakalama mecburiyetindedirler. Aksine, kainattaki umumi cereyana karþý direnmeleri, onlarýn mahvolup gitmelerini netice verir. Bediüzzaman ve onun arkada býraktýðý eserlerini tetkik edenler onda dehanýn bütün hususlarýnýn var olduðunu görürler. O, gençlik döneminde, çevresine sunduðu ilk deha soluklarý sayýlan eserlerinden, mahkemeler, zindanlar ve sürgünlerle geçen çileli bir hayat içinde inkiþaf edip geliþen bir olgunluk dönemi kitaplarýna kadar hep o seviyeler üstü seviyesini korumuþ ve her zaman dahiyane konuþmuþtur. "Ben dindar bir Cumhuriyetçiyim" Bediüzzaman hayatý boyunca Ýslamiyet adýna hürriyet ve meþrutiyete sahip çýktý. Hürriyet, meþrutiyet, cumhuriyet gibi insanýn þahsi teþebbüsünü harekete geçiren yönetim þekillerinin, gerçek manada kaynaðýný Ýslamiyette bulduðunu ortaya koydu. Bu kavramlar her ne kadar temel meselelerde Ýslam'a ters düþmeseler de Avrupa'dan alýndýklarý haliyle Batý'nýn dünya görüþüne uygun bir vaziyetteydiler. Bediüzzaman bundan dolayýdýr ki, daima "hürriyet-i þer'iye", "meþrutiyet-i meþrua", "dindar bir cumhuriyet" tabirlerini kullandý. Esas olarak Ýslamiyetin dünya görüþü çerçevesinde hürriyeti, meþrutiyeti, cumhuriyeti, demokrasiyi "terbiye" edilmesi þartýyla destekledi. Bu þekilde bir yönetim tarzýnýn ancak Ýslami bir yönetim olacaðýna, bunun ilk örneðinin de Asr-ý Saadet olduðuna iþaret etti. Ona göre Asr-ý Saadet'in yönetim anlayýþý "mana-yý dindar bir cumhuriyet" þeklindeydi. "Dindar Cumhuriyet" kavramý Bediüzzaman Said Nursi'ye ait. Bu kavramýn iki unsuru var: Birincisi din, yani Ýslamiyet, ikincisi ise cumhuriyettir. Kýsaca bu kavram, yönetimin dine uygun, adalet ve hürriyetçi olmasýný ifade ediyor. Said Nursi'ye göre bir devletin yönetim yapýsýyla toplum ve insan yapýsý arasýnda büyük ölçüde bir etkileþim sözkonusu. Hürriyetçi rejimin yerleþmesi ve devamý ancak insan fýtratýnýn aslýna uygun bir þekilde canlandýrýlmasýyla mümkün olabilir. Ona göre Allah'tan baþkasýna boyun eðmeyecek ve diðer insanlara zulüm etmeyecek fertlerin meydana getirilmesi lazýmdýr. DEVLET DÝNSÝZ OLAMAZ Cumhuriyet hakkýndaki görüþünü, henüz Türkiye Cumhuriyeti kurulmadan önce ortaya koyan Bediüzzaman, 1923'ten sonra, cumhuri rejime muhalefet iddialarýyla zaman zaman mahkemelere verildi. Bu sýrada 1935 yýlýnda sevkedildiði Eskiþehir Aðýr Ceza Mahkemesinde, cumhuriyet hakkýnda ne düþündüðü sorulduðunda, cevap olarak þöyle demiþti: "Eskiþehir Mahkeme reisinden baþka daha sizler dünyaya gelmeden, benim dindar bir cumhuriyetçi olduðumu elinizdeki Tarihçe-i Hayat'ým ispat eder." Ve buna delil olarak Siirt'te ilimle meþgul olduðu sýrada, kendisine gelen çorbanýn tanelerini karýncalara veriþini anlatmýþ, bunun sebebini soranlara ise: "Bu karýnca ve arý milleti, cumhuriyetçidirler, o cumhuriyet perverliklerine hürmeten tanelerini karýncalara verirdim." þeklinde ifade etmiþtir. Bediüzzaman, dini ve imani hizmetleri gerekçe gösterilerek, laikliðe aykýrý hareket iddiasýyla mahkemelere verildiði zaman, Türkiyedeki laiklik uygulamasýnýn din düþmanlýðý þeklinde yürütülmesine olan tepkisini, Batýlý manadaki ve din hürriyetine saygýlý laiklik izahý ile göstermekte ve þöyle demektedir: "Laik cumhuriyet dini dünyadan ayýrmaktýr. Yoksa, dini reddetmek ve bütün bütün dinsiz olmadýðýný biliyoruz. Laiklik dine karþý tarafsýz kalmaktýr. Eðer laik cumhuriyeti soruyorsanýz , ben biliyorum ki, laik manasý bitaraf (tarafsýz) kalmak, yani hürriyet-i vicdan düstüruyla dinsizlere ve sefahatçilere iliþmediði gibi, dindarlara ve takvacýlara da iliþmez bir hükümet telakki ederim." demektedir. Bediüzzaman, bir milletin dinsiz olamayacaðý ve Asya milletlerinde din duygusunun hakim olmasý sebebiyle, laiklikteki tarafsýzlýk prensibinin din tarafýna temayül etmesi, yani dine saygý ve hürmetin tarafýnda yer almasýnýn zaruretine bilhassa iþaret etmiþtir. Gerçekten, batýlý mana-daki laikliðin din düþmanlýðý yapmamasý ve dine saygýlý olmasý gerektiði yolundaki görüþ, günümüz doktrininde kabul edilmiþ ortak bir deðer hükmündedir. Sonuç olarak cumhuriyet hakkýndaki görüþlerinin dindar cumhuriyet üzerinde merkezileþtiði görülmektedir. Dindar cumhuriyetin gerektirdiði kurumlarýnda meclis yani þura/istiþare usulüne baðlanmasý gerektiðini ýsrarla vurgulamaktadýr... Türk dilini korumuþtur "Said Nursi, yazdýklarýný inanarak yazmýþ ve neþretmiþtir. Nursi, bir ilim adamýnda bulunmasý gerekli ideal vasýflara sahiptir ve bu vasýflarý hayatýnda ölünceye kadar yaþamýþtýr, uygulamýþtýr. Þöyle ki: Hadis-i Þeriflerde ilim ve ilim adamý ile ilgili emir ve tavsiyeler bulunmaktadýr. Mesela, ilim adamý maddî menfaat peþinde koþmaz, gerçekleri söylemekten korkmaz, gerçekleri saklamaz, vakar sahibi olur, ilmin izzetini korur... Nursi bu emir ve tavsiyeleri hayatýnda eksiksiz uygulamýþtýr. Nursi'ye göre, toplumda müessir olabilmek için, ayet ve hadislerin tavsiyelerini yaþamalarý gerekir. Ehl-i dalalet, ehl-i ilmi korku ve maddî menfaat ile gemlendiriyor. Ýstikbalde herhalde ilim hâkim olacaktýr. Nursi bir ilim adamý olarak, öðrendiklerini öðretmiþtir. Hayatý boyunca kitap ve makale yazmýþ, lahika göndermiþ, nutuk vermiþ, idarî makamlara dilekçeler sunmuþ ve mahkemelerde müdafaalarda bulunmuþtur. Bütün bunlarý da hemen eksiksiz yayýnlamýþtýr. Yayýn hayatý bakýmýndan Nursi, 20 ve 21. asrýn ilim adamlarýna yol göstermiþtir, örnek olmuþtur. Hapishanelerde ve tecrid-i mutlakta dahi ilmi eserler yazmýþ, bunlarý yayýnlamýþtýr. ... Nursi, ilmî çalýþmalarýnda genellikle Türkçe'yi kullanmýþtýr. Nursî, bizler gibi okullarda düzenli bir öðrenim görmemiþ olmasýna raðmen, güzel ve anlaþýlýr bir Türkçe kullanmýþtýr. Nursi'nin kullandýðý Türkçe, Türk dilinin deðiþim geçirdiði memleketimizde, dolaylý olarak Türk dilinin güzel vasýflarýnýn muhafazasýna yardýmcý olmuþtur. Onun kullandýðý Türkçe, mevzuun mahiyetine ve vasfýna uygun bir Türkçe'dir. Yani "Belagat" kavramýnýn tarifine uygun bir dil kullanmýþtýr. Nursi'nin eserleri, bütün engellemelere ve imkânsýzlýklara raðmen, 40-50 civarýnda dünya diline tercüme edilmiþ ve neþredilmiþtir. Nursî, insanlarýn en çok muhtaç olduðu mevzularý kemal-i vuzuhla izah ettiðinden, insanlara faydalý olmuþtur. Risale-i Nur Külliyatý'nýn iþlediði mevzularýn tahlili, deðerlendirmesi dikkatle yapýlýrsa bu gerçek ortaya çýkar. Nursi'nin eserleri, onun ölümünden sonra býraktýðý en önemli mirasýdýr. Bu miras ona, hadislerde belirtilen sevabý kazandýrmaya devam edecektir. Çünkü yazýlmalarýndan bu yana, her geçen gün artan bir istek ve güvenle bu eserler okunmakta, elden ele dolaþmakta, dillerde konuþulmakta ve anlaþýlmaya çalýþýlmaktadýr. Onun bu vasýflarý, kudsî cihadý yanýnda, insanlýða evrensel birer mesajdýr." 50 yýlda yüzlerce Web Sitesi Vefatýnýn 50. yýlýnda Bediüzzaman ve Risale-i Nur hakkýnda yüzlerce web sitesi yayýnda. YARIN: # iLK TALEBELERiNDEN HÜSREV ALTINBAÞAK # BÝNE YAKIN DAVADA RÝSAL-Ý NUR'U SAVUNAN AVUKAT BEKiR BERK'iN HUKUK MÜCADELESi # BEDÜZZAMAN'IN KADINA BAKIÞI Yeni Safak, 30.03.2010 Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 1. April 2010 Autor Teilen Geschrieben 1. April 2010 Tevafuklu Kur'an'ý yazdý Bediüzzaman'ýn önde gelen talebelerinden olan Hüsrev Altýnbaþak, 1931'de Bediüzzaman ile tanýþtýktan sonra bütün hayatýný Risale-i Nur hizmetine vakfetmiþ bir hizmet adamýdýr http://www.yenisafak.com.tr/resim/site/tevafuklu2a4ca4292a3ed035by.jpg Bediüzzaman'ýn önde gelen talebelerinden olan Hüsrev Altýnbaþak, Isparta'da dünyaya geldi. Kurtuluþ Savaþý'na katýldý. 1931 yýlýnda Bediüzzaman Hazretleri ile tanýþtýktan sonra bütün hayatýný Risale-i Nur hizmetine vakfetti. Bediüzzaman ile birlikte Eskiþehir, Denizli ve Afyon'da hapis yattý. Pek güzel ve okunaklý hattý ile Risale-i Nur'larýn yazýlmasýnda büyük hizmetleri geçti. Risalelerin yazým ve neþri için yýllarca büyük bir dirayet, gayret ve cesaretle faaliyet gösteren muhteþem bir organizasyon içinde Üstadýn "Gül Fabrikasý" olarak isimlendirdiði ekibin baþýnda idi. Bediüzzaman'ýn en büyük gayelerinden biri olan tevafuklu Kur'ân'ý yazdý. Bediüzzaman'ýn vefatýndan sonra da birçok kereler yargýlanarak hapis yattý. Lâhikalarda kendisinin birçok mektubu bulunduðu gibi, Bediüzzaman da eserlerinin ve mektuplarýnýn pek çok yerinde Hüsrev Altýnbaþak'tan söz etmekte ve onu Risale-i Nur talebelerine nümune göstermektedir. BEDÝÜZZAMAN'IN GÖZÜNDE HÜSREV ALTINBAÞAK "Ben size ilân ederim ki, Hüsrev'in bin kusuru olsa ben onun aleyhinde bulunmaktan korkarým. Çünkü þimdi onun aleyhinde bulunmak, doðrudan doðruya Risale-i Nur aleyhinde ve benim aleyhimde ve bizi periþan edenlerin lehinde bir azîm hýyanettir." "Risale-i Nur, Kur'ân'ýn bir mucize-i mânevîsi olduðu gibi, Hüsrev'in kalemi de, Risale-i Nur'un pek kuvvetli bir kerameti olduðunu burada hergün tasdik ediyoruz." "Hem bu Hüsrev'in kalemi gibi fikri, kalbi de o nisbette harika diyebiliriz. Risale-i Nur'a karþý irtibatý ve iþtiyaký ve kanaati gittikçe terakki ve inkiþaf ediyor. Hiçbir hâdise onu sarsmýyor, fütur vermiyor." "Risale-i Nur'un kahramaný Hüsrev, benim bedelime ölmek ve benim yerimde hasta olmak samimî ve ciddî istiyor. Ben de derim: Te'lif zamaný deðil, þimdi neþir zamanýdýr. Senin yazýn, benim yazýmdan ne derece ziyade ve neþre faideli ise, hayatýn dahi hizmet-i Nuriyede benim bu azablý hayatýmdan o derece faidelidir. Eðer benim elimden gelseydi, hayatýmdan ve sýhhatimden size memnuniyetle verirdim." (Emirdað Lahikasý 1, 139) AHMED HÜSREV'DEN ÜSTAD'ÝNA "Sevgili ve kýymetdar Üstadým!" Mektubunuzun mütalaasýndan mütevellid teessüratým arasýnda, kalbime çok havatýr hutur ediyordu. Her tarafý ve her hali kusur ve ayýbla dolu talebeniz, sevgili Üstadýnýn ayaklarýnýn altýna varlýðýný sermiþti. Belki her gün, bu þiddetten daha büyük bir þiddetle muamele görse ve hattâ Üstadý uðrunda, yüzbin hayatý olsa hepsini bile vermeye bilâ-tereddüd hazýr olduðunu, surî (dýþtan) deðil, kalbî bir itirafla müheyyadýr (hazýrdýr). Mücrim talebeniz senelerden beri Hâlýkýndan bir hâmi (sahip ve koruyucu) istiyordu. Baþtan aþaðýya kadar siyahlýklarla dolu olan defter-i a'malim tedkik edilse, bu hususta ne kadar tazarru' ve niyazým vardýr ve ne kadar gözyaþlarým bulunacaktýr. Kur'anî hizmet uðrunda, arzýn sekenesi (halký) kadar hayatým olsa, her birisini feda etmeyi, ne büyük saadet ve þeref kabul etmiþim. Ey sevgili Üstadým! Ey kýymetdar Hocam! Ey senelerden beri aradýðým muhterem mürþidim! Ey aziz dellâl-ý Kur'an! Izdýrablarýmýn sürura inkýlab etmekte olduðunu hissediyorum. Uzakta olanýn kusuru görülmez, tokat yakýnda olana vurulur. Kalbim bu cümlelere (Hâzâ min fadli Rabbî) diyor. Fakat dimaðýmdan silinmeyen birþey varsa, o da aziz Üstadýmýn elemlerine iþtirak etmek idi. Muhterem mürþidim! Kimin haddi var ki, risalelerin birisine el uzatsýn veyahut bir sahifesine dil uzatsýn veyahut bir cümlesini tenkid etsin veyahut bir kelimesine, hattâ bir harfine ve belki bir noktasýna itirazda bulunsun. Bilâ-istisna her ferd istihsan ederken, böyle bir þey yapmak için, bu cür'eti kimden alayým. Yok, sevgili Üstadým, müsterih olunuz; senelerden beri çekmekte olduðunuz, kal'abend cezasýndan pek þedid azabýnýza, bir baþka ve mühim elem katýlmasýna tarafdar olanlara bir parça meyletmek þöyle dursun, belki bu halin þiddetle ve belki fedaisi olarak aleyhte olduðuma, vicdanýmýn tasdiki kâfi bir þahiddir. Ahmed Hüsrev" (Barla Lahikasý, 1930'larýn baþlarý) AFYON MAHKEMESÝ MÜDAFASINDAN "Ýddia makamýnýn Risale-i Nur'a hizmetinden dolayý Üstadýmýn mevhum suçuna beni iþtirak ettirmesine mukabil derim ki: Ben Üstadýmýn gittiði meslekte ve Risale-i Nur'la âlem-i Ýslâma hususan bu vatana ve bu millete ettiði kudsî hizmetinde kendisine isnad edilen mevhum suçuna ruh u canýmla iþtirak ediyorum. Ve beni bu hizmet-i imaniyede muvaffak eden Cenâb-ý Hakka âhir ömrüme kadar þükredeceðim." Risale-i Nur'da kadýn Bediüzzaman Risalei Nur'da kadýnlarý "þefkat kahramanlarý" diye tanýmlýyor. Risalelerdeki kadýn bahsinde "Hanýmlarda gayet yüksek bir kahramanlýk var. Bu kahramanlýðýn inkiþafý (geliþimi) ile; hem hayat-ý dünyeviyesini (dünyevi hayatýný), hem hayat-ý ebediyesini (ebedi hayatýný) onunla kurtarabilir" diyen Bediüzzaman, bir de uyarýda bulunuyor: "Fakat bazý fena cereyanlarla (akýmlarla) o kuvvetli ve kýymettar seciye inkiþaf etmez. Veyahut sû-i Ýstimâl edilir." "Þefkat kahramanlarý" kadýnlarýn ailevî rolünü anlatýrken, annelik vazifesine dikkat çeken Bediüzzaman, annenin çocuðunu tehlikeden kurtarmak için hiçbir ücret istemeden ruhunu feda ediþini adres göstermektedir. ÜSTAD'IN EVLÝLÝÐE BAKIÞI Bediüzzaman'ýn evliliðin gerekliliðine dair gösterdiði üç sebebi kýsaca þöyle özetleniyor: 1. Ailenin ve neslin çoðalmasý (Kesret) 2. Çocuk sevgisinin tatmini 3. Kadýnýn ve erkeðin fýtri ihtiyaçlarýnýn karþýlanmasý Bu sebepler doðrultusunda evlenecek kiþilerin de birbirine "küfüv" (denk) olmasý gerektiðini belirten Bediüzzaman, en mühim denkliðin "diyanet" (eþit derecede dindar olmak) olmak olduðunun altýný çizer. Bediüzzaman, eþlerin birbirlerinin dinî hassasiyetlerini örnek alýp taklit etmeleri gerektiðini de þu satýrlarla ifade eder: Bahtiyardýr (mutludur) o adam ki, refika-i ebediyesini (ebedi eþini) kaybetmemek için saliha zevcesini (karýsýný) taklit eder, o da salih olur. Hem bahtiyardýr o kadýn ki, kocasýný mütedeyyin (dindar) görür, ebedî dostunu ve arkadaþýný kaybetmemek için o da tam mütedeyyin olur, saadet-i dünyeviyesi (dünyevi saadeti) içinde saadeti uhreviyesini (ahiret saadetini) kazanýr." Bediüzzaman'a göre karý kocanýn birbirine yalnýzca dünya hayatýnda yardýmcý olacak geçici eþler deðil, her iki cihanda da sevilen gerçek eþ olduðunu, bu yüzden ihtiyarladýkça birbirlerine daha fazla muhabbet duymalarý gerektiðini belirtiyor Bediüzzaman. Ahiret düþüncesi olmaksýzýn yaþanan karý koca iliþkisinin ise dünyada olmasa bile ahirette "ayrýlýkla" sonuçlanacaðýný, böyle bir aile hayatýnýn ise bozulmuþ olacaðýný ýsrarla belirtiyor. Dünya hayatýna dair her meselede olduðu gibi evlilik meselesinde de problemlere çare olarak Ýslam'ýn terbiyesini gösteren Bediüzzaman, pek çok yaygýn anlayýþlara göre "yuvayý kuran/kurtaran kadýndýr" fikri yerine, yuvayý kurtaranýn "karþýlýklý ahiret inancý, dinî konularda birbirini taklit ve teþvik ve çiftlerin hem kendilerini hem de çocuklarýný Ýslam terbiyesi üzerine yetiþtirmesi" olduðunu ifade ediyor. Said Nursi'nin Türkçe ibadet hakkýndaki görüþü SORU: Türkçe ezan ve Kur'an hakkýndaki görüþünüz nedir? CEVAP: "Ezan gibi ve tesbihat gibi ve her vakitte tekrar edilen Fatiha ve Sure-i Ýhlas gibi hakaiklerii baþka lisan ile ifade etmek çok zararlýdýr. Çünkü menba-ý daimi olan elfaz-ý Ýlahiye ve Nebeviye kaybolduktan sonra, o daimi letaifin daimi hisseleri de kaybolur. Hem, her harfin laakal on sevabý zayi olmasý ve tercüme vasýtasýyla insanlarýn tabiratý, ruha zulmet vermesi gibi zararlý olur.. Elhasýl, zaruriyat-ý diniye mahfazalarý olan elfaz-ý Kudsiye-i Ýlahiyenin yerine hiçbir þey ikame edilmez ve yerlerini tutamaz ve vazifelerini göremez." Özetle; Ezan, Kur'an, Namaz Ýslamýn vazgeçilmezleridir. Sembolleridir. Baþka dillerde okunmasý Ýslam Þeriatýna karþý koymaktýr. Allah'ýn emirlerini ve Peygamberin sünnetini ret ve terk etmek anlamýna gelir ki, hiçbir þekilde kabul edilemez... BABASINA HÜRMETÝ VE ANNE-BABA HAKKI Bediüzzaman, Van'da Tahir Paþa'nýn konaðýnda kaldýðý yýllarda, bir gün basit kýyafetli bir köylünün kapýda kendisini beklediðini bildirirler. Hemen kapýya koþarak inan Said Nursi, bir merkep ile Nurs'tan kalkýp Van'a gelen babasý Sofi Mirza Efendi'nin kapýda beklediðini görür. Hemen babasýnýn elini öper ve içeri alýr. Mirza Efendi oðluna:"Burada benim, senin baban olduðumu kimseye söyleme." Diye tembihler. Babasýný konaða alan Bediüzzaman, onu içeri, Vali ve diðer ileri gelenlerin bulunduðu salone getirir. Burada hemen giriþteki eþiðe yakýn bir yere oturan Sofi Mirze Efendi'yi , Bediüzzaman, oradakilere þöyle tanýtýr: "Bu zat, benim babam Sofi Mirza Efendidir." Babasýný kapý aðzýndan alarak baþ köþeye, Vali Tahir Paþa'nýn yanýna oturtur... Said Nursi, anne ve baba hakkýnda çok önemli mesajlar vermektedir. Özetle þöyle der: "Dünyada en yüksek hakikat peder ve validelerin evladlarýna karþý þevkatleridir ve en ali hukuk dahi onlarýn o þefkatlerine mukabil hürmet haklarýdýr. Çünkü onlar, hayatlarýný kemal-i lezzetle evladlarýnýn hayatý için feda edip sarf ediyorlar. Öyle ise insaniyeti sukut etmemiþ ve canavara inkýlab etmemiþ her bir çocuk; o muhterem, sadýk, fedekar dostlara halisane hürmet ve samimane hizmet ve rizalarýný tahsil ve kalblerini hoþnud etmektir. Amca ve hala peder hükmündedir, teyze ve dayý ana hükmündedir. Ýþte o mübarek ihtiyarlarýn vücutlarýný istiskal edip ölümlerini arzu etmek, ne kadar vidansýzlýk ve ne kadar alçaklýktýr bil, ayýl! Evet, hayatýný senin hayatýna feda edenin ölümünü arzu etmek ne kadar çirkin bir zulüm, bir vicdansýzlýk olduðunu anla.." "ZALÝMLER ÝÇÝN YAÞASIN CEHENNEM!" Tarihi 31 Mart Hadisesi meydana gelir. Ortalýk toz dumandýr. Þeriat isteyen ve o olaya ismi karýþan 15 kadar hoca idam edilir.Bediüzzaman, onlar mahkeme binasýnýn bahçesinde asýlý durduklarý ve kendisi de pencereden onlarý gördüðü bir halde mahkeme olunur.. Mahkeme Reisi Hurþit Paþa sorar: "- Sen de Þeriat istemiþsin?" Bediüzzaman cevap verir: "Þeriatýn bir hakikatine bin ruhum olsa, feda etmeye hazýrým. Zira Þeriat sebeb-i saadet ve gerçek adalet ve fazilettir. Fakat ihtilalcilerin isteyiþi gibi deðil!" Bediüzzaman'ýn Divan-ý Harp'deki bir hayli uzun olan bu kahramanca müdafaasý o zaman iki defa tab edililip (basýlýp) neþredilmiþtir (yayýnlanmýþtýr). O dehþetli mahkemeden idamýný beklerken beraat etmiþ ve mahkemeye teþekkür etmeyerek, yolda Beyazýd'tan ta Sultanahmet'e kadar arkasýnda kalabalýk bir halk kitlesi mevcut olduðu halde "ZALÝMLER ÝÇÝN YAÞASIN CEHENNEM! ZALÝMLER ÝÇÝN YAÞASIN CEHENNEM!" nidalarýyla ilerlemiþtir.. ÜSTAD'DAN VECÝZELER "Herbir Müslümanýn herbir sýfatý Müslüman olmasý lazým olmadýðý gibi, herbir kafirin dahi bütün sýfat ve sanatlarý kafir olmaz lazým gelmez." "Cennet ucuz deðildir, cehennem de lüzumsuz deðildir." YARIN # MEHMET KIRKINCI HOCA ÜSTAD'I ANLATIYOR # MEHMET KUTLULAR'IN HÝZMET ANLAYIÞI # BEDÝÜZAMAN'IN SON MEKTUBU VE VASÝYETÝ # YENÝ ÞAFAK'TAN MEKTUP Yeni Safak, 31.03.2010 Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 1. April 2010 Autor Teilen Geschrieben 1. April 2010 Mazlumlarýn avukatý: Bekir Berk Risale-i Nur ve Nurculuk konulu davalarda avukatlýk yapan Bekir Berk, 1000'in üzerinde davadan berat kararý çýkardý. Bekir Berk, 1926 yýlýnda Ordu'da dünyaya geldi. Babasýnýn memuriyeti sebebiyle liseyi Ýstanbul'da bitirdi. Hukuk Fakültesini bitirdikten sonra 1952'de Avukatlýk belgesini aldý. "Ben, hakkýný aramaktan aciz Anadolu insanýna yardým etmek istiyorum. Avukatlýða Akþehir'de baþlayacaðým." diyerek Akþehir'e gitti. Daha sonra Ýstanbul'a yerleþti. Peyami Safa ve Necip Fazýl'ýn avukatlýðýný yaptý. Kýsa zamanda baþarýlý ve tanýnmýþ bir avukat oldu. "Mazlumlarýn Avukatý" diye anýlmaya baþladý. Hizmeti ve þöhreti her tarafa yayýldý. Tesadüfen Said Nursi'nin bir kitabýyla tanýþtý. DP Milletvekili Tahsin Tola, Ankara'da yakalanan Nur talebelerinin davasýný almasý için Bekir Berk'ten ricada bulundu. Derhal kabul etti ve ilk duruþmada sanýklarý tahliye ettirdi. 1958'de kendisi Isparta'da Bediüzzamaný ziyaret etti ve duasýný aldý. 1959 yýlýnda Bediiüzzaman, Ýstanbul'a son geliþinde Pierre Loti Oteli'nde basýna, "Avukatýma vekalet vermek için geldim." diye açýklama yaptý. Bu durum çok yanký ve ses getirdi. Said Nursi ayrýca Emirdað'da boþ kaðýtlarý imzalayýp bazý davalarda kullanmasý için Bekir Berk'e verdi. Kendisini 'umumi vekilim' diye ilan etti. Bir büyük güven ve itimad oluþtu. 1000 DAVADAN BERAAT Said Nursi'nin vefatýndan önce ve sonra olmak üzere Risale-i Nur ve Nurculuk konulu tüm hukuki davalarda Avukatlýk yaptý. 1000'in üzerinde bu konuda berat kararý ve kazýye-i muhakeme kararý çýkarttý. Hukuk tarihinde eþi görülmemiþ bir olaya imza attý, ayný konuda, emsal kiþilere sayýsýz mahkeme açýlmýþtý, hepsinden de berat kararý alarak efsane bir avukat oldu. 1973'de Hac'ca gitti. 16 sene mukaddes topraklarda yaþadý. 1989'da kansere yakalandý, Ýngiltere'de tedavi gördü ve ardýndan Ýstanbul'a yerleþti. 14 Haziran 1992'de hakkýn rahmetine kavuþtu. Eyüp Sultan'a defnedildi. Üstad Bediüzzaman'ýn avukatý Bekir Berk, zulme boyun eðmeyen mazlumlarýn sesi olarak tanýndý. SAÝD NURSÝ'NÝN SON DERSÝ Üstad, vefatýndan kýsa bir süre önce talebelerine son bir dersi not alarak yazdýrmýþtý. Bu son dersteki bazý bölümler þöyleydi: "Bizim vazifemiz müsbet hareket etmektir, menfi hareket deðildir. Vazife-i Ýlahiyeye karýþmamaktýr. Bizler asayisi muhafazayý netice veren mesbet iman hizmeti içinde her bir sýkýntýya sabýrla, þükürle mükellefiz. Mesela, kendimi misal alarak derim: "Ben eskiden tahakküme ve terzile karþý boyun eðmemiþim, hayatýmda tahakkümü kaldýrmadýðým bir çok hadiselerle sabit olmuþ.. Fakat bu otuz senedir, müspet hareket etmek, menfi hareket etmemek, vazife-i ilahiyeye karýþmamak hakikati için bana karþý yapýlan muamelelere sabirlý, rýza ile mukabele ettim. Cercis (AS) gibi, Bedir ve Uhud muharebelerinde çok cefa çekenler gibi sabýr ve rýza ile karþýladým. Çünkü asýl mesele, bu zamanýn cihadý-ý manevisidir, manevi tahribata karþý sed çekmektir." "...Bizim vazifemiz hizmettir, netice Cenab-ý Hakk'a aittir. Biz vazifemizi yapmakla mecbur ve mükellefiz. Ben de Celaleddin-i Harzemþah gibi 'Benim vazifem hizmet-i imaniyedir, muvaffak etmek-etmemek Cenab-ý Hakkýn Vazifesidir' deyip, ihlasla hereket etmeyi Kur'an'dan ders almýþým. Kardeþlerim! Hastalýðým pek þiddetli, belki yakýnda öleceðim veyahut konuþmaktan (..) men edileceðim, Onun için benim Nur ahiret kardeþlerim, ehven'þþer deyip bazý biçare yanlýþçýlarýn hatalarýna hücüm etmesinler. Daima müspet hareket etsinler. Menfi hareket vazifemiz deðil. Çünkü dahilde hareket menfice olmaz. Madem siyasetçilerin bir kýsmý Risale-i Nur'a zarar vermiyor, az müsaadekardýr; ehven'þ-þer olarak bakýnýz. Daha azam'þ-þerden kurtulmak için onlara zararýnýz dokunmasýn, onlara faydanýz dokunsun. Hem dahildeki cihad-ý manevi, manevi tahribata karþý çalýþmaktýr ki; maddi deðil, manevi hizmetler lazýmdýr. Onun için ehl-i siyasete karýþmadýðýmýz gibi, ehl-i siyaset de bizimle meþgul olmaya hiç haklarý yok.. (Emirdað Lahikasý / Sözler Yayýnevi) Doðu'yu ve Batý'yý kendine hürmetkar kýlan dehâ: BediUzzaman Talebelerinden Mehmet Kýrkýncý'nýn dilinden Bir güneþ doðdu... Asrý ve gelecek asýrlarý nuruyla ýþýklandýracak bir güneþ... Dünyanýn çevresini sarmýþ olan zulüm ve küfrün karýný ve buzunu eriten bir güneþ... Nurs köyünün yalçýn, geçit vermez sert ve yüksek kayalarý arasýnda doðan bu güneþ insanlarýn þuuristana dönmüþ kalplerini cennet bahçelerine çevirdi. Ýlim ve marifette, hikmet ve felsefede, tecdid ve mücahedede, irþad ve ikaz sahasýnda yeni bir çýðýr açtý. Kur'an-ý Azimüþþan'ýn bitmez tükenmez hazinesinden istihraç (çýkarýmda bulunmak) ettiði kudsi hakikatlerden insanlarýn istifadelerine Risale-i Nur gibi bir irfan hazinesi sundu. Bir çaðýn müessisi (kurucusu) oldu. KENDÝNÝ KABUL ETTÝRDÝ Davasýnýn yüceliði, hamiyetinin yüksekliði, fikrinin keskinliði, ilminin derinliði, sarsýlmaz dayanma gücü, tariflere sýðmaz çalýþma ve gayreti ile çaða adýný nakþettirdi. Dost ve düþmanlýklarýna yetkinliðini tasdik ve kabul ettirdi. Ruhundaki ulvi vecd, beyanýndaki coþkunluk, fikirlerindeki kudsiyet yeni bir devir doðurdu. Ruhunda yaþanan meþale, vicdanýnda doðan ilahi cezbe (çekim gücü) asrý çalkaladý. Karanlýkta olanlarý aydýnlattý. ÇAÐIN BÝLGÝ VE DÜÞÜNCE KAÞÝFÝ Selim kalpleri nurlandýrdý. Çaðýn bilgi ve düþünce kaþifi olarak bütün dünyayý aydýnlattý. Nefsi, ruhi, vicdani, ailevi, içtimai, siyasi hayatýmýz her yönüyle aydýnlatacak yüksek esaslarý, yüksek prensipleri içinde barýndýran hakikat manzumesini yazdý. Kur'an'ýn zebercedli, elmaslý, yakutlu sur ve sütunlarýndan yeni yeni marifet ufuklarýný keþfetti. Açtýðý bu sýnýrsýz ufuk ve eþi benzeri görülmemiþ burçlardan yýldýz gibi yüce hakikatler, delil ve hüccetler doðdu. Bunlardan çýkýp boy veren lemalar, þualar, katre ve reþhalar ile Rabbani sýrlara iþtiyak gösteren insanlarýn vicdanlarýný ýþýklandýrdý. Sinelerini ýsýndýrdý, simalarýný güldürdü. Barla kürsüsünden, Çam Daðý'ndan öyle bir saba rüzgarý esti ki, ruhlara ilaç oldu, gönülleri zevk ve sevince boðdu. Bu öylesine aheste, öylesine hoþ bir seher yeliydi ki kalplere hidayet ve sevinç, idraklere ilim ve marifet, vicdanlara insaf ve basiret getirdi. Fikirlere cinayetler, þetaretler, tazelikler tecelli etmesine vesile oldu. Bu nazenin marifetleri kendine çeken gönüllerden o despot cahilliðin izlerini söküp çýkardý. Evet o burç ve ufuklardan saflaþmýþ, hayatta memlu' (dolu), latif bir rüzgar esti de kiþilere gaye ve dava, topluluklara hedef ve aksiyon saçtý. Sanki yeni bir kuvvet üfledi. Daðlarý ve tepeleri harekete, Anadolu'yu ve anavataný heyecanla vecde getirdi ve hararetle söyletti. ANADOLU'YU KÜRSÜ EDÝNDÝ Evet o zat, dünya sarayýnýn Anadolu kürsüsünde Rahmani ve fikri bir nutuk okudu. O nutkun aslý ve kökü ne doðuda, ne batýda, ne içeride, ne dýþarýdadýr. Doðrudan doðruya Kur'an'a baðlýdýr. Bu nutkun sesi Avrupa, Amerika ve Asya'da, hasýlý dört kýtayý titreþimlere salýp insanlýk semasýnda çýnladý. Nutkun mahiyeti ve nutku okuyanýn maksadý ise, her zerre ve mürekkebatý bir teyp gibi dile getirerek iki cihanýn efendisi Hazreti Muhammed Aleyhisselatu Vesselamýn davasýný ilan ve ispat idi. Elhasýl, Doðu'yu ve Batý'yý kendisine hürmetkar kýlan böyle bir deha bizler için Rabbani bir ihsan ve zafer þimþeðidir. Mehmet Kutlular: 'Kürt sorununun çözümü Üstad'da' Üstad'ý deðerli kýlan nedir? Üstad çok yönlü bir insan. Her meselede fikrini beyan etmiþ. Bu fikirler herkes tarafýndan kabul görüyor. Üstad'ýn demokrasi ve cumhuriyete bakýþý size göre nasýldý? Üstad Hazretleri demokrat ve bunu fikren kabul ediyor. "Meþrûtiyet-i meþrûa" diyor ona. 2. Meþrûtiyet ilân edildiði zaman, ona Ýslâm namýna sahip çýkýyor ve alkýþlýyor. Kim böyle deðildir, derse bunun böyle olduðunu "Dört hak mezhebe göre ispata hazýrým" diyor. Üstad Osmanlýlarý kötüleyip dýþlamýyor. "1000 sene Ýslâmiyete hizmet etmiþ, bayraktarlýk yapmýþ" diyor. Sultan Abdulhamid, 1. ve 2. Meþrûtiyeti ilân ediyor. 1. Meþrûtiyet'te devlet zaafa uðramýþtý. Onu çeþitli sebeplerden ötürü laðvediyor. Üstad 2. Meþrûtiyet'te ýsrar ediyor, "Sen bunu kabul et. Bu millet sana kefildir" diye. Daha sonra Dünya Savaþý kopunca uygulamaya tam olarak geçemiyor. Üstad, Cumhuriyeti de destekliyor. Ankara'ya çaðrýlýyor, oraya gidiyor. Yurdun dört bir tarafý iþgal altýnda. Millî mücadele devam etmekte. Üstad, yapýlan Kurtuluþ Mücadelesini destekliyor. Destekliyor, ama onun beklediði netice çýkmýyor. Meclis açýlýyor, ama bir süre sonra tek parti dönemi baþlýyor. 27 sene sürüyor. Bir baský rejimi kuruluyor. Demokratikleþme zaten yok. Üstad, bu baskýcý rejimi bakýn ne güzel özetliyor: "Ýstibdad-ý mutlaka cumhuriyet ismini vermiþsiniz, cebr-i keyf-i küfrîye kanun ismini takmýþsýnýz, irtidad-ý mutlâký rejim altýna almýþsýnýz, sefahat-i mutlakaya da medeniyet ismini vermiþsiniz. Ben böyle cumhuriyetçi deðilim" Bundan daha güzel bir tarif olur mu? Bugün hâlâ millî irade hakimiyeti yok. Temel sýkýntý bu mu? Sýkýntýmýz þu; birincisi istibdat ve baský üzerine kurulan bir rejim ve ikincisi ýrkçýlýk. Bizim Kürt diye bir meselemiz yok. Neden? Çünkü 1000 seneden beri beraberiz. Zira Osmanlý çok dinli, çok ýrklý ve çok mezhepliydi. Dinimiz evrensel bir dindir. Bir ýrkýn dini deðil ki... Ýþte Üstad Hazretleri bu yüzden Meþrûtiyete, hürriyete, cumhuriyete sahip çýkmýþ, ýrkçýlýðýn karþýsýnda yer almýþ. Ortada Þeyh Said hadisesi var, ama orada soruyor: "Kimi kime çarpýþtýracaksýn?" diyor. Kürtçülük de Türtçülük de yanlýþ. Bunlar birbirini tahrik ediyor. Üstad bizi birleþtiren ögenin din olduðunu, mü'minse zaten kardeþimiz, mü'min deðilse vatandaþýmýz, gayrimüslimse 'ehl-i kitaptýr ve tebamýzdýr' der. Neticede Üstad çýkýþ yollarýný göstermiþ. YENÝ ÞAFAK'A TEÞEKKÜR YAÐDI Bu ülkede dinî hassasiyetleri yaþamak ve korumaya çalýþmak tüm Müslümanlar için her zaman zor oldu. 27 Mayýs'lar, 12 Eylül'ler, 28 Þubat'lar geçti. Düþünce özgürlüðünün dindarlar için geçerli olamadýðý, olamayacaðý zamanlar yaþandý. Tüm bu süreçlerin daha az kayýpla atlatýlmasý noktasýnda Bediüzzaman'ýn bu ülkeye çok hakký geçti. Bu yüzden bu ülkenin Üstad'dan helallik almasý gerekiyordu. Bu helalleþme; o sergüzeþt sayfalarý yazmakta; kanýyla, canýyla, varlýðýyla direndiði için gerekiyordu. Silahýný kuþanýp cepheye koþtuðu için, esir düþtüðü için, ömrünü ülkesine hizmet adýna tükettiði için gerekiyordu... Biz, 10 gün süren, ancak 10'larca gün daha sürse yine de yeterli olmayacak bu yazý dizisini Türkiyeli münevver insanlar adýna Bediüzzaman'dan helallik talebi olarak görüyo-ruz. Bizim çabamýz Üstad'ýn savaþýný, esaretini, çektiði çileleri, ýstýrabýný, yokluðunu ve tecridini anlatabilmekti. Bu çile karþýsýndaki metanetini, istiðnasýný, ihlâsýný, yiðitliðini ve feragatini ortaya koymaktý. Çabamýza okuyucularýmýzýn verdiði destek, bu yazý dizisinin ne kadar anlamlý olduðunu gösterdi. Yeni Þafak, dizinin yayýnlandýðý süre boyunca teþekkür amacýyla gönderilen binlerce elektronik posta ve telefon ile dile getirildiði üzere yine 'aydýnlatma vazifesini' yaptý. Þimdi son olarak, Üstad'dan bir kez daha helallik isteyeceðiz: 'Bir kabri kendisine çok gören ülkesine, binlerce münevver insan armaðan eden, imanlarýn kurtuluþuna çalýþan Üstad. Bize hakkýný helal et!' BÝTTÝ Yeni Safak, 01.04.2010 Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Empfohlene Beiträge
Dein Kommentar
Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.