Webmaster Geschrieben 18. Dezember 2009 Teilen Geschrieben 18. Dezember 2009 Milliyetçilik þeytani bir buluþtur Zaman ve þartlar ve dahi yaþanmakta olan olaylar, þu açýlým denilen þeyin ne kadar mübrem bir ihtiyaç haline geldiði bir kere daha gösterdi. Anlaþýlýyor ki, birileri sistemin ‘insanileþmesini’ istemiyor. Eski usul devam etsin diye nerede ise memleketi ateþe verecekler. Demek ki hükümetin yapmak istediði, en azýndan niyeti bakýmýndan mühim ki, sistemden beslenenleri rahatsýz etmeye baþladý. Memleketi yangýn yerine çevirdiler. Bilmiyorum aklýselim sahibi Kürtler, sistemin varlýðýný sürdürmek için Kürtleri nasýl kullandýðýnýn farkýndalar mý? Bakýn açýlýmý en çok Kürt çocuklar üzerinden baltalýyorlar. Oysa açýlýma karþý çýkanlar, o çocuklarýn heder olmasýný ön görmüþ bir sistemin devamýný istiyorlar… Tabii sistemin devamýný isteyenlerin sadece laikçi kesimler ve Ergenekoncular olduðunu söylemek ahmaklýk olur. Hem belli bir kesim cidden devletin bekasý konusunda endiþelendiði için açýlma karþý duruyor. Kendi halkýyla kavga eden bir sistem, bu coðrafyada en çok kimin iþine geliyorsa hadiselerde onun parmaðýný da aramak lazým. Siyonist dünya teþkilatýnýn, arz-ý mevut sýnýrlarý içine saydýðý güneydoðu bölgesinin istikrarsýzlýðý için yapmayacaðý iþ yoktur. Tabii Ortadoðu’nun arka bahçeleri olmasýný isteyen ülkeleri de unutmamak gerekir. Ergenekoncular, olsa olsa onlarýn yerleþik uzantýlarýdýr. Fakat kendilerini ‘ulusalcý’ sanýyorlar. Ben yine de Kürt çocuklarýný öyle küstahça kýþkýrtýp sokaklara itenlerin Ergenekonculardan ziyade, yabancýlar olduðuna inanýyorum. Çünkü gösterilerin içine sýkýþtýrýlmýþ niyet açýk: Toplumsal çatýþma! Türk-Kürt çatýþmasý, pratikte en çok kimin iþine gelir onlara bakmak gerekir. Þunu da bir not olarak tespit etmeliyim: Horoz dövüþü gibi birbirini didikleyen siyasetçilerin þu noktalara hiç bakmamalarý, olup bitenlerden birbirini sorumlu tutmalarý çok ilginç... Kimse akýl edemiyor mu ki, birileri bizi birbirimize düþürüyor. Bu kadar provokasyona raðmen bir ajan provokatörün yakalanmamasý size tuhaf gelmiyor mu? YANLIÞLAR YANILGILAR Kürt milliyetçiler, TC’nin, bir takým ‘Türkçü’ siyasetçilerin dayatmalarýyla kurulmuþ, gayrý Türk unsurlarý da zorla Türkleþtirmeyi gaye edinmiþ bir ‘milli devlet’ sanýyorlar ve birinci dünya harbini ve istiklal savaþýný birlikte yaptýklarý Türk milleti tarafýndan ihanete uðradýklarýný zannediyorlar. Yanýlýyorlar. Çünkü TC, Türk milletinin projesi deðildir. Evet, Milli Mücadele, milletin mücadelesidir. En azýndan Lozan Barýþ Antlaþmasý’nýn ikinci faslýna kadar. Ama sonra proje ta temelden –Haim Naom gibi dessaslarýn da marifetleriyle- deðiþmiþtir. O dessas herif devreye girinceye kadar hiç kimse imparatorluk bakiyesinden bir ulus devlet çýkacaðýný beklemiyordu. Milli mücadeleyi yapanlar da dahil! Nitekim, onlar halifeyi ve vataný kurtaracaklarýný sanýyorlardý! Türk milliyetçileri ise, kurgulanmýþ bir tarihin telkinleriyle, Mustafa Kemal ve arkadaþlarýnýn, gerçekten homojen bir Türk kavmi yaratmak için yola çýktýklarýný ve bu yüzden ‘ulusçu bir devlet’ inþa ettiklerini zannediyorlar. Her ikisi de yanýlýyor. Her iki tarafýn da doðrularý vardýr ama yanlýþlarý daha çok. Çünkü TC, (Bendeki TC imajý, içinden din çýkarýlmýþ ve Türklere aitmiþ gibi gösterilen mürtet bir anlayýþý ve dünya görüþünün sembolüdür.) kurgulanmýþ bir sistemdir. Dindar, Allah yolunda cihadý kendi davasý edinmiþ bir kavmi, dinden soðutmak ve onu aslî görevinden; yani yeryüzünde þeytani yapýlanmalarý bertaraf etmek vazifesinden uzaklaþtýrmak için kurgulanmýþ bir yapý! ‘Manasý alýnmýþ’, kuru maddesi kalmýþ bir ‘Türk’ kavramý üzerine inþa edilmiþ TC’nin hatalarýný, Müslüman Türk halkýna mal etmek ne kadar yanlýþ ise, rejimin yerleþtirilmesi çabasýyla, Kürtlerin ötekileþtirildiði gerçeðini görmezlikten gelmek de o kadar yanlýþtýr. Esasýnda Türk milliyetçilerinin, TC’yi, milliyetçi çabalarýn bir eseri görmeleri yanlýþtýr. Çünkü TC, Türk milletinin ihtiyaç, anlayýþ ve yaklaþýmlarýný benimseyerek deðil, onun inancýný dýþlayan, kültürünü aþaðýlayan ve hatta medeniyetten yoksun sayan –bizi muasýr medeni milletler seviyesine getirmek istedilerdi ya- bir anlayýþtan doðmuþtur. Týpký SSCB ve Çin gibi, TC de, var olan kültürü, izaný, anlayýþý, ruhu yok ederek, yerine tanrý ve din ile ilgisi bulunmayan bir pagan kültür yaratma çabasýnýn eseridir. Ýnkâr-ý ulûhiyet üzerine inþa edilmiþtir. Acý olan da, bazý Türklerin, onu Türk milliyetçiliðinin bir baþarýsý zannetmeleridir. Oysa biraz tarih bilseler, görecekler ki, bu çaðýn en büyük Türkçüsü olan Nihal Atsýz, birçok din âliminin çektiklerinden daha fazla çekmiþtir bu rejimden. Rejim Türkçü veya milliyetçi olsaydý bunu yapar mýydý? Zaten bu tür þeyleri anlamakta ciddi sýkýntý çekiyorum. Alevilerin Atatürkçü ve CHP’li olmalarý, Kürtlerin de Kemalist bir yapýlanma olduðu gün gibi aþikâr olmuþ DTP’yi ‘hak’ bilmeleri tuhaf bir paradoks. TC’nin, týpký komünist SSCB gibi, halkýna raðmen yaratýlmýþ despot ve tanrýsýz bir devlet düzeni olduðu gerçeði bilinmedikçe, bugün yaþanmakta olanlar anlaþýlamaz. Nitekim Türkçüler, Kürtler için ‘bunlarýn nesi var, hangi haktan mahrumlar ki baþ kaldýrýyorlar. Aslýnda bunlar hain” diyor, Kürtçüler de, ‘TC’ adýna yapýlmýþ tüm zulüm ve hatalarý Türk milletin marifeti ve müsaadesiyle yapýlmýþ sanýyorlar. ÝLK TEÞHÝS BEDÝUZZAMAN’DAN… Oysa Bediuzzaman ta iþin baþýnda rejimin tabiatýný tespit etmiþ ve haber vermiþtir ki, bu rejim Türkçülüðü Ýslam’ýn bazý meselelerine karþý kullanacak: “Garibdir hem çok garibdir. Yediyüz sene müddetinde Ýslâmiyet'in ve Kur'an'ýn elinde þeref-þiar, bârika-asa bir elmas kýlýnç olan Türk milletini ve Türkçülüðü, muvakkaten Ýslâmiyet'in bir kýsým þeairine karþý istimal etmeðe (kullanmaða) çalýþýr. Fakat muvaffak olmaz, geri çekilir. "Kahraman ordu, dizginini onun elinden kurtarýyor" diye rivayetlerden anlaþýlýyor.” diyor. Buna raðmen Kürtçüler, TC’nin iþlediði þenaati, Müslüman Türk halkýnýn marifeti olarak gösteriyorlar. Hayýr öyle deðil. TC, bir inkâr-ý ulûhiyet projesidir. Tanrý kavramýný, ‘vicdan’ denilen karanlýk odaya hapsedip, insaný dünyevileþtiren, ilahsýzlaþtýran bir süfyanist yapýlanmadýr. Komünist düzenden daha tehlikeli ve acýmasýz… Çünkü temellerini ‘inkâr’ kavramý üzerine inþa etmiþtir. Muannit bir mürtet gibi, uyanýk, müteyakkýz ve suret-i haktan görünmüþtür. O yüzden yeryüzünde inkâr-ý ulûhiyet fikrini esas alarak kurulmuþ tüm düzenler kendisini tasfiye etmiþ olmasýna raðmen, TC hala direniyor. Yani bugün, rejiminin tabiatý bakýmýndan ‘münkir’ olan yegâne devlet bizimkisi... Hakiki anlamda laik olsa ona münkir denmez. Bu devletin bir diyanet teþkilatýnýn bulunuyor olmasý sizi yanýltmasýn. 1950’li yýllardan itibaren isteyerek istemeyerek bazý alanlarda geri adým atmýþ olmasý da sizi aldatmasýn. Onun tabiatý münkir ve cebirdir. Ve tahriptir. Bediuzzaman 5. Þua’da rejimin hakikatini þöyle dile getirir: “...azamî bir istibdad ve azamî bir zulüm ve azamî bir þiddet ve dehþet ile hareket ettiklerinden, azamî bir iktidar görünür. Evet, öyle acib bir istibdad ki; -kanunlar perdesinde- herkesin vicdanýna ve mukaddesatýna, hatta elbisesine müdahale ederler. Zannederim, asr-ý âhirde Ýslâm ve Türk hürriyetperverleri, bir hiss-i kablelvuku ile bu dehþetli istibdadý hissederek oklar atýp hücum etmiþler. (Yani, Abdülhamid’e saldýrmýþlar, manen daha sonra gelecek olan cumhuriyet istibdadýný hissettikleri için) Fakat çok aldanýp yanlýþ bir hedef ve hata(lý) bir cebhede hücum göstermiþler. Hem öyle bir zulüm ve cebir ki, bir adamýn yüzünden yüz köyü harab ve yüzer masumlarý tecziye ve tehcir ile periþan eder…” Ýþte bunu görmezsek ne ‘açýlýmlar’a ihtiyaç duyarýz ne de ‘açýlým’ýn ne anlama geldiðini biliriz. Nitekim bilmiyoruz. Çünkü TC kuruluþtan itibaren, iki þeyi çok iyi kullanmýþtýr: Rüþvet-i mutlaka, istibdad-ý mutlak! Bütün yandaþlarýný rüþvetle beslemiþtir (bugün bile onu þiddetle savununlar o rüþvetten beslenenlerdir, CHP dahil), muhaliflerini ise mutlak bir istibdat ile sindirmiþtir. Bediuzzaman’a da rüþvet teklif edildi. Ankara’ya çaðýrýlýp kendisine þark umum müfettiþliði verildi. Bediuzzaman, yapýlmakta olanlarýn nereye varacaðýný görüp karþý çýkýnca, yani rüþveti kabul etmeyince ona reva görülen, mutlak bir istibdat olmuþtur. Bu her muhalife yapýlmýþtýr. En küçük kriz ortamýnda askere olaðanüstü yetki verip toplumu susturmuþ ve sýkýntýlarýn sürekli sumen altýna süpürülmesine neden olmuþtur. Kendini garantiye almak için, güya kendisi adýna hareket ettiði Türk milletini bile harcayabiliyor; topluca öldürmeler, suikastler, terör, darbe, faili meçhuller, provokasyonlarla onu sindirebiliyor! Çünkü gerçek anlamda bir insani temele dayanmýyor. Toplumun hiçbir kesimiyle doðal bir illiyet baðý yok. Kendi yarattýðý bir laik kesim dýþýnda bir aidiyet oluþturabildiði bir kesim yok. O da halka tepeden bakmacý bir kesim. Adý ‘Türk’tür ama bu bir resimden ibarettir. Çünkü milletinin deðerlerini benimsememiþtir. Ýslam içinde geçen bin yýllýk parlak tarihini yok saymýþtýr. Hatta onu görmezlikten gelebilmek için Hitit’i, Asur’u köken kabul etmeye çalýþmýþtýr. Ýslam ile ilintisi yok etmek istemiþtir ama muvaffak olamamýþtýr. Tiyniyette güya Alevi’dir ama onlara da sadýk deðildir. Çünkü Osmanlýyý tümüyle reddetmesine raðmen Alevilere karþý güvensizliðini sürdürmüþtür. Yapýsý güya demokrat bir cumhuriyettir ama uygulamada, ‘keyfî’ ‘küfrî’, ‘cebrî’ ve ‘askerî’dir. Ferdin devlet karþýsýnda bir gramlýk hakký yoktur. Devlet, daha doðrusu rejim daima haklýdýr. Halka karþý muamelesi keyfidir. Kanun, rejimin çýkarý neyi icap ettiriyorsa o yönde yorumlanýr. Bunu küfre hizmet için yapar, halk için deðil! Toplumda hoþnutsuzluk sezdiði zaman cebir uygular. Cebir sökmediði zaman askeri göreve çaðýrýr. Askerin yapý içindeki asli görevi de doðal olarak sistemin devamýný saðlamaktýr, halkýn bekasýný deðil… Ýþte bu yapý ile artýk yürünmeyeceði gözlemlenmeye baþlandý. Türkiye ya Rusya gibi kendi glastnostu’nu yaparak yen bir perestroyka ile yapýsýný ‘update’ edecek (güncelleyecek) ya da derin ve nerede duracaðý belli olmayan Sýrbistan gibi çalkantýlara girecektir… Türkiye’nin önünde ciddi türbülanslar oluþmuþ durumda. Bunu aklýselim sahibi herkes görebiliyor. O yüzden de toplum ekseriyeti diyor ki, ‘rejim acilen insanileþtirilmeli!” Çok az -ama imkânlarý elinde tutan- bir kesim ise, ‘hayýr böyle devam etsin’ diyor. Yani insanlarýmýz ölmeye devam etsin, sokaklarýmýz her gün yansýn, genç kýzlarýmýz diri diri yakýlsýn, bu milletin yoksul ve dindar ailelerinin ocaðýna her gün yeni ateþler düþsün. Sistemin zangoçlarýna bir þey olmasýn yeter… Bu halin böyle gitmeyeceðini söyleyen herkese vatan haini gözüyle bakmak en kolaycý yoldur. Kimse acýyla ve çözüm yollarýyla yüzleþmek istemiyor. Oysa önünde sonunda olacak olaný öne almak belki de faturayý azaltýr. Evet, bu rejim, önünde sonunda Ýslam ile barýþmak zorundadýr. Çünkü anasýr-ý Ýslamiye olan þu halklarý bir arada tutabilmenin yegâne vesilesi Ýslam milliyetidir. MÝLLÝYETÇÝLÝK ÞEYTANÝ BÝR BULUÞTUR Milliyetçilik, dünyayý sömürmek isteyen batýlýlarýn ortaya çýkardýðý þeytani bir buluþtur ve insanlýk tabiatýna aykýrýdýr. Zira millet kavramý, ýrk anlamýnda ele alýnýp sistemin temeline oturtulduðunda, otomatik olarak insanlýk yekdiðerini yemekle beslenen gruplara ayrýþtýrýlmýþ olur. Bu da fýtri deðildir. Geçmiþ asýr, bir parça milliyet asrý olabilirdi. Bu asýr artýk onu kaldýrmýyor. Devletler, 18. yüzyýla kadar meþruiyetlerini ýrk veya milletten almamýþtýr. Bugün dahi saðlýklý temelleri olan ülkelerde esas iþleyiþ ýrk temeline dayanmaz. Bunu net bir þekilde yapmak isteyen Almanya, Ýtalya ve Ýspanya, insanlýk için yüz karasý olacak hadiselere sahne oldular. Meþruiyeti bir ýrka dayandýrma geleneðini baþlatan batý, geçtiðimiz asýrda bunun bedelini aðýr ödedi ve insanlýða büyük acýlar yaþattý. Ýki cihan harbi, Mussolini ve Hitler rejimleri, Komünizm belasý, hepsi bu aidiyet fikrinin millet esasý üzerinde inþa edilmesiyle ortaya çýkmýþ belalardýr. Batý bugün bu belayý, toplumsal zemini yeni kriterler üzerine oturtmakla aþmýþ gibi görünüyor. Amerika zaten çok uluslu bir devlet... Biz neden, kurgusu bile bize ait olmayan bir yapýda ýsrar edip kendimizi tüketelim. Milliyetçiliðin tarihi, bilemedin bir iki asýrdýr. Ýnsanlýðýn geçmiþi ise yüzbin yýllara balið... Hem milli devlet fikri en çok bize zarar verdi. Koca bir imparatorluðumuzu yedi. Oysa Karahanlýlar, Selçuklular, Harizmþahlar, Osmanlýlar… hepsi Türk devleti idiler. Hiç birinde de aidiyet ve baðlýlýk millet tabanýna oturmuyordu. ‘Ulus devlet’ deðillerdi. Ama herkes biliyordu ki yöneten hanedan Türktür ve devlet geleneði Türk geleneðidir. Bu açýdan bakýldýðýnda belki de önümüzdeki dönemlerde yeni bir aidiyet kültürü oluþturmamýz gerekmektedir. Ýlla milliyet fikri aranacaksa da ‘islam milliyeti’ yeter de artar bile. Çünkü bütün dayatmalara raðmen, Türk devletleri içinde, sadece millilik vasfýný öne çýkaran TC, bir aidiyet oluþturmada zafiyet yaþamýþtýr. Osmanlý hanedaný bile son ana kadar aidiyet fikri yaratmada baþarýlý olmuþtur. Abdülhamit döneminde devlete ait simge ve sembollerin nasýl yeniden bir aidiyet oluþturmada kullanýldýðý bilinmektedir. Türkiye’nin geleceði ile ilgili fikir beyan etmek niyetinde olanlarýn þu meseleleri göz önünde bulundurmalý gerekir kanaatindeyim. Mehmet Ali Bulut, Haber 7, 18.12.2009 Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Empfohlene Beiträge
Dein Kommentar
Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.