Webmaster Geschrieben 5. Juli 2009 Teilen Geschrieben 5. Juli 2009 Köprü mü daha sanatlý dünya mý? Ýnsan bir yolcudur. Ruhlar âleminden baþlayan yolculuðu, anne karnýna, dünyaya, çocukluk dönemine, gençlik çaðýna, yaþlýlýk zamanýna, kabir ve derken cennet veya cehenneme kadar devam eden bir yolculuktur. Acaba insan, bu yolculuðunun ne derece farkýndadýr? Sevgili Peygamberimiz bir hadislerinde þöyle buyuruyorlar: "Dünya ile benim ne alakam var. Ben, dünyada bir aðaç altýnda gölgelenip de býrakýp giden bir yolcu gibiyim." (Tirmizi, Zühd 44) Dünya nedir? Ýnsan fâni ve geçici olan þeylere karþý nasýl bir durum ayarlamasý yapmalýdýr? Hem insan, bu dünyaya niçin gelmiþtir ve nereye gitmektedir? Ýþte felsefenin en birinci mevzularý ve haklarýnda asýrlardýr söz söylenen mevzular görüldüðü gibi, Allah Resûlü tarafýndan bu ifadelerle çok veciz þekilde açýklýða kavuþturulmaktadýr. Ýbn Ömer rivayet ediyor: "Dünyada garip gibi yaþa veya bir yolcu gibi ol. Kendini (ölmeden önce) kabir ehlinden say!" (Tirmizi, Zühd, 25) Þu üç cümlelik söz, dünya ve ahiret dengesini koruyup kollamada söylenebilecek sözlerin en vecizi, en manalýsý... Ýnsan, zaten dünyada gariptir. Mevlânâ’nýn ifadesiyle "insan, kamýþtan koparýlmýþ bir ney gibidir. Gerçek sahibinden uzaklaþtýðýndan dolayý da hep inlemektedir. Onun bu iniltisi, bütün bir hayat boyu devam eder." KENDÝNÝ HESABA ÇEK Bir hadis-i þerifte Peygamber Efendimiz en büyük mahkemede hesaba çekilmeden önce dünyadayken sýk sýk nefsi sorgulamayý akýllýlýk ve müminlik emaresi olarak zikretmiþ; Hazreti Ömer Efendimiz (ra) de Allah Resûlü’nden iþittiði bu hakikati farklý bir üslupla seslendirerek þöyle buyurmuþtur: "Ahirette hesaba çekilmeden evvel kendinizi hesaba çekin. Ötede amelleriniz tartýlmadan önce burada kendiniz tartýn. En büyük arz ve mahkeme için þimdiden gerekli hazýrlýklarýnýzý yapýn. Bilin ki, o gün huzura alýndýðýnýzda size ait hiçbir þey gizli kalmayacak ve bütün sýrlarýnýz bir bir sayýlýp dökülecektir." Allah’a ve ahiret gününe inanan bir insan, yanlýþlarý ve doðrularý, hatalarý ve isabetli tavýrlarý, kaybettikleri ve kazandýklarý açýsýndan her gün bir kere daha nefsiyle yüzleþmelidir. Ancak bunu kötülük ve fenalýklarýný deþeleyip kendini aþaðýlamak suretiyle yapmamalý; aksine, nefsini karþýsýndaki bir kanepeye oturtup, onu "rasyonel, insaflý ve uzman" bir hekimin hastasýný muayene etmesi edasýyla sorgulamalýdýr. Ve netice itibarýyla kendisinin bu dünyada kalýcý deðil bir yolcu olduðunu aklýndan çýkarmamalýdýr. SEN BÝR YOLCUSUN UNUTMA Ýnsan bir yolcudur. Ruhlar âleminden baþlayan yolculuðu, anne karnýna, dünyaya, çocukluk dönemine, gençlik çaðýna, yaþlýlýk zamanýna, kabir ve derken cennet veya cehenneme kadar devam eden bir yolculuktur. Ama acaba insan, bu yolculuðunun ne derece farkýndadýr? Eðer o, daima kendini bir yolcu gibi görse, yürüyüþünü zorlaþtýrmaktan baþka bir iþe yaramayacak olan dünyanýn çeþitli güzelliklerine takýlýp sendelemeden yürüyüp gidecektir. Ýnsan kendini kabir ehlinden saymadýktan sonra, yani eskilerin; "Ölmeden evvel ölünüz" diye anlatmaya çalýþtýklarý hususu, fiil ve yaþantýya dökmedikten sonra, þeytanýn hile ve tuzaklarýndan bütünüyle korunmasý, kurtulmasý mümkün deðildir. Evet, insan nefsaniyet, cismaniyet itibarýyla ölmelidir ki vicdan ve ruh itibarýyla dirilmiþ olsun. Zaten her þeyi cesede baðlayanlar, cesetlerinin altýnda kalýp ezilmiþ olan zavallýlar deðil mi? Ebu Hanife Hazretleri, Allah’ýn varlýðýný nasýl ispatladý? Ýmam-ý Azam Ebu Hanife daha küçük bir çocukken, yaþadýðý Baðdat þehrine inançsýz bir adam gelmiþti. Adam kendine çok güveniyordu. "Kim bana Allah’ýn varlýðýný ispat edebilir?" diye sordu. Oradakiler Ýmam-ý Azam’ý gösterdiler. Ýnançsýz adam küçümseyen bakýþlarýyla þöyle bir süzdü küçük bilgini ve dedi ki; "Hadi bakalým ispatlasýn da görelim." Büyük bir meraklý kitlesi toplanmýþtý etrafýnda. Bu sýrada Ýmam-ý Azam: - Benim kitaplarým evde kaldý. Gidip onlarý getireyim önce, diyerek ayrýldý. Ýmam-ý Azam uzun bir süre gelmedi. Ama herkes bu iþin içinde bir gariplik olduðunu da seziyordu. Çünkü Ýmam-ý Azam dosdoðru bir insandýr. Yalan söylemez ve sözünde durur. Gelmeyecekse mutlaka söyler, ya da haber gönderir, diye düþündüler. Böylece bir hayli zaman geçtikten sonra çýkýp geldi küçük bilgin. Ýnançsýz adam Ýmam-ý Azam’a sordu: - Nerede kaldýn? Yoksa Allah’ýn varlýðýný ispatlayamam diye mi korktun? Ýmam-ý Azam gayet rahat ve soðukkanlýlýkla cevap verdi: - Hayýr, böyle bir korkum yok. Çünkü Allah’ýn varlýðýný ispatlamak çok kolay bir konudur. Ancak benim gecikmemin bir sebebi var. Benim evim karþý kýyýda. Biliyorsunuz, Baðdat’ýn ortasýndan kocaman bir ýrmak akar. Karþýya geçtikten sonra büyük bir sel ve fýrtýna çýktý. Tekrar dönmek için ne bir sandal, ne bir köprü kaldý. Ýnançsýz adam sordu: - Peki, þimdi nasýl geçip geldin? Ýmam-ý Azam cevap verdi: HER SANATIN BÝR SANATKARI VARDIR - Ýþte ben de onu anlatacaðým. Geldim kýyýya, birde baktým ki, kocaman taþlar kýyýdan yuvarlanýp atladý ýrmaðýn içine. Üst üste atlayan taþlardan köprü ayaklarý meydana geldi. Bu arada havada kendi kendine uçan uzun tahtalar bu ayaklarýn üzerine örtüldü. Arkasýndan çiviler yine havada uçuþarak kurþun gibi saplanýp tahtalarý ayaklara tutturdular. O sýrada kýyýdaki toprak ayaðýmýn altýndan kayarak bu tahtalarýn üstünü kapattý. Büyük ve rahat bir yol gibi, kocaman bir köprü meydana geldi. Ben de üzerinden yürüyüp geçtim ve geldim. Herkes þaþkýnlýkla bu sözleri dinlerken, inançsýz adam dedi ki: - Karþýma küçük bir bilgin diye akýlsýz bir çocuk mu çýkardýnýz? Bir yýðýn saçma ile uðraþacak vaktim yok benim. Bu çocuk koskoca bir köprünün kendi kendine oluþtuðunu anlatýyor. Hiç yapan, çalýþan olmadan köprü oluþur mu? Bunun üzerine Ýmam-ý Azam, adama bakmýþ ve þöyle konuþmuþ: - Peki, bir köprü mü daha sanatlý ve büyüktür, yoksa dünya mý? - Elbette dünya çok daha büyük ve sanatlýdýr. - Öyle ise dünyaya göre çok daha küçük ve sanatsýz olan bir köprünün kendi kendine olamayacaðýný söylüyorsun da, bu muhteþem dünyanýn nasýl kendi kendine oluþtuðunu söyleyebiliyorsun? Köprüyü bir yapan vardýr, ustasýz olmaz, diyorsun. Peki, bu dünyayý yaratan, yapan birisi olmasý gerekmez mi? Kumar oynamak haram mý? Kumar, fert ve toplum hayatýnda derin yaralar açan ve dinimiz tarafýndan haram kýlýnan bir kazanç yoludur. (Bkz. Maide, 5/90) Kumar yüzünden nice aileler sönmüþ, nice servetler yok olup gitmiþtir. Geride kalan çocuklar periþan olmuþ, saðlýk, afiyet ve huzur yerini bunalýmlar, çeþitli baðýmlýlýklara býrakmýþtýr. "Bir kereden bir þey olmaz" diye baþlayan her günah gibi kumar da oynayaný kýsa sürede baðýmlý haline getirmektedir. Kaybettiðini zorla geri almak için iþlenen cinayetler, kaybedileni telafi etmek için yapýlan hýrsýzlýklar, düþülen kötü yollar ise bu iþin cabasýdýr. Kumar, insana Yaratýcý’sýný unutturan, ibadetten alýkoyan, tembelliðe sürükleyen, insanlar arasýna düþmanlýk saçan bir yoldur. Kul haklarýnýn ihlali olan kumarýn özendirilmesi toplumun temel yapýsýný giderek çökertmektedir. Geceler boyu kumar masalarýndan ayrýlamayan, rüyalarýnda bile sayýklayan insanlar bu yolda sýhhatlerini, servetlerini, ahlâklarýný ve vakitlerini kaybederek giderek insanlýktan uzaklaþmaktadýrlar. Kumarda hayýr yoktur Kumarda kazanýlan ve kaybedilen her kuruþta yetimin, yoksulun, çaresizin, zorda kalmýþýn, hastalarýn haklarý vardýr. Kazanýlan kesinlikle haramdýr ve hayýr iþlerinde kullanýlmasý mümkün deðildir. Çünkü eskilerin ifadesiyle hela süpürgesiyle cami temizlenmez. Bir anda zengin olmak duygusu zenginlere karþý haset duygusunu da tahrik ettiðinden kiþinin haline razý olabilmesi giderek imkânsýzlaþýr. Her günahta olduðu gibi kumar da beraberinde içki, hýrs, hýrsýzlýk, yalan, cinayet, zina gibi günahlarý getirir. O yüzden kumardan ve kumar ortamlarýndan uzak durulmalý, meþru eðlence ve kazanç yollarýna gidilmelidir. Kazancýnýn bir kýsmýný ihtiyaç sahiplerine daðýt Peygamber Efendimiz þöyle buyuruyor: "Ey ademoðlu! Ýhtiyacýndan fazla olan malýný sadaka vermen senin için hayýrlýdýr. Eðer vermeyip elinde tutarsan, senin için kötüdür. Yeterli miktarda mala sahip olmaktan dolayý Allah katýnda sorumlu tutulmazsýn. Harcamaya, bakmakla yükümlü olduklarýndan baþla." (Riyazü’s- Salihin, Erkam Yayýnlarý) Hadisin verdiði mesajlar 1) Malýnýn ve servetinin ihtiyaçtan fazla olanýný infak etmek en büyük hayýrlardandýr. 2) Mal ve serveti elde tutup hakkýný vermemek ve cimrilik göstermek günahtýr. 3) Bir müminin, kendisinin ve bakmakla yükümlü olduðu kimselerin ihtiyaçlarýný karþýlayacak miktarda malý biriktirip elde tutmada bir mahzur yoktur. Ali Ihsan Er, Bugün, 03.07.2009 Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Empfohlene Beiträge
Dein Kommentar
Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.