Webmaster Geschrieben 23. März 2010 Teilen Geschrieben 23. März 2010 Risale-i Nur Kongresi sona erdi Bediüzzaman Said Nursî’nin çok yönlü bir insan olduðunu belirten Mehmet Kutlular, “Üstad her meselede fikrini beyan etmiþ. Bu fikirler de zamanýmýzýn þartlarý cihetinden herkes tarafýndan kabul görüyor. Mesleðini “cadde-i kübrâ-yý Kur’ânî” olarak ifade ediyor. Yani Kur’ân ne yazýyor, Resulullah (asm) ne söylemiþ, uygulamalar nasýl olmuþ... Ýþte Üstad bu çizgiden ayrýlmýyor” dedi. Üstad, her meseleye çözüm getirmiþ Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin “Ölümüm, hayatýmdan ziyade dine hizmet edecek” sözündeki hizmetin temel noktalarý nelerdir? Üstad Hazretleri çok sýkýntýlý bir hayat yaþamýþ. Hayatýnýn 27 yýlý sürgün ve hapishanelerde geçmiþ. Kemalist rejim tarafýndan tamamen dýþlanýp, tecrit edilmiþ. Üstad, o dönemlerde, çok sýkýntýlý þartlar altýnda, gizli gizli Risâle-i Nurlarý yazmýþ. Üç tane büyük mahkeme geçirmiþ: Eskiþehir, Denizli ve Afyon mahkemeleri. Talebelerinden kimi nerede bulmuþlarsa cezaevine koymuþlar. O zamanki Risâle-i Nur’un yayýlmasýyla þimdiki ayný deðil. Üstadý þimdi dünya okuyor. Eserleri deðiþik dillere çevrilmiþ, çevriliyor. Külliyatý serbesti kazanmýþ. Tamamý, kendisi hayattayken, Lâtin harfleriyle neþredilmiþ. Görüldüðü üzere, eskiden Üstadýn ve Risâle-i Nur’un adýný aðzýna almaktan çekinen çoklarý; bürokratlar, bazý siyasîler, bazý ilim adamlarý... Þimdi onu medhü sena edebiliyorlar; dâvâ adamý, müceddid, müçtehid olduðunu kabul ediyorlar. Baskýnýn olduðu dönemlerde sýrren tenevveret devam eden hizmet, artýk alenî olarak yapýlýyor. Risâle-i Nur Külliyatý serbestçe basýlýyor, daðýtýlýyor. Deðiþik dillere çevriliyor. Eserler,—gayrimüslim olsun Müslüman olsun—insanlarýn ellerine ulaþtýðýnda “O gerçekten büyük bir zâtmýþ” diyorlar. Hürmet, saygý ve takdirlerini ifade ediyorlar. Yani “Ölümüm, hayatýmdan ziyade dine hizmet edecek” dedikten sonra kýsmî bir demokratikleþme söz konusu olmuþ. Ýktidar 10 sene dayanabilmiþ. 1960’da büyük bir ihtilâl olmuþ. Menderes’i ve üç bakanýný idam etmiþler, insanlarý Yassýada’da çürütmüþler. MEÞRUTÝYETÝ ÞERÝAT NAMINA ALKIÞLADI Üstad çok yönlü bir insan. Her meselede fikrini beyan etmiþ. Bu fikirler de zamanýmýzýn þartlarý cihetinden herkes tarafýndan kabul görüyor. Demokratik açýlým ile broþürler neþrettik, konferanslar, paneller, düzenledik vs. Demokratik açýlým meselesini; Üstad Hazretleri demokrat ve bunu fikren kabul ediyor. “Meþrûtiyet-i meþrûa” diyor ona. 2. Meþrûtiyet ilân edildiði zaman, ona Ýslâm namýna sahip çýkýyor ve alkýþlýyor. Kim böyle deðildir, derse bunun böyle olduðunu “Dört hak mezhebe göre ispata hazýrým” diyor. Çünkü Üstad Hazretlerinin tek kaynaðý Asr-ý Saadet. Saadet devrinde Resûlullah (asm) bilemez miydi ki, vefat etmeden yerine halife tayin etsin. Bilirdi, ama etmedi. Niye, “Ýçinizden lâyýk ve ehil olaný seçin” dedi. Ýslâmýn getirdiði en geniþ þekilde bir hürriyet var. Ne demek o? Cenâb-ý Hak peygamberler gönderiyor. Özellikle son peygamber Hz. Muhammed’e (asm) teblið yaptýrýyor. Çünkü insanlar imtihan için gelmiþler bu dünyaya. O zaman kabul edip etmemek ferdin ihtiyarýna býrakýlmýþ ki, mükâfat ve mücazat olsun. Peygamber Efendimiz (asm) bazen yakýnlarýnýn imanla müþerref olmasýný istiyor, olmuyor. Sonra âyet-i kerime nazil oluyor: “Sen dilediklerine ve sevdiklerine hidayet edemezsin. Hidayet ancak Allah’tandýr.” Peygamberimize düþen, âyette de belirtildiði üzere, tebliðdir. Hürriyetin en geniþini Ýslâm insanlýða getirmiþ. Adaleti toplumda en güzel þekilde tesis etmiþ. Halifelerimizden Hz. Ali (ra) bir Yahudi ile mahkemeye çýkmýþ. Ýddiasýný ispat edemediði için aleyhine neticelenmiþ. Kürtlerin medar-ý iftiharý Selâhaddin Eyyubi de bir Hýristiyanla mahkeme önüne çýkmýþ. Bakýyorsunuz Fatih Sultan Muhammed Han da bir Hýristiyan mimarla mahkeme önüne çýkýyor. Kadý, aleyhine karar veriyor! . Ama Fatih bu karara üzülmüyor, aksine seviniyor. Hatta ikisi arasýnda tarihe adalet numunesi olarak geçen konuþmalar oluyor. Þimdi bu olaylarda ne var; hürriyet var. Sonra adalet ve seçim var. Peygamber Efendimiz (asm) halifelere de þunu hatýrlatýyor: “Seyyidü’l-kavmi hadimuhum” (Kavmimin efendisi ona hizmetkâr olandýr.) Yani halife veya padiþah olana ‘ali kýran baþ kesen olma’ deniliyor. Bizim Kitabýmýz evrensel bir kitap. Bu yüzden herkes okuyabilir, istifade eder. Demokrasinin bizdeki adý Meþrûtiyet-i Meþrûa. Yani millî irade ile seçilmiþ bir idareci. Demek ki Üstad, “Ben Meþrûtiyeti þeriat namýna alkýþladým” derken; zaten demokratik ülkelerin hepsi yukarýda deðindiðimiz esaslara dayanýr. Oralarda hürriyet vardýr, insan insanlýðýný tadar. Orada adalet olmasý lâzýmdýr, seçim hür iradeyle yapýlmalýdýr, orada devlet sosyal anlamda hizmetkâr olmalýdýr. Bunlarýn dinen bir tersliði yok. O yüzden Üstad, mesleðini “cadde-yi kübrâ-yý Kur’ânî” olarak ifade ediyor. Yani Kur’ân ne yazýyor, Resûlullah (asm) ne söylemiþ, uygulamalar nasýl olmuþ... Ýþte Üstad bu çizgiden ayrýlmýyor. Üstadýn demokrasiye bakýþý nasýldý? Dinimiz krallýðý ve padiþahlýðý getirmemiþ. Ancak o zamanki dünya þartlarýnda krallýk ve padiþahlýk varmýþ. Resûlullah’ýn (asm) bir ifadesi var deðil mi? “...30 sene sonra ýsýrýcý bir saltanat gelecek.” Bu da Emevilerin hilâfeti ele geçirmesiyle oluyor, seçimle deðil. Hz. Muâviye Þam valisiyken halifeliðini ilân ediyor. Ordular çarpýþýyor. Hakemlik meselesi var. Ardýndan da saltanat var. 80 küsûr sene sonra da halifelik Abbasilerin eline geçiyor. Üstad Osmanlýlarý kötüleyip dýþlamýyor. “1000 sene Ýslâmiyete hizmet etmiþ, bayraktarlýk yapmýþ” diyor. Sultan Abdulhamid, 1. ve 2. Meþrûtiyeti ilân ediyor. 1. Meþrûtiyet’te devlet zaafa uðramýþtý. Onu çeþitli sebeplerden ötürü laðvediyor. Üstad 2. Meþrûtiyet’te ýsrar ediyor, “Sen bunu kabul et. Bu millet sana kefildir” diye. Daha sonra Dünya Savaþý kopunca uygulamaya tam olarak geçemiyor. Üstad, Cumhuriyeti de destekliyor. Ankara’ya çaðrýlýyor, oraya gidiyor. Yurdun dört bir tarafý iþgal altýnda. Millî mücadele devam etmekte. Üs! tad, yapýlan Kurtuluþ Mücadelesini destekliyor. Destekliyor, ama onun beklediði netice çýkmýyor. Meclis açýlýyor, ama bir süre sonra tek parti dönemi baþlýyor. 27 sene sürüyor. Bir baský rejimi kuruluyor. Demokratikleþme zaten yok. Üstad, bu baskýcý rejimi bakýn ne güzel özetliyor: “Ýstibdad-ý mutlaka cumhuriyet ismini vermiþsiniz, cebr-i keyf-i küfrîye kanun ismini takmýþsýnýz, irtidad-ý mutlâký rejim altýna almýþsýnýz, sefahat-i mutlakaya da medeniyet ismini vermiþsiniz. Ben böyle cumhuriyetçi deðilim” Bundan daha güzel bir tarif olur mu? O, HEP MÜSBET HAREKET ETTÝ Açýlým meselesine gelecek olursak; Türkiye daha demokratikleþemedi ki... 27 sene tek parti dönemi var. Sonra ülkenin önü biraz açýlmýþ, seçim olmuþ, iktidar deðiþmiþ. Üç seçim dayanabilmiþ. Ardýndan 60’da ihtilâl olmuþ. 10 sene sonra 1971’de yine ihtilâl, 80’de yine bir ihtilâl ve sonra da 28 Þubat 1997. Bugün hâlâ millî irade hakimiyeti yok, askerin hakimiyeti var. Bütün bu þartlarý görünce ve o zamaný düþününce, Üstad’ýn hâkim güce boyun eðmediðini görüyoruz. Üstad o sýkýntýlý zamanlarda hizmet etmiþ ve bir genç nesil yetiþtirmiþ. Topluma mâl olmuþ. Açýktan arkasýndan gelemeyenler, ortam rahatladýkça ona sahip çýkmýþ. Onun için Üstad “Ölümüm, hayatýmdan ziyade dine hizmet edecektir” diyor. Þimdi herkes onu saygýyla anýyor. Onun hakkýnda aydýnlarla röportajlar yapýlýyor. Hepsi diyor ki: “Bir dâvâ adamýdýr, hakim güce boyun eðmemiþtir, bir ilim adamýdýr, müçtehiddir, resmî ideolojiye yaranmaya çalýþmamýþtýr.” Bu da gösteriyor ki, Üstadýn dediði aynen tezahür etmiþ. Çünkü Risâle-i Nurlar artýk serbest, pek çok dile çevrilmiþ ve çevrilmeye devam ediyor. Bir çok aydýn, bir Nur Talebesi gibi anlayamasa da okuduðunda ona saygý duyuyor. Üstad her meseleye çözüm getirmiþ. Ondan daha iyisi yok ki... Peki sýkýntýmýz nedir? Sýkýntýmýz þu; birincisi istibdat ve baský üzerine kurulan bir rejim ve ikincisi ýrkçýlýk. Bizim Kürt diye bir meselemiz yok. Neden? Çünkü 1000 seneden beri beraberiz. Zira Osmanlý çok dinli, çok ýrklý ve çok mezhepliydi. Dinimiz evrensel bir dindir. Bir ýrkýn dini deðil ki... Ýþte Üstad Hazretleri bu yüzden Meþrûtiyete, hürriyete, cumhuriyete sahip çýkmýþ, ýrkçýlýðýn karþýsýnda yer almýþ. Ortada Þeyh Said hadisesi var, ama orada soruyor: “Kimi kime çarpýþtýracaksýn?” diyor. Üstadýn tarzý müsbet hareket. Sopa silâh yok, ilim kalem kitap var. Þeyh Said olayý olmuþ ve binlerce insan zarar görmüþ ve netice akim kalmýþ. Hâkim güce göre, Türkiye’de iki tane büyük tehlike vardýr: 1- Ýrtica, yani (onlara göre) din ve dindarlar. 2- Bölücülük. Türklerden sonra en büyük nüfus Kürtlerdir ve bunun tehlike olarak görülmesi hâlâ devam etmektedir. Türkçülük yanlýþ olduðu gibi, Kürtçülük de yanlýþ. Bunlar birbirini tahrik ediyor. Demokrasiye niye karþý bunlar? CHP “Türkiye demokratikleþirse Atatürk ilke ve inkýlâplarý elden gider” diyor. MHP “Vatan bölünür” diyor. Bazý dindar kesim de “Þeriat varken ne gerek var?” diyor. Türkiye’ye baktýðýnýzda karþýnýza bu tablo çýkýyor. Bu sebeptendir ki demokrasiden büyük bir kesim hoþlanmamýþ. Ama hepsinin gerekçesi ayrý. Dolayýsýyla Üstad bunlarýn yanlýþ olduðunu, bizi birleþtiren ögenin din olduðunu, mü’minse zaten kardeþimiz, mü’min deðilse vatandaþýmýz, gayrimüslimse ‘ehl-i kitaptýr ve tebamýzdýr’ der. Neticede Üstad çýkýþ yollarýný göstermiþ. Aklý baþýnda olanlar bakýyorlar ki bu tavsiyeler, fikirler ve düþünceler gerçekten doðru. Ben öyle anlýyorum. Paneller, seminerler, konferanslar ve faaliyetler yapýlýyor. Bunlar tabiî ki ehemmiyetli. Sizce bundan sonraki adýmlar ne olmalý. Aydýnlarýn ya da hükümetlerin önem vermesi gereken konu ne olmalý? En mühim mesele geçmiþte yapýlan yanlýþlarýn—bilerek ya da bilmeyerek olsun—mutlaka düzeltilmesi lâzým. O ne demek? Yani bu kanunlarýn ve anayasanýn oturulup evrensel deðerler ölçüsünde bir mutabakatla—baþka türlü olmuyor—deðiþtirilmesi lâzým. Artýk bizim de dünya devletleri gibi, yapýlacak yeni anayasayla herkes hür olmalý, adliye âdil olmalý, laikliðin dinsizlik mânâsýndaki yanlýþ tatbiki býrakýlmalý. Deðiþmez maddelerden biri olarak karþýmýza çýkan laikliðin uygulamasý neden deðiþmesin ki? Burada büyük ekseriyetle mutabakat gerçekleþtirilirse anayasa deðiþtirilip, asker kýþlaya çekilir, adalet âdil olduðunu bilir, sosyal adalet saðlanýr, partisini kuran milletin önüne çýkar ve millet kimi seçerse o idaresini yapar. Ýster tek parti, ister koalisyon, fark etmez. KORKULAR ARTIK ATILMALI Netice þu ki, mutabakat lâzým. Ortada düþmanlýklar var. Kimisinde dine düþmanlýk var, kimisinde kendi ýrkýndan baþkasýna düþmanlýk var, kimisinde sefahat ve dalâletin içine düþmüþ olanlarda ‘Þeriat getirirlerse bize hakk-ý hayat tanýmaz’ diyenler var. Bu korkular artýk atýlmalý. Hepimiz bu vatanýn evlâtlarýyýz. Çanakkale’sinden Ýstiklâl Harbine kadar hepimiz bu vatan için canýmýzý verdik. Öyleyse bir çok dinli, çok mezhepli ve çok ýrklýyýz. Çünkü Allah’ýn indinde makbul olan ýrk deðil. Nedir? Takvadýr. Kim Allah’tan fazla korkuyor, emrettiklerini yapýyor, yasaklarýndan kaçýnýyorsa Allah’ýn en sevgili kulu odur. Irkçýlýk olunca burasý Türklerindir diyor. Niye Türklerin olsun? Zira biz de Kürt, Türk, Çerkez, Abaza, Laz, Boþnak vs. var. Kürt olmak, ayrý Kürtçülük ayrý. Kürtçülük ýrkçýlýktýr. Onun gibi, Türk olmak ayrý, Türkçülük ayrý. Bunlar ayrý þeyler, ama maalesef Türkiye’ye bu gibi ayrýmlar bilerek sokulmuþ ve sýkýntý vermiþtir. Neticede hepimiz mü’min kardeþiz. Hükümet belki korkusundan, açýlýmda bazý þeyleri kaldýralým diyemedi. Diðer partilerden teklifler bekledi. Onlar teklif yapsýn biz de sahip çýkalým, dediler. Ama onlarda öyle bir teklifte bulunmadý. Öte yandan Genelkurmay Baþkaný da kýrmýzý çizgilerini çizdi. Çýkýþ yolu; millî bir mutabakatla—yüzde yüz olmasa da yüzde 70-80 mutabakatla—bu Anayasayý sil baþtan, evrensel deðerlere göre deðiþtirmektir, kanunlarý ona göre düzenlemektir. Millî iradeyi hâkim kýlmaktýr. Ordu kýþlasýna çekilip, Meclisin ve milletin emrinde olmasý lâzýmdýr. Hakimlerin tarafgir deðil, âdil olmasý gerekmektedir. Yoksa sýkýntýlar devam eder. Yeni Asya, 23.03.2010 Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Empfohlene Beiträge
Dein Kommentar
Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.