derguiz Geschrieben 28. Februar 2010 Teilen Geschrieben 28. Februar 2010 Nur söylesileri - “Risale-i Nur mü’minleri pasifize eder mi? Bazýlarý da bu noktadan yaklaþýyorlar. Yani, “etliye sütlüye karýþmayan mü’minler üretiyor.” diyorlar. Risale-i Nur böyle midir?” Risale-i Nur’un mesajlarýnda katiyen pasiflik yok, görev ve sorumluluk anlayýþýný savsaklamak yok.. Hizmet yükünü ve teblið sorumluluðunu baþkalarýna ihale etmek yok.. - “Peki, ne var?” Hz. Üstad’ýn tabiriyle “Kalbiyle teslim ve inkýyada, aklýyla iman ve tevhide, kalýbýyla amel ve ibadete mükelleftir” hakikatine makes olmak var. Risale-i Nur’da mükemmel bir “iç disiplin” var. Kalbî bir muhasebe, ciddi bir manevî murakabe var. Boþ, lüzumsuz, afakî, hakikatsiz, ruhsuz ve malayanî þeyleri terk etmek var.. Fýtratlarý hayat-ý ebediyeye yönlendirmek var.. Kulluk ciddiyeti var.. Hizmet sorumluluðu var. Teblið ciddiyeti var. Temsil ruhu var.. Hizmet aþk ve ideali var.. Ýslam’ý derd edinmek, o dert ile dertlenmek var. Evet, bu asýrda o derdin en büyük dertlisi, gamlýsý, kederlisi bizzat Hz. Üstad’ýn ta kendisidir. Eþref Edip, 1952 yýlýnda kaleme aldýðý o meþhur makalesinde o çile adamýný, o hakikat kahramanýný, o hamiyet çaðlayanýný ne güzel anlatmýþ, ne güzel tavsif etmiþtir. Tarihçe-i Hayat’ta “Tahliller” bölümündeki bu makaleyi her okuyuþumda þevkim ziyadeleþir, bakýþlarým derinleþir, gönlümde açýlan mana çiçekleri lisanýmda takdir, hayret ve muhabbete döner. O muhabbetle coþar hissiyatým: Ýþte, bu asrýn ferd-i ferid-i zamaný.. Varis-i Nebî-yi Ziþaný.. Hazret-i Bediüzzamaný... Evet, hakikat usandýrmaz. Hak ve hakikati terennüm eden beyanlar da her zaman taze ve tarâvettardýr.. Hakikat dünyasýný resmeden ve rehavet zincirlerini kýran, hamiyetleri ayaða kaldýran bu gül misali beyanlar tekrar tekrar okunmalý.. Okunmalý ki, her okuyuþta o güzel rayihalar etrafa yayýlsýn.. Sadýrlarýn açýlýþýna, ruhlarýn inbisatýna vesile olsun..Ýsterseniz, þimdi bu metni okuyalým.. Dikkatle, ibretle ve fikretle.. Ne dersiniz? -“Çok iyi olur.” “Uzun bir ayrýlýktan sonra, belki yirmi yedi, yirmi sekiz sene oldu Üstadý görmeyeli. Onu görmek, mübarek simasýný doya doya seyretmek için her zaman gidip ziyaret etmek istediðim halde meþguliyetten bir türlü vakit bulamadým. Fakat o kalplerde yaþadýðý için, mânevî varlýðý ile daima beraberdik. Bu, gönüllerdeki iþtiyaký bir dereceye kadar tatmin etmez miydi? Kendisini görüp kucaklaþtýðýmýz zaman, onun nuranî simasýnýn verdiði zevk, maddî hasretin de ne kadar büyük olduðunu gösterdi. Üstadla tanýþmamýz kýrk seneyi geçti. O zamanlar hemen her gün idarehaneye gelir; Âkif'ler, Naim'ler, Ferid'ler, Ýzmirli'lerle birlikte saatlerce tatlý tatlý musahabelerde bulunurduk. Üstad, kendine mahsus þivesiyle yüksek ilmî meselelerden konuþur, onun, konuþmasýndaki celâdet ve þehamet bizi de heyecanlandýrýrdý. Harikulâde fýtrî bir zekâ, Ýlâhî bir mevhibe. En mu'dil meselelerde, zekâsýnýn kudret ve azameti kendisini gösterir. Daima iþleyen ve düþünen bir kafa. Nakillerle pek meþgul deðil. Onun rehberi yalnýz Kur'ân. Bütün feyiz ve zekâ kaynaðý bu. Bütün o lem'alar, doðrudan doðruya bu kaynaktan nebean ediyor. Bir müçtehid, bir imam kadar rey sahibi. Kalbi bir Sahabî kadar imanla dolu. Ruhunda Ömer'in þehameti var. Yirminci Asýrda Devr-i Saadeti nefsinde yaþatan bir mü'min, bütün hedefi îman ve Kur'ân. Ýslâm’ýn gayet-ül-gayesi olan "Tevhid" ve "Allaha Ýman" esasý, onun ve Risale-i Nur'un en büyük umdesidir. Devr-i Saadette, Müslümanlýðýn ilk kuruluþ zamanlarýnda olsaydý, Hazreti Peygamber, Kâbe'deki putlarýn parçalanmasý vazifesini ona verirdi. Þirk'e ve putperestliðe o derece düþmandýr. Mücahede ile, gönüllerde îman ve Kur'ân hakikatlerini yerleþtirmek için geçen uzun, bir asra yakýn bir ömür. Fazilet ve þehametle geçen bir ömür. Harb meydanlarýnda, mücahidlerin önünde, kýlýnç elinde, dimdik ayakta düþmana saldýran bir kahraman. Esarette, düþman kumandanýna karþý koyan bir kahraman. Ýdam sehpasýnda, düþman kumandanýný düþündüren, insafa getiren bir kahraman... Millet ve memleket için canýný vermekten zerre kadar çekinmeyen bir fedai. Fitnenin, bozgunculuðun en müthiþ düþmaný. Milletin menfaati için, her türlü zulme, iþkenceye tahammül ediyor. Ona zulmedenlere beddua bile etmez. Onu zindanlara atanlara, ancak salâh ve iman temenni eder. Gaye uðrunda ölüm, onun için basit bir þeydir. Kendisi bir çanak çorba, bir bardak su, bir lokma ekmekle tegaddi eder. Elbisesi pek basit ve fakiranedir. Beyaz Amerikan bezinden pamuklu bir hýrka. Çamaþýrýný kirlenmeden deðiþtirir ve temizletir. Temizliðe fevkalâde itina eder. Kâðýt parayý tutmaz ve üstünde taþýmaz. Mâmelek nâmýna dünyada hiçbir þeyi yok. Kendi için yaþamaz, cemiyet için yaþar. Yapýsý ufak tefektir, fakat heybetlidir, haþmetlidir. Gözleri birer þems-i tâban gibi nur saçar. Bakýþlarý þâhânedir. Maddeten, belki dünyanýn en fakir adamýdýr; fakat mâneviyat âleminin sultanýdýr. Seksen küsûr senenin âlâmý yüzünde bir buruþuk yapamamýþ, yalnýz saçlarýný aðartmýþtýr. Rengi, pembe beyazdýr. Sakalý yoktur. Bir delikanlý kadar zindedir. Halim ve selimdir. Fakat heyecana geldiði zaman bir arslan tavrý alýr, iki dizinin üstüne doðrulur, bir þâhenþâh gibi konuþur. En sevmediði þey siyasettir. 35 senedir bir gazeteyi eline almýþ deðildir. Dünya þuunu ile alâkasýný kesmiþtir. Akþam namazýndan sonra ferdasý öðleye kadar kimseyi kabul etmez, ibadetle meþgul olur. Pek az uyur. Talebelerini de siyasetten þiddetle meneder. Memleketin her tarafýnda 600 bini mütecaviz, belki bir milyonu bulan talebeleri memleketin en faziletli evlâtlarýdýr. Üniversitenin muhtelif Fakültelerinde müsbet ilimler tahsil eden þâkirdleri pek çoktur, yüzlercedir, binlercedir. Hiçbir Nur talebesi yoktur ki, sýnýfýnýn en faziletlisi, en çalýþkaný olmasýn. Memleketin her tarafýnda bulunan bu yüzbinlerce Risale-i Nur talebesinden hiçbirinin, hiçbir yerde âsayiþi muhil hiçbir hareketi, hiçbir vak'asý yoktur. Her Nur talebesi, hükûmetin, nizam ve intizamýn tabiî birer muhafýzýdýr; âsâyiþin mânevî bekçisidir. Ýstanbul seyahatinden muztarip olup olmadýðýný sordum: – Bana ýztýrab veren, dedi, yalnýz Ýslâm’ýn mâruz kaldýðý tehlikelerdir. Eskiden tehlikeler hariçten gelirdi; onun için mukavemet kolaydý. Þimdi tehlike içeriden geliyor. Kurt, gövdenin içine girdi. Þimdi, mukavemet güçleþti. Korkarým ki cemiyetin bünyesi buna dayanamaz.. çünkü düþmaný sezmez. Can damarýný koparan, kanýný içen en büyük hasmýný dost zanneder. Cemiyetin basiret gözü böyle körleþirse, îman kalesi tehlikededir. Ýþte benim ýztýrabým, yegâne ýztýrabým budur. Yoksa þahsýmýn mâruz kaldýðý zahmet ve meþakkatleri düþünmeðe bile vaktim yoktur. Keþke bunun bin misli meþakkate mâruz kalsam da îman kalesinin istikbali selâmette olsa! – Yüzbinlerce îmanlý talebeleriniz size âtî için ümit ve teselli vermiyor mu? – Evet, büsbütün ümitsiz deðilim... ......................................................... Dünya, büyük bir mânevî buhran geçiriyor. Mânevî temelleri sarsýlan garb cemiyeti içinde doðan bir hastalýk, bir veba, bir taûn felâketi gittikçe yeryüzüne daðýlýyor. Bu müthiþ sârî illete karþý Ýslâm cemiyeti ne gibi çarelerle karþý koyacak? Garbýn çürümüþ, kokmuþ, tefessüh etmiþ, bâtýl formülleriyle mi? Yoksa Ýslâm cemiyetinin ter ü taze îman esaslariyle mi? Büyük kafalarý gaflet içinde görüyorum. Ýman kalesini, küfrün çürük direkleri tutamaz. Onun için, ben yalnýz îman üzerine mesaimi teksif etmiþ bulunuyorum. Risale-i Nur'u anlamýyorlar. Yahut anlamak istemiyorlar. Beni, skolastik bataklýðý içinde saplanmýþ bir medrese hocasý zannediyorlar. Ben, bütün müsbet ilimlerle, asr-ý hazýr fen ve felsefesiyle meþgul oldum. Bu hususta en derin meseleleri hallettim. Hattâ bu hususta da bazý eserler te'lif eyledim. Fakat ben, öyle mantýk oyunlarý bilmiyorum. Felsefe düzenbazlýklarýna da kulak vermem. Ben, cemiyetin iç hayatýný, mânevî varlýðýný, vicdan ve îmanýný terennüm ediyorum. Yalnýz Kur'ânýn tesis ettiði tevhid ve îman esasý üzerinde iþliyorum.. ki Ýslâm cemiyetinin ana direði budur. Bu sarsýldýðý gün, cemiyet yoktur. Bana, "Sen þuna buna niçin sataþtýn?" diyorlar. Farkýnda deðilim. Karþýmda müthiþ bir yangýn var. Alevleri göklere yükseliyor. Ýçinde evlâdým yanýyor, îmaným tutuþmuþ yanýyor. O yangýný söndürmeðe, îmanýmý kurtarmaða koþuyorum. Yolda biri beni kösteklemek istemiþ de ayaðým ona çarpmýþ. Ne ehemmiyeti var? O müthiþ yangýn karþýsýnda bu küçük hâdise bir kýymet ifade eder mi? Dar düþünceler! Dar görüþler! Beni, nefsini kurtarmayý düþünen hodgâm bir adam mý zannediyorlar? Ben, cemiyetin îmanýný kurtarmak yolunda dünyamý da feda ettim, âhiretimi de. Seksen küsûr senelik bütün hayatýmda dünya zevki namýna bir þey bilmiyorum. Bütün ömrüm harb meydanlarýnda, esaret zindanlarýnda, yahut memleket hapishanelerinde, memleket mahkemelerinde geçti. Çekmediðim cefa, görmediðim eza kalmadý. Divan-ý harblerde, bir câni gibi muamele gördüm; bir serseri gibi memleket memleket sürgüne yollandým. Memleket zindanlarýnda aylarca ihtilâttan menedildim. Defalarca zehirlendim. Türlü türlü hakaretlere mâruz kaldým. Zaman oldu ki hayattan bin defa ziyade ölümü tercih ettim. Eðer dinim intihardan beni menetmeseydi, belki bugün Said topraklar altýnda çürümüþ gitmiþti. Benim fýtratým, zillet ve hakarete tahammül etmez. Ýzzet ve þehamet-i Ýslâmiye beni bu halde bulunmaktan þiddetle men eder. Böyle bir vaziyete düþünce, karþýmda kim olursa olsun, isterse en zalim bir cebbar, en hunhar bir düþman kumandaný olsa tezellül etmem. Zulmünü, hunharlýðýný onun suratýna çarparým. Beni zindana atar, yahut idam sehpasýna götürür.. hiç ehemmiyeti yoktur. -Nitekim öyle oldu- Bunlarýn hepsini gördüm. Birkaç dakika daha o hunhar kumandanýn kalbi, vicdaný zulümkârlýða dayanabilseydi Said bugün asýlmýþ ve mâsumlar zümresine iltihak etmiþ olacaktý. Ýþte benim bütün hayatým böyle zahmet ve meþakkatle, felâket ve musibetle geçti. Cemiyetin îmaný, saadet ve selâmeti yolunda nefsimi, dünyamý feda ettim. Helâl olsun. Onlara beddua bile etmiyorum. Çünkü, bu sayede Risale-i Nur, hiç olmazsa birkaç yüzbin, yahut birkaç milyon kiþinin -adedini de bilmiyorum ya, öyle diyorlar. Afyon Savcýsý beþyüz bin demiþti. Belki daha ziyade- îmanýný kurtarmaða vesile oldu. Ölmekle, yalnýz kendimi kurtaracaktým, fakat hayatta kalýp da zahmet ve meþakkatlere tahammül ile bu kadar îmanýn kurtulmasýna hizmet ettim. Allaha bin kere hamdolsun. Sonra, ben cemiyetin îman selâmeti yolunda âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdasý var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmi beþ milyon Türk cemiyetinin imaný namýna bir Said deðil, bin Said feda olsun. Kur'ânýmýz yeryüzünde cemaatsiz kalýrsa Cenneti de istemem; orasý da bana zindan olur. Milletimizin îmanýný selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmaða razýyým. Çünkü vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.” Evet, iþte Bediüzzaman’ýn davasý, himmet ve hamiyeti.. O’nun “Tarihçe-i Hayat”ýný okuyanlar bilir ki; o, bütün hayatý boyunca hakikat-ý Kur’aniye’yi asla yýlmadan, çekinmeden, korkmadan haykýrmýþtýr. Yirmi sekiz sene hapis, sürgün, müteaddit defalar zehirleme ve hayatýný ortadan kaldýrma teþebbüslerine karþý o, katiyyen izzet-i diniyesinden taviz vermemiþ, teblið görevini bihakkýn ifa etmiþtir. Evet, bugün Risale-i Nur hizmeti dünyanýn en ücra köþelerine kadar ulaþmýþ.. Bu cihanþümul, kudsî hizmet-i imaniyeyi görmeyenler, göz ardý edenler ya da pasiflikle itham edenler, herhalde, önyargý ve taassup penceresinden bakanlardýr. Ya da hased, enaniyet, gurur ve kibir buzullarýnda yaþayýp, bahar çiçeklerini görmeyenlerdir. Ya da teblið ruhunu, temsil sýrrýný içlerine sindiremeyenlerdir. Ya da hizmetin hakikatlerinden uzak, tatmadan, tartmadan, tanýmadan, mizansýz ve muhakemesiz ahkâm kesenlerdir. Ya da sathî ve surî bir dünyanýn patika yollarýnda yürüyen çelimsiz bacaklar, hünersiz kalýplardýr. Ya da derinliklerden mahrum tufeylî kafalardýr. Evet, bu asýrda insanlarý farklý kulvarlara sevk eden, yanlýþ düþüncelere kapý açan sebeplerden birisi de, bazý kavramlarý doðru olmayan bir biçimde algýlamalarý, ya da o kavramlara, çarpýk manalar yüklemeleridir. Ahir zamanda, maalesef birçok þey birbiri içine girmiþ, karýþmýþ, karýþtýrýlmýþ, bu karmaþadan kavramlar da bir pay almýþ.. Bu yanlýþ yüklemelerden hisse alan karmaþýk kavramlardan birisi de “aktif” ve “pasif” kavramlarýdýr. Bazý idraklerde bu kavramlar yerli yerine oturmadýðý için; yanlýþ, çarpýk, mizansýz ve muvazenesiz lakýrdýlar ortalýkta dolaþýp durmakta, safî zihinleri bulandýrmaktadýr. - “O zaman aktif ve pasif hizmet kavramlarýný nasýl anlamamýz gerekir?” Fýtrat, bu meselede güzel bir misaldir. Bakýn, dikkat ve ibretle kainata.. Kainatta galiben tecelli eden, hüsün ve rahmettir, lütuf ve inayettir, ikram ve ihsandýr.. Bakýn, cemalî tecelliler, ýþýk veriyor, nur serpiyor; rahmetin zuhuruna, hayatýn tekmiline kuvvet veriyorlar. Ýþte, Güneþ.. Sathî nazarlarda ve ibretle bakmayan gözlerde Güneþ pasif, pýsýrýk, boþ boþ dönüp dolaþýyor. Ne vuruyor, ne kýrýyor, ne döküyor. Ama hakikat noktasýnda Güneþ, izn-i Ýlahî ile zemin yüzüne hayat serpiyor; bütün bað ve bahçeler onun nurundan tefeyyüz ediyorlar. Bir de rüzgarýn, fýrtýna, kasýrga ve tayfunun hareketine bakýn.. Çok aktif (!).. Aðaçlarý kökünden söküp çýkarýyor, evleri yýkýyor, baðlarý, bostanlarý harap ediyor. Evet, Risale-i Nur’un hizmeti Güneþ misali.. Nuru ile okþuyor, ziyasý ile tenvir ediyor, þefkatle kucaklýyor, muhabbetle baðrýna basýyor, tatlý lisaný ve yumuþak ahvali ile nesîm-i nevbahar gibi ruhlara hidayet nurlarýnýn esintilerini üflüyor. Evet, Risale-i Nur’un mesleði, Güneþ’in ýþýðý gibi latif, nuranî ve hayattar… Risale-i Nur’un mesleði kavl-i leyyin, yumuþak, nazik, zarif ve nezih.. Ýnsan þahsiyetine itibar eden ve onun terakkî ve tasaffîsine kuvvet veren bir meslek.. Bu mesleðin mizaç itibariyle yumuþak olmasý, teblið ciddiyetine, aksiyon ruhuna mani deðil.. Teblið ve neþr-i envar-ý Kur’aniye itibariyle bu hizmet, himmetleri tutuþturan, hamiyetleri ayaða kaldýran, hayata hedef gösteren, nazarlarý süfliyattan ulviyete sevk eden bir hizmet seferberliði.. Bir dava ruhu ve manevi bir þahlanýþ.. Bu hizmetin mihverinde ihlas ve sadakat var, uhuvvet ve muhabbet var, yýkým ve, tahrip yok.. Fitne ve fesat yok.. Ýhanet ve hýyanet yok.. Risale-i Nur, cemiyet hayatýnda uhuvvet ve muhabbeti tesis eder, müsbet hareket çizgisinde dayanýþma ve tesanüde kuvvet verir; emniyeti, itidal ve istikameti esas alýr, asayiþe iliþmez. Ýnsanlarý sokaklara dökmez, anarþi ve fitneye kapýlar açmaz.. Risale-i Nur’un mücadelesi ilmîdir, fikrîdir. Risale-i Nur, “Medenilere galebe çalmak ikna iledir, icbar ile deðildir.” ölçüsünü dikkatlere sunar. Beyanda güzelliði, manada tatlýlýðý, hayatta istikameti esas alýr ve bu mazhariyetlerin bizzat amelde tatbikine kuvvet verir. Çünkü din nefislerde yaþanmadýkça, hayata yansýmadýkça ve fiilen sergilenmedikçe, gönüllere girilemez, muhataplar üzerinde müessir olunamaz. Evet, hasbi ve samimi bir dünyayý terennüm etmeyenler, uzun soluklu olamazlar; gönüllerde hakikat meþalesini yakamazlar; fýtratlarý tutuþturamazlar.. Evet, bugün Ýslam âleminin en önemli meselesi, Ýslam’ý, nefsinde yaþamak ve Ýslam’ýn ahlak güzelliðini hayatýnda bizzat teþhir ve temsil etmektir. Evet, bizim en mühim meselemiz temsildir.. Bu asýrda Ýslamiyet’in iman ve ahlak, ubudiyet ve muamelat güzelliðini hayatýnda fiilen teþhir edip sergileyecek o kamillere ne kadar ihtiyacýmýz var. Evet, bugün Âlem-i Ýslam temsili bekliyor, temsili arzu ediyor ve belki de bütün beþer temsili gözlüyor. -Devam edecek- Salih Okur Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Empfohlene Beiträge
Dein Kommentar
Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.