Webmaster Geschrieben 10. Juli 2009 Teilen Geschrieben 10. Juli 2009 Hakîkat ve sûret, hayal ve sinema Hakk, kendisini, hakîkat olarak izhar ettirir. Hakîkat ise sûretlerle ete kemiðe bürünür, cisimleþir ve idrak edilebilir hâle gelir. Hakîkat, Hakk'ýn kendisini izhar etti/rdi/ði, vücûda getirdiði üstdildir; sûret ise hakîkatin kendisini izhar ettirdiði, vücûda getirdiði üstdil. Yani üstdiliniz yoksa, yoksunuz demektir. Üstdil olmadan hakîkat vücuda gelemez; varlýk varoluþa gelemez. Hakîkat ve varlýk vücûda gelmediði sürece vicdan tesis edilemez. Vicdan tesis edilemezse, insan vecd'i tecrübe edemez, yalnýzca vecdin karikatürleriyle yetinir. Vecdi dolaysýz olarak tecrübe edemeyen, yaþayamayan insan sonunda insanlýðýný yitirmekten kurtulamaz. Dünyamýzýn insanlýk çapýnda büyük katliamlara sahne olmasýnýn nedenleri burada gizlidir. Ýnsan, hakîkate ancak sûretlerle þekil verebilir ve ulaþabilir. Hakîkatin tecellî ettirilebildiði sûretler üç âlem arasýndaki aktif iliþkinin hayata geçirilmesiyle mümkün olabilir. Ýnsan varlýðýnýn sûretler vasýtasýyla hakîkate ulaþmasýný saðlayan üç âlem, rûhânî âlem, cismânî âlem ve hayalî âlem'den ibarettir. Ýnsan varlýðýnýn en yüce, en kalýcý mertebesi, rûhânî âlemdir. Ýnsan varlýðýnýn en aþaðý, en geçici mertebesi ise bedenî veya cismânî âlemdir. Rûhânî âlem canlý ve parlaktýr; cismânî âlem cansýz ve karanlýktýr. Hayâlî âlem ise “nötr”dür; ara bölgedir. Hayâlî âlem, ne bütünüyle rûhânîdir, ne de cismânî. Ayrýca hayâlî âlem, hem bütünüyle rûhânîleþebilir, hem cismânîleþebilir. Baþka bir ifadeyle, hayâlî olan bir þey, ruh veya bedenden tamamen farklý deðildir. Hayâlî âlemde, hem rûhânî, hem de cismânî âlemin özellikleri mevcuttur; ama hayâlî âlem, diðer iki âlemle de kesinlikle özdeþ deðildir. Burada meselenin püf noktasý þudur: Rûhânî bir þey, cismânî bir þeyle ancak hayâlî olan vasýtasýyla iliþki ve irtibat kurabilir. Yani hayâlî olan olmaksýzýn, rûhânî olan tecessüm edemez; cismânî olan ise bir cana, bir canlýlýða, bir hayata kavuþamaz. Hakîkat, dolayýsýyla varlýk, ancak hayâlî âlemde tahayyül edilen, bir þekle bürünen sûret/ler vasýtasýyla vücûda gelebilir. Burada izi sürülmesi gereken kilit soru þudur: Hayâlî âlem, hakîkati ve varlýðý sûretlere nasýl büründürür? Bizzat âyette de belirtildiði üzere “sûretlere üflenerek”. Çünkü hayâlî âlem, bir berzah mertebesidir; bir köprüdür. Sûretlere üflenince sûret ortaya çýkar, ete kemiðe bürünür, hayret gerçekleþir ve böylelikle insan hem kendisini, hem hayatý, hem hakîkati, hem de keþfedilmemiþ kýtalarý keþif ve fetih yolculuðuna çýkma imkânýna kavuþur. Felsefenin, bilimin ve sanatýn zaaflarýnýn ve imkânlarýnýn anlaþýlmasýnda ve sinemanýn ne denli çarpýcý imkânlara sahip olduðunun farkedilmesinde düþünce tarihimizde bize rehberlik edecek iki düþünür var: Birincisi Ýbn Arabî, ikincisi ise Bediüzzaman'dýr. Burada sadece Ýbn Arabî'nin hayal, sûret ve hakîkat arasýndaki iliþkilere iliþkin geliþtirdiði çarpýcý argümanlarý kýsaca sizlerle paylaþacaðým. Ýbn Arabî, “hayal olmasaydý bugün yokluktaydýk” der [Fütûhat-ý Mekkiyye, Litera Yayýncýlýk, II: 419]. Ve sûretlerin hayal vasýtasýyla nasýl vücûda geldiðini þöyle izah eder Þeyh-i Ekber: “Sûretler, hem duyu gözüyle, hem de hayal gözüyle algýlanýr. … Her iki algý biçimi de görme duyusuna baðlýdýr. Çünkü göz, hem hayal, hem de duyu gözüyle görmeyi saðlar.” [421]. Hayal gözü ile duyu gözü arasýnda önemli bir fark vardýr. Ýbn Arabî, bu baðlamda þu enfes tespiti yapar: “Nur olmasaydý, göz hiçbir þeyi algýlayamazdý. Allah ise, bu hayali, nur yapmýþtýr. Her þeyin sûreti onunla algýlanýr… [bütün] tecellîler de onunla idrak edilir… Öyleyse, hayalin nuru, sýrf yokluða da yayýlýr ve onu varlýk olarak tasvir eder.” (II: 426). Sinema, hayal perdesidir. Hayal âlemi ayný zamanda misal âlemidir. Sinema, þeytânî olana açýlan boþ ve ham bir hayal perdesi de olabilir; rahmânî olana açýlan engin hakîkati keþif ve fetih perdesi veya aynasý da. Ýþte benim sinema hem Nietzsche'dir, hem de ötesidir, derken kastettiðim þey, tastamam bu son paragrafta özetlediðim þeyde gizlidir. Hakîkat, sûret ve hayal arasýndaki hayatî iliþkileri, hayalin insan hayatýnda oynadýðý belirleyici, þekillendirici rolü gözden geçirdikten sonra sinema-Nietzsche arasýndaki iliþkileri ve yaþadýðýmýz medeniyet krizinin aþýlmasýnda neden Batý uygarlýðýnýn bize bir þey söyleyemeyeceðini ve medeniyet krizinin aþýlmasýnda hakîkatle dolaysýz iliþki kurabilen bir film tasavvurunun ve dilinin neden ve nasýl hayatî bir önemi hâiz olduðunu Pazartesi günkü yazýda görelim. Yusuf Kaplan, Yeni Safak, 10.07.2009 Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Empfohlene Beiträge
Dein Kommentar
Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.