Zum Inhalt springen
Qries Qries Qries Qries Qries Qries

Empfohlene Beiträge

Þehit Hýristiyanlar meselesi

 

RisaleHaber-Bazý medya kesiminin kasýtlý bir þekilde çarpýtarak gündeme getirdiði “Said Nursi’nin Hýristiyanlara þehit dediði” sözlerine cevap Harran Üniversitesi Ýlahiyat Fakültesi Öðretim Üyesi Prof. Dr. Musa Kazým Yýlmaz’dan geldi.

 

Risale Haber’e konuþan Yýlmaz, sorularýmýzý þöyle cevaplandýrdý:

 

Yazar Muharrem Bayraktar, Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin sözlerini eleþtiriyor ve bu meseleyi bilmemekle suçluyor. Bu konuda siz neler söylemek istersiniz?

 

Elbette Üstad Bediüzzaman’ýn dediði doðrudur. Zira bu konu ile ilgili Hadis-i Þerifler var. Peygamber (ASV) bu konuda þöyle buyuruyor. “Malýnýn ve canýnýn muhafazasý için ölen þehittir” diyor. Orada Müslüman veya gayr-ý Müslim yok. “Men kutile zulme malihi ve örfihi ve huve þehid” diyor. Yani “kim ki, malý ve namusu uðruna ölürse þehittir” diyor.

 

Tabi buradaki þehitlik hakiki þehitlik deðil. Hükmi þehitliktir, manevi þehitliktir. Ýki çeþit þehitlik var. Biri hakiki þehitlik, diðeri hükmi þehitlik, yani manevi þehitlik… Tabii manevi þehitlik hakiki þehitlik gibi deðildir.

 

Mesela aðýr musibetler ve hastalýklar, doðum gibi, üzerine bir kayanýn düþmesi gibi veya yangýnda yanmasý gibi, savaþ gibi, deprem gibi, semavi bir afetle vefat ederlerse bunlar manevi þehit hükmündedirler. Ama bu dediðimiz gibi bizim bildiðimiz þehitlik manasýnda bir þehadet deðildir. Manevi ve hükmi bir þehitliktir.

 

Hakiki þehitlik biliyorsunuz. Allah yolunda savaþýrken ölen Müslümanlarýn kazandýklarý þehadettir. Ýþte bahsettiðimiz bu þehadet onun gibi deðilse de ona yakýn sevabý var demektir.

Dolayýsýyla burada Said Nursi’nin söyledikleri doðrudur ve Hadis-i Þerife de uygundur.

Yani özellikle zulme uðrayan insanlarýn, malý uðruna, caný uðruna veya namusu uðruna savaþýrken ölenler de þehittir.

 

Bu durum Hýristiyanlar için de geçerli midir?

 

Evet, zaten onlar kastedilerek yazýlmýþ bir mektuptur. O mektupta geçen ifadelere dikkat edilirse görülür ki, bazý þartlarý vardýr. Mazlum olmalarý, ihtiyar olmalarý þartý var. Ayrýca, “Eðer o felâketi çekenler mazlumlarýn imdadýna koþanlar ve istirahat-i beþeriye için ve esasat-ý diniyeyi ve mukaddesat-ý semaviyeyi ve hukuk-u insaniyeyi muhafaza için mücadele edenler ise” deniliyor.

 

Yani mazlumlarýn imdadýna koþanlar ise ve insanlýðýn huzuru ve istirahatý için çalýþýyorsa deniyor. Ayrýca semavi dinlerin muhafazasý için çarpýþýyorsa, bir de insan haklarýný korumak amacý ile mücadele ediyorsa gibi þartlarý vardýr.

 

Bir de yarý fetret deniyor. O ne anlama geliyor?

 

Yarý fetret demek, yani Ýslam dinini duymamýþsa demektir. Hýristiyan dinine mensup olup da Ýslam dinini duymamýþ olanlardan yukarýda saydýðýmýz hususlar için mücadele veriyorsa iþte o insanlar bu mücadeleleri esnasýnda ölürlerse þehit hükmündedirler. Bir nevi manevi þahadet kazanýyorlar demektir.

 

Yani bunlar ehl-i cennet midirler?

 

Evet, umulur ki, ehl-i cennet olsunlar. Tabii kimin cennete kimin cehenneme gideceðini bilemeyiz. Ama, umud ederiz, isteriz, arzu ederiz ki, bu insanlar cennete gitsin…

Nitekim Said Nursi’nin de “belki onu cehennemden kurtarýr” demesi de bu anlamdadýr. Fetret devrinde olacak ve zulmen musibete uðramýþ olacak ve o uðurda ölmüþ olacak…

 

Mesela 2. Dünya savaþýnda Almanlar Polonyalýlara bomba yaðdýrmýþ. Köyde daðýn baþýnda ve Ýslam dininden haberi olmayan insanlar ölmüþler. Ýþte bu söylediði þey onlar içindir. Masum ve mazlum köylüler içindir. Ve bu köylülerin de inançlý olanlarý içindir. Yani kendi dinlerine sýký sýkýya baðlý olanlarý içindir. Veya o tip insanlarýn hakkýný savunmak için savaþanlar kastediliyor.

 

Yani özetle “Onu cehennemden kurtarýr” demesinin de þartý var. Fetret döneminde olacak yani Ýslam dinini duymamýþ olacak ve mazlum olacak. Bu iki hususiyet önemlidir. Böyle olanlar umut edilir ki, inþallah ehl-i cennettirler.

 

 

 

 

 

 

 

Gayet ehemmiyetlidir.

 

 

 

Þiddet-i þefkat ve rikkatten, bu kýþýn þiddetli soðuðuyla beraber manevi ve þiddetli bir soðuk ve musibet-i beþeriyeden biçarelere gelen felâketler, helâketler, sefaletler, açlýklar þiddetle rikkatime dokundu. Birden ihtar edildi ki:

 

Böyle musibetlerde kâfir de olsa hakkýnda bir nevi merhamet ve mükâfât vardýr ki, o musibet ona nispeten çok ucuz düþer. Böyle musibet-i semaviye masumlar hakkýnda bir nevi þehadet hükmüne geçiyor.

 

Üç dört aydýr ki, dünyanýn vaziyetinden ve harbinden hiçbir haberim yokken, Avrupa'da, Rusya'daki çoluk çocuða acýyarak tahattur ettim. O manevi ihtarýn beyan ettiði taksimat bu elîm þefkate bir merhem oldu. Þöyle ki:

 

O musibet-i semaviyeden ve beþerin zalim kýsmýnýn cinayetinin neticesi olarak gelen felâketten vefat eden ve periþan olanlar, eðer on beþ yaþýna kadar olanlar ise, ne dinde olursa olsun þehit hükmündedir. Müslümanlar gibi büyük mükâfât-ý maneviyeleri, o musibeti hiçe indirir.

 

On beþinden yukarý olanlar, eðer masum ve mazlum ise, mükâfâtý büyüktür, belki onu Cehennemden kurtarýr. Çünkü ahirzamanda madem fetret derecesinde din ve din-i Muhammedîye (a.s.m.) bir lâkaytlýk perdesi gelmiþ. Ve madem ahirzamanda Hazret-i Ýsâ'nýn (a.s.) din-i hakikîsi hükmedecek, Ýslamiyetle omuz omuza gelecek. Elbette þimdi, fetret gibi karanlýkta kalan ve Hazret-i Ýsa'ya (a.s.) mensup Hýristiyanlarýn mazlumlarý, çektikleri felâketler onlar hakkýnda bir nevi þehadet denilebilir. Hususan ihtiyarlar ve musibetzedeler, fakir ve zayýflar, müstebit büyük zalimlerin cebir ve þiddetleri altýnda musibet çekiyorlar. Elbette o musibet onlar hakkýnda medeniyetin sefahetinden ve küfranýndan ve felsefenin dalâletinden ve küfründen gelen günahlara keffaret olmakla beraber, yüz derece onlara kârdýr diye hakikatten haber aldým, Cenab-ý Erhamürrâhîmine hadsiz þükrettim. Ve o elîm elem ve þefkatten teselli buldum.

 

 

 

Eðer o felâketi gören zalimler ise ve beþerin periþaniyetini ihzar eden gaddarlar ve kendi menfaati için insan âlemine ateþ veren hodgâm, alçak insî þeytanlar ise, tam müstehak ve tam adalet-i Rabbaniyedir.

 

Eðer o felâketi çekenler mazlumlarýn imdadýna koþanlar ve istirahat-i beþeriye için ve esasat-ý diniyeyi ve mukaddesat-ý semaviyeyi ve hukuk-u insaniyeyi muhafaza için mücadele edenler ise, elbette o fedakarlýðýn manevi ve uhrevî neticesi o kadar büyüktür ki, o musibeti onlar hakkýnda medâr-ý þeref yapar, sevdirir. (Kastamonu Lahikasý. Sh. 79)

 

 

 

Bediüzzaman Said Nursi

 

 

 

SÖZLÜK:

 

ÂHÝRZAMAN : Dünyanýn son zamaný ve son devresi. Dünya hayatýnýn kýyamete yakýn son devresi.

 

CEBÝR (CEBR) : Zorlama, baský.

 

CENÂB-I ERHAMÜ'R-RÂHÝMÎN : Þefkat ve merhametin en yüksek derecesine sâhip,mahlûkatýna tam bir þefkat ve merhametle muâmele eden Rahîm.

 

DÎN-Ý HAK : Hak din, Ýslâmiyet.

 

ELÎM : Acý veren, çok acýklý, üzüntü veren.

 

ESÂSÂT-I DÝNÝYE : Dînî esaslar.

 

FETRET : Karanlýk, mânevî buhran zamaný. Dinin yaygýn olmadýðý dönem

 

HELÂKET : Mahvolma, yok olma, felâket.

 

HODGÂM : Yalnýzca kendini dert edinen.

 

HUKÛK-U ÝNSANÝYE : Ýnsanî haklar.

 

ÝHTAR : Hatýrlatma, îkaz, uyarma, dikkat çekme.

 

ÝHZAR : Hazýrlamak.

 

ÝNSÎ : Ýnsana ait ve onunla ilgili

 

ÝSTÝRAHAT-Ý BEÞERÝYE : Ýnsanlýðýn rahatlamasý.

 

KEFFARET : (Masdar gibi kullanýlýyorsa da "keffâr" mübalâða isminin müennesi olup, asýl mânasý: örtücü ve imhâ edici demektir.) Bir mecburiyet altýnda veya yanlýþlýkla iþlenmiþ günahý affettirmek ümidiyle þeriata uygun olarak verilen sadaka veya tutulan oruç. * Günahtan arýnma.

 

LÂKAYD : Karýþmayan, kýymet ve ehemmiyet vermeyen, ilgisiz.

 

MÂSUM : Günâhý, kötülüðü olmayan, suçsuz.

 

MAZLUM : Zulme uðrayan.

 

MEDÂR-I ÞEREF : Þeref kazandýran sebep.

 

MENSUP : Baðlý, ait.

 

MUHÂFAZA : Korumak.

 

MUKADDESÂT-I SEMAVÝYE : Ýlâhî emre ve vahye dayanan kusursuz ve noksansýz þeyler.

 

MUSÎBET : Belâ, felâket, hastalýk, dert, sýkýntý, ezâ, baþa gelen acý durumlar.

 

MUSÎBET-Ý BEÞERÝYE : Ýnsanlara gelen belâ ve musîbetler.

 

MUSÎBET-Ý SEMÂVÝYE : Gökten gelen belâlar, musîbetler.

 

MUSÎBETZEDE : Belâya uðrayan, hastalýk veya baþka dertlere uðrayan.

 

MÜKÂFAT : Ödül.

 

MÜKÂFAT-I MÂNEVÝYE : Mânevî mükâfat, ödül.

 

MÜSTEBÝD : Diktatör, zulüm ve baský yapan. Baþkasýnýn hukukunu elinden alan.

 

MÜSTEHAK : Hak eden, hak etmiþ, kendisi kazanmýþ.

 

RÝKKAT : Acýma; incelik; yufka yüreklilik; yumuþaklýk.

 

SEFÂHET : Zevk, eðlence ve yasak þeylere düþkünlük.

 

SEFÂLET : Periþanlýk, yoksulluk.

 

ÞEFKAT : Karþýlýksýz, samimi sevgi besleme; baþkasýnýn kederiyle alâkalý olma, acýyarak merhamet etme.

 

ÞEHÝD : Allah yolunda canýný fedâ eden Müslüman.

 

ÞEHÝD-Ý MÂNEVÎ : Mânâ olarak þehid sayýlan.

 

ÞEHÎD-Ý MAZLUM : Zulme uðrayarak þehid olan.

 

TAHATTUR : Akla gelmek, hatýrlamak.

 

TAKSÝMÂT : Bölmeler, kýsýmlara ayýrmalar.

 

 

Yusuf Çanta, Risale Haber, 14.11.2009

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Dein Kommentar

Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.

Gast
Auf dieses Thema antworten...

×   Du hast formatierten Text eingefügt.   Formatierung jetzt entfernen

  Nur 75 Emojis sind erlaubt.

×   Dein Link wurde automatisch eingebettet.   Einbetten rückgängig machen und als Link darstellen

×   Dein vorheriger Inhalt wurde wiederhergestellt.   Editor leeren

×   Du kannst Bilder nicht direkt einfügen. Lade Bilder hoch oder lade sie von einer URL.

×
×
  • Neu erstellen...