Webmaster Geschrieben 24. März 2010 Teilen Geschrieben 24. März 2010 Said Nursi ve askerî vesayet Dün sabah dostum Yunus Nadi Lim’den gelen bir telefonla uyandým. Yunus, Said Nursi’nin vefatýnýn 50. yýlýnda olduðumuzu hatýrlattý bana. Said Nursi’ye dair yazmamý arzu ediyordu... Sonrasýnda Said Nursi’ye dair okumalarýmý akla getirdim biraz. En baþta Þerif Mardin’in Nursî’ye dair kitabýyla baþlamýþtým. Sonra doðrudan Risale-i Nur külliyatýnýn bir bölümünü okumaya, Said Nursi’nin manevi ve zihinsel evrenini anlamaya gayret etmiþtim... Nursî’nin bizzat kendisi “Risale-i Nur’un vazifesi imaný kuvvetlendirip kurtarmaktýr” diyordu ama bu metnin okuduðum bölümlerinde beni en çok etkileyen þey Nursî’ye yaþatýlan o korkunç hapis, sürgün, iþkence ve tecrit hayatýnýn ortasýnda yaþadýðý manevi buhranlarý ifade ettiði pasajlardý... Devasa ýstýraplar, okurken bile insanýn tahammül etmekte zorlandýðý acýlar ve hafakanlar arasýnda ortaya çýkmýþ bir metindi Risale-i Nur külliyatý... Yine zulüm ve hapis altýnda metinlerini üretebilmiþ Ýtalyan Marksist Antonio Gramsci’ye çok benziyordu bu bakýmdan. Müslüman ya da Marksist olmasanýz da bu iki adama sonsuz bir saygý duymak zorunda kalýyordunuz bu metinleri okurken. Bambaþka dünyalarýn, bambaþka kaygýlarýn insanlarý olan bu iki fikir adamý tarafýndan güç þartlar altýnda yazýlabilmiþ bu metinler çok güçlü, sahici ve etkileyiciydi çünkü... Said Nursi’nin hayatý baþlý baþýna çok etkileyici aslýnda. Bir sinema filmi için bundan daha elveriþli bir hayat hikâyesi olamaz herhalde. Ýyi bir yönetmenin elinde unutulmayacak bir film olabilecek bir geliþim çizgisi var Nursî’nin hayatýnýn. 1877’de Bitlis’in Nurs köyünde yoksul bir Kürt ailenin oðlu olarak dünyaya geliyor Said Nursi... 1886’da eðitimine baþlýyor, 1892’de, daha 15 yaþýnda, namý tüm bölgeye yayýlan, dönemin ulemasýna meydan okuyan bir genç adam oluyor. Ýslam dünyasýnýn yaþadýðý büyük problemlerin ilk farkýna vardýðý yýl da ayný yýl. 1895-1907 arasý Ýslami ilimlerle modern bilimlerin beraber öðretildiði “Medresetü’z-Zehra” hayali üzerinde çalýþtýðý yýllar. 1907’de Ýstanbul’a geliyor Abdülhamid’e doðu vilayetlerinin kalkýndýrýlmasý için tekliflerini sunuyor. 23 Temmuz 1908 meþrutiyet devrimini tamamen destekliyor. Özgürlük ve meþrutiyetin Ýslam þeriatýna uygunluðunu vurgulayan konuþmalar yapýyor. Nisan 1909’da 31 Mart olayý bahanesiyle tutuklanýyor, hemen akabinde serbest kalýyor. 1910’da doðu vilayetlerini geziyor, aþiretlere meþrutiyetin yararlarý konusunda konuþmalar yapýyor. Ayrýca eðitim reformu baðlamýndaki fikirlerini de ifade ediyor. Sonra güneye inerek Arap vilayetlerinin ahalisine de ayný baðlamda sesleniyor. Nurcu hareketler içinde hâlâ çok okunan bir eser olan meþrutiyet ve özgürlük yandaþý Þam Hutbesi’ni 1911 baharýnda veriyor. 1912-13’te nihayet gerekli finansmaný bularak hayali olan Medresetü’z-Zehra’nýn temellerini atabiliyor ama inþaat tamamlanamýyor... 1914-16’da savaþýn patlamasý üzerine alay komutaný oluyor Said Nursi. Doðu vilayetlerinde bir milis gücü topluyor. Talebeleri bu gücün temelini teþkil ediyor. Bu savaþ sýrasýnda bir yandan Kur’an tefisiri Ýþaratü’l-Ý’caz’ý yazýyor Nursi.1916-18 arasý Rus kuvvetleri tarafýndan esir alýnýyor. Volga kenarýndaki Kosturma hapishanesinde esaret altýnda yaþýyor. 1918 baharýnda bir yolunu bulup kaçýyor ve Ýstanbul’a dönüyor. 1918-22 arasý Ýstanbul’da yaþýyor. Milli Mücadele’yi destekliyor. Nisan 1920’de Þeyhülislam Dürrizade tarafýndan Kuva-yý Milliye’yi kýnayan fetvanýn aleyhine bir fetva yayýnlýyor. 1922-23’ten itibaren literatürde “Yeni Said” olarak anýlan dönemi baþlýyor Nursi’nin. Daha münzevi, sosyal ve siyasi hadiselerden uzak bir Nursi var artýk. Biraz da zorunlu olarak bu böyle... 9 Kasým 1922’de Ankara’ya Meclis’e geliþinde resmî karþýlama töreniyle düzenleniyor Nursi için ama sonradan anlaþýlýyor ki Kemalistlerin Türkiye tasavvurunda Nursi’ye yer yok... 1923’ten itibaren biteviye bir sürgün, hapis ve tecrit hayatý baþlýyor Nursi için ta ki 1950’ye kadar... Van, Burdur, Isparta, Barla... Þubat 1926’dan itibaren, o tarihte tüm din eðitimi vasýtalarýndan koparýlmýþ insanlarýn dinî ihtiyaçlarýna cevap verecek risaleler yazmaya baþlýyor Nursi... Risale-i Nur Külliyatý oluþmaya baþlýyor. Bu risaleler bölgede hýzla yayýlýyor. Nisan 1935 Eskiþehir hapsi, Mart 1936 Kastamonu sürgünü, Ekim 1943 Denizli hapsi. Ocak 1948 Afyon hapsi, Emirdað günleri... Ancak 14 Mayýs 1950’den sonra birazcýk rahata kavuþur Said Nursi. Nur hareketi hýzla büyür bu yýllarda, ülkenin birçok yerinde Nur dershaneleri açýlýr. Bu arada Þubat 1951’de Vatikan’dan teþekkür mektubu alýr Zülfikar Risalesi nedeniyle. Nisan 1953’te Rum Ortodoks Kilisesi Patriðini ziyaret eder. Dinlerarasý diyaloga ve dünya barýþýna çok önem veren bir Ýslami anlayýþý vardýr Nursi’nin çünkü. Ve 23 Mart 1960’da, bundan 50 yýl önce Urfa’da vefat eder. Halil Ýbrahim Dergâhý’na bir türbeye defnedilir mezarý. 12 Temmuz 1960’da ise 27 Mayýs cuntasýnýn emriyle Nursi’nin türbesine girilir, naaþý oradan alýnýr ve uçakla hâlâ bilinmeyen bir yere nakledilir, belki de yok edilir... Nursi’yi seven milyonlarca Türkiye yurttaþýna bir mezar ziyareti bile çok görülmüþtür bu alçak cunta tarafýndan. Said Nursi’nin hâlâ mezarý yok. Fakat vefatýnýn 50. yýlýnda Nursi yolunu takip eden milyonlar hâlâ var. Ve bu milyonlarca insanýmýz hâlâ askerî vesayet zihniyeti tarafýndan mezarsýz býrakýlmak isteniyor... Rasim Ozan Kütahyali, Taraf, 24.03.2010 Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Empfohlene Beiträge
Dein Kommentar
Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.