Zum Inhalt springen
Qries Qries Qries Qries Qries Qries

Empfohlene Beiträge

H Z . DAVUT A.S.

 

 

 

 

Kur'ân-ý Kerim'de adý geçen israiloðullarý peygamberlerinden biri.

 

Yahuda kabilesinden Ýsa (Yasa)'nýn sekizinci oðludur.

 

Hz. Musa'nýn vefatýndan sonra, yine israiloðullarý isyanýn karanlýðýna daldýlar. Azgýnlýk yaparak Hz. Musa'nýn Allah'tan getirdiði akîdeyi terk etmeye baþladýlar. Cenâb-ý Allah, onlarýn üzerlerine baþka bir kabîleyi musallat etti.

 

Hz. Musa'nýn vefatýndan sonra israiloðullarýnýn idaresi Yusa'ya kaldý. israiloðullarýný çölden çýkararak onlarý dedelerinin ülkesine yerleþtirdi. Bu ülke, Hz. Yakub'un yaþadýðý Ken'an bölgesi olup, israiloðullarý için mukaddes ülke sayýlýr.

 

israiloðullarý Hz. Musa'nýn vefatýndan sonra Filistin çevresine yerleþmiþ bulunan Amâlika Kabilesi ile karþý karþýya geldiler. israiloðullarý Amâlika ile yaptýklarý bir savaþtan maðlup çýktýlar. Kendilerini toparlayarak yeniden bu düþman ile çarpýþmak istediler. Yüce Rabbimiz onlarýn bu durumunu söylece anlatmaktadýr: "israiloðullarýndan bir cemaat Musa'dan sonra peygamberlerine: "Bize bir hükümdar gönder ki, Allah yolunda savaþalým" dediler. Peygamber. "Size muharebe farz olunursa korkarým ki, savaþmazsýnýz" dedi. Onlar: "-Niçin Allah yolunda savaþmayalým? Yurdumuzdan ve evlatlarýmýzýn yanýndan çýkarýldýk" dediler. Onlara farz kýlýndýðýnda, birazý müstesna olmak üzere, savaþtan yüz çevirdiler. " (el-Bakara, 2/246)

 

"Peygamberleri onlara: Allah, Teâlâ size hükümdar olarak gönderdi dediðinde, onlar: O, bize nasýl hükümdar olur? Biz hükümdarlýða ondan daha layýkýz. Onun malý da çok deðildir. dediler. Peygamber. "Allah onu, sizin üzerinize namaz kýldý. Ona ilimde ve cisimde fazlalýk (üstünlük) verdi. Allah, mülkü dilediðine verir. " (el-Bakara, 2/247).

 

israiloðullarý tarafýndan kutsal kabul edilen bir sandýk vardý. Kur'ân-ý Kerim'de bu sandýða "Tâbût"* adý verilmektedir. Amâlikalýlarla yapýlan savaþ sonucunda bu sandýk Câlût (Golyat)'ýn eline geçmiþti. israiloðullarý bunun acýsýný duyuyorlar, fakat Tâlût'un da hükümdarlýðýna itiraz etmekten geri kalmýyorlardý.

 

"Peygamberleri onlara þöyle dedi: Onun hükümdarlýðýna alamet; size, içinde Rabbiniz tarafýndan sekînet ve Musa ailesi ile Harun ailesinin mirasý bulunan Tâbût'u meleklerin yüklenip getirmesidir. Eðer siz iman edenlerdenseniz, bunda sizin için ibret ve mûcize vardýr. " (el-Bakara, 2/248). Tâbût'un israiloðullarýnýn eline geçmesi onlarý yüreklendirdi. Yeniden toparlanarak Amâlika kabilesi üzerine yürüdüler. Tâlût, israiloðullarýna öðütte bulundu. Onlara þöylece seslendi: "Allahu Teâlâ sizi bir nehir ile imtihan ediyor. O nehirden içen benden deðildir. Ondan eli ile ancak bir avuç içen bendendir" dedi. Onlarýn pek azý müstesna, diðerleri içti. Tâlût ile iman edenler nehri geçtiklerinde: Bugün Câlût ve askerlerine karþý duracak takat bizde yoktur dediler. Allah'a kavuþacaklarýný bilenler. Nice az bir topluluk vardýr ki, Allah'ýn izni ile daha çok olana galip gelmiþtir. Allah, sabredenlerle beraberdir. ' dediler. " (el-Bakara, 2/249)

 

Amâlika ordularýnýn baþýnda Câlût (Golyat) bulunuyordu. Câlüt'un ordusuyla karþý karþýya gelen mümin kitle söyle dua etti: "Ya Râb, üzerimize sabýr ve sebat ihsan eyle, ayaklarýmýzý sabit kýl ve kâfir kavme karþý bize yardým et. " (el-Bakara, 2/250)

 

Tâlût'un ordusunda Dâvûd (a.s.) bulunuyordu. Dâvûd (a.s.), Hz. Yakub'un neslinden idi. israiloðullarýndan olan Dâvûd, daha küçük yaþta bir delikanlý iken, hak davanýn amansýz düþmaný, zorba ve güçlü ordulara sahip olan Câlût ile yaptýðý mücadeleyi kazanmýþ ve bu savaþta Câlût'u sapan taþýyla öldürmüþtü. Bu olayda Allah'a tevekkül eden müminlerin zalimleri nasýl yendiði gösterilmektedir.

 

Câlût, zalim zengin ve korkunç bir hükümdardý. Onun açýkça belli olan büyük üstünlüðü vardý. Fakat Allahu Teâlâ, o zaman iþlerin yalnýz zahiriyle meydana gelmeyip, gerçek anlamýyla vukû bulduðunu göstermek istedi. iþlerin hakikatini sadece O bilir. Her þeyin ölçüsü yalnýz O'nun elindedir. Aslýnda insanlara güçlü görünenin zayýf, zayýf görünenin de Allah'ýn yardýmýyla güçlü olduðu ölçüsü Allahu Teâlâ'ya aittir. insanlar ise vazifelerini yerine getirmek, Allah'u Teâlâ' ya verdikleri ahitlerini ifa etmekle yükümlüdürler. Bundan sonra Allah'ýn istediði þeyler istediði þekilde olur. insanlara, kendilerini korkutan zâlimlerin zayýf, çok zayýf olduklarýný, Allah onlarýn ölmesini istediði zaman küçücük delikanýlarýn bile maðlûp edebileceðini göstermek için bu zalim diktatörün ölümünü, daha genç bir bir delikanlý iken Hz. Dâvûd'un eline verdi. Burada Allah'u Teâlâ'nýn tahakkukunu istediði gizli baþka hikmetler de vardý. Allah, Tâlût'dan sonra mülkü Hz. Dâvûd'un almasýný ve onun yerine oðlu Süleyman (a.s.)'i varis kýlmayý istedi. Bu sebeple Hz. Dâvûd (a.s.)'in gücü, Câlût'u öldürmesiyle gösterilmiþ oluyordu.

 

"Allah'ýn izniyle, onlarý hemen hezimete uðrattýlar. Dâvûd da Câlût'u öldürdü. Allah ona mülk ve hikmet verdi. Dilemekte olduðu þeylerden de ona öðretti." (el-Bakara, 2/251).

 

Câlût'un öldürülmesiyle Amâlikalýlar bozguna uðradýlar, darmadaðýn oldular. Bu olaydan sonra halk, Hz. Dâvûd (a.s.)'a daha çok sevgi ve saygý göstermeye baþladý.

 

Tâlût'un ölümünden sonra yerine Dâvûd (a.s.) geçti. Ona hem yönetim, hem peygamberlik verildi; "...Dâvûd'a daðlarý ve kuþlarý boyun eðdirdik. Onunla beraber tesbih ediyorlardý. Biz (bunlarý) yaparýz." "Ona, sizi savaþýn þiddetinden korumak için zýrh yapmayý öðretmiþtik. Ama siz, þükrediyor musunuz ki?" (el-Enbiya, 21/78, 80)

 

"Andolsun Dâvûd'a tarafýmýzdan bir üstünlük verdik. Ey daðlar, onunla beraber tespih edin ve ey kuþlar (siz de). Ve ona demiri yumuþattýk.", "Geniþ zýrhlar yap, dokumasýný ölçülü yap ve (hepiniz) iyi isler yapýn. Çünkü ben, yaptýklarýnýzý görmekteyim. diye vahyettik." (Sebe, 34/10-11). Hz. Dâvûd (a.s.) hakkýnda Kur'ân-ý Kerim'den gelen rivâyetler; Dâvûd'un çok güzel bir sesi olduðunu, kendisine verilen Zebur'u okumaya baslayýnca, daðlarýn ve kuþlarýn onu dinlemek üzere etrafýnda toplandýklarýný bildirmektedir. Zebur dört büyük semâvî kitaptan birisi olup, yüzelli sûreden ibarettir. Bu kitap, ser'î hükümleri taþýmadýðý için Hz. Dâvûd, Hz. Musa'nýn þerîati ile hükmetmiþtir.

 

Yahudi kaynaklarýnda Hz. Dâvûd'un, Mizmar denen bir musiki âleti çaldýðý kayýtlýdýr. Kur'ân'da da: "(Her taraftan) gelen kuþlar da ona icabet ederler, hepsi onun naðmesine katýlýrlardý ", "Onun mülkünü kuvvetlendirmiþtik. Kendisine hikmet ve açýk konuþma, güzel konuþma vermiþtik. " (Sad, 38/19-20) buyuran Allah, ayný sûrenin 21. âyetinde, Hz. Dâvûd (a.s.) zamanýnda olan bir hâdiseyi de, Hz. Muhammed (s.a.s.)'e söyle haber vermiþtir: "Dâvûd'un yanýna gelmiþlerdi de, onlardan korkmuþtu. Korkma dediler, Biz, iki davacýyýz. Birimiz ötekinin hakkýna saldýrdý. simdi sen aramýzda hak ile hükmet. Zulmetme. Bizi yolun ortasýna (adalete) götür. " (Sad, 38/22)

 

Kur'ân'da anlatýldýðýna göre bunlar iki kardeþtiler. Birisinin doksandokuz koyunu, ötekinin bir tek koyunu vardý. Böyle iken doksandokuz koyunu olan öteki kardeþinin tek koyununu ister, aralarýnda tartýþma çýkar. Tek koyunu olaný bu tartýþmayý kaybeder. Hz. Dâvûd (a.s.)'a müracaat ederler. O, davacý olanlardan birini dinler, ötekini dinlemeden hükmünü verir. Bunu da Allah'u Teâlâ'nýn kendisini imtihaný sanýr. Ancak bu yaptýðý hareket sebebiyle Allah'dan maðfiret dileyip secdeye kapanýr, tövbe eder. Allah, onu affettiðini bildirir ve ona su vahyi indirir: "Ey Dâvud, biz seni yeryüzünde (senden öncekilerin yerine) hükümdar yaptýk. insanlar arasýnda adaletle hükmet, keyfine uyma. Sonra seni Allah yolundan saptýrýr. Allah'ýn yolundan sapanlara, Allahýn hesap gününü unuttuklarýndan dolayý çetin bir azap vardýr. " (Sad, 38/26)

 

israiloðullarý, Hz. Dâvûd zamanýnda en parlak dönemlerini yaþamýþlardýr. Dâvûd (a.s.) Kudüs'ü fethetmiþ, kendisine baþkent yapmýþtý.

 

Hz. Dâvûd, hem hükümdar, hem peygamberdi. Bir nimet olarak bu iki özellik ona verilmiþti. O, israiloðullarýný kýrk yýl yönetti ve Rabbine kavuþtu. Hz. Dâvud (a.s.)'in yerine oðlu Hz. Süleyman (a.s.) geçti ve ona da peygamberlik geldi. Hz. Dâvûd, bir gün oruç tutar, bir gün yerdi.

 

Abdullah b. Amr'dan rivâyetle, Abdullah, her gün gündüzleri oruç tutar, geceleri de (nâfile) namaz kýlardý. Onun bu durumu Rasûlullah'a bildirildiðinde Hz. Peygamber onu çagýrdý ve þöyle buyurdu: "Bir gün oruç tut, bir gün iftar et. iste bu Dâvûd (a.s.)'in orucudur."

 

Bir baþka rivayette ise, Rasûlullah (s.a.s.) söyle buyurmuþtur: "Allah'u Teâlâ ya en sevimli oruç, Dâvûd (a.s.)'in orucudur. O, bir gün oruç tutar, bir gün iftar ederdi. Allah'a en sevimli namaz da Dâvûd namazý idi. O, her gecenin yarýsýnda uyur. Üçte birinde (nafile) namaz kýlardý. Altýda birinde de yine uyurdu." (Müslim, Siyam, 183; Nesâî, Siyam, 69).

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

H Z . LOKMAN A.S.

 

 

 

 

Bir nebî veya velî olduðu ihtilâflý; ancak çoðunluðun tercihine göre hakim bir þahsiyet.

 

Kur'ân-ý Kerîm'de Lokman adý iki yerde geçer (Lokman, 31/12,13). Kelime, ayni zamanda Mekkî bir surenin adidir. Bu sûrenin nüzul sebebi Kureyþlilerin Lokman'ý Hz. Peygamber (s.a.s)'e sormalarýdýr.

 

Lokman'ýn adý geçen iki ayetin meâli þöyledir: "Andolsun Biz Lokman'a Allah'a þükretmesi için hikmet verdik. þükreden kimse ancak kendisi için þükretmiþ olur. Nankörlük eden ise, bilsin ki Allah her þeyden müstaðnîdir, övülmeye lâyýk olandýr. Lokman, oðluna öðüt vererek. "Yavrum, Allah'a eþ koþma, doðrusu eþ koþmak büyük zulümdür" demiþti " (Lokman, 31/12,13). Lokman'ýn adý içinde geçmese de onun oðluna öðütleri devam etmektedir. Ancak arada iki ayet içinde Yüce Allah, Lokman'ýn öðüdündeki eþ koþmayý(þirk) tekit için ana-babaya iyi davranmak; yaradana þükür, ana-babaya teþekkür etmesini bilmekle beraber; eðer ana-baba Allah'a es koþmak üzere çocuðunu körü körüne zorlarlarsa o çocuðun onlara itaat etmemesi, dünya iþlerinde onlarla güzelce geçinip Allah'a yönelen kimselerin yoluna uymasý gerektiðini bildirmektedir (Lokman, 31/14,15). Lokman'ýn öðütleri þöyle devam etmektedir: "Yavrum, iþlediðin þey bir hardal tanesi aðýrlýðýnca olsa da, bir kayanýn içinde, göklerde veya yerde bulunsa da, Allah onu getirip meydana kor. Doðrusu Allah Lâtif'dir, haberdar'dýr. Yavrum, namazý kýl, iyiliði emret, kötülükten vazgeçir ve baþýna gelene sabret; doðrusu bunlar azmedilmeye deðer islerdir. Ýnsanlarý küçümseyip yüz çevirme, yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Allah, kendini beðenip böbürlenen kimseyi hiç þüphesiz ki sevmez. Yürüyüþünde ölçülü ol, sesini de kýs! Seslerin en çirkini þüphesiz merkeplerin sesidir" (Lokman, 31/16-19).

 

Lokman suresinde geçen meâli verilen ayetlerden anlaþýlmaktadýr ki, bu zat bir hakimdir. Çünkü ona hikmet verilmiþtir. Böyle bir hikmete ulasan kimseye gereken, o hikmete þükürdür. Aslýnda Yüce Allah'ýn, þükür de dahil hiç bir þeye ihtiyacý yoktur. Ancak þükre ihtiyacý olan insandýr. Çünkü Allah, þükredince nimetleri artýrma vadinde bulunmuþtur (ibrâhim, 14/7). Lokman, üç kere "yavrum" veya "oðlum" diye hitap ederek oðluna öðüt vermiþtir. Bunlardan ilkinde Allah'a es, ortak koþmamasýný öðütlemiþtir. Çünkü bu, Allah'ýn hakkýný baþkasýna vermek, kullarýn ve bütün varlýklarýn yaratanýna olan bu haksýzlýkla onlarýn haklarýný çignemek, baþta Yüce Allah'ýn ikram ettiði, þerefli kýldýðý insan olmak üzere bu varlýklarý esas yaratanýndan baþka fâni, âciz, güçsüz þeylere yönelterek onlarý tahkîr etmektir. Lokman, ikinci "yavrum" hitabýyle baþlayan öðüdünde, Yüce Allah'ýn hardal tanesi kadar da olsa yapýlan bütün iyilik ve kötülükleri gördüðünü, bildiðini ve onlarý ahirette deðerlendireceðini anlatmýþtýr. Nitekim Yüce Allah, zerre miktar hayýr-þer iþleyenin karþýlýðýný göreceðini bildirmektedir (ez-Zilzâl, 99/7-8). Lokman, yine oðluna hitaben üçüncü öðüdünde onun namazý kýlmasýný, iyiliði emredip kötülükten vazgeçirmesini, baþýna gelene sabretmesini, Ýnsanlara böbürlenip kibirlenmemesini, çalým satýp öðünmemesini, yürümesinde, konuþurken sesinde ölçülü olmasýný tavsiye etmiþtir.

 

Lokman hakkýnda hadislerde de bazý bilgiler bulunmaktadýr. En'âm Suresi'nin 82. ayetinin nüzulünde sahabeler: "Ey Allah'ýn Resulü! Bizim hangimiz nefsine zulmetmez ki...?" dediklerinde, Peygamberimiz. Bu ayetteki zulüm sizin sandýðýnýz gibi deðildir. O zulüm, þirk demektir. Lokman'ýn oðluna nasihat ederken, yavrum, Allah'a þirk koþma. Zira þirk en büyük zulümdür dediðini iþitmediniz mi?" cevabýný vermiþtir (Sahîh-i Buhârî, Tecrîd-i Sarîh, Tercemesi, IX, 163). Lokman söyle derdi: "Yavrum, ilmi âlimlere karþý böbürlenmek, sefihlerle münazarada bulunmak ve meclislerde gösteriþ yapmak için öðrenme!" (Ahmed b. Hanbel, I,190). Bu anlatým ve devamý baþka bir rivayette söyle yer almaktadýr: "...Ginâ göstererek ve cehalete düþerek ilmi terk etme! Yavrum, meclisleri ihmal etme! Allah'ý anan bir topluluk gördüðünde onlarla otur. Eðer âlimsen ilmin iþine yarar; cahilsen onlar sana öðretirler. Umulur ki Allah onlara rahmetini lütfeder, onlarla beraber sana da ulaþýr. Allah'ý anmayan bir topluluk gördüðünde onlarla oturma. Eðer âlimsen ilminin sana bir yararý olmaz; cahilsen onlar seni saptýrýrlar. Allah onlarý azabýna duçar kýlar, sana da onlarla beraber isabet eder" (Dârimî, Mukaddime, 34). Yine bir hadis-i þerifde ilim-hikmet hakkýnda söyle denilmektedir: "Hakîm Lokman oðluna þu tavsiyede bulunmuþtur. Yavrum âlimlerin yanýnda otur ve dizlerinle onlara çok yaklaþ. Çünkü Allah, gökten indirdiði yaðmurla ölü topraðý dirilttiði gibi, kalpleri hikmet nûruyla diriltir"(Muvatta, ilim, 1). Lokman hakkýnda baþka bir hadis de þöyledir: "Hakim Lokman, söyle derdi: þüphesiz Allah bir þeyi emânet aldýðý zaman onu korur" (Ahmed b. Hanbel, II, 87).

 

Bu hadislerin, meselâ zulüm, hikmet, ilim gibi konularda Kur'ân-i Kerîm'deki Lokman ile ilgili ayetlerle rabýtalý olduðu görülmektedir.

 

Lokman'ýn kim olduðu konusunda çeþitli görüþler vardýr. ibn ishak'a göre Lokman'ýn nesebi [Lokman b. Bâur b. Nahor b. Tarih (Terah: Âzer)] Dördüncü. Kuþakda Hz Ýbrahim (a.s)'in babasý Âzer'e ulaþýr. Vâkidî, Lokman'ýn isrâiloðullarý kadýsý, Eyle ve Medyen taraflarýnda yaþayan, Eyle'de ölen bir kimse olduðunu zikreder. ikrime'ye göre Lokman bir nebîdir. Ancak onun bir hakim olduðunda âlimlerin ittifaký vardýr (Sahih-i Buharî Tecrid-i Sarih Tercemesi, IX, 163). Vehb b. Münebbih'e göre; Lokman ibn Bâûra, Âzer neslindendir. Mukâtil'e göre ise, Hz. Eyyub (a.s)'in kýzkardeþinin veya teyzesinin oðlu idi. Uzun müddet yaþadý. Hz. Davud'a yetiþti ve ondan ilim aldý. Sanat sahibi idi. Bir nebî olduðunu söyleyenler de oldu. ibn Rüsd, Tehâfüt'ünde söylediði gibi, her nebî hakîmdir, fakat her hakim nebî deðildir. Bakara sûresi'nin 269. ayetine göre Yüce Allah hikmeti istediðine verir. Kime de hikmet verilmiþse ona büyük hayýr lütfedilmiþtir. Dolayýsýyle o kimsenin ilmen, amelen bunun þükrünü yerine getirmesi gerekir. Lokman için de Kur'ân'da böyle söylenmiþtir (Elmalýlý Hamdi Yazýr, Hak Dini Kur'an Dili, IX, 3842-3843).

 

Lokman, Ýslâm'dan önceki Araplarda kendisinden çok bahsedilen bir þahsiyet idi. Yahudi ve Hýristiyan kutsal kitaplarýnda adý geçmez. Onun Âd kabilesinden veya Habeþli bir köle olduðu da belirtilmiþtir (S.G.F. Brandon, A Dictionary of Comparative Religion, London 1970, s. 414).

 

Eski Arap geleneðinde cahiliyye devri insanlarý bu zata Lukmânü'l-Muammer diyorlardý. Onun yedi kartalýn ömrü kadar uzun yaþadýðýna inanýlýrdý. Ebû Hâtim es-Sicistâni'nin "Kitâbül-Muammarîn" adli eserinde Lokman, Hýzýr'dan sonra uzun yaþayan ikinci þahsiyet olarak yer alýr. Yedi kartal ömrü beþ yüz altmýþ yýl yapsa da çeþitli rivayetlerde onun bin, hatta üç bin-üç bin beþ yüz yýl yaþadýðý bile ileri sürülmüþtür. Lokman'a, Nâbiga'nýn þiirlerinde bile rastlanýr. Cahiliyye geleneðinde Lokman ayný zamanda bir kahraman ve hakim bir kimse olarak da görülürdü. Bir çok macera ona isnat edilmiþti. Bütün bunlar arasýnda Lokman, Âd kabilesinden olmakla bu kabîleye Sodom gibi günahkârlýðý dolayýsýyla kuraklýk cezasý verildiðinde, onun da dahil olduðu bazý kimseler yaðmur için dua etmek üzere Mekke'ye giderler. Ancak Âdlýlar orada zevk ve safâya dalýp esas vazifelerini unuturlar. Hatýrlatýldýðýnda da birisi siyah bir bulut isteyiverir. Âd kabilesinin mahvý bu bulutla olur. Aslýnda onlarýn cezalandýrýlmalarý Hz. Hûd'a itaatsizlikleri dolayýsýyladýr. Âd kavmi ile ilgili ayetlerde ve Hûd suresinde Lokman'ýn adý geçmez (Bernhard Heller, iA., "Lokman ", maddesi).

 

Lokman, Kur'ân-i Kerîm'de yer aldýktan sonra, Arapça darb-i mesel ve hikmet kitaplarýndan Kasasul-Enbiyalara kadar bir çok eserlerde yer aldý. Sa'lebî (ö. 427/1035) Ârâisul-Mecâlis"inde ondan bahsederken Kur'ân'daki anlatýmý baþka rivayetlerle geniþletir. O, Lokman'ýn kim olduðu konusunda yukarýdaki bütün bilgileri verdikten sonra Mücâhid'in onun uzun dudaklý siyahî bir köle olduðu yolundaki rivayetlerini de bunlara ekler. Ancak bu rivayeti takviye sadedinde Ýnsanlardan Sudan'dan çýkmýþ üç hayýrlý kimse arasýnda, Bilâl (Habesli ?), Hz. Ömer (r.a)'in kölesi Mühecca' ve Lokman'a (Sudan'ýn Mýsýr'a yakýn Nubya tarafýndan) yer veren rivayeti de almaktadýr. O, Lokman'ýn Habeþ'li bir marangoz, bir terzi olduðu konusundaki iddialarý da aktardýktan sonra, âlimlerin onun hakim olup nebî olmadýðýnda ittifak ettiklerini, bu konuda ikrime'nin farklý görüþe sahip olduðunu (bazýlarýna göre Lokman'ýn nebîlik ile hakimlikten birini tercihte serbest býrakýldýðý, onun hikmeti seçtiðini) belirtmektedir. O, ayrýca Lokman'ýn nebî olmadýðý; Allah'ýn çok tefekkür, iyi yakýn ile takvâ ehli kýldýðý bir kul olduðu; onun Allah'ý, Allah'ýn da onu sevdiði, ona hikmet lütfettiðini açýklayan bir hadis de nakleder (Sa'lebi, Arâisul-Mecâlis, 312).

 

Sa'lebî, Lokman'ýn, dünyada sýkýntý çekenin refahtakinden hayýrlý olduðunu; dünyayý ahirete tercih edenin dünyada da, ahirette de kaybedeceðini; malýn sýhhat, nimetin nefis temizliði gibi olmadýðýný; doðru söz, emaneti yerine teslim ve boþ yere konusmayý terkin hikmeti doðurduðunu söylediðini nakleder. Yine onun nakline göre Lokman oðluna söyle dedi:

 

"Dünya derin bir denizdir. Çoklaý onda boðulmuþtur. O denizde senin gemin Allah'dan takvâ olsun. Bineðin Allah'a imanýn ve yolun Allah'a tevekkül olsun. Umulur ki kurtulursun; tamamen kurtulacaðýný da sanmam. Yavrum, Ýnsanlar ibadet ve taatte her gün noksanlaþtýklarý halde nasýl olur da vadolunduklarýndan korkmazlar! Yavrum! Dünyadan yetecek kadar al, ona kapýlma, bu ahiretine zarar verir. Dünyadan el etek de çekme, yoksa Ýnsanlara yük olursun. Oruç tut, bu þehvetini keser. Seni namazdan alýkoyan orucu tutma, çünkü Allah'ýn katýnda namaz oruçtan daha büyüktür... Yavrum! iyiliði ondan anlayana yap. Nitekim koç ile kurt arasýnda dostluk olmadýðý gibi; iyi ile kötü arasýnda da dostluk olmaz. Çekiþmeyi seven hakarete uðrar, kötülük olan yerlere giden töhmet altýnda kalýr, kötülüðe yaklaþan kendini kurtaramaz ve dilini tutmayan piþman olur. Yavrum! iyilerin hizmetinde bulun; fakat kötülerle dostluk kurma. Yavrum! Güvenilir kimse ol ki zengin olasýn. Kalbin günah lekeleriyle dolu olduðu halde Ýnsanlara, Allah'dan korkuyormuþsun gibi görünme. Yavrum, âlimlerle bir arada bulun ve onlarýn dizinin dibinden ayrýlma; fakat onlarla tartýþmaya da girme, yoksa sohbetlerinden seni mahrum ederler. Onlara bir þey sorarken nazik davran. Seni ihmal ettiklerinde onlara býkkýnlýk verme, yoksa senden usanýrlar. Yavrum! her þeyi arkaný dönerek isteme ve yüzün dönük olarak da ondan uzaklaþma! Zira bu, basîreti azaltýr ve aklý zayýflatýr. Yavrum, küçükken edepli olursan, büyüdüðünde faydasýný görürsün! Yavrum, yolculuða çýktýðýnda, onu çekip götürebileceðin bir yerde olmadýkça, hayvanýndan emin olma; çünkü onun sýrtý çabuk yaðýr olur ve bu hakimlerin iþlerinden deðildir. Gideceðin yere yaklastýðýnda da hayvanýndan in ve yürü; kendinden önce onu doyur. Gecenin ilk saatlerinde yolculuða çýkmaktan sakýn! Sana gecenin yarýsýna kadar dinlenip gece yarýsýndan sonra yola çýkmaný tavsiye ederim. Sefere çýkarken yanýna kýlýcýný, mest'ini, sarýðýný, elbiseni, su kabýný, iðne ve ipliðini, biz'ini (saraç iðnesi) al! Ayrýca yanýnda sana ve beraberindekilere yetecek kadar ilâç bulundur. Arkadaslarýnla, Allah'a isyanýn dýþýndaki hususlarda uyum saðla ve onlara vefâ göster! Yavrum, kanaatkâr görünmekten sakýn, zira bu tavrýn sana gündüzleri þöhret, geceleri ise þüphe getirir. Yavrum, kendini unutup da insanlara iyiliði emretme! Yoksa senin durumun, Ýnsanlara ýþýk verdiði halde kendisi yanarak tükenen kandile benzer! Yavrum, küçük iþleri umursamazlýk etme! Çünkü küçük, yarýn büyüðe dönüþür. Yavrum, yalan söylemekten sakýn! Çünkü yalan, dînini ifsat eder, insanlarýn yanýnda mürüvvetini noksanlaþtýrýr ve bu durumda da utanma duygun yok olur; deðerin düþer, makam ve mevkiin elden gider; küçümsenirsin, konuþtuðun zaman sözün dinlenmez, söylediðine itibar edilemez. Bu duruma düþüldüðünde de yaþamanýn zevki kalmaz! Yavrum, kötü huydan, sýkýntý vermekten, sabýrsýzlýktan sakýn! Bu hasletler karþýsýnda hiç bir arkadaþýn sana dürüst davranmaz ve seninle aralarýnda dâima bir mesafe býrakýrlar. isini sev; sýk sýk karþýlastýðýn olaylar karþýsýnda sabret! Ýnsanlara karsý güzel huylu ol! Zira huyu güzel olan, herkese güler yüz gösteren ve bunu yaygýnlaþtýran, iyiler yanýnda nasîbini alýr; ona karþý iyi kimseler sevgi besler, kötüler de ondan uzaklaþýr. Yavrum, gönlünü kederlerle ve kalbini üzüntülerle meþgul etme. Aç gözlülükten sakýn. Takdire rýza göster. Allah tarafýndan sana verilene kanaat et ki hayatýn güzelleþsin, gönlün sürurla dolsun ve hayattan zevk alasýn. Eðer dünya zenginliklerinin senin için bir araya getirilmesini istersen, insanlarýn ellerinde olanlara göz dikme! Zira peygamberleri bulunduklarý mertebeye ulaþtýran þey insanlarýn ellerinde bulunanlara göz dikmemeleridir. Yavrum, dünya hayati kýsadýr. Senin oradaki ömrün ise daha da kýsadýr. Bu kýsa ömrün de daha az bir kýsmý geride kalmýþtýr. Yavrum, iyiliði ehline yap, ehil olmayana iyilik yapma; yoksa o, dünyada boþa gider, ahirette de sevabýndan mahrum olursun. iktisatlý ol, savurgan olma; cimrilik derecesinde mala sarýlma, israfa varacak þekilde de onu daðýtma! Yavrum, hikmete sarýl ki onunla ikram göresin, onu yücelt ki sen de üstün tutulasýn. Hikmet ahlâkinin en üstünü Allah (c.c)'in dinidir. Yavrum, hasetçinin üç belirgin özelliði vardýr: Gýyabýnda dostunu çekiþtirir, yanýnda olduðu zaman ona yaltaklanýr, o bir musibete duçar olduðunda da ona sevinir" (Sa'lebî, a.g.e., 313-315).

 

Lokman'la ilgili olarak sadece oðluna öðütler, hikmetli sözler, atasözleri (emsâl, durub-i emsâl) deðil, kýssalar da nakledildi. Bunlardan Lokman'ýn bir köle olarak birisine takdim edildiðinde. o, diðer kölelerin incirleri onun yediðini ileri sürerek efendilerini kandýrmak istedikleri zaman, hep beraber sýcak su içmelerini tavsiye eder. Efendileri öyle yapar, sonunda Lokman yalnýz su kusarken, diðerleri incir artýklarýný su ile çýkarmaya baþlarlar. Bir gün efendisi, gelen misafiri için, Lokman'a en iyi ne varsa onu ikram etmesini söyler. O da koyun dili ve yüreði getirir. Bir baþka gün yine misafir için bu defa en kötü ne varsa onu çýkarmasýný söylediðinde ayný þeyleri verdiðini görünce, sebebini sorar. Lokman, iyi bir dil ve yürekten daha iyi bir þey olmadýðý gibi, kötü bir dil ve yürekten de daha kötü bir þey bulunmadýðý cevabýný verir (Sa'lebî, ayni yer).

 

Lokman'a bu kýssalar dolayýsýyla Araplar'ýn Ezop'u (Aesopos) denilmiþ, Avrupa'da Ezop'a atfedilen bir çok nükteler Lokman'a isnat olunmuþtur. Batýlý yazarlar Lokman'la ilgili kýssalarýn sonraki devirlerde Ezop'unkilerden kopya edildiðini ileri sürerler. Bu konuda karþýlaþtýrmalar ve örneklere de yer verip eski gelenekte Lokman, hakîm, hatta peygamber bir kimse olarak tanýnýrken; sonraki devrede artýk köle, marangoz haline sokulduðunu eklerler. Onlara göre Lokman; Bileam, Ahikar, Ezopla ayný görülmüþtür. Bileam, Kitab-ý Mukaddes'te geçer. Müfessirler, þeceresi Lokman b. Bâûr b. Nahor b. Tarih seklinde geçen bu zatin Ýbrani dilinde "bala", Arapça "Lakama" kökleri ayný yutmak anlamýna geldiði için, Kitab-i Mukaddes'teki karþýlýðýnýn Bileam olduðu kanaatine ulasmýþlardýr (Bileam için bk. Sa'lebî, 209 vd.). Lokman, Bileam mýdýr tartýþmasýnda buna olumlu bakanlar yanýnda karþý çýkanlar; Lokman, Kur'ân ve önceki gelenekte saygý duyulan; Bileâm, Kitab-ý Mukaddes ve Aggada'da nefret edilen bir kimsedir, demektedirler (bk. Belâm). Lokman'ý, Roma'lý Ahikar veya Yunan'in Ezop'una benzetenler, onlarýn sözlerinin veya onlarla ilgili anlatýmlarýn benzerliklerine dayanmaktadýrlar (Bernhard-N.A. Stillman,"Lokman", Encyclopedia of islam, Leiden 1978, IV, 813).

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

HZ. YAHYA A.S.

 

 

 

 

Kur'an'da adý geçen peygamberlerden biri. Yüce Allah tarafýndan, Kur'an'da: "Ey Zekeriyya! Sana Yahya isminde bir oðlaný müjdeliyoruz. Bu adý daha önce kimseye vermemiþtik" (Meryem, 19/7) ayeti ile haber verildiðine göre; Yahya (a.s.), Zekeriya (a.s)'ýn oðlu idi. Kendisine Yahya adý da, Allah tarafýndan verilmiþti.

 

Yahya (a.s)'nýn yüzü güzel, kaþlarý çatýk, saçlarý seyrek, burnu uzun, sesi ince ve parmaklarý kýsa idi. O, Ýsâ (a.s)'dan altý ay önce dünyaya gelmiþti. Yani Isâ (a.s)'dan altý ay büyüktü. Dolayýsýyla, Musa (a.s)'nýn þeraitiyle amel eden peygamberlerin sonuncusuydu.

 

Daha küçük yaþta iken, kendisine hikmet verilmiþti. Yaþýtý olan çocuklar kendisine: "Ey Yahya! Bizimle gel, oynayalým" dedikleri zaman:

 

"Ben, oyun için yaratýlmadým" derdi (es-Sa'lebî, el-Arais, Mýsýr 1951, 375 vd.).

 

Onun küçüklüðünden itibaren böyle temiz, saygýlý ve ibâdet ehli olduðu, Kur'an'da þöyle haber verilmiþtir:

 

"(Ona çocukluðunda): Ey Yahyâ! Kitabý, kuvvetle tut! (dedik). Henüz çocuk iken, ona, hikmet'i verdik (Tevrat'ý öðrettik). Tarafýmýzdan (ona) bir kalb yumuþaklýðý ve (günahlardan) temizlik (verdik). O, çok muttaki idi. Anasýna ve babasýna itaatlý idi, bir serkeþ ve asi deðildi. Dünyaya getirildiði günde, öleceði gün de, diri olarak (kabrinden) kaldýrýlacaðý gün de, ona, selâm olsun!" (Meryem, 19/12, 13, 14, 15).

 

Bu ayetlerde görüldüðü gibi Yüce Allah, Yahya (a.s)'nýn çeþitli güzel vasýflarýný haber vermiþ ve onu selamla anmýþtýr. Bu, onun doðduðunda, vefat ettiðinde ve ahiret gününde Allah'ýn himâyesinde bulunduðunu ifâde etmektedir. Her insanýn baþýna geleceði kesin olan bu üç yalnýzlýk ve korku günlerinde Allah'ýn selâm ve esenliði içinde olmak, ne büyük bir bahtiyarlýktýr. Bu üç durumda Allah'ýn himayesinde bulunmak, bir nevi devamlý bir þekilde Allah'ýn himayesinde bulunmak demektir (Muhammed Ali es-Sabûnî, Safvetu't-Tefâsîr, Ýstanbul 1987, II, 213).

 

Yahya (a.s) Allah'ýn emrettiði gibi kitabý kuvvetle tuttu. Önce Tevrat'a ve daha sonra Ýncil'e uygun hareket etti. Bu mukaddes kitaplarýn hükümlerinin milleti tarafýndan yaþanmasý için çalýþtý. Hz. Muhammed (s.a.v) onun bu mücâdelesi hakkýnda þöyle buyurdu:

 

"Yüce Allah, Zekeriyya (a.s)'nýn oðlu Yahya (a.s) ya, hem kendisi amel etmek, hem de amel etmeleri için Ýsrail oðullarýna emretmek üzere, beþ kelime emretmiþti. Kendisi bu hususta biraz aðýr ve yavaþ davranýnca, Ýsâ (a.s) ona:

 

-Sen, hem kendin amel etmek hem de amel etmelerini Ýsrâil oðullarýna emretmek üzere, beþ kelime ile emrolunmuþtun. Bunu Ýsrail oðullarýna ya sen teblið edersin, ya da ben teblið ederim, deyince, Yahya (a.s):

 

-Ey kardeþim! Sen bu vazifeyi yerine getirmekte beni geçersen, ben azaba uðramamdan veyâ yere batýrýlmamdan korkarým, dedi ve hemen Ýsrâil oðullarýný Beytü'l-Makdis'te topladý. Beytü'l-Makdis, Ýsrail oðullarý ile doldu. Yahya (a.s) yüksek bir yere oturarak Allah'a hamd ve senada bulunduktan sonra þöyle dedi:

 

-Yüce Allah, bana, hem kendim amel edeyim, hem de amel etmenizi size emredeyim diye beþ kelime emretti. Onlarýn ilki, Allah'a hiç bir þeyi Þerik koþmaksýzýn, O'na ibâdet etmenizdir. Bunun misâli, öz malý olan altýn veya gümüþle bir köle satýn alýp çalýþtýran bir adama benzer ki, köle çalýþmasýnýn kazancýný, efendisinden baþkasýna ödüyordur. Hanginiz, kölesinin böyle davranmasýna sevinir, razý olur? Hiç kuþkusuz, sizi yüce Allah yarattý ve rýzkýnýzý vermektedir. Öyle ise Allah'â, hiç bir þeyi þerik koþmaksýzýn, ibâdet ediniz.

 

Allah namaz kýlmanýzý size emretti. Namaza durduðunuzda, yüzünüzü saða sola çevirmeyiniz. Þüphe yok ki Yüce Allah, kulu, yüzünü baþka tarafa çevirmedikçe, hep ona yöneliktir.

 

Allah size oruc'u emretti. Bunun misâli, yanýnda misk kesesi olduðu halde, bir topluluk içinde bulunan ve hepsi ondaki misk kokusunu duyan bir kimseye benzer. Hiç þüphesiz oruçlunun aðzýnýn kokusu, Allah'ýn katýnda misk kokusundan daha güzeldir.

 

Allah size sadakayý emretti. Bunun misâli, düþmanýn esir edip elini boynuna baðladýklarý ve boynunu vurmak üzere yaklaþtýrdýklarý bir kimseye benzer ki o, "canýmý elinizden kurtarmak için size bir fidye, kurtulmalýk versem, olmaz mý?" diyerek kendisini onlardan kurtarýncaya kadar, az çok kurtulmalýk akçesi öder durur.

 

Allah size Allah'ý çok zikretmenizi, anmanýzý da emretti. Bunun misâli, düþmanýn süratle kendisini takib ettiði bir kimseye benzer ki, saðlam bir kaleye gelip onun içine sýðýnmýþtýr. Ý,îte kul da, Allah'ý zikir ile meþgul oldukça, þeytandan böyle korunur" (et-Tirmizî, es-Sünen, el-Emsâl, 3; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, IV, 202).

 

Bu hadiste görüldüðü gibi tevhid inancý, namaz, oruç, zekât ve zikir gibi ibâdetler, yalnýz Hz. Muhammed (s.a.v)'in ümmetine mahsus ibâdetler deðildir. Daha önceki peygamberlerin de ümmetlerine emrettiði ibâdetlerdir.

 

Yahya (a.s)'da, babasý Zekeriyya (a.s) gibi milleti tarafýndan þehid edildi (Elmalýlý Muhammed Hamdi Yazýr, Hak Dini Kur'an Dili, Ýstanbul 1971, I, 421).

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

HZ. MUHAMMED (S.A.S.)'ÝN HAYATI (571-632)

 

 

 

Hz. Muhammed (s.a.s.) Mekke'de doðdu. 40 yaþýnda Peygamber oldu. 23 yýllýk Peygamberlik hayâtýnýn 13 yýlý Mekke'de, 10 yýlý da Medine'de geçti. Medine'de 63 yaþýnda vefât etti. Bu sebeple:

Hz. Muhammed (s.a.s.) 'in hayâtý (571-632):

a) Peygamberliðinden Önceki Hayâtý (571-610),

b) Peygamberlik Devri (610-632) olmak üzere iki kýsma ayrýlýr.

Peygamberlik devri de:

a) Mekke devri (510-622)

b) Medine devri (622-632)

olarak iki döneme ayrýlýr.

Bu sebeple Siyer ve Ýslâm Târihi ile ilgili kitaplarda, Rasûlullah (s.a.s.)'in hayâtý, "Peygamberlikten (Bi'setten) öncesi" ve "Peygamberlik devri" diye iki devreye ayrýlarak incelenmiþtir. Peygamberlikten önceki hayatýný da:

1- Çocukluk devresi (8 yaþýna kadar olan süre),

2- Gençlik çaðý (8-25 yaþýna kadar olan devre),

3- Evlilik dönemi (25-40 yaþý arasýndaki devre) olmak üzere genellikle üç bölüme ayýrmýþlardýr.

Peygamber olduktan sonra, "Mekke Devri"nde geçen olaylarý incelerken, târihbaþý olarak, Peygamberliðin (Nübüvvetin) l. 2. veya 5 inci yýlý gibi, Nübüvvetin baþlangýcýný; "Medine devri" olaylarýnda ise,-Hicretin, 1., 2. veya 3 üncü yýlý þeklinde Rasûl–i Ekrem (s.a.s.)'in Hicret olayýný esâs almýþlardýr.

Bu kitapta da ayný usûle uyulacaktýr.

 

ÝSLÂMÝYETTEN ÖNCE ARABÝSTAN

 

1— ARABLARIN DURUMU

 

 

Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) Arap yarýmadasýnýn Hicaz bölgesinde, Mekke þehrinde doðdu. O'nun hayâtýný ve insanlýk târihinde yaptýðý büyük inkýlâbý kavrayabilmek için, yaþadýðý asýrda Arabistan'ýn genel durumunun ve Araplarýn yaþayýþlarýnýn, ana hatlarý ile de olsa, bilinmesinde fayda vardýr.

Ýslâmiyet'ten önce Araplar, henüz millet hâline gelemedikleri için; kabîleler hâlinde yaþýyorlardý. Her kabîle, diðerlerinden ayrý bir devlet gibiydi. Kabîle baþkanýna "Þeyh" deniyordu. Hicaz ve Yemen bölgelerinde bazý þehirler kurulmuþsa da, genellikle çöllerde çadýr ve göçebe hayâtý geçiriyorlardý. Hicaz bölgesinde üç önemli þehir, Mekke, Yesrib (Medine) ve Tâif'ti. Mekke'de Kureyþ Kabîlesi, Tâifte Sakîf Kabîlesi, Yesrib (Medine) de Evs ve Hazreç adlý Arap kabîleleri ile Kaynukaoðullarý, Nadîroðullarý ve Kurayzaoðullarý olmak üzere üç yahûdi kabîlesi bulunuyordu. Diðer kabîleler genellikle göçebe idiler.

Kabîleler arasýnda kan davasý ve sýnýr anlaþmazlýklarý gibi sebepler yüzünden savaþ eksik olmazdý. Yalnýzca yýlýn dört ayýnda (Muharrem, Recep, Zilka'de ve Zilhicce aylarýnda) harbetmezlerdi. Bu aylara "eþhür-i hurum"(1) (savaþýlmasý, kan dökülmesi haram olan hürmetli aylar) denir. Bu esnâda, bütün kabîleler güvenlik içinde seyâhat edebildikleri için, genellikle büyük panayýrlar bu aylarda kurulurdu. Mekke'nin hâkimi, Kâbe ve civârýndaki putlarýn koruyucusu olduklarý için Kureyþ kabîlesi, diðer bütün kabîlelerden saygý görürdü. Bu sebeple Kureyþliler, senenin her mevsiminde diledikleri yere seyâhat edebiliyorlardý.(2)

Hicaz bölgesindeki panayýrlarýn en önemlileri, Mekke civârýnda kurulmakta olan Ukaz, Mecenne ve Zülmecaz panayýrlarýydý. Bu panayýrlara ülkenin dört bir yanýndan akýn akýn gelenler arasýnda satýcýlar, iffetsiz kadýnlar, þâirler, hatipler, kâhinler ve çeþitli dinlere mensup kimseler de bulunuyordu. Tâif'le Nahle arasýnda kurulmakta olan Ukaz panayýrýnda, þiir yarýþmalarý yapýlýr; beðenilip derece alan þiirler, Kâbe'nin duvarlarýna asýlýrdý. Bu þekilde Kâbe duvarýnda asýlmýþ olan yedi ünlü kasideye "el-Muallekatü's-seb'a" (Yedi Aský) denilmiþtir.

Müslümanlýktan önce, Araplarýn çoðunluðu putperestti. Yapmýþ olduklarý bir takým heykellere ilâh diye tapýyorlardý. En önemli putlar, Hubel, Lât, Menât, Uzzâ, Vedd, Suva', Yeðûs, Yeûk ve Nesr adlarýný taþýyanlardý. Mekke'de Kâbe ve civârýna 360 kadar put yerleþtirilmiþti. Her kâbîlenin ayrý bir putu, her putun özel bir ziyâret günü vardý. Böylece yýlýn her gününde putlarýný ziyârete gelenlerle dolup taþan Mekke, bir ticâret merkezi olduðu kadar, putperestliðin de merkezi hâline gelmiþ bulunuyordu.

Arabistan'da putperestlerden baþka, Mûsevî, Hýristiyan, Mecusî (ateþe tapan) ve Sâbiî dinlerine mensup kimseler de vardý. Bunlardan baþka, çok az sayýda, Hz. Ýbrahim'in tebliðinden o devre ulaþan dinî esaslarý benimsemiþ tek Tanrý inancýnda olan "Hanîf"ler vardý. Nevfel oðlu Varaka, Cahþ oðlu Abdullah, Huveyris oðlu Osman ve Sâide oðlu Kuss bunlardandý.

Ýslâmiyetten önce Arap Yarýmadasýnýn kuzeyinde (Sûriye'de) "Nebtî", güneyinde (Yemen'de) "Himyerî", Irak'ta ise "Süryânî" yazýlarý kullanýlýyordu. Hicaz Araplarý Sûriye ve Irak'a ticâret için yaptýklarý seyâhatlarda Arapça'yý Nebtî ve Süryânî yazýlarý ile yazmayý öðrendiler. Daha sonraki asýrlarda, Nebtî yazýsýndan "Nesih"; Süryânî yazýsýndan da "Kûfî" denilen yazý sitilleri doðmuþtur. Ancak, Araplar arasýnda okuyup yazma bilenlerin sayýsý son derece azdý. Cömertlik, konukseverlik, sözde durma, düþmanlarý bile olsa kendilerine sýðýnanlarý himâye, cesâret.. gibi bazý iyi hasletleri yanýnda, soygunculuk, faizcilik, zenginleri üstün, fakirleri hor görme, içki ve kumar düþkünlüðü, kabilecilik gayreti ile kan dökme gibi son derece çirkin âdetleri de vardý. Hele köle ve kadýnlara insan deðeri vermezlerdi. Kadýnlar, ölen kocasýndan, babasýndan ve diðer yakýnlarýndan mirâs alamadýklarý gibi, kendileri mirâs mallarý arasýnda, mirâscýlara kalýrdý. Erkekler istedikleri kadar kadýnla evlenebilirlerdi. Fuhuþ âdeta meslek hâline gelmiþti. Bu yüzden bazý kimseler kýz çocuklarýný diri diri kumlara gömecek derecede vahþet göstermiþlerdi.(3)

Ýslâmiyetin doðuþu sýrasýnda yalnýz Araplar ve Arabistan deðil, bütün dünya, zulüm, sefâhet ve cehâletin karanlýðý içindeydi. Maddî ve rûhî sýkýntýlar içinde bunalmýþ olan insanlýk, bir mürþit, bir kurtarýcý beklemekteydi.

Kur'ân-ý Kerîm "Câhiliyet Devri" denilen bu karanlýk dönemi, "Ýnsanlarýn kendi elleriyle iþledikleri kötülükler yüzünden, fesat (her tarafý kapladý) karada ve denizde yayýldý."(4) ifâdesiyle en vecîz bir þekilde anlatmaktadýr.

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

 

(1) "Allah'ýn gökleri ve yeri yarattýðý günkü yazýsýnda, Allah' a göre aylarýn sayýsý onikidir. Bunlardan dördü hürmetli aylardýr. (et-Tevbe Sûresi,36)

(2) "Kureyþ kabîlesinin yaz ve kýþ yolculuklarýnda uzlaþmasý ve anlaþmasý saðlanmýþtýr. Öyleyse, kendilerini açken doyuran ve korku içindeyken güven veren þu Beyt'in (Kâbe'nin ) Rabbine kulluk etsinler." (Kureyþ Sûresi, 1-4)

(3) Bkz. Sünenü'd-Dârimî, 1/3, Beyrut, ts.

"Aralarýnda birine bir kýzý olduðu müjdelendiði zaman, içi gamla dolarak yüzü simsiyah kesilir. Kendisine verilen kötü müjde yüzünden halktan gizlenmeye çalýþýr. Þimdi onu utana utana tutsun mu, yoksa topraða mý gömsün? Ne kötü hüküm veriyorlar." (en-Nahl Sûresi, 58-59. Ayrýca bkz. ez-Zuhruf Sûresi, 17; et-Tekvîr Sûresi,8-9)

(4) Bkz. er-Rum Sûresi, 41

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

2—MEKKE VE KÂBE

 

 

Yeryüzünde Allah'a ibâdet için yapýlan ilk binâ, bütün namazlarda kýblegâh olarak yönelmekte olduðumuz Kâbe'dir.(5) Allah'ýn emriyle Hz. Ýbrâhim ve oðlu Hz. Ýsmâil tarafýndan(6) Milattan 2000 yýl kadar önce Mekke'de yapýlmýþtýr.(7) Tavâfa baþlama yerinin iþâreti olmak üzere, Kâbe'nin güney-doðu köþesi (Rükn-i Hacer-i Esved) nde bulunan "Hacer-i Esved" denilen siyah taþý Hz. Ýbrâhim, Ebu Kubeys daðýndan getirerek hâlen bulunduðu köþeye koymuþtur. Ýnþaatýn tamamlanmasýndan sonra Hz. Ýbrâhim ilk tavâfý oðlu Hz. Ýsmâil'le beraber yapmýþ, bütün insanlarý hacca, Kâbe'yi ziyârete dâvet etmiþtir.(8)

Mekke þehri, Hz. Peygamber (s.a.s.)'in büyük dedelerinden Kusayy tarafýndan, Kâbe'nin inþâsýndan çok sonra kurulmuþtur. Allah'a ibadet için yapýlmýþ olan Kâbe, zamanla "Tevhid Ýnancý"nýn unutulmasýyla, putlarla doldurulmuþ; Mekke puperestliðin merkezi hâline gelmiþtir.

 

a) Mekke ve Kâbe ile Ýlgili Özel Vazifeler

Mekke þehrini kuran Kusayy, þehrin idâresi, Kâbe'nin bakýmý ve Kâbe'yi ziyârete gelenlere hizmetle ilgili bazý görevler ihdâs etti. Bu hizmetler Hz. Ýsmâil'in neslinden olan kimseler tarafýndan yerine getiriliyordu. Bu hizmet ve görevlerden bir kýsmý þunlardýr:

1- Hicâbe: Kâbe'nin perdedarlýðý ve anahtarlarýný taþýma görevidir.

2- Sikâye: Kâbeyi ziyârete gelenlerin suyunu temin etme ve Zemzem kuyusuna bakma görevidir.

3- Rifâde: Kâbeyi ziyâret için Mekke'ye gelenleri aðýrlama, barýndýrma ve muhtaçlara yardýmcý olma hizmetidir.

4- Nedve: Kusayy tarafýndan yapýlan "Dâru'n-Nedve" adlý istiþâre meclisi binâsýnda yapýlan toplantýlara baþkanlýk etme görevidir. Savaþ, sulh ve memleketin diðer bütün önemli iþlerinin kararý, burada yapýlan toplantýlarda verilirdi. Kýrk yaþýndan küçük olanlar, bu meclise alýnmazlardý.

5- Livâ: Savaþ zamanýnda ve askerin toplanmasýnda sancaðý taþýma görevidir.

6- Kýyâde: Savaþta askere komuta etme görevidir.

7- Sefâre: Ayný toplum içindeki fertler veya kabîleler arasýnda meydana gelen çekiþmelerde hakem olarak arabulma hizmetidir.

8- Hazine-i emvâl: Savaþ için hazýrlanan silâh, mal ve âletleri muhâfaza etme görevidir.

9- Ezlâm: Oklar ile fal bakma iþidir.

Kâbe'nin üzerine konulmuþ olan Hubel adlý putun yanýnda üç fal oku vardý. Birinde: "emeranî rabbî" (Rabbým bana emretti); diðerinde "nehânî rabbî" (Rabbým bana yasak kýldý), yazýlýydý. Üçünçüsü ise boþtu.

Yapacaðý iþ konusunda karar veremeyen kiþi, ezlâm iþiyle görevli kimse aracýlýðý ile bu oklardan birini çekerdi. Birinci ok çýkarsa, tasarladýðý iþi yapar, ikincisi çýkarsa o iþten vazgeçerdi. Üçüncüsü çýkarsa, o iþi bir yýl erteler, ertesi sene falý yenilerdi.

10- Nezâre: Bir yerden baþka bir yere nakledilecek eþyayý kontrol ve muâyene ettikten sonra "taþýma ruhsatý" verme görevidir.

Araplar arasýnda her biri büyük bir þeref sayýlan bu hizmet ve görevlerin hepsi Kusayy'ýn elinde toplanmýþken daha sonra Kureyþ arasýnda daðýlmýþtýr.

b) Zemzem Suyu

Hz. Ýbrâhim, Milâttan yaklaþýk 2000 yýl kadar önce, Irak'ta Sümer þehirlerinden "Ur" sitesinde dünyaya geldi. Peygamber olduktan sonra, halký tek Allah'a imâna dâvet ettiði için, Bâbil Hükümdârý Nemrut tarafýndan ateþe atýldý. Fakat Allah'ýn emri ile ateþ onu yakmadý.(9) Kendisine imân eden Ýbrâni'lerle Filistin'e göçtü. Birara Mýsýr'a gitti, orada da kendisine imân eden kimse bulamadýðý için, tekrar Filistin'e döndü.

Hz. Ýbrâhim, karýsý Hâcer ile henüz annesini emmekte olan oðlu Hz. Ýsmâil'i Allah'ýn emri ile Filistin'den alýp, Mekke'ye, Kâbe'nin bulunduðu yere götürdü. Onlara bir daðarcýk hurma ve bir kýrba su býrakarak yanlarýndan ayrýlýp Filistin'e döndü. O esnâda, henüz Kâbe yapýlmamýþ, Mekke þehri kurulmamýþtý. Etrâfta ne insan, ne su, ne de hayat iþâreti vardý.

Hz. Ýbrâhim, eþi ve çocuðundan ayrýlýp onlarý göremeyecek kadar uzaklaþtýktan sonra, Kâbe'nin bulunduðu yere yönelerek:

"Rabbýmýz, zürriyetimden bir kýsmýný senin kutsal evinin yanýnda, ekin bitmez (çorak), bir vâdi içinde yerleþtirdim. Rabbýmýz, (beyt'inde) namaz kýlmalarý için, insanlardan bir kýsmýnýn gönüllerini onlara meylettir, þükretmeleri için onlarý meyvelerle rýzýklandýr..."(10) diye duâ etti ve uzaklaþýp gitti.

Yanlarýndaki hurma ve su bittikten sonra, Hâcer çocuðunu olduðu yerde býrakýp, bir can yoldaþý görebilmek ve birkaç yudum su bulabilmek ümidiyle Safâ ile Merve tepeleri arasýnda gidip geldiði esnâda bir melek, ökçesiyle Zemzem suyunu ortaya çýkarmýþtý. Hâcer bu sudan kana kana içti, çocuðunu emzirdi ve Allah'a hamdetti.

 

c) Mekke Þehrinin Kurulmasý

Hz. Ýsmâil, daha sonra bu bölgeye yerleþen "Cürhümîler" den bir kýzla evlendi. Kendisi Ýbrânî, Cürhümîler Yemenli Âribe (halis) Arablarýndandý. Bu sebeple Ýsmâiloðullarýna "müsta'rabe (arablaþmýþ) arablarý" denilir.

Yemen'de "Seylü'l-arim"(11) denilen sel felâketinden sonra bu bölgeye gelen Huzâa Kabîlesi, Ýsmâiloðullarýnýn da yardýmý ile, Cürhümîleri Mekke'den sürüp çýkardýlar. Cürhümîler, Kâbe'ye hediye edilmiþ olan altýn geyik heykelleri ile diðer kýymetli eþyayý Zemzem kuyusuna atýp, üzerini toprakla doldurduktan sonra, kuyuyu belirsiz hâle getirerek Mekke'den kaçtýlar. Bu yüzden Zemzem kuyusu uzun müddet kapalý kaldý.

Mekke bölgesinin hâkimiyeti ve Kâbe muhafýzlýðý üç asýr kadar Huzâalýlarda kaldýktan sonra Kilâb (Hâkim)' in oðlu Kusayy, milâdî 5 inci asýrda Kâbe muhafýzlýðýný ele geçirdi. Kureyþ'in baþýna geçerek, Huzâalýlarý bu bölgeden çýkardý. Kâbe'nin etrâfýnda bugünkü Mekke þehrini kurdu. Ölümünden sonra kabîle baþkanlýðý ve Kâbe muhâfýzlýðý oðlu Abdimenâfa, ondan da oðlu Hâþim'e kaldý. Haþim ticâret için gittiði Þam seferinde Gazze'de ölünce, rifâde (ziyâretçileri aðýrlama ve barýndýrma) ve sikaye (ziyâretçilere su temin etme) vazifelerini küçük kardeþi Muttalib üzerine aldý.

 

d) Þeybe'nin adý Abdülmuttalib kaldý

Hâþim, Medine'de Hazrec kabîlesinin Neccâr oðullarý kolundan Amr kýzý Selmâ ile evlenmiþ, "Þeybe" adýnda bir oðlu olmuþtu. Selmâ Medine'den ayrýlmadýðýndan, Þeybe de Medine'de dayýlarýnýn yanýnda büyümüþtü. Hâþim'in vefâtýndan sonra, amcasý Muttalib O'nu Mekke'ye getirdi. Mekkeliler Muttalibin yanýnda tanýmadýklarý bir çocuk görünce, Þeybeyi Muttalib'in kölesi sanarak, Ona "Abdülmuttalib" dediler. Bu yüzden Þeybe, Abdülmuttalib adýyla anýldý.

e) Ýki Kurbanlýðýn Oðlu

Abdülmuttalib, 10 oðlu olduðu takdirde, bunlardan birini Allah için kurban etmeyi adamýþtý.(12) Bu eski âdet, bize Hz. Ýbrâhim'in gördüðü bir rüyâ üzerine oðlu Hz.Ýsmâil'i kurban etmek istemesini(13) hatýrlatmaktadýr.

Abdülmuttalib, çeþitli zevcelerinden 10 oðlu olunca aralarýnda kur'a çekerek adaðýný yerine getirmek istedi. Kur'a sonucuna göre, ileride Rasûlullah (s.a.s.)'in babasý olacak olan Abdullah'ýn kurban edilmesi gerekiyordu. Bir arrafe (kadýn kâhin)nin tavsiyesine uyularak, belirli sayýda deve ile Abdullah arasýnda kur'a çekildi. Kur'a Abdullah'a düþtükçe, develerin sayýsý onar onar arttýrýlarak, yeniden çekildi. 10 deve ile baþlayan kur'a çekimi, develerin sayýsý 100 olunca nihâyet develere isâbet etti.(14) Böylece Abdullah'ýn yerine 100 deve kurban edildi. Bu olaya ve neslinden geldiði Hz. Ýsmail'in kurban edilmesi teþebbüsüne iþâretle Rasûlulllah (s.a.s.) Efendimizin:

"Ben iki kurbanlýðýn oðluyum" (15) buyurduðu nakledilmiþtir. O zamana kadar 10 deve olan diyet (öldürülen bir kimsenin kan bedeli) de, bu olaydan sonra, 100 deveye yükselmiþtir.(16) Ýslâm Hukuku'nda kan bedelinin 100 deve olmasý, zamanla örf hâline gelen bu olaya dayanmaktadýr.

 

f) Zemzem Kuyusunun Temizlenmesi

Muttalib'in ölümünden sonra, kabîle baþkanlýðý ile Rifâde ve Sikâye hizmetleri Abdülmuttalib'e verilmiþti. Abdülmuttalib, Zemzem'in yerini bulup yeniden kazdýrdý. Cürhümîlerin Mekke'den kaçarken kuyuya attýklarý altýn geyik heykelleri, kýlýç ve zýrhlar çýkarýlarak kuyu temizlendi. Zemzem kuyusunun idâresi, Abdülmüttaliboðullarýnda kaldý.

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

(5) Bkz.Âl–i Ýmrân Sûresi, 96

(6) Bkz. el-Bakara Sûresi, 127

(7) Kâbe, Hicretten, yaklaþýk 2793 yýl önce yapýlmýþtýr. (Mahmut Esad, Tarih-i Din-i Ýslâm,2/7)

(8) Bkz. el-Hacc Sûresi, 27-29

(9) Bkz. el-Enbiyâ Sûresi, 69-70

(10) Bkz. Ýbrâhim Sûresi, 37

(11) Bkz. es-Sebe' Sûresi,16

(12) Ýbn Hiþâm, 1/160; Ýbnü'l-Esîr, el-Kâmil, 2/5; Ýbn Sa'd, et-Tabakat, 1/88

(13) Bkz. Saffât Sûresi, 102-110

(14) Ýbn Hiþâm, 1/160-164; Ýbnü'l-Esîr, a.g.e., 2 /6-7

(15) el-Aclûnî, Keþfü'l-Hafa, 1/199 (Hadis No.606), Beyrut 1351

(16) Ýbn Hiþâm, 1/163

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

3- FÝL VAK'ASI (Ebrehe'nin Kâbe'ye Saldýrmasý) (571 M.)

 

 

Habeþistan Kýrallýðý'nýn Yemen Vâlisi Ebrehe, Hristiyanlýðý Arabistan'da yaymak ve Araplarý Kâbe ziyâretinden vazgeçirmek için, San'a'da muhteþem bir kilise yaptýrmýþtý. Fakat, Araplardan bu kiliseye ilgi gösteren olmadý. Üstelik, Kinâne Kabîlesi'nden bir Arap, bir gece gizlice kilise içine pisledi. Ebrehe bunu bahâne ederek büyük bir ordu ile Kâbe'yi yýkmak üzere Mekke üzerine yürüdü. Araplarýn bu orduya karþý koyabilecek güçleri yoktu. Mekkeliler þehri boþaltarak etraftaki daðlara çekildiler.

Ebrehe, Mekke yakýnlarýnda karargâhýný kurdu. Kureyþ Kabîlesinin reisi olan Abdülmuttalib'e elçi göndererek, kan dökmek üzere deðil, sâdece Kâbe'yi yýkmak için geldiðini bildirdi. Bu esnâda Ebrehe'nin öncü kuvvetleri Mekkelilerin sürülerini yaðmalayýp ordugâha götürmüþlerdi. Bunlar arasýnda Abdülmuttalib'in de yüz devesi vardý. Abdülmuttalib, Ebrehe'ye giderek yaðmalanan sürülerin geri verilmesini istedi. Ebrehe:

-"Ben, Kâbe'yi yýkmamam için ricâya geldiðini sanmýþtým. Görüyorum ki sen, develerinin derdindesin, bunu sana yakýþtýramadým..." deyince, Abdülmuttalib büyük bir vakarla:

-" Ben, develerin sâhibiyim, onlarý istiyorum. Kâbe'nin de sâhibi var. O'nu sâhibi koruyacaktýr" diye cevap vermiþti. Bu cevap karþýsýnda Ebrehe, Abdülmuttalib'in develerini ve Mekkelilerin yaðmalanan bütün mallarýný geri verdi.

Kur'an-ý Kerîm'de de açýklandýðý üzere, Ebrehe amacýna ulaþamadý. Kâbe'yi yýkmak üzere hücûma geçileceði sýrada, Ebrehe'nin her seferinde berâberinde bulundurduðu Mamut adlý büyük fil ile diðer filler her türlü çabaya raðmen, diz çöküp olduklarý yerde kaldýlar; Kâbe cihetine yürümediler. Bu esnâda gök yüzünde beliren sürü sürü kuþlar, aðýzlarýnda ve pençelerinde taþýdýklarý küçük taþlarý Kâbe'ye hücûma hazýrlanan askerlerin üzerine býraktýlar. Ebrehe'nin büyük ordusu bir anda periþan oldu.(17) Büyük bir kýsmý orada telef oldu. Kaçýp kurtulabilen askerlerin bir kýsmý ile Ebrehe San'a'ya döndü ise de, yakalandýðý hastalýktan kurtulamayarak çok geçmeden öldü.

Ordu'nun önünde yürüyen filler sebebiyle, tarihte bu hâdiseye "Fil Vak'asý", bu olayýn meydana geldiði seneye de "Fil Yýlý" denilmiþtir.

 

(17) "Kâbe'yi yýkmaða gelen fil sâhiplerine, Rabbinin ne ettiðini görmedin mi? Onlarýn kötü plânlarýný (hile ve düzenlerini) boþa çýkarmadý mý? Onlarýn üzerine sert taþlar atan sürü sürü kuþlar gönderdi. Sonunda onlarý yenilmiþ ekin yapraðý gibi yapýverdi". (Fil Sûresi, 1-5)

Rasûlllah (s.a.s.) Efendimiz, Fil Vak'asý'ndan 52 gün kadar sonra dünyaya geldiði için bu olayý görmemiþti. Fakat bu Sûre indiði esnâda bu olay o kadar iyi biliniyordu ki, hayatta olanlardan, olayý görmemiþ olanlar da sanki görenler kadar olaydan haberdardý. Bu sebeple Hz. Muhammed (s.a.s.) olay sýrasýnda henüz dünyaya gelmemiþ olduðu halde "görmedin mi?" buyrulmaktadýr. Burada görmek , "bilmek ve duymak" anlamýnda kullanýlmýþtýr.

 

BÝRÝNCÝ KISIM

 

 

HZ.MUHAMMED (S.A.S)'ÝN PEYGAMBERLÝKTEN ÖNCEKÝ HAYÂTI

" Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik".

(el-Enbiyâ Sûresi, 107)

 

l- HZ. MUHAMMED (S.A.S)'ÝN ÇOCUKLUK DÖNEMÝ

1- DOÐUMU:

Hz. Muhammed (s.a.s.) Milâddan sonra 571 senesi, Fil Yýlý'nda, 12 Rebiülevvel (20 Nisan) pazartesi gecesi sabaha karþý, Mekke'nin doðusunda bulunan "Hâþimoðullarý Mahallesi"nde, babasýndan kendisine mirâs kalan evde doðdu. Araplarýn takvim baþý olarak kullandýklarý "Fil Vak'asý", Peygamberimiz (s.a.s.)'in doðumundan 52 gün kadar önce olmuþtu.(18)

Abdülmuttalib, torununun doðumu þerefine verdiði ziyâfette çocuðun adýný soranlara:

"Muhammed adýný verdim. Dilerim ki, gökte Hakk, yeryüzünde halk, O'nu hayýrla yâdetsinler..." cevâbýný verdi. Annesi de "Ahmed" dedi. (Muhammed, üstünlük ve meziyetleri anýlarak çok çok övülüp senâ edilen; Ahmed de Cenab-ý Hakk'ý yüce sýfatlarý ile öven, hamdeden kimse demektir.(19) Ýslâm târihçileri, Peygamberimiz (s.a.s.)'in doðduðu gece bir takým olaðanüstü olaylarýn meydana geldiðini naklederler. O gece Ýran Kisrâsý (Hükümdarý)'nýn Medâyin þehrindeki sarayýnýn 14 sütûnu yýkýlmýþ, mecûsîlerin Ýran'da Istahrâbat þehrinde bin yýldan beri yanmakta olan "ateþgede"leri sönmüþ, Sâve (Taberiyye) gölü yere batmýþ, bin yýldan beri kurumuþ olan Semâve deresi'nin sularý taþmýþ, mecûsîlerin büyük bilgini Mûdibân korkunç bir rüya görmüþ, Kâbe'deki putlarýn yüz üstü devrildikleri görülmüþtü. Gerçekten O'nun doðmasý ile bütün dünyada hüküm sürmekte olan cehâlet ve küfür ateþi sönmüþ, putperestlik yýkýlmýþ, zulmün baskýsý son bulmuþtur.

 

2- SOYU (NESEBÝ)

Peygamberimiz Hz.Muhammed (s.a.s.)'in babasý, Abdülmuttalib'in oðlu Abdullah; annesi ise Vehb'in kýzý Âmine'dir. Babasý Abdullah, Kureyþ Kabîlesinin Hâþimoðullarý kolundan, annesi Âmine ise Zühreoðullarý kolundandýr. Her ikisinin soyu, bir kaç batýn yukarýda, "Kilâb"da birleþmektedir. Her ikisi de Mekke'lidir.

Peygamber (s.a.s.) Efendimiz, Hz.Ýbrâhim'in büyük oðlu Hz. Ýsmâil'in neslindendir. Soyu Adnân'a kadar kesintisiz bellidir.(20) Adnân ile Hz.Ýsmâil arasýndaki batýnlarýn sayýsýnda neseb bilginleri ihtilâf etmiþlerdir.(21)

Peygamber (s.a.s.) Efendimizin soyu, çok temiz ve çok þerefli bir neseb zinciridir. Bir hadisi þerifte Rasûl-i Ekrem Efendimiz:

"Ben devirden devire, (nesilden nesile, âileden âileye) seçilerek intikal eden Âdemoðullarý soylarýnýn en temizinden naklolundum, sonunda içinde bulunduðum 'Hâþimoðullarý' âilesinden neþ'et ettim", buyurmuþtur.(22)

Diðer bir hadisi þerifte bu seçilme iþi þöyle anlatýlmýþtýr.

"Allah, Hz Ýbrâhim'in oðullarýndan Hz. Ýsmâil'i, Ýsmâiloðullarýndan Kinâneoðullarýný, Kinâneoðullarýndan Kureyþi, Kureyþden Hâþimoðul-larýný, Hâþimoðullarýndan da beni seçmiþtir." (23)

Bir baþka hadis-i þerifinde de Rasûl–i Ekrem Efendimiz þöyle buyurmuþtur:

"Allah beni, dâima helâl babalarýn sulbünden, temiz analarýn rahmine naklederek, sonunda babamla annemden ýzhâr etti. Âdem'den, anne-babama gelinceye kadarki nesebim içinde nikâhsýz birleþen olmamýþtýr". (24)

Hz. Muhammed (s.a.s.)'in doðumundan iki ay kadar önce babasý Abdullah, Suriye seyâhatinden dönerken Yesrib (Medine)'de hastalanarak 25 yaþýnda vefât etmiþ ve orada defnedilmiþti. Peygamberimiz (s.a.s.)'e, babasýndan mirâs olarak beþ deve, bir sürü koyun, doðduðu ev ve künyesi Ümmü Eymen olan Habeþli Bereke adlý bir câriye kalmýþtýr.(25)

 

3- HZ. MUHAMMED (S.A.S.) SÜT ANNE YANINDA

Baþlangýçta çocuðu (3 veya 7 gün) annesi Âmine emzirdi.(26) Sütü yetmediði için, daha sonra amcasý Ebû Leheb'in azatlý câriyesi Süveybe tarafýndan emzirildi.(27)

Fakat Hz. Muhammed (s.a.s.)'in devamlý süt annesi Hevâzin Kabîlesinin Sa'doðlullarý kolundan Halîme oldu.

Mekke'nin havasý aðýr olduðu için, Mekkeliler yeni doðan çocuklarýný çölden gelen süt annelere verirlerdi. Çöl ikliminde çocuklar hem daha gürbüz yetiþiyor, hem de bozulmamýþ (fasih) Arapça öðreniyorlardý. Hz. Muhammed (s.a.s.)'de bu âdete göre süt annesi Halîme'ye verildi. Halîme, yetim bir çocuðu emzirmenin kârlý bir iþ olmayacaðý düþüncesiyle, baþlangýçta tereddüt göstermiþse de, daha sonra bu çocuðun evlerine uður ve bereket getirdiðini görmüþ ve O'nu öz çocuklarýndan daha çok sevmiþtir. Süt kardeþi Þeyma da bakýmýnda annesine yardýmcý olmuþtur.(28)

Hz.Muhammed (s.a.s.) süt annesi ve süt kardeþleri ile sonraki yýllarda dâima ilgilenmiþtir. Halîme kendisini ziyârete geldiði zaman onu "anacýðým" diyerek karþýlamýþ, altýna elbisesini yayarak, saygý göstermiþtir.(29)

Hz. Muhammed (s.a.s.) dört yaþýna kadar, süt annesinin yanýnda çölde kaldý. Dört yaþýnda Halîme çocuðu Mekke'ye götürerek annesine teslim etti. Ýslâm târihçileri, bu esnada "þakk-ý sadr" (göðüs açma) olayýnýn meydana geldiðini, çocukta görülen bu gibi olaðanüstü hallerin Halîme'yi endiþelendirdiðini, bu yüzden çocuðu annesine teslime mecbûr kaldýðýný naklederler.(30)

 

4- MEDÝNE ZÝYÂRETÝ

Hz. Muhammed (s.a.s.) dört yaþýndan altý yaþýna kadar, öz annesi Âmine ile kaldý, O'nun þefkat ve ihtimâmý ile yetiþip büyüdü. Altý yaþýnda iken, babasýnýn Medine'de bulunan kabrini ziyâret etmek üzere, annesi ve sadýk hizmetçileri Ümmü Eymen'le beraber Medine'ye gittiler. Medine'deki akrabalarý Neccâroðullarýnda bir ay kadar misâfir kaldýlar. Dönüþte, Medine'nin 23 mil güneyinde Ebvâ Köyü'nde Âmine hastalandý.(31) Henüz doðmadan babasýndan yetim kalmýþ olan Hz. Muhammed (s.a.s.) altý yaþýnda iken annesinden de öksüz kalýyordu. Bu acýyý bütün varlýðý ile hisseden anne, oðlunu þefkat dolu gözlerle süzdü. Baðrýna basýp uzun uzun öptü. Masûm yüzüne bakarak

"Her yeni eskiyecek, her fâni yok olup gidecek,

Ben de öleceðim, fakat buna gam yemem,

Namýmý ebedi kýlacak hayýrlý bir halef býrakýyorum..." anlamýna bir þiir söyledi. Bu sözlerden sonra vefât etti.(32)

Annesinin ölümünden sonra çocuðu Ümmü Eymen Mekke'ye götürüp dedesi Abdülmuttalib'e teslim etti.

Altý yaþýndan sekiz yaþýna kadar, çocuða dedesi Abdülmuttalib baktý. Abdülmuttalib seksen yaþýný geçmiþ bir ihtiyârdý. Peygamber (s.a.s.) Efendimiz sekiz yaþýnda iken dedesi de öldü. Ölürken, on oðlu içinden Hz. Muhammed (s.a.s.) Efendimizin yetiþtirilmesini, öz amcasý Ebû Tâlib'e býraktý.(33/1)

Yýllar sonra, Hicret'in 6'ýncý yýlý Hudeybiye Barýþý dönüþünde Rasûlullah (s.a.s.) Efendimiz, annesinin kabrini ziyâret edip, teessürle gözyaþý döktü.

Annemin bana olan þefkatini hatýrlayarak aðladým, buyurdu. (33/2)

 

BÝR GECE

Ondört asýr evvel, yine böyle bir geceydi,

Kumdan, ayýn ondördü bir Öksüz çýkýverdi!

Lâkin, o ne hüsrândý ki: Hissetmedi gözler;

Kaç bin senedir, halbuki bekleþmedelerdi!

Nerden görecekler? Göremezlerdi tabiî

Bir kerre, zuhûr ettiði çöl, en sapa yerdi.

Bir kerre de, mâmûre-i dünyâ, o zamanlar.,

Buhranlar içindeydi, bugünden de beterdi.

Sýrtlanlarý geçmiþti beþer yýrtýcýlýkta;

Diþsiz mi bir insan, onu kardeþleri yerdi!

Fevzâ bütün âfâkýna sarmýþtý zemînin.

Salgýndý, bugün Þark'ý yýkan, tefrika derdi.

Derken büyümüþ, kýrkýna gelmiþti ki Öksüz,

Baþlarda gezen kanlý ayaklar suya erdi!

Bir nefhada insanlýðý kurtardý O Mâsum,

Bir hamlede kayserleri, kisrâlarý serdi!

Aczin ki, ezilmekti bütün hakký, dirildi;

Zulmün ki, zevâl aklýna gelmezdi, geberdi!

Âlemlere rahmetti, evet, þer–i mübîni,

Þehbâlini, adl isteyenin yurduna gerdi.

Dünya neye sâhipse, O'nun vergisidir hep;

Medyûn O'na cem'iyyeti, medyûn O'na ferdi.

Medyûndur O mâsûm'a bütün bir beþeriyyet...

Yârab, bizi mahþerde bu ikrâr ile haþret.

 

Mehmed Âkif ERSOY

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

(18) Siyer ve Ýslâm Târihi müellifleri, Rasûlüllah (s.a.s.)'in doðumunun Rebiülevvel ayýnda bir pazartesi günü sabaha karþý olduðunda genellikle ittifak etmiþlerse de, ayýn kaçýncý günü olduðu konusunda birleþememiþlerdir.

Rasûlüllah (s.a.s.) 1 Rebiülevvel 11 H./27 Mayýs 632 M. târihine rastlayan Pazartesi günü öðleden sonra vefât etmiþtir. (Bkz. Tecrid Tercemesi,9/298 ve 11/5-6) Sahih hadislerde, Peygamber (s.a.s.) Efendimiz'in 63 yaþýnda vefât ettiði belirtilmiþtir (Bkz. Tecrid Tercemesi, 9/298, Hadis No. 1442 ve 11/33, Hadis No.1671)

Rasûlüllah (s.a.s.)'in, Hz. Mâriye'den olan oðlu Ýbrâhim'in vefât ettiði gün, güneþ tutulmuþtu. (Bkz. Buhârî, 2/29-30; Tecrid Tercemesi, 3/428, Hadis No. 547) Mýsýr'lý Muhammed Felekî Paþa, yaptýðý hesaplama ve araþtýrma sonucu, bu tutulma olayýnýn, Milâdi 632 yýlýnýn 7 Ocak günü saat 8.30'a rastladýðýný tesbit etmiþtir. Rasûlüllah (s.a.s.)'in vefâtý, 1 Rebiülevvel 11 H/27 Mayýs 632 M. Pazartesi günü olduðuna göre, Muhammed Felekî Paþa bu tarihten 63 kameri yýl geri giderek, Rasûlüllah (s.a.s.)'in doðumunun 9 Rebiülevvel/20 Nisan 571 veya 2 Rebiülevvel/13 Nisan 571 pazartesi olmasý gerektiði sonucuna varmýþtýr. (Bkz. Asr-ý Saadet 1/191).

(19) Peygamberimizin en meþhûr ve Kur'an-ý Kerim'de geçen isimleri; "Muhammed" ve "Ahmed"dir. Muhammed (s.a.s.) ismi Kur'ân-ý Kerîm'de 4 yerde (Âl-i Ýmrân Sûresi 144, Ahzâb Sûresi 40, Muhammed Sûresi 2 ve Fetih Sûresi 19); Ahmed ismi ise 1 yerde (Saf Sûresi, 6) geçmektedir.

Fetih Sûresinde bu ism–i þerif, ayrýca "Rasûlüllah" olarak vasýflanmýþtýr. Saf Sûresinin 6. âyetinde ise:

"Meryem oðlu Ýsâ: Ey Ýsrâiloðullarý! Doðrusu ben, benden önce indirilen Tevrât'ý tasdik edici, benden sonra gelecek ve adý Ahmed olacak bir peygemberi de müjdeleyici olarak, Allah'ýn size gönderilmiþ bir peygemberiyim demiþti..." buyrulmuþtur.

Bu ayet-i celilede Hz. Ýsâ'nýn, kendinden sonra "Ahmed" adýnda bir peygamberin geleceðini müjdelediði bildirilmektedir.

Bugün elimizde, Hz. Ýsâ'ya indirilen Ýncil'in orjinal nüshasý bulunmayýp, ondan çok sonraki târihlerde kaleme alýnmýþ muharref nüshalar bulunduðundan Hz. Ýsâ tarafýndan verilen bu müjdenin aslýný bugünkü Ýncillerde aynen bulmak mümkün olmamaktadýr. Ancak Yunanca'dan Türkçe'ye çevrilen Yuhanna Ýncili'nin 14. babý'nýn 26 âyeti þöyledir:

"Baba'dan size göndereceðim "Tesellici", "Babadan çýkan hakikat Ruhu geldiði zaman benim için o þehâdet edecektir."

Burada geçen "Tesellici" kelimesi, Ýncilin Yunancasýnda "Faraklit" dir. Ýncil'in eski Arapça tercemelerinde bu kelime "Hammâd" veya "Hâmid" olarak terceme edilmiþtir. Nitekim bir kýsým Hýristiyan bilginleri de bu kelimeyi "Hammâd, yani çok hamd eden kimse olarak açýklamýþlardýr ki aþaðý yukarý "Ahmed" anlamýndadýr.

Ýncil'deki "Faraklit" kelimesini "Tesellici" diye terceme etmiþ de olsalar, Hz. Ýsâ ile Hz. Muhammed (s.a.s.) arasýnda bilinen bir peygamber bulunmadýðýna ve günümüze kadar da zuhûr etmediðine göre, Hz. Ýsâ'nýn gönderileceðini bildirdiði "Tesellici" veya "Faraklit" Rasûlüllah (s.a.s.) den baþka kim olabilir? (Bkz. Tecrid Tercemesi, 9/291-293, Hadis No: 1439 ve izâhý.)

Buhârî'nin Cübeyr b. Mut'ým'den rivâyetine göre, Hz. Peygamber (s.a.s)'in eski kutsal kitaplarda, eski ümmetlerce bilinen üç adý daha vardýr: Mâhi, Hâþir, Âkýb. Bu konuda þöyle buyurmuþtur:

"Bana âit beþ yüce isim vardýr. Ben Muhammed ve Ahmed'im. Ben Mâhi'yim, ki Allah benim (nübüvvetim)le küfrü izâle edecektir. Ben Hâþir'im ki (kýyamet gününde) insanlar benim ardýmdan haþrolunacaklardýr. Ben Âkib'im, Çünkü peygamberlerin sonuyum. (Buhârî 4/11;Tecrid Tercemesi, 9/291, Hadis No: 1439; Müslim, 4/1827, Hadis No: 2354. Rasûlüllah (s.a.s.)'in diðer isimleri için bkz. Tecrid Tercemesi, 9/291-294 ve 10/43)

(20) Hz. Muhammed (s.a.s.)'in Adnân'a kadar kesintisiz bilinen nesebi sýrasýyla þöyledir: Abdullah, Abdülmuttalib, Hâþim, Abdümenâf, Kusayy, Kilâb, Mürre, Kâab, Lüey, Galib, Fihr (Kureyþ), Mâlik, en-Nadr, Kinâne, Huzeyme, Müdrike, Ýlyâs, Mudar, Nizâr, Meadd, Adnân, (el-Buhârî, 4/238; Ýbn Hiþâm, 1/1-2)

Annesinin nesebi de þöyledir: Vehb, Abdümenâf, Zühre, Kilâb, Mürre... Görüldüðü üzere her iki tarafýn nesebi Kilâb'da birleþmektedir. (Ýbn Hiþam, 1/115)

(21) Aynî, Umdetü'l-Karî, 8/54; Tecrid Tercemesi, 10/43; Asr-ý Saâdet, 1/178-179

(22) El-Buhârî, 4/166; Tecrid Tercemesi, 9/316 (Hadis No: 1454) ve 10/44

(23) Müslim, 4/1782 ( Hadis No: 2276); Tirmizi, 5/583 (Hadis No: 3605); Tecrid Tercemesi 10/44

(24) Bkz. Ýbn Kesir, el-Bidâye ve'n-Nihâye, 2/255-256, Tecrid Tercemesi, 10/44;

Târih-i Din-i Ýslâm, 2/5

(25) Asr-ý Saâdet, 1/187

(26) Târih-i Din-i Ýslâm, 2/16

(27) Ýbnü'l-Esir, el-Kâmil, 1/459; Ýbn Sa'd, Tabakat 1/108

(28) Ýbnü'l-Esir, a.g.e., 1/460

(29) Mansur Ali Nâsýf, et-Tâc, 5/6, Kahire, 1382/ 1962 (Ebû Dâvud'dan)

(30) Bkz. Ýbn Hiþâm, 1/174; Ýbnü'l-Esîr, a.g.e., 461-462; Hamîdullah, Ýslâm Peygamberi 1/40

Rasûlüllah (s.a.s.)'in hayatýnda þakk-ý sadr olayý bir kaç defa olmuþtur. Ýlki, süt annesi Halîme'nin yanýnda iken meydana gelmiþtir. Melekler, göðsünü açýp, "iþte þeytanýn sendeki nasibi" diyerek bir pýhtý çýkarýp atmýþlardýr. (Müslim, 1/147 K. Ýmân B. 74, Hadis No: 261). Ýlk vahyin geliþinden önce de, vahyin aðýrlýðýna dayanabilmisi için, þakk-ý sadr olayýnýn tekrarlandýðý rivâyet edilmiþtir. Mirâc mucize'sinden önce de Cebrâil (a.s.) Rasûlüllah (s.a.s.)'in göðsünü açýp "zemzem suyu" ile yýkadýktan sonra imân ve hikmet doldurmuþtur. (Tecrid Tercemesi, 2/227, Hadis No: 227 ve izâhý)

(31) Ýbn Hiþâm, 1/177; Tecrid Tercemesi, 4/699

(32) Târih-i Din-i Ýslâm, 2/23; Tecrid Tercemesi, 2/699

(33/1) Abdülmuttalib'in çeþitli zevcelerinden 10 oðlu ve 6 kýzý vardý. Bunlar içinde Hz. Ali'nin babasý Ebû Tâlib ile Peygamberimiz (s.a.s)'in babasý Abdullah ana baba bir kardeþti. (Asr-ý Saâdet 1/ 197; Târihi-i Din-i Ýslâm, 2/27)

Oðullarý: Abbâs, Hamza, Abdullah, Ebû Tâlib (asýl adý Abdimenâf) Zübeyr, Hâris, Hacl, Mukavvim, Dýrar, Ebû Leheb (asýl adý Abduluzza) dýr. Kýzlarý ise: Safiyye, Ümmü Hakim el- Beyda, Âtike, Ümeyme, Eravâ, Berre. (Ýbn Hiþâm, 1/113)

(33/2) Ýbn Sa'd, et-Tabakat, 1/116-117; Tecrid Tercemesi, 4/683

Kelime Açýklamalarý:

Hasrân: Sapýklýk, aldanma-Mamûre-i dünya: Dünyada insanlarýn yaþadýðý yerler, kalkýnmýþ ülkeler-Beter: daha kötü-Beþer: Ýnsan cinsi, bütün insanlar-Diþsiz: (burada) güçsüz, zayýf, kimsesiz-Fevza: Kargaþa, anarþi-Âfak: Ufuklar-Ufuk: Uzaklara bakýldýðýnda yeryüzünün gökyüzüyle birleþmiþ gibi görünen yeri-Zemin: Yeryüzü. Þark: Doðu ülkeleri-Tefrika: Fikir ayrýlýðý-Nefha: Üfürme-Mâsûm: Günahsýz-Hamle: Atýlma, saldýrma-Kayser: Bizans imparatorlarýna verilen ünvan-Kisrâ: Ýran hükümdarlarýna verilen ünvan-Acz: Güçsüzlük- Zevâl: Yok olma-Þer'i mübin: Ýslâm dini-Þehbal: kanat, kanattaki uzun tüyler-Adl: adalet-Medyûn: Borçlu-Beþeriyyet: Ýnsanlýk-Mahþer: Kýyâmette insanlarýn toplanacaðý yer-Haþretmek: Kýyâmet günü insanlarý dirildikten sonra mahþerde toplamak.

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

 

II- HZ. MUHAMMED (S.A.S.)'ÝN GENÇLÝK DÖNEMÝ

 

 

1- EBÛ TÂLÝB'ÝN HÝMÂYESÝ

Peygamberimizin hayâtýnýn sekiz yaþýndan yirmibeþ yaþýna kadar olan dönemine "gençlik devresi" denilir. Bu devrede Rasûlullah (s.a.s.) amcasý Ebû Tâlib'in yanýnda, onun himâyesi altýnda bulunmuþtur.

Ebû Tâlib, zeki ve âlicenâb bir zâtdý. Zengin olmamakla beraber, asâleti ve âlicenâplýðý sebebiyle herkesten saygý görüyordu. Yeðeni Hz. Muhammed'i çok seviyor, hiç yanýndan ayýrmýyordu.

 

2- SEYÂHATLERi

a) Þam Seyâhati

Mekke iklimi zirâate elveriþli olmadýðýndan, Mekkeliler ticâretle uðraþýrlar, çocuklarýný da ticârete alýþtýrýrlardý. Ticâret için kervanlarla, yazýn Þam'a, kýþýn Yemen'e seyâhet ederlerdi. Ebû Tâlip de diðer Mekkeliler gibi kervan ticâreti yapýyordu. Bir defasýnda Þam'a giderken, Hz. Muhammed (s.a.s.)'e amcasýndan ayrýlmak zor geldi; kendisini de yanýnda götürmesini istedi. Ebû Tâlib çok sevdiði yeðenini kýrmadý. O'nu da kafileyle beraberinde götürdü. Bu esnâda henüz oniki yaþýndaydý.

Þam'ýn 90 km. kadar güneyinde Busrâ (Eski Þam) denilen kasabada "Bahîra" adýnda bir Hýristiyan râhibi vardý. Kasabaya uðrayan kervanlarla hiç ilgilenmediði halde, Hz. Muhammed (s.a.s.)'in içinde bulunduðu kervaný karþýlayarak bütün kafileye bir ziyâfet verdi. Bahîra okuduðu kutsal kitaplardan edindiði bilgilerle, Hz Muhammed (s.a.s.)'in simâsýndan, O'nun istikbâlini sezmiþti. O'nunla konuþtu. Sorular sordu. Aldýðý cevâplar, kanâatini kuvvetlendirdi. Þam yolculuðunun bu çocuk için tehlikeli olacaðýný düþündü. Ebû Tâlib'e:

-"Bu çocuk son Peygamber olacaktýr. Þam Yahûdîleri içinde O'nun alâmet ve vasýflarýný bilen kâhinler vardýr. Tanýrlarsa, ihânet ve kötülüklerinden korkulur. Bu çocuðu Þam'a götürmeyiniz..."dedi. Bu sözler üzerine Ebû Tâlib Þam'a gitmekten vazgeçti. Alýþveriþini burada bitirip, geri döndü.(34)

Son Peygamberin geleceði ve O'nun bir çok vasýflarý Tevrât ve Ýncil'de bildirilmiþti. Bu sebeple, Yahûdî ve Hristiyan bilginleri, O'nun alâmetlerini ve vasýflarýný biliyorlardý. Hicretten sonra Müslüman olan Medineli Yahûdi âlimi Abdullah Ýbn Selâm'ýn "Tevrat'ta Hz. Muhammed (s.a.s.) ve Hz. Ýsa (a.s.)'ýn sýfatlarý vardýr" dediðini, "Kütüb-i Sitte" denilen altý güvenilir hadis kitabýndan Tirmizi'nin es-Sünen'inde rivâyet edilmiþtir."(35)

Gülünç Bir Ýddiâ

Hz. Muhammed (s.a.s.)'in 12 yaþýnda yaptýðý bu seyâhatta râhip Bahîra ile görüþmesini, bazý Hýristiyan yazarlar, Hýristiyanlýðýn bir zaferi gibi göstermek istemiþler, Peygamberimiz (s.a.s.)'in bütün dinî esaslarý bu râhipten öðrendiðini iddia etmiþlerdir.

Bu iddia son derece gülünç ve tutarsýzdýr. Oniki yaþýndaki bir çocuðun, Ýslâm gibi mükemmel bir dinin esaslarýný bir kaç saatlik görüþme esnâsýnda öðrenmesi mümkün deðildir. Bu râhip bu esaslarý bilseydi, kendisi teblið ederdi. Eðer burada böyle bir konu konuþulsaydý, kafilenin gözü önünde yapýlan bu konuþma aðýzdan aðýza yayýlýrdý. Peygamberliðini ilân ettiði zaman inanmayanlar, "bunlar Bahîra'nýn sözleri" demezler miydi? Üstelik Ýslâmiyet, Hýristiyanlarýn "teslis" (üçlü tanrý sistemi) inancýný tamâmen reddetmiþ "Tevhid inancýný" getirmiþtir. Görüldüðü üzere, bu iddia son derece çürük ve çirkin bir iftirâdan baþka bir þey deðildir.

b) Yemen Seyâhati

Hz. Muhammed (s.a.s.) 17 yaþýnda iken de, diðer bir ticâret kafilesi ile amcalarýndan Zübeyr ve Abbâs'la birlikte Yemen'e gidip gelmiþtir.(36)

 

3- FÝCÂR SAVAÞINA KATILMASI

Müslümanlýktan önce (Câhiliyet Döneminde) Araplar arasýnda iç savaþlar eksik olmazdý. Yalnýzca "Eþhür-i hurum" denilen dört ayda savaþmak haram sayýlýrdý. Bu dört ayda (Zilka'de, Zilhicce, Muharrem, Receb) savaþ yapýlacak olursa fâcirane sayýldýðý için buna "Ficâr Savaþý" denirdi.

Kureyþ kabîlesi ile Hevâzin kabîlesi arasýnda kan davasý yüzünden bir savaþ baþlamýþ, dört yýl sürmüþtü. Savaþ, kan dökülmesi haram olan aylarda da devâm ettiði için "Ficâr Savaþý" denildi.

Peygamberimiz (s.a.s.) yirmi yaþlarýnda iken bu savaþa amcalarý ile birlikte katýldý. Fakat kimseye ok atmamýþ, kimsenin kanýný dökmemiþtir. Sâdece karþý taraftan atýlan oklarý toplayýp, amcalarýna vermiþtir.(37)

 

4- HILFU'L-FUDÛL CEMÝYETÝNDE ÜYELÝÐÝ

Uzun süren Ficâr savaþý esnâsýnda Mekke'de âsâyiþ bozulmuþ, can ve mal güvenliði kalmamýþtý. Özellikle dýþarýdan mal getiren yabancýlarýn mallarý yaðmalanýyordu.

Vâil oðlu Âs, Mekke'ye gelen Yemen'li bir tâcirin bütün malýný gasbetmiþ, haksýz olarak elinden almýþtý. Yemen'li, Ebû Kubeys daðýna çýkarak uðradýðý haksýzlýða karþý, bütün kabîleleri yardýma çaðýrdý. Yemenlinin bu feryâdý üzerine Peygamberimiz (s.a.s.)'in amcasý Zübeyr, Kureyþin bütün ileri gelenlerini çaðýrdý. Hâþimoðullarý, Zühreoðullarý, Esedoðullarý, Temimoðullarý, Abdülluzzaoðullarý, Zübeyrin dâvetine icâbet ederek, Beni Temîm'den Cüd'ân oðlu Abdullah'ýn evinde toplandýlar."Mekke'de zulmü önlemeðe yerli-yabancý hiç kimseye karþý haksýzlýk ettirmemeðe" karar verdiler. Haksýzlýða uðrayan kimselere yardým edeceklerine yemin ettiler. Yemenlinin hakkýný Âs'tan alýp geri verdiler. Mekke'de âsâyiþi yoluna koydular.

Vaktiyle, Cürhümîler zamanýnda Fadl b. Hâris,, Fudayl b. Vedâa ve Mufaddal b. Fedâle isimlerinde üç kabîle baþkaný, kabîleleri ile toplanarak,"Mekke'de zulme meydan vermeyeceðiz, zayýflarýn hakkýný adâlet üzere alacaðýz..."(38) diye yemin etmiþlerdi. Onlarýn bu yeminlerine "Hýlfu'l-fudûl" (Fadýlllar yemini) denilmiþti. Cüd'ân oðlu Abdullah'ýn evinde ayný konuda yapýlan yemine de bu sebeple "Hýlfu'l-fudûl" denildi.

Peygamberimiz (s.a.s.) 20 yaþýnda iken bu toplantýda amcalarý ile beraber üye olarak bulundu. Bu cemiyetin çalýþmalarýndan son derece memnun kaldýðýný Peygamberliðinden sonra: "Ýslâm'da da böyle bir cemiyete caðrýlsam, yine icâbet ederim", sözleriyle ifâde etmiþtir.(39)

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

 

(34) Bkz. et-Tirmizi, es-Sünen, 5/590-591 (Hadis No: 3620); Ýbn Hiþâm, 1/91-194; Ýbnü'l-Esîr,a.g.e., 2/37

(35) et-Tirmizi, 5/588, (Hadis No:3617)

(36) Târih-i Din-i Ýslâm, 2/33

(37) Ýbn Hiþâm, 1/198

(38) Ýbnü'l-Esîr, a.g.e., 2/41

(39) Ýbn Hiþâm 141-142; Tarih-i Din-i Ýslâm, 2/ 36; Tecrid Tercemesi, 7/101

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

 

III- HZ. MUHAMMED (S.A.S.)'ÝN EVLÝLÝK DÖNEMÝ

 

 

1- TÝCÂRET HAYÂTI

Bütün Mekke'liler gibi Hz. Muhammed (s.a.s.) de amcasýyle birlikte ticâret yapýyordu. Gerek çocukluðunda, gerekse ticâret hayâtýnda, dürüstlüðü ile tanýnmýþtý. Sözünde durmadýðý, yalan söylediði, baþkalarýna zarar verecek bir davranýþta bulunduðu, bir kimseyi incittiði asla görülmemiþ; dürüstlüðü dillere destan olmuþtu. Bu yüzden Mekke'liler O'na "el-Emîn" (her konuda güvenilir kiþi) diyorlardý. O'nun bu yüksek ahlâkýný öðrenen Kureyþin zengin kadýnlarýndan Hatice, kendisine sermâye vererek ticâret ortaklýðý teklif etti. Böylece Peygamber (s.a.s.) ile Hatice arasýnda ticâret ortaklýðý baþladý.

 

2- HZ. HATÝCE ÝLE EVLENMESÝ

Kureyþin Esed oðullarý kolundan Huveylid kýzý Hatice zeki, dirâyetli, þeref ve asâlet sâhibi, 39-40 yaþlarýnda zengin ve güzel bir hanýmdý. Daha önce iki defa evlenmiþ ve dul kalmýþtý. Kureyþin ileri gelenlerinden pek çok isteyenler olmuþ, fakat hiç biri ile evlenmemiþti. Güvendiði kimselere sermâye vererek ticâret ortaklýðý yapýyor, böylece servetini artýrýyordu. Yüksek ahlâk ve âli-cenâblýðý sebebiyle, kendisine Müslümanlýktan önce "Tâhire" denildiði gibi, sonra da "Haticetü'l-Kübra" denilmiþtir.

Hz. Hatice bir ticâret kafilesiyle Peygamberimiz (s.a.s.)'i Þam'a gönderdi. Kölesi Meysere'yi de hizmetine verdi. Fakat Hz. Peygamber (s.a.s.) Þam'a kadar gitmedi; mallarý Busra'da satarak geri döndü. Çünkü Bahîra'nýn ölümünden sonra yerine geçen Râhip Nestûra da, Hz. Muhammed (s.a.s.)'in Þam'a gitmesini uygun bulmamýþtý.(40)

Üç ay kadar sonra, Hz. Muhammed (s.a.s.) beklenilenin çok üzerinde kazanç elde ederek döndü. Hz. Hatice, bu büyük insanýn emniyet, dürüstlük ve gayretine hayran oldu. Daha sonra araya vasýtalar girdi; evlenmeleri kararlaþtýrýldý. Bu esnâda Hz.Muhammed (s.a.s.) 25, Hz Hatice ise 40 yaþlarýndaydý.(41)

Nikâh, Hatice'nin amcazâdesi, Varaka oðlu Nevfel tarafýndan Hz. Hatice'nin evinde kýyýldý. Ebû Tâlib ile Varaka birer hitâbede bulunarak, her iki âilenin üstünlük ve meziyetlerini dile getirdiler.(42) Esâsen, Hz. Peygamber (s.a.s.) ile Hz. Hatice'nin nesebleri Kusayy'da birleþir. Hz. Hatice'ye 20 diþi deve mehir verildi.(43) Nikâhtan sonra develer kesilerek dâvetlilere ziyâfet çekildi.

Evlenmelerinden sonra, Hz. Muhammed (s.a.s.), Hz. Hatice'nin evine geçti. Örnek ve mutlu bir âile yuvasý kurdular. Hz. Hatice, Hz. Muhammed (s.a.s.)'e derin bir saygý ve sevgi ile baðlýydý. Peygamberliðinden önce olduðu gibi, Peygamberlik devrinde de en büyük yardýmcýsý oldu. Yüksek ve eþsiz ruhlu bir haným olduðunu gösterdi.

Peygamberimiz (s.a.s.)'de ondan son derece memnundu. O devirde çok evlilik âdet olduðu ve bir çok teklifler aldýðý ve aralarýnda yaþ farký da bulunduðu halde, onun üzerine evlenmedi; ölümünden sonra da onu hep hayýrla andý.

 

3- HZ. PEYGAMBER (S.A.S)'ÝN ÇOCUKLARI

Peygamberimiz (s.a.s.)'in Hz. Hatice'den ikisi erkek, dördü kýz olmak üzere sýrasýyla, Kaasým, Zeyneb, Rukiyye, Ümmü Gülsüm, Fâtýma ve Abdullah adlarýnda altý çocuðu oldu. Arablarda ilk çocuðun adý ile künyelendirme âdet olduðundan Hz.Peygamber (s.a.s.)'e de "Ebü'l-Kaasým" denildi. Kaasým ile Abdullah küçük yaþta öldüler. Kýzlarý büyüdüler. Fakat Fâtýma'dan baþka hepsi de babalarýndan önce vefât ettiler. Yalnýz Fâtýma, Peygamber (s.a.s.)'in vefâtýndan sonra altý ay daha yaþadý.

Rasûl-i Ekrem (s.a.s), kýzlarýnýn en büyüðü Zeyneb'i Ebu'l-Âs ile evlendirdi. Ebü'l Âs, Müslüman olmadýðý için, Zeyneb'in hicretine izin vermemiþti. Bedir Savaþýnda esir düþtü. Zeyneb'i Medine'ye göndermek þartý ile serbest býrakýldý. Daha sonra Müslüman olarak Medine'ye geldi. Zeyneb'i tekrar aldý.(44)

Rukiyye ile Ümmü Gülsüm'ü, amcasý Ebû Leheb'in oðullarýndan Utbe ve Uteybe ile evlendirmiþti. Ýslâmiyetten sonra Ebû Leheb, Hz. Peygamber (s.a.s.)'e olan düþmanlýðý sebebiyle oðullarýna eþlerini boþamalarý için baský yaptý. Onlar boþadýktan sonra, Rasûlullah (s.a.s.) Rukiyye'yi Hz. Osman'la evlendirdi. Rukiyye'nin ölümünden sonra da Ümmü Gülsüm'ü nikâhladý. Bu yüzden Hz. Osman'a "iki nûr sâhibi" anlamýna "Zi'n-nûreyn" denildi.

En küçük kýzý Fâtýma'yý ise Hz. Ali ile evlendirdi. Hasan ve Hüseyin, Hz. Fâtýma'nýn çocuklarýdýr. Rasûl-i Ekrem (s.a.s.)'in nesli, Hz. Fâtýma ile devâm etmiþtir.

Peygamberimiz (s.a.s.)'in Mýsýrlý eþi Mâriye'den de Ýbrâhim adlý bir oðlu olmuþ, fakat Hicretin 10'uncu yýlýnda henüz iki yaþýna girmeden ölmüþtür.

4- KÂBE'NÝN TÂMÝRÝNDE HAKEMLÝÐÝ (605 M.)

Hz. Ýbrâhim ve Hz. Ýsmâil tarafýndan yapýlmýþ olan Kâbe, geçen uzun asýrlar içinde yaðmur ve sel sularý ile harabolmuþ, tâmir edilmesi gerekmiþti.

Kureyþliler, Kâbe binasýný yýkarak, yeniden yapmaya karar verdiler. Yardýmlar toplandý, gerekli malzeme temin edildi. Hz. Ýbrâhim'in yaptýðý temele kadar yýkarak, duvarlarý yeniden örmeðe baþladýlar. Ancak; "Hacer-i Esved"i yerine koyma sýrasý gelince anlaþamadýlar. Kureyþ'in bütün kollarý, bu þerefin kendilerine âit olmasýný istiyordu. Anlaþmazlýk dört gün sürdü, kan dökülmek üzereydi ki,(45) Kureyþ'in en ihtiyarý Ebû Ümeyye veya Huzeyfe b. Muðîre"Harem kapýsýndan ilk girecek zâtýn hakem yapýlarak, onun vereceði karara uyulmasýný" teklif etti.(46) Bu teklif kabul edildi. Az sonra kapýdan Hz. Muhammed (s.a.s) girmiþti. Buna o kadar sevindiler ki, "el-Emîn, el-Emîn, O'nun hakemliðine râzýyýz..." diye baðrýþtýlar.Yanlarýna gelince, durumu anlattýlar.

Hz. Muhammed (s.a.s.), üzerine Hacer-i Esved-i koyduðu yaygýnýn uçlarýný Kureyþin ulularýna tutturdu; hep berâber, konulacaðý yere kadar taþýdýlar. Hz. Peygamber (s.a.s.)'de taþý alýp yerine yerleþtirdi. Anlaþmazlýðýn bu þekilde çözümlenmesi herkesi memnûn etti. Böylece büyük bir felâket önlenmiþ oldu.(47)

Bu olay, Hz. Muhammed (s.a.s.)'in zekâ ve dirâyeti yanýnda, O'nun Mekkeliler arasýndaki sonsuz itibâr ve güvenini de göstermektedir. Bu esnâda Rasûl-i Ekrem (s.a.s.) 35 yaþýnda idi.

Kâbe'nin tâmirinde Hz. Peygamber (s.a.s.) de bizzât çalýþmýþ, taþ taþýmýþ, hatta bu yüzden omuzlarý yara olmuþtu. Bir defa, amcasý Abbâs'ýn sözüne uyarak, taþ acýtmasýn diye elbisesini omuzuna topladýðýnda vücûdu açýlýverince baygýn halde yere düþmüþtü. Rasûlullah (s.a.s.) o andan sonra hiç üryân görülmemiþtir.(48)

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

(40) Ýbnü'l-Esîr, el-Kâmil 2/39

(41) Ýbnü'l-Esîr, a.g.e., 2/39

(42) Her iki hutbenin metin ve tercemeleri için bkz. Târih-i Din-i Ýslâm, 2/ 47-48

(43) Ýbn Hiþâm, 1/201. Beþyüz altýn veya beþyüz dirhem.. gibi rivâyetler de vardýr.

(44) Ebûl-Âs ile ilgili daha geniþ bilgi için, bkz. Tecrid Tercemesi, 2/373-376, (Hadis No: 313'ün izâhý)

(45) Abdü'd-dâroðullarý, ellerini bir çanaktaki kana batýrarak, "kanýmýz dökülmedikçe, bu konuda kimse bizim önümüze geçemez" diye yemin etmiþlerdi. (Tarih-i Din-i Ýslâm, 2/55)

(46) Târihi-i Din–i Ýslâm, 2/55

(47) Bkz. Ýbn. Hiþâm, 1/209; Ýbnü'l-Esir, a.g.e., 2/45; Tecrid Tercemesi, 6/40-44

(48) el-Buhârî, 1/96; Tecrid Tercemesi, 2/240, Hadis No. 237 ve 6/48

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

ÝKÝNCÝ KISIM

 

 

HZ. MUHAMMED (S.A.S.)'ÝN PEYGAMBERLÝK DEVRÝ (610-632)

 

Hz. Muhammed (s.a.s.) 40 yaþýnda Peygamber oldu. 23 yýllýk Peygamberlik devresinin 13 yýlý Mekke'de, 10 yýlý Medine'de geçti. Bu itibârla Peygamberlik devresinin:

a) Nübüvvet'den Hicret'e kadar devâm eden 13 yýllýk süresine "Mekke Devri" (610- 622);

b) Hicretten vefâtýna kadar olan 10 yýllýk süresine de "Medine Devri" (622-632) denir.

 

BÝRÝNCÝ BÖLÜM

 

 

MEKKE DEVRÝ

 

I- HZ.MUHAMMED (S.A.S.)'ÝN PEYGAMBER OLUÞU

 

1- HÝRA'DA ÝNZÝVÂ

Eskiden beri Mekke'deki hanîf ve zâhitler, recep ayýnda inzivâya çekilirlerdi. Her biri, Mekke'nin 3 mil (bir saat) kuzeyinde Hira (Nûr) daðýnda bir köþeye çekilir, tefekküre dalardý. (49)

40 yaþlarýna doðru Hz. Peygamber (s.a.s.)'in kalbinde de bir yalnýzlýk sevgisi belirdi. O da Hira (Nûr) Daðýnda bir maðaraya çekilip, günlerce orada kalýyor, Cenâb-ý Hakk'ýn sonsuz kudret ve azametini düþünerek O'na ibâdet ediyordu. Giderken azýðýný da berâberinde götürüyor, bitince evine dönüyor, sonra tekrar gidiyordu. Böylece Cenâb-ý Hakk, O'nu büyük vazifesine hazýrlýyordu. Zaman zaman "Sen Allah elçisisin..." diye kulaðýna sesler geliyor, fakat etrafta hiç bir þey göremiyordu.(50)

Hz. Muhammed (s.a.s.)'e ilâhi vahyin baþlangýcý, sâdýk rüyâlar þeklinde oldu. Gördüðü her rüya, olduðu gibi çýkýyordu. (51) Bu hâl, altý ay kadar devam etti.

 

2-ÝLK VAHY

610 yýlý Ramazan ayýnýn(52) Kadir Gecesinde,(53) ridâsýna bürünüp Hira'daki maðarada düþünmeye dalmýþ olduðu bir sýrada, bir sesin kendisini ismi ile çaðýrmakta olduðunu duydu. Baþýný kaldýrýp etrafýna baktý; kimseyi göremedi. Bu sýrada her tarafý ansýzýn bir nûr kaplamýþtý; dayanamayýp bayýldý. Kendisine geldiðinde karþýsýnda vahiy meleði Cebrâil'i gördü. Melek O'na:

-"Oku" Dedi. Hz. Muhammed (s.a.s.):

-"Ben okuma bilmem", diye cevap verdi. Melek, Hz. Muhammed (s.a.s.)'i kucaklayýp güçsüz býrakýncaya kadar sýkdý.

-"Oku" diye emrini tekrarladý. Hz. Muhammed (s.a.s.) yine:

-"Ben okuma bilmem..." cevâbýný verdi. Melek emrini tekrarlayýp üçüncü defa Hz. Peygamber (s.a.s.)'i sýktýktan sonra "el-Alak" Sûresi'nin ilk beþ âyetini okudu.

"Yaratan Rabb'ýnýn adýyle oku. O, insaný alak'tan (aþýlanmýþ yumurtadan) yarattý. Oku, kalemle (yazmayý) öðreten, insana bilmediðini belleten Rabb'ýn sonsuz kerem sahibidir." (El-Alak Sûresi, 1-5).

Meleðin arkasýndan Hz. Peygamber (s.a.s.)'de bu âyetleri tekrarladý. Heyecanla maðaradan çýkarak evine geldi. Yolda ilerlerken gök yüzünden bir sesin:

"Ya Muhammed. Sen Allah'ýn elçisisin, Ben de Cibril'im" dediðini duydu. Baþýný kaldýrdýðý zaman, Cebrâil'i gördü.(54) Korku içinde evine vardý. Eþi Hz. Hatice'ye:

"Beni örtünüz, çabuk beni örtünüz" dedi. Bir müddet dinlenip heyecâný geçtikten sonra gördüklerini Hz. Hatice'ye anlattý, kendimden korkuyorum, dedi. Hz. Hatice, O'nu þu ölmez sözlerle teselli etti.

"Öyle deme. Allah'a yemin ederim ki, Cenâb-ý Hakk hiç bir vakit seni utandýrmaz. Çünkü sen , akrabaný gözetirsin. Ýþini görmekten âciz kimselerin aðýrlýklarýný yüklenirsin, Fakire verir, kimsenin kazandýramayacaðýný kazandýrýrsýn. Misâfiri aðýrlarsýn. Hak yolunda zuhûr eden olaylarda halka yardým edersin..." (55)

 

3- VARAKA'NIN SÖZERÝ

Hatice daha sonra Hz. Peygamber (s.a.s.)'i amcazâdesi Nevfel oðlu Varaka'ya götürdü. Varaka hanîflerdendi. Tevrât ve Ýncil'i okumuþ, Ýbrânî dilini ve eski dinleri bilen bir ihtiyardý. Varaka Peygamberimiz (s.a.s.)i dinledikten sonra:

-"Müjde sana yâ Muhammed, Allah'a yemin ederim ki sen Hz. Ýsâ'nýn haber verdiði son Peygambersin. Gördüðün melek, senden önce Cenâb-ý Hakk'ýn Musâ'ya göndermiþ olduðu Cibril'dir. Keþki genç olsaydým da, kavmin seni yurdundan çýkaracaðý günlerde sana yardýmcý olabilseydim... Hiç bir Peygamber yoktur ki, kavmi tarafýndan düþmanlýða uðramasýn, eziyet görmesin..." (56) dedi. Aradan çok geçmeden Varaka öldü.

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

(49) Tarih-i Din-i Ýslâm, 2/60

(50) Ýbn Hiþâm, 1/250

(51) el-Buhârî, 1/3; Tecrid Tercemesi, 1/3 (Hadis No:3); Ýbn Hiþâm, 1/249-250

(52) Bkz. el- Bakara Sûresi, 185

(53) Bkz. el- Kadr Sûresi, 1

(54) Ýbn Hiþâm, 1/253

(55) Bkz. el-Buhârî, 1/3; Tecrid Tercemesi, 1/3-10. (Hadis No:3)

(56) Bkz. el-Buhârî, 1/3;Tecrid Tercemesi, 1/3-10. (Hadis No:3)

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

II- NEBÎLÝK VE RASÛLLUK

Þüpheziz, seni biz, þâhit, müjdeleyici ve uyarýcý olarak gönderdik".

(Fetih Sûresi, 8)

Ýlk vahiy'den sonra, kýsa bir süre vahyin arkasý kesildi.(57) Bir gün Hz. Peygamber (s.a.s.) Hira'dan dönerken, bir ses iþitti. Baþýný kaldýrýp semâya bakýnca, kendisine daha önce Hira'daki maðarada gelen meleði gördü. Korku ve heyecân içinde evine döndü.

"Hemen beni örtünüz, beni örtünüz." dedi. Bu esnada Cebrâil, el-Müddessir Sûresinin ilk âyetlerini getirdi.

"Ey örtüsüne bürünen (peygamber). Kalk, (insanlarý) azâb ile korkut. Rabb'ýnýn adýný yücelt (Namaz'da tekbir getir.) Elbiseni temiz tut. Kötü þeyleri terket." (el-Müddessir Sûresi, 1-5).

Ýlk vahiy ile Hz. Muhammed (s.a.s.) "Nebî" olmuþ, henüz baþkalarýna "Hak Dini" teblið ile görevlendirilmemiþti. Bu ikinci vahiy ile "Risâlet" verildi. Hak Dini teblið ile görevlendirildi. Ancak açýk dâvet emredilmedi.

1- ÝSLÂMDA ÝLK ÝBÂDET

Ýslâmda Allah'a imândan sonra ilk farz kýlýnan ibâdet, namazdýr. Ýkinci vahiy ile el-Müddessir Sûresinin ilk âyetlerinin indirilmesinden sonra, Mekke'nin üst yanýnda bir vâdide, Cibril (a.s.), Rasûlullah (s.a.s.)'e gösterip öðretmek için abdest almýþ, peþinden Cibril'den gördüðü þekilde Rasûlullah (s.a.s.) de abdest almýþtýr.

Sonra Cibril (a.s.) Hz. Peygamber (s.a.s.)'e namaz kýldýrmýþ ve namaz kýlmayý öðretmiþtir.(58)

Eve dönünce Rasûlullah (s.a.s.) abdest almayý ve namaz kýlmayý eþi Hz. Hatice'ye öðretmiþ, o da abdest almýþ ve ikisi birlikte cemâatle namaz kýlmýþlardýr.

 

2- ÝLK MÜSLÜMANLAR

"Ýyilik iþlemekte önde olanlar, karþýlýklarýný almakta da önde olanlardýr."

(Vâkýa Sûresi, 10)

Hz. Peygamber (s.a.s.)'e ilk imân eden ve O'nunla birlikte ilk defa namaz kýlan kiþi, eþi Hz. Hatice oldu. Daha sonra evlâtlýðý Hârise oðlu Zeyd.(59) ve amcasýnýn oðlu Hz. Ali Müslüman oldular.

 

a ) Hz. Ali'nin Ýslâm'ý Kabûl Etmesi

Ebû Tâlib, Hz. Muhammed (s.a.s.)'i, 8 yaþýndan 25 yaþýna kadar evinde barýndýrmýþ O'nu öz çocuklarýndan daha çok sevmiþti. Evliliðinden sonra Hz. Muhammed (s.a.s.), eþi Hz. Hatice'nin evine geçmiþ ve maddî bakýmdan refâha kavuþmuþtu. (60) Ebû Tâlib'in âilesi ise pek kalabalýktý. Peygamberimiz (s.a.s.) amcasýnýn sýkýntýsýnýn biraz azalmasý için 5 yaþýndan itibâren Ali'yi yanýna almýþtý. Bu yüzden Ali, Hz. Peygamber (s.a.s)'in yanýnda kalýyordu.(61)

Hz. Ali, Peygamberimiz (s.a.s.) ile Hz. Hatice'yi namaz kýlarken görünce, bunun ne olduðunu sordu. Peygamber Efendimiz, O'na Müslümanlýðý anlattý. O da Müslümanlýðý kabûl etti. Bu esnâda Hz. Ali henüz on yaþlarýnda bir çocuktu.

 

b) Hz. Ebû Bekir'in Müslüman Olmasý

Hz. Muhammed (s.a.s.)'in yakýn ve en samîmi dostu olan Ebû Kuhâfe oðlu Ebû Bekir, Kureyþ kabîlesi'nin Teymoðullarý kolundandýr. Baba ve anne tarafýndan soyu, Hz. Peygamber (s.a.s.)'in soyu ile Mürre'de birleþir.

Hz. Ebû Bekir'in Mekke'de Kureyþ arasýnda büyük bir itibârý vardý. Zengin ve dürüst bir tüccârdý. Aralarýndaki güven ve samîmiyet sebebiyle, Peygamberimiz (s.a.s.) âilesi dýþýndakilerden ilk olarak Hz. Ebû Bekir'i Ýslâm'a dâvet etti. Hz. Ebû Bekir bu dâveti tereddütsüz kabûl etti. Esâsen, câhiliyet devrinde bile putlara hiç tapmamýþ, aðzýna bir yudum içki koymamýþtý. Hz. Ebû Bekir'in Müslüman olmasýyla, Peygamberimiz (s.a.s.) büyük bir desteðe kavuþtu. Onun gayret ve delâletiyle, Mekke'nin önemli þahsiyetlerinden Affân oðlu Osmân, Avf oðlu Abdurrahman, Ebû Vakkas oðlu Sa'd, Avvâm oðlu Zübeyr, Ubeydullah oðlu Talha da Müslümanlýðý kabûl ettiler. Hz. Hatice'den sonra Müslüman olan bu 8 zata "Ýlk Müslümanlar" (Sabýkûn-i Ýslâm) denilir.

 

(57) Ýlk vahiy ile ikinci vahiy arasýnda geçen "fetret-i vahy" süresinin ne kadar devâm ettiðine dâir rivâyetler 15 gün ile 3 yýl arasýnda deðiþmektedir. (Bkz. Tecrid Tercemesi, 1/11. Hadis No: 4'ün açýklamasý) Olaylarýn seyrine göre, 1-2 aydan daha çok olmamasý gerekir. 2-3 yýl gibi uzun süre olduðunu söyleyenler, "gizli dâvet" süresi ile "fetret-i vahy"i ayýramamýþ olmalýdýrlar.

(58) Ýbn Hiþâm, 1/260-261; Tecrid Tercemesi, 2/231, (Hadis No: 227'nin açýklamasý); Tâhir Olgun, Ýbâdet Târihi, 28, Ýstanbul, 1946

(59) Zeyd, Kudâa kabilesindendi. Küçük yaþta esir edilmiþ, köle olarak satýlmýþtý. Hz. Hatice, evliliklerinden sonra O'nu Hz. Muhammed (s.a.s.)'e hediye etti. Babasý Hârise, oðlunu araya araya nihâyet Hz. Peygamber (s.a.s.)'in yanýnda buldu. Hz. Peygamber (s.a.s.) kendisini âzâd ederek babasý ile gitmesine izin verdi. Fakat Zeyd, babasý ile gitmedi; "babam da sensin, annem de..." diyerek, Hz. Muhammed (s.a.s.)'den ayrýlmadý. Hz. Muhammed (s.a.s.)'de onu evlâd edindi. (Ýbn Hiþâm, 1/265), Kur'an-ý Kerîm'de açýk olarak adý geçen sahâbî, yalnýzca Zeyd'dir. (el-Ahzâb Sûresi, 37) Peygamberimiz (s.a.s.) onu Ümmü Eymen ile evlendirmiþ, bu evlilikten meþhûr komutan "Üsâme" doðmuþtur. Zeyd, Hicretin 8'inci yýlýnda Mûte Savaþýnda þehid olmuþtur. (Geniþ bilgi için bkz. Tecrid Ter. 4/538 - 540, Hadis No: 644)

(60) Bkz. ed-Duhâ Sûresi, 8

(61) Abbas da ayný maksatla Câfer'i yanýna almýþtý. (Bkz. Ýbn Hiþâm, 1/263)

 

 

3- AÇIK DÂVETÝN BAÞLAMASI (613-614 M)

Peygamber (s.a.s.) Efendimiz ilk üç yýl halký gizlice Ýslâm'a dâvet etti. Yalnýzca çok güvendiði kimselere Ýslâm'ý açýkladý. (62) Baþta Hz. Ebû Bekir olmak üzere, Hak dini kabul etmiþ olanlar da, el altýndan güvendikleri arkadaþlarýný teþvik ediyorlardý. Bu üç yýl içinde Müslümanlarýn sayýsý ancak 30'a çýkabildi.(63) Bunlar ibâdetlerini evlerinde gizlice yapýyorlardý.

Peygamberliðin dördüncü yýlýnda (614 M.) inen: "Sana emrolunan þeyi açýkca ortaya koy, müþriklere aldýrma". (el-Hicr Sûresi, 94) anlamýndaki âyet-i celile ile Ýslâm'ý açýktan teblið etmesi emrolundu. Bunun üzerine Rasûl-i Ekrem (s.a.s.) halký açýktan Ýslâm'a dâvete baþladý.

Harem-i Þerif'e gidip kendisine inen âyetleri açýktan okuyordu:

"Ey insanlar þüphesiz ben, göklerin ve yerin mülk (ve hâkimiyetine) sâhip ve kendinden baþka hiç bir tanrý olmayan, dirilten ve öldüren Allah'ýn sizin hepinize gönderdiði Peygamberiyim. O halde Allah'a, ümmî nebiy olan Rasûlune-ki O'da Allah'a ve O'nun sözlerine inanmýþtýr,- imân edin, O'na uyun ki doðru yolu bulmuþ olasýnýz..." (el-A'raf Sûresi, 158) diyerek onlarý Ýslâm'a dâvet ediyordu.

Açýk dâvetin baþlamasýndan sonra, halkla daha kolay temas edebilmek için Rasûlullah (s.a.s.), kendi evinden, Safâ ile Merve arasýnda iþlek bir yerde bulunan "Erkam"ýn evine taþýndý. Bir çok kimse bu evde Ýslâm'la þereflendiði için bu eve "Dâr-ý Ýslâm" denildi.(64/1)

4- YAKIN AKRABASINI ÝSLÂM'A DÂVETÝ

"Önce en yakýn akrabaný (Allah'ýn azâbýyla) korkut" (eþ Þuarâ Sûresi, 214) anlamýndaki âyet-i celîle inince Rasûl-i Ekrem (s.a.s.), Safâ Tepesi'ne çýkarak:

"Ey Abdülmuttaliboðullarý, Ey Fihroðullarý, Ey Abdimenâfoðullarý, Ey Zühreoðullarý..." diyerek bütün akrabasýna oymak oymak seslendi. Hepsi toplandýktan sonra:

-"Ey Kureyþ cemâati, size "þu daðýn eteðinde veya þu vâdide düþman süvârisi var. Üzerinize baskýn yapacak desem, bana inanýr mýsýnýz?" diye sordu. Hepsi bir aðýzdan:

-"Evet, inanýrýz, çünkü þimdiye kadar senden hiç yalan duymadýk, sen yalan söylemezsin..." dediler. O zaman Rasûlullah (s.a.s.):

-"O halde ben size, önümüzde þiddetli bir azâb günü bulunduðunu, Alah'a inanýp, O'na kulluk etmeyenlerin bu büyüyk azâba uðrayacaklarýný haber veriyorum... Yemin ederim ki, Allah'tan baþka ibâdete lâyýk tanrý yoktur. Ben de Allah'ýn size ve bütün insanlara gönderdiði Peygamberiyim...(Rasûl-i Ekrem her bir oymaða ayrý ayrý hitâb ederek) Allah'tan kendinizi ibâdet karþýlýðýnda satýn alarak, azâbýndan kurtarýnýz. Bu azâbtan kurtulmanýz için, ben Allah tarafýndan verilmiþ hiç bir nüfûza sâhip deðilim..."(64/2)

-"Ey Kureyþ Cemâati! Siz uykuya dalar gibi öleceksiniz. Uykudan uyanýr gibi dirileceksiniz. Kabirden kalkýp Allah divânýna varýnca, muhakkak dünyadaki bütün yaptýklarýnýzdan hesâba çekileceksiniz. Ýyiliklerinizin mükâfâtýný, kötülüklerinizin de cezâsýný göreceksiniz. "O Mükâfât ebedi Cennet, cezâ da Cehennem'e girmektir..." (65) diyerek sözlerini bitirdi.

Peygamberimiz (s.a.s.)'in bu sözleri, umumi bir muhâlefetle karþýlanmadý. Yalnýzca Ebû Leheb:

-"Helâk olasýca, bizi bunun için mi çaðýrdýn?" sözleriyle Rasûlullah (s.a.s.)'in gönlünü kýrdý. Bunun üzerine onun hakkýnda:

"Ebû Leheb'in iki elleri kurusun,yok olsun. O'na ne malý ne de kazandýðý fayda verdi. Alevli bir ateþe yaslanacaktýr O. Boynunda bükülmüþ bir ip olduðu halde, karýsý da odun hammalý olarak." (Leheb Sûresi, 1-5) meâlindeki sûre-i celîle nâzil oldu.(66)

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

(62) Ýbn Hiþâm, 1/280

(63) Târih-i Din-i Ýslâm, 2/145; Bu esnâda Müslümanlýk çevrede de yavaþ yavaþ duyuluyor, aðýzdan aðýza yayýlýyordu. "Muhammed (s.a.s.) yeni bir din çýkarmýþ.. Abdülmuttalib'in yetimine gökten haberler geliyormuþ... diye alay edenler oluyordu.

(64/1) Târih-i Din-i Ýslâm, 2/151,

(64/2) Bkz. Riyâzü's-sâlihîn Tercemesi, 1/361, (Hadis No: 327)

(65) el-Buhârî, 3/191 ve 4/161; Tecrid Tercemesi, 8/252-255 (Hadis No: 1170) ve 9/283-289; Ýbnü'l-Esîr, el-Kâmil, 2/60-61

(66) Ýbnü'l-Esîr,a.g..e., 2/60-61; Târih-i Din-i Ýslâm, 2/154

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

III- MEKKE MÜÞRÝKLERÝNÝN MÜSLÜMANLARA KARÞI DAVRANIÞLARI

 

 

Ýslâm'ýn Mekke'de yayýlmaya baþlamasý ile Mekke halký iki kýsma ayrýldý. l) Müslümanlar, 2) Müslümanlýðý kabûl etmeyen müþrikler.

Müþriklerin, Müslümanlara karþý davranýþlarý, sýrasýyla beþ safha geçirdi: Alay, hakaret, iþkence, iliþkileri kesme (boykot), memleketten çýkarma ve öldürme (þiddet politikasý).

1- ALAY VE HAKARET DÖNEMÝ

Kureyþliler baþlangýçta Hz. Muhammed (s.a.s)'in Peygamberliðini önemsememiþ göründüler. Ýmân etmemekle beraber, putlar aleyhine söz söylemedikçe, Hz. Peygamber (s.a.s.)'in dâvetine ses çýkarmadýlar. Yalnýzca, Rasûlullah (s.a.s.)'i gördüklerinde, "Ýþte gökten kendisine haber geldiðini iddia eden..." diyerek eðlendiler. Müslümanlarý alaya alýp küçümsediler. Böylece "alay devri" baþlamýþ oldu.

Kurân-ý Kerîm, onlarýn bu tutumlarýný bize bildirmektedir.

"Suçlular, þüphesiz mü'minlere gülerlerdi. Yanlarýndan geçtiklerinde, birbirlerine göz kýrpýp, kaþ iþâretiyle istihzâ ederlerdi. Arkadaþlarýna döndüklerinde, eðlenerek (neþ'e içinde) dönerlerdi. Mü'minleri gördüklerinde, "bunlar gerçekten sapýk kimseler" derlerdi. (el-Mutaffifîn Sûresi, 29-32)

Putlarla ilgili, "Siz de; Allah'ý býrakýp tapmakta olduklarýnýz (putlar) da, hiç þüphesiz Cehennem odunusunuz..." (el-Enbiya Sûresi, 98) anlamýndaki âyet-i kerîme inince, müþrikler son derece kýzdýlar. Artýk Müslümanlara düþman olup, hakaret ettiler. Böylece, "hakaret devri" baþladý.

Kureyþ'in puta tapýcýlýkta yararý vardý. Mekke puta tapýcýlarýn merkezi durumundaydý. Kâbe ve civârýndaki putlarý ziyâret için gelenlerle Mekke hergün dolup taþýyor, bu yüzden Kureyþ, hem para, hem itibâr kazanýyordu. Mekke'de Müslümanlýk yayýlýrsa bütün bu menfaatler elden gittiði gibi, diðer kabîleler Kureyþ'e düþman olabilirlerdi. Üstelik Müslümanlýk herkesi eþit sayýyor, soy-sop, asâlet, zenginlik-fâkirlik farký gözetmiyordu. Bu yüzden Kureyþ ileri gelenleri Müslümanlýðý kendi çýkarlarý için tehlikeli gördüler. Müslümanlýðýn yayýlmasýný önlemek ve ortadan kaldýrmak için her çâreye baþvurdular.

 

2- ÝÞKENCE DÖNEMÝ

a) Kureyþ'in Ebû Tâlib'e Baþvurmasý:

Kureyþ'in ileri gelenlerinden Utbe b. Rabia, Þeybe b. Rabia, Ebû Cehil, Ebû Süfyan, Velîd b. Muðýra, Âs b. Vâil ve Âs b. Hiþâm'dan oluþan bir hey'et Hâþimoðullarýnýn reisi Ebû Tâlib'e gelerek:

"Kardeþinin oðlu ilâhlarýmýza hakaret ediyor, dinimizi yeriyor, bizi aptal, dedelerimizi sapýk gösteriyor. Ya O bu iþten vazgeçsin, yahut sen himâyeden vazgeç de, biz hakkýndan gelelim..." dediler. Ebû Tâlib onlarý tatlýlýkla savdý.(67) Hz. Peygamber (s.a.s.)'in eskisi gibi görevine devam ettiðini görünce yeniden Ebû Tâlib'e geldiler.

"Artýk sabýr ve tahammülümüz kalmadý. Ne olacaksa olsun, iki taraftan biri yok olsun, diðeri kurtulsun..." diye tehdit ettiler. Ebû Tâlib durumun nâzik olduðunu gördü. Bütün Kureyþ'e karþý koyamazdý. Yeðeni Hz. Muhammed (s.a.s.)'e durumu anlatarak:

-"Bak oðlum, akraba arasýnda düþmanlýk sokmak iyi olmaz. Sen yine dinine göre hareket et, ama onlarýn putlarýný aþaðýlama, onlara sapýk deme. Kendini de , beni de koru, bana gücümün üstünde yük yükleme..." dedi. Hz. Peygamber (s.a.s.) üzüldü. Artýk amcasý da kendisini koruyamýyacaktý. Müslümanlar henüz sayýca az ve zayýftý. Mübârek gözleri yaþlarla dolarak:

-"Ey amca, Allah'a yemin ederim ki, onlar sað elime Güneþ'i, sol elime de Ay'ý koysalar, ben yine görevimi býrakmam..." diyerek ayrýlmak üzere yerinden kalktý.Yeðeninin gücenmesine dayanamayan Ebû Tâlib:

-"Ey kardeþimin oðlu, istediðini söyle, yemin ederim ki, seni hiç bir zaman, hiç bir þey karþýsýnda himâyesiz býrakacak deðilim." dedi.(68) Daha sonra Ebû Tâlib, Hâþimoðullarýný toplayarak durumu anlattý ve Kureyþ'e karþý âile þerefi adýna Hz. Peygamber (s.a.s.)'in korunmasýný istedi. Ebû Leheb'den baþka bütün âile fertleri, Müslüman olsun, olmasýn, bu teklifi kabûl ettiler.(69)

 

b) Kureyþ'in Hz.Peygamber (s.a.s)'e Baþvurmasý

Ebû Tâlib'e yaptýklarý mürâcaatlardan bir sonuç alamayýnca Kureyþ ulularý bizzât, Hz. Peygember (s.a.s.)'e geldiler:

-"Yâ Muhammed! Sen soy ve þeref yönünden hepimizden üstünsün. Fakat Araplar arasýnda, þimdiye kadar hiç kimsenin yapmadýðýný yaptýn; aramýza ayrýlýk soktun, bizi birbirimize düþürdün. Eðer maksadýn zengin olmaksa, seni kabîlemizin en zengini yapalým. Reislik istersen, baþkan seçelim. Evlenmek düþünüyorsan, Kureyþ'in en asil ve en güzel kadýnlarý ile evlendirelim. Eðer cinlerin kötülüðüne kapýlmýþsan, seni tedâvî ettirelim. Ýstediðin her fedakârlýða katlanalým. Bu davâ'dan vazgeç, düzenimizi bozma..." dediler. Rasûlullah (s.a.s.):

-"Söylediklerinizden hiç biri bende yok. Beni Rabb'ým size Peygamber gönderdi, bana kitâp indirdi. Cenâb-ý Hakk'ýn emirlerini size teblið ediyorum. Ýmân ederseniz, dünya ve âhirette mutlu olursunuz. Ýnkâr ederseniz, Cenâb-ý Hak aramýzda hükmedinceye kadar sabredip bekleyeceðim. Putlara tapmaktan vazgeçip, yalnýzca Allah'a ibadet ediniz...." diye cevâp verdi. (70)

- "Bizim 360 tane putumuz Mekke'yi idâre edemezken bir tek Allah dünyayý nasýl idâre eder..." diyerek gittiler.(71)

"O kâfirler, içlerinden bir uyarýcýnýn (Peygamberin) geldiðine þaþtýlar. 'Bu yalancý bir sihirbâzdýr' dediler. O (Peygamber) bütün ilâhlarý tek bir Tanrý mý yapmýþ? Bu cidden þaþýlacak birþey... dediler". (Sa'd Sûresi, 4-5).

 

c) Ýlk Müslümanlarýn Gördükleri Eza ve Cefalar

Müþrikler, Ebû Tâlib ve Hz. Peygamberle yaptýklarý görüþmelerden netice alamayýnca Müslümanlara ezâ ve iþkenceye baþladýlar.(72)

Hz. Ebû Bekir, Hz. Osman gibi kuvvetli ve itibârlý bir âileye mensup olanlara pek iliþemiyorlardý. Fakat kimsesiz, fakir Müslümanlara, özellikle köle ve câriyelere cihân târihinde eþine rastlanmayan vahþet derecesinde iþkenceler yapýyorlardý. Ebû Füheyke, Habbâb, Bilâl, Suhayb, Ammâr, Yâsir ve Sümeyye bunlardandý.

Safvân b. Ümeyye'nin kölesi olan Ebû Füheyke, efendisi tarafýndan her gün ayaðýna ip baðlanarak, kýzgýn çakýl ve kumlar üzerinde sürükletilirdi.

Demirci olan Habbâb, kor hâlindeki kömürlerin üzerine yatýrýlmýþ; kömürler sönüp kararýncaya kadar, göðsüne bastýrýlarak kývrandýrýlmýþtý.

Ammâr'ýn babasý Yâsir, bacaklarýndan iki ayrý deveye baðlanýp, develer ters yönlere sürülerek parcalanmýþ, kocasýnýn bu þekilde vahþice öldürülmesine dayanamayýp müþriklere karþý söz söyleyen Sümeyye, Ebû Cehil'in attýðý bir ok darbesiyle öldürülmüþtü.(73)

Halef oðlu Ümeyye, kölesi Habeþli Bilâl'i hergün çýrýlçýplak kýzgýn kumlar üzerine yatýrýr, göðsüne kocaman bir taþ koyarak güneþin altýnda saatlerce býrakýr; Hz. Peygamber (s.a.s.)'e küfretmesi, Müslümanlýðý terk etmesi için ezâ ederdi. Birgün, ellerini ayaklarýný sýmsýký baðlayarak boynuna bir ip geçirmiþ, sokak çocuklarýnýn eline vererek çýplak vücûdunu kýzgýn kumlar üzerinde Mekke sokaklarýnda sürütmüþtü. Sýrtý yüzülüp kanlar içinde kalan Bilâl, bu durumda yarý baygýn halde bile "Ehad, Ehad" (Allah bir, Allah bir) diyordu.(74)

Anne ve babasý vahþice öldürülen Ammâr, gördüðü iþkencelere dayanamamýþ, müþriklerin istedikleri sözleri söylemiþti. Ellerinden kurtulunca, aðlayarak Hz. Peygamber (s.a.s.)'e durumu anlatmýþ, Rasûlullah (s.a.s.)'de: "Sana tekrar eziyet ederlerse; kurtulmak için yine öyle söyle" demiþti."(75)

Hz. Ebû Bekir, müþrik sâhiplerinin iþkencelerinden kurtarmak için, yedi tane Müslüman köle ve câriyeyi büyük bedeller ödeyerek satýn alýp âzâd etmiþti. Rasûlullah (s.a.s.)'in müezzini Bilâl bunlardandý.(76)

Hâþimîlerden çekindikleri ve Ebû Tâlib'in himayesinde olduðu için önceleri Rasûlullah (s.a.s.)'in þahsýna dokunamýyorlardý. Zamanla "mecnûn, falcý, þâir sihirbaz" gibi sözler söylemeðe baþladýlar. En sonunda fýrsat buldukça O'na da hakaret, iþkence ve her türlü kötülüðü yapmaktan çekinmediler. Geçeceði yollara dikenler döküyorlar, üzerine pis þeyler atýyorlar, kapýsýna kan ve pislik sürüyorlar, evinin önüne pislik atýyolardý. Bir defa Harem-i Þerifte namaz kýlarken "Ukbe b. Ebî Muayt" saldýrýp boðmak istemiþ, Hz. Ebû Bekir kurtarmýþtý (77) Baþka bir zaman, Kâbe'nin yanýnda namaz kýlarken, Ukbe b. Ebî Muayt Ebû Cehil'in teþvikiyle yeni kesilmiþ bir devenin iç organlarýný, secdeye vardýðýnda üzerine atmýþ; kýzý Fâtýma yetiþip üzerindeki pislikleri temizledikten sonra, baþýný secdeden kaldýrabilmiþti.(78) Müþriklerin kötülükleri giderek dayanýlmaz bir duruma gelmiþ. Müslümanlar Mekke'de barýnamaz hâle gelmiþlerdi.

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

(67) Ýbn Hiþâm, 1/283-284; Ýbnü'l-Esîr, a.g.e., 2/63

(68) Ýbn Hiþâm, 1/284; Ýbnü'l-Esîr, a.g.e., 2/64; Târih-i Din-i islâm, 2/156

(69) Ýbn Hiþâm, 1/287; Târih-i Din-i Ýslâm, 2/158

(70) Ýbn Hîþâm, 1/315-316; Târih-i Din-i Ýslâm, 2/161

(71) Târih-i Din-i Ýslâm, 2/163

(72) Ýbn Hiþâm, 1/287

(73) Zâdü'l-Meâd, 2/116; Asr-ý Saâdet, 1/254

(74) Zâdü'l-Meâd, 2/116; Asr-ý Saâdet, 1/253

(75) "Kalbi imânla dolu olduðu halde, zor ve baský altýnda olan kimseler dýþýnda, imândan sonra Allah'ý inkâr edip gönlünü küfre açan kimselere Allah katýndan bir gazap vardýr. Büyük azâb da onlar içindir." (en-Nahl Sûresi, 106) anlamýndaki âyet-i kerime o olaydan sonra indi.

(76) Ýbnü'l-Esîr, 2/66-70; Zâdü'l-Meâd, 2/117; Tecrid Tercemesi 6/ H.No 1017'nin izahý.

(77) el-Buharî, 4/240; Tecrid Tercemesi 10/45-48 (Hadis No : 1544); Ýbnül Esîr, a.g.e. 2/279

(78) el-Buhârî, 1/65; Tecrid Tercemesi, 1/161-164 (Hadis No: 177) ve 2/377-378 (Hadis No: 314); Rasûlüllah (s.a.s.) namazýný bitirdikten sonra, üç defa: "Allahým, Kureyþ'i Sana havale ediyorum" buyurmuþ sonra da orada aralarýnda gülüþüp istihza etmekte olan Ebû Cehil, Utbe b. Rabia, Þeybe, b. Rabia, Velid b. Ukbe b. Ebî Muayt, Ümeyye b. Halef'i isim isim sayarak, "Allahým, þu güruhu sana havale ediyorum" buyurmuþtur. Bunlarýn hepsi de Bedir Savaþýnda öldürülerek bir çukura atýldýlar. Tecrid Tercemesi, 1/161 (Hadis No: 177) ve 10/47-48

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

3- HABEÞÝSTAN'A HÝCRET

"Zulme uðradýktan sonra, Allah yolunda hicret edenleri, and olsun ki, dünyada güzel bir yerde yerleþtiririz. Âhiret ecri ise daha büyüktür."

(en-Nahl Sûresi, 41)

a) Habeþistan'a Ýlk Hicret Edenler (615 M.)

Müþriklerin ezâlarý dayanýlmaz bir hal almýþtý. Müslümanlar serbestçe ibâdet edemiyorlardý. Bu sebeple Rasûlullah (s.a.s.) Müslümanlarýn Habeþistan'a hicret etmelerine izin verdi.

Müslümanlar Habeþistan'a iki defa hicret ettiler. Ýlk defa 12'si erkek, 4'ü kadýn 16 kiþi Mekke Devri'nin (Peygamberliðin) 5'inci yýlýnda (615 M.) Recep ayýnda Mekke'den gizlice ayrýlarak Kýzýldeniz kýyýsýnda birleþtiler. Baþlarýnda bir reisleri yoktu. Buradan kiraladýklarý bir gemi ile Habeþistan'a geçtiler. Ýçlerinde, Hz. Osman, eþi Rukiyye, Zübeyr b. Avvâm, Abdurrahman b. Avf ve Abdulllah b. Mes'ûd gibi muhterem zâtlar da vardý.(79)

 

b) Ýkinci Habeþistan Hicreti (616 M.)

Ýlk hicret edenler Habeþistan'da iken inen "en-Necm Sûresi"ni Hz. Peygamber (s.a.s.) Hârem-i Þerifte müþriklere okudu. Bitince, sûrenin sonunda "secde âyeti" bulunduðu için, Allah'a secde etti. Bu sûrenin 19 ve 20'inci âyetlerinde müþriklerin putlarýndan "Lât, Uzza ve Menât'ýn" isimleri de geçtiðinden müþrikler de Hz. Peygamber (s.a.s.)'le birlikte putlarý için secde etmiþlerdi. Bu olay, "Mekkeliler toptan Müslüman oldu" diye bir þâyianýn çýkmasýna sebep olmuþ, bu asýlsýz þâyia tâ Habeþistan'da duyulmuþ, bu yüzden hicret eden Müslümanlar da, Habeþistan'da üç ay kaldýktan sonra dönmüþlerdi.(80) Müslümanlar, Habeþistan'dan döndüklerine piþman oldular. Çünkü müþrikler zulüm ve iþkencelerini daha da artýrmýþlardý. Bu sebeple Müslümanlar, Mekke Devri'nin 7'inci yýlýnda (616 M.) 77'si erkek, 13'ü kadýn olmak üzere 90 kiþi 2'inci defa Habeþistan'a hicret ettiler. Bu ikinci hicrette kafile baþkaný Hz. Ali'nin aðabeyi Câfer Tayyar'dý.(81)

 

c) Kureyþ Elçileri Ýle Câfer Arasýnda Geçen Münâzara

Müslümanlarýn Habeþistan'a hicreti, müþrikleri endiþelendirdi. Müslümanlýðýn etrâfa yayýlmasýndan korktular. Hicret eden Müslümanlarýn kendilerine teslim edilmesi için Habeþistan Necâþi'si (82) Ashame'ye kýymetli hediyelerle Amr b. Âs ile Abdullah b. Ebî Rabia'yý elçi olarak gönderdiler.(83) Necâþi Müslümanlarla Kureyþ elçilerini huzurunda karþýlaþtýrdý. Müslümanlara:

-"Kureyþliler elçi göndermiþler, sizi geri istiyorlar, ne dersiniz" diye sordu. Müslümanlarýn reisi Câfer ayaða kalkarak:

-"Ey hükümdar, sorunuz onlara, biz onlarýn kölesi miyiz?"

Kureyþ delegeleri adýna Âs oðlu Amr (Amr b.Âs) cevâp veriyordu:

-Hayýr, hepsi hürdür.

-Onlara borcumuz mu var?

-Hayýr, hiç birinde alacaðýmýz yok.

-Kýsas edilmemiz için, onlardan öldürdüðümüz kimse var mý?

-Öyle bir isteðimiz yok.

-O halde bizden ne istiyorlar?

Amr cevap verdi:

-"Bunlar atalarýmýzýn dininden çýktýlar, ilâhlarýmýza hakaret ettiler, gençlerin inançlarýný bozdular, aramýza ayrýlýk soktular."

Bu iddialara karþý Câfer:

-"Ey hükümdar, biz câhil bir kavimdik. Taþtan, aðaçtan yaptýðýmýz putlara tapýyorduk. Kýz çocuklarýmýzý diri diri tapraða gömüyor, ölmüþ hayvanlarýn leþlerini yiyorduk. Ýçki, kumar, fuhuþ ve hertürlü ahlâksýzlýðý yapýyorduk. Hak hukuk tanýmýyorduk. Kuvvetliler zayýflarý eziyor, zenginler fakirlerin sýrtýndan geçiniyordu.

Cenâb-ý Hakk bizim hidâyetimizi diledi. Ýçimizden soyu-sopu, asâleti, ahlâk, fazilet ve dürüstlüðü hakkýnda kimsenin kötü söz edemeyeceði bir Peygamber gönderdi. O bizi puta tapma zilletinden kurtardý. Tek, Allah'ý tanýttý. Yalnýz O'na kulluða çaðýrdý. Bütün ahlâksýzlýklardan uzaklaþtýrdý. Doðru söylemeði, emâneti gözetmeyi, akrabalýk haklarýna riâyeti, komþularla hoþ geçinmeyi öðretti. Yalan söylemeði, yetim malý yemeði, haksýzlýk etmeði yasakladý.

Biz O'na inandýk. O'nun gösterdiði Hak Dini kabûl ettik. Bu yüzden kavmimizin hakaret ve iþkencelerine uðradýk. Fakat dinimizden dönmedik. Dayanamaz hâle gelince onlardan kaçýp, sizin himâyenize sýðýndýk..." dedi. Kur'ân-ý Kerim'den âyetler okuyarak herkesi heyacâna getirip aðlattý.(84) Hz. Ýsâ ve Meryem'le ilgili olarak:

"Meryem çocuðu alýp kavmine getirdi. Onlar: Meryem, utanýlacak bir þey yaptýn. Ey Harûn'un kýzkardeþi, baban kötü bir kimse deðildi, annen de iffetsiz deðildi... dediler. Meryem çocuðu gösterdi: Biz beþikteki çocukla nasýl konuþabiliriz... dediler. Çocuk: Ben þüphesiz Allah'ýn kuluyum, bana kitap verdi ve beni Peygamber yaptý. Nerede olursam olayým, beni mübârek kýldý. Yaþadýðým müddetçe namaz kýlmamý, zekât vermemi ve anneme iyi davranmamý emretti, beni bedbaht bir zorba kýlmadý. Doðduðum günde, öleceðim günde ve dirileceðim günde bana selâm olsun.. dedi".

Ýþte hakkýnda þüpheye düþtükleri Meryem oðlu Ýsâ gerçek söze göre budur." (Meryem Sûresi, 27, 34)

Bu âyetleri dinleyen Habeþ hükümdarý:

-"Allah'a yemin ederim ki, bu sözler Hz. Ýsây'a gelen sözlerle ayný kaynaktan," dedi ve Kureyþ elçilerinin teklifini reddetti.(85)

Ertesi gün, Amr Necâþi'nin huzuruna çýkarak:

-"Onlar Hz. Ýsâ hakkýnda yakýþýksýz sözler söylüyorlar", diyerek hükümdarý tahrik etmek istedi. Çünkü Habeþ Necâþisi Ashame Hýrýstiyandý.

Bu idiaya karþý Câfer:

-"Biz, Hz. Ýsâ hakkýnda Cenâb-ý Hak Kur'ân'da ne bildirmiþse ancak onu söyleriz" dedi ve sonra þu anlamdaki âyeti okudu.

"Meryem oðlu Ýsâ Mesih, Allah'ýn Peygamberi, Meryem'e ulaþtýrdýðý kelimesidir. O, Allah tarafýndan bir rûhdur..." (en-Nisâ Sûresi, 171)

Bunun üzerine Necâþi yerden bir çöp alýp göstererek:

"-Hz. Ýsâ'nýn dedikleri ile sizin söyledikleriniz arasýnda þu çöp kadar bile fark yok. Sizi ve Peygamberinizi tebrik ederim. Þehâdet ederim ki, O zât, hak Peygamberdir. O'nu Hz Ýsâ müjdelemiþti..." dedi. Sonra, Kureyþ elçilerine:

"-Peygamberlerini yalanlayan kavmin hediyesi bana lâzým deðil," diyerek getirdikleri hediyeleri geri verdi.(86)

Habeþistan'da Müslümanlar güven içinde kaldýlar. Bunlardan bir kýsmý, Müslümanlar Medine'ye hicret edince Medine'ye gittiler (622 M.). Bir kýsmý Hudeybiye barýþýna kadar orada kaldýlar. (628 M.) Câfer'in baþkanlýðýnda son 16 kiþilik kafile ise Hayber'in fethi esnâsýnda Medine'ye döndü. (628 M.)

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

(79) Ýbn Hiþâm, 2/344-353; Ýbnü'l-Esir, a.g.e., 2/76-77; Zâdü'l-Meâd, 2/117

(80) Ýbnü'l-Esîr, a.g.e., 2/77; Ýbn Hiþâm, 2/3; Zâdü'l-Meâd, 2/118

(81) Ýbnü'l-Esîr, a.g.e, 2/78.

(82) "Necâþi", Habeþ hükümdârlarýnýn ünvanýdýr.

(83) Ýbn Hiþâm, 1/356-357; Ýbnü'l-Esîr, 2/79; Zâdü'l-Meâd, 2/121

(84) Ýbn Hiþâm, 1/359-360; Ýbnü'l-Esîr, a.g.e., 2/79-81; Târih-i Din-i Ýslâm, 2/216-218

(85) Ýbn Hiþâm, 1/360; Târih-i Din-i Ýslâm, 2/221

(86) Ýbn Hiþâm, 1/361-362; Ýbnü'l-Esîr, 2/81

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

4- HZ. HAMZA VE HZ. ÖMER'ÝN MÜSLÜMAN OLMALARI

a) Hz. Hamza'nýn Müslüman Olmasý

Hamza, Peygamberimizin amcalarýndandýr. Süveybe'den O da emdiði için, Rasûlullah (s.a.s.) ile süt kardeþtir. Mekke Devri'nin 6'ýncý (616 M.) yýlýnda Müslüman olmuþtur.

Peygamberimiz bir gün "Safâ" tepesinde otururken yanýndan Ebû Cehil geçti. Rasûlullah (s.a.s.)'e çirkin sözlerle hakarette bulundu. Peygamberimiz hiç bir karþýlýk vermedi.

Hamza o gün ava gitmiþti. Dönüþünde, bir câriye, olayý Hamza'ya anlattý. Hamza henüz Müslüman olmamýþtý. Yeðenine hakaret edilmesine dayanamadý, silahýný çýkarmadan, derhal Kureyþin toplantý yerine gitti. "Kardeþimin oðluna hakaret eden sen misin?" diyerek yayý ile Ebû Cehil'in kafasýna vurup yaraladý. Ebû Cehil, "Hamza Müslüman oluverir" korkusu ile ses çýkarmadý. (87) Ebû Cehil'den, Peygamberimize yaptýðý hakaretin öcünü alan Hamza, Rasûlullah (s.a.s.)'e giderek O'nu teselli etmek istedi. Rasûlullah (s.a.s.)'in ancak imân etmesi ile memnûn olacaðýný söylemesi üzerine, þehâdet getirip Müslüman oldu.(88)

Hz. Hamza son derece cesûr, kuvvetli, gözünü budaktan sakýnmaz bir kiþiydi. Kendisinden üç gün sonra da Ömer Müslüman oldu. Bu ikisinin Müslüman olmalarýyla, Müslümanlar büyük destek buldular.

 

b) Hz. Ömer'in Müslüman Olmasý

Hz. Hamza'nýn Ýslâm'ý kabûlü, Müslümanlarý sevindirmiþ fakat müþrikleri telaþlandýrmýþtý. Kureyþ ileri gelenleri "Dârü'n-Nedve" de toplandýlar. "Bunlar gittikce çoðalýp kuvvetleniyorlar, çabuk çâresine bakmazsak, ileride önünü alamayacaðýmýz tehlikeler doðar... Buna kesin çâre bulmalayýz" dediler. Çeþitli teklifler ortaya atýldý. Ebû Cehil:

"-Muhammed (s.a.s.)'i öldürmekten baþka çýkar yol yok. Bu iþi yapana þu kadar deve ve altýn verelim," deyince Ömer ayaða kalktý:

"-Bu iþi ancak Hattâb oðlu yapar"? dedi. Ömer alkýþlar arasýnda yola çýktý. Silahlarýný kuþanýp giderken yolda Abdullah oðlu Nuaym'e rastladý. Nuaym:

"-Nereye böyle ya Ömer"? diye sordu. Ömer:

"-Araplar arasýna ayrýlýk sokan Muhammed'in vücûdunu ortadan kaldýrmaða"... diye cevâp verdi.

"-Ya Ömer, sen çok zor bir iþe kalkýþmýþsýn. Müslümanlar Muhammed (s.a.s.)'in etrafýnda pervane gibi dönüyor, seni O'na yaklaþtýrmazlar. Yapabildiðini kabûl etsek, Hâþimoðullarý seni yaþatmazlar"... dedi. Ömer bu sözlere kýzdý.

"-Yoksa sen de mi onlardansýn"? diye çýkýþtý. Nuaym:

"-Sen benden önce kendi yakýnlarýna bak. Eniþten Saîd ile kýz kardeþin Fâtýma Müslüman oldular," dedi.

Ömer buna hiç ihtimâl vermedi. Fakat içine düþen þüpheyi gidermek için, yolunu deðiþtirip doðru eniþtesi Saîd b. Zeyd'in evine vardý. Bu esnâda içeride Kur'ân-ý Kerîm okunuyordu. Ömer, kapý önünde okunanlarý iþitti. Kapýyý kýrarcasýna vurdu.

Ýçerdekiler Ömer'i görünce telaþlandýlar. Ömer'in Ýslâm'a olan düþmanlýðýný biliyorlardý. Hemen Kur'ân sahifesini sakladýlar ve kapýyý açtýlar. Ömer:

-"Nedir o okuduðunuz þey"? diye baðýrdý. Eniþtesi:

-"Bir þey yok", diye cevap verdi. Ömer:

-"Ýþittiklerim doðruymuþ" diyerek, hiddetle eniþtesinin üzerine atýldý. Araya giren kýz kardeþinin, bir tokatla yüzünü kan içinde býraktý. Caný yanan kýzkardeþi Fâtýma:

-"Ya Ömer, Allah'tan kork. Ben ve eþim Müslüman olduk, bundan gurur duyuyoruz ve senden korkmuyoruz. Öldürsen de dinimizden dönmeyiz"... dedi ve þehâdet getirdi. Yüzü kan içindeki kýz kardeþinin bu hâli ve sözleri Ömer'i sarstý, kalbinde bir yumuþama baþladý, âdeta yaptýklarýna piþmandý. Olduðu yere oturdu:

-"Hele þu okuduðunuz þeyi getirin, göreyim", dedi. Kýz kardeþi Kur'ân-ý Kerîm sahifesini O'na verdi. Bu sahife "Tâ Hâ" veya "Hadîd" Sûresinin ilk âyetleriydi. Ömer büyük bir ilgi ile sahifeyi okumaya baþladý.

"Göklerde ve yerde ne varsa, hepsi Allah'ý tesbîh ederler. Yegâne galip ve hikmet sahibi olan O'dur. Göklerin ve yerin hükümranlýðý O'nundur, hem diriltir, hem öldürür. O her þeye hakkýyla kâdirdir. O her þeyden öncedir. Kendisinden sonra hiç bir þeyin kalmayacaðý Son'dur, varlýðý aþikârdýr, gerçek mâhiyeti insan için gizlidir, O her þeyi bilir"... (el- Hadîd Sûresi, 1-3)

Ömer bu âyetleri okuduktan sonra derin bir düþünceye daldý. Allah Kelâmý'nýn yüksek mânâ ve fesâhati onun kalbine iþlemiþti. "Göklerde ve yerde olan þeyler hepsi Allah'ýn, bizim putlarýmýzýn bir þeyi yok...," diye düþündü. "Beni Rasûlullah (s.a.s.)'in yanýna götürün" dedi O esnada Hz. Peygamber (s.a.s.) Safâ semtinde Erkâm'ýn evindeydi.

Ömer'in silahlý olarak geldiðini gören Müslümanlar telaþlandýlar. Yalnýzca, Hz. Hamza:

-Ýyilik için gelirse ne âlâ, aksi halde geleceði varsa, göreceði de var, telâþa gerek yok... dedi. Saðýndan ve solundan iki kiþi tutarak Rasûlullah (s.a.s.)'in huzuruna götürdüler. Ömer, Hz. Peygamber (s.a.s.)'in önünde diz çökerek þehâdet getirdi. Orada bulunanlar sevinçlerinden hep birden tekbir getirdiler. Safâ tepesinde yükselen "Allâhü Ekber" sadâsý ile Mekke ufuklarýný çýnlattýlar.(89)

Ömer:

-"Kaç kiþiyiz"? diye sordu.

-"Seninle 40 olduk," dediler. Ömer:

-"O halde ne duruyoruz"? Hemen çýkalým, Harem-i Þerîf'e gidelim, dedi. Bütün Müslümanlar toplu halde Kâbe'ye gittiler.

Kureyþ, Dâru'n-Nedve'de sonucu merak içinde beklemekteydi. Müslümanlarýn toplu halde Harem-i Þerîf'e ilerlediðini görünce:

-"Ýþte Ömer, hepsini önüne katmýþ getiriyor... " dediler.

Ömer Kureyþlileri görünce:

-"Beni bilen bilsin, bilmeyen öðrensin, Ben Hattab oðlu Ömer'im. Ýþte Müslüman oldum..." dedi ve þehâdet getirdi. Kureyþliler þaþkýna döndüler. Her biri bir tarafa savuþtu.

Müslümanlar ilk defa Harem-i Þerîfte saf olup topluca namaz kýldýlar.(90)

Hamza ve Ömer'in Müslüman olmalarýyla, Ýslâm'ýn yayýlmasý hýz kazandý. Daha önce 6 yýlda sayýlarý ancak 40 kiþiye ulaþabilmiþken bir yýl sonra Müslümanlarýn sayýsý 300'ü geçmiþ, bunlardan 90 kiþi Habeþistan'a hicret etmiþti.

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

(87) Ýbn Hiþâm, 311-312; Ýbnü'l-Esîr, 2/83

(88) Târih-i Dini Ýslâm, 2/228

(89) Ýbn Hiþâm, 1/366-371; Ýbnü'l-Esîr, a.g.e., 2/84-87

(90) Târih-i Din-i Ýslâm, 2/238-239

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

5- MÜÞRÝKLERÝN BOYKOT ÝLÂNI

a) Müslümanlarýn Muhâsaraya Alýnmasý (616 M.)

Mekke müþrikleri, Ýslâm nûrunun sönmesi için , ellerinden gelen her þeyi yaptýlar. Alay, hakaret ve iþkencenin her çeþidini denediler. Bütün bunlar Ýslâm'ýn yayýlmasýna, Müslümanlarýn sayýlarýnýn günden güne artmasýna engel olamýyordu.

Mekke Devri'nin 7'nci yýlý (616 M.) Muharrem ayýnda Kureyþ ileri gelenlerinden 40 kiþi Ebû Cehil'in baþkanlýðýnda toplandýlar. Hâþim oðullarýyla alýþ-veriþ yapmamaða, kýz alýp-vermemeðe, görüþüp buluþmamaða, ekonomik ve sosyal her türlü iliþkiyi kesmeðe karar verdiler. Bu kararý bir ahidnâme þeklinde yazýp mühürlediler ve bir beze sararak Kâbe'nin içine astýlar. Böylece Müslümanlarý canlarýndan bezdirip Hz. Peygamberin kendilerine teslim edileceðini umdular. Karara aykýrý hiç bir þey yapmayacaklarýna dâir yemin ederek karar hükümlerini müsâmahasýz uygulamaða baþladýlar.(91)

Bu karardan sonra, þurada-burada daðýnýk halde olan bütün Müslümanlar Ebû Tâlib mahallesi'nde Hâþimî'lerle birleþtiler. Ebû Leheb, Hâþimî'lerden olduðu halde, müþriklerle beraber oldu ve mahalleden çýktý. Ebû Tâlib, Müslüman olmadýðý halde, Müslümanlarýn baþýna geçti. Hz. Peygamber de üç yýldan beri ikamet etmekte olduðu Erkâm'ýn evinden, Ebû Tâlib Mahallesine taþýndý. Müslümanlar burada üç yýl (616-619 M.) abluka altýnda kaldýlar.

 

b) Acýklý Günler

Müslümanlar abluka altýnda kaldýklarý bu üç yýl içinde çok sýkýntý çektiler. Yeteri kadar erzâk temin edemedikleri için, açlýktan aðaç yapraklarýný yediler. Bazý küçük çocuklar, gýdasýzlýktan öldü. Ebû Cehil gece-gündüz Ebû Tâlib Mahallesi'ne girip çýkanlarý kontrol ediyor, mahalleye gizlice yiyecek maddesi sokulmasýna imkân vermiyordu. Hamza ve Ömer gibi cesûr olanlarýn dýþýnda kimse çarþýya çýkýp alýþ-veriþ yapamýyordu. Sa'd Ýbn Ebî Vakkas, bir defa bulduðu bir deri parçasýný ýslatmýþ, ateþte kavurarak yemiþti. Kadýnlarýn ve çocuklarýn açlýktan feryatlarý mahalle dýþýndan duyuluyordu. Müslümanlar yýllýk yiyecek ve diðer ihtiyâçlarýný ancak "eþhür-i hurum" denilen kan dökülmesi yasak dört ayda (Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Recep) temin etmeðe çalýþýyorlardý. Peygamber Efendimiz de dâvet ve teblið vazifesini, özellikle Mekke'ye dýþarýdan gelenlere ancak bu aylarda yapabiliyordu. Müslümanlar üç yýl süren bu boykot esnâsýnda dayanýlmaz sýkýntýlara katlandýlar. Fakat Kureyþ bundan da hiç bir netice alamadý.

 

c) Boykot Anlaþmasý'nýn Yýrtýlmasý

Müslümanlarýn bu acýklý durumu müþriklerden bazý insaflý kimseleri de rahatsýz etmeðe baþladý. Hiþâm b. Amr, Züheyr b. Ebî Ümeyye, Mut'im b. Adýy, Ebu'l-Bahterî, Zem'a b. Esved ve Adýy b. Kays bu kararý bozmak üzere anlaþtýlar.(92) Kureyþ'in toplu bulunduðu bir anda Harem-i Þerîf'e gittiler. Ýçlerinden Züheyr:

-"Ey Kureyþ topluluðu, þu yaptýðýmýz þey, insanlýða yakýþmaz. Biz her imkândan yararlanýrken, bizim kabilemizin bir kolu olan Hâþimoðullarýnýn aç býrýkýlmasý insâfla baðdaþmaz. Bu kararýn bozulmasý gerekir... Yemin ederim ki bu zâlim ahidnâme yýrtýlmadýkça buradan ayrýlmýyacaðým." diye söze baþladý. Ebû Cehil, Züheyr'i susturmak istediyse de, diðerleri de onu destekledikleri için muvaffak olamadý.(93)

Esâsen Kâbe' ye astýklarý bu ahidnâmenin aðaç kurtlarý tarafýndan yendiðini Hz. Peygamber (s.a.s.) haber vermiþti. Bir köþede oturmakta olan Ebû Tâlib de:

-"Gidin, bakýn. Eðer yeðenimin sözü doðru çýkmazsa ben her istediðinize râzýyým. Ama doðru ise sizin de bu zulme son vermeniz gerekir." demiþ, bu haber bütün Mekke'de yayýlmýþtý. Gerçekten, ahidnâmeyi yýrtmak için ellerine aldýklarýnda, bütün yazýlarýn kurtlar tarafýndan yenilmiþ olduðunu gördüler.(94) Müslümanlar Mekke Devri'nin 10'uncu yýlýnda böylece bu korkunç boykottan kurtulmuþ oldular.

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

(91) el-Buhârî, 2/158; Tecrid Tercemesi, 6/132 (Hadis No: 786); Ýbnü'l-Esîr, 2/87; Târih-i Din-i Ýslâm, 2/243-246; Ýbn Kayyým, Zâdü'l-Meâd, 2/122

(92) Ýbn Hiþâm, 2/14-17; Ýbnü'l-Esîr, 2/ 88; Târih-i Din-i Ýslâm, 2/200-252

(93) Ýbn Hiþâm, 2/15-16; Ýbnü'l-Esîr, 2/89.

(94) Ýbn Hiþâm, 2/16; Ýbnü'l-Esîr, 2/89-90; Zâdü'l-Meâd, 2/123; Tecrid Tercemesi, 6/133

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

IV- HÜZÜN YILI (Nübüvvet'in 10.Yýlý)

 

 

1- ÝKÝ BÜYÜK ACI;

EBÛ TÂLÝB VE Hz. HATÝCE'NÝN VEFATLARI

Müslümanlar ablukadan kurtulduklarý için sevindiler. Çektikleri sýkýntýlarý unutmaða baþladýlar. Fakat sevinçleri uzun sürmedi. Boykotun kalkmasýndan 8 ay kadar sonra, iki büyük acý ile karþýlaþtýlar. Mekke Devri'nin 10'uncu yýlý Þevvâl ayýnda önce Ebû Tâlib, üç gün sonra da Hz. Hatice vefât etti.(95/1)

Ebû Tâlib, Müslüman olmamýþtý.(95/2) Fakat Hz. Peygamber (s.a.s.)'e son derece baðlýydý. O'nu çok seviyor, bu yüzden her fedâkârlýða katlanarak, müþriklerden gelecek kötülüklere karþý O'nu koruyordu. Ölürken bile, Hâþimoðullarýna, "O'na baðlý kalmalarýný, uðrunda her fedâkârlýðý yapmalarýný, sözünden çýkmamalarýný" vasiyyet etmiþti.

Hz. Hatice O'nun gam ortaðý, þefkatli bir hayat arkadaþýydý. En sýkýntýlý anlarýnda O'nu teselli ediyor, bütün varlýðý ile O'na destek oluyordu.

En büyük desteði olan, sevdiði iki insaný peþpeþe kaybettiði için Rasûlullah (s.a.s.) çok üzüldü. Bu sebeple Mekke Devri'nin 10'uncu yýlýna "Senetü'l-huzn" (Hüzün yýlý ) denildi.

Müþrikler, Ebû Tâlib'in saðlýðýnda, Hz. Peygamber (s.a.s.)'in þahsýna pek iliþemiyorlardý. O'nun ölümünden sonra, Rasûlullah (s.a.s.)'in þahsýna da her türlü kötülüðü yapmaða baþladýlar. Bir defa, Kâbe'de namaz kýlarken, Ebû Cehil'in teþvîki ile Ebû Muayt oðlu Ukbe, yeni kesilmiþ bir devenin barsaklarýný getirip, secdede iken üzerine koymuþ, Rasûlullah (s.a.s.) baþýný secdeden kaldýramamýþtý. Kýzý Fâtýma yetiþerek, üzerini temizlemiþ, Rasûlullah (s.a.s.) namazýný bitirdikten sonra etrâfýnda gülüþen müþrikleri iþâret ederek üç defa:

-"Allah'ým Kureyþten þu zümreyi sana havâle ediyorum" dedikten sonra:

"Ebû Cehil'i, Ebû Muayt oðlu Ukbe'yi, Haccâc oðlu Þu'be'yi, Rabîa'nýn oðullarý Utbe ve Þeybe'yi, Halef'in oðullarý Übeyy ve Ümeyye'yi, sana havâle ediyorum." diye isimlerini birer birer saymýþtý. Rasûlullah (s.a.s.)'in isimlerini saydýðý bu azýlý müþriklerin hepsi de Bedir Savaþý'nda katledilip, leþleri Bedir'deki "Kalîb" denilen kuyuya atýlmýþtýr.(96)

 

2- TÂÝF YOLCULUÐU (620 M.)

a) Hz. Peygamber'in Tâif'te Karþýlanýþý

Kureyþ'in zulümleri artýk katlanýlamaz bir duruma gelmiþti. Bu yüzden Hz. Peygamber (s.a.s.) Mekke Devri'nin 10'uncu yýlý (620 M.) Þevvâl ayýnda, yanýna evlâtlýðý Hârise oðlu Zeyd'i de alarak Tâif'e gitti. Tâiflileri "Hak Din"e dâvet edecekti.

Tâif'te Sakiyf Kabîlesi vardý, onlar da putperestti. Rasûlullah (s.a.s.) 10 gün kadar, onlara Ýslâm'ý anlatmaða çalýþtý, ileri gelenleri ile görüþtü. Hiç biri Müslüman olmadýðý gibi, "Senden baþka Peygamberlik gelecek kimse kalmadý mý?" diye alay ettiler "Memleketimizden çýk da nereye gidersen git.." diye Allah sevgilisini kovup hakaret ettiler. Tâif'ten ayrýlýrken de çoluk çocuðu ve ayak takýmý düþük tabîatlý kiþileri yolun iki tarafýna sýralayýp taþlattýlar. Rasûlullah (s.a.s.)'in ayaklarý, atýlan taþlarla yara-bere içinde kaldý, ayakkabýlarý kanla doldu. Ayaklarýndaki yaralarýn verdiði acýdan yürüyemez hâle gelip oturmak istedikçe, zorla kaldýrýp yaralý ayaklarýný taþlamaða devâm ediyorlar, bu yürekler parçalayan acýklý hâline gülüp eðleniyorlardý. Vucûdunu atýlan taþlara siper eden evlâtlýðý Zeyd, bir kaç yerinden yaralandý. Rasûlullah (s.a.s.) hayâtý boyunca karþýlaþtýðý sýkýntýlardan en büyüðünü o gün yaþamýþtý. Nihâyet Rabîa'nýn oðullarý Utbe ve Þeybe'nin yol üstündeki baðýna sýðýnarak ayak takýmýnýn tâkiplerinden kurtulabildi. Burada bir çardaðýn gölgesinde, ellerini kaldýrýp þu hazîn duâyý yaptý:

-"Ýlâhi, kuvvetimin za'fa uðradýðýný, çâresizliðimi, halkýn gözünde hor ve hakîr görüldüðümü ancak sana arzederim. Ey merhametlilerin en merhametlisi, herkesin zayýf görüp de dalýna bindiði bîçârelerin Rabbý sensin, Ýlâhî, huysuz ve yüzsüz bir düþmanýn eline beni düþürmeyecek, hatta hayâtýmýn dizginlerini eline verdiðim akrabamdan bir dosta bile býrakmayacak kadar bana merhametlisin.

Yâ Rabb, eðer bana karþý gazablý deðilsen, çektiðim belâ ve sýkýntýlara hiç aldýrmam, fakat senin esirgeyiciliðin bunlarý da göstermeyecek kadar geniþtir.

Yâ Rabb gazabýna uðramaktan, rýzandan mahrûm kalmaktan, senin karanlýklarý aydýnlatan, din ve dünya iþlerini dengeleyen yüzünün nûruna sýðýnýrým. Râzý oluncaya kadar iþte affýný diliyorum. Bütün kuvvet ve kudret ancak seninledir..." (97)

Görüldüðü üzere yapýlan bunca ezâ ve cefâya raðmen bedduâ etmemiþ, hatta yolda Mekke'ye iki konak mesâfede "Karn" denilen yerde kendisine Cebrâil gelerek:

-"Ey Allah'ýn Rasûlü, Allah kavminin sana söylediklerini iþitti, yaptýklarýný gördü, sana þu Daðlar Meleði'ni gönderdi. Kavmin hakkýnda ne dilersen, bu meleðe emredebilirsin..." dedi. Daðlar emrine verilmiþ olan melek de kendisini selâmladýktan sonra:

-"Ya Muhammed, emrine hazýrým. (Ebû Kubeys ile Kayakan denilen) þu iki yalçýn daðýn Mekkeliler üzerine devrilip, birbirine kavuþarak müþrikleri tamâmen ezmelerini istersen emret..." dedi. Fakat Rasûlullah (s.a.s.):

-"Hayýr, onlarýn ezilip yok olmalarýný deðil, Rabbýmýn bu müþriklerin sulbünden, O'na hiç bir þeyi ortak kýlmayan ve yalnýz Allah'a ibâdet eden bir nesil meydana getirmesini istiyorum..." demiþtir.(98)

Rabîa'nýn oðullarý, Peygamber Efendimizin acýklý hâlini gördüler. Hýristiyan köle Addâs ile O'na bir salkým üzüm gönderdiler. Rasûlullah (s.a.s.) "Bismillah..." diyerek üzümü yemeðe baþlayýnca, Addâs hayretle:

-"Bu bölge halký böyle söz söylemezler, onlar Allah adýný anmazlar", dedi. Hz. Peygamber ona nereli olduðunu sordu. Addâs:

-"Ninovalýyým, Hýristiyaným", diye cevâp verdi. Rasûlullah(s.a.s.):

-"Demek kardeþim Yunus Peygamberin memleketindensin".... dedi. Addâs:

-Sen Yûnus'u nerden biliyorsun? diye sordu. Rasûlullah (s.a.s.):

-Yûnus benim kardeþim, O'da benim gibi Peygamberdi, dedi. Daha sonra Rasûl-i Ekrem Addâs'a Ýslâmiyeti anlattý. Addâs da orada Müslüman oldu.(99)

Hz. Muhammed (s.a.s.) en zor ve en sýkýntýlý anlarýnda bile Peygamberlik görevini ihmâl etmiyordu.

 

b) Mekke'ye Dönüþ

Rasûl-i Ekrem'in himâyesiz Mekke'ye girmesi imkânsýzdý. Esasen, hayâtý tehlikede olduðu için Mekke'den Tâif'e gitmiþti. Bu sebeple dönüþte, Hira (Nûr) Daðýna çýkarak, Kureyþin hatýrý sayýlýr büyüklerinden Adiyy oðlu Mut'im'e haber gönderdi. O'nun himâyesinde gece vakti Mekke'ye girdi. Kâbe'yi tavâf edip Hârem-i Þerif'de iki rek'at namaz kýldýktan sonra evine döndü. Arap âdetlerine göre, bir kimse himâyesine aldýðý kiþiyi korumaða mecburdu. Bu sebeple, Mut'im ve çocuklarý silahlanýp Kâbe'nin dört bir tarafýný tuttular. Peygamber Efendimizin Mekke'ye girip serbestçe tavâf etmesini ve evine gitmesini saðladýlar.(100) (620 M.)

Mut'im, Bedir savaþýnda müþrik olarak öldü. Peygamber Efendimiz, Mut'im'in bu iyiliðini unutmamýþ, Bedir esirlerinin kurtarýlmasý için Medine'ye gelen oðlu Cübeyr b. Mut'im'e:

- "Eðer senin o ihtiyar baban, sað olsaydý da bu murdar herifleri benden isteseydi, hepsini ona baðýþlardým." demiþti. (101)

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

 

(95/1) Zâdü'l-Meâd, 2/123; Ýbn-Hiþâm, 2/57-58; Ýbnü'l-Esîr, 2/90-91 (Hz. Hatice'nin Ebû Tâlib'den 50-55 gün kadar sonra vefât ettiði rivâyeti de vardýr.)

(95/2) Ebû Talib ile Hz. Peygamber (s.a.s.)in anne ve babasýnýn ehli necattan olup olmadýðý hakkýnda bkz. Tecrid Tercemesi 4/679-703 (Hadis No: 665 ve izahý) ve 10/57-59 (Hadis No: 1549)

(96) Bkz. el- Buhârî 1/65; Tecrid Tercemesi, 1/161 (Hadis No: 177) ve 2/377 (Hadis No : 314) ve 10/45, (Hadis No: 1544)

(97) Bkz. Tecrid Tercemesi, 2/614 (431 No'lu Hadis ve açýklamasý) Ýbn; Hiþâm, 2/61; Ýbnü'l-Esîr, 2/91-92; Zâdü'l-Meâd, 2/123-124.

(98) Bkz. el-Buhârî 4/83; Tecrid Tercemesi, 9/ 35 (Hadis No: 1333); Zâdü'l Meâd, 2/124

(99) Ýbn-Hiþâm, 2/62; Ýbnü'l-Esîr, a.g.e., 2/92

(100) Ýbnü'l-Esîr, a.g.e., 2/92-93; Zâdü'l-Meâd, 2/124; Târih-i Din-i Ýslâm, 2/278-279

(101) Buhârî, 5/20; Tecrid Tercemesi, 10/170 (Hadis No: 1574)

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

V- KABÎLELERÝ ÝSLÂMA DÂVET ve AKABE BÎATLARI

 

1- KABÎLELERÝ ÝSLÂMA DÂVET

Hz. Peygamber (s.a.s.) Tâif'e Þevvâl ayýnda gitmiþti. Dönüþünde "eþhür-i hurum" denilen kan dökülmesi yasak aylardan Zilkade girmiþ hac mevsimi baþlamýþtý.

Rasûlullah (s.a.s.) Hac mevsiminde Mekke yakýnlarýnda kurulan Ukaz, Mecenne, Zülmecâz.. gibi panayýrlara gidiyor, oralarda toplanan diðer Arap kabîleleriyle görüþüyor, onlara Kur'ân-ý Kerîm okuyor, Hak Dini tebliðe çalýþýyordu.

Kureyþin ileri gelenleri Müslümanlýðýn Mekke dýþýnda, diðer kabîleler arasýnda yayýlmasýndan endiþeye düþtüler. Rasûlullah (s.a.s.)'in gayretlerini boþa çýkarmak, O'nun sözlerine diðer kabîlelerin deðer vermelerini önlemek için çâre aradýlar. "Hz. Muhammed (s.a.s.) için ne diyelim?..." diye düþündüler. Ýçlerinden en isâbetli karar verdiðini kabûl ettikleri Muðire oðlu Velîd'den bu konuda yardým istediler.

Velîd, edebiyatýn her çeþidinden anlayan, pek çok þâir ve hatibin düþünce ve bilgisinden yararlandýðý son derece zeki, zengin ve itibârlý bir yaþlýydý. Rasûlullah (s.a.s.) ile görüþerek O'ndan Kur'ân-ý Kerîm dinledikten sonra kanaatini þöyle özetledi.

- "Ben þiirin her çeþidini bilirim. Muhammed'den dinlediklerim þiir deðil. O halde O'na þâir denilemez. Dinlediklerim, nesir de deðil. O sözlerdeki güzellik ve belâgat hiç bir sözde bulunmaz.

Muhammed (s.a.s.)'e sihirbaz veya falcý da diyemeyiz. Çünkü sözlerinin sihir ve fal ile bir ilgisi yok. Mecnûn veya deli de denilemez. Çünkü bu takdirde size kimse inanmaz. Bu derece güzel sözleri, deðil bir delinin, akýllý kimselerin bile söyleyebilmesi mümkün deðildir. Muhammed (s.a.s.)'e sihirbâz da diyemezsiniz. Çünkü okuyup üflemiyor, düðüm baðlamýyor, sihirle ilgili hiç bir þey yapmýyor..."

- "O halde ne diyeceðiz?" diye sordular.

- "Ne diyeceðinizi bilemem. Fakat sizin isnâd ettiðiniz, (þâir, falcý, mecnûn, sihirbâz.. gibi) sözlerin hiç biri O'na uymuyor. O'nda böyle vasýflar yok. Kimseyi bu sözlere inandýramazsýnýz..." dedi.

Fakat, Velîd ertesi gün:

- "O'na sihirbâz demek, baþka sýfatlardan daha uygun. Çünkü sözleri kardeþi kardeþten ayýrýyor. Akraba arasýna ayrýlýk sokuyor. Bu sebeple O'nun sözleri sihir ve büyüden baþka bir þey deðil. O'na sihirbâz deyin." dedi. (102)

Kur'ân-ý Kerîm Velîd'in bu tutumunu þöyle anlatýr:

-"Çünkü o, düþündü, ölçtü, biçti. Caný çýkasý ne biçim ölçtü biçti... Sonra baktý (düþündü), sonra kaþlarýný çattý, suratýný astý. Sonra da sýrt çevirip büyüklük tasladý. Bu sâdece öðretilen bir sihirdir, bu Kur'ân yalnýzca bir insan sözüdür" dedi... (el-Müddessir Sûresi, 18-25)

Böylece O'na "sihirbâz, büyücü" demeðe karar verdiler. Rasûlullah (s.a.s.) kiminle, hangi toplulukla görüþse, arkasýndan gidip:

Sakýn O'nu dinlemeyin, sözlerine kanmayýn. Büyücüdür, kardeþi kardeþten ayýrýr... diye propaganda yapýyorlardý.(103) Fakat müþriklerin bütün çabalarý Ýslâm nûru'nun yayýlmasýný önleyemeyecekti.

"Allah'ýn nûrunu aðýzlarýyle söndürmek isterler. Oysa, kâfirler istemese de Allah nûrunu mutlaka tamamlayacaktýr." (et-Tevbe Sûresi, 32)

 

2- AKABE BÝATLARI Zilhicce (621 ve 622 M.)

a) Akabe Görüþmeleri

Peygamber (s.a.s.) Efendimiz Hac mevsimlerinde, Mekke yakýnlarýnda kurulan panayýrlara gelen, Kâbe'yi ve putlarýný ziyâret eden kabîleler arasýnda dolaþýyor, onlara Kur'ân okuyor, onlarý Ýslâm'a dâvet ediyordu. Bir gün Mekke'nin kuzeyinde, Mekke ile Mina arasýnda "Akabe" denilen bir tepede altý kiþilik bir topluluða rastladý. Bunlar, Medine'den "Hazrec" kabîlesinden idiler.(104) Rasûlullah (s.a.s.) onlarla konuþtu. Kur'an-ý Kerîm okudu, Ýslâm Dini'ni anlattý ve onlarý Müslümanlýða dâvet etti.

Medine'deki "Evs" ve Hazrec" adlý Arap kabîleleri ile "ehl-i kitâb" olan Yahûdiler arasýnda eskiden beri geçimsizlik vardý. Ne zaman aralarýnda bir tartýþma veya kavga çýksa, putperest olan Evs ve Hazreçlilere Yahûdîler:

Yakýnda bir Peygamber gelecek, biz O'na uyar, kuvvetleniriz, öcümüzü sizden o zaman alýrýz.. derlerdi. Medine'liler yakýnda bir Peygamber geleceðini yaþlý kimselerden de sýk sýk duyuyorlardý. Hz. Peygamber (s.a.s.), onlarý yeni dine dâvet edince birbirlerine bakýþtýlar. "Yahûdilerin bekleyip durduklarý, yaþlýlarýn haber verdikleri Peygamber iþte budur, biz Yahûdîlerin önüne geçelim..." diyerek, kelime-i þehâdet getirip, hemen Müslüman oldular.(105)

Mekke Devri'nin 10'uncu yýlýnýn Zilhicce ayýnda (Nisan 620 M.) gerçekleþen bu olaya "Birinci Akabe Görüþmesi", burada Ýslâm'ý kabûl eden altý kiþiye de "Ýlk Medineli Müslümanlar" denir.(106)

Hz. Peygamber (s.a.s.) ile Medine'liler arasýnda, hac mevsimlerinde "Akabe" tepesinde yapýlan görüþmeler, Mekke Devri'nin 10-11 ve 12'inci yýllarýnda olmak üzere üç defa oldu 11 ve 12'inci yýllardaki görüþmelerde "Bîat" da yapýldý. Bu sebeple, Akabe görüþmelerinin sayýsý üç; Akabe Bîatlarý'nýn sayýsý iki'dir.

 

b) Birinci Akabe Bîatý (Zilhicce 621 M.)

Akabe Tepesinde Hz. Peygamber (s.a.s.)'le görüþüp Müslüman olan bu 6 kiþi, hac mevsimi sonunda Medine'ye döndüler. Gördüklerini, yakýnlarýna ve dostlarýna anlatarak, Medine'de Müslümanlýðý yaymaða baþladýlar.

Bir sene sonra, hac mevsiminde Hz. Peygamber (s.a.s.) ile görüþmek üzere Medine'den Mekke'ye 10'u Hazrec, 2'si Evs kabîlesinden olmak üzere 12 Müslüman geldi. Bunlardan 5'i, bir yýl önceki ilk Akabe görüþmesinde bulunanlardandý. Baþkanlarý yine, birinci görüþmede olduðu gibi "Zürâre oðlu Es'ad"tý. Mekke Devri'nin 11'inci yýlý Zilhicce ayýnda Rasûlullah (s.a.s.) ile buluþtular. Bu ikinci buluþmada Medine'li 12 Müslüman(107) "Allah'a þirk koþmayacaklarýna, hýrsýzlýk ve zinâ yapmayacaklarýna, (kýz) çocuklarýný öldürmeyeceklerine, kimseye iftirâ etmeyeceklerine, Allah ve Peygamberine itâatten ayrýlmayacaklarýna" dâir Rasûlullah (s.a.s.)'e taahhütte bulundular; Hz. Peygamber (s.a.s.)'in elini tutarak bîat ettiler.(108)

Medine'li Müslümanlar, bu görüþme ve bîattan sonra, Müslümanlýðýn yayýlmasýna gayret etmek üzere, memleketlerine döndüler. Rasûlullah (s.a.s.)'in Medine'de Müslümanlýðý ve Kur'ân-ý Kerîm'i öðretmek üzere öðretmen olarak görevlendirdiði "Umeyr oðlu Mus'ab"ý da berâberlerinde götürdüler.(109)

Mus'ab, Akabe'de bîat edenlerin reisi Hazrec kabîlesinden Es'ad b. Zürâre'nin evinde misâfir olmuþtu. Evs ve Hazrec kabîlesi'nden Müslümanlýðý kabûl edenlerin evlerine birer birer giderek, onlara Kur'ân-ý Kerîm ve din bilgileri öðretiyor, güzel ahlâký, nezâketi ve kibarlýðý ile herkesi Ýslâm'a baðlýyordu.

Es'ad b. Zürâre ve Mus'ab b. Umeyr'in gayretleriyle Medine'de Müslümanlarýn sayýsý hýzla artýyordu. Yalnýz Evs kabîlesi reislerinden Sa'd b. Muâz ile Üseyd b. Hudayr Müslümanlýðý henüz kabûl etmemiþlerdi. Bir gün Esâd ile Mus'ab çevrelerine toplananlara Müslümanlýðý anlatýrken Üseyd yanlarýna geldi, maksadý onlara mâni olmaktý.

- Siz ne yapmak istiyorsunuz? Halký atalarýnýn yolundan saptýrýyorsunuz... diye söylendi. Mus'ab O'na çok nâzik davrandý. Kurân-ý Kerîm okudu. Kýsaca Müslümanlýðý anlattý. Üseyd, Kur'ân-ý Kerîm 'in tesirinde kaldý, "Bu ne güzel þey..." diyerek Müslüman oldu ve þöyle dedi:

- Ben gidip Sa'd b. Muâz'ý göndereyim. Eðer o da Müslümanlýðý kabûl ederse, bu memlekette Müslüman olmayan hiç kimse kalmaz.

Sa'd, Medine'de Müslümanlýðýn yayýlmasýndan memnûn deðildi. Es'ad ve Mus'ab'ýn yanlarýna öfke ile gitti.

Ey Es'ad, seninle aramýzda akrabalýk baðlarý olmasaydý, kabilemiz arasýna bu ayrýlýk tohumlarýný sokmana katlanmazdým... diyerek çýkýþtý. Mus'ab ona da son derece yumuþak ve kibar davrandý. Kýsaca Müslümanlýðý anlattý. Kur'ân-ý Kerîm okudu. Neticede Sa'd b. Muâz da Müslüman olarak oradan ayrýldý. Bu iki reisin tesiriyle Evs ve Hazrec kabîleleri içinde hemen hemen Müslüman olmayan kimse kalmadý.(110)

Mus'ab, Medine'deki bu memnûniyet verici geliþmeleri Hz. Peygamber (s.a.s.)'e bildirdi. Rasûlullah (s.a.s.) ve Müslümanlar bu duruma çok sevindiler. Bundan dolayý bu seneye "Senetü'l Ýbtihâc" (Sevinç yýlý) denildi.(111)

 

c) Ýkinci Akabe Bîatý (Zilhicce 622 m.)

Mekke Devri'nin 12'inci yýlý hac mevsiminde, Medine'den Mekke'ye gelen ziyâretçiler arasýnda (73'ü erkek, 2'si kadýn) 75 Müslüman vardý. Bunlar hac'dan sonra (eyyâm-ý teþrik'in 2'nci gecesi), gece yarýsý Hz. Peygamber (s.a.s.) ile gene Akabe tepesi'nde gizlice buluþtular. Dikkati çekmemek için, her biri, deðiþik zamanlarda ve ayrý yollardan gelerek burada toplandýlar. Ýçlerinde, Hz. Peygamber (s.a.s.)'in Medine'li akrabasý Neccâr oðullarýndan Zeyd oðlu Hâlid (Ebû Eyyûb el-Ensârî) de vardý.

Rasûlullah (s.a.s.) toplantýya amcasý Abbâs'la birlikte geldi. Abbâs henüz Müslüman olmamýþtý. Fakat yeðenine son derece baðlýydý. Ebû Tâlib'in ölümünden sonra, Arab âdetine göre O'nu himâyesine almýþtý. Bu sebeple önce toplantýda Abbâs konuþtu:

- Ey Hazrec ve Evs Cemaati,

Siz de bilirsiniz ki, Hz. Muhammed (s.a.s.)'in aramýzda üstün bir yeri vardýr. Biz, O'nu þimdiye kadar, düþmanlarýna karþý koruduk, yine de koruyacaðýz. Siz þimdi O'nu, Medine'ye dâvet ediyor, orada kalmasýný istiyorsunuz. Kendisi de böyle arzu ediyor.

Ancak siz O'nu düþmanlarýna karþý koruyabilecekseniz, götürünüz. O'nu ele verecekseniz, bundan þimdiden vazgeçiniz.".. dedi.(112) Medineliler Abbâs'ý dinledikten sonra:

- Yâ Rasûlallah, siz de konuþunuz. Bizden, Allah için, kendiniz için istediðiniz andý alýnýz. Hazýrýz... dediler.

Hz. Peygamber (s.a.s.) bir mikdâr Kur'ân-ý Kerim okuduktan sonra:

- Sevinçli hâlinizde de, kederli hâlinizde de din iþinde kusur etmeyeceðinize, hakkýn yerine getirilmesi için hiç bir þeyden çekinmeyeceðinize, yurdunuza hicret ettiðimde beni âileleriniz ve çocuklarýnýz gibi koruyacaðýnýza.. sizden söz (and) istiyorum" dedi. Medineli Zürâreoðlu Es'ad:

Yâ Rasûlallah, biz buraya sana bîat etmeðe geldik. Sen nasýl emredersen öyle yaparýz. Çocuklarýmýzý, âilelerimizi nasýl korursak, seni daha fazla koruruz . Sözümüzde dururuz. Ýnâyet Allah'tandýr... dedi. Medineliler:

- Yâ Rasûlallah, Senin uðrunda, gösterdiðin yolda ölürsek bize ne var? diye sordular.

Hz. Peygamber (s.a.s.):

- Ahirette mükâfat olarak Cennet, dedi.

- Öyleyse ver elini, dediler. Hepsi de Hz. Peygamber (s.a.s.)'in elini tutarak, "Ýslâm yolunda gerekirse öleceklerine" and verip bîat ettiler.(113)

Hz. Peygamber (s.a.s.)'in ve Müslümanlarýn Medine'ye hicreti de bu görüþmede kararlaþtýrýldý. Toplantý bittikten sonra, müslümanlar, geldikleri gibi, gene gizlice ayrý ayrý yollardan daðýldýlar.

Kureyþliler 2'nci Akabe Bîatýný, ancak kabîleler Mekke'den ayrýldýktan sonra duyabildiler.

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

(102) Ýbn Hiþâm, 1/288-289; Târih-i Din-i Ýslâm, 2/188-192

(103) Bkz. Ýbn-Hiþâm, 2/63-65; Ýbnü'l-Esîr, 2/93-94

(104) Hz. Peygamber (s.a.s.)'in dedesi Abdülmuttalib'in annesi Selma hatunun Hazrec kabilesinden oluþu sebebiyle, Rasûlüllah (s.a.s.) ile Hazrecliler arasýnda akrabalýk vardý.

(105) Ýbni Hiþâm, 2/70-71; Ýbnü'l-Esîr, a.g.e., 2/95; Zâdü'l-Meâd, 2/131

(106) Hepsi de Hazrec kabîlesinden olan bu altý kiþi þunlardýr. Zürâre oðlu Es'ad, Mâlik oðlu Râfi, Hâris oðlu Avf, Âmir oðlu Kutbe, Âmir oðlu Ukbe, Abdullah oðlu Câbir. (Ýbn Hiþâm, 2/71-72; Zâdü'l-Mead. 2/132)

(107) Ýsimleri: Es'ad b. Zürâre, Râfi b. Mâlik, Avf b. Hâris, Kutbe b. Âmir, Ukbe b. Âmir, Muâz b. Hâris, Zekvân b. Abd-i Kays, Ubâde b. Sâmit, Yezid b. Sa'lebe, Abbas b. Ubâde, Ebu'l Heysem b. Teyyihan, Uveym b. Sâide, (Ýbn Hiþâm, 2/ 73-75; Zâdül-Meâd, 2/132)

(108) Bkz. El-Mümtehine Sûresi, 12; el-Buhârî, 1/10; Tecrid Tercemesi, 1/29; (Hadis No: 18); Ýbn Hiþâm, 2/75

(109) Ýbn Hiþâm, 2/76; Ýbnü'l-Esîr, a.g.e., 2/96

(110) Ýbn Hiþâm, 2/77-79; Ýbnü'l-Esîr, a.g.e., 1/97-98

(111) Târih-i Din-i Ýslâm, 2/313

(112) Ýbn Hiþâm, 2/84; Ýbnü'l-Esîr, a.g.e., 2/98-99

(113) Ýbn Hiþâm, 2/84-85; Ýbnü'l Esîr, a.g.e., 2/100

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

3- ÝSRÂ VE MÎRÂC MÛCÝZESÝ (Receb 621 M.)

a) Hz. Peygamber (s.a.s.)'in Mîrâcý

Ýkinci Akabe görüþmesinden sonra, Mekke Devri'nin 11'inci yýlý Recep ayýnýn 27'inci gecesi (Hicretten 19 ay önce) Peygamber Efendimizin "Ýsrâ ve Mîrâc" mûcizesi gerçekleþti.

Ýsrâ, gece yolculuðu ve gece yürüyüþü; Mîrâc ise, yükseðe çýkmak ve yükselme âleti demektir. Bu büyük mûcize, gecenin bir bölümünde cereyân ettiði ve Rasûlullah (s.a.s.) bu gece semâlara ve yüce makamlara yükseldiði için bu mûcizeye "Ýsrâ ve Mîrâc" denilmiþtir.

Kur'ân-ý Kerîm'de el-Ýsrâ Sûresi'nin 1'inci âyetinde:

"Kulu Muhammed (s.a.s.)'i, bir gece Mescid-i Harâm'dan, kendisine bir kýsým âyetlerimizi göstermek için, etrâfýný mübârek kýldýðýmýz Mescid-i Aksâ'ya götüren Allah'ýn þâný ne yücedir. Doðrusu O iþitir ve görür." buyrulmuþtur.

Rasûl-i Ekrem (s.a.s.)'in Mekke'deki Mescid-i Harâm'dan Kudüs'teki Mescid-i Aksâ'ya olan mîrâcý, yukarýda anlamý yazýlan âyet-i kerime ile sâbittir. Mescid-i Aksâ'dan semâlara ve yüce makamlara yükseldiðini ise, Peygamber Efendimizden nakledilen sahîh hadîs-i þerîflerden öðrenmekteyiz. Hadîs-i þerîflerde anlatýlanlarýn özeti þöyledir.(114)

Rasûlullah (s.a.s.) bir gece Kâbe'nin "Hatîm" denilen kýsmýnda iken, Cebrail'in getirdiði "Burak" denilen bineðe binerek Kudüsteki Mescid-i Aksâ'ya gelip burada namaz kýlmýþtýr. Buradan da "Mîrâc" denilen âlete binerek, semâlara yükselmiþtir. 1'inci semâda Hz. Âdem, 2'inci semâda Hz. Yahyâ ve Hz. Ýsâ, 3'üncü semâda Hz. Yûsuf, 4'üncü semâda Hz. Ýdrîs, 5'inci semâda Hz. Harûn, 6'ýncý semâda Hz. Mûsâ ve 7'inci semâda Hz. Ýbrâhim ile görüþtü. Bunlardan her biri Rasûlullah (s.a.s.) 'i selâmlayýp tebrik ettiler, "hoþgeldin sâlih kardeþ," dediler.

Daha sonra "Sidretü'l-müntehâ"ya yükseldi. Orada kazâ ve kaderi yazan kalemlerin çýkardýklarý sesler duyuluyordu. Sidretü'l-müntehâ'dan ötesi, sözle anlatýlmasý mümkün olmayan bir âlemdi. Buraya kadar beraber olduklarý Cebrâil de buradan öteye geçememiþ, "benim için burasý sýnýrdýr, parmak uçu kadar daha ilerlersem, yanarým..." demiþtir

Mîrâcta Cenab-ý Hakk, sevgili Peygamberine nice âlemler gösterdi. Kuluna vahyedeceðini vâsýtasýz vahyetti. Bu makamda Hz. Peygamber (s.a.s.)'e üç þey verildi.(115)

1) Beþ vakit namaz farz kýlýndý.(116)

2) Bakara Sûresi'nin son iki âyeti (Amene'r-rasûlü...) vahyedildi.

3) Ümmetinden þirk koþmayanlarýn Cennet'e girecekleri müjdesi verildi.

 

b) Mîrâc Mûcizesine Karþý Müþriklerin Tutumu

Peygaber Efendimiz, mîrâcý ve mîrâcda gördüklerini ertesi sabah anlattý. Mü'minler Rasûlullah (s.a.s.)'i tasdik ve tebrik ettiler. Müþrikler ise inkâr ettiler. Bir gecede Kudüs'e gidip gelmek imkânsýz bir þey, dediler. Ýçlerinde Kudüs'e gitmiþ ve Mescid-i Aksâ'yý görmüþ olanlar vardý.

- Mescid-i Aksânýn kaç kapýsý var? Þurasý nasýl, burasýnda ne var? diye Rasûlullah (s.a.s.)'i soru yaðmuruna tuttular.(117)

Hz. Peygamber bu konuyu daha sonra þöyle anlatmýþtýr:

"Kureyþ bana seyâhat ettiðim yerler, özellikle Mescid-i Aksâ ile ilgili öyle þeyler sordular ki, Ýsrâ gecesi bunlara hiç dikkat etmemiþtim. Fakat Cenâb-ý Hakk, benimle Beyt-i Makdis arasýndaki mesâfeyi kaldýrdý. Ne sordularsa, oraya bakarak cevâp verdim".(118)

Bu durumda ne yapacaklarýný þaþýran müþrikler Hz. Ebû Bekir'e koþtular. Muhammed dün gece Kudüs'e gidip geldiðini, göklere çýktýðýný... söylüyor. Buna da mý inanacaksýn, dediler. Ebû Bekir, hiç tereddüt göstermeden:

"Bunu O söylemiþse inandým gitti. Ben O'nu bundan daha önemli olan konularda tasdik ediyorum. Akþam- sabah göklerden vahiy geldiðini söylüyor, buna inanýyorum..." dedi. Bu yüzden Hz. Ebû Bekir'e "Sýddîk" denildi.

Ehli- sünnet bilginlerinin çoðunluðuna göre, Ýsrâ ve Mîrâc ayný gecede; Rasûlullah (s.a.s.) 'in rûh ve vücuduyla birlikte uyanýk hâlde iken olmuþtur. Ýsrâ ile Mîrâcýn ayrý gecelerde olduðunu, rüyâ hâlinde ve rûhâni olarak vuku bulduðunu kabûl eden bilginler de vardýr; fakat bunlarýn sayýsý azdýr.(119)

c) Mîrâc'ta Teþri Kýlýnan Hükümler

Kur'ân-ý Kerîm'de, Mirâc'ýn en yüksek hâli anlatýlýrken:

"(Rabbýna) iki yay kadar veya daha da yakýn oldu. Allah Kulu'na vahyettiðini o anda vahyetti..." (en Necm Sûresi, 9-10) buyrulmaktadýr.

Bu âyetlerden Rasûlullah (s.a.s.)'e, Mîrâc'ta pek çok esrâr ve maârifin bildirildiði anlaþýlmaktadýr.

Baþtan sona Mîrâc ve Mîrâc'ta teþri kýlýnan hükümlerin anlatýldýðý el-Ýsrâ Sûresi'nin 80'inci âyetinde Hz. Peygamber (s.a.s.)'e: "Rabbim, beni þerefli bir giriþle (Medine'ye) koy, sâlim bir çýkýþla da (Mekke'den) çýkar" diye dua etmesi emredilerek yakýnda hicretine izin verileceðini; 81 'inci âyetinde ise:

"De ki: Hakk geldi, bâtýl yok olup gitti, esâsen bâtýl yok olmaða mahkûmdur" buyurularak çok yakýnda Ýslâm'ýn küfre galebe çalacaðýna, neticede Mekke'nin Rasûlullah (s.a.s.) tarafýndan fethedilip Kâbe'nin putlardan temizleneceðine iþâret olunmuþtur. Yine ayný sûrenin 23-29'uncu âyetlerinde dinin temelini teþkil eden hükümler yer almýþtýr. Bu âyetlerin anlamlarý þöyledir:

"Rabb'ýn þunlarý kesinlikle hükmetti: Kendisinden baþkasýna kulluk etmeyin. Ana-babaya iyilik edin. Onlardan biri veya her ikisi, senin yanýnda ihtiyarlayacak olursa, onlara "öf" bile deme, onlarý azarlama, her ikisine de hep tatlý söyle. Onlara þefkatle tevâzu kanadýný ger ve 'Rabbým, onlar, küçükken beni nasýl ihtimâmla yetiþtirmiþlerse, sen de kendilerini öylece esirge..' diye onlar için duâ et.

Rabbýnýz, içinizdekini en iyi bilendir. Ýyi kimseler olursanýz, kendisine yönelip tevbe edenleri baðýþlar.

Hýsýma, yoksula, yolda kalmýþa, herbirine hakkýný ver. Elindeki malýný saçýp savurma, saçýp savuranlar, þüphesiz þeytânla kardeþ olmuþlardýr. Þeytân ise Rabb'ýna karþý son derece nankördür.

Rabbýndan umduðun rahmeti elde etmek için hak sahiplerinden yüz çevirmek zorunda kalýrsan, bâri onlara yumuþak söz söyle (sert davranma).

Elini boynuna baðlayýp cimrilik etme, onu büsbütün açýp hepsini de saçma. Yoksa piþmân olur, açýkta kalýrsýn,

Þüphesiz Rabb'n, dilediði kimsenin rýzkýný geniþletir, dilediðininkini daraltýr, ölçü ile verir. O, kullarýný gören ve her þeyden haberdâr olandýr.

Çocuklarýnýzý yoksulluk korkusu ile öldürmeyin. Onlarý da sizi de Biz rýzýklandýrýrýz. Þüphesiz ki onlarý öldürmek büyük bir suçtur.

Sakýn zinâya yaklaþmayýn. Doðrusu bu çirkindir ve çok kötü bir yoldur.

Allah'ýn harâm kýldýðý cana, haklý bir sebep olmadýkça kýymayýn. Haksýz yere öldürülen kimsenin velisine bir yetki vermiþizdir. Artýk o da öldürmekte aþýrý gitmesin. Çünkü o, ne de olsa yardým görmüþtür.

Erginlik çaðýna ulaþýncaya kadar, yetîmin malýna, en güzel þeklin dýþýnda yaklaþmayýn. Bir de verdiðiniz sözü yerine getirin. Çünkü verilen sözde sorumluluk vardýr.

Ölçtüðünüz zaman ölçeði tam yapýn, doðru terâzi ile tartýn. Bu daha iyi ve sonuç bakýmýndan daha güzeldir.

Bilmediðin þeyin ardýna düþme. Doðrusu kulak, göz ve kalb, bunlarýn hepsi o þeyden sorumlu olur.

Yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü ne yeri delebilir, ne de boyca daðlara ulaþabilirsin, (onlarla büyüklük yarýþý yapabilirsin). Rabb'ýnýn katýnda bunlarýn hepsi, beðenilmeyen kötü þeylerdir.

Bunlar Rabb'ýnýn sana bildirdiði hikmetlerdir. Sakýn Allah'la beraber bir baþka tanrý edinme. Yoksa kýnanmýþ ve kovulmuþ olarak Cehennem'e atýlýrsýn." (Ýsra Sûresi, 23-29).

Bu âyetlerdeki ilâhî emirler þöylece özetlenebilir:

1) Allah'tan baþkasýna kulluk etmeyin,

2) Anne-babaya iyi muâmele edin,

3) Hýsýma,yoksula, yolda kalmýþa haklarýný verin,

4) Ne hasis, ne cimri, ne de müsrif (savurgan) olun,

5) Çocuklarýnýzý öldürmeyin,

6) Zinâya yaklaþmayýn,

7) Haklý bir sebep olmadýkça cana kýymayýn,

8) Daha iyiye götürmek amacý dýþýnda yetim malýna yaklaþmayýn,

9) Verdiðiniz sözü yerine getirin, sözünüzde durun,

10) Ölçü ve tartýyý tam yapýn,

11) Hakkýnda bilginiz olmayan þeyin peþine düþmeyin,

12) Yeryüzünde kibir ve azametle yürümeyin, alçak gönüllü olun.

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

(114) Bkz. Buhârî, 1/91-93 ve 4/247-250; Tecrid Tercemesi, 218-232 (Hadis No: 227) ve 10/60-80; (Hadis No: 1550-1552)

(115) Müslim, 1/157, (K.el-Ýmân, B.,76, Hadis No: 173/279)

(116) Mîrâc'dan önce namaz, akþam va sabah olmak üzere günde iki vakit kýlýnýyordu. "Ey örtüsüne bürünen Peygamber! Kalk, azâb ile korkut. Rabbinin adýný (namazda tekbir ile) yücelt..." (Müddessir Sûresi, 1-3) anlamýndaki âyetler inince, Rasûlüllah (s.a.s.) Cibril (a.s.)'ýn târifi ile abdest alýp namaz kýlmýþtýr. Rasûlüllah (s.a.s.)'in Cibril'e uyarak kýldýðý bu ilk namaz, sabah vaktinde kýlýnmýþtýr. Ayný gün akþam namazýný Hz. Hatice ile cemâatle kýldýlar. Ertesi gün bu cemâate Hz. Ali, daha sonra Hz. Ebû Bekir ve Zeyd b. Hârise de katýldý. Böylece, (Mîrâc'da 5 vakit namaz farz kýlýnmadan önce) Risâletin baþlangýcýndan itibâren Rasûlüllah (s.a.s.) ve Müslümanlar, akþam ve sabah olmak üzere, günde iki vakit namaz kýlýyorlardý.

Bu iki vakit namazdan baþka, "Müzzemmil Sûresi"nin ilk âyetleri ile "gece namazý" farz kýlýnmýþtý. Müslümanlar geceleri ayaklarý þiþinceye kadar namaz kýlýyorlardý. Gece namazý bir sene kadar farz olarak devâm ettikten sonra, ayný sûre'nin son âyeti (Müzzemmil Sûresi, 20) ile farziyeti kaldýrýldý, nâfile (tatavvu) namaz oldu. Mîrâc'da farz kýlýnan 5 vakit namaz ile bütün bu namazlar kaldýrýldý. Ancak, Hz. Peygamber (s.a.s.)'e hâs, ona âit olmak üzere gece namazýnýn farziyeti devâm etti. (Bkz. Ýsrâ Sûresi, 79; Tecrid Tercemesi, 2/231-232, Hadis No: 227'nin açýklamasý; Tahir Olgun, Ýbâdet Târihi, 28-38, Ýst., 1946)

(117) Tecrid Tercemesi, 10/64

(118) Buhârî, 4/248;Müslim, 1/157; (K.el-Ýmân, B., 75); Tecrid Tercemesi, 10/63. (Hadis No: 1550)

(119) Bkz. Zâdü'l-Meâd, 2/126-127

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

VI- MEDÝNEYE HÝCRET

 

 

"Rabb'ým, beni þerefli bir giriþle (Medineye) koy, sâlim bir çýkýþla da (Mekke'den) çýkar".

(el-Ýsrâ Sûresi, 80)

 

1- MÜSLÜMANLARIN MEDÝNE'YE HÝCRETLERÝ

Hicret bir yerden baþka bir yere göç etme demektir. Müþriklerin zulümleri yüzünden Mekke'de Müslümanlar barýnamaz hâle gelmiþlerdi. Bu sebeple 2'inci Akabe Bîatýnda Hz. Peygamber (s.a.s.) ve Müslümanlarýn Medine'ye hicretleri de kararlaþtýrýlmýþtý. Rasûlullah (s.a.s.) "Sizin hicret edeceðiniz yerin iki kara taþlýk arasýnda hurmalýk bir yer olduðu bana gösterildi..."(120) diyerek Müslümanlarýn Medine'ye hicretlerine izin verdi. 2'inci Akabe Bîatý, Peygamberliðin 12'nci yýlýnýn son ayý olan Zilhicce'de yapýlmýþtý. 13'üncü yýlýn ilk ayý Muharrem'de (Temmuz 622) Medine'ye hicret baþladý. Mekke'den Medine'ye ilk hicret eden, Beni Mahzûm'dan Abdülesed oðlu Ebû Seleme(121), en son hicret eden ise Rasûlullah (s.a.s.)'in amcasý Abbâs'týr.

Mekke'nin fethine kadar geçen süre içinde, dini uðruna, evini-barkýný, malýný-mülkünü, âilesini, kabîlesini, akrabasýný, bütün varlýðýný Mekke'de býrakarak Rasûlullah (s.a.s.)'in müsâdesiyle Medine'ye göç eden Mekke'li Müslümanlara "Muhâcirûn" adý verilmiþtir.

Medine'de muhâcirleri misâfir eden, onlara bütün imkânlarý ile yardýmcý olan Medine'li Müslümanlara da "Ensâr" denilmiþtir. Muhâcirûn ve Ensâr, Kur'ân-ý Kerîm'de bir çok vesîlelerle övülmüþlerdir.(122)

Muharrem ve safer aylarýnda Müslümanlar, âileleri ile birlikte hicret ettiler. Birer, ikiþer, gizlice Mekke'den ayrýlýp Medine'ye gittiler. Ensâr tarafýndan Medine civârýndaki "Avâlî" denilen köylere yerleþtirildiler.

Hz. Ömer Mekke'den gizli ayrýlmadý. Kýlýcýný kuþandý, Kâbe'yi tavâf etti. Bütün müþriklere meydan okuyarak:

Ýþte ben Medine'ye gidiyorum. Analarýný aðlatmak, karýlarýný dul, çocuklarýný yetim býrakmak isteyenler peþime düþsün... dedi. Ömer'in hicreti Hz. Peygamber (s.a.s.)'in hicretinden 15 gün kadar önce olmuþtu.

Kýsa zamanda, Mekke'li Müslümanlarýn hemen hepsi Medine'ye göç etti. Yalnýzca Hz. Ebû Bekir ile Hz. Ali'yi Rasûlullah (s.a.s.) Mekke'de alýkoymuþtu.(123) Ebû Bekir hicret için izin istediðinde, Rasûlullah (s.a.s.):

"Acele etme, Allah sana hayýrlý bir arkadaþ verecek..." diyerek hicretini geciktirmiþtil(124). Mekke'de müslümanlýklarý yüzünden âileleri tarafýndan hapsedilmiþ olanlar ile köle ve câriyelerden baþka Müslüman kalmamýþtý. Rasûlullah (s.a.s.) düþmanlarý arasýnda, en büyük tehlike karþýsýnda yapayalnýz bulunuyordu.

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

(120) el-Buhârî, 4/ 255; Tecrid Tercemesi, 10/86

(121) Ýbn Hiþâm, 2/112; Zâdü'l-Meâd, 2/136; Tarîh-i Din-i Ýslâm, 2/320

(122) Bkz. el-Enfâl Sûresi 72, 74; Tevbe Sûresi, 20, 100; Nahl Sûresi, 41,110; Hac Sûresi, 58; Haþr Sûresi, 9; Fetih Sûresi, 10,18, 29,

(123) Zâdü'l-Meâd, 2/136

(124) el-Buhârî, 4/255; Ýbn Hiþâm, 2/ 124; Ýbnü'l-Esîr, a.g.e., 2/101

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

2- HZ. PEYGAMBER (S.A.S.)'ÝN HÝCRETÝ

 

 

a) Dâru'n-Nedve'nin Korkunç Kararý

Akabe görüþmeleri ile Müslümanlýk Medine'de yayýlmaða baþlamýþ, müþrikler korktuklarýna uðramýþlardý. Üstelik Mekke'deki Müslümanlar da Medine'ye göç etmiþlerdi. Þimdi Hz. Muhammed (s.a.s.)'de Medine'ye gider, Müslümanlarýn baþýna geçerse, Mekke'lilerin Þam ticâret yolu kapanabilirdi. Mekke müþrikleri Müslümanlara son derece kötü davranmýþlar, târihte eþine ender rastlanan iþkence ve hakarette bulunmuþlardý. Bunlar Medine'lilerle birleþip, kuvvetlendikten sonra kendilerinden öç alabilirlerdi. Esâsen Mekke'lilerle Medine'liler arasýnda, öteden beri geçimsizlik vardý. Çünkü Mekke'liler Adnânîlerden; Medine'liler ise Kâhtânîlerdendi. Durumun ciddiliðini anlayan Kureyþ müþrikleri, Mekke'de yapayalnýz kalan Peygamber Efendimize ne yapmak gerektiðini kararlaþtýrmak üzere Dâru'n-nedve'de toplandýlar. Toplantýda Ebû Cehil, Ebû Süfyan, Ebu'l-Bahterî, Utbe b. Rabîa, Cübeyr b. Mut'im, Nadr b.Hâris, Ümeyye b.Halef, Hakim b.Hýzâm...... gibi Mekke ileri gelenlerinin hemen hepsi vardý. Müslümanlýk tehlikesinin önlenmesiyle ilgili çeþitli fikirler ileri sürdüler. Ýçlerinden Ebûl Bahteri:

- Muhammed (s.a.s.)'i baðlayýp her tarafý kapalý bir yerde ölünceye kadar hapsedelim, dedi. Amr oðlu Hiþâm:

- O'nu bir deveye bindirip Mekke'den çýkaralým, uzak yerlere sürelim, dedi. Ebû Cehil ise:

- Kureyþ'in bütün kollarýndan birer temsilci seçelim. Bunlar ayný anda hücûm edip Muhammed (s.a.s.)'i bir hamlede öldürsünler. Kimin vurduðu, kimin darbesiyle öldüðü belli olmasýn. Böylece kaný bütün Kureyþ kabîlesine daðýlsýn, Hâþimîler bütün Kureyþ kollarýna karþý çýkamayacaklarýndan kan davasýna kalkýþamazlar. Çâresiz diyete (kan bedeline) râzý olurlar. Bu iþ böylece kapanýr... dedi. Ebû Cehil'in teklifi ittifakla kabûl edildi. Diðer teklifler beðenilmedi. Hemen Kureyþ kollarýnda 40 yeminli kiþi seçip toplantýyý bitirdiler.(125)

Müþriklerin Dâru'n-Nedve'deki bu konuþma ve plânlarý el-Enfâl Sûresi'nin 30'uncu âyetinde þöyle özetlenmektedir.

"Ya Muhammed, hatýrla þu zamaný ki, inkâr edenler (Mekke müþrikleri) seni bir yere kapatmak veya (hepsi birden) öldürmek yahut da (Mekke'den) çýkarmak için sana tuzak hazýrlýyorlardý. Onlar sana tuzak kurarken, Allah da (onlara) tuzak kuruyordu. Allah tuzaklarýn en iyisini kurar."

 

b) Rasûlullah (s.a.s.)'in Evinin Müþrikler tarafýndan Kuþatýlmasý

Müþriklerin bu korkunç plânýný Cebrâil (a.s.) Peygamber Efendimize haber verdi. "Bu gece, her zaman yatmakta olduðun yataðýnda yatmayacaksýn, evini terkedeceksin..." dedi. Böylece Rasûlullah (s.a.s.)'e de hicret için izin verildi. Rasûl-i Ekrem (s.a.s.) Hz. Ali'yi çaðýrdý.

"Ben Medine'ye gidiyorum. Sen bu gece benim yataðýmda yat, hýrkamý üstüne ört. Müþrikler beni yatýyor sansýnlar, onlara bir þey sezdirme. Sabahleyin þu emânetleri sâhiplerine ver.(126) Ondan sonra sen de hemen gel" dedi.

Ortalýk kararýnca, Kureyþ'in seçme cânileri evin etrâfýný sardýlar.(127) Sabahleyin evinden çýkarken hep birden saldýrýp öldüreceklerdi. Hz. Ali, Rasûlullah (s.a.s.)'in yataðýna yattý. Hz. Peygamber (s.a.s.) eline bir avuç kum alýp, evini çeviren müþriklerin üzerine saçtý. Saçýlan kum taneleri cânilerden herbirine isâbet etmiþ, hepsi de derin bir uykuya dalmýþlardý. Rasûlullah (s.a.s.) "Yâ-Sîn Sûresi"nin baþýndan:

"Biz onlarýn önlerine ve arkalarýna birer sed çektik, böylece gözlerini perdeledik. Onlar artýk elbette görmezler" anlamýndaki 9'uncu âyetine kadar olan kýsmý okuyarak, aralarýndan geçip gitti.(128) Müþrikler Hz. Muhammed (s.a.s.)'in yataðýnda yattýðýný sanýyorlardý. Sabahleyin, yatakta yatanýn Ali olduðunu görünce, donakaldýlar, ne yapacaklarýný þaþýrdýlar; hiddetlerinden çýldýracak hâle geldiler. Hemen her tarafý aramaða koyuldular. Mekke'yi alt üst ettiler. Fakat Hz. Peygamber yoktu.

Muhammed (s.a.s.)'i bulana 100 deve verilecek, diye ilân ettiler. Bu haber duyulunca, ne kadar mâceracý, cânî, katil varsa, hepsi etrâfa yayýldý. Mekke'de ve Mekke dýþýnda, harýl harýl Hz. Peygamber (s.a.s.)'i arýyorlardý.

Rasûlullah (s.a.s.), gece evinden ayrýldýktan sonra Kâbe'yi tavâf etti. "Ey Mekke, sen Allah katýnda yeryüzünün en hayýrlý ve bana en sevimli yerisin; eðer çýkmak zorunda býrakýlmasaydým, senden ayrýlmazdým", dedi.(129) Ertesi gün öðle sýcaðýnda Hz. Ebû Bekir'in evine vardý. Allah'ýn emri ile, berâber hicret edeceklerini bildirdi. Hz. Ebû Bekir, sevinç göz yaþlarý ile, 4 aydýr dýþarýya býrakmayýp, aðaç yapraklarý ile beslemekte olduðu iki cins devesini iþâret ederek:

Dilediðini seç, Yâ Rasûlallah, dedi. Rasûlullah (s.a.s.) bedelini ödeyerek devenin birini aldý.

Rasûlullah (s.a.s.) ve Ebû Bekir için hazýrlanan yol azýðý bir daðarcýða konuldu. Ebû Bekir'in kýzý Esmâ, belindeki bez kemeri ikiye ayýrýp bir parçasý ile bu daðarcýðýn aðzýný baðladýðý için Esma'ya "Zâtü'n-nitâkayn" (iki kemerli) ünvâný verild.(130/1)

 

c) Maðarada Gizlenmesi

Gece olunca, her ikisi evin arka penceresinden çýktýlar. Ayakkabýlarýný çýkarýp, ayaklarýnýn uçlarýna basarak ýssýz yollardan Mekke'nin güneyine doðru ilerlediler. 1.5 saat (3 mil) mesafede Sevr Daðý'nýn tepesindeki maðaraya vardýlar. Kureyþin aramasý bitinceye kadar, (perþembeyi cumaya baðlayan geceden pazar gününe kadar) üç gün bu maðarada gizlendiler.

Ebû Bekir'in oðlu Abdullah, geceleri maðaraya gelip Mekke'de olup biteni anlatýyor, ortalýk aðarmadan gene Mekke'ye dönüyordu. Kölesi Âmr b. Füheyre de koyunlarýný otlatýrken akþamlarý Sevr daðýna götürüp onlara süt veriyordu.

Peygamber Efendimizi ve Ebû Bekir'i arayanlar, iz sürerek, nihâyet Sevr'deki maðaranýn aðzýna kadar geldiler. Ayak sesleri ve konuþmalarý içeriden duyuluyordu. Hz. Ebû Bekir, baþýný kaldýrdýðý zaman onlarýn ayaklarýný görmüþ ve heyecanla:

-"Yâ Rasûlallah, eðilip baksalar, bizi görecekler, demiþti, bunun üzerine Peygamber Efendimiz:

-"Korkma, Allah'ýn yardýmý bizimledir.(130/2) Ýki yoldaþ ki, üçüncüsü Allah'týr, hiç endiþe edilir mi?" buyurdu.(131)

Tâkipçiler Sevr daðý'na henüz çýkmadan, bir örümcek maðaranýn aðzýna að örmüþ, bir çift beyaz güvercin yuva yapýp yumurtlamýþtý. Bu durumda Kureyþliler maðaranýn içine bakmanýn ahmaklýk olacaðýný düþünerek býrakýp gittiler.(132)

Kureyþlilerin aramalarý üç gün sürdü. Peygamber Efendimiz ile Ebû Bekir Mekke'de iken Abdullah b. Uraykýt adýnda henüz müslüman olmamýþ, fakat son derece emîn bir þahsý kýlavuz olarak kiralayýp develeri de ona teslim etmiþlerdi.(133) Kýlavuz Abdullah, üç gün sonra, dördüncü günün (Pazar) sabahý develeri maðaraya getirdi. Devenin birine Rasûlullah (s.a.s.) ile Ebû Bekir diðerine ise kýlavuz Abdullah ile Ebû Bekir'in kölesi Âmir b. Füheyre bindiler. Sâhili takibederek Medine'ye doðru 24 saat hiç dinlenmeden yol aldýlar Deve yürüyüþü ile 13 günlük olan Medine yolunu 8 günde katederek 12 Rabiulevvel/23 Eylül 622 pazartesi günü Kuba'ya ulaþtýlar.

Rasûlullah (s.a.s.)ilk vahiy Hîra (Nûr) daðý'ndaki maðarada gelmiþti. Hira'daki maðara ile Sevr'deki maðara arasýnda geçen müddet, Rasûlullah (s.a.s.) 'in Peygamberlik hayatýnýn Mekke Devri'ni teþkil etmiþti. Sevr daðý'ndaki maðaradan baþlayan hicret ise, Mekke Devri'nin sonu, Medine Devri'nin baþý olmaktaydý.

 

d) Rasûlullah (s.a.s.)'i Tâkibedenler

Hicret yolculuðunda Peygamber Efendimiz iki önemli takiple karþýlaþtý.

Müdliçoðullarýndan Sürâka, Kureyþ'in ilân ettiði mükâfâtý ele geçirmek hevesiyle, kendi bölgelerinden geçmiþ olan hicret kafilesini tâkibe koyuldu. Atýný dört nala sürerek Rasûlullah (s.a.s.) ve arkadaþlarýna yaklaþtýðý sýrada, atý sürçüp kapaklandý. Kendisi de yere yuvarlandý. Yeniden atýna binip koþturdu. Tam yaklaþtýðý sýrada, atýnýn ön ayaklarý kuma saplandýðý için, yine düþtü. Atýný zorlukla kurtardý. Sürâka'nýn morali iyice bozulmuþtu. Rasûlullah (s.a.s.)'den özür diledi. Yazýlý bir emânnâme alarak geri döndü; diðer tâkipçileri de "ben aradým, boþuna yorulmayýn, bu tarafta yok..." diyerek geri çevirdi.(134)

Eslemoðullarýndan Büreyde de, Kureyþin ilân ettiði mükâfâtý alabilmek için Rasûlullah'ý tâkibe baþlamýþtý. Fakat ilk görüþte, yanýndakilerle beraber Müslüman oldu. Daha sonra baþýndaki beyaz sarýðý çözerek mýzraðýnýn ucuna baðladý. "Sizin gibi þanlý bir kafile bayraksýz gitmez. Ýzin verirseniz ilk alemdârýnýz olayým" diyerek ta Kuba Köyü'ne kadar Rasûlullah (s.a.s.)'e bayraktarlýk yaptý.

Daha sonra, Þam'dan Mekke'ye dönmekte olan bir ticâret kafilesine rastladýlar. Kafilede bulunan, ilk 8 Müslümandan Avvâm oðlu Zübeyr, Rasûlullah (s.a.s.) ve Ebû Bekir'e beyaz elbiseler giydirdi.(135) Ve Medine'lilerin kendilerini sabýrsýzlýkla beklediklerini haber verdi.

Rasûlullah (s.a.s.)'ýn yola çýktýðý Medine'de duyulmuþtu. Bu yüzden Medineliler, Rasûlullah (s.a.s.)'i karþýlamak üzere her sabah þehir dýþýna çýkýp bekliyorlardý. 12 Rabiulevvel /23 Eylül 622 Pazartesi günü yine öðleye kadar beklemiþler, sýcak bastýrýnca ümitlerini kesip dönmüþlerdi. Bu esnâda bir iþ için evinin yüksek kulesinden etrafý seyreden bir Yahûdî, beyazlar giyinmiþ bir kafilenin uzaktan gelmekte olduðunu gördü ve yüksek sesle:

Ýþte günlerdir yolunu beklediðiniz devletli geliyor, diye haykýrdý.

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

(125) Bkz. Ýbn Hiþâm, 2/125-126, Ýbnü'l-Esîr, a.g.e., 2/102; Zâdü'l-Meâd, 2/ 136-137; Tecrid Tercemesi, 10/87-88

(126) Mekke'de en güvenilir kimse olduðu için, bütün Mekkeliler en deðerli þeylerini Hz. Peygamber (s.a.s.)'e emânet ederlerdi. Bu güvenirliði yüzünden O'na "Muhammedü'l-Emin" diyorlardý. (Ýbn Hiþâm, 2/129)

(127) Bu câniler arasýnda:Ebû Cehil, Hakem b.el-Âs, Ukbe b. Ebî Muayt, Nadr b. Hâris, Ümeyye b. Halef, Zem'a b.Esved ve Ebû Leheb de vardý. (Tecrid Tercemesi, 10/88; Târih-i Din-i Ýslâm,2/32)

(128) Kur'ân-ý Kerîm'de bu olaya iþâretle: (Habibim, bir avuç kumu onlarýn üzerine) attýðýn zaman sen atmadýn, ancak Allah attý, hedeflerine O ulaþtýrdý. (el-Enfâl Sûresi, 17) buyrulmuþtur.

(129) Ýbn Mâce, 2/1037 (Hadis No: 3108), Kahire, 1378/1953; Tirmizi, 5/722 (Hadis No: 3925), Kahire, 1385/1965; Asr-ý Saâdet, 1/294

(130/1) Tecrid Tercemesi, 8/415 (Hadis No: 125) ve 10/100 (Hadis No : 1ð)

(130/2) et-Tevbe Sûresi, 40

(131) el-Buhârî, 4/263; Tecrid Tercemesi, 10/119 (Hadis No: 1557)

(132) Zâdü'l-Meâd, 2/137; Târih-i Din-i Ýslâm 2/330; M. Hamîdullah, Ýslâm Peygamberi, 1/124

(133) Zâdü'l-Meâd, 2/137

(134) el-Buhârî, 4/256-257; Tecrid Tercemesi, 10/102-104; (Hadis No: 1ð)

(135) el-Buhârî, 4/257; Tecrid Tercemesi, 10/105 (Hadis No: 1ð)

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

3- MEDÝNE'YE VARIÞ

a) Hz. Peygamber (s.a.s.) Kuba'da

Medineliler derhal silahlanarak, bir bayram sevinci içinde yollara döküldüler. Rasûlullah (s.a.s.)'i Medine'ye bir saat uzaklýkta Kuba Köyünde karþýladýlar. Rasûlullah (s.a.s.) burada Amr b. Avf Oðullarý'nda 14 gece misâfir kaldý.(136) Bu esnâda Kur'ân-ý Kerîm'de "takvâ üzere yapýldýðý" bildirilen Kuba Mescidi'ni binâ etti ve burada namaz kýldý.(137)

Rasûlullah (s.a.s.)'den 3 gün sonra tek baþýna yola çýkmýþ olan Hz. Ali de, gündüzleri gizlenip, geceleri yürüyerek, Kuba'da iken kafileye yetiþti.

 

b) Ýlk Cuma Namazý ve Ýlk Hutbe

14 gün sonra, bir cuma günü Hz. Peygamber (s.a.s.) Efendimiz devesine bindi. Karþýlamaða gelenlerle muhteþem bir alay içinde Medine'ye hareket etti. Yolda "Sâlim b. Avf oðullarý"na âit "Rânûnâ Vâdisi"nde öðle vakti oldu. Rasûlullah (s.a.s.) burada arka arkaya iki hutbe okuyarak ilk Cuma Namazýný kýldýrdý.

Ýlk hutbede Allah'a hamd ve senâ ettikten sonra:

Ey nâs, ölmeden önce Allah'a tevbe ediniz, fýrsat elde iken iyi iþlere koþunuz. Allah'ý çok anmak, gizli ve âþikâr çok sadaka vermek sûretiyle O'nunla aranýzdaki baðý kuvvetlendiriniz. Böyle yaparsanýz, rýzýklandýrýlýr, yardým görürsünüz, kaçýrdýklarýnýzý tekrâr elde edersiniz.

Biliniz ki, Cenab-ý Hakk, içinde bulunduðum yýlýn bu ayýnda, bugün þu bulunduðum yerde Cuma namazýný kýyâmete kadar, üzerinize farz kýldý. Hayâtýmda veya benden sonra, -âdil veya zâlim- bir imamý olduðu halde, önemsiz gördüðü veya inkâr ettiði için kim bu namazý terkederse, Allah onun iki yakasýný bir araya getirmesin ve hiç bir iþine hayýr vermesin. Biliniz ki, böylesinin, tevbe etmedikçe, ne namazý, ne zekâtý, ne haccý, ne orucu, ne de herhangi bir iyiliði Allah katýnda bir deðer taþýr. Ancak, kim tevbe ederse Allah tevbesini kabûl eder.(138)

Ey Nâs, kendinize âhiret için azýk hazýrlayýp önceden gönderin. Hepiniz ölecek ve sürünüzü çobansýz býrakacaksýnýz. Sonra Rabbýnýz, -arada tercümân veya perdedâr olmaksýzýn- bizzat:

- Sana benim peygamberim gelip haber vermedi mi? Ben sana mal vermiþ, ihsânda bulunmuþtum. Sen bunlardan âhiretin için ne gönderdin? diye soracaktýr. O kimse saðýna, soluna bakacak, hiç bir þey göremeyecek. Sonra önüne bakacak, orada Cehennem'i görecek. Öyleyse yarým hurma ile de olsa, kendini ateþten korumaða gücü yeten, bunu yapsýn. Buna gücü yetmeyen, bâri güzel sözle kendini kurtarsýn. Çünkü bir iyiliðe 10'dan 700 katýna kadar sevap verilir. Allah'ýn selâm ve rahmeti üzerinize olsun.(139)

Rasûlullah (s.a.s.) birinci hutbeyi böylece bitirdikten sonra ikinci hutbede de þunlarý söylemiþtir.

Hamd Allah'a mahsustur. O'na hamdeder. O'ndan yardým dileriz. Nefislerimizin þerlerinden ve kötü iþlerimizden Allah'a sýðýnýrýz. Allah'ýn hidâyet verdiðini kimse saptýramaz. O'nun saptýrdýðýný da kimse doðru yola koyamaz.

Allah'tan baþka ilâh olmadýðýna þehâdet ederim. O birdir, eþi , ortaðý ve benzeri yoktur.

Sözlerin en güzeli, Allah Kitabý (Kur'ân-ý Kerîm) dir. Allah'ýn kalbini Kur'ân ile süslediði, küfürden sonra Ýslâm'a soktuðu, Kur'ân'ý diðer sözlere tercîh eden kimse felâh bulup kurtulmuþtur.

Allah'ýn sevdiðini seviniz. Allah'ý bütün kalbinizle (can ve gönülden) seviniz. Allah Kelâmý Kur'an'dan ve zikrinden usanmayýnýz.

Allah'ýn Kelâmýna karþý kalbiniz katýlaþmasýn.

Yalnýz Allah'a kulluk edip ibâdetinizde O'na hiç bir þeyi ortak yapmayýnýz. O'ndan hakkýyla sakýnýnýz. Yaptýðýnýz iyi þeyleri dilinizle doðrulayýnýz. Aranýzda Allah'ýn rahmet ve merhametiyle seviþiniz. Allah'ýn selâm ve rahmeti üzerinize olsun.(140)

 

c) Hz. Peygamber (s.a.s.)'in Medine'de Karþýlanýþý

Cuma namazýndan sonra Rasûlullah (s.a.s.) Medine'ye hareket etti.(141) Medine, târihinin en önemli gününü yaþýyordu. Halk bayram sevinci içinde, Kuba'dan itibâren yolu iki taraflý doldurmuþtu. Kadýnlar þiirler söylüyor, çocuklar "Rasûlullah geldi, Rasûlullah geldi" diye baðrýþýyor, küçük kýzlar def çalarak þenlik yapýyorlardý. Medine halký, Rasûlullah (s.a.s.)'in geliþinden duyduðu sevinci, hiç bir þeyden duymamýþtý.

Herkes Peygamber Efendimizi kendi evinde misâfir etmek istiyor, "Ey Allah'ýn Rasûlü, bize buyurunuz... "diyerek deveyi durdurmak istiyorlardý. Rasûlullah (s.a.s.) ise, kimseyi gücendirmemek için devesini serbest býrakmýþtý.

- "Siz deveyi kendi hâline býrakýnýz. O memurdur, emrolunduðu yere gider," diyerek dâvet edenlerden izin istiyordu. Nihâyet deve, hâlen "Mescidü'n-Nebi"nin bulunduðu boþ arsada çöktü, Rasûlullah (s.a.s.) inmedi. Deve kalkarak bir kaç adým gittikten sonra geri dönüp ilk çöktüðü yere yeniden çöktü, bir daha kalkmadý. Rasûlullah (s.a.s.) üzerinden inerek:

- "Akrabamýzdan en yakýn kimin evi?" diyerek etrâfýndakilere sordu. Zeyd oðlu Hâlid.(142)

- Ýþte evim, iþte kapýsý, buyurunuz Yâ Rasûlallâh... diyerek Rasûlullah (s.a.s.)'i dâvet etti. Peygamber Efendimiz böylece Hz. Hâlid'in misâfiri oldu. Bu misâfirlik "Mescidü'n-Nebî"nin inþâatý tamamlanýncaya kadar 7 ay devam etti.(143)

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

(136) el-Buhârî, 1/11; Tecrid Tercemesi, 2/306 (Hadis No: 270

(137) (Hicretin) ilk gününde, takva temeli üzerine kurulan (Kuba'daki)Mescidde namaz kýlman daha uygundur. Bu mescidde temiz olmayý sevenler vardýr. Allah da temiz olanlarý sever. (et-Tevbe Sûresi, 108)

(138) Ýbn Mâce, es-Sünen, 1/343, (Hadis No: 1081); Tecrid Tercemesi, 3/63, (Hadis No: 487'nin izâhý)

(139) Ýbn Hiþâm, 2/146; Þerafettin Yaltkaya, Hatiplik ve Hutbeler, 22; Kýsas-ý Enbiyâ, 1/176; Asr-ý Saâdet, 2/828

(140) Ýbn Hiþâm, 2/147; Hatiplik ve Hutbeler, 22, 24; Kýsýs-ý Enbiyâ, 1/177; Asr-ý Saâdet, 2/829

(141) Medine'nin eski adý Yesrib'ti. Rasûlüllah (s.a.s.) hicret edip yerleþtikten sonra "Peygamber Þehri" anlamýnda "Medinetü'n-Nebî" denildi. Daha sonra kýsaltýlarak sâdece Medinetü'l Münevvere denilmiþtir.

(142) Hâlid b. Zeyd Ebû Eyyûb el– Ensâri, Neccâr oðullarýndan ve Peygamberimizin dedesi Abdülmuttalib'in annesi Selmâ Hatun'un âilesindendir. Müslüman Araplar tarafýndan yapýlan ilk Ýstanbul kuþatmasýnda bulunmuþ ve þehit düþmüþtür. Fâtih, Ýstanbul'u fethedince Hz. Hâlid'in kabrini buldurmuþ, hâlen ziyâret edilmekte olan türbesini yaptýrmýþtýr. Ýstanbul'da türbenin bulunduðu semt (Eyyüb), adýný onun isminden almýþtýr.

(143) Ýbn Hiþâm, 2/143

 

 

4- HÝCRETÝN ÝSLÂM TARÝHÝNDEKÝ ÖNEMÝ

Hicret, Müslümanlarý müþriklerin zulüm ve baskýlarýndan kurtarmýþ, Ýslâm'a yayýlma imkâný saðlamýþ, böylece Ýslâm inkýlâbýnýn baþlangýcý olmuþtur. Bu itibârla olaydan 17 yýl sonra, Hz. Ömer'in hilâfeti esnâsýnda Hz. Peygamber (s.a.s.)'in hicret ettiði yýlýn 1 Muharrem'i olan 16 Temmuz 622 tarihi, Hicrî-Kamerî Takvim için "takvim baþý" olarak kabûl edilmiþtir.

Rasûlullah (s.a.s.)'in hicreti Peygamberliðin 13'üncü yýlýnda, 12 Rebiulevvel / 23 Eylül 622'de olmuþtur. Bu tarih ayný zamanda Peygamber Efendimizin 53'üncü doðum yýldönümüdür.

Hicretle, 23 yýl süren Peygamberlik devrinin 13 yýllýk Mekke Devri sona ermiþ, 10 yýllýk Medine devri baþlamýþtýr.

 

 

ÝKÝNCÝ BÖLÜM

 

 

MEDÝNE DEVRÝ

I- HÝCRETÝN BÝRÝNCÝ YILI (622-623 M.)

"Doðrusu inanýp hicret edenler Allah Yolunda mallarýyla, canlarýyla cihâd edenler ve muhâcirleri barýndýrýp onlara yardým edenler, iþte bunlar birbirlerinin dostudurlar."

(el-Enfâl Sûresi, 72)

 

1- MEDÝNE'DE GENEL DURUM

 

Medine, Mekke'nin kuzeyinde, üç tarafý daðlarla çevrili, güneyi ise ovalýk bir þehirdir. Havasý güzel, topraðý zirâate elveriþli, hurmalýklarý boldur.

Rasûlullah (s.a.s.)'in hicreti esnâsýnda, Medine'de Evs ve Hazrec adlý iki Arap kâbilesi ile, Kaynuka, Nadîr ve Kurayzaoðullarý adlý üç Yahûdi kabîlesi vardý. Arap kabileleri buraya "Seylü'l-arim" denilen sel felâketinden sonra Yemen'den; Yahûdîler ise, Romalýlarýn Kudüs'ü iþgal ve tahriplerinden sonra Kudüs'ten gelip yerleþmiþlerdi.

Baþlangýçta, bir müddet Araplarla Yahûdîler iyi geçinmiþlerse de, Yahûdîlerin çýkarcý davranýþlarý yüzünden zamanla aralarý açýlmýþ, Arablar Yahûdîleri yenerek Medine'de hâkim duruma gelmiþlerdi. Fakat çok geçmeden Yahûdîlerin entrikalarý ile birbirlerine düþtüler ve iki kardeþ kabîle uzun yýllar birbirleriyle savaþtýlar. Bu savaþlarýn en sonuncusu Buâs Harbi'dir. Hicretten yaklaþýk 5 yýl önce sona eren ve bazý fâsýlalarla tam 120 yýl süren bu savaþta her iki taraf da büyük kayýp vererek zayýf düþmüþlerdir. Bu yüzden, Hicret esnâsýnda Yahûdîler, özellikle iktisâdî yönden Medine'de hâkim durumda bulunuyorlardý.

Evs ve Hazrec kabîleleri, aralarýndaki bu düþmanlýðýn ancak Rasûlullah (s.a.s.)'in hakemliði, Ýslâm'ýn getirdiði adâlet, sevgi ve kaynaþma ile ortadan kalkabileceðini anlayarak Müslümanlýða sýmsýký baðlandýlar. Gerçekten Hz. Peygamber (s.a.s.)'in Medîne'ye gelmesiyle, bu iki kardeþ kabile arasýnda asýrlarca sürmüþ olan kin ve düþmanlýktan eser kalmamýþtýr.(144)

 

2- MESCÝD-Ý NEBÎ'NÝN ÝNÞÂSI

Hicret esnâsýnda Medîne'de câmi yoktu. Rasûlullah (s.a.s.) namaz vaktinde nerede bulunursa namazý orada kýldýrýrdý. Ýlk mescid, hicretin ilk günlerinde Kuba'da yapýldý.

Hicret sýrasýnda, Rasûlullah (s.a.s.)'in devesinin çöktüðü, Halid b. Zeyd'in evinin karþýsýndaki boþ arsaya mescid yapýlacaktý. Neccâroðullarýndan iki yetim çocuða âit olan bu arsayý, Neccâroðullarý hibe etmek istedilerse de Peygamber (s.a.s.) Efendimiz kabûl etmedi. Bedeli olan 10 miskal (40.9 gr) altýný Hz. Ebû Bekir ödedi.

Arsada müþrik kabirleri, yabâni hurmalar ve engebeler vardý. Kabirler baþka yere nakledildi. Hurma aðaçlarý kesildi, çukurlar düzlendi. Mescid'in yapýmýnda bizzât Rasûlullah (s.a.s.)'de bir iþçi gibi çalýþtý. Temeli taþtan, duvarlarý kerpiçten, direkleri hurma aðaçlarýndan yapýldý. Üzeri de hurma dallarýyla örtüldü; zemini ise topraktý. Kýblesi Kudüs'e doðru olan bu mescid'in, biri mihrab'ýn karþýsýndaki ana kapý, biri Rasûlullah (s.a.s.)'in evine açýlan kapý, diðeri de "Bab-ý Rahmet" denilen kapý olmak üzere üç kapýsý vardý. Kýble'nin deðiþmesinden sonra, ana kapý ile mihrap yer deðiþtirdiler.(145/1)

 

3- HÂNE-Ý SAÂDET'ÝN ÝNÞÂSI ve RASÛLÜLLAH (S.A.S.)'ÝN HZ. ÂÝÞE ÝLE EVLENMESÝ

Ýnþâsý 7 ay süren Mescid'in bir tarafýna Rasûlullah (s.a.s.) ve âilesinin ikameti için odalar (hücreler) yapýldý. Bu odalarýn sayýsý daha sonra dokuza çýkmýþtýr. Odalardan her birinin geniþliði 3-3,5 arþýn, uzunluðu 5 arþýn, yüksekliði ise bir adam boyu kadardý. Hz. Aiþe, Safiyye ve Sevde'nin odalarý Mescid'in güneyinde; Ümmü Seleme, Ümmü Habibe, Meymûne, Cüveyriye, Zeyneb bt. Cahþ ve Zeyneb bt. Huzeyme'nin odalarý ise Mescidin kuzeyinde bulunuyordu. Rasûlullah (s.a.s.)'in hâlen "Kabr-i Saâdet"inin bulunduðu yer, Hz. Âiþe'ye tahsis edilen oda idi.

Mescid ve hücrelerin yapýmý tamamlanýnca, Hz. Peygamber (s.a.s.) misâfir kaldýðý Halid b. Zeyd'in evinden buraya taþýndý. Evlâtlýðý Zeyd b. Hârise ve Ebû Râfi'i Mekke'ye gönderip kendi âilesi ile Ebû Bekir'in âilesini de Medine'ye getirtti. Kendi âilesi, Hz. Hatice'nin vefâtýndan sonra evlendiði Zem'a kýzý Hz. Sevde ile kýzlarý Ümmü Gülsüm ve Fâtýma idi. Kýzlarýndan Rukiyye daha önce eþi Hz. Osman'la birlikte hicret etmiþti. Diðer kýzý Zeyneb, kocasý henüz müþrik olduðu için gelemedi.(145/2) (Zeyneb, Bedir savaþýndan sonra hicret edebildi)

Ebû Bekir'in âilesi ise, karýsý Ümmü Rumân ile çocuklarý Abdullah, Esmâ ve Âiþe'den ibâretti. Bunlarla berâber Zeyd b. Hârise'nin eþi Ümmü Eymen ile oðlu Üsâme de Medine'ye geldiler.

Hz. Ebû Bekir'in kýzý Âiþe ile Rasûl-i Ekrem (s.a.s.) hicretten önce Mekke'de iken niþanlanmýþlardý. Hicretten 8 ay sonra, Þevval ayýnda Medine'de evlendiler. Böylece, Rasûlullah (s.a.s.) ile Hz. Ebû Bekir arasýndaki mânevi bað, akrabalýk baðý ile daha da kuvvetlenmiþ oldu.

Hz. Âiþe son derece zeki, bilgili ve kültürlü bir hanýmdý. Dinî hükümlerin, Müslüman kadýnlara öðretilmesinde büyük gayreti yanýnda, özellikle Rasûlullah (s.a.s.)'in ev ve âile hayatýyla ilgili bilgileri Müslümanlar O'ndan öðrenmiþlerdir. Kendisinden 2210 hadis rivâyet edilmiþtir.

 

4- SUFFE ASHÂBI (ASHÂB-I SUFFE)

Mescid'in bir tarafýna da, etrâfý açýk, üstü hurma dallarýyla örtülü bir gölgelik, (çardak, suffe) yapýldý. Evi ve âilesi olmayan fakir Müslümanlar burada kaldýklarý için onlara "Ashâb-ý Suffe" denilmiþtir.

Suffe ashâbý son derece fakirdi. Ýþ bulduklarý zaman çalýþýrlar, diðer zamanlarda Mescidde ilim ve ibâdetle meþgul olurlardý. Burasý Ýslâm Târihinde ilk yatýlý öðretmen okulu durumundaydý. Bu okulun dershanesi mescid, yatakhanesi suffe, öðrencileri suffe ashâbý, öðretmenleri de bizzat Rasûlullah (s.a.s.) idi. Medine'nin dýþýnda yeni Müslüman olan topluluklara Ýslâm'ý öðretmek üzere bir öðretmen göndermek gerektiðinde, bunlar arasýndan gönderiliyordu. Sayýlarý 70 ile 400 arasýnda deðiþen Suffe ashâbýnýn ihtiyaçlarý, ashâbýn zenginleri tarafýndan karþýlanýyordu. Rasûlullah (s.a.s.) her akþam bunlardan bir kýsmýný kendi sofrasýna alýr, bir kýsmýný da ashâb arasýna daðýtýrdý. Getirilen sadakalarý tamamen bunlara gönderir, kendisine gelen hediyelerden de suffe ashâbý için hisse ayýrýrdý.(146/1) Rasûlullah (s.a.s.)'den en çok hadis rivâyet etmiþ olan Ebû Hüreyre de suffe ashâbýndandý.

 

5- FARZ NAMAZLARIN DÖRT REKAT OLMASI

Mirâctan önce Müslümanlar akþam ve sabah olmak üzere iki vakit namaz kýlýyorlardý. Beþ vakit namaz mirâcta farz kýlýndý. Ancak, Hicretten önce, akþam namazýnýn farzý üç rekât, diðer vakitlerin hepsi de ikiþer rekâttý, Hicretten sonra, öðle, ikindi ve yatsý namazlarýnýn farzlarý dört rekâta çýkarýldý. Sefer zamanlarýnda ise ilk farz kýlýndýðý sayýda býrakýldý.(146/2)

 

6- EZÂN'IN MEÞRÛÝYETÝ

Mescid-i Nebi'nin inþâsý bittikten sonra, namaz vakitlerinin Müslümanlara duyurulmasýna ihtiyaç duyuldu. Çünkü, namaza erken gelenler vaktin girmesini bekleyip iþlerinden kalýyorlar; geç gelenler ise cemâate yetiþemedikleri için üzülüyorlardý.

Rasûlullah (s.a.s.) vahiy gelmeyen konularda ashâbý ile istiþâre ederdi.(147) Bu konuda yapýlan istiþâre esnâsýnda, namaz vakitlerinin "çan veya boru çalýnarak, ateþ yakýlarak, yüksek bir yere bayrak çekilerek duyurulmasý" teklifleri yapýldý. Rasûlullah (s.a.s.), "çan çalmak Hristiyanlarýn, boru çalmak Yahûdîlerin, ateþ yakmak Mecûsîlerin âdetidir." diyerek kabûl etmedi. Bayrak çekme teklifi de beðenilmedi. Ýstiþâre sonunda hiç bir þeye karar verilemedi.

Ensârdan Zeyd oðlu Abdullah, rüyâsýnda elinde nâkûs (çan) bulunan birini görmüþ, namaz vakitlerini duyurmak için bu nâkûsu satýn almak istemiþ, Rüyâsýnda gördüðü bu zât ona:

-"Ben sana daha güzelini öðreteyim" diyerek ezân lafýzlarýný söylemiþ. Abdullah uyanýnca, Rasûlullah (s.a.s.)'e gelerek rüyasýnda gördüklerini haber verdi. Rasûl-i Ekrem (s.a.s.):

-"Ýnþâllah hak rüyâdýr. Bilâl'in sesi seninkinden gür. Gördüðünü ona öðret. Namaz vaktinde ezâný o okusun", buyurdu. Bilâlin okuduðu ezân, Medine'nin her tarafýndan duyuldu. Ayný rüyâyý Hz. Ömer de görmüþ, fakat Abdullah daha önce haber vermiþti.(148) Daha sonra Bilâl, sabah ezânlarýna "es-salâtü hayrun minen-nevm" (namaz uykudan hayýrlýdýr.) cümlesini de eklemiþtir.

Ezân, þeâir-i Ýslâmiye'dendir. Vâcib derecesinde kuvvetli bir sünnetdir. Yalnýz rüyâ ile deðil, Rasûlullah (s.a.s.)'in sünneti ve daha sonra inen âyetlerle de sâbittir.(149)

 

7- ENSÂR ÝLE MUHÂCÝRLER ARASINDA KARDEÞLÝK

Mekke'li Müslümanlar, dinleri uðrunda bütün servet ve varlýklarýný Mekke'de býrakmýþlar, Medine'ye hicret ederek muhâcir olmuþlardý. Medineli Müslümanlar, onlarý kendi nefislerine bile tercih ederek, her türlü yardýmý yapmýþlar, onlarýn bütün ihtiyâçlarýný karþýlamýþlardý.(150) Fakat muhâcirler, ensâr'a yük oluyoruz, kendi kazancýmýz yok, diye üzülüyorlardý.

Rasûlullah (s.a.s.) muhâcirlerin bu üzüntüsünü gidermek, aradaki sevgi ve samimiyeti güçlendirmek, herhangi ayrýlýk belirtisini önlemek için Hicretin 7'inci ayýnda muhâcirlerle ensârý, Mâlik oðlu Enes'in evinde topladý.(151) Burada, bir muhâciri, bir ensârla kardeþ yaparak 90 (veya 360 kiþi asarýnda kardeþlik baðý kurdu.(152) Ensâr, muhâcir kardeþlerini alýp evlerine götürdüler Mallarýna ortak ettiler. Rasûl-i Ekrem (s.a.s.)'e baþvurarak:

-Ya Rasûlallah, hurmalýklarýmýzý, muhâcir kardeþlerimizle aramýzda paylaþtýr... dediler. Rasûlullah (s.a.s.):

-Hayýr, mülkiyet size âit. Muhâcir kardeþlerinizle birlikte çalýþacak, mahsûlü paylaþacaksýnýz... buyurdu.(153/1) Ýki taraf buna râzý oldular. Kardeþler birbirlerine o derece baðlandýlar ki, baþlangýçta, zev'il-erhâmdan önce birbirlerine mirâsçý bile oldular.(153/2)

Ensâr'dan Reb'i oðlu Sa'd, muhâcir Avf oðlu Abdurrahman'a:

-Ben malca ensârýn en zenginiyim. Rasûlullah (s.a.s.) ikimizi kardeþ yaptý. Malýmýn yarýsý senindir. Ýki zevcem var, dilediðini boþayacaðým. Onu da nikâhlarsýn... dedi. Abdurrahman:

-Allah malýný da, zevceni de sana mübârek kýlsýn. Benim bunlara ihtiyâcým yok. Sen bana çarþýyý göster... dedi.(154)

Abdurrahman ticârete baþladý, kýsa zamanda zengin oldu. Muhâcirlerin büyük kýsmý ticâretle hayatlarýný kazandýlar.

Ensâr ve muhâcirlerden belirli kimseler arasýnda Hz. Peygamber tarafýndan yapýlan kardeþlik, daha sonra "Mü'minler ancak kardeþtirler"(el-Hucurât Sûresi, 10) âyet-i celîlesiyle geniþledi. Fakat bu kardeþliðin, mirâsla ilgili hükmü, Bedir Savaþý'ndan sonra "...Akraba olanlar (mîrâs hususunda) Allah'ýn Kitabýnda mü'minlerden ve muhâcirlerden daha yakýndýr.." (el-Ahzâb Sûresi, 6) ve "Allah'ýn Kitâbýnda (mirâs hususunda) hýsýmlar birbirlerine daha yakýndýr." (el-Enfâl Sûresi, 75) ayet-i kerimeleri ile kaldýrýldý.(155/1) Çünkü muhâcirler, çalýþýp ticâret yaparak ilk sýkýntýlý günlerinden kurtuldular. Bedir Savaþý ganimetlerinden de yararlandýktan sonra, artýk ensârýn yardýmýna ihtiyaçlarý kalmadý.

 

8- MÜSLÜMANLARLA YAHÛDÎLER ARASINDA VATANDAÞLIK ANLAÞMASI

Rasûlullah (s.a.s.) Mekkeli muhâcirlerle, Medineli ensârý kardeþ yaparak birbirlerine baðladýktan sonra, Medine'yi dýþ düþmanlara karþý müþtereken savunmak üzere muhâcirler, ensâr ve Medine'deki Yahûdîler arasýnda yazýlý bir "vatandaþlýk anlaþmasý" yaptý. Bu anlaþmaya göre:

a) Diyet ve fidyelere ait kurallar, eskiden olduðu þekilde devam edecek:

b) Yahûdîler kendi dinlerinde serbest olacaklar;

c) Müslümanlarla Yahûdîler, barýþ içinde yaþayacaklar,

d) Ýki taraftan biri, üçünçü bir tarafla savaþýrsa, diðer taraf yardýmcý olacak,

e) Taraflardan biri Kureyþle dostluk kurmayacak ve onlarý himâyesine almayacak,

f) Dýþardan bir tecâvüz olursa, Medine müþtereken savunulacak,

g) Ýki taraftan biri, üçüncü bir tarafla sulh yaparsa, diðer taraf bu sulhü tanýyacak,

h) Müslümanlarla Yahûdîler arasýnda çýkacak her türlü anlaþmazlýkta Hz. Peygamber (s.a.s.) hakem kabûl edilecekti. (155/2)

 

9- MEDÝNE'DE MÜSLÜMANLARIN DURUMU

Müslümanlar Medineye göç etmekle rahata kavuþmuþ olmadýlar. Bir bakýma tehlike ve düþmanlarý daha da çoðaldý. Hicretten önce karþýlarýnda düþman olarak yalnýzca Mekke müþrikleri vardý. Hicretten sonra puta tapýcý müþrikler, münâfýklar ve Yahûdîler olmak üzere üç sýnýf düþmanla karþý karþýya geldiler.

a) Puta tapýcý müþrik Arablar: Arabistan'ýn çeþitli bölgelerinde Kâbe'yi ve putlarýný ziyârete gelen Arab kabîleleri sâyesinde bol kazanç elde eden Mekkeliler, maddî çýkarlarýný putperestliðin yaþamasýnda gördükleri için, Müslümanlýða düþman olmuþlar, Müslümanlarý yok etmek için ellerinden gelen her þeyi yapmýþlardý. Müslümanlýðýn, Þam ticâret yolu üzerinde bulunan Medine'de yayýlmasý da onlarýn iþine gelmedi. Bu sebeple hicretten sonra, Müslümanlarýn peþini býrakmadýlar. Müslümanlýðý henüz kuvvetlenmeden yok edebilmek için her tedbire baþvurdular.

b) Yahûdîler: Evs ve Hazrec kabîleleri arasýndaki anlaþmazlýðý körükleyerek onlarý zayýf düþürüp, Medine'de ekonomik yönden hâkim duruma gelen Yahûdîlerin de, Müslümanlýk menfaatlerine uygun gelmemiþti. Hz. peygember (s.a.s.) Efendimiz bunlardan gelecek tehlikeleri önlemek için Yahûdî kabîlelerinin her biriyle ayrý ayrý anlaþmalar yapmýþtý. Fakat, bunlar anlaþmalara sâdýk kalmýyorlar, Kureyþ kabîlesi ve Müslümanlara düþman olan diðer unsurlarla iþbirliði yapýyorlardý.

c) Münâfýklar: Hicretten önce Hazrec kabîlesinin ileri gelenlerinden Übeyy oðlu Abdullah'ýn (Abdullah b. Übeyy b. Selûl) Hazrec kabîlesine reis olmasý kararlaþtýrýlmýþtý. Taraftarlarý ona süslü bir taç bile hazýrlamýþlardý. Müslümanlýðýn Medine'de süratle yayýlmasý ve Rasûlullah (s.a.s.)'in hicret etmesi, Abdullah'ýn reisliðine engel oldu. Bu yüzden Abdullah ve taraftarlarý Müslümanlýða düþman oldular. Fakat mücâdele ve bozgunculuklarýný daha etkili yapabilmek için, imân etmedikleri halde Müslüman göründüler. Böylece bir de "Münafýklar zümresi" meydana geldi. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) bunlarý bilyor, fakat ayýplarýný yüzlerine vurmuyordu.

Mekkeli müþrikler, Medine'deki Yahûdîlerle münâfýklarý, Müslümanlara karþý el altýndan devâmlý teþvik ve tahrik ediyorlar, Medine etrafýndaki müþrik Arab kabîleleriyle anlaþmalar yaparak Medine'ye baskýn yapmaða hazýrlanýyorlardý. Münâfýklarýn reisi Übeyy oðlu Abdullah'a bir mektup yazarak:

"Siz Muhammed (s.a.s.)'in yurdunuzda barýnmasýna izin verdiniz. O'nu ya öldürmez veya bize teslim etmez, yahut da Medine'den çýkarmazsanýz hepinizi öldürmek, esir etmek ve kadýnlarýnýza tecâvüzde bulunmak üzere Medine'yi basacaðýz" (156/1) diye münâfýklarý bile tehdit etmiþlerdi. Medine'lilerin gözlerini korkutmak ve Müslümanlara yardýmcý olmaktan vazgeçirmek için bir defa da Câbir oðlu Kürz komutasýndaki bir çete ile Medine'lilerin mer'ada otlamakta olan hayvanlarýný sürüp götürmüþlerdi.

Görüldüðü üzere Müslümanlar, Medine'ye hicretten sonra da güven içinde olmadýlar. Bu yüzden Peygamber Efendimiz (s.a.s.) Medine'nin savunmasýyla ilgili bütün tedbirleri aldý. Medine'deki Yahûdîler ve Medine etrâfýndaki müþrik Arab kabîleleri ile saldýrmazlýk anlaþmalarý yaptý. Etrafa seriyyeler (küçük askeri birlikler) göndererek, düþmanýn hareketlerini kontrol altýna aldý. Mekkelilerin Þam ticâret yolunu kapattý. Müþriklerin gece baskýný ihtimâline karþý geceleri Medine sokaklarýnda ashâb nöbet tuttu. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) bile ancak kapýsýnda nöbet beklendiði zamanlarda endiþesiz uyuyabiliyordu.(156/2)

 

10- ÝLK NÜFUS SAYIMI

Savunma ile ilgili alýnan tedbirler arasýnda, Müslümanlarýn sayýsýný bilmeðe de lüzûm görüldüðünden, Rasûlullah (s.a.s.) "Bana Müslüman olduklarýný söyleyenlerin isimlerini yazýnýz," buyurmuþtur. Sayým sonunda Medine'de 1500 müslüman bulunduðu anlaþýlmýþtýr.(157)

 

11- ÝLK SERÝYYELER

Rasûlullah (s.a.s.) düþmanýn hareketini kontrol altýnda tutmak, Medine'yi muhtemel bir tecâvüzden korumak için, civârdaki bazý bölgelere "keþif kollarý" (seriyye) göndermiþ, fakat kendilerine silahlý tecavüz olmadýkça çarpýþma izni vermemiþtir.

Hicretin ilk yýlýnda üç seriyye gönderilmiþtir. Ýlk seriyye, Hz Peygamber (s.a.s.)'in amcasý. Hz. Hamza komutasýndaki 30 kiþilik seriyyedir. Ýslâm'da ilk sancak bu seriyyeye verilmiþtir.

2'inci seriyye, Rasûlullah (s.a.s.)'in amcalarýndan Hâris'in oðlu Ubeyde komutasýnda; 3'üncüsü ise Sa'd b. Ebî Vakkas komutasýnda gönderilmiþtir.

Bunlar Kureyþ kervanlarýný takip için gönderilmiþlerdi. Ýlk iki seriyyede karþýlaþma olduðu halde çarpýþma olmamýþtýr. Sadece Sa'd b. Ebî Vakkas, ikinci seriyye'de bir ok atmýþtýr ki Ýslâm'da Allah yolunda atýlan ilk ok budur.

Bu seriyyeler, hicretin 7-8 ve 9' uncu (Ramazan, Þevval ve Zilkade) aylarýnda gönderilmiþtir.

Seriyye: Rasûlullah (s.a.s.)'in kendisinin bulunmadýðý küçük harp müfrezesi demektir. Rasûlullah (s.a.s.)'in katýldýðý ve bizzât idare ettiði askeri harekâta ise "Gazve" denir. Seriyyeler, genellikle gece çýkarýlan ve sayýlarý 5-400 arasýnda deðiþen askeri birliklerdir. Gazvelerin sayýsý 19'dur. Seriyyelerin sayýsý daha çoktur.

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

 

(144) "Hepiniz, toptan sýmsýký Allah'ýn ipine (Ýslâm Dini'ne ve Kur'ân-ý Kerîm'e) sarýlýn. Allah'ýn üzerinizdeki nimetini hatýrlayýn. Hani siz birbirinizin düþmanlarý idiniz de O, kalblerinizi birleþtirmiþti. Ýþte O'nun bu nimeti sâyesinde kardeþ olmuþtunuz. Siz bir ateþ çukurunun kenarýnda iken sizi oradan da O kurtarmýþtý." (Âl-i Ýmrân Sûresi, 103)

(145/1) el-Buhârhi, 1/ 111; Tecrid Tercemesi, 2/306 (Hadis No: 270); Zâdü'l-Meâd, 2/145-146; Tarih-i Din-i Ýslâm, 3/21-26

(145/2) Târih-i Din-i Ýslâm, 3/14

(146/1) Tecrid Tercemesi, 12/202-207 (Hadis No: 2027);Târih-i Din-i Ýslâm, 3/26-27

(146/2) Bkz. el-Buhârî, 1/93; Tecrid Tercemesi, 2/233, (Hadis No: 228); Ýbn Hiþâm, 260

(147) Bkz. Âl-i Ýmrân Sûresi, 159

(148) Bkz. Ebû Dâvud, es-Sünen, 1/116 (Hadis No: 499), Mýsýr, 1371/1952; Tecrid Tercemesi, 2/451, (Hadis No: 358);

(149) Bkz.el-Mâide Sûresi, 58; el-Cum'a Sûresi,9; Tecrid Tercemesi, 2/451 (358 No. lu hadisin açýklamasý)

(150) Daha önceden Medine'yi yurt edinmiþ ve gönüllerine imâný yerleþtirmiþ olan kimseler (ensâr), kendilerine hicret eden muhâcirleri severler, onlara verilen þeylerden dolayý, içlerinde bir çekememezlik duymazlar, zaruret içinde olsalar bile, muhacirleri kendilerine tercih ederler... (el-Hâþr Sûresi,9)

(151) Tecrid Tercemesi, 7/99 (Hadis No: 1035); Zâdü'l-Meâd, 2/146

(152) Kimin kime kardeþ olduðu için bkz. Ýbn Hiþâm, 2/150-153; Tecrid Tercemesi, 7/102-106

(153/1) Tecrid Tercemesi, 8/66-69, (Hadis No: 1145)

(153/2) Ýmân idip hicret eden ve Allah yolunda mallarý ve canlarýyla cihâd eden muhâcirlerle, bu muhâcirleri barýndýrýp onlara yardýmcý olanlar (ensâr) bir birlerinin velisidir. (el-Enfâl Sûresi, 72)

(154) Bkz. el-Buhârî 3/3 Tecrid Tercemesi, 6/407, (Hadis No:958)

(155/1) Tecrid Tercemesi, 7/99-106 (1035 numaralý hadisin izahý); Zâdü'l-Meâd, 2/146

(155/2) 47 maddelik bu yazýlý antlaþmanýn tam metni için bkz. Ýbn Hiþâm, es Sîretü'n-Nebeviyye, 2/147-150; Tuð, Doç.Dr.Salih, Ýslâm Ülkelerinde Anayasa Hareketleri, 31-40, Ýst., 1969; M. Hamîdullah, Ýslâm Peygamberi, 1/131-134, Ýst., 1966

(156/1) Asrý Saâdet, 1/327

(156/2) Bkz. el-Buhârî, 4/Ý; Tecrid Tercemesi, 8/372 (Hadis No: 1217)

(157) Bkz. el-Buhârî, 4/34; Tecrid Tercemesi, 8/483 (Hadis No: 1277)

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

II- HÝCRETÝN ÝKÝNCÝ YILI (623-624 M.)

"Sizinle savaþanlara karþý, Allah yolunda siz de savaþýn. Aþýrý gitmeyin; doðrusu Allah aþýrý gidenleri sevmez"

(el- Bakara Sûresi, 190)

1- SAVAÞA ÝZÝN VERÝLMESÝ

Ýslâm'da asýl olan barýþtýr. Savaþ, zulmün önlenmesi, hakkýn kabûl ettirilmesi için meþrû kýlýnmýþtýr. 13 seneye yaklaþan Mekke Devri'nde ve Medine Devrinin ilk yýlýnda, müþriklerden gördükleri bunca zulüm, iþkence ve haksýzlýða raðmen, mü'minlere sabýrlý olmalarý, Allah'ýn dinini güzellikle tebliðe çalýþmalarý emredilmiþ(158), savaþa izin verilmemiþti. Müslümanlardan:

-Ey Allah'ýn Rasûlü, nedir bu çektiklerimiz? Ýzin ver de þunlarý gizli gizli öldürelim, diye izin istiyenlere Hz. Peygamber (s.a.s.):

-Henüz savaþ izni verilmedi, sabredin Allah'ýn yardýmý yakýndýr, çektiðiniz çilelerin mükâfâtýný göreceksiniz, diye cevap vermiþti.

Hicretten sonra Müslümanlar, giderek müþriklere karþý koyabilecek duruma geldiler. Üstelik Müslümanlarýn düþmanlarý çoðaldý, sabýr yolu ile barýþý sürdürmek artýk mümkün deðildi. Bundan dolayý Hicretin 2'inci yýlý baþlarýnda Safer ayýnda;

"Zulüm ve haksýzlýða uðratýlarak, kendilerine savaþ açýlan kimselere (mü'minlere) savaþ izni verildi. Allah onlara yardým etmeðe elbette Kâdirdir. Onlar, 'Rabbýmýz Allah'týr' dediler diye, haksýz yere yurtlarýndan (Mekke'den) çýkarýldýlar..." (el-Hacc Sûresi, 39-40) anlamýndaki âyet-i kerimelerle Müslümanlara, kendilerini savunmak üzere savaþ izni verildi.

 

2-ÝLK GAZVELER

Mekke müþrikleri, Medine'ye baskýn hazýrlýðý içindeydiler. Rasûlullah (s.a.s.) düþmanýn hazýrlýklarý hakkýnda bilgi edinmek için zaman zaman seriyyeler gönderdiði gibi, Medine ile Mekke arasýndaki kabîlelerle görüþüp anlaþmalar yapmak, kureyþ'in planladýðý yaðmalarý önlemek için bizzat kendisi de askerî yürüyüþlere katýldý. Rasûlullah (s.a.s.)'in katýlýp bizzât idâre ettiði askeri harekâta "Gazve" denir.

Rasûlullah (s.a.s.)'in ilk gazvesi, 60 kiþilik müfreze ile Ebvâ Köyüne yapýlan gazvedir.(159) Hicretin ikinci yýlý Safer ayý baþýnda yapýlmýþtýr. Ayný yýl içinde sýrasýyla Buvat, Uþeyre, Küçük Bedir ve Büyük Bedir Gazveleri olmuþtur. Ýlk dördünde düþmanla karþýlaþma olmamýþ, kan dökülmemiþtir. Büyük Bedir Gazvesi, Müslümanlarýn yaptýðý ilk savaþ olmuþtur.

 

3- KIBLENÝN DEÐÝÞMESÝ

Ýslâm'ýn ilk yýllarýnda namaz, Beyt-i Makdis'e (Kudüs'e) doðru kýlýnýyordu. Ancak, Hicret'ten önce Rasûlullah (s.a.s.) Mekke'de namaz kýlarken, mümkün mertebe Kâbe'yi arkasýna almaz; Kâbe, kendisiyle Beyt-i Makdis arasýnda kalacak þekilde, Rükn-i Yemânî ile Rükn-i Hacer-i esved arasýnda namaza dururdu. Böylece hem Kâbe'ye hem de Kudüsteki Mescid-i Aksa'ya yönelmiþ oluyordu. Hicretten sonra Medine'de Mescid-i Aksa'ya yöneldiðinde Kâbe'nin arka tarafta kalmasýndan Rasûlullah (s.a.s.) üzüntü duyuyor, kýblenin Kâbe'ye çevrilmesini içten arzu ediyordu.(160) Çünkü Kâbe, atasý Hz. Ýbrahim'in kýblesiydi.

Hicretten 16-17 ay kadar sonra, Þaban ayýnýn 15'inci günü Hz. Peygamber (sa.s.) Medine'de Selemeoðullarý Yurdu'nda öðle namazý kýldýrýrken, ikinci rek'atýn sonunda;(161)

"Yüzünü gök yüzüne çevirip durduðunu görüyoruz. Seni elbette hoþnut olduðun kýbleye çevireceðiz. Hemen yüzünü Mescid-i Harâm'a doðru çevir. (Ey mü'minler) siz de nerede olursanýz, (namazda) yüzlerinizi, onun tarafýna çeviriniz..." (el-Bakara Sûresi, 144) anlamýndaki âyet nâzil oldu. Hz. Peygamber yönünü hemen Kudüs'ten Mescid-i Harâm'a çevirdi. Cemâat da saflarýyla birlikte döndüler. Kudüs'e doðru baþlanýlan namazýn, son iki rek'atý, Kâbe'ye yönelinerek tamamlandý. Bu yüzden Selemeoðullarý Mescidine "Mescid-i Kýbleteyn" (iki kýbleli mescid) denilmiþtir

 

4- CAHÞ OÐLU ABDULLAH SERÝYYESÝ ve BATN-I NAHLE OLAYI

Medine'ye baskýn hazýrlýðý yapan Kureyþ'in harekâtýndan haber almak üzere, Peygamber Efendimiz, Recep ayýnýn son günlerinde, Mekke tarafýna halasýnýn oðlu Cahþ oðlu Abdullah komutasýnda, 8 kiþilik bir seriyye gönderdi. Ýki gün sonra açýlmak üzere Abdullah'a bir de mektup vermiþti. Mektupta, Mekke ile Tâif arasýndaki Nahle Vâdisi'ne kadar gidilmesi, Kureyþ'in faâliyetleri konusunda bilgi toplanmasý isteniyordu.(162)

Nahle Vâdisinde, Kureyþ'in Tâif'ten dönmekte olan bir kervanýna rastladýlar. Kervanýn reisi Hadramî oðlu Amr'ý öldürüp ele geçirdikleri iki esir ve zaptettikleri mallarla Medine'ye döndüler. Rasûlullah (s.a.s.) bu olayý hoþ karþýlamadý. Çünkü kendilerine çarpýþma izni verilmemiþti. Üstelik bu olay, kan dökülmesi yasak sayýlan "eþhür-i hurum"dan Recep ayýnda meydana gelmiþti. Mekke müþrikleri bu olayda öldürülen Hadramî oðlu Amr'ýn intikamýný vesile ederek savaþ hazýrlýklarýný hýzlandýrdýlar. "Muhammed harâm aylara bile saygý göstermiyor, harâm aylarda kan döküyor, yaðma yapýyor.." diye de yaygara kopardýlar.(163)

 

5- BEDÝR SAVAÞI (17 Ramazan 2 H/13 Mart 624 M.)

"Siz güçsüz bir durumda iken Allah size Bedir'de yardým etmiþti".

(Âl-i Ýmran Sûresi, 123)

a) Kureyþ'in Gönderdiði Kervan

Kureyþ Medine'yi basýp Rasûlullah (s.a.s.)'i öldürmek, Müslümanlýðý ortadan kaldýrmak için hazýrlanýyordu. Yapýlacak savaþýn masraflarýný karþýlamak üzere, Ebû Süfyân'ýn baþkanlýðýnda büyük bir ticâret kervanýný Medine yolu ile Þam'a göndermiþlerdi. Nahle Vâdisinde öldürülen Hadramî oðlu Amr'ýn kardeþi Âmir, Mekke sokaklarýnda çýrýlçýplak:

-"Vâh Emrâh, vâh Amrâh..." diyerek dolaþýyor, halký savaþa ve intikama teþvik ediyordu. Kervan döner dönmez, Medine'ye hücûm edeceklerdi.

Gönderdiði seriyyeler (keþif birlikleri) vasýtasýyla Hz. Peygamber (s.a.s.), Mekke'de olup bitenleri, yapýlan hazýrlýklarý tamâmen öðrenmiþti. Ebû Süfyân'ýn idâresindeki ticâret kervanýndan elde edilecek kazanç, Müslümanlarla yapýlacak savaþ için kullanýlacaktý. Bu yüzden Rasûlullah (s.a.s.) Þam'a giderken engel olmak üzere "Uþeyre" denilen yere kadar bu kervaný tâkip etmiþ fakat yetiþememiþti. Dönüþünü haber alýnca, kervaný ele geçirmek üzere, Ramazan'ýn 12'inci günü Abdullah b. Ümmi Mektûm'u imâm býrakarak 313 kiþi ile Medine'den çýktý. Yolda ensârdan Ebû Lübâbe'yi Medineye muhâfýz tâyin ederek, geri çevirdi. 8 kiþi de mâzeretleri sebebiyle izin aldýklarýndan 64'ü muhâcir, diðerleri de ensârdan omak üzere 305 kiþi kaldýlar. 6 zýrh, 8 kýlýç, 3 at, 70 develeri vardý. Binek yetiþmediði için develere nöbetleþe biniyorlardý.

Ebû Süfyan, dönüþte Müslümanlarýn kervana saldýrma ihtimâline karþý Mekke'ye haberci göndererek korunmasý için yardým istemiþti. Esâsen aylardan beri savaþ hazýrlýðý içinde olan Mekkeliler kervaný kurtarmak ve Müslümanlardan intikam almak üzere Ebû Cehil'in komutasýnda 950-1000 kiþilik bir ordu ile hareket ettiler. Ebû Leheb'den baþka bütün Kureyþ ulularýnýn katýldýðý bu ordunun 200'ü atlý, 700'ü develi, diðerleri de yaya idi. Zýrh, ok, mýzrak, kýlýç gibi her türlü savaþ âlet ve silahlarý tamamdý. Ebû Leheb, hastalýðý sebebiyle sefere katýlamamýþ, yerine bedel göndermiþti.

 

b) Ýki Tâifeden Biri

Kervaný araþtýrdýðý esnâda, yolda Safrâ yakýnlarýnda Zefiran Vâdisi'nde Kureyþ'in büyük bir ordu ile kervaný kurtarmak üzere Medine'ye doðru yürümekte olduðunu haber alan Rasûlüllah (s.a.s.) durumu Müslümanlara anlatarak:

-Kureyþ Mekke'den çýkmýþ, üzerimize doðru geliyor. Kervaný mý tâkip edelim, yoksa kureyþ ordusunu mu karþýlayalým, diye istiþârede bulundu. Medine'den savaþ hazýrlýðý ile çýkýlmadýðý için, çoðunluk kervanýn tâkibini istiyordu.(164)

Rasûlullah (s.a.s.)'in bu duruma üzüldüðünü gören Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer sýra ile ayaða kalkarak, Kureyþ ordusuna karþý çýkmanýn daha uygun olacaðýný savundular. Hz. Peygamber (s.a.s.) bu konuda ensâr'ýn düþüncesini öðrenmek istiyordu. Sonra ilk Müslümanlardan Mikdad b. Esved, Muhâcirler adýna söz alarak:

-Biz, kavminin Hz. Musa'ya "Sen ve Rabbýn gidin ve düþmana karþý savaþýn. Biz burada oturup bekleyelim,(165) dedikleri gibi demeyiz. Biz senin saðýnda, solunda, önünde arkanda çarpýþýrýz. Allah ve Rasûlünün emri ne ise ona itâat ederiz. Sen nereye gidersen oraya gideriz,(166) dedi. Ensar adýna konuþan Sa'd b. Muâz da:

-"Ey Allah'ýn Rasûlü, biz sana imân ettik. Getirdiðin Kur'ân'ýn hakk olduðuna þehâdet ettik, sözlerini dinlemeðe ve itâat etmeðe, düþmana karþý seni korumaða söz verdik. Sen nasýl istersen öyle yap. Seni hak Peygamber gönderen Allah'a yemin ederim ki, sen bize denizi gösterip dalsan biz de dalarýz, hiç birimiz geri dönmeyiz. Biz düþmanla savaþmayý, harpte sebât göstermeyi biliriz. Allah'a güvenerek düþman ordusunun üzerine gidelim..." (167) dedi. Rasûlullah (s.a.s.) bu konuþmadan son derece memnun oldu.

-Öyleyse haydi Allah'ýn bereketine yürüyünüz. Size müjdelerim ki, "Allah iki tâifeden birini (kervanýn ele geçirilmesi veya Kureyþ ordusunun yenilgisini) bize vâdetti".(168) Zaferimiz kesindir. Ben þimdiden Kureyþ reislerinin harp meydanýnda yýkýlacaklarý yerleri görüyor gibiyim, buyurdu. Sonra da Bedir'e doðru hareket etti.(169)

Bedir deve yürüyüþü ile Medine'ye 3; Mekke'ye ise 10 günlük (80 mil) mesâfede bir köydü. Her yýl burada panayýr kurulur, bu sebeple Suriye'ye giden kervanlar buradan geçerdi. Kureyþ ordusu buraya Müslümanlardan önce gelip, suyun baþýný tutmuþtu. Ebû Süfyân idâresindeki 50 kiþilik Kureyþ kervaný ise, henüz Müslümanlar Medine'den çýktýklarý sýralarda, sâhil yolunu izleyerek Medine'den uzaklaþmýþ, Kureyþlilere de geri dönmeleri için haber göndermiþti. Fakat, ordusuna çok güvenen Ebû Cehil, mutlaka savaþmak istiyordu. Bu yüzden Mekkeliler geri dönmeyip, Bedir'e kadar ilerlemiþler ve burada karargâh kurmuþlardý.

 

c) Ýki tarafýn durumu

17 Ramazan 2 H./13 Mart 624 M. Cuma sabahý iki ordu Bedir'de karþýlaþtý. Araplar ötedenberi hep kabîlecilik gayretiyle savaþmýþlardý. Bu savaþta ise din uðrunda ayný kabîlenin insanlarý birbirleriyle çarpýþacak, kardeþ, amca, yeðen, hatta, baba-oðul birbirlerini öldüreceklerdi.(170/1)

Müslümanlarýn sancaktarý Mus'ab b. Umeyr'in kardeþi Ebû Azîz, Kureyþ'in bayraktarýydý. Utbe b. Rabîa'nýn oðullarýndan Velîd kendi yanýnda, ikinci oðlu Ebû Huzeyfe mü'minlerin arasýndaydý. Hz. Ebû Bekir'in bir oðlu Abdullah kendisiyle beraber, diðer oðlu Abdurrahman ise müþrik saflarýndaydý. Rasûlullah (s.a.s.)'in amcalarýndan Hz. Hamza kendi yanýnda, diðer amcasý Abbâs ise karþý tarafta yer almýþtý. Hz. Peygamberi ömrü boyunca himâye etmiþ olan amcasý Ebû Tâlib'in bir oðlu Hz. Ali Müslümanlar içinde, diðer oðlu (Ali'nin kardeþi) Âkil ise müþrikler safýnda bulunuyordu. Rasûlullah (s.a.s.)in ilk hanýmý Hz. Hatice'nin kardeþi Nevfel ile damadý (kýzý Zeyneb'in eþi) Ebu'l-Âs müþrikler içinde yer almýþlardý.(170/2)

Düþman ordusu sayý, silah, tecrübe ve maddi kuvvet bakýmýndan Müslümanlardan kat kat üstündü. Bulunduklarý yer de savaþ için daha elveriþliydi. Ancak, sabaha karþý yaðan yaðmur, üzerinde rahat yürünemeyen kumlu zemini sertleþtirmiþ ve Müslümanlarýn su ihtiyacýný gidermiþti. Böylece Müslümanlarýn moralleri yükselmiþ, Allahýn yardýmýna sonsuz güven duymaya baþlamýþlardý. Kendileri için ölüm-kalým demek olan bu savaþta, Ýslâm'ýn izzeti ve üstünlüðü için Müslümanlar, Allah'a duâ ediyorlardý.

 

d) Savaþ Baþlýyor.

Kureyþ adým adým Müslümanlara yaklaþýyordu. Manzara pek hazîndi. Bir avuç Müslüman, "Allah adýný yüceltmek için", tepeden týrnaða silahlý koca þirk ordusunun karþýsýna çýkýyordu. Rasûlullah (s.a.s.) yanýna Hz Ebû Bekir'i alarak, kendisi için hazýrlanan gölgeliðe çekildi, ellerini semâya kaldýrýp:

-Yâ Rabb, iþte Kureyþ bütün gurûr ve azametiyle senin dinini ortadan kaldýrmak için geldi. Sana meydan okuyor, Peygamberini yalanlýyor. Yâ Rabb, peygamberlerine yardým edeceðine dâir ahdini, bana verdiðin zafer va'dini lütfet. Þu bir avuç mü'min telef olup yok olursa, bu günden sonra yeryüzünde sana ibadet ve kulluk edecek kimse kalmayacak.. "diye dua ediyordu.

Rasûl-i Ekrem (s.a.s.) vecd içinde, kendinden geçerek, o kadar çok duâ etmiþ ve ellerini öylesine semâya kaldýrmýþtý ki, sýrtýndan ridâsýnýn düþtüðünün farkýna varmamýþtý. Hz. Ebû Bekir ridâsýný örttü, elinden tutarak:

-Ey Allah'ýn Rasûlü, yetiþir artýk, duan arþý titretti, Allah va'dini yerine getirecektir, dedi. Rasûlullah (s.a.s.)'in bu hâlini gören müslümanlar heyecandan aðlýyorlardý. Nihâyet Rasul-i Ekrem (s.a.s.): "Tapluluklarý bozulacak, arkalarýný dönüp kaçacaklar" (el- Kamer Sûresi, 45) anlamýndaki âyet-i kerîmeyi okuyarak çadýrdan çýktý.(171) Allah yardýmýný böylece müjdelemiþ, zaferin Müslümanlarýn olacaðýný bildirmiþti.(172)

Savaþý Kureyþ baþlattý. Batn-ý Nahl'e de kardeþi öldürülen Hadramî oðlu Âmir'in attýðý ok, Hz. Ömer'in azatlýsý Mihca'a isâbet ederek þehit etti.

Savaþtan önce, her iki taraftan birer ikiþer kiþinin ortaya çýkýp çarpýþarak taraflarý kýzýþtýrmasý âdetti. Buna "mübâreze" denirdi. Kureyþ reislerinden Utbe b. Rabîa, kardeþi Þeybe ile oðlu Velîd; birlikte ilerlediler. Müslümanlardan kendilerine karþý çýkacak er dilediler. Bunlara karþý Hz. Peygamber (s.a.s.)'in emri ile Ubeyde, Hamza ve Ali çýktýlar. Hamza Þeybe'yi, Ali de Velîd'i birer hamlede öldürdüler. Sonra yaralý Ubeyde'nin yardýmýna koþup Utbe'nin de iþini bitirdiler.(173)

e) Sonuç: Hakk'ýn Bâtýla Zaferi

Artýk savaþ kýzýþmýþtý, müþrikler saldýrýya geçtiler, mü'minler kahramanca karþý koydular, Allah'ýn yardýmý ile müþrik ordusunu bozguna uðrattýlar.(174) Müþrikler savaþ alanýnda 70 ölü, 70 esir býrakarak kaçtýlar. Öldürülenlerden 24'ü Müslümanlara en çok düþmanlýk gösteren Kureyþ büyükleriydi. Savaþýn baþkomutaný Ebû Cehil de ölenler arasýndaydý.(175/1) Müslümanlardan þehit düþenler ise 6'sý muhâcirlerden, 8'i de ensârdan olmak üzere 14 kiþiydi. (175/2)

Bedir Zaferi Medine'de bayram sevinci meydana getirdi. Mekke ise mâteme büründü. Ebû Leheb bir hafta sonra üzüntüsünden öldü. Fakat Kureyþîler, Müslümanlar sevinmesinler diye yas tutmadýlar.

Zaferden sora Rasûl-i Ekrem (s.a.s.) Bedir'de üç gün daha kaldý. Þehitler defnedildi. Meydanda kalan müþrik ölüleri açýlan bir çukura gömüldü.

Kureyþ eþrâfýndan 24 kiþinin cesetleri ise pislik atýlan susuz kuyulardan birine atýldý. Rasûlullah (s.a.s.) Bedir'den ayrýlacaðý sýrada bu kuyunun baþýna varýp, içindeki cesetlerin herbirinin adýný söyleyerek:

-Ey filân oðlu filân, biz Rabb'ýmýzýn bize va'dettiði zaferi gerçek bulduk, siz de rabbýnýzýn size va'dettiðini gerçek buldunuz mu? diye seslendi. (176) Hz. Ömer:

-Ey Allah'ýn Rasûlü, ruhlarý olmayan cesetlerle mi konuþuyorsun? dediðinde, Rasûlullah (s.a.s.):

-Allah'a yemin ederim ki, söylediklerimi siz onlardan daha iyi iþitiyor deðilsiniz, buyurdu.(177)

f) Bedir Esirleri

Hz. Peygamber (s.a.s.) yolda Safra denilen yerde, elde edilen ganimetleri gazîlere eþit olarak paylaþtýrdý. Mâzeretleri sebebiyle ordudan ayrýlmýþ olan 8 kiþiye de pay ayýrdý. Esirlerle ilgili henüz bir hüküm inmemiþti. Medine'ye gelince Rasûlullah (s.a.s.) bu konuyu ashâbýyla istiþâre etti. Hz Ebû Bekir, fidye (kurtuluþ bedeli) karþýlýðýnda serbest býrakýlmalarýný; Hz. Ömer ise hepsinin boyunlarý vurularak öldürülmelerini istedi. Rasûl-i Ekrem (s.a.s.) ve ashâbýn çoðunluðu Hz. Ebû Bekir'in teklifini uygun buldular.(178) Esirlerden fidyelerini ödeyenler, hemen serbest býrakýldý, ödeyemeyenler ise, her biri Medine'li 10 çocuða okuyup yazma öðretme karþýlýðýnda hürriyetini kazandý.

Bu olay, dinimizin ilme ve okuyup yazmaða ne kadar çok önem verdiðini; Rasûlullah (s.a.s.)'in, Müslümanlarýn düþmaný olan müþriklere bile öðretmenlik yaptýrmakta sakýnca görmediðini göstermektedir.

 

6- BENÎ KAYNUKA YAHÛDÎLERÝNÝN MEDÝNE'DEN ÇIKARIL-MASI (Þevval 2 H./Nisan 624 M.)

Hz. Peygamber (s.a.s.) Medine'de Yahûdîlerle anlaþmalar yapmýþ, onlarla barýþ içinde olmak istemiþti. Fakat Yahûdiler dâima düþmanca bir davranýþ içinde oldular. Her fýrsatta Evs ve Hazrec Kabîleleri arasýndaki eski düþmanlýklarý hatýrlatýp, Müslümanlarý birbirine düþürmeðe çalýþtýlar. Kendileri ehl-i kitâb ve tek Allah inancýnda olduklarý halde, "müþrikler, mü'minlerden daha doðru yolda" (179) dediler. Sabahleyin Müslüman olmuþ görünüp, akþam dönerek(180), Müslümanlarla alay ettiler. Hz. Peygamber (s.a.s.) ve Müslümanlar aleyhine þiirler yazdýlar. Oysa, ellerinde bulunan Tevrat'taki bilgilerden Hz. Muhammed (s.a.s.)'in hak peygamber olduðunu da biliyorlar(181), buna raðmen düþmanlýk ediyorlardý.

Müslümanlarla Medine'deki Yahûdî kabîleleri arasýnda yapýlan vatandaþlýk anlaþmasýný ilk bozan Kaynukaoðullarý oldu. (182)

Müslümanlardan bir kadýn, Kaynuka yahûdilerinden bir kuyumcunun dükkanýnda alýþ- veriþ ederken, bir Yahûdî, kadýn duymadan örtüsünün eteðini arkasýna baðlamýþ, kadýn kalkýp gitmek isteyince her tarafý açýlývermiþti. Kadýnýn feryâdý üzerine yetiþen bir Müslüman bu Yahûdîyi öldürmüþ, orada bulunan Yahûdîler de bu Müslümaný öldürmüþlerdi. Bu olay yüzünden Kaynukaoðullarý ile Müslümanlarýn arasý açýldý.(183) Rasûlullah (s.a.s.) Beni Kaynuka'ya muâhedeyi yenilemeyi teklif etti, onlar buna yanaþmadýlar.

-"Sen bizi, savaþ bilmeyen Mekkeliler mi sanýyorsun? Biz savaþa hazýrýz...." dediler.(184) Rasûlullah (s.a.s.) Ebû Lübâbe'yi Medine'de vekil býrakarak Þevval ayý ortalarýnda ordusu ile Benî Kaynuka'yý muhasara etti. Kuþatma 15 gün sürdü. Kaynukaoðullarý diðer Yahûdî kabîleleri ve münâfýklardan bekledikleri yardýmý göremeyince, teslim olmaða mecbûr oldular. Muâhedeyi bozduklarý, vatana ihânet ettikleri için öldürülmeleri gerekiyordu. Kaynukaoðullarý daha önce Hazrec kabîlesinin himâyesindeydi. Hazrec kabîlesi eþrâfýndan, münâfýklarýn baþý Ubeyy oðlu Abdullah, bunu bahâne ederek bunlarýn öldürülmemeleri için ýsrar ettiðinden, Rasûlullah (s.a.s.) Medine'den çýkarýlmalarýný emretti. Böylece, 700 kiþiden ibâret Kaynuka Yahûdîleri, Medine'den Þam tarafýna sürüldüler.(185) Ele geçen ganimet mallarýnýn beþte biri Beytü'l-mâle (Devlet hazinesine) ayrýldý.(186) Geri kalaný gazilere paylaþtýrýldý. Topraklarý da, topraksýz Müslümanlara verildi. Böylece Müslümanlar, Yahûdîlerin en cesûru sayýlan Kaynukaoðullarýnýn kötülüklerinden kurtulmuþ oldular.

 

7-SEVÝK GAZASI (Zilhicce 2 H./Mayýs 624 M.2)

Bedir Savaþýnda Mekkelilerin ileri gelenleri ölmüþ, Kureyþin baþýna Ebû Süfyan geçmiþti. Ebû Süfyan, Müslümanlarla savaþýp, Bedir yenilgisinin öcünü almadýkça kadýnlarýna yaklaþmayacaðýna, yýkanmayacaðýna ve koku sürmeyeceðine yemin etmiþti. 200 atlý ile Mekke'den çýkarak Medine'ye bir saatlik mesâfede Urayz Köyü'ne gelmiþ, çift sürmekte olan ensârdan Sa'd b. Âmir ile hizmetçisini þehit edip bir kaç ev ve hurma aðacýný ateþe verdikten sonra, "yeminim yerine geldi", diyerek dönüp kaçmýþtýr.

Hz. Peygamber (s.a.s.) bu durumu duyunca 80 süvâri, 120 yaya ile hemen tâkibe çýkmýþ ise de Ebû süfyân sür'atle kaçtýðý için yetiþememiþtir. Mekkelilerin erzak olarak getirip, kaçarken aðýrlýk olmasýn diye býraktýklarý çuvallar dolusu, kavrulmuþ un (sevik) Müslümanlarýn eline geçtiðinden bu gazveye Sevik (kavrulmuþ un, kavut) Gazasý denilmiþtir.(187)

 

8- HÝCRETÝN ÝKÝNCÝ YILINDA DÝÐER OLAYLAR

Medine Devri'nin 2'nci yýlýnda, Bedir Savaþý'ndan önce Þaban ayýnda Ramazan orucu farz kýlýndý. Zekât da hicretin 2'inci yýlýnda farz kýlýnmýþtýr. Bazý Ýslâm bilginleri, zekâtýn Mekke devride farz kýlýndýðý, Medine Devrinde ise, zekâtýn verileceði yerlerin belirlendiði görüþündedir.(188) Gene bu yýlda Ramazan ve Kurban bayramlarý namazlarý ile fýtýr sadakasý ve kurban kesmek meþrû kýlýnmýþtýr.(189)

Rasûlullah (s.a.s.)'in kýzý Hz. Osman'ýn zevcesi Rukiyye Bedir zaferi esnâsýnda Medine'de vefât etmiþtir. Eþinin hastalýðý sebebiyle Hz. Osman Bedir Savaþý'na katýlamamýþtýr.

Rasûlullah (s.a.s.)'e ilk vahyin geldiði yýl doðmuþ olan en küçük kýzý Hz. Fâtýma ile Hz.Ali bu yýlda evlenmiþlerdir. Evleninceye kadar Hz. Ali Rasûlullah (s.a.s.)'in yanýnda kalmýþ ve O'nun elinde yetiþmiþti. Evliliðinden sonra ayrý bir eve çýktýlar. Rasûlullah (s.a.s.)'in en sevgili kýzý Fâtýma'ya çeyiz olarak verdiði eþya, bir yatak, bir þilte, (minder), bir su tulumu, bir el deðirmeni, iki su ibriði ve bir su kabýndan ibârettir.

Bedir esirleri arasýnda Hz. Paygamber (s.a.s.)'in damadý, Zeyneb'in eþi Ebu'l-As da bulunuyordu. Zeyneb, eþinin fidyesi (kurtuluþ bedeli) için kendisine annesi Hz. Hatice'nin düðün hediyesi olarak verdiði gerdanlýðý da göndermiþti. Bu durumdan çok hislenen Rasûlullah (s.a.s.) ve ashâbý, Ebu'l-Âs'ý fidye almadan serbest býrakmýþlar, Zeyneb'in gerdanlýðýný da geri göndermiþlerdir. Ancak Rasûl-i Ekrem (s.a.s.) Ebu'l-Âs'dan müþrik olduðu için Zeyneb'in kendisine helâl olmadýðýný, bu yüzden hemen Medine'ye göndermesini istedi. Ebu'l-Âs sözünü yerine getirdi. Böylece Rasûlullah (s.a.s.)'in en büyük kýzý Zeyneb de bu yýl içinde Medine'ye hicret etmiþtir.(190)

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

(158) "Rabbýnýn yoluna hikmet ve güzel öðütle çaðýr, onlarla en güzel þekilde tartýþ..." (en-Nahl Sûresi, 125)

(159) Ýbn Hiþâm, 2/241

(160) Zâdü'l-Meâd, 2/147

(161) Bkz. el-Buhârî, 1/15; Tecrid Tercemesi, 1/41 (Hadis No: 38); Ýbnü'l-Esîr, a.g.e., 3/252; Târih-i Din-i Ýslâm 3/65; Tahir Olgun, Ýbâdet Tarihi, s. 80, Ýst., 1946; M. Zihni Efendi, Kitabü's-Salât, s.75, Ýst.,1326

(162) Ýbn Hiþâm, 2/252; Ýbü'l-Esîr, a.g.e.,2/113

(163) Ýbn Hiþâm, 2/254; Yahûdîlerin ve Kureyþin "Muhammed harâm aylara saygý göstermedi" yaygaralarý üzrine inen âyet-i kerime'de þöyle buyrulmuþtur.

"Sana harâm ayý ve o ayda yapýlan savaþý sorarlar. De ki: O ayda savaþmak, büyük günah ise de, insanlarý Allah yolundan alýkoymak, O'nu inkâr etmek, Mescid'i Harâm'ýn ziyâretlerine engel olmak, halkýný oradan çýkarmak, Allah katýnda daha büyük günahtýr.." (el-Bakara Sûresi, 217)

(164) Bkz. el-Enfâl Sûresi, 5-6

(165) Mâide Sûresi, 24

(166) Bkz. El-Buhârî, 5/4; Tecrid Tercemesi, 10-146 (Hadis No: 1562); Ýbn Hiþâm 2/266; Ýbnü'l-Esîr, a.g.e., 2/120

(167) Ýbn Hiþâm, 2/267; Ýbnü'l-Esîr, a.g.e., 2/120; Müslim, 3/1403, (Hadis No: 1779) Kahire 1375/1955

(168) Enfâl Sûresi, 7

(169) Ýbn Hiþâm, 2/267; Zâdü'l-Meâd, 2/217; Tecrid Tercemesi, 10/148-149

(170/1) Karþý karþýya gelen iki topluluðun durumlarýnda sizin için ibret vardýr. Bunlardan biri Allah yolunda savaþan topluluk, diðeri ise onlarý (müslümanlarý) kendilerinin iki katý gören kâfir topluluk. Allah dilediðini yardýmýyla destekler. Bunda gerçeði görebilenler için ibret vardýr. (Âl-i Ýmrân Sûresi,13)

(170/2) Bkz. Târih-i Din-i Ýslâm, 3/100-101

(171) Bkz. el-Buhârî, 3/230; Müslim, 3/1384, (Hadis No: 1763) Ýbn Hiþâm, 2/ 279; Ýbn'ül-Esîr, a.g.e., 2/125; Tecrid Tercemesi, 8/385 (Hadis No:1228)

(172) "Rabbýn meleklere 'Ben sizinleyim, mü'minleri destekleyin' diye vahyetti ve 'ben kâfirlerin kalplerine korku salacaðým, artýk onlarýn boyunlarýný vurun, parmaklarýný doðrayýn' dedi" (el-Enfâl Sûresi, 12) " (Bedir'de) Rabbýnýzýn yardýmýna sýðýnýyordunuz. O, 'Ben size birbiri peþinden bin melekle yardým edeceðim' diye cevap vermiþti." (el-Enfâl Sûresi,9)

(173) Ýbn Hiþâm, 2/277; Ýbnü'l-Esîr, a.g.e., 2/125

(174) Siz Bedir'de düþkün bir durumda iken, Allah size yardým etmiþti. (Âl-i Ýmrân Sûresi, 123)

(175/1) Bkz. Tecrid Tercemesi, 8/ 507-509 (Hadis No:1298)

(175/2) Ýbnü'l-Esîr, a.g.e., 2/136

(176) el-Bûharî; 1/65; Tecrid Tercemesi, 1/161-164 (Hadis No: 177) ve 2/ 377-378 (Hadis No: 314)

(177) Bkz. el-Buhârî 5/8; Tecrid Tercemesi, 4/734, (Hadis No: 673) ve 10/160 (Hadis No: 1567); Ýbn Hiþâm, 2/292; Ýbnü'l-Esîr, 2/129

(178) Ýbnü'l-Esîr, 2/136 "Yeryüzünde düþmaný yere sermeden esir almak, hiç bir peygambere yaraþmaz. Siz dünya malýný istiyorsunuz. Oysa Allah, âhireti kazanmanýzý ister. Allah azizdir, hakîmdir. Eðer Allah'ýn geçmiþ bir yazýsý olmasaydý, aldýðýnýz fidyelerden dolayý size büyük bir azab dokunurdu" (el-Enfâl Sûresi, 67-68)

(179) Bkz. en-Nisâ Sûresi, 51

(180) Bkz. Âl–i Ýmrân Sûresi, 72

(181) Bkz. el–Bakara Sûresi, 146

(182) Ýbnü'l-Esîr, a.g.e., 2/137

(183) Ýbn Hîþâm, 3/51; Ýbnü'l-Esîr, a.g.e., 2/138

(184) Ýbn Hîþâm, 3/50; Ýbnü'l-Esîr a.g.e., 2/137

(185) Zâdü'l-Meâd, 2/230

(186) Bkz. el-Enfâl Sûresi, 41; Ýbnü'l-Esîr a.g.e., 2/138

(187) Ýbn Hiþâm, 3/47-48; Ýbnü'l-Esîr, a.g.e., 2/139-140; Zâdü'l-Meâd, 2/229

(188) Bkz. Yazýr, M. Hamdi, Hak Dini Kur'an Dili, 7/5438, Ýst.,1938

(189) Ýbnü'l-Esîr, a.g.e., 2/115 ve 2/138

(190) Ýbn Hiþâm, 2/306-308

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

 

III-HÝCRETÝN ÜÇÜNÇÜ YILI (624-625 M.)

 

 

1- UHUD SAVAÞI (11 Þevval 3 H./27 Mart 625 M.)

"Gevþemeyin, üzülmeyin, eðer inan-mýþsanýz üstün gelecek sizsiniz.

(Âl-i Ýmrân Sûresi, 139)

a) Savaþýn Sebebi

Bedir Savaþýnda Mekke müþriklerinden 70 kiþi ölmüþtü. Bunlar arasýnda Ebû Cehil, Ukbe, Utbe, Þeybe, Ümeyye, Âs b. Hiþâm gibi Kureyþ'in önde gelen simâlarý vardý. Bu yüzden Mekkeliler Bedir yenilgisini unutamýyorlar, intikam ateþiyle yanýyorlardý.

Bedir'de,babalarýný, kardeþlerini, oðullarýný ve diðer yakýnlarýný kaybedenler. Mekke reisi Ebû Süfyân'a baþvurdular. Dârun'-Nedve'de toplanarak, Þam kervanýnýn kazancý ile bir ordu toplayýp Medine'yi basmaða ve Müslümanlardan öç almaða karar verdiler.(191)

Mekke dýþýndaki müþrik Arap kabîlelerine, þâirler, hatipler gönderdiler. Bunlar, Bedir'de öldürülenler için, þiirler, mersiyeler söyleyerek halký heyecâna getirdiler. 50 bin altýn olan kervan kazancýnýn yarýsý ile Mekke dýþýndaki müþrik kabilelerden 2000 asker topladýlar. Mekke'den katýlanlarla, 700'ü zýrhlý, 200'ü atlý omak üzere, Ebû Süfyan'ýn komutasýnda 3000 kiþilik mükemmel bir ordu ile Medine üzerine yürüdüler. Orduda ayrýca 300 deve, þarab tulumlarý, þarkýcý ve rakkase kadýnlar vardý. Bunlardan Baþka, baþta Ebû Süfyân'ýn karýsý Hind olmak üzere Kureyþ ileri gelenlerinden 14 tane evli kadýn da kocalarý ile birlikte bulunuyorlardý.

 

b) Abbâs'ýn Mektubu

Rasûlullah (s.a.s.)'in Mekke'deki amcasý Abbâs, Bedir'de esir düþtükten sonra Müslüman olmuþ, fakat Müslümanlýðýný gizlemiþti. Bedir'de çok zarar gördüðünü bahâne ederek, bu orduya katýlmadý. Özel haberciyle bir mektup göndererek, durumdan Rasûlullah (s.a.s.)'i haberdar etti. Gönderilen keþif kollarý da, Kureyþ ordusunun Medine'ye yaklaþtýðýný haber verdiler.

Vahiy gelmeyen konularda, karâr vermeden önce Rasûlullah (s.a.s.) ashâbla istiþâre ederdi. Muhâcirleri ve ensârý toplayarak:

-Düþmaný Medine dýþýnda mý karþýlayalým, yoksa þehir içinde savunma tedbirleri mi alalým? diye istiþârede bulundu.

Peygamber Efendimiz, bir gece önce rüyâsýnda, kýlýcýnda bir gedik açýldýðýný,yanýnda bir sýðýrýn boðazlandýðýný ve mübârek elini zýrhý içinde muhâfaza ettiðini görmüþtü. Kýlýcýnda açýlan gediði, ehl-i beytinden birinin þehid olmasý; sýðýrýn boðazlanmasýný, ashâbýndan bazýlarýnýn þehit düþmeleri; zýrhý da Medine ile tâbir etmiþ, bu yüzden Medine dýþýna çýkýlmayarak, þehirde savunma yapýlmasýný uygun görmüþtü.(192) Hz. Ebû Bekir, Sa'd b. Muâz gibi ashâbýn büyükleriyle münâfýklarýn baþý Übeyy oðlu Abdullah da bu görüþteydiler. Fakat ashâbýn çoðunluðu, bilhassa Bedir savaþý'nda bulunamamýþ olan genç Müslümanlarla Hz. Hamza:

- Biz böyle bir günü beklemekteydik, düþmanla Medine dýþýnda savaþalým, diye isrâr ettiler.(193) Rasûlullah (s.a.s.) çoðunluðun arzusuna uyarak, birbiri üzerine iki zýrh giyip, miðferini baþýna geçirerek hâne-i saâdetinden çýktý. Medine dýþýnda savaþýlmasýný isteyenler, Peygamber Efendimizin arzusuna aykýrý davranmakla hata ettiklerini anlayarak fikirlerinden caydýlar. Fakat Rasûlullah (s.a.s.):

 

c) Peygamber Zýrhýný Giydikten Sonra

-"Bir peygamber zýrhýný giydikten sonra, savaþmadan onu çýkarmaz."(194) Eðer sabreder, görevinizi tam yaparsanýz, Allah'ýn yardýmýyla zafer bizimdir, dedi.

Kureyþ ordusu, Medine'nin 5 km. kadar kuzeyindeki Uhud daðý eteklerinde karargâhýný kurmuþtu. Rasûlullah (s.a.s.) Abdullah b. Ümmi Mektûm'u Medine'de vekil býrakarak, 1000 kiþilik kuvvetle, cuma namazýndan sonra Medine'den çýktý. O gün Uhud'a kadar ilerlemeyip geceyi "Þeyheyn" denilen yerde geçirdi. Sabahleyin þafakla beraber Uhud'a vardý, savaþ için en elveriþli yeri seçti.

Yolda Übeyy oðlu Abdullah, "Muhammed (s.a.s.) bizim gibi yaþlý ve tecrübelileri dinlemedi, çocuklarýn sözüne uydu. Ben meydan savaþýný uygun görmemiþtim..." bahânesiyle, kendisine baðlý 300 münâfýkla, ordudan ayrýldý. Böylece Müslümanlarýn sayýsý 700'e düþtü.

 

d) Rasûlullah (s.a.s.)'in Savaþ Düzeni

Peygamber Efendimiz, ordusunun arkasýný Uhud Daðý'na vererek Medine'ye karþý saf yaptý. Solundaki Ayneyn tepesi'ne "Cübeyr oðlu Abdullah" komutasýnda 50 okçu yerleþtirdi.

-Galip de gelsek maðlup da olsak, benden emir gelmedikçe yerinizden ayýlmayacaksýnýz, Þu vâdiden, düþman atlýlarý arkamýza dolaþýp bizi kuþatabilirler. Oklarýnýzla onlarý buradan geçirmeyin, çünkü at, oku yeyince ilerleyemez, dedi.(195) Müslümanlarýn karþýsýnda savaþ durumu alan müþrik ordusu, sayýca Müslümanlarýn 4 katýndan daha fazlaydý. Üstelik bunlardan 700'ü zýrhlý, 200'ü atlýydý. Müslümanlarýn ise 100 zýrhý ve sadece 2 atlarý vardý. Sað koluna Ukâþe, sol koluna ise Ebû Mesleme memûr edilmiþti. Rasûlullah (s.a.s.) ise ortada bulunuyordu.

Ebû Süfyân komutasýndaki 3000 kiþilik müþrik ordusunun sað kanadýna Velid oðlu Hâlid, sol kanadýna Ebû Cehil'in oðlu Ýkrime, süvârilere Ümeyye oðlu Safvân, okçulara ise Rabîa oðlu Abdullah komuta ediyordu.

Kureyþli kadýnlar, Bedir'de ölenler için mersiyeler okuyorlar, defler çalýp þarkýlar söyleyerek askerler arasýnda dolaþýyorlar, onlarý savaþa teþvik ediyorlardý.

Savaþ, o devrin âdeti üzerine mübâreze ile (meydanda teke tek çarpýþma ile) baþladý. Kureyþ'in bayraðýný taþýyan Abdüddâr oðullarýndan ortaya çýkan 9 kiþi birer birer Müslümanlar tarafýndan öldürüldü.

Rasûlullah (s.a.s.) elindeki kýlýcý göstererek:

-Hakkýný ödemek þartýyla bu kýlýcý kim ister? diye sordu. Ensârdan Ebû Dücâne:

-Bunun hakký nedir, Ya Rasûlallah? diye sordu. Rasûlullah (s.a.s.):

-Eðilip bükülünceye kadar düþmanla savaþmak, diye cevap verdi.

Ebû Dücâne bu þartla aldýðý kýlýçla düþman üzerine saldýrdý, müþrik saflarý arasýna girdi.(196) Hamza, Ali, sa'd b. Ebî Vakkâs, Ebû Dücâne gibi kahramanlarýn hücûmlarýyla savaþýn ilk anýnda 20'den fazla ölü veren Kureyþ, bozguna uðramýþ, sað ve sol kanat geri çekilmiþ, def çalarak Kureyþlileri savaþa teþvik eden kadýnlar, feryadlar kopararak yüksek tepelere kaçmýþlardý. Ýman kuvveti karþýsýnda sayý ve malzeme üstünlüðü iþe yaramamýþ, müþrikler kaçmaða baþlamýþlardý.

 

e) Okçular Yerlerini terkedince

Böylece ilk safhada müslümanlar savaþý kazandýlar. Fakat kaçan düþmaný sonuna kadar tâkib etmeden, savaþ alanýna daðýlarak, ganimet (düþmandan kalan mallarý) toplamaða koyuldular. Ellerine geçen fýrsatý yeterince deðerlendiremediler. Ayneyn tepesinden durumu seyreden okçular da birbirlerine:

-Burada ne bekliyoruz, savaþ bitti, zafer kazanýldý, biz de gidip ganimet toplayalým, dediler.(197) Abdullah b. Cübeyr:

-Arkadaþlar, Rasûlullah (s.a.s.)'in emrini unuttunuz mu? O'ndan emir almadýkca yerimizden ayrýlmayacaðýz... diye ýsrâr ettiyse de dinlemediler.(198) Abdullah'ýn yanýnda sadece 8 okçu kaldý.

Düþmanýn sað kanat komutaný Hâlid b. Velîd, Rasûlullah (s.a.s.)'in okçularla koruduðu Ayneyn vâdîsinden geçerken Müslümanlarý arkadan kuþatmayý denemiþ, okçular bu geçidi bekledikleri için baþaramamýþtý. Okçularýn buradan ayrýldýðýný görünce, emrindeki süvârilerle hücûma geçti. Cübeyr oðlu Abdullah ile 8 sâdýk arkadaþýný þehit edip, ganimet toplamakla meþgul Müslüman ordusunu arkadan çevirdi. Müþrikler, geri dönüp yeniden hücûma geçtiler. Tepelere çekilen kadýnlar da def çalarak aþaðýya indiler. Müslümanlar, önden ve arkadan iki hücûmun arasýnda þaþýrýp kaldýlar. Savaþý kazanmýþken kaybetmeðe baþladýlar. Birbirlerinden ayrýlmýþ ve daðýlmýþ bir durumda olduklarý için, canlarýný kurtarma sevdâsýna düþtüler. (199)

 

f) Hz. Hamza'nýn Þehid Düþmesi

Bedir Savaþý'nda babasý Utbe, kardeþi Velîd ve amcasý Þeybe'yi kaybetmiþ olan Ebû Süfyân'ýn karýsý Hind, babasýný öldüren Hamza'dan öç almak istiyordu. Hamza'nýn karþýsýnda kimse duramadýðý için, Cübeyr b. Mut'im'in kölesi ve iyi bir niþancý (atýcý) olan Habeþli Vahþî'ye Hamza'yý öldürdüðü takdirde, büyük menfaatler vâdetmiþ, efendisi Cübeyr de âzâd etmeðe söz vermiþti.

Vahþî, Hamza'nýn karþýsýna çýkmaya cesâret edemedi. Bir taþýn arkasýna gizlenip, Hamza'nýn önünden geçmesini bekledi.Hamza ise savaþ alanýnda durmadan saða sola koþuyor, elinde kýlýç önüne gelen müþrikleri tepeliyordu. O gün tam 8 müþrik öldürmüþtü. Bunlardan Abdu'l-Uzza oðlu-Sibah'ý öldürdüðü sýrada, Vahþî'nin tam önünde bulunuyordu. Vahþî fýrsatý kaçýrmadý. Habeþlilerin çok iyi kullandýðý harbesini (kýsa mýzraðýný) gizlendiði yerden fýrlattý; kahraman Hamza'yý kasýðýndan vurarak þehit etti.(200) Hamza'nýn ölümünü duyan Hind, koþarak geldi. Karnýný yarýp, ciðerini çýkararak diþledi, fakat yutamadý. Vahþi'yi mükâfatlandýrdý ve kölelikten kurtardý.

Savaþýn en þiddetli anýnda Hz. Hamza'nýn þehit düþmesi, Müslümanlar için büyük kayýp oldu. Esâsen, ansýzýn önden ve arkadan uðradýklarý hücûm sebebiyle ne yapacaklarýný þaþýrmýþlar, bir çok þehid vererek, þuraya buraya daðýlmýþlardý. Bir ara, Rasûlullah (s.a.s.)'in etrafýnda sâdece, ikisi muhâcirlerden, yedisi ensârdan olmak üzere 9 kiþi kalmýþ, bunlar da birer birer þehid düþmüþlerdi.(201)

 

g) Rasûlullah (s.a.s.)'in Öldüðü Þâyiasý

Ýbni Kamie el-Leysi adlý bir müþrik, Hz.Peygamber (s.a.s.)'e benzeterek, Ýslâm ordusunun sancaktarý Mus'ab b. Umeyr'i þehit etmiþ ve Muhammed (s.a.s.)'i öldürdüm, diye ilân etmiþti.(202) Bu þâyia üzerine Ýslâm ordusunda panik baþladý. Rasûlullah (s.a.s.):

-Ey Allah'ýn kullarý, bana geliniz,etrafýmda toplanýnýz, diye sesleniyor, fakat kimse O'nu duymuyordu.

Müslümanlar birbirinden habersiz üç fýrka olmuþlardý.

l) Rasûlullah þehid olduysa, Allah bâkidir. O'nun yolunda biz de þehit oluruz, diyerek savaþa devâm edenler. Enes b. Nadr (Enes b. Mâlik'in amcasý) bunlardandý.Yetmiþten fazla yara aldýktan sonra þehid düþmüþtür.

2) Rasûlullah (s.a.s.)'in etrâfýný çevirip, vücûdlarýyla O'na siper olan, O'nu düþman saldýrýsýna karþý koruyanlar. Bunlar "14" kiþi kadardý. Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Ali, Abdurrahman b. Avf, Talha, Zübeyr, Sa'd b. Ebî Vakkas, Ebû Dücâne bunlardandýr.

3) Rasûlullah þehid olduktan sonra, burada durmanýn manasý yok, diyerek, savaþ alanýndan ayrýlanlar.(203) Bunlardan bir kýsmý daðlara çekilmiþler, bazýlarý ise Medine'ye dönmüþlerdi.

Müslümanlarýn bu daðýnýk durumlarýndan yararlanan müþrikler, Rasûlullah (s.a.s.)'in yanýna kadar sokuldular. Atýlan bir taþla Peygamber Efendimizin dudaðý yarýldý, diþi kýrýldý ve Ýbni Kamie'nin kýlýç darbesiyle yere yýkýldý. Zýrhýndan kopan iki halka yanaðýna battýðýndan yüzünden de yaralandý.(204)

Ashâb-ý kirâm, savaþ alanýnda Rasûlullah (s.a.s.)'i bir türlü bulamýyordu. Halbuki, Rasûlullah(s.a.s.) bulunduðu yerden hiç ayrýlmamýþtý. Nihâyet Hz. Peygamber Efendimizi Ka'b b. Mâlik gördü ve:

-Ey mü'minler, Rasûlullah (s.a.s.) burada, diye haykýrdý. Ka'b'ýn sesini duyan Müslümanlar, hemen Rasûlullah (s.a.s.)'in etrâfýnda toplanarak, müþriklerin saldýrýlarýný durdurdular.(205)

 

h) Ebû Süfyân'la Hz.Ömer Arasýnda Geçen Muhâvere

Müþriklerin saldýrýlarý yavaþlayýnca, Peygamber Efendimiz etrâfýnda toplanmýþ olan Müslümanlarla Uhud Daðý tepelerinden birine çekildi. Müslümanlarýn bir tepede toplandýðýný gören Ebû Süfyân da, onlarýn karþýsýnda baþka bir tepeyi iþgal etti. Ebû Süfyân, Peygamberimizin sað olup olmadýðýný kesinlike öðrenemediðinden merak içindeydi. Bu sebeple yüksek sesle üç defa:

-Ýçinizde Muhammed (s.a.s.) var mý? Ebû Bekir varmý? Ömer var mý? diye seslendi. Rasûlullah (s.a.s.) cevap verilmemesini emretmiþti. Kimseden ses çýkmayýnca, müþriklere dönerek:

-"Görüyorsunuz, hepsi de ölmüþ. Artýk iþ bitmiþtir, diye söylendi. Hz. Ömer dayanamadý.

-"Yalan söylüyorsun ey Allah düþmaný, sorduklarýnýn hepsi sað, hepside burada, diye cevap verdi. Ebû Süfyân:

-Savaþta üstünlük nöbetledir, bugün biz Bedir'in öcünü aldýk, üstünlük bizde... diye gururlandý. Ömer:

-Bizden ölenler Cennet'de, sizinkiler ise Cehennem'de diye cevâp verdi.

-Ya Ömer, Allah aþkýna gerçeði söyle. Biz Muhammed (s.a.s.) 'i öldürdük mü?

-Rasûlullah (s.a.s.) sað ve senin bu sözlerini de iþitiyor.

-Ya Ömer, ben senin sözlerine Ýbni Kamie'nin sözünden daha çok inanýrým. Ölülerinize yapýlan fenâlýklarý ben emretmedim(206), fakat çirkin de görmedim. Gelecek yýl Bedir'de buluþalým, dedi. Hz. Ömer de:

-"Ýnþallah, diye cevap verdi.(207) Hz. Ömer'le Ebû Süfyân arasýnda yapýlan bu konuþmadan sonra, müþrikler Uhud'dan ayrýldýlar. Onlar, Hz. Muhammed (s.a.s.)'i öldürmek, Medine'yi basýp müslümanlarý imhâ etmek, müslümanlýðý ortadan kaldýrmak için Mekke'den gelmiþlerdi. Fakat Allah kalblerine korku saldý. Üstünlük kendilerinde olduðu ve Rasûlullah (s.a.s.)'in de sað bulunduðunu öðrendikleri halde, savaþa devam etmeðe cesâret edemediler. Tek bir esir bile alamadan, geri döndüler.

 

l) Uhud Savaþý'ndan Üç Safha

Uhud Savaþý'nda üç safha yaþandý:

Ýlk safhada Müslümanlar üstün geldiler, 20'den çok düþman öldürerek, müþrikleri bozguna uðrattýlar.

Ýkinci safhada, kaçan müþrikleri kovalamayý býrakýp, kesin sonuç almadan ganimet toplamaya koyulmalarý ve Rasûlullah (s.a.s.)'in yerlerinden ayrýlmamalarýný emrettiði okçu birliðinin görevlerini terketmeleri yüzünden, Müslümanlar 70 þehit vererek maðlup duruma düþtüler.

Üçüncü safhada ise, daðýlmýþ olan Müslümanlar, Rasûlullah (s.a.s.)'in etrâfýnda toplanýp, karþý hücûma geçerek, düþman hücûmunu durdurdular.

Müþriklerin Uhud'dan ayrýlmasýndan sonra Rasûlullah (s.a.s.) þehitleri yýkanmadan, kanlý elbiseleriyle, ikiþer üçer defnettirdi.(208) Cenâze namazlarýný ise, bu târihten 8 sene sonra kýldý.(209)

 

2- HAMRÂÜ'L-ESED GAZVESÝ

Müþrikler, elde ettikleri üstünlükten yararlanýp Müslümanlarý imhâ etmeden savaþ alanýndan ayrýldýklarýna piþmân oldular. Aralarýnda, geri dönüp Medine'yi basmayý konuþtular. Rasûlullah (s.a.s.) bu durumdan haberdar olunca, Medineye dönüþünden bir gün sonra, Uhud Savaþý'na katýlmýþ olan ashâbýný toplayarak Medine'den 16 km. kadar uzakta "Hamrâ'ü'l-Esed" denilen yere kadar müþrikleri takibetti. Gece olunca, burada 500 kadar ateþ yaktýrdý. Müþrikler, takib edildiklerini öðrenince, korktular; Medine'yi basma düþüncesinden vazgeçerek, süratle Mekke'ye döndüler.(210/1)

 

3- HÝCRETÝN ÜÇÜNCÜ YILINDA DÝÐER OLAYLAR

a) Rasûlullah (s.a.s.)'in Hz. Hafsa ve Huzeyme Kýzý Zeyneb'le Evlenmesi.

Hz. Ömer'in kýzý Hafsa'nýn ilk eþi Huneys b. Huzâfe, Kureyþ ileri gelenlerinden ve Habeþistan'a hicret eden ilk Müslümanlardandý. Sonra Medine'ye hicret etmiþ, Bedir ve Uhud Savaþlarýna katýlmýþtý. Uhud Savaþýnda aldýðý bir yaradan, Medine'de vefât etti.

Hz. Ömer, Rasûlullah (s.a.s.) ile kýzý Hafsa'nýn evlenmesini þöyle anlatmýþtýr:

-Hafsa dul kalýnca, Osman'a onunla evlenmesini teklif ettim. Hele bir düþüneyim, diye cevap verdi. Sonra kaþýlaþtýðýmýzda, þu sýrada evlenmeyi uygun görmüyorum, dedi. Bunun üzerine Ebû Bekir'e istersen Hafsa'yý sana vereyim, dedim. Ebû Bekir sustu. Müsbet veya menfi cevap vermedi. Ebû Bekir'in susmasýna Osman'ýn teklifimi geri çevirmesinden daha çok üzüldüm. Keyfiyeti Rasûlullah (s.a.s.)'e arzedince:

-Üzülme yâ Ömer, Hafsa'yý Osman'dan hayýrlýsý alacak; Osman da Hafsa'dan daha iyisi ile evlenecek(210/2), buyurarak, Hafsa'nýn izdivâcýna tâlip oldu; Osman'ý da kýzý Ümmü Gülsüm'le evlendirdi. Sonra Ebû Bekir bana rastladýðýnda:

-Sanýyorum, Hafsa'yý bana teklif ettiðinde cevap vermediðime gücenmiþtin. Ben Hafsa'yý Rasûlullah(s.a.s.)'in alacaðýný biliyordum. (Bana bunu söylemiþti.) Rasûlullah (s.a.s.)'in sýrrýný ifþâ etmeyi uygun bulmadaðým için sana cevap vermedim. Eðer böyle olmasaydý, teklifini kabûl ederdim, dedi.(211)

Rasûlullah (s.a.s.) Hz. Hafsa ile evlenerek, hem en yakýn arkadaþlarýndan Hz.Ömer'in üzüntüsünü giderdi, hem de Hz. Ebû Bekir gibi Hz. Ömer'i de akrabalýk baðý ile kendisine baðlamýþ oldu. (Þaban 3 H / Ocak 625 M)

Hilâloðullarýndan Huzeyme kýzý Zeyneb, ilk kocasýndan ayrýlmýþ; Rasûlullah (s.a.s.)'in halasýnýn oðlu olan ikinci kocasý Cahþoðlu Abdullah ise, Uhud Savaþý'nda þehid düþmüþtü. Zeyneb genç ve güzel deðildi, orta yaþlý ve merhametli bir hanýmdý. Fakirleri, yoksullarý, kimsesizleri gözettiði için, kendisine "Ümmü'l-mesâkin" ünvâný verilmiþti.

Eþinin þehit düþmesiyle himayeye muhtaç kalan bu þefkatli hanýmý Rasûlullah (s.a.s.) nikâhladý. Fakat Zeyneb çok yaþamadý, evlenmesinden üç ay kadar sonra vefât etti.

Rasûlullah (s.a.s.)'in torunu Hz. Hasan da bu yýl Ramazan ortalarýnda doðmuþtur.(212)

b) Rasûlullah (s.a.s.)'in kýzý Ümmü Gülsüm'ün Hz. Osmanla Evlenmesi

Hz. Osman, Rasûlullah (s.a.s.)'in ikinci kýzý Rukiyye ile evliydi. Rukiyye, Bedir Savaþý esnâsýnda vefât etmiþti. Bir yýl sonra, Rasûlullah (s.a.s.) Hz. Osman'ý üçüncü kýzý Ümmü Gülsüm'le evlendirdi. Rasûlullah (s.a.s.)'in iki kýzý ile evlenmiþ olduðu için Hz. Osman'a "Zi'n-nûreyn" (iki nûr sâhibi) denilmiþtir.

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

 

(191) Ýbnü'l-Esîr, 2/148-149

(192) Ýbn Hiþâm, 3/66-67; Ýbnü'l-Esîr, 2/150; Zâdü'l-Meâd, 2/232

(193) Ýbn Hiþâm, 3/67

(194) Zâdü'l-Meâd, 2/231; Ýbnü'l-Esîr, a.g.e., 2/150

(195) Bkz. el.Buhârî, 4/26 ve 5/29; Tecrid Tercemesi, 8/457 (Hadis No: 1269); Ýbnü'l-Esîr, a.g.e., 2/152

(196) Riyâzü's-Salihin Tercemesi, 1/128, (Hadis No: 91); Ýbnü'l-Esîr, 2/152

(197) Bkz. Âl-i Ýmrân Sûresi, 152

(198) el-Buhârî, 4/26-27 ve 5/29-30; Tecrid Tercemesi, 8/457-460 (Hadis No: 1269)

(199) Ýbnü'l-Esîr, a.g.e., 2/154

(200) el-Buhârî, 5/36,37; Tecrid Tercemesi, 10/216-221 (Hadis No: 1585); Ýbn Hiþâm, 3/75

(201) Müslim, 3/1415, (Hadis No: 1789)

(202) Ýbnü'l-Esîr, a.g.e., 2/155; Ýbn Hiþâm, 3/77

(203) "Muhammed ancak bir peygamberdir. O'ndan önce de bir çok peygamberler gelip geçti. Þâyet o ölseydi veya öldürülseydi, siz topuklarýnýz üzerinde gerisin geriye mi dönecektiniz?..." (Âl-i Ýmran Sûresi, 144)

(204) el-Buhârî, 5/35; Müslim, 3/ 1416 (Hadis No: 1790); Ýbn Hiþâm, 3/84; Ýbnü'l-Esîr, a.g.e., 2/154; Zâdü'l-Meâd, 2/234

(205) Ýbnü'l-Esîr, 2/157; Ýbn Hîþâm, 3/88; Zâdü'l-Meâd, 2/235

(206) Kureyþli kadýnlar savaþ alanýnýn tenhalýðýndan yararlanarak, Bedir'de öldürülen yakýnlarýnýn öçlerini almak için þehitlerin kulak ve burunlarýný kesmiþler, karýnlarýný yararak ciðerlerini çýkarmýþlardý.

(207) Bkz. el-Buhârî, 4/26 ve 5/30; Tecrid Tercemesi, 8/457 (Hadis No: 1269) Zâdü'l-Meâd, 2/236-238

(208) Ýbnü'l-Esîr, a.g.e., 2/162; Zâdü'l-Meâd, 2/246

(209) el-Buhârî, 2/94; Tecrid Tercemesi, 4/655 (Hadis No: 661)

(210/1) Ýbnü'l-Esîr, a.g.e., 2/164

(210/2) Ýbn Sa'd, Tabakat, 8/82-83; Ýbn Hacer, el-Ýsâbe, 8/51, Kahire, 1972; Ýbn Abdi'l-Berr el-Ýstîab, 4/1811, Kahire, 1960

(211) el-Buhârî, 6/130; Tecrid Tercemesi, 10/166 (Hadis No: 1571) ve 11/338- 339 (1803 No. lu hadisin izâhý); Riyâzü's-sâlihin, 2/98 (Hadis No: 689)

(212) Ýbnü'l-Esîr, a.g.e., 2/166

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

IV-HiCRETÝN DÖRDÜNCÜ YILI

(625-626 M.)

1- RACÝ' OLAYI (Safer 4 H./ Temmuz 625 m.)

Uhud savaþý'ndan sonra müþriklerin cesâretleri arttýðý için Medine'de Müslümanlarýn güvenliði geniþ ölçüde sarsýldý. Rasûlullah (s.a.s.) bir taraftan gerekli savunma tedbirleri alýyor, bir taraftan da Ýslâm'ý yaymak için her fýrsattan yararlanmaða çalýþýyordu. Müslümanlýðý kabûl edip, dinin hükümlerini ve Kur'an-ý Kerim'i öðrenmek isteyen kabîlelere mürþitler gönderiyordu.

Adal ve Kare kabîlelerinden bir hey'et, Rasûlullah (s.a.s.)'e baþvurarak, kabîlelerine Müslümanlýðý ve Kur'an-ý Kerim'i öðretecek mürþidler gönderilmesini istediler. Rasûlullah (s.a.s.) bunlara Sâbit oðlu Âsým baþkanlýðýnda, 10 kiþi gönderdi. Yolda, Usfan ile Mekke arasýnda Raci' suyu yakýnlarýnda Hüzeyl kabîlesi'nden 100 kiþilik bir çetenin hücûmuna uðradýlar. Mürþitlerden 8'i çarpýþarak þehid oldu, 2'si teslim oldu. Zeyd b. Desine ve Hubeyb b. Adiy adlarýndaki bu iki zâtý Hüzeyl'liler Mekke'ye götürüp sattýlar.(213)

Zeyd'i, Bedir Savaþý'nda öldürülen babasý Ümeyye'nin öcünü almak için, Ümeyye oðlu Safvan satýn almýþ, öldürülmesini seyretmek üzere bütün Mekke ileri gelenlerini dâvet etmiþti. Ebû Süfyân Zeyd'e yaklaþarak:

-Doðru söyle, hayâtýnýn kurtarýlmasý için, senin yerine Muhammed (s.a.s.)'in öldürülmesini istemez miydin? demiþti.

Zeyd hiç tereddüt göstermeden:

-Asla, Rasûlullah (s.a.s.)'in hayâtý yanýnda, benim hayâtým hiçtir. Benim kurtulmam için deðil O'nun öldürülmesini, Medine'de ayaðýna bir diken batmasýný bile istemem, diye cevap verdi. Bu kuvvetli iman karþýsýnda Ebû Süfyân:

-Gerçek þu ki,hiç kimse, arkadaþlarý tarafýndan Muhammed (s.a.s.) kadar sevilmemiþtir, demekten kendini alamadý.

Hubeyb, Uhud Savaþý'nda Âmir oðlu Hâris'i öldürmüþtü. Babasýnýn intikamýný almak üzere onu da Haris'in kýzý satýn almýþtý. Hubeyb öldürüldüðü esnâda hiç metânetini kaybetmedi. Ýzin alarak, 2 rek'at namaz kýldý. Ölümden korktu da uzattý, demeyesiniz diye kýsa kestim, dedi.(214) O zamandan beri idâm edilen müslümanlarýn, infâzdan önce namaz kýlmalarý âdet olmuþtur.(215)

Dininden dönersen, serbest býrakacaðýz, dedikleri zaman:

-Benim için, Müslüman olarak öldürülmek, dinimden dönmekten daha hayýrlýdýr, diye cevap verdi. Müþrikler tarafýndan bir direðe asýlarak þehid edildi.

Olay. Medine'de duyulunca, Rasûlullah (s.a.s.) ve Müslümanlar son derece üzüldüler. Medine'li Þâir Hassân, Zeyd ve Hubeyb için mersiyeler yazdý. Rasûlullah (s.a.s.)'de:

-"Allah lâyýk olduklarý cezâyý versin" diyerek, cânileri Allah'a havâle etti.

2- MEÛNE KUYUSU FÂCÝASI (Safer 4 H./ Temmuz 625 M.)

Necid Þeyhi Ebû Berâ Mâlikoðlu Âmir, Medine'ye gelerek Rasûlullah (s.a.s.)'e:

-Eðer Necid Bölgesine bir irþât hey'eti gönderirseniz, büyük bir kýsmýnýn Müslüman olacaðýný ümüd ediyorum, dedi. Rasûlullah (s.a.s.):

Necid Bölgesi halkýna güvenemiyorum, diye cevap verdi. Ebû Berâ, mürþitlerin hayatý için kabîlesi adýna kesin teminât verdiðinden, Rasûlullah (s.a.s) Ebû Berâ'nýn kardeþinin oðlu Âmir b. Tufeyl'e bir mektup yazdýrarak, Münzir b. Amr'ýn baþkanlýðýnda 70 kiþilik bir hey'eti Necid Bölgesine gönderdi. Bunlarýn hepsi de Suffe ashâbýndandý. Kafile Medine'den 4 konak uzaklýkta Meûne Kuyusu (Bi'r-i Meûne) denilen yere varýnca, içlerinden Harâm b. Milhân ile Rasûlullah (s.a.s.)'in mektubunu Âmir b. Tufey'le gönderdiler. Âmir mektubu bile okumadan Harâm'ý þehid etti. Hey'etin tamamýný öldürmek üzere kabîlesini (Âmiroðullarýn'ý) teþvik ettiyse de onlar "Biz Ebû Berâ'nýn emân ve sözünü ayaklar altýna alamayýz", diyerek ona uymadýlar. Âmir b. Tufeyl Süleym Kabîlesi'ne mensûp Usayye, Rý'l, Zekvân ve Lihyânoðularý ile Harâm b. Milhân'ýn dönmesini beklemekte olan mürþitler üzerine hücum etti. Hepsi þehid oldu. Ýçlerinden yalnýzca Ka'b b. Zeyd yaralý olarak kurtulmuþtu. O da Hendek Savaþý'nda þehid oldu.

Rasûlullah (s.a.s.)'i, Cibrîl bu fâciadan haberdar etti. Seriyyedeki bütün ashâbýn Rablarýna kavuþtular, Allah onlardan râzý oldu... diye bildirdi. Rasûlullah (s.a.s.) bu fâciadan son derece elem duydu. Tam 40 sabah Rý'l, Zekvân, Usayye ve Lihyanoðullarý için bedduâ etti.(216)

Amr b. Ümeyye ise, olay esnâsýnda develeri otlatmakla görevli olduðu için esir düþmüþ, sonra kurtulmuþtu. Medine'ye dönerken, iki Necidliye rastladý. Þehid edilen arkadaþlarýnýn öcünü almak için bunlarý uyurken öldürdü. Halbuki bunlar, müslümanlarýn himâyesinde olan Âmir oðullarýndandý. Bu sebeple bunlarýn âilelerine diyetleri (kan bedelleri) ödendi.

 

3- NADÎROÐULLARI GAZVESÝ (Rabiulevvel 4 H./Aðustos 625 M.)

Benî Nadîr Yahûdîleri Medine'ye iki saatlik bir mesâfede oturuyorlardý. Aralarýndaki anlaþma gereðince, Müslümanlarýn ödedikleri diyete, Yahudî kabîlelerinin de katýlmasý gerekiyordu. Âmir oðullarýndan, Amr b. Ümeyye'nin yanlýþlýkla öldürdüðü iki kiþinin diyeti ödenecekti. Rasûlullah (s.a.s.) yanýna ashâbýndan 10 kiþi alarak, diyetten paylarýna düþeni istemek üzere Nadîroðullarý yurduna gitti. Yahudîler, Rasûlullah (s.a.s.)'in teklifini kabul etmiþ göründüler, fakat ayaklarýna kadar geliþini fýrsat sayarak, Rasûlullah (s.a.s.)'e sû-i kast yapmayý planladýlar.

Bir evin gölgesinde oturmakta olan Hz. Peygamber (s.a.s.)'in üzerine, evin saçaðýndan býrakacaklarý büyük bir taþla O'nu öldürmek istediler.(217)

Cenâb-ý Hakk, peygamberini Yahûdîlerin hazýrlýðýndan haberdar etti. Rasûlullah (s.a.s.) oradan ayrýlýp Medine'ye döndü. Yahûdîlerin tuzaðýný ashâbýna bildirdi. Bu davranýþlarýyla Nadîroðullarý anlaþmayý bozmuþlardý. Rasûlullah (s.a.s.), Muhammed b. Mesleme'yi bunlara göndererek 10 gün içinde Medine'yi terk etmelerini, 10 günden sonra kim kalýrsa boynunu vuracaðýný kendilerine bildirdi. Yahûdîler yol hazýrlýðýna baþladýlar. Fakat, münafýklarýn baþý Übeyyoðlu Abdullah:

-"Medine'den çýkmayýn, biz size yardým ederiz, Kurayzaoðullarý da yardým edecek, diye gizlice haber gönderdi. (218) Bu sebeple Nadîroðullarý yol hazýrlýðýndan vazgeçip kendilerini savunmaya karar verdiler.

Rasûlullah (s.a.s.) Rabiulevvel'de Nadîroðullarý yurdunu kuþattý. Nadîroðullarý bir yýllýk yiyeceklerini depo ettikleri kalelerinin saðlamlýðýna güveniyorlard.(219) Kuþatma, 15-20 gün sürdü. Savaþ sokaktan sokaða, evden eve atlayarak devâm etti. Rasûlullah (s.a.s.) Yahûdîlere siper olan, savaþý zorlaþtýran hurma aðaçlarýný kestirdi.(220)

Nadîroðullarý, münâfýklardan da, Kurayzaoðullarýndan da bekledikleri yardýmý görmediler. Muhâsaranýn kaldýrýlmasý için emân dilediler. Berâberlerinde götürebildikleri kadar mal ile Medine'den çýkmalarýna izin verildi. 600 deve yükü eþya ile Medine'den ayrýldýlar. Bir kýsmý Þam'a, bir kýsmý Filistin'e göç etti. Selâm, Kinâne ve Huyey ismindeki reisleri ise Hayber'e sýðýndýlar. Üzüntülerini belli etmemek için, þarkýlar söyleyip, defler çalarak Medine'den ayrýldýlar. Bunlar daha sonra Hendek Savaþý'ný hazýrladýlar.

50 zýrh, 50 miðfer, 340 kýlýç ve diðer bazý mallar ganimet olarak Müslümanlara kaldý. Rasûlullah (s.a.s.) bu ganimetleri muhâcirlere ve yoksullara daðýttý.(221)

Uhud Savaþý'ndan sonra Müslümanlarýn itibârý sarsýlmýþtý. Nadîroðullarý'nýn Medine'den çýkarýlmasýyla, Medine civârýndaki müþrik kabîleleri arasýnda Rasûlullah (s.a.s.) 'in nüfûzu tekrar kuvvetlenmiþ oldu.

 

4- RASÛLULLAH (S.A.S.)'ÝN HZ. ÜMMÜ SELEME ÝLE EVLENMESÝ

Asýl adý Hind olan Ümmü Seleme, Ebû Ümeyye el-Mahzûmî'nin kýzýdýr. Ýlk kocasý Ebû Seleme Abdullah b. Abdülesed, Abdülmüttalib'in kýzý Berre'nin oðlu olup, Rasûlullah (s.a.s.)'in halazâdesi idi. Kocasý ile birlikte Habeþistan'a hicret etmiþ, ilk çocuðu Seleme orada doðmuþtu.

Ümmü Seleme'nin ilk eþi Ebû Seleme, Uhud Savaþý'nda aldýðý yara sebebiyle vefât etti. Rasûlullah (s.a.s.) Ebû Seleme'yi çok severdi. Vefâtýndan sonra dört çocuðu ile kimsesiz ve himâyesiz kalan eþi Ümmü Seleme'yi nikâhlayarak himâyesi altýna aldý. Ümmü Seleme, fazilet ve olgunluk yönünden Hz. Aiþe'den sonra Ezvâc-ý tâhirâtýn en üstünüydü. Ezvâc-ý tâhirât içinde en son vefât eden, Ümmü Seleme olmuþtur. Hicretin 59'uncu yýlý 84 yaþýnda vefat etmiþ, Baki kabristanýna defnedilmiþtir.

 

5-ÝÇKÝ VE KUMARIN HARAM KILINMASI

Mekke devrinde içki ve kumar yasaklanmýþ deðildi. Müslümanlardan da içki içen ve kumar oynayanlar vardý. Rasûlullah (s.a.s.) bunlara ses çýkarmýyordu. Ýçki ve kumarýn yasaklanmasý birden bire deðil, tedricen olmuþtur.

Ýçki ile ilgili Kur'ân-ý Kerîm'de 4 âyet vardýr. Mekke'de inen ilk âyetde:

"Hurma ve üzüm aðaçlarýnýn meyvelerinden içki yapar, güzel bir rýzýk edinirsiniz", (en-Nahl Sûresi, 67) buyrulmuþ, içki yasaklanmamýþtýr. Medine devrinde Hz Ömer ve Muâz gibi bazý sahâbe:

-Ey Allah'ýn Rasûlü, içki hakkýnda bize yol göster, çünkü þarab aklý gideriyor, diye Rasûlullah (s.a.s.)'e baþ vurdular: Hicretin 4'üncü yýlý Þevvâl ayýnda:

"Sana içki ve kumarý soruyorlar. De ki: Bunlar da hem büyük günah, hem de insanlara bazý yararlar var, fakat günahlarý menfaatlerinden daha büyük..." (el-Bakara Sûresi, 219) anlamýndaki âyet indi. Ýçkiyi ilk yasaklayan âyet bu oldu. Fakat bu âyetle içki kesinlikle yasaklanmadýðýndan, "günahý var" diye býrakanlar olduðu gibi, "faydasý da var" diye eskisi gibi içenler de vardý.

Abdurrahman b. Avf'ýn verdiði bir ziyâfette dâvetliler içki de içmiþlerdi. Akþam namazýnda cemâte imâm olan zât "el-Kâfirûn Sûresi"ni sarhoþluk sebebiyle yanlýþ okudu. Âyetlerin anlamlarý deðiþti. Bunun üzerine:

"Ey inananlar, ne söylediðinizi bilecek duruma gelmedikçe, sarhoþ iken namaza yaklaþmayýn," (en-Nisâ Sûresi, 43) anlamýndaki âyet indi.

Bir müddet sonra Ensardan Mâlik oðlu Itbâ'nýn ziyâfetinde dâvetliler sarhoþ oldular. Sa'd b. Ebî Vakkas bir þiir okuyarak kendi soyunu övdü, ensârý ise yerdi. Ensârdan bir zât da, sofrada yedikleri devenin çene kemiðini Sa'd'a vurup baþýný yardý. Sa'd, Hz. Peygamber (s.a.s)'e þikâyette bulundu. O zaman:

"Ey Ýnananlar, içki, kumar, tapýnýlmak için dikilmiþ taþlar (putlar), fal oklarý, ancak þeytanýn iþinden birer pisliktir. Bunlardan uzak durun ki, kurtuluþa eresiniz..." (el-Mâide Sûresi, 90) anlamýnda inen âyetle içki ve kumar kesinlikle yasaklandý. Rasûlullah (s.a.s) bu yasaðý hemen ilân ettirdi. Bütün Müslümanlar içkiyi býraktýlar. Evlerinde, dükkânlarýnda bulunan bütün içkileri sokaklara döktüler.

Rasûlullah (s.a.s) Efendimiz içkiyle ilgili olarak:

"Sarhoþ edici bütün içkiler haramdýr." (Müslim,3/ 1575-1576; et-Tâc, 3/141).

"Çoðu sarhoþluk veren içkinin azý da haramdýr" buyurmuþtur. (Ýbn Mâce, es-Sünen, 2/l124 Hadis No: 3392;et-Tâc 3/142)

"Ýçki, bütün kötülüklerin anasýdýr." (Keþfü'l Hafâ, l/382 (Hadis No: 1225, Beyrut 1351) buyurmuþtur.

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

(191) Ýbnü'l-Esîr, 2/148-149

(192) Ýbn Hiþâm, 3/66-67; Ýbnü'l-Esîr, 2/150; Zâdü'l-Meâd, 2/232

(193) Ýbn Hiþâm, 3/67

(194) Zâdü'l-Meâd, 2/231; Ýbnü'l-Esîr, a.g.e., 2/150

(195) Bkz. el.Buhârî, 4/26 ve 5/29; Tecrid Tercemesi, 8/457 (Hadis No: 1269); Ýbnü'l-Esîr, a.g.e., 2/152

(196) Riyâzü's-Salihin Tercemesi, 1/128, (Hadis No: 91); Ýbnü'l-Esîr, 2/152

(197) Bkz. Âl-i Ýmrân Sûresi, 152

(198) el-Buhârî, 4/26-27 ve 5/29-30; Tecrid Tercemesi, 8/457-460 (Hadis No: 1269)

(199) Ýbnü'l-Esîr, a.g.e., 2/154

(200) el-Buhârî, 5/36,37; Tecrid Tercemesi, 10/216-221 (Hadis No: 1585); Ýbn Hiþâm, 3/75

(201) Müslim, 3/1415, (Hadis No: 1789)

(202) Ýbnü'l-Esîr, a.g.e., 2/155; Ýbn Hiþâm, 3/77

(203) "Muhammed ancak bir peygamberdir. O'ndan önce de bir çok peygamberler gelip geçti. Þâyet o ölseydi veya öldürülseydi, siz topuklarýnýz üzerinde gerisin geriye mi dönecektiniz?..." (Âl-i Ýmran Sûresi, 144)

(204) el-Buhârî, 5/35; Müslim, 3/ 1416 (Hadis No: 1790); Ýbn Hiþâm, 3/84; Ýbnü'l-Esîr, a.g.e., 2/154; Zâdü'l-Meâd, 2/234

(205) Ýbnü'l-Esîr, 2/157; Ýbn Hîþâm, 3/88; Zâdü'l-Meâd, 2/235

(206) Kureyþli kadýnlar savaþ alanýnýn tenhalýðýndan yararlanarak, Bedir'de öldürülen yakýnlarýnýn öçlerini almak için þehitlerin kulak ve burunlarýný kesmiþler, karýnlarýný yararak ciðerlerini çýkarmýþlardý.

(207) Bkz. el-Buhârî, 4/26 ve 5/30; Tecrid Tercemesi, 8/457 (Hadis No: 1269) Zâdü'l-Meâd, 2/236-238

(208) Ýbnü'l-Esîr, a.g.e., 2/162; Zâdü'l-Meâd, 2/246

(209) el-Buhârî, 2/94; Tecrid Tercemesi, 4/655 (Hadis No: 661)

(210/1) Ýbnü'l-Esîr, a.g.e., 2/164

(210/2) Ýbn Sa'd, Tabakat, 8/82-83; Ýbn Hacer, el-Ýsâbe, 8/51, Kahire, 1972; Ýbn Abdi'l-Berr el-Ýstîab, 4/1811, Kahire, 1960

(211) el-Buhârî, 6/130; Tecrid Tercemesi, 10/166 (Hadis No: 1571) ve 11/338- 339 (1803 No. lu hadisin izâhý); Riyâzü's-sâlihin, 2/98 (Hadis No: 689)

(212) Ýbnü'l-Esîr, a.g.e., 2/166

(213) Bkz-el-Buhârî, 5/40; Ýbnü'l-Esîr, a.g.e., 2/167

(214) Bkz. el-Buhârî, 5/41

(215) Ýbn'ül-Esîr, a.g.e., 2/168; Tafsilât için bkz. Riyâzü's-Salih'in, 3/97-101, (Hadis No: 1538)

(216) el-Buhârî, 3/204 ve 5/41-42; Tecrid Tercemesi, 8/305, (Hadis No : 1183)

(217) Ýbnü'l-Esîr, a.g.e., 2/173

(218) Bkz. el-Haþr Sûresi, 11

(219) Bkz. el-Haþr Sûresi, 2

(220) Bkz. el-Haþr Sûresi, 5; el-Buhârî, 5/ 23; Tecrid Tercemesi, 10/175 (Hadis No: 1576)

(221) Ýbnü'l-Esîr, a.g.e., 2/174; Târih-i Din-i Ýslâm, 3/215

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

V-HÝCRETÝN BEÞÝNCÝ YILI

(626-627 M.)

1- BENÎ MUSTALIK GAZÂSI (MÜREYSÝ' SAVAÞI)

(2 Þabân 5 H./17 Aralýk 626 M.)

Mustalikoðullarý Huzâa kabilesindendir. Necid bölgesinde, Medine'ye 9 günlük bir yerde yerleþmiþlerdi. Müslümanlarla iyi geçiniyorlardý. Fakat, Kureyþlilerin teþvikiyle kabîle reisi Ebû Dýrâr oðlu Hâris çevrede yaþayan bedevi kabîlelerle birleþerek Medine'ye baskýn için hazýrlýða baþladý. Rasûlullah (s.a.s) durumu öðrenince, Medine'de Zeyd b. Hârise'yi kaymakam býraktý. 30'u atlý, 1000 kiþilik bir kuvvetle Benî Mustalýk üzerine yürüdü. (2 Þabân 5 H./17 Aralýk 626 M.)

Bedevîler, Müslümanlarýn üzerlerine geldiðini duyunca, korkup daðýldýlar. Hâris'in etrafýnda sâdece kendi kabilesi kaldý.

Benî Mustalýk Müreysi' suyu yanýnda toplanmýþ henüz hazýrlýklarýný tamamlayamamýþtý. Müslüman olmalarý teklif edildi, kabûl etmediler. Fakat Müslümanlarýn düzenli hücûmlarýna karþý duramayýp bir saat içinde daðýldýlar.

Savaþ sonunda, Müslümanlardan bir kiþi þehid oldu, müþrikler ise 10 ölü verdiler. Ayrýca, Müslümanlar ganimet olarak 700 esir, 5000 koyun, 2000 deve ele geçirdiler.

 

2- RASÛLULLAH (S.A.S.)'IN CÜVEYRÝYE ÝLE EVLENMESÝ

Esirler arasýnda, kabile reisi Hâris'in kýzý Cüveyriye de vardý. Kocasý Safvan oðlu Müsâfî savaþta ölmüþ, kendisi de esir düþmüþtü. Ganimetlerin taksiminde, Sâbit b. Kays'ýn payýna ayrýlmýþtý. Babasý Hâris, Peygamber (s.a.s)'e baþvurarak kýzýnýn þerefinin korunmasýný istedi.

Hz. Peygamber (s.a.s), Cüveyriye'nin bedelini Sâbit b. Kays'a ödeyerek onu serbest býraktý. Cüveyriye kabîlesine dönmedi, kendi isteði ile Rasûlullah (s.a.s)'la evlendi. Bunun üzerine ashâb:

-"Rasûlullah (s.a.s)'in eþinin yakýnlarý esir tutulmaz" diyerek ellerindeki bütün esirleri serbest býraktýlar. Bu sebeple Hz.Âiþe:

-Kavmi için, Cüveyriye kadar hayýrlý baþka bir kadýn bilmiyorum, demiþtir.(222/1)

Görüldüðü üzere Peygamber (s.a.s) Efendimizin Cüveyriye ile evlenmesinin amacý siyâsî idi. Bu evlilik sebebiyle,bütün esirler fidye ödemeden serbest býrakýldýlar. Mustalýkdðullarý daha sonra toptan Müslüman oldu.

 

3- TEYEMMÜMÜN MEÞRÛ KILINMASI

Rasûlullah (s.a.s) her sefere çýkýþýnda, aralarýnda kur'a çekerek hanýmlarýndan birini yanýnda götürürdü. Benî Mustalýk Gazâsýnda, Hz. Âiþe'yi götürmüþtü. Dönüþte, bir gece konak yerinden hareket edileceði sýra Hz. Âiþe'nin gerdanlýðýnýn kaybolduðu anlaþýldý. Rasûlullah (s.a.s), aranmasýný emretti, bu yüzden hareket gecikti. Derken sabah namazý vakti oldu. Oysa abdest için yanlarýnda yeterli su yoktu. Zamanýnda hareket edilebilseydi, su baþýna yetiþilecekti. Namaz vakti çýkacak, diye herkes telâþ içindeydi. Hz. Ebû Bekir, bu hâle sebep olan kýzý Âiþe'yi azarlamýþ hatta hýrpalamýþtý. Ýþte Müslümanlar böyle bir sýkýntý içindeyken, su bulunmadýðýnda temiz toprakla teyemmüm yapýlacaðýný bildiren âyet indi.(222/2) Müslümanlar son derece sevindiler, hemen teyemmüm yaparak namazlarýný kýldýlar.

Hareket edileceði sýrada, gerdanlýk bulundu. Hz.Âiþe'nin çökmüþ olan devesinin altýnda kalmýþtý.(223)

 

4- ÝFK (ÝFTÝRA) OLAYI (224)

Mureysi' Savaþý dönüþünde, bir konaklama sýrasýnda Hz Âiþe kazâ-i hâcet için mahfesinden* çýkarak, konaklama yerinden uzaklaþmýþtý. Bu sýrada Yemen boncuðundan yapýlmýþ gerdanlýðý düþmüþ, onu ararken gecikmiþti. Dönüþünde, kafileyi yerinde bulamadý. O'nu mahfesinde sandýklarý için, beklemeyip hareket etmiþlerdi.

Hz. Aiþe, -mahfede olmadýðým anlaþýlýnca,- beni ararlar, diye olduðu yerde beklerken, arkadan askerin býraktýðý þeyleri toplamakla görevlendirilen Safvân b. Muattal geldi. Hz. Âiþe'yi görünce, devesini çöktürdü; Hz.Âiþe bindi. Safvân deveyi önünden çekerek ilerledi. Öðle sýcaðýnda baþka bir konak yerinde kafileye yetiþtiler.

Münâfýklar bu olayý fýrsat bildiler. Hz. Âiþe tamâmen örtülü olduðu ve Safvân ile aralarýnda konuþma bile geçmediði halde, Hz. Âiþe'nin iffetine iftirâ etmekten çekinmediler. Rasûlullah (s.a.s) son derece üzüldü. Hz. Âiþe kederinden hastalandý. Sonunda masûm olduðu âyetle bildirildi.(225) Ýftirâcýlara da "hadd-i kazf"(iffetli kimselere iftira cezâsý) uygulandý. Her birine 80'er deynek vuruldu.(226)

 

 

5- HENDEK SAVAÞI (Þevval 5 H./ Þubat 627 M.)

Mü'minler, müttefik düþman birliklerini

gördüklerinde, "Ýþte Allah ve Rasûlünün

bize vâdettiði þey budur. Allah ve Peygamber doðru söylemiþtir" dediler. Bu, onlarýn imân ve teslimiyetlerini artýrmaktan baþka bir þey yapmadý."

(el-Ahzâb Sûresi, 22)

Bir taraftan karþý tarafa geçmeyi engelleyen derin ve uzun çukara"hendek" denir. Medine'yi savunmak üzere, çevresine hendek kazýldýðý için bu savaþa, "Hendek Gazvesi" denildiði gibi, bir çok müþrik ve Yahûdî kabîlesi, Müslümanlara karþý birleþtiði için" Ahzâb Harbi" de denilmiþtir.

"Ahzâb", "hýzb" kelimesinin çoðuludur. Hizb, ayný düþünce, inanç ve kanaatý paylaþan insan topluluðu demektir.

 

a) Yahûdîlerin Müþriklerle Ýþbirliði

Medine'den sürülen Benî Nadîr Yahûdîlerinin reisleri, Hayber'e saðýnmýþlarý. Müslümanlardan öc almak istiyorlardý. Baþta Ahtaboðlu Huyey olmak üzere, 20 kadar Yahûdî lideri 70 kiþilik bir hey'et ile Mekke'ye gittiler.

-Müslümanlar gün geçtikçe kuvvetleniyor. Onlara kýrþý birlikte hareket etmeliyiz. Biz savaþ için hazýrýz. Medine'deki Benî Kurayzalý kardeþlerimiz de savaþta Müslümanlarý arkadan vuracak... diye müþriklere iþbirliði teklif ettiler. Kendileri "ehl-i kitab" ve tek tanrý inancýnda olduklarý halde, putperest müþriklere hoþ görünmek için:

-"Sizin tuttuðunuz yol, (sizin dininiz) Müslümanlarýnkinden daha doðru..."(227) dediler. Daha sonra Mekke dýþýndaki Gatafan, Esed, Kinâne, Süleym, Fezâre, Mürre, Eþca ve Eslem... gibi bedevi Arap kabileleriyle görüþtüler. Hayber'in bir yýllýk hurma mahsûlünü vermeði va'd ederek, onlarýn da savaþa katýlmalarýný saðladýlar.

Mekke'liler 300'ü atlý, 1500'ü develi 4000 kiþilik bir kuvvet hazýrladýlar. Mekke dýþýndaki bedevî kabîlelerin katýlmasýyla ordunun sayýsý 10 bine ulaþtý. Þimdiye kadar böyle bir kuvvet toplanmamýþtý. Medine'yi basýp Müslümanlýðý yok edeceklerdi. Ordunun baþkomutaný Ebû Süfyân idi.

 

b) Medine Çevresine Hendek Kazýlmasý

Rasûlullah (s.a.s.) Mekke'deki hazýrlýklarý, Kureyþ ordusu henüz hareket etmeden haber aldý. Ashâbýný toplayarak, bu korkunç saldýrýya nasýl karþý koyacaklarýný istiþâre etti. Müzâkere sýrasýnda, aslen Ýranlý olan Selmân (Selmân-ý Fârisî):

-Yâ Rasûlallah, Ýran'da düþman saldýrýsýndan korunmak için, þehrin etrâfýna, hendek kazarlar. Biz de öyle yapalým, dedi.

Esâsen Medine'nin üç tarafý, evlerin yüksek dýþ duvarlarý, yalçýn kayalýklar ve sýk hurmalýklarla çevrilmiþti. Düþman saldýrýsýna karþý, sadece kuzey yönü açýktý. Bu tarafa da, düþmanýn geçemeyeceði derinlikte bir hendek kazýlýrsa, savunma kolaylaþýrdý.

Arablarca bilinmeyen bu savunma þekli uygun görüldü. Saldýrýya elveriþli olan kuzey tarafda hendek kazýlacak yer iþâretlendi.

Rasûlullah (s.a.s.), ashâbýný 10'ar kiþilik gruplara ayýrdý. Her grubun kazacaðý kýsmý belirledi. Mevsim kýþ, hava soðuktu. Esen rüzgâr, hendekte çalýþanlarýn ellerini ayaklarýný âdeta donduruyordu. Medine'de kýtlýk vardý. Müslümanlar üç gün bir þey yemeden aç çalýþtýlar.* Rasûlullah (s.a.s.) bile açlýktan karný üzerine taþ baðlamýþtý.(228) Ashâbla birlikte Hz. Peygamber (s.a.s.) bizzât toprak kazýyor, açlýða, soðuða, yorgunluða karþý gayretlerini artýrýcý sözler söylüyordu. Bir ara, sert bir kaya çýkmýþ, kimse parçalayamamýþtý. Rasûlullah (s.a.s.) hendeðe indi, ilk vuruþta, kayanýn üçte biri koptu. Hz. Rasûlullah (s.a.s.):

-Allâhü Ekber, bana Þam'ýn anahtarlarý verildi. Þu anda Þam'ýn kýrmýzý köþklerini görmekteyim, dedi. Ýkinci vuruþta kayanýn yarýsý daha koptu. Rasûlullah (s.a.s.):

-Allâhü Ekber, bana Fars ülkesinin anahtarlarý verildi. Þu anda, Kisrânýn beyaz köþklerini görmekteyim, buyurdu. Üçüncü darbede kaya, tamâmen parçalandý. Rasûl-i Ekrem (s.a.s.):

-Allâhü Ekber, bana Yemenin anahtarlarý verildi. Þimdi ben San'a'a'nýn kapýlarýný görüyorum, buyurarak bütün bu ülkelerin pek yakýnda Müslümanlarýn olacaðýný müjdeledi.(229) Münâfýklar, Rasûlullah (s.a.s.)'in bu müjdelerini, hayal sayýyorlardý.

"Münafýklar ve kablerinde hastalýk olanlar: Allah ve Rasûlü bize sâdece kuru vaadlerde bulundular, diyorlardý." (Ahzâb Sûresi, 12)

Açlýða, soðuða ve her türlü sýkýntýya raðmen, yaklaþýk 5,5 km, uzunlukta bir atýn karþýya sýçrayamayacaðý geniþlik ve derinlikte kazýlan hendek, düþman gelmeden önce, iki hafta içinde tamamlandý.

 

c) Müþriklerin Medine'yi Kuþatmasý

Müþrikler, Medine önünde, þimdiye kadar benzerini görmedikleri derin bir hendekle karþýlaþýnca, þaþýrdýlar. Bir hamlede Medine'yi alt üst edip, Müslümanlarý yok edeceklerini hayâl etmiþlerdi. Bunun kolay olmayacaðýný gördüler. Hendek boyunca, aþaðý-yukarý ilerlediler, geçecek bir yer bulamadýlar. Sonunda, Kureyþliler hendeðin batý kýsmýna, Bedevî kabîleler de doðu kýsmýna karargâh kurdular. Böylece Medine'yi kuþattýlar. (Þevvâl 5 H./Þubat 627M.)

 

d) Sýkýntýlý Günler

10 bin kiþlik müþrik ordusu karþýsýnda, Müslümanlarýn sayýsý 3 bin kadardý.Yalnýzca 36 atlarý vardý. Önlerinde hendek, arkalarýnda ise Sel‘ Daðý bulunuyordu. Ancak Benî Kurayza anlaþmayý bozar da müþriklerle iþbirliði yaparsa, Müslümanlar çok tehlikeli bir duruma düþeceklerdi. Bu takdirde, Müslümanlar Hendek önünde düþmanla uðraþýrken, Yahûdîlerin Medine'yi basýp, kadýnlarý ve çocuklarý kýlýçtan geçirmeleri mümkündü.

Karþýlýklý ok ve taþlarýn atýlmasýyla baþlayan kuþatma, aralýksýz 27 gün sürdü. Müslümanlar açlýk ve sefâlet içinde, zor ve sýkýntýlý günler geçirdiler. Savaþýn en tehlikeli bir ânýnda, Benî Nadir Reisi Ahtab oðlu Huyey'in teþvikiyle Benî Kurayza Yahûdîleri de anlaþmayý bozup, müþriklerle iþbirliðine baþladýlar. Rasûlullah (s.a.s.)'in nasihat için kendilerine gönderdiði Evs kabilesi Reisi Sa'd b. Muâz'ý dinlemediler. Düþmanlýklarýný açýkça bildirdiler.

Müslümanlar, hendek önünde 10 bin kiþilik müþrik ordusuna karþý durmaða çalýþýrken, bir yandan da, Medine'yi Yahûdîlerin baskýnýndan korumak zorunda kaldýlar. Böyle tehlikeli bir anda, münâfýklar da bozgunculuða baþladýlar. Hem savaþý býraktýlar, hem de askerin mâneviyâtýný sarsýcý propaganda yaptýlar.(230)

Kuþatmanýn uzayýp gitmesi, müþrikleri de usandýrdý. Mevsim kýþ, havalar soðuktu. Esâsen onlar, böyle günlerce sürecek bir kuþatma için deðil, bir kaç saatte sonuca ulaþýlacak bir zafer için gelmiþlerdi. Ýþi bir an önce bitirmek için bütün güçleriyle genel bir hücûma geçtiler. Bir taraftan Müslümanlarýn üzerine ok yaðmuru yaðdýrýrken içlerinden (Dýrâr, Cübeyre, Nevfel, Amr b. Abdivedd gibi) bir kaç tanesi de, elveriþli bir yerden atlarýyla hendeði geçtiler. Bunlarýn her biri, Araplar arasýnda bin kiþiye denk sayýlýyordu. En meþhûrlarý olan Amr b. Abdivedd mübâreze sonuda Hz. Ali tarafýndan öldürüldü; diðerleri kaçtýlar. Nevfel kaçarken hendeðe düþtü ve Hz. Ali'nin kýlýcýyla can verdi.

Ertesi gün, savaþýn en çetin günü oldu. Bir taraftan müþrikler, diðer taraftan Benî Kurayza Yahûdîleri hücûma geçtiler, aralýksýz akþama kadar ok yaðmurunu sürdürdüler. Rasûlullah (s.a.s.) ve Müslümanlar, o gün namaz kýlmak için bile fýrsat bulamadýlar. Öðle, ikindi ve akþam namazlarýný, yatsýdan önce, tek ezanla, tertip üzere kazâ ettiler.(231)

 

e) Harb Hiledir

Gatafan Kabilesinden Nuaym b. Mes'ûd, bu sýrada müslüman olmuþtu. Bundan kimsenin haberi yoktu. Rasûlullah (s.a.s.)'la gizlice görüþerek, müþriklerle Yahûdîlerin arasýný açmak için izin istedi. Rasûlullah (s.a.s.):

-Harp hiledir*, yapabilirsen yap, buyurdu. Nuaym önce Benî Kurayza'ya gitti.

-Benim size olan dostluðumu bilirsiniz. Sizin için endiþe ediyorum. Mekkeliler bu iþten usandý, býrakýp giderlerse, Müslümanlar karþýsýnda yapayalnýz kalacaksýnýz. O zaman hâliniz nice olur? Onlardan bir kaç rehin isteyin, aksi halde yardým etmeyin... dedi. Sonra Ebû Süfyân'a geldi:

-Duydun mu, Benî Kurayza anlaþmayý bozduðuna piþman olmuþ. Sizi býrakýp giderler diye, Müslümanlarla yeniden anlaþmaya baþlamýþ. Sizden rehin alýp, onlara teslim etmeði vadetmiþ, dedi. Ebû Süfyân esâsen Yahûdîlere pek güvenemiyordu. Ertesi gün, denemek için Yahûdîlerden yardým istedi. Yahûdîler hemen rehin istediler. Ebû Süfyân isteklerini kabûl etmeyince, her iki taraf da:

-Nuaym doðru söylemiþ, dediler. Aralarýnda güven kalmadý. (232)

 

f) Rasûlullah (s.a.s.)'in Duâsý ve Kuþatmanýn Sona Ermesi

Rasûlullah (s.a.s.), o sýkýntýlý gün:

-Allah'ým, ey Kur'ân'ý indiren ve hesâbý tez gören Rabbým; Þu Arap kabîlelerini daðýt, topluluklarýný boz, iradelerini sars. (233) diye duâ etti. Duâsý bitince, Rasûlullah (s.a.s.)'in yüzünde sevinç eseri görüldü. Rabb'ýmýn yardým va'dini size müjdelerim, buyurdu. Ýþte o akþam, âyet-i celîle ve hadis-i þerifte bildirilen "sabâ rüzgârý" esmeðe baþladý.(234) Fýrtýna ve kasýrga çadýrlarý söküp uçurdu, yemek kazanlarý devrildi, ocaklar söndü, develer ve atlar birbirine karýþtý. Müþriklerin aðýzlarý, burunlarý, gözleri toz-toprakla doldu. Karargâhlarý alt üst oldu. Ortalýðý dehþet kapladý. Neye uðradýklarýný bilemediler.

Müþriklerin mâneviyâtý iyice bozulmuþtu. Ýçlerine korku düþtü. Uzun süren ve hiç bir sonuç alýnamayan kuþatmadan usanýp bezmiþlerdi. Ebû Süfyân:

-"Ben dönüyorum, siz de gelin, diyerek devesine bindi. Mekke'nin yolunu tuttu. Diðerleri de onu izlediler.

Panik pek âni ve þuursuzca olmuþtu. Bu yüzden, müþrikler pek çok techizât, gýda maddesi ve eþyayý toplayamadan çekildiler. Sabah olunca, Müslümanlar düþmandan kalan eþyâyý ve saða-sola daðýlan develeri toplayýp ordugâhlarýna getirdiler. Ebû Süfyân'ýn Yahûdîlerden aldýðý 20 deve yükü hurma da ele geçen ganimetler arasýndaydý. Böylece, Müslümanlar hem kuþatmadan, hem de açlýk sýkýntýsýndan kurtuldular.

Kur'an-ý Kerîm'de bu durum þöle anlatýlmaktadýr:

"Ey inananlar, Allah'ýn size olan nimetlerini hatýrlayýn. Üzerinize ordular gelmiþti, Biz de onlarýn üzerine rüzgâr ve sizin göremediðiniz ordular (Melekler) göndermiþtik." (el-Ahzâb Sûresi.9)

"Allah, kâfirleri hiçbir zafer elde edemeden, kin ve öfkeleriyle geri çevirdi. Savaþta mü'minlere Allah'ýn yardýmý yetti. Allah yegâne kuvvetli ve galib olandýr." (el-Ahzâb Sûresi, 25)

Bu savaþta, müþriklerden 4 kiþi ölmüþ, Müslümanlardan 5 kiþi þehid düþmüþtür. Savaþtan sonra Rasûlullah (s.a.s.):

-"Bundan sonra sýra bizde. Müþrikler artýk üzerimize gelemeyecek, biz onlarýn üzerine gideceðiz." buyurdu.(235) Gerçekten de öyle oldu.

6- KURAYZAOÐULLARI GAZVESÝ (Zilkade 5 H,/Mart 627 M.)

a) Savaþýn Sebebi

Rasûlullah (s.a.s.) Medine'deki Yahûdî kabîleleriyle ayrý ayrý anlaþmalar yapmýþtý. Bunlardan Kaynuka ve Nadîroðullarýnýn, anlaþma hükümlerine uymadýklarý için Medine'den çýkarýldýklarýný daha önce görmüþtük. Kurayza oðullarý ise, Uhud Savaþ'ýndan sonra anlaþmayý yeniledikleri için yerlerinde kalmýþlardý.

Hendek Savaþýnda, Benî Kurayza Yahûdîleri önce anlaþmaya baðlý kaldýlar. Hendek kazýlýrken, kazma, kürek gibi âletler vererek Müslümanlara yardýmcý oldular. Ancak, savaþýn en tehlikeli bir ânýnda, Benî Nadîr Reisi Huyey b. Ahtab'ýn teþvikiyle anlaþmayý bozdular. Müslümanlarla birlikte Medine'yi savunmalarý gerekirken, müþriklerle birlikte, Müslümanlara karþý savaþa girdiler.(236) Böylece vatana ihânet suçu iþlediler. Rasûlullah (s.a.s.)'in nasihat için gönderdiði Evs Kabilesi Reisi Sa'd b. Muâz'ýn sözlerine de kulak asmadýlar. Hz. Peygamber (s.a.s.) hakkýnda çirkin sözler söyleyerek düþmanlýklarýný açýkça ilân ettiler. Ancak, Benî Kurayza'dan yaptýklarýnýn hesâbý sorulacaktý. Bu sebeple, Hendek Savaþýndan Medine'ye döner dönmez, Benî Kurayza üzerine sefer emri verildi.

Rasûlullah (s.a.s.) Hendek Savaþý'ndan dönmüþ silahlarýný çýkarmýþ, üzerindeki toz-topraðý temizlemek için, gusletmek istemiþti. Bu esnâda Cibrîl (a.s.) at üstünde ve toz-toprak içnde geldi:

-"Aa, silahýný çýkardýn mý; vallâhi biz melekler çýkarmadýk. Haydi, þunlarýn üzerine yürü", diye Kurayzaoðullarýný iþâret etti. (237) Rasûlullah (s.a.s.) derhal Benî Kurayza'ya sefer ilân etti. Ashâbýn sür'atle yola çýkmalarýný saðlamak için,

-Hiç kimse ikindi namazýný sakýn baþka yerde kýlmasýn, ancak Benî Kurayza yurdunda kýlsýn, buyurdu.

Ashâbýn bir kýsmý bu emrin zâhirine uyarak, namazlarýný Benî Kurayza yurduna varýnca kýldýlar. Bir kýsmý da Peygamber (s.a.s.)'in maksadý, acele etmemizi saðlamaktýr, diyerek, vakit çýkmadan yolda kýldýlar. Hz. Rasûlullah (s.a.s.) her iki zümrenin yaptýðýný da hoþ gördü.(238)

Müslümanlarýn toplanmasý yatsýya kadar devâm etti sayýlarý 3 bini buldu. Müslümanlarýn üzerlerine geldiðini görünce sövüp-sayarak kalelerine çekilen Beni Kurayza'nýn sayýsý 900 kadardý.

 

b) Benî Kurayza'ya Verilen Cezâ

Kuþatma 25 gün sürdü. Kurayzaoðullarý anlaþmayý bozduklarýna piþman oldular. Diðer Yahudî kabileleri gibi Medine'den çýkýp gitmek için izin istediler. Fakat Hz. Rasûlullah (s.a.s.) kayýtsýz þartsýz teslim olmalarýný istedi. Reisleri Ka'b b. Esed'in baþkanlýðýnda toplandýlar. Ka'b:

-"Tevratta bildirilen son peygamberin bu olduðu anlaþýldý. Müslüman olup kurtulalým, dedi Yahûdîler:

-Biz Tevrat üzerine baþka kitab kabul etmeyiz, dediler, Ka'b:

-Öyleyse,kadýnlarý ve çocuklarý öldürelim. Sonra kaleden çýkýp çarpýþalým, belki baþarýrýz, dedi. Onlar:

-Çoluk-cocuðumuz öldükten sonra, yaþamanýn ne önemi var, diye cevâp verdiler. Ka'b:

-O halde, yarýn cumartesi, Müslümanlar bizden emîndir. Ansýzýn hücûm edelim, onlarý gafil avlayalým, dedi.

-Biz cumartesinin hürmetini bozamayýz, diye reddettiler. Sonunda kayýtsýz þartsýz teslim oldular. Ancak haklarýnda Evs Kabilesi Reisi Sa'd b. Muâz'ýn hüküm vermesini istediler.

Benî Kurayza, Evs kabilesinin himâyesindeydi. Bu yüzden, Sa'd b. Muâz'ýn hakemliðini istiyorlardý. Sa'd, hastaydý. Hendek Savaþý'nda kolundan okla yaralandýðý için tedâvi görüyordu. Haberi alýnca geldi.

-Kur'an-ý Kerîm'e göre mi, yoksa kendi kanunlarýna göre mi hüküm vermemi istiyorlar, diye sordu. Yâhudîler, kendi kanunlarýna göre hüküm verilmesini istediler. Sa'd da Tevrât'a göre karar verdi.(239)

a) Savaþabilecek durumdaki erkeklerin öldürülmesine,

b) Kadýnlarýn ve çocuklarýn esir edilmesine,

c) Bütün mallarýnýn da zaptedilmesine hükmetti.

Rasûl-i Ekrem (s.a.s.):

"Ey Sa'd, Allah'ýn rýzâsýna uygun hükmettin" buyurdu. (240) Yahudiler de karârýn Tevrât'a uygun olduðunu itirâf ettiler. Sa'd'in bu hükmü, Tevrât'ýn Tesniye kitabýnýn 20. Babýnýn 10-14 üncü âyetlerine uygun düþmüþtü. Bu gün de vatana ihânet edenlere ölüm cezâsý verilmektedir.

Benî Kurayza hakkýndaki hükmü Hz. Ali ve Hz. Zübeyr icrâ ettiler. Kazýlan büyük bir hendeðin kenarýnda 600 kadar Yahûdînin birer birer boyunlarýný vurup hendeðe attýlar. Ýçlerinden 4 tanesi Müslüman olup hayatlarýný kurtardýlar. Benî Nadîr Reisi Huyey b. Ahtab ile Benî Kurayza Reisi Ka'b b. Esed de öldürülenler arasýndaydý.

Benî Kurayza'nýn mallarý, mücâhidlere paylaþtýrýldý. Arâzisi ise, ensarýn rýzâsiyle muhâcirlere verildi.

"Allah, Ehl-i Kitab'dan müþrikleri destekleyen (Benî Kurayza Yahûdî)lerini kalelerinden indirmiþ, kalblerine korku salmýþtý. Onlarýn kimini öldürüyor, kimini de esir alýyordunuz. Yerlerini yurtlarýný, mallarýný ve henüz ayaðýnýzý bile basmadýðýnýz topraklarý Allah size mirâs olarak verdi. Allah her þeye kadirdir ". (el-Ahzâb Sûresi, 26-27)

 

7- RASÛLÜLLAH (S.A.S.)'ÝN CAHÞ KIZI ZEYNEB'LE EVLENMESÝ:

Zeyneb, Rasûlullah (s.a.s.)'in öz halasý Ümeyme'nin kýzýdýr. Abdülmuttalib'in torunudur. Hz Peygamber (s.a.s.), Zeyneb'i azadlýsý Zeyd b. Hârise'yle evlendirmiþti. Dindar olmasýna raðmen, azadlý bir kölenin eþi olmak Zeyneb'e aðýr geldi. Asâlet ve güzelliðini ileri sürerek, dâima Zeyd'in kalbini kýrdý. Bu yüzden, Rasûlullah (s.a.s.)'in:

-"Eþini tut, Allah'tan kork" (241) emrine raðmen, sonunda Zeyd O'nu boþadý.

Esâsen gerek Zeyneb, gerek kardeþi Abdullah bu evliliði baþlangýçta istememiþler, "halanýzýn kýzýný azadlýnýza mý lâyýk görüyorsunuz?" demiþlerdi. Fakat:

-"Allah ve Rasûlü, bir þeye hükmettiði zaman, mü'min erkek ve mü'min kadýn için muhayyerlik yoktur." (el-Ahzâb Sûresi, 36) anlamýndaki âyet inince, istemeyerek rýzâ göstermiþlerdi. Çünkü Zeyneb, Kureyþ'in Hâþimî kolundandý. Soylu bir kadýndý. Ýslâm'dan önceki Arap örfüne göre soylu bir kadýn, azadlý da olsa, bir köleyle evlenemezdi. Onlar, Zeyneb'in Rasûlullah (s.a.s.)'la evlenmesini istiyorlardý. Oysa Ýslâm Dini bütün insanlarý, yaratýlýþ bakýmýndan eþit saymýþtý.(242)

Hz. Peygamber (s.a.s.), öz halasýnýn kýzý Zeyneb'i azadlýsý ve evlâdlýðý Zeyd ile evlendirerek, Araplarýn yanlýþ anlayýþýný yýkmýþ oldu.

Diðer taraftan, Rasûlullah (s.a.s.), peygamberliðinden önce Zeyd'i evlâd edinmiþti. Arablarýn örfüne göre, evlâdlýk öz çocuk gibi sayýlýr, evlâd edinen kiþinin mirâsçýsý ve mahremi olurdu. Bu sebeple, evlâdlýðýn boþadýðý kadýn, evlâd edinen kiþiyle evlenemezdi. Kur'ân-ý Kerîm Araplarýn bu örfünü hükümsüz saymýþ, evlâdlýk âdetini kaldýrmýþtýr.(243) Bu sebeple, evlâdlýðýn dul kalan eþiyle, babalýðýn evlenmesi helâldir.

Rasûlullah (s.a.s.)'in, Araplarýn bu örfünü de yýkmasý gerekiyordu. Bu sabeple Zeyd'den boþanan Zeyneb'i Allah'ýn emriyle nikâhladý.(244) Böylece hem Zeyneb'i hem de yakýnlarýný memnûn etmiþ oldu.

Görüldüðü üzere, Hz. Peygamber (s.a.s.)'in bu evliliði, dinî hükümlerin uygulanmasý ile ilgilidir.

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

 

(222/1) Ýbn Hiþâm, 3/308; Ýbn Sâd, Tabakat, 8/ 177; Ýbn Hacer, el-Ýsâbe, 7/565

(222/2) Bkz. en-Nisâ Sûresi, 43 ve el-Mâide Sûresi, 6

(223) Bkz. el-Buhârî, 1/86); Tecrid Tercemesi, 2/201-204 (Hadis No: Ý)

(224) Olay hakkýnda geniþ bilgi için bkz. el-Buhârî, 3/154 Tecrid Tercemesi, 8/85-112 (Hadis No: 1151); Ýbn Hiþâm, 3/309-321; Ýbnü'l-Esîr, a.g.e., 2/195-199

(*) Mahfe: Deve ve fil gibi hayvanlarýn üzerinde seyahat edenlerin içine oturduklarý kafesli çadýr veya sepet

(225) en-Nûr Sûresi, 11-13

(226) en-Nûr Sûresi, 40

(227) Bkz. en-Nisâ Sûresi, 51-52

* bk. Riyâzü's-Sâlihîn, 1/543-548 Hadis No: 522

(228) el-Buhârî, 5/45; Tecrid Tercemesi 10/227 (Hadis No: 1588)

(229) Ýbn Hiþâm, 3/230; Ýbnü'l-Esîr, a.g.e., 2/179; Târih-i Din-i Ýslâm, 3/258-259

(230) Ýçlerinden bir güruh (münâfýklar), Ey Medineliler, tutunacak yeriniz yok, hemen geri dönün, demiþlerdi. Bir kýsmý da Peygamber (s.a.s.)'den evlerimiz düþman saldýrýsýna açýk diye izin istemiþlerdi. Oysa evleri açýk deðildi, sadece savaþtan kaçmak istiyorlardý. (el-Ahzâb Sûresi, 13)

(231) Bu savaþtan baþka, hiçbir olayda Rasûlüllah (s.a.s.)'ýn namazýný geçirdiði nakledilmemiþtir. Burada üç vakit namazýný kazaya býrakmasý, Hendek savaþýnýn ne derece sýkýntýlý ve meþakkatli geçtiðinin en büyük delilidir. Bu yüzden Hz. Peygamber (s.a.s.):

- "Allah onlarýn dünyada evlerini, âhirette kabirlerini ateþle doldursun. Bize ikindiyi kýlacak fýrsat vermediler, nihâyet güneþ battý" diye bedduâ etmiþtir. (el-Buhârî, 5/48 ve 3/233; Tecrid Tercemesi, 2/238 (Hadis No: 353) ve 8/396, (1233 numaralý hadisin izâhý,)

* el-Buhârî, 4/24 (K. el-Cihad, B. 157)

(232) Ýbnü'l-Esîr, a.g.e., 2/182-184

(233) el-Buhârî, 3/234 ve 5/49; Tecrid Tercemes, 8/395 (Hadis No: 1233)

(234) Bkz. el-Buhârî, 5/47 "Ben sabâ rüzgarýyle yardým olundum, Ad kavmi ise debur (lodos) rüzgârýyla helâk edildi." (bkz.el-Hakka Sûresi, 6)

(235) el-Buhârî, 5/48; Tecrid Tercemesi, 10/230 (Hadis No: 1589); Ýbnü'l-Esîr, a.g.e., 2/184

(236) el-Ahzâb Sûresi, 26

(237) el-Buhârî, 5/49-51; Tecrid Tercemesi, 8/ 325 (Hadis No: 1191)

(238) el-Buhârî, 5/50; Müslim, 3/1391 (Hadis No: 1770)

(239) Bkz. Tevrât, Tesniye Kitabý, Bab: 20, Ayet:10-14

(240) Bkz. el-Buhârî, 5/50; Tecrid Tercemesi, 10/ 245 (Hadis No: 1591)

(241) Bkz. el-Ahzâb Sûresi, 37

(242) "Allah katýnda en üstününüz, O'na karþý gelmekten en çok sakýnanýnýzdýr". (Hucûrat Sûresi, 13) "Ey insanlar Rabb'ýnýz birdir, babanýz birdir. Arabýn Acem'e (Arab olmayana), Acemin Arab'a, beyazýn siyaha, siyahýn beyaza veya kýzýlderiliye üstünlüðü yoktur. Üstünlük ancak takva iledir." (Müsned-i Ahmed b. Hanbel, 5/ 411; Mecmeu'z-Zevâid, 3/266 ve 8/84)

(243) "Allah evlâtlýklarýnýzý, oðullarýnýz gibi tutmanýzý meþrû kýlmamýþtýr". (el-Ahzâb Sûresi 4)

(244) "... Sonunda Zeyd, eþiyle ilgisini kestiðinde, onu seninle evlendirdik ki, evlâtlýklarý eþleriyle ilgilerini kestiklerinde, onlarla evlenmek hususunda mü'minlere sorumluluk olmadýðý bilinsin." (Ahzâb Sûresi, 37)

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

VI- HÝCRETÝN ALTINCI YILI

(627-628 M.)

l– HUDEYBÝYE BARIÞI (Zilkade 6 H./Mart 628 M.)

"Ey Muhammed, Biz sana apaçýk bir zafer saðladýk."

(Fetih Sûresi, 1)

 

a) Müslümanlarýn Kâbe'yi Ziyâret Arzusu

Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.), Medine'ye hicret edeli 6 yýl olmuþtu. Bu süre içinde Mekke müþrikleriyle, Medine'de bulunan Müslümanlar arasýnda, sýrasýyla Bedir, Uhud ve Hendek Savaþlarý oldu. Mekke müþrikleri Medine'yi basmak, Hz. Rasûlullah (s.a.s.)'i öldürmek, Müslümanlýðý yok etmek için her çâreye baþ vurdular; bütün imkân ve güçlerini ortaya koydular; fakat amaçlarýna ulaþamadýlar. Müslümanlarýn günden güne güçlenmelerine, sayýlarýnýn artmasýna engel olamadýlar.

Ancak Medine dýþýndaki kabîleler, Müslümanlýðýn ne olduðunu yeterince bilmiyorlardý. Kâbe'nin komþusu ve koruycusu olduðu için saygý duyduklarý Kureyþ kabîlesi, kendi içlerinden çýktýðý halde Hz. Muhammed (s.a.s.)'in peygamberliðini kabûl etmemiþ,hatta O'nu yurdundan çýkarmýþlardý. Bu yüzden, Müslümanlýðýn Medine dýþýndaki kabîlelere tanýtýlabilmesi ve geniþ ölçüde yayýlmasýnýn saðlanabilmesi için, Mekke'lilerle barýþ yapýlmasýna ihtiyaç vardý. Rasûlullah (s.a.s.), geçici de olsa Mekkelilerle barýþ yaparak, diðer kabîlelerle serbestçe iliþkiler kurmayý arzu ediyordu.

Diðer taraftan, Mekkeli Müslümanlar, doðup büyüdükleri ve her þeylerini býrakýp ayrýldýklarý yurtlarýný çok özlemiþlerdi. Her namazda yöneldikleri kutsal Kâbe'yi 6 yýldan beri ziyâret edemiyorlardý. Kâbe'yi ziyâret, bütün Müslümanlarýn en büyük ortak özlemleri olumþtu.

 

b) Rasûlullah (s.a.s.)'in Rüyâsý

Hicretin 6'ýncý yýlý, Rasûlullah (s.a.s.), gördüðü bir rüyâ üzerine(245) hep birlikte Kâbe'yi ziyâret edeceklerini ashâbýna müjdeledi.(246) Hazýrlýklar tamamlandý. Savaþ yapýlmasý yasak olan aylardan Zilkade'nin ilk pazartesi günü (2 Zilkade 6 H./14 Mart 628 M.), yerine Mektûm oðlu Abdullah'ý vekil (kaymakam) býrakarak, ashâbýndan 1400 kiþi ile(247) Medine'den ayrýldý. Hanýmlarýndan Ümmü Seleme de berâberinde bulunuyordu. Maksadý savaþ olmayýp, yalnýzca Kâbe'yi ziyâret etmekti. Mekkelileri telâþlandýrmamak için, ashâbýnýn silah taþýmalarýna izin vermemiþ, sadece yolcu silâhý olarak birer kýlýç almýþlardý. (248) Hac için Mekke'ye gelecek düþman kabîlelerle yolda karþýlaþmamak için, Kâbe ziyâretini hac günlerinden önce yapmayý uygun görmüþtü. Yanlarýndaki 70 kurbanlýk deveyi kýladelediler ve Zülhuleyfe'de "umre" niyyetiyle ihrama girdiler.(249) Yol güvenliðini saðlamak için 20 kadar süvâriyi öncü olarak gönderdiler.

 

c) Mekkelilerin Tepkisi

Mekkeliler, Hz. Peygamber (s.a.s.)'in Kâbe'yi ziyâret için yola çýktýðýný duyunca telâþlandýlar. Müslümanlarý Mekke'ye sokmamaða karar verdiler. Velîd oðlu Hâlid ve Ebû Cehil'in oðlu Ýkrime'yi 200 süvâri ile öncü olarak gönderdiler.

Resûlullah (s.a.s.), Mekkelilerin bu kararýný önden gönderdiði gözcüleri vasýtasiyle öðrendi. Sað tarafa sapýp, yol güzergâhýný deðiþtirerek, Hudeybiye'ye kadar ilerledi.(250) Rasûlullah (s.a.s.)'in bindiði "Kasvâ" adlý deve burada çöktü, bütün gayretlere raðmen kalkmadý. Müslümanlar:

-Kasvâ harin oldu, çöktü kalkmýyor, diye söylenmeðe baþladýlar. Rasûlullah (s.a.s.):

-"Kasvâ harinleþmez, onun çökme huyu da yoktur. Fakat vaktiyle Fil'in Mekke'ye girmesine engel olan ilahi kudret, þimdi de Kasvâ'yý ilerletmiyor. Allah'a yemin olsun ki, Kureyþ Cenâb-ý Hakk'ýn kutsal kýldýðý þeylere hürmet ve tâzim kasdýyle benden her ne isterse, ne kadar aðýr olursa olsun, istediklerini kabûl edeceðim.. " buyurdu.(251)

 

d) Barýþ Müzakereleri

Bu sýrada Huzâa kabîlesi reisi Büdeyl çýkageldi. Kureyþin, Müslümanlarý Mekke'ye sokmamak için müþrik kabilelerle anlaþtýðýný ve savaþ hazýrlýðý içinde olduklarýný haber verdi.(252)

Rasûlullah (s.a.s.) savaþ maksadiyle deðil, sâdece Kâbe'yi ziyâret için geldiklerini, daha önce yapýlan savaþlarda Kureyþ'in uðradýðý kayýplarý anlattý.

-Ýsterlerse belirli bir süre onlarla barýþ yapalým. Benimle diðer kabîlelerin arasýný serbest býraksýnlar, (karýþmasýnlar). Eðer ben üstün gelirde, Araplar Ýslâmiyeti kabûl ederlerse, Mekkeliler de isterlerse bu dine girebilirler. Þayet Araplar bana üstün gelirlerse, Kureyþ savaþ külfeti çekmeden istediðini elde etmiþ olur. Aksi halde, Allah'a yemin ederim ki, O'nun yolunda ölünceye kadar onlarla savaþýrým, Allah da yardýmýný gerçekleþtirir, dinini üstün kýlar, buyurdu.(253)

Büdeyl, Rasûlullah (s.a.s.)'den duyduklarýný Kureyþ'e iletti. Kureyþ ileri gelenleri de savaþa taraftar deðildi. Sakif kabilesi reisi Tâifli Mes'ûd oðlu Urve'yi Hz. Peygamber (s.a.s.)'e gönderdiler. Rasûlullah (s.a.s.) Büdeyl'e söylediklerini Urve'ye de anlattý. Urve hem Rasul-i Ekrem (s.a.s.)'le konuþuyor, hem de Müslümanlarýn durumunu ve bütün davranýþlarýný dikkatle tâkip ediyordu. Dönüþünde gördüklerini özetle þöyle anlattý:

-Bilirsiniz ki ben birçok devlet baþkanýný ziyâret ettim, Rum Kayseri, Fars Kisrâsý, Habeþ Necâþi'sinin huzurunda elçi olarak bulundum. Yemin ederim ki, Müslümanlarýn Muhammed (s.a.s.)'e gösterdikleri hürmet, sevgi ve baðlýlýðý bunlarýn hiçbirinin sarayýnda görmedim... Sözlerini dikkatle dinliyorlar. Bir þey sorunca, alçak (hafif) sesle cevâp veriyorlar. Ýsteklerini derhal yerine getiriyorlar. Saygýlarýndan yüzüne dikkatle bakamýyorlar. Abdestinden artan suyu bile,-teberrük için-aralarýnda paylaþýyorlar... Madem ki, bize barýþ teklif ediyor, kabûl edelim, dedi.

Mekkeliler, Urve'nin sözlerinden hoþlanmadýlar. Bir iki elçi daha gidip geldi, fakat hiç bir sonuca varýlamadý.

Rasûlullah (s.a.s.), Kureyþ'ten gelen eçilerle sonuca ulaþýlamadýðýný gördü. Kureyþ'le görüþmek üzere Hz.Ömer'i Mekke'ye göndermeyi düþündü. Ömer:

-Yâ Rasûlallah, Mekkeliler benim kendilerine olan düþmanlýðýmý bilirler, himâyesine sýðýnabileceðim bir yakýným da yok. Osman'ýn Mekke'de akrabasý çok, Ebû Süfyân ile amcazâde. Osman bu iþi benden daha iyi baþarýr, dedi.

Hz. Osman Mekke'ye gitti. Ebû Süfyân ve diðer Kureyþ ileri gelenleriyle görüþtü. Maksatlarýnýn sâdece Kâbe'yi ziyâret olduðunu anlattý. Mekkeliler:

-Hepinizi Mekke'ye býrakýrsak, Araplar, "Kureyþ Müslümanlardan korktu," derler. Fakat istersen Kâbe'yi sen tavâf et, hepiniz birden olmaz, dediler. Hz. Osman, Kâbe'yi Müslümanlardan ayrý olarak ziyâret etmeði kabûl etmedi.

-Rasûlullah (s.a.s.) tavâf etmedikce, ben de etmem, diyerek tekliflerini reddetti. O'nun bu davranýþý Mekkelileri kýzdýrdý, göz hapsine aldýlar ve dönmesine izin vermediler.

 

2- RIDVÂN BÎATI:

"Allah, mü'minlerden aðacýn altýnda sana bîat ederlerken hoþnud olmuþtur.Gönüllerindekini bilerek onlara güvenlik vermiþ, onlara yakýn bir zafer ve ele geçirecekleri bol ganimetler bahþetmiþtir."

(el-Fetih Sûresi, 18-19)

 

Hz. Osman'ýn gecikmesi, Müslümanlarý telâþlandýrdý. Öldürüleceðine dâir söylentiler çýktý. Böyle bir ihtimâle karþý Resûlullah (s.a.s.) gereken tedbirleri aldý. Müslümanlarý Allah yolunda yapacaklarý savaþta, canlarýný fedâ etmekten çekinmeyeceklerine dâir, kendisine bîat etmeðe çaðýrdý. "Artýk bunlarla vuruþmadan buradan ayrýlamayýz," buyurdu.

Ýlk biat eden Ebû Sinan el-Esedî oldu. "Rasûlullah (s.a.s.)'in gönlündeki muradý ne ise, onun gerçekleþmesi üzerine biat ediyorum." dedi.

Hudeybiye'de bodur bir aðacýn aldýnda,(254) bütün Müslümanlar sýrayla Rasûlullah (s.a.s.)in ellerini tutarak bîat ettiler. Allah yolunda ölünceye kadar savaþmaða, düþmandan kaçmamaya söz verdiler. Hz. Peygamber (s.a.s.), Hz. Osman adýna da bir elini diðeriyle tuttu, onu da böylece bîata kattý. Yalnýzca Cedd b. Kays adlý münâfýk, devesinin arkasýnda gizlendi, bîata katýlmadý.

Cenâb-ý Hak, Kur'an-ý Kerîm'de, Hudeybiye'de Rasûlullah (s.a.s.)'e bîat eden mü'minlerden hoþnud olduðunu bildirmiþtir. (255) Bu sebeple, Ýslâm Târihinde bu bîata "Rýdvân Bîatý" adý verilmiþtir.

Müslümanlarýn kararlýlýðýný ve Rasûlullah (s.a.s.)'e baðlýlýklarýný gösteren bu bîatýn Mekkeliler üzerindeki etkisi büyük oldu. Derhal Hz. Osman'ý serbest býraktýlar ve Hz. Peygamber (s.a.s.)'le barýþ yapmak üzere Amr oðlu Süheyl baþkanlýðýnda bir hey'et gönderdiler.

 

a) Barýþ Þartlarý

Uzun müzâkere ve tartýþmalardan sonra kabûl edilen barýþ þartlarý þunlardýr:

1- Müslümanlar bu sene Kâbe'yi ziyâret etmeden dönecekler, bir yýl sonra ziyâret edecekler.

2- Müslümanlar Kâbe'yi ziyâret için geldiklerinde, Mekke'de üç günden çok kalmayacaklar ve yanlarýnda birer kýlýçtan baþka silah bulundurmayacaklar.

3- Müslümanlarýn Mekke'de bulunduðu günlerde, Kureyþliler Mekke dýþýna çýkacaklar, Müslümanlarla temâs etmeyecekler.

4- Mekkelilerden biri Müslümanlara sýðýnýrsa, Müslüman bile olsa, geri verilecek; fakat Müslümanlardan Mekkelilere sýðýnan olursa, geri istenmeyecek.

5- Kureyþ dýþýnda kalan diðer kabileler, iki taraftan istediklerinin himâyesine girmekte ve anlaþma yapmakta serbest olacaklar.

6- Bu anlaþma on yýl geçerli olacak, bu müddet içinde iki taraf arasýnda tecâvüz ve savaþ olmayacak.

 

b) Barýþ Anlaþmasýnýn Yazýlmasý

Barýþ þartlarýný Rasûlullah (s.a.s) Hz. Ali'ye yazdýrdý. "Bismi'llâhi'r-rahmâni'r-rahîm. Bu anlaþma, Muhammed Rasûlullah ile Kureyþ elçisi Süheyl arasýnda yapýlmýþtýr." diye yazýlmasýna Süheyl itiraz etti.

- "Rahmân" sözünü anlamýyoruz, ayrýca senin Rasûlullah olduðunu kabûl etseydik, bu anlaþmaya gerek yoktu "Bismike'llâhümme (Allah'ým, senin adýnla). Bu anlaþma Abdullah'ýn oðlu Muhammed ile Kureyþ elçisi Süheyl arasýnda yapýlmýþtýr." diye yazýlmasýný istedi.(256/1)

-Rasûlullah (s.a.s) mutlaka barýþý saðlamak istiyordu. Daha iþin baþýnda, "Allah'a yemin olsun ki Kureyþ benden Cenab-ý Hakk'ýn kutsal kýldýðý þeylere hürmet kasdiyle her ne isterse, ne kadar aðýr olursa olsun, isteklerini kabûl edeceðim," buyurmuþtu. Bu sebeple, bütün bu aðýr þartlarý kabûl etti.

Fakat müslümalar son derece üzgündüler. Büyük bir ümit ve heyecanla gelmiþlerdi. Oysa þimdi Kâbe'yi ziyâret edemeden döneceklerdi.

Anlaþmanýn yazýlmasý henüz bitmiþti ki, Süheyl'in oðlu Ebû Cendel, ayaðýndaki zinciri sürükleyerek çýkageldi. Babasý onu Müslüman olduðu için, zincire vurarak hapsetmiþti. Her nasýlsa kurtulmuþ, bin bir güçlükle Mekke'den kaçmýþ, Müslümanlara sýðýnmaða gelmiþti.

Süheyl oðlunun geri verilmesinde isrâr etti. Aksi halde anlaþmayý imzalamadan döneceðini söyledi. Bütün çabalara raðmen, inadýndan dönmedi. Barýþýn saðlanabilmesi için, Ebû Cendel'in müþriklere teslimi gerekiyordu. Çektiði iþkenceleri ve acýklý hâlini anlatarak müþriklerin elinde býrakýlmamasýný isteyen Ebû Cendel'i Rasûlullah (s.a.s):

-Ey Ebû Cendel, biraz daha sabret, pek yakýnda Yüce Rabbým sana ve senin gibilere kurtuluþ yolunu açacaktýr, diye teselli etti.

 

c) Ashâbýn Üzüntüsü

Fakat bu son durum, artýk Müslümanlarýn üzüntülerini dayanýlmaz hâle getirmiþti. Hepsinin sinirleri gergindi. Hz. Ömer dayanamadý. Rasûlullah (s.a.s) 'ýn huzuruna gelerek:

-Sen Allah'ýn Peygamberi deðil misin? Bizim dinimiz hak deðil mi? Neden bu zilleti kabûl ediyoruz, neden? diye söylendi. Hz. Peygamber (s.a.s):

-Evet ben Allah'ýn Peygamberiyim. Bu yaptýðým iþlerde Allah'a isyan etmiþ de deðilim. O, benim yardýmcýmdýr, diye cevap verdi. Fakat Ömer'in üzüntü ve öfkesi devâm ediyordu.

-Sen bize Kâbe'yi tavaf edeceðiz., demedin mi? diye sordu. Rasûlullah (s.a.s):

-Evet, dedim. Fakat bu sene ziyâret edeceðimizi söylemedim, Tekrâr ediyorum, Kâbe'yi hep beraber tavâf ve ziyaaret edeceðiz, buyurdu.(256/2) Anlaþmanýn imzalanmasýndan sonra Rasûlullah (s.a.s) ashâbýna:

-Haydi, artýk kurbanlarýnýzý kesiniz, sonra týraþ olup ihramdan çýkýnýz, emrini üç defa tekrarladýðý halde, hiç kimse yerinden kýpýrdamamýþtý.(257) Hz Peygamber (s.a.s), ashâbýnýn bu ilgisizliðine üzülerek, eþi Ümmü Seleme'nin yanýna gitti. Ümmü Seleme:

-Yâ Rasûlallah, onlar üzüntülerinden ilgisiz görünüyorlar. Siz kimseyle konuþmadan kendiniz kurbanýnýzý kesin, týraþ olun. Onlar size uyacaklardýr, dedi.

Ashâb, Hz. Peygamber (s.a.s) 'in kurbanýný kesip týraþ olduðunu görünce, hemen onlar da kurbanlarýný kesip, birbirlerini týraþ etmeðe baþladýlar.(258)

d) Hudeybiye Barýþý Aslýnda Zaferdi.

Hudeybiye Barýþý'nýn hemen bütün þartlarý, Müslümanlarýn aleyhine görünüyordu. Fakat barýþýn Müslümanlarýn yararýna ve sonucun lehlerine olacaðýný Rasûlullah (s.a.s) biliyordu. Bu sebeple,barýþý saðlamak için, aleyhlerinde görünen en aðýr þartlarý kabûl etmiþti.

Rasûlullah (s.a.s) barýþ anlaþmasýnýn imzalanmasýndan üç gün sonra Medine'ye döndü. Böylece Müslümanlar Hudeybiye'de 19-20 gün kalmýþ oldular.

Dönüþte yolda "Fetih Sûresi" indi, Cenâb- Hakk Hudeybiye anlaþmasýnýn Müslümanlar için zillet ve yenilgi deðil, aksine zafer olduðunu bildiriyordu.(259)

Gerçekten Hudeybiye anlaþmasý, Müslümanlýðýn Medine dýþýnda yayýlmasýna bir baþlangýç oldu. Mekkeliler o zamana kadar müslümanlara, daðýlýp yok olmaða mahkûm, derme-çatma bir toplululk gözü ile bakýyorlardý. Bu anlaþma ile Müslümanlarý bir devlet olarak tanýmýþ oldular.

Anlaþmadan sonra Müslümanlarla müþrikler arasýnda görüþme ve temâslar arttý. Hz. Peygamber (s.a.s) Ýslâm'ý serbestçe yaymaða baþladý. Hudeybiye musâlahasýndan Mekke'nin fethine kadar geçen 21 aylýk devrede Müslüman olanlarýn sayýsý, Ýslâm'ýn doðuþundan, Hudeybiye Barýþýna kadar geçen 19 yýlda Müslüman olanlarýn sayýsýndan kat kat fazla oldu. Hayber'in ve Mekke'nin fethi gibi zaferler, Hudeybiye musâlahasýný takibetti. Dört yýl sonra, Rasûlullah (s.a.s)'ýn vefâtýnda Müslümanlýk bütün Arab yarýmadasýna yayýlmýþ bulunuyordu.

e) Barýþ Þartlarýnýn Müslümanlar Lehine Dönmesi

Hz. Peygamber (s.a.s.) anlaþmaya baðlý kaldý. Mekkeliler istemedikçe, hiç bir hükmünü tek taraflý kaldýrmadý. Kýsa bir süre sonra, Kureyþ'le aralarýnda anlaþma bulunan Sakîf kabîlesinden Ebû Basîr adýnda biri, Medine'ye gelip Müslümanlara sýðýndý. Ebû Basîr de Ebû Cendel gibi iþkence gören Müslümanlardandý. Mekkeliler, arkasýndan hemen iki kiþi gönderip Ebû Basîr'in iâdesini istediler. Rasûlullah (s.a.s):

-Ey Ebû Basîr, biliyorsun ki, biz Kureyþle bir sözleþme yaptýk, ahdimizi bozamayýz. Biraz daha sabret, Rabb'ým yakýnda bir kurtuluþ yolu açacaktýr, diyerek Ebû Basîr'i Kureyþlilere teslim etti.

Ebû Basîr, Mekke'ye ölüme götürüldüðünü biliyordu. Bu sebeple, bu adamlarýn elinden kurtulmasý gerekiyordu. Yolda, Zülhuleyfe'de(260) yemek için oturdular. Ebû Basîr, bunlara saf ve samîmî göründü. Bir ara:

-Kýlýcýn ne kadar da güzelmiþ, bakmama müsaade eder misin? diyerek, birinin elinden kýlýcý aldý, hemen üzerine atýlýp onu öldürdü; diðeri ise kaçýp kurtuldu.

Ebû Basîr öldürdüðü Kureyþlinin atýna bindi, silahýný kuþandý, tekrar Medine'ye döndü. Rasûlullah (s.a.s)'ýn huzuruna çýkýp:

-"Ey Allah'ýn Rasûlü, siz sözünüzü yerine getirdiniz. Beni onlara teslim ettiniz. Fakat Allah beni kurtardý, dedi. Hz. Peygamber (s.a.s) ona anlaþma þartlarýna göre Medine'de kalmasýnýn mümkün olmadýðýný anlattý. Ebû Basîr Medine'den çýktý. Mekke'ye dönemezdi. Medine'de kalamýyordu. Deniz kýyýsýnda, Mekke- Þam yolu üzerinde "Ýys" denilen bir yere yerleþti. Mekke'de Müslümanlýklarýný gizleyenler ve iþkence görenler, birer, ikiþer kaçýp, Ebû Basîr'in yanýnda toplandýlar. Ebû Cendel de kaçýp buraya geldi. Kýsa zamanda sayýlarý 70'e yükseldi, daha sonra 300 oldular. Mekkelilerin Þam ticâretini önleyecek bir kuvvet hâline geldiler.

Ebû Basîr'in yanýnda toplananlar, Hudeybiye anlaþmasý hükümlerine baðlý deðildiler. Kureyþin Þam ticâret yolu tehlikeye girmiþti. Mekkeliler telâþlandýlar. Anlaþmanýn, Medine'ye sýðýnan Mekkelilerin geri verilmesiyle ilgili maddesini hükümsüz saymaktan baþka çâre yoktu. Baský ile Müslümanlýðýn önlenemeyeceðini anladýlar. Hemen, Hz Peygamber (s.a.s)'e Ebû Süfyan'ý elçi olarak gönderip, bu maddenin kaldýrýlmasýný ve Mekke'den kaçan bütün Müslümanlarýn Medine'ye kabûlünü istediler. Anlaþma yapýlýrken en çok ýsrar gösterdikleri bu madde, gene onlarýn isteðiyle kaldýrýlmýþ oldu.

Peygamber (s.a.s.), Ebû Basîr ve arkadaþlarýný Medine'ye çaðýrdý. Bu sýrada Ebû Basîr ölüm yataðýnda idi. Vefât edince orada defnettiler. Arkadaþlarýný Ebû Cendel toplayýp Medine'ye götürdü. Böylece Kureyþin Þam ticâret yolu açýldý. Müslümanlar da anlaþmanýn en aðýr hükmünden kurtulmuþ oldular.

Hudeybiye Barýþý 2 yýl devâm etti. Anlaþmayý Kureyþ bozdu. Ýki yýl sonra Mekke, Müslümanlar tarafýndan fethedildi. (20 Ramazan 8 H./11 Ocak 630 M.)

 

3- RASÛLÜLLAH (S.A.S.)'IN ÜMMÜ HABÎBE'YLE EVLENMESÝ

Ümmü Habîbe Ebû Süfyân'ýn kýzýdýr. Mekke Devrinde Müslüman olmuþ ve kocasý Ubeydullah b. Cahþ'la birlikte Habeþistan'a hicret eden ikinci kafileye katýlmýþtý. Alkolik bir adam olan kocasý, Habeþistan'da Hristiyan oldu. Ümmü Habîbe Müslümanlýkta sebât edip kocasýndan ayrýldý. Bu yüzden, yabancý bir ülkede kimsesiz ve himâyesiz kaldý. Henüz müþrik olan babasýnýn yanýna da dönemezdi.

Rasûlullah (s.a.s), Hicretin 6'ýncý yýlý Habeþistan'a bir elçi gönderdi. Habeþ Necâþi'sini vekil yaparak Ümmü Habîbe'yi nikâhladý.(261) Nikâh merâsiminde Câfer Tayyar ve diðer Müslümanlar da bulundu. Nikâhtan sonra Necâþi Ümmü Habîbe'yi Medine'ye gönderdi. Bu evlilikten önce þu âyet inmiþti:

"Allah'ýn, sizinle düþmanlýk gösterdiðiniz kimseler arasýnda dostluk ve sevgi yaratmasý mümkündür." (el-Mümtehine Sûresi,7)

Gerçekten bu evlilikten sonra Ebû Süfyân'ýn, Hz. Peygamber (s.a.s)'e olan düþmanlýðýnda bir yumuþama baþlamýþtýr.

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

(245) "Andolsun ki, Allah peygamberinin rüyasýnýn gerçek olduðunu tasdik etmiþtir. Allah dilerse, siz güven içinde baþlarýnýzý týraþ etmiþ ve saçlarýnýzý kýsaltmýþ olarak, korkmadan, Mescid-i Haram'a gireceksiniz.." (el-Fetih Sûresi, 27)

(246) Medine civârýndaki henüz Müslüman olmayan Müzeyne, Cüheyne, Gýfâr, Eslem, Eþca', gibi kabileler de birlikte Kâbe'yi ziyâret için dâvet edilmiþlerse de, bunlar Kureyþ'ten çekindikleri için, Müslümanlara katýlmadýlar. (Tecrid Tercemesi, 8/177, 1164 numaralý hadisin izâhý)

(247) el-Buhârî, 5/62-63; Tecrid Tercemesi, 8/ 264 (Hadis No: 1599)

(248) O devirde, çölde yýrtýcý hayvanlara ve çapulculara karþý her yolcunun bir kýlýç bulundurmasý âdet ve zarûri idi.

(249) Umre, ihrâmlý olarak Kâbe'yi tavâf ve ziyâret etmek, Safâ ile Merve arasýnda Sa'y yaptýktan sonra týraþ olarak ihramdan çýkmaktan ibârettir. Umre için belirli bir zaman yoktur, her zaman yapýlabilir. Hac ise belirli zamanda (ancak hac mevsiminde) yapýlýr.

(250) Hudeybiye, Medine'ye 9 konak, Mekke'ye ise 1 günlük mesâfede küçük bir köydür. Adýný, buradaki ayný adý taþýyan bir kuyudan almýþtýr. (Tecrid Tercemesi, 10/258)

(251) Bkz. el-Buhârî, 3/178; Tercid Tercemesi, 8/178 (Hadis No: 1164) Müslümanlarýn indiði yerdeki "Samed" adlý kuyuda çok az su vardý. Herkes almaya baþlayýnca, bir anda suyu tükeniverdi. Susuzluktan þikâyet baþladý. Rasûlüllah (s.a.s.) ok torbasýndan çýkardýðý bir oku, kuyunun dibine koymalarýný emretti. Artýk oradan ayrýlýncaya kadar su sýkýntýsý çekmediler. (bkz. el-Buhârî 3/178 ve 5/62; Tecrid Ter. 8/179 Hadis No: 1164 ve 10/261 Hadis No:1598)

(252) Huzâa kabîlesiyle, Hâþimoðullarý arasýnda câhiliyyet devrinde dostluk vardý. Huzâalýlar bu dostluðu Ýslâmdan sonra da devâm ettirdiler. Müslüman olsun müþrik olsun, bütün Huzâalýlar, Mekke'de olup biteni Rasûlüllah (s.a.s. )'den gizlemezler, gizlice O'na bildirirlerdi.

(253) Bkz. el-Buhârî, 3/79; Tecrid Tercemesi, 8/181 (Hadis No: 1164)

(254) Bu aðaç, müslümanlar arasýnda zamanla kutsal sayýlabilir, düþüncesiyle halifeliði sýrasýnda Hz. Ömer'in emriyle kesilmiþtir. (Tecrid Ter., 10/260)

(255) el-Feth Sûresi, 18

(256/1) Bkz. Tecrid Tercemesi, 8/136-141 (Hadis No: 1158)

(256/2) Hz. Ömer, daha sonra Rasûlüllah (s.a.s.) 'e karþý saygýsýz davrandým diye bu sözlerinden piþmanlýk duymuþtur. (el-Buhârî, 5/67; Tecrid Tercemesi, 10/267; Asr-ý Saâdet, 1/427)

(257) Rasûlüllah (s.a.s.)'in emrini ashâbýn hemen yerine getirmemesi, muhâlefet için deðildi. Þartlarý aðýr olan bu anlaþmanýn vahiy ile kaldýrýlacaðýný, böylece Kâbe'yi ziyâret edebileceklerini ümit ediyorlardý.

(258) Ýslâm bilginleri bu olaydan, fiilî sünnetin, kavlî (sözlü) sünnetden daha kuvvetli olduðu sonucuna varmýþlardýr.

(259) (Ey Muhammed, Hudeybiye anlaþmasýyla) Biz sana apaçýk bir fetih (zafer) verdik. (el-Fetih Sûresi, 1)

(260) Zülhuleyfe Medine'ye bir konak, yaklaþýk 10 km. mesâfede bir yerdir. Medineliler ve Medine'ye uðrayarak hac veye umre için Mekke'ye gidenler ihrama burada girerler. Þimdi bu yere "Abâr-ý Ali" denilmektedir.

(261) Zâdü'l-Meâd, 2/120

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

VII-HÝCRETÝN YEDÝNCÝ YILI (628-629 M.)

 

 

1- ÝSLÂMA DAVET ÝÇÝN ELÇÝLER GÖNDERÝLMESÝ

 

"Ya Muhamed! De ki; doðrusu ben, göklerin ve yerin yegâne mâliki, kendisinden baþka ilâh olmayan; dirilten ve öldüren Allah'ýn hepiniz için gönderdiði peygamberiyim..."

(el-A'raf Sûresi, 158)

Hz. Muhammed (s.a.s), daha önceki peygamberler gibi, sâdece Araplarýn veya belli bir toplumun peygamberi deðildir. O'nun peygamberliði umûmîdir. Kýyâmete kadar gelecek bütün insanlara peygamber ve âlemlere rahmet olmak üzere gönderilmiþtir.(262) Bu sebeple Ýslâm'ý her tarafa yaymasý, peygamberliðini bütün dünyaya duyurmasý gerekiyordu. Fakat þimdiye kadar Mekke müþrikleri buna imkân vermemiþlerdi.

Hudeybiye Anlaþmasýyle iki taraf arasýnda barýþ ve güvenlik saðlandý. Artýk, Müslümanlýðýn yayýlmasý için herkese ve her tarafa duyurma zamaný gelmiþti. Rasûlullah (s.a.s) Hudeybiye'den dönünce bu konuyu ashâbýyle istiþâre etti. Büyük ve komþu devletlerin hükümdarlarýyla bazý Arap beyliklerine mektup ve elçi gönderilmesi kararlaþtýrýldý. Kaþýnda "Muhammed Rasûlullah" yazýlý gümüþ bir yüzük yaptýrýldý, mektuplar bununla mühürlendi.(263)

 

Elçiler ve Gönderildikleri Hükümdarlar

Bizans Kayser'i Hirakliyus'a, Halîfe oðlu Dihyetü'l-Kelbî; Ýran Kisrâ'sý Hüsrev Perviz'e, Huzâfe oðlu Abdullah; Habeþistan Necâþisi Ashame'ye, Ümeyye oðlu Amr; Mýsýr (Ýskenderiyye) Mukavkýsý Çüreyc'e, Ebû Beltea oðlu Hâtýb; Gassan Emîri Hâris b. Ebî Þemmer'e, Vehb oðlu Þuca'; Yemâme Emîri Hevze b.Ali'ye de Amr oðlu Salît elçi olarak mektup götürdüler.(264)

 

2- HZ. PEYGAMBER (S.A.S.)'ÝN HÜKÜMDARLARA YAZDIRDIÐI MEKTUPLAR

a) Bizans Kayseri'ne Gönderilen Mektûp

"Bismi'llâhi'r-rahmâni'r-rahim... Allah'ýn kulu ve Rasûlü Muhammed (s.a.s.)'den, Rum'un büyüðü Hirakl'e. Hidâyet yoluna uyanlara selâm olsun. Bundan sonra: Ben seni Ýslâm'a ve onu yayma hizmetine dâvet ediyorum. Müslüman ol ki, selâmete eresin, Allah da sana ecrini iki kat versin. Eðer kabûl etmezsen, halkýnýn vebâli senin boynundadýr."

"Ey Ehl-i Kitab! Bizimle sizin aranýzda müþterek bir kelimeye gelin: Ancak Allah'a kulluk edelim. O'na kullukta hiç bir þeyi ortak yapmayalým. Allah'ý býrakýp bir kýsmýnýz diðer kýsmýnýzý Rab edinmesin. Eðer yüz cevirirlerse, 'þâhid olun, biz Müslümanýz' deyin" (Âl-i Ýmrân Sûresi, 64).(265)

Dihye, Rasûlullah (s.a.s.)'in mektubunu Hirakl'e götürdüðü zaman Hirakl Kudüs'te bulunuyordu. Elçiyi iyi karþýladý. Rasûlullah (s.a.s) hakkýnda bilgi edinmek için, bölgede bulunan Arap tâcirlerinin huzûruna getirilmesini emretti.

Mekke'den bir ticâret kafilesi o sýrada bu bölgede bulunuyordu. Kafilede Kureyþ'in reisi Ebû Süfyân da vardý. Ebû Süfyan ve arkadaþlarý getirildiðinde, Bizans'ýn ileri gelen din ve devlet adamlarý, piskoposlar, papazlar Ýmparator Hirakl'in etrâfýnda sýralanmýþlardý. Kayser tercüman vâsýtasiyle:

-Peygamberlik davasýnda bulunan bu zâta, içinizde soyca en yakýn olan kim? diye sordu. Ebû Süfyân:

-Burada nesebce O'na en yakýn benim, diye ilerledi. Kayser Ebû Süfyân'ý arkadaþlarýnýn önüne oturttu. Sorularýma doðru cevâp vermezse, siz düzeltin, dedi. Sonra Ýmparator ile Ebû Süfyân arasýnda þu konuþma geçti:

-Ýçinizde Muhammed (s.a.s.)'in soyu nasýldýr?

-Asil bir soydandýr.

-Memleketinizde ondan önce Peygamberlik davasýnda bulunan oldu mu?

-Hayýr.

-Sülâlesinde hükümdar var mý?

-Hayýr.

-O'nun dinine girenler halkýn eþrâfý mý, zayýflarý mý?

-Çoðunlukla fakir ve zayýf kimseler.

-O'na uyanlar gün geçtikce çoðalýyor mu, azalýyor mu?

-Çoðalýyor.

-Dinine girdikten sonra, beðenmeyip ayrýlanlar oldu mu?

-Olmadý.

-Daha önce yalan söylediði olur muydu?

-Aslâ olmazdý.

-Hiç sözünde durmadýðý oldu mu?

-Olmadý, ancak þimdi biz onunla barýþ yaptýk. Bu müddet içinde nasýl davranacaðýný bilmiyoruz.

-O'nunla hiç savaþtýnýz mý?

-Evet savaþtýk.

-Netice ne oldu ?

-Bazan biz, bazan O kazandý.

-Size ne emrediyor?

-Yalnýz Allah'a kuluk edin, O'na hiç bir þeyi ortak yapmayýn, dedelerinizin taptýðý putlarý býrakýn, diyor. Namaz kýlmayý, doðru ve iffetli olmayý, akrabalýk baðýný kesmemeyi emrediyor.

Bundan sonra imparator sözlerine þöyle devam etti:

Nesebce asîl olduðunu söylediniz. Peygamberler dâima asil soydan gelmiþtir. Ýçinizden daha önce böyle bir davada bulunan olmadýðýný anlattýnýz. O'halde eski bir davanýn peþinde bir kiþi sayýlamaz. Soyunda hükümdar yoktur, dediniz. Bu durumda servet ve saltanat peþinde olduðu da söylenemez. Daha önce kesinlikle yalan söylemediðine þehâdet ediyorsunuz. Ýnsanlara yalan söylemeyen Allah'a karþý da yalan söylemez. O'na imân edenlerin çoðunlukla fakir ve zayýflar olduðunu ifade ettiniz. Peygamberlere ilk uyanlar dâima böyle olmuþtur. O'na uyanlarýn gün geçtikçe arttýðýný söylediniz. Hakk'a uyanlar azalmaz, dâima çaðalýr. Dinine girdikten sonra dönen hiç yok dediniz. Ýmân kalbde kökleþince çýkmaz. Sözünde durduðunu, kimseyi aldatmadýðýný itirâf ettiniz. Peygamberler kimseyi aldatmaz. Sizi ancak Allah'a kulluk etmeðe, O'na hiç bir þeyi ortak koþmamaða dâvet ettiðini açýkladýnýz. Eðer bu söyledikleriniz doðru ise, ayaklarýmýn bastýðý þu topraklar, yakýnda O'nun olacaktýr. Ben bir peygamber geleceðini biliyordum ama, sizden çýkacaðýný sanmazdým. Eðer O'na ulaþabileceðimi bilsem, her zahmete katlanýrdým. Yanýnda olsam, ayaklarýný yýkar, hizmet ederdim. dedi. Sonra mektûbu okuttu.

Ýmparatorun Ebû Süfyânla yaptýðý konuþma, papazlarý kýzdýrmýþtý. Mektup okununca salonda gürültü çoðaldý. Ýmparator iþin kötüye varmasýndan korktu. Elçinin ve Arap tâcirlerin çýkmalarýný istedi. Ben sizin dininize baðlýlýðýnýzýn derecesini anlamak istemiþtim, diyerek tutumunu deðiþtirdi.(266)

Kayser Hirakl'in kalbinde iman kývýlcýmý belirmiþti. Dünya hýrsý ve saltanatýný kaybetme korkusu, bu kývýlcýmý söndürdü. Fakat elçiye saygýsýz davranmadý, hediyeler vererek nezâketle geri çevirdi.

 

b) Ýran Kisrâ'sýna Gönderilen Mektup

Bismi'llâhi'r-rahmâni'r-rahim. Allah'ýn kulu ve Peygamberi Muhammed (s.a.s.)'den Fars'ýn ulusu Kisrâ'ya. Hidâyete uyanlara, Allah ve Rasûlüne imân edenlere, Allah'tan baþka hiç bir ilah olmayýp O'nun bir tek olduðuna, ortaðý ve benzeri bulunmadýðýna, Muhammed (s.a.s.) 'in O'nun kulu ve rasûlü olduðuna þehâdet edenlere selâm olsun. Ey Kisrâ! Seni Allah'ýn dinine dâvet ediyorum. Çünkü ben, dirileri (Allah'ýn azabýyla) uyarmak, kâfirler üzerine o söz (azab) hak olmak için, bütün insalara Peygamber gönderildim. Ey Kisrâ! müslüman ol ki selâmet bulasýn. Eðer olmazsan, mecûsîlerin günâhý boynuna olsun.(267)

Rasûlullah (s.a.s.), mektubun Kisrâ'ya verilmek üzere, Bahreyn emiri Münzir'e teslimini emretmiþti. Bahreyn, o zaman Ýran'a baðlýydý. Münzir mektubu Kisrâ'ya götürdü. Kisrâ mektubu okuyunca yýrtýp parçaladý. Rasûlullah (s.a.s.) bundan haberdar olunca:

-Parça parça olsunlar, buyurdu.(268)

Çok geçmeden Kisrâ Hüsrev Perviz, oðlu Þirvehy tarafýndan karný deþilerek öldürüldü. Hz. Ömer'in halifeliði sýrasýnda da Kisrâ'nýn imparatorluðu parçalandý, Sâsâni Sülâlesi son buldu. Bütün Ýran topraklarý Müslümanlarýn eline geçti.

 

c) Habeþistan Necâþisi'ne Gönderilen Mektup

"Bismi'llâhi'r-rahmâni'r-rahîm. Allah'ýn Rasûlü Muhammed (s.a.s.)'den Habeþ Meliki Necâþî'ye. Ey Melik, Müslüman ol. Ben, kendisinden baþka ilâh olmayan, Melik, Kuddûs, Selâm, Mü'min, Müheymin (gibi yüce sýfatlarla muttasýf) Allah'ýn sana olan nimetlerinden dolayý mesrûrum, senin adýna hamdediyorum.

Þehâdet ederim ki, Meryem'in oðlu Ýsâ, Allah'ýn ruhu ve kelimesidir. O'nu hiç evlenmemiþ, tertemiz ve çok iffetli bir haným olan Meryem'e ilka etti. Böylece Meryem Ýsâ'ya hâmile oldu. Âdem'i (anasýz-babasýz) kudretiyle yarattýðý gibi, Ýsâ'yý da (babasýz) olarak ruhundan ve nefhinden yarattý.

Ey Melik! Seni eþi ve benzeri olmayan tek bir Allah'a itâata, bana uymaya ve bana Allah'tan gelene imâna dâvet ediyorum. Çünkü ben Allah'ýn Peygamberiyim. Seni ve askerlerini Allah'ýn dinine çaðýrýyorum. Ben size teblið ve nasihat ettim. Nasihatýmý kabûl edin. Selâm hidâyete uyanlara.(269)

Habeþistan'a hicret etmiþ olan müslümanlardan bir grup ile, Hz. Ali'nin aðabeyi Câfer Tayyar hâlâ dönmemiþlerdi. Rasûlullah (s.a.s.) elçisi vâsýtasiyle bunlarýn gönderilmesini ve Ümmü Habîbe'nin de zât-ý risâletlerine nikâh edilerek, gönlünün hoþ edilmesini istemiþti.

Necâþi, Ümmü Habîbeyi Rasûlullah (s.a.s.)'e nikâhladý. Habeþistan'da bulunan Müslüman muhâcirleri gemiye bindirip gönderdi. Rasûl-i Ekrem'e bir mektup yazarak Müslüman olduðunu da bildiridi.

 

Rasûlullah (s.a.s.)'e Habeþ Necâþi'sinin Mektubu

"Bismi'llâhi'r-rahmâni'r-rahîm, Allah'ýn Rasûlü Mahammed (s.a.s.)'e Necâþi Ashame tarafýndan. Ey Allah'ýn Peygamberi, kendisinden baþka ilâh olmayan Allah'ýn selâmý, rahmet ve bereketi üzerine olsun.

Ey Allah'ýn Rasûlü, Hz. Ýsâ hakkýndaki açýklamayý hâvi mektubunuz bana ulaþtý. Göklerin ve yerin Rabbý olan Allah'a yemin ederim ki, Hz. Ýsa da, kendisiyle ilgili olarak, zikrettiðinizden ziyâde birþey söylememiþtir. O'nun söyledikleri de, sizin buyurduðunuz gibidir. Bize teblið ettiðiniz þeyleri öðrendik. Amcanýz oðlu (Câfer) ve arkadaþlarýyle tanýþtýk. Ben þehâdet ederim ki sen, Allah'ýn geçmiþ Peygamberleri tasdik eden, sözünde sâdýk Rasûlüsün. Sana bîat ettim, (daha önce) amcanýz oðluna bîat ederek, âlemlerin Rabb'ý Allah Teâla'ya imân edip Müslüman olmuþtum.(270)

 

d) Mýsýr Meliki Mukavkýs'a Gönderilen Mektup

"Bismi'llâhi'r-rahmâni'r–rahîm. Allah'ýn kulu ve Rasûlü Muhammed (s.a.s.)'den Kýbt milletinin büyüðü Mukavkýs'a. Selâm hidâyet yoluna uyanlara. Ben, seni Ýslâm Dini'ne dâvet ediyorum. Müslüman ol ki selâmete eresin, Allah da ecrini iki kat versin. Kabûl etmez, yüz çevirirsen, Kýbt milletinin günâhý boynuna olsun." (Mektup, Âl-i Ýmrân Sûresi'nin 64'üncü âyetiyle son bulmaktadýr.(271)

Mýsýr Mukavkýsý Cüreyc, Rasûlullah (s.a.s.)'in elçisine hürmet gösterdi, fakat Müslüman olmadý. Elçiye bir mektup verdi, hediyelerle geri çevirdi.

 

Rasûlullah (s.a.s.)'e Mýsýr Mukavkýsý'nýn Mektubu

Bismi'llâhir'r-rahmâni'r-rahîm. Abdullah oðlu Muhammed (s.a.s.)'e, Kýbtýn büyüðü Mukavkýs'tan, Selâm sana. Mektubunu okudum. Münderecâtýný ve dâvetinizi anladým. Zuhûru beklenen bir peygamber kaldýðýný biliyordum. Fakat ben O'nun Þam'dan çýkacaðýný sanýrdým. Elçinize ikram ettim. Size Kýbt milleti arasýnda mevkii yüksek iki câriye ile bir elbise ve binmeniz için de bir ester hediye gönderiyorum. Selâm sana muhterem Peygamber.(272)

Bu câriyelerden Mâriye'yi Rasûlullah (s.a.s.) kendisi aldý. Ýbrahim adýndaki oðlu bundan oldu. Kardeþi Þirin'i ise þâiri, Hassan b. Sâbit'e verdi. Düldül adý verilen beyaz estere de bindi.

 

e)Yemâme Emiri Hevze'ye Gönderilen Mektup

"Bismi'llâhi'r-rahmâni'r–rahîm. Allah'ýn Rasûlu Muhammed (s.a.s.)'den Ali oðlu Hevze'ye. Selâm hidâyet yolunda olanlara. Bil ki, Rabb'ým benim dinimi yakýn bir zamanda, dünyanýn en uzak ufuklarýnda parlatacak. Ey Hevze, Müslüman ol da selâmete er. Ben de idâren altýndaki yerleri, senin idârende býrakayým.(273)

Hrýstiyan olan Hevze, Müslüman olmadý. Rasûlullah (s.a.s.)'e yazdýðý cevapta:

-Beni dâvet ettiðin din çok güzel. Ancak Arablar benim yerime göz koymuþlardýr. Beni veliahd yaparsan, sana tâbi olurum, dedi. Rasûllüllah (s.a.s.)'a Hevze'nin cevâbý okununca:

-Bu adam ne söylüyor? Bu þartla O'na bir karýþ yerin idaresini bile býrakmam, buyurdu.(274) Hevze, Mekkenin fethinden sonra öldü. Çok geçmeden bu bölge Müslüman oldu.

 

f) Gassân Emiri Hâris'e Gönderilen Mektup

"Bismi'llâhi'r-rahmâni'r–rahîm. Allah'ýn Rasûlü Muhammed (s.a.s.)'den Ebû Þemmer oðlu Hâris'e. Selâm hidâyete uyan, bana imân edip nübüvvetimi tasdik edenler üzerine olsun. Seni, eþi ve benzeri olmayan tek bir Allah'a imân etmeðe dâvet ediyorum.Kabûl ettiðin takdirde, yerinde hümükdar olarak kalacaksýn.(275)

Hâris, Rasûlullah (s.a.s.)'in mektubunu küstahca yere attý. Elçiye saygýsýz davrandý. Hatta, Bizans Ýmparatorundan Medine üzerine asker sevki istemiþ, fakat Kayser reddetmiþti. Elçi Þuca', Hâris'in davranýþýný arzedince Rasûl-i Ekrem (s.a.s.):

-Allah mülkünü elinden alsýn, buyurdu.

Hâris, Mekke'nin fethi sýrasýnda öldü. Ülkesi Hz. Ömer'in halifeliði sýrasýnda Ýslâm sýnýrlarý içine girdi.

 

3- HAYBER'ÝN FETHÝ (Muharrem 7 H./Mayýs 628 M.)

 

a) Savaþýn Sebebi

Hayber Medine'nin kuzey-doðusunda, Suriye yolu üzerinde, Medine'ye 170 km. mesâfede büyük bir Yahûdî þehriydi. Yedi kalesi vardý. Hurmalýklarýyla meþhûr, münbit bir vâha'da kurulmuþtu.

Hayber, Müslümanlara karþý bir fesâd ocaðý hâline gelmiþti. Daha önce Medine'den çýkarýlmýþ olan Yahûdîler de oraya yerleþmiþlerdi. Müslümanlara karþý, müþrik bedevî Arablarý harekete geçiren, Hendek Savaþýný hazýrlayan bunlardý. Hendek Savaþýnda, Benî Kurayza Yahûdîlerine, düþmanla iþbirliði yaptýranlar da bunlar olmuþtu.

Rasûlullah (s.a.s.) Hayber ahalisiyle barýþ yapmak istiyordu. Hudeybiye'den döndükten sonra, Ravâha oðlu Abdullah'ý Hayber'e gönderdi. Fakat Yahûdîler barýþ teklifini kabûl etmediler. Onlar, komþularý Gatafan kabilesiyle birlikte Medine'yi basmak için hazýrlanýyorlardý. Hudeybiye Barýþ Anlaþmasý'nýn, Müslümanlarýn aleyhine görünen maddeleri,onlara Müslümanlarý kuvvetsiz göstermiþti. Münâfýklar da onlarý savaþa teþvik ediyorlardý.

Gatafan kabîlesi, Müslümanlara karþý Yahûdîlerle birlikte hareket etmeyi kübûl etmiþti. Düþman hazýrlýðýný tamamlamadan harekete geçmek gerekiyordu. Rasûlullah (s.a.s.), ashâbýna:

-"Cihâdý isteyenler bizimle gelsin" diyerek Hayber üzerine yürüneceðini ilan etti. Hicretin 7'inci yýlý Muharrem ayýnda 2000 atlý ve 1600 piyâde ile Medine'den çýktý. Harekâtýný düþmana sezdirmeden, üç günde Raci' Vâdisi'ne ulaþtý.(276) Burada ordugâhýný kurdu. Böylece Gatafan kabîlesinden, Yahûdîlere gelecek yardýmýn yolunu kesmiþ oldu.

b) Hayber'in Kuþatýlmasý

Rasûlullah (s.a.s.) düþman üzerine gece vakti varýrsa, hemen baskýn yapmaz, sabahý beklerdi.(277) Bu sebeple geceyi Raci'de geçirdi. Sabah namazýný kýldýktan sonra, Hayber üzerine yürüdü.

Sabahleyin, kazma ve kürekleriyle iþlerine gitmek üzere evlerinden çýkan Yahûdîler, karþýlarýnda Müslüman ordusunu görünce þaþkýnlýkla:

-Muhammed, vallâhi Muhammed ve askeri... diye baðrýþtýlar (278), geri dönüp kalelerine kapandýlar.

Hayber'de hepsi de gayet saðlam 7 kale vardý. En kuvvetlisi ise Kamûs kalesiydi. Hepsinde de bol miktarda silah ve yiyecek vardý. Yahûdîler savaþ için hazýrlýklýydýlar. Bu yüzden Rasûlullah (s.a.s.)'in sulh teklifini kabûl etmediler.

 

c) Son Kale ve Fethin tamamlanmasý

Yirmi gün kadar devâm eden kuþatma ve savaþ sonunda, bütün kaleler birer birer zaptedildi. Sadece Kamûs kalesi kaldý. Bu kalenin kumandanlýðýnda, Arablarca bin cengâvere bedel sayýlan meþhûr Yahûdî pehlivaný Merhab bulunuyordu. Her gün sýra ile ashabýn ileri gelenlerinin komutasýnda yapýlan hücumlardan bir sonuç alýnamamýþtý. Nihâyet Rasûlullah (s.a.s.) bir gün:

-Yarýn sancaðý bir kiþiye vereceðim ki, Allah Hayber'in fethini O'nun eliyle müyesser kýlacak. O kiþi Allah ve Rasûlünü sever, Allah ve Rasûlü de onu sever, buyurdu. Bu yüce þerefin kime nasib olacaðý bilinmediðinden, herkes o gece ümitle sabahlamýþtý. Hz. Ali'nin gözlerinde þiddetli bir aðrý vardý. Bu yüzden hiç kimsenin hatýrýndan O geçmiyordu. Sabah olunca Hz. Peygamber (s.a.s.):

-Ali nerede? Bana O'nu çaðýrýn, buyurdu.

-Yâ Rasûlallah, gözleri aðrýyor, dediler ve yederek huzuruna getirdiler.

Rasûl-i Ekrem (s.a.s.) duâ edip üfledi. Hz. Ali'nin gözleri derhal iyileþti, sanki hiç aðrýmamýþ gibi oldu. Sonra sancaðý O'na verdi.(279)

Hz. Ali, Yahûdîleri önce Ýslâm'a çaðýrdý; kabûl etmediler. Sulh teklifine de yanaþmayýp, savaþa devâm ettiler.

Ýlk önce Merhab kaleden çýktý. Kahramanlýk þiirleri söyleyerek meydan okudu. Karþýsýna çýkacak er diledi. O'na karþý bizzât Hz. Ali çýktý, kahramanca dövüþerek bu güçlü Yahûdîyi yere serdi. Merhab öldürülünce, Yahûdîler fazla dayanamadýlar. Ümitsizliðe düþüp kaleyi teslim ettiler. Böylece Hayber feth edildi; Hz. Ali de Hayber Fâtihi oldu. Savaþ sýrasýnda Yahûdîlerden 93 kiþi ölmüþtü, Müslümanlar ise 15 þehit vermiþlerdi.

 

d) Hayber Arâzisi

Savaþ sonunda Hayber arâzisi, Müslümanlarýn eline geçti. Ancak Yahûdîler, bu topraklarda yarýcý olarak çalýþmak istediler; istekleri kabûl edildi. Bu sebeple Rasûlullah (s.a.s.) her yýl mahsûl zamaný Ravâhaoðlu Abdullah'ý Hayber'e gönderirdi. Abdullah da mahsûlü iki eþit kýsma böler, yarýsýný Yahûdîlere býrakýr, diðer yarýsýný da Medine'ye götürürdü.

Yahûdîler, Hz. Ömer'in hilâfeti zamanýna kadar yerlerinde kaldýlar. Hz. Ömer'in hilâfetinde, Arabistan dýþýna çýkarýldýlar.

 

e) Hz. Peygamber (s.a.s.)'i Zehirleme Teþebbüsü

Hz. Peygamber (s.a.s.) fetihden sonra Hayber'de bir kaç gün daha kaldý. Yahûdîler gördükleri insânî muâmeleye raðmen, hâince davranýþlarýndan vazgeçmediler. Rasûlullah (s.a.s)'e suikast yapmayý plânladýlar.

Yahûdî reislerinden Hâris kýzý Zeynep, bir ziyâfet hazýrladý. Rasûlullah (s.a.s.)'i de bazý arkadaþlarýyla birlikte yemeðe dâvet etti. Fakat sofraya konulan koyun eti zehirliydi.

Hz. Peygamber (s.a.s.) durumu ilk lokmada anladý, çiðnediði parçayý aðzýndan çýkardý; ashâbýna da yememelerini emretti. Fakat, Berâ oðlu Biþr bir kaç lokma yemiþti. Rasulüllah (s.a.s.) bunu niçin yaptýklarýný Yahûdîlere sorduðunda:

-Eðer yalancý isen, senden kurtuluruz, þayet hak peygamber isen, sana zarar vermez.. diye düþündük, diye, güya akýllýca bir cevap verdiler.(280)

Zeynep de suçunu inkâr etmedi.

-Babam, amcam, kocam ve kardeþlerim, hepsi savaþta öldüler. Ýntikam için yaptým, dedi. Rasûlullah (s.a.s.) þahsýna karþý iþlenen suçlarý affederdi. Bu sebeple Zeynep'i cezâlandýrmadý. Ancak çok geçmeden zehirli etten yiyen Biþr ölünce, Zeynep de kýsâs edilerek öldürülmüþtür.(281)

 

4- RASÛLÜLLAH (S.A.S.)'IN HZ. SAFÝYYE ÝLE EVLENMESÝ

Hayber esirleri arasýnda, Benî Nadîr reisi Ahtab oðlu Huyey'in kýzý Safiyye de vardý. Safiyye Hz. Harun'un neslinden olup, annesi de Benî Kurayza reisinin kýzýydý. Hayber Yahûdîlerinin reisi Rabi' oðlu Kinâne ile evlenmiþti. Kocasý savaþta ölmüþ, kendisi esir düþmüþtü. Rasûl-i Ekrem (s.a.s.) O'nu Dihyetü'l-Kelbî'ye vermiþti. Ashâb bunu uygun bulmadýlar:

-Hayber reisinin eþi Benî Kurayza ve Benî Nadîr'in en þerefli hanýmýnýn câriye olarak Dihye'ye verilmesi, Yahûdîler için son derece haysiyet kýrýcý olur. Bu sebeple Safiyye'yi ancak sizin nikâhlamanýz uygun olur, dediler.

Rasulüllah (s.a.s.) Dihye'ye baþka bir câriye verdi. Safiyye'yi azâd etti ve onunla evlendi.(282) Böylece O'nun haysiyet ve þerefini korudu.

 

5- FEDEK VE VÂDÝ'L-KURÂ'NIN ALINMASI

Fedek, Medine'ye iki günlük mesâfede, akar sularý ve hurmalýklarý bol, zengin bir Yahûdî köyü idi. Rasûlullah (s.a.s.), Hayber'in muhâsarasý devam ederken, Fedeklileri, Ýslâm'a dâvet için bir elçi gönderdi. Fedekliler, Müslümanlýðý kabûl etmediler. Topraklarýmýz sizin olsun, biz burada Hayberliler gibi, yarýcý olarak çalýþalým, dediler. Ýstekleri kabûl edildi.

Vâdi'l-Kurâ ise, Hayber'le Medine arasýnda bir çok Yahûdî köyünün bulunduðu bir vâdi idi. Buradaki Yahûdîler de çevredeki Arap kabîleleriyle anlaþarak, Müslümanlarla savaþ için hazýrlanýyorlardý. Rasûlullah (s.a.s.)

Hayberden dönerken buraya uðrayýp onlarý da Ýslâm'a dâvet etti, kabûl etmediler, Müslümanlara ok yaðdýrarak savaþý baþlattýlar. Dört gün süren çarpýþma sonrasýnda yenik düþtüler. Hayber gibi, elde edecekleri mahsûlün yarýsý kendilerinin olmak üzere, yerlerinde býrakýldýlar.

Devâmlý Müslümanlara düþmanlýk besleyen Yahûdîlerin iþi böylece tamamlanmýþ oldu. Müslümanlar Safer ayýnda Medine'ye döndüler.

 

Ele Geçen Arâzi

Müslümanlarýn, düþmandan (kâfirlerden) savaþarak aldýklarý mallara "ganimet" denir. Ganimet mallarýn, beþte dördü savaþa katýlan mücâhidlere paylaþtýrýlýr. Beþte biri ise beytü'l-mâl'e (Devlet Hazinesine) býrakýlýr.(283) Düþmandan (Kâfirlerden) savaþmadan barýþ ve anlaþma yolu ile elde edilen mallara ise "fey" adý verilir. Fey'in tamamý beyt'ül mâl'e aittir. (284) Rasûlullah (s.a.s.) hayatta iken, Beytü'l-mâle âit mallarýn tasarrufu O'na âitti.

Bu sebeple savaþsýz ele geçen Fedek arazisinin tamamý ile Hayber ve Vâdi'l-Kurâ topraklarýnýn beþte biri Rasûlullah (s.a.s.)'ýn emrine ayrýldý. Beni Nadîr arâzisi de, daha önce böyle olmuþtu.(285) Hayber ve Vâdi'l-Kurâ'nýn kalan arâzîsi, mücâhidlere verildi.

 

6- HABEÞÝSTAN GÖÇMENLERÝNÝN DÖNÜÞÜ

Habeþistan'a hicret etmiþ bulunan Müslümanlarýn 16 kiþilik son kafilesi de, Hayber'in fethi sýrasýnda döndü.(286) Baþlarýnda Hz. Ali'nin kardeþi Câfer Tayyar vardý. Rasûlullah (s.a.s.) son derece memnun oldu.

-Hangisine sevineceðimi bilemiyorum, Hayber'in fethine mi, yoksa Câfer'in geliþine mi? buyurdu.(287) Ganimetlerden onlara da hisse ayýrdý.(288)

 

7- KÂBE'YÝ ZÝYARET (Umretü'l Kazâ)

(Zilkade 7 H./Mart 629 M.)

 

"Baþladýðýnýz hac ve umreyi Allah için tamamlayýn"

(el-Bakara Sûresi, 196)

 

Hudeybiye anlaþmasýna göre, Müslümanlar Kâbe'yi bir yýl sonra ziyâret edebileceklerdi. Anlaþma gereðince üç günden fazla Mekke'de kalamayacaklardý. Mekkeliler de bu esnâda, þehrin dýþýna çekileceklerdi.

 

a) Bir Yýl Önce Edâ Edilemeyen Umre

Anlaþma'dan bir yýl sonra, Rasûlullah (s.a.s.), Hudeybiye'de bulunan Müslümanlarýn, bir yýl önce edâ edemedikleri Umre'yi kazâ etmek üzere hazýrlanmalarýný emretti. Hicretin 7'inci yýlý zilkade ayýnda (Mart 629) Medine'den hareket edildi. Hudeybiye'de bulunmayanlardan da katýlanlar olduðu için, Kâbe'yi ziyârete gidenlerin sayýsý 2000'i geçti.

Müþrikler, Müslümanlarýn geldiðini duyunca Mekke'yi boþalttýlar. Þehri çevreleyen yüksek tepelere kurduklarý çadýrlardan, Müslümanlarý merakla izlediler.

Müslümanlarýn Mekke'ye giriþleri çok heyecanlý oldu. Hz. Peygamber (s.a.s.) devesi Kasva üzerinde ilerliyor, hep birden yüksek sesle, "Lebbeyk, Allahümme lebbeyk...."(289) diye telbiye söylüyorlardý. Uzaktan Kâbe görülünce "Allâhü Ekber, Allâhü Ekber, Lâilâhe illallâhü vallâhü ekber..."(290) diye tekbir getirmeðe baþladýlar. Yýllardan beri hasretini çektikleri Kâbe, iþte þimdi karþýlarýndaydý. Özellikle muhâcirler, yedi yýllýk bir ayrýlýþtan sonra doðup büyüdükleri kutsal beldeye girerken ayrý bir heyecân duyuyorlardý.

Kâbe, usûlüne göre tavâf edildi, etrafý yedi defa dolaþýldý. (291) Safâ ve Merve tepeleri arasýnda sa'y yapýldý.(292)

Müþriklerin ileri gelenleri, Dâru'n-nedve önünde toplanmýþlar, Müslümanlarý seyrediyorlardý. Aralarýnda:

-Medine'nin hummasý bunlarý zayýf düþürmüþ.. diye konuþuyorlardý.

Rasûlullah (s.a.s.)

Müslümanlarýn zayýf ve güçsüz olmadýklarýný göstermek istedi. Sað kolunu ihramýn dýþýnda tutup bâzûsunu þiþirdi. Tavafýn ilk üç þavtýný kýsa adýmlarla koþarak yaptý. Ashâbýna da böyle yapmalarýný emretti.(293) "Bu gün kendini onlara kuvvetli gösterene Allah rahmet etsin" buyurdu.

Ertesi gün peygamber (s.a.s.) Efendimiz Kâbe'ye girdi. Öðle vaktine kadar orada kaldý. Kâbe hâlâ putlarla doluydu. Habeþli Bilal, Kâbe'nin damýna çýkarak öðle ezanýný okudu. Mekke ufuklarý "Allahü Ekber" sedâlarýyla çýnladý. Rasûlullah (s.a.s.)'ýn arkasýnda, cemâatle namazlarýný kýldýlar.

Daha sonra Müslümanlar týraþ olarak ihramdan çýktýlar. Bir sene önce eda edemedikleri umreyi kazâ etmiþ oldular Rasûlullah (s.a.s.)'in rüyâsý ve ashabýna müjdesi de böylece gerçekleþmiþ oldu. Bu sebeple, Hicretten sonra, müslümanlarýn bu ilk Kâbe ziyâretine "Umretü'l-Kazâ (Kazâ Umresi) adý verilmiþtir

 

b) Kazâ Umresi'nin Mekkeliler Üzerindeki Tesirleri

Müslümanlar, Hudeybiye Anlaþmasý uyarýnca üç gün Mekke'de kaldýktan sonra, Medine'ye döndüler. Bu esnâda, müþrikler, uzaktan uzaða Müslümanlarýn bütün hallerini, davranýþlarýný merakla ve dikkatle izlediler. Son derece kibâr ve nâzik,huzûr ve sükûn içinde kardeþçe geçinen insanlar olduklarýný gördüler. Ne içki içip sarhoþ olan, ne baþkasýna saygýsýz davranan var. Hepsi edepli, tertemiz, üstün ahlâklý insanlar. Topluca ibâdet ediyorlar, oturup sohbet ediyorlar, birbirlerini sevip sayýyorlar, kimseye kötülük etmiyorlar, dâima Allah'a itâat içinde bulunuyorlar.. Evet, bunlar ne iyi insanlar.

Müslümanlarýn üstün meziyetleri, örnek davranýþ ve yaþayýþlarý, Mekkeliler üzerinde büyük tesirler meydana getirdi. Müslümanlýk hakkýndaki düþünceleri deðiþmeye baþladý. Ýçlerinde Müslüman olma arzusu belirenler bile oldu. Kureyþ'in ileri gelenlerinden Velîd oðlu Hâlid, Âs oðlu Amr,Talha oðlu Osman bunlardandý.

 

8- RASÛLÜLLAH (S.A.S.)'ÝN MEYMÛNE ÝLE EVLENMESÝ

Hz. Meymûne, Peygamber (s.a.s.) Efendimizin amcasý Abbâs'ýn eþi Ümmü'l-Fadl'ýn kýz kardeþidir. Hâris el-Hilâliye'nin kýzýdýr. Önce Amr oðlu Mes'ûd ile evlenmiþ, sonra Adüluzza oðlu Ebû Rahm'in eþi iken dul kalmýþtý. Rasûllüllah (s.a.s.)'ýn eþleri arasýnda bulunmak en büyük emeliydi. Bu yüzden, külfetsiz ve mehirsiz olarak Rasûl-i Ekrem (s.a.s.)'in kendisini nikâhlamasýný istiyordu.(294) Hz. Abbâs, dul baldýzýnýn isteðini Rasûlullah (s.a.s.)'a iletti. Peygamber (s.a.s.) Efendimiz, þeref ve asâletine hürmet ederek, Hz. Meymûne'nin teklifini kabûl buyurdu. Kaza Umresi esnâsýnda ihramlý iken nikah edip, ihrâmdan çýktýktan sonra zifâf oldu.(295)

Hz. Meymûne, Rasûlullah (s.a.s.)'ýn nikâhlandýðý son eþidir. Hicretin 51.'inci yýlý, hac dönüþünde, Mekke'ye 6 mil mesâfede "Serif" denilen yerde vefât etmiþtir.(296)

 

Teyze Anne Yerindedir

Hz. Hamza'nýn küçük kýzý Umâme, (veya Umâre) Mekke'de kalmýþtý. Kazâ Umresi'nden Medine'ye dönerken, "amca, amca" diye Rasûlullah (s.a.s.)'in peþinden koþtu. Hz. Ali onu kucaklayýp:

-Al, amcamýzýn kýzý, diyerek eþi Hz. Fâtýma'ya verdi. Medine'ye varýnca Hz. Ali, Hz. Câfer Tayyar ve Zeyd b. Harise hepsi de çocuðun bakýmýnýn kendilerine verilmesini istemiþlerdi. Câfer Tayyar'ýn eþi Esmâ,Ümâme'nin teyzesiydi. Rasûlullah (s.a.s.):

-Teyze, anne yerindedir, buyurdu ve çocuðun bakýmýný ona verdi.(297)

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

(262) Bkz. el-Enbiyâ Sûresi, 107; Sebe' Sûresi, 28; el-A'raf Sûresi, 158; "Benden önceki peygamberler sadece kendi milletlerine gönderilmiþti. Ben ise bütün insanlara, peygamber olarak gönderildim." (el-Buhârî, 1/86 ve 1/113; Tecrid Tercemesi, 2/204 Hadis No:223)

(263) el-Buhârî, 1/24; Tecrid Tercemesi, 1/62 (Hadis No: 59)

Bu yüzük, Rasûlüllah (s.a.s.)'in vefâtýndan sonra, halifelikleri esnâsýnda Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman tarafýndan kullanýldý. Hz. Osman'ýn parmaðýndan Medine'de Eris kuyusuna düþtü. Kuyunun suyu tamamen boþaltýldýðý halde bulunamadý. (Abdurrahman Þeref, Zübdetü'l-Kýsas, 1/153, Ýst. 1315)

(264) Zâdü'l-Meâd, 1/60-63; (O devirde Bizans Ýmparatorlarýna "Kayser", Ýran Þahinþah-larýna "Kisrâ", Habeþ krallarýna "Necâþi", Mýsýr Meliklerine "Mukavkýs", Türk hükümdarlarýna da "Hâkan" denirdi.)

(265) el-Buhârî, 1/6; M. Hamîdullah, el-Vesâiku's-Siyâsiyye, 109; Tecrid Tercemesi, 1/16; (Hadis No: 7); ve 12/414; Zâdü'l-Meâd, 3/126

(266) Bkz. el-Buhârî, 1/5-7; Tecrid Tercemesi, 1/14-23 (Hadis No:7)

(267) Zâdü'l-Meâd, 3/127; el-Vesâiku's-Siyâsiyye, 140; Tecrid Tercemesi, 12/416; Ýbnül-Esîr, a.g.e., 2/213

(268) el-Buhârî, 1/23,3/225 ve 5/136; Tecrid Tercemesi, 1/61-63 (Hadis No: 58) ve 10/487 ve 12/417

(269) Zâdü'l -Meâd, 3/127; el-Vesâiku's-Siyâsiyye, 100; Tecrid Tercemesi, 12/418-419

(270) Zâdü'l-Meâd, 3/128; el-Vesâiku's-Siyâsiyye, 104; Tecrid Tercemesi, 12/420

(271) Zâdü'l -Meâd, 3/128;el-Vesâiku's-Siyâsiyye,135; Tecrid Tercemesi, 12/422

(272) Zâdü'l -Meâd, 3/129; el-Vesâiku's-Siyâsiyye, 136; Tecrid Tercemesi 12/424

(273) Zâdü'l-Meâd, 3/132-133; el-Vesâiku's-Siyâsiyye, 156; Tecrid Tercemesi, 12/425

(274) Zâdü'l-Meâd, 3/133; Tecrid Tercemesi, 12/426

(275) Zâdü'l-Meâd, 3/ 133-134;el-Vesâiku's-Siyâsiyye, 126; Tecrid Tercemesi, 12/427

(276) Yolda giderken, ashâb, yüksek sesle tekbir getiriyorlardý. Rasûlüllah (s.a.s.): "Kendinize acýyýn, siz ne saðýra, ne de gaibe sesleniyorsunuz, sizi iyi iþiten ve çok yakýn olan Allah'a duâ ediyorsunuz. O her zaman sizinle beraberdir" buyurmuþtur. (Buhârî, 5/75; Tecrid Tercemesi, 10/285, (Hadis No: 1608)

(277) el-Buhârî, 5/73.

(278) el-Buhârî, 5/73; Müslim, 2/1044 (Hadis No: 1428)

(279) el-Buhârî, 5/76; Tecrid Tercemesi, 10/302-303, 1617 numaralý hadisin izâhý.

(280) el-Buhârî, 4/ 66; Tecrid Tercemesi, 8/531 (Hadis No: 1310)

(281) Tecrid Tercemesi, 8/534; Ýbnü'l-Esîr, a.g.e., 2/219-220

(282) Bkz. el-Buhârî, 1/98 ve 2/1044; Tecrid Tercemesi, 2/248-257 (hadis No: 241) ve 10/272, 1612 numaralý hadisin izahý; Müslim, 2/1044

(283) el-Enfâl Sûresi, 41

(284) el-Enfâl Sûresi, 1; el-Haþr Sûresi, 6-7

(285) Tecrid Tercemesi, 10/306 ve ll/412-413, 8/273 (Hadis No: 1173)

(286) el-Buhârî, 5/80; Tecrid Tercemesi, 10/295 (Hadis No: 1615)

(287) M. Zihni, el-Hakayýk, 1/200; Ýbn Hiþam, 4/3

(288) el-Buhârî, 5/81; Tecrid Tercemesi, 10/301 (Hadis No: 1617)

(289) Rabbým, dâvetine sözüm ve özümle tekrar-tekrar icâbet ettim. Emrine boyun eðdim. Rabb'ým emrine uymak boynumun borcudur, senin eþin ve ortaðýn yoktur. Rabb'ým bütün varlýðýmla sana yöneldim. Hamd senin, nimet senin, mülk de senin. Bütün bunlarla eþin ve ortaðýn yoktur senin.

(290) Allah büyüktür, Allah büyüktür. Allah'tan baþka kulluk edilecek hiç bir ilah yoktur. Allah büyüktür, Allah büyüktür. Hamd O'na mahsustur.

(291) Hacer-i Esved'in bulunduðu köþeden baþlayarak, Kâbe'nin etrafýný 7 defa dolaþmaða "Tavâf" denir. Her bir devire "þavt" adý verilir.

(292) Mescid-i Harâm'ýn doðusunda, Safa ve Merve adý verilen iki tepe arasýnda 4'ü gidiþ 3'ü dönüþ olmak üzere, 7 defa gidip gelmeðe "sa'y" denir.

(293) el-Buhârî, 5/86; Tecrid Tercemesi, 10/308

Tavâfýn ilk üç þavtýnda, erkeklerin kýsa adýmlarla koþarak ve omuzlarý silkerek çalýmlý ve sür'atli yürümelerine, "remel" denir.

Ýhrâmlý iken, ridâ denen örtünün bir ucunu sað koltuðun altýndan geçirip sol omuzun üzerine atarak sað omuz ve kolu, örtünün dýþýnda býrakmaða "Iztýbâ" adý verilir. Iztýbâ ve remel, peþinden sa'y yapýlacak olan tavaflar da sünnettir.

(294) Nefsini hibe eden Müslüman hanýmlarý, mehirsiz olarak nikâhlamasý, Ahzâb Sûresi'nin 50'inci âyetiyle Rasûlüllah (s.a.s.)'e helâl kýlýnmýþtýr.

(295) el-Buhârî, 5/86; Tecrid Tercemesi 10/309 (Hadis No: 1618)

(296) Tecrid Tercemesi 10/310

(297) el-Buhârî, 5/85; Tecrid Tercemesi, 8/136-139 (Hadis No: 1158); Riyâzüs-Sâlihîn

Tercemesi, 1/365 (Hadis No: 333); Zâdü'l-Meâd, 2/369

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

VIII- HÝCRETÝN SEKÝZÝNCÝ YILI (629-630 M.)

 

 

1- MÛTE SAVAÞI (Cumâde'l-ûlâ 8 H./Eylül 629 M.)

a) Savaþýn Sebebi

Mûte Savaþý, Müslümanlarla Hristiyanlar (Rumlar ve Hristiyan Araplar) arasýnda yapýlan ilk savaþtýr. Sebebi, Rasûlüllah (s.a.s.)'in elçisinin öldürülmesidir.

Rasûlüllah (s.a.s.), Ýslâm'a dâvet için hükümdarlara elçilerle mektuplar gönderdiði sýrada, Sûriye'de Busrâ (þimdiki Havran) Emîri Þürahbil'e de Hâris b. Umeyr ile bir mektup göndermiþti. Gassânî Araplarýndan Þürahbil, Hristiyandý. Bizans'ýn himayesinde bulunuyordu.

Hâris, Þürahbil'e, Kudüs'ün iki konak güneyinde, bulunan Mûte kasabasýnda rastladý. Elçi olduðunu söyleyerek Hz. Peygamber (s.a.s.)'in mektubunu verdi. Fakat, Þürahbil, devletler arasý hukuk kurallarýný çiðnedi, Rasûlüllah (s.a.s.) elçisini öldürttü.

Þimdiye kadar Hz. Peygamber (s.a.s.)'in elçilerinden hiçbiri öldürülmemiþti. Bir elçinin öldürülmesi, tarih boyunca bütün toplumlarda insanlýða ve hukuk kurallarýna aykýrý bir davranýþ sayýldýðý gibi, gönderene de en büyük hakaret ve meydan okuma demekti. Bu sebeple Rasûlullah (s.a.s.) üç bin kiþilik bir kuvvet hazýrlayarak, azadlý kölesi Hârise oðlu Zeyd'in komutasýnda yola çýkardý(298) Elçi Umeyr oðlu Hâris'in þehid edildiði Mûte'ye kadar gidilmesini, Þürahbil ve maiyetinin Ýslâm'a dâvet edilmesini, kabûl etmezlerse savaþýlmasýný emretti.(299) "Kadýnlarý, çocuklarý, yaþlýlarý öldürmeyin. Evleri yýkýp hârap etmeyin, aðaçlarý kesip, tahribâtta bulunmayýn!" dedi. Orduyu "Seniyyetü'l-vedâ" denilen ayrýlýk tepesi'ne kadar uðurlayan Hz. Peygamber (s.a.s.):

- "Zeyd þehid olursa, komutanlýðý Câfer alsýn; Câfer de þehit düþerse, Ravâha oðlu Abdullah komutan olsun." buyurdu.(300)

 

b) Ýki Tarafýn Durumu ve Aradaki Eþitsizlik

Müslüman ordusunun hareketini Þürahbil duydu. Derhal Lahm, Cüzâm, Kayn, Belkýn, Behrâ gibi Hristiyan Arap kabîlelerinden büyük bir kuvvet hazýrladý. Ayrýca durumu Bizans Ýmparatoruna bildirerek, ondan da yardým istedi. Böylece Þürahbil, 200 bin kiþilik büyük bir ordu topladý. Bunun 100 bini Rumlardan, 100 bini de Hristiyan Araplardan meydana gelmiþti. (301) Ýmparator Hirakl de iþi önemseyerek, Belkadaki Meab þehrine kadar geldi.

Müslümanlar, ancak Sûriye topraklarýna girdikten sonra düþmanýn gücü ve hazýrlýklarý hakkýnda bilgi edinebildiler.

Ýki taraf arasýnda gerek sayý, gerek silah ve teçhizât bakýmýndan korkunç bir fark vardý. Tarihte, iki taraf arasýnda böylesine ölçüsüz bir fark görülmemiþtir. 200 bin (bazý rivâyetlerde 100 bin) kiþilik bir kuvvet karþýsýnda üç bin mücâhid ne yapabilirdi? Fakat, savaþmadan geri dönülemezdi. Komutan Zeyd, Maan'da, Mücâhidlerin ileri gelenleriyle toplanýp durumu istiþâre etti. Acaba, durumu Rasûlüllah (s.a.s.)'e bildirip alýnacak cevâba göre mi hareket edilmeliydi? Fakat, Ravâhaoðlu Abdullah bütün tereddütleri giderdi.

- Arkadaþlar, çekindiðimiz þey, ele geçirmek için yola çýktýðýmýz þeydir, yani þehid olmaktýr. Dinimizi yüceltmek için savaþalým. Yâ þehid, ya gazi olacaðýz. Bunun ikisi de güzel deðil mi ?(302) dedi.

Abdullah'ýn konuþmasý mücâhitlerin maneviyâtýný yükseltti. Hepsi de:

- Ravâhaoðlu doðru söylüyor. Savaþmalýyýz, dediler.

 

c) Komutanlar Sýrayla Þehâdet Þerbetini Ýçtiler

Ýki ordu Mûte'de karþýlaþtý. Zeyd, sancak elinde, ileri atýldý. Kahramanca çarpýþtý, ölümden yýlmadýðýný gösterdi. Fakat düþman mýzraklarýnýn arasýnda þehid düþdü.(303)

Zeyd þehid olunca, sancaðý hemen Câfer aldý. Emsâlsiz kahramanlýklar gösterdi. Önce sað eli kesildi, sancaðý sol eliyle tuttu. Sol eli de kesilince, kollarýyla sancaða sarýldý. Pek çok yara aldýðý halde son nefesine kadar sancaðý býrakmadý. Nihâyet o da þehid oldu.(304)

Câferden sonra sancaðý Ravâhaoðlu Abdullah aldý. O da þiirler söyleyerek, kahramanca savaþtý. Vücudu delik deþik oldu. Sonunda o da þehid oldu.

 

d) Hâlid b. Velîd'in Üstün Mahâreti

Râvâhaoðlu da þehid olunca, asker komutansýz kaldý, umûmî bir panik baþladý. Daðýlan askerin kaçýþýný Velîdoðlu Hâlid önledi. Mücâhidler, Hâlid'in etrâfýnda yeniden toplandýlar. Hâlid komutayý aldý, sancak elinde akþama kadar çarpýþtý. O gün elinde tam dokuz kýlýç parçalandý.(305) Bu Müslüman olduktan sonra Hâlid'in katýldýðý ilk savaþtý.

Gece olunca, Hâlid askeri yeniden tertipledi. Öndekileri arkaya, arkadakileri öne, saðdakileri sola, soldakileri saða aldý. Böylece düþmana, yardým için yeni kuvvetler gelmiþ intibâýný verdi. Sabah olunca da ansýzýn þiddetli bir hücuma geçerek, düþmaný bozguna uðrattý. Bu fýrsattan yararlanarak, askerini ustalýkla geri çekti. Büyük bir kayba uðramadan Medine'ye döndü. Ýslâm ordusunu korkunç bir felâketten kurtardý.

200 bin kiþiye karþý yapýlan bu çetin savaþta, Müslümanlar sadece 12 þehid vermiþlerdi. Bu durum, komutanlarýn savaþý çok baþarýlý idâre etmeleri ve canlarýný fedâ etmekten çekinmemelerinin bir sonucuydu.

 

e) Rasûlüllah (s.a.s.)'in Medine'den Savaþý Seyretmesi

Rasûlüllah (s.a.s.) savaþýn bütün safhalarýný, Medine'ye henüz hiç bir haber ulaþmadan, ashâbýna bildirmiþti.

Cenab-ý Hakk, zaman, mekân ve mesâfe kavramlarýný kaldýrarak, sevgili Peygamberine savaþ meydanýný olduðu gibi göstermiþti. Mescid-i Nebî'de minber üzerine oturmuþ bulunan Allah Rasûlü (s.a.s.) gözlerinden yaþlar akarak:

-Ýþte sancaðý Zeyd aldý, Zeyd vuruldu, þehid düþtü. Sonra Câfer aldý, O' da þehid oldu. Sonra Ravâhaoðlu aldý, O 'da þehid oldu. En sonunda sancaðý, Allah'ýn kýlýçlarýndan bir kýlýç, Velîdoðlu Hâlid aldý. Allah O'na fethi müyesser kýldý, buyurdu. (306)

Rasûlüllah (s.a.s.), Zeyd, Câfer ve Abdullah'ýn þehid düþtüklerini haber verdikçe, her biri için istiðfâr etmiþ ve Cennete girdiklerini de müjdelemiþti.(307) Sancaðý Hâlid alýnca ise:

-Allah'ým, Hâlid senin kýlýçlarýndan bir kýlçtýr. Sen O'na nusret ihsan buyur, diye duâ etmiþti.(308) Bundan sonra Hâlid'e "Seyfullah" (Allah'ýn kýlýcý) denildi.(309)

Câferin þehâdet haberini duyunca, âilesi feryâda baþladýlar. Rasûlüllah (s.a.s.)'de son derece üzgündü. Çok sevdiði, en deðerli arkadaþlarýný kaybetmiþti. Câfer'in âilesini teselli etti. Acýlýdýrlar, yemek yapamazlar, diye evine yemek gönderdi.

-Allah Câfer'e, Mûte'de kesilen iki koluna bedel, iki kanat verdi. O'nu Cennet'te meleklerle birlikte uçuyor gördüm, diye müjdeledi.(310) Bu sebeple Câfer, bundan sonra Câfer Tayyâr diye anýldý.

 

2- ZÂTÜ'S-SELASÎL SAVAÞI (Cumâde'l-âhir 8 H./629 M.)

Kudâa kabîlesi'nin Uzre ve Belî kollarý, Medine hayvanlarýný yaðmalamak üzere, Vâdi'l-Kurâ yakýnlarýnda toplanmýþlardý. Rasûlüllah (s.a.s.) durumdan haberdâr olunca, bunlarýn üzerine Amr b. As (Âs oðlu Amr) komutasýnda 30'u atlý 300 kiþilik bir seriyye gönderdi. Bunlar arasýnda Sa'd b. Ebî Vakkas, Üseyd b. Hudayr, Sa'd b. Ubâde, Sâid b. Zeyd, Âmir b. Rabîa.. gibi ensâr ve muhâcirlerden ileri gelen kimseler de vardý.

Amr b. Âs. ashâbýn büyüklerinden deðildi. Henüz bir yýl kadar önce Müslüman olmuþtu. Fakat dedesi Vâil'in annesi Belî kabîlesinden olduðu için Amr'ýn bu kabîle ile ilgisi vardý. Amr, ayný zamanda savaþ usûlünü iyi bilen, son derece zekî bir kimse idi. Bu sebeple Rasûlüllah (s.a.s.), komutanlýða O'nu seçmiþti.

Amr, Vâdi'l-Kurâ civarýnda Selâsil suyu'na varýnca, düþmanýn sayýca üstün olduðunu öðrendi. Burada konaklayarak, bir haberci ile Rasûlüllah (s.a.s.)'den yardým istedi. Rasûlüllah (s.a.s.)'de Ebû Ubeyde b. Cerrâh komutasýnda 200 kiþilik ek kuvvet gönderdi. Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer de bunlar arasýndaydý. Rasûl-i Ekrem (s.a.s.) Ebû Ubeyde'yi gönderirken:

- Ayrýlýða düþmeyin, iþbirliði yapýn, buyurmuþtu. Amr b. Âs, Ebû Ubeyde'nin, askerlere imâm olarak namaz kýldýrmasýna itirâz etti.

- Sen bana yardýma geldin, kumandan benim, namazda ben imam olacaðým, dedi.

Ebû Ubeyde yumuþak tabiatlý bir zâttý, hiç itirâz etmedi.

- Yâ Amr, Rasûlullah (s.a.s.) Efendimiz, ihtilâfa düþmememizi emretti. Sen bana uymazsan, ben sana uyarým, telâþa gerek yok, diye cevâp verdi. Amr bütün Müslümanlara sefer süresince imam olup namaz kýldýrdý. Böylece Hz. Ömer ve Hz. Ebûbekir de Amr'ýn idâresine girmiþ oldular. Oysa Rasûlüllah (s.a.s.) Amr'ý ilk 300 kiþiye; Ebû Ubeyde'yi de 200 kiþiye kumandan tâyin etmiþti. Ebû Ubeyde'yi Amr'ýn emrine deðil, yardýmýna göndermiþt.(311)

Amr, düþmana yaklaþýnca gerekli tedbirleri aldý. Hava çok soðuk ve sert olduðu halde, gece ateþ yakmayý yasakladý. "Kim ateþ yakarsa, onu yaktýðý eteþin içine atarým," diye tehdit etti. Asker, soðuktan Ebû Bekir ve Ömer'e baþvurdular. Hz. Ömer:

- Bu nasýl þey, herkesi soðuktan kýracak mý? diye Amr'a haber gönderdi. Amr b. Âs:

- Yâ Ömer, sen bana itâatle memûrsun, Ýþime karýþma, diye , cevâp verdi. Hz. Ebû Bekir de:

Rasûlüllah (s.a.s.) O'nu savaþ usûlünü iyi bildiði için kumandan yaptý. Madem ki kumandan O'dur, iþine karýþmamak gerekir, dedi. Böylece gece soðukta geçirildi. Çünkü ateþ yakýlsaydý, düþman Müslümanlarýn azlýðýný öðrenecekti.

Amr, plânýný kimseye söylemedi. Sabaha karþý, alaca karanlýkta ansýzýn düþman üzerine hücûma geçti ve savaþý kazandý. Düþman pek çok ganimet býrakarak kaçtý. Ashâb, düþmanýn peþini tâkibetmek istedilerse de Amr buna da izin vermedi. Bir kaç gün orada kalýp etraftaki ganimet hayvan sürülerini topladýktan sonra, Medine'ye döndü.

Sefer esnâsýnda Amr b. Âs ihtilâm olmuþ, hava soðuk olduðu için gusletmeyerek teyemmümle namaz kýldýrmýþtý.(312) Dönüþte ashâb, Rasûlüllah (s.a.s.)'e, Amr b. Âs'tan:

1- Hava çok soðuk olduðu halde, gece ateþ yaktýrmadý,

2- Galip geldiðimiz halde düþmaný tâkip ettirmedi,

3- Su bulunduðu halde gusletmeyip, teyemmümle namaz kýldýrdý, diye þikâyette bulundular.

Amr bu þikâyetlere karþý:

1- Sayýmýzýn az olduðunu düþman anlamasýn diye ateþ yaktýrmadým.

2- Yardým için kuvet gönderebileceði düþüncesiyle düþmaný tâkip ettirmedim.

3- Soðukta yýkanmak tehlikeli olduðu ve Cenâb-ý Hakk "Elinizle kendinizi tehlikeye atmayýn." (ElBakara Sûresi, l95) "Kendinizi öldürmeyin. Þüphesiz Allah size acýmaktadýr." (en-Nisâ Sûresi, 29) buyurduðu için gusletmeyip teyemmüm yaptým, diye cevâp verdi.

Rasûlüllah (s.a.s.) Amr'ýn cevâplarýný tebessümle karþýladý. (313)

Amr b. Âs, henüz yeni müslüman olduðu halde, ashâbýn büyüklerinin de bulunduðu bir orduya kumandan tâyin edilmesinden dolayý gururlanmýþtý. Savaþý da kazanarak dönünce, Rasûlüllah (s.a.s.)'in yanýndaki derece ve itibârýný öðrenmek istedi. Rasûl-i Ekrem (s.a.s.)'e:

- En çok kimi seversiniz? diye sordu. Rasûlüllah (s.a.s.)

Âiþe'yi diye cevâp verdi.

- Sonra kimi?

- Âiþe'nin babasýný, Ebû Bekir'i.

- Sonra kimi?

- Ömer'i.

Amr, en sonraya kendisinin kalacaðýndan korkarak daha fazla sormaktan vazgeçti.(314)

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

(298) Orduda ensâr ve muhâcirlerin ileri gelenleri de vardý. Azadlý bir köle hepsine komutan olmuþtu. Bu olay Ýslâm'daki ehliyet ve eþitlik uygulamasýnýn canlý örneklerinden biridir.

(299) Tecrid Tercemesi, 10/312

(300) el-Buhârî, 5/87; Ýbnü'l-Esîr, a.g.e., 2/234; Tecrid Tercemesi, 10/313 (Hadis No: 1619)

(301) el-Buhârî, 5/87; Ýbnü'l-Esîr a.g.e., 2/234-235; Tecrid Tercemesi, 4/541, (Hadis No: 644'ün izâhý).

(302) Zâdü'l-Meâd, 2/375; Ýbnü'l-Esîr, a.g.e., 2/235; Ýbn Hiþâm, 4/17

(303) Zeyd, ilk Müslümanlardandýr. Rasûlüllah (s.a.s.) onu çok severdi. Bedir'den itibâren bütün savaþlarda bulunmuþtu. Ashâbdan Kur'ân-ý Kerim'de ismi geçen, sadece Zeyd'dir. (Ahzâb Sûresi, 37)

(304) Câfer, Rasûlüllah (s.a.s.)'ýn çok sevdiði hâmî amcasý Ebû Tâlib'in büyük oðludur. Hz. Ali'den 10 yaþ büyüktür. Ýkinci Habeþistan hicretinde, kafileye baþkanlýk etmiþ, Hayber'in fethedildiði gün Medine'ye dönmüþtü. Savaþta 90'dan çok yara almýþtýr. Bunlardan 50'si ön tarafýndaydý. (el-Buhârî, 5/86-87; Tecrid Tercemesi, 10/313; Hadis No:1619)

(305) el-Buhârî, 5/87; Tecrid Tercemesi, 4/394 ve 10/315

(306) el-Buhârî, 2/72 ve 5/87; Tecrid Tercemesi, 4/391 (Hadis No: 623) ve 10/315; Ýbnü'l-Esîr, a.g.e., 2/237

(307) Ýbnü'l -Esîr a.g.e., 2/273; Tecrid Tercemesi, 4/393

(308) Tecrid Tercemesi, 10/315

(309) Ýbnü'l-Esîr, a.g.e., 2/238

(310) Ýbnü'l-Esîr, a.g.e., 2/238; M. Zihni Efendi, el-Hakayýk, 1/201, Ýst. 1310

(311) Ýbn Hiþâm,4/272; Zâdü'l-Meâd, 2/378; Ýbnü'l-Esir, a.g.e., 2/232

(312) Ebû Hanife ve Ebû Yûsuf'a göre abdest alan kimselerin teyemmüm yapana iktidâsý câizdir. Ýmâm Muhammed'e göre abdestlinin teyemmümlüye uymasý câiz deðildir. Ýhtilâf, halefiyyet su ile topraktan ibâret iki âlet arasýnda mýdýr? Yoksa Abdest ve teyemmümden ibâret iki temizlik arasýnda mýdýr? meselesinden doðmaktadýr.

Ebû Hanîfe ve Ebû Yusuf'a göre, halefiyyet su ile toprak arasýndadýr.

Ýmâm Muhammed'e göre ise, iki temizlik (abdest ve teyemmüm) arasýndadýr. Abdestli teyemmümlüye uyarsa, kuvvetli zayýfa binâ edilmiþ olur. Oysa imâm muktediden hâlen ednâ olmamalýdýr. Abdest aslî temizlik, teyemmüm ise zarûri temizliktir. Aslî tahâret yapmýþ olan kimse zarûri tahâret yapmýþ olandan hâlen daha kuvvetlidir. (Bkz. Mehmet Zihni Efendi, Kitabü's-Salat,210-211, Ýst. 1326)

(313) Zâdü'l-Meâd, 2/379; Târih-i Din-i Ýslâm, 3/406

(314) el-Buhârî, 5/113; el-Câmiu's Sagîr Þerhi Feyzü'l-Kadîr, 1/168 (Hadis No: 205); Târih-i Din-i Ýslâm, 3/407

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

 

3-MEKKE'NÝN FETHÝ

(20 Ramazân 8 H./11 Ocak 630 M.)

"Biz sana apaçýk bir fetih ve zafer saðladýk.

(el-Feth Sûresi, 1)

a) Hudeybiye Muâhedesinin Bozulmasý

Hudeybiye Barýþ Anlaþmasý, Müslümanlarla Kureyþ arasýnda yapýlmýþtý. Anlaþma þartlarýna göre, diðer Arap kabîleleri, iki taraftan birinin himâyesine girmekte, anlaþýp birleþmekte serbesttiler. Buna göre, Huzâa kabîlesi, Müslümanlarýn Benî Bekir (Bekir oðullarý) kabîlesi de Kureyþ'in himâyesine girmiþti.

Hicretin 8'inci yýlý Þaban ayýnda, Benî Bekir kabîlesi, Peygamberimizin himâyesinde bulunan Huzâa kabîlesine ansýzýn bir gece baskýný yaptý. Esâsen iki kabîle arasýnda öteden beri düþmanlýk vardý. Bu baskýnda Benî Bekir, Kureyþten yardým ve teþvik görmüþ, hatta Ýkrime, Safvân ve Süheyl.. gibi ileri gelen bir kýsým Kureyþ gençleri baskýnda bizzat bulunmuþlardý. Baskýn sonunda Huzâalýlardan 23 kiþi ölmüþ, sað kalanlar Harem-i Þerîf'e sýðýnarak kurtulabilmiþlerdi.

Bu olay üzerine Huzâalýlar, 40 kiþilik bir heyetle Medine'ye geldiler. Rasûlüllah (s.a.s.)'a durumu anlatýp yardýmýný istediler.

Huzâalýlarla Müslümanlar arasýnda ötedenberi dostluk vardý. Bu dostluðun temeli, Ýslâm'dan öncesine kadar uzanýyordu. Bu sebeple Huzâalýlar, Müslümanlarla ilgili, Mekke'de olup biten her þeyi Rasûlüllah (s.a.s.)'a gizlice bildirirlerdi. Hendek Savaþý hazýrlýðýný da onlar haber vermiþlerdi.

Huzâa kabilesine yapýlanlardan, Rasûlüllah (s.a.s.) son derece üzüldü. Kendilerine yardým edeceðini va'detti. Kureyþ'e derhal bir elçi göndererek:

Öldürülen Huzâalýlardan diyetlerinin ödenmesini, veya

Benî Bekir Kabîlesinin himâyesinden vazgeçilmesini istedi.

Ýki þarttan biri kabûl edilmediði takdirde, Hudeybiye Anlaþmasýnýn bozulmuþ sayýlacaðýný, bildirdi.

Kureyþliler, ilk iki þartý kabûl etmeyip Hudeybiye anlaþmasýný bozduklarýný bildirdiler. Daha önce fiilen bozduklarý antlaþmayý, böylece resmen de bozmuþ oldular.

 

b) Kureyþ'in Barýþý Yenileme Teþebbüsü

Kureyþliler, bir müddet sonra hatalarýný anladýlar. Alaþmayý bozduklarýna piþmân oldular. Derhal anlaþmayý yenilemek ve barýþ süresini uzatmak üzere Ebû Süfyân'ý Medine'ye yolladýlar.

Ebû Süfyân, Medine'de önce, Rasûlüllah (s.a.s.)'ýn zevcelerinden kýzý Ümmü Habîbe'ye gitti. Oturacaðý sýrada, Ümmü Habîbe minderi topladý. Halbuki evde üzerine oturulacak baþka bir þey yoktu. Ebû Süfyân sordu:

- Kýzým, minderi mi benden esirgiyorsun, yoksa beni mi minderden? Kýzý cevap verdi.:

- Bu, Rasûlüllah (s.a.s.)'e âittir. Sen ise müþriksin, pissin. Bu yüzden üzerine oturmaný istemedim.(315)

Ebû Süfyân, daha sonra Rasûlüllah (s.a.s.)'e baþvurdu. Olumlu bir sonuç alamadý. Baþta Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer olmak üzere ashâbýn ileri gelenleriyle bir bir görüþtü, barýþýn yenilenmesi için desteklerini istedi. Hz. Fâtýma'yý ziyâret ederek O'ndan yardým bekledi. Fakat bütün gayretleri boþa çýktý; hiç bir netice elde edemedi. Eli boþ dönmek istemiyordu. Hz. Ali'nin tavsiyesine uymaktan baþka çâre yoktu. Mescide geldi:

- Ey nâs, ben her iki tarafý da himâyeme alarak, Hudeybiye barýþýný yeniliyorum. Sanýrým, kimse benim ahdimi bozmaz.. dedi. Fakat, kimseden cevâp alamadý. Devesine bindi, ümitsiz olarak Mekke'nin yolunu tuttu. Bir iþâretle bütün Mekke'yi harekete geçiren Ebû Süfyan, Medine'de kimseye sözünü dinletememiþ, öz kýzýna bile merâmýný anlatamamýþtý.

Dönüþünde olup bitenleri olduðu gibi Mekkelilere anlattý. Onun sözlerini dinleyenler:

- Yazýk, sen hiç bir þey yapmamýþsýn. Bize barýþ haberi getirmedin ki, güven içinde olalým, Savaþ haberi getirmedin ki, hazýrlanalým. Ali seninle alay etmiþ. Senin tek baþýna ilân ettiðin barýþ neye yarar..., dediler.(316)

 

c) Fetih Hazýrlýðý

Ebû Süfyan Mekke'ye döndükten sonra Rasûlüllah (s.a.s.)gizlice fetih hazýrlýðýna baþladý. Ashâbýna sefer için hazýrlanmalarýný emretti. Ayrýca, Gýfâr, Eslem, Eþca' Müzeyne, Cüheyne, Süleym gibi, kendisine baðlý kabîlelere haber salarak Ramazan'ýn ilk günlerinde Medine'de toplanmalarýný istedi.

Rasûlüllah (s.a.s.),Mekke'nin kan dökülmeden fethedilmesini istiyordu. Kureyþ savunma için hazýrlýk yapar da karþý koyarsa, kan dökülürdü. Bu yüzden hazýrlýklar son derece gizli tutuldu. Mekke ile Medine arasýndaki bütün yollar kesildi. Bu vazife Huzâa kabilesine verildi. Ýki taraf arasýnda sanki kuþ uçmuyordu. Bu arada dikkatlerin baþka yöne çekilmesi için Necid tarafýna bir de seriyye göndermiþti.

 

d) Ebû Beltea oðlu Hâtýb'ýn Kureyþ'e Yazdýðý Mektup

Ancak ashabtan Ebû Beltea oðlu Hâtýb, durumdan Kureyþ'i haberdar etmek istemiþ, bir mektup yazarak gizlice Mekke'ye göndermiþti. Hz. Peygamber (s.a.s.), Ýlâhî vahiy ile bunu öðrendi. Hemen Hz. Ali ile iki arkadaþýný görevlendirdi.

- Hah bostanýna kadar gidin, orada, mahfe içinde yolcu bir kadýn bulacaksýnýz. Yanýnda bir mektup var, onu alýp getirin,buyurdu.

Kadýn önce inkâr etti, fakat, "seni þimdi çýrýlçýplak soyar, her tarafýný ararýz", deyince, çâresiz mektubu saçýnýn hotozu arasýndan çýkardý.(317)

Mektupta, Rasûlüllah (s.a.s.)'ýn önüne durulamaycak bir ordu ile Mekke üzerine yürüyeceði bildiriliyordu. Herkes þaþýrýp kaldý, çünkü Hâtýb'dan böyle bir þeyi kimse beklemiyordu. Rasûlüllah (s.a.s.) bir hey'et önünde Hatýb'ý sorguya çekti.

- Ey Hâtýb, bu ne iþ, niçin bunu yaptýn, diye sordu. Hâtýb:

- Ya Rasûlüllah hakkýmda karar vermekte acele etmeyin. Ben Kureyþ'e anlaþarak baðlý bir kimseyim, fakat hiç bir zaman onlarýn mahremi olmadým. Yanýnýzdaki muhacir kardeþlerimin, Mekke'de âilesini ve mallarýný koruyacak yakýnlarý var, benimse kimsem yok. Mekkelilerden nimetdârlar kazanarak âilemi korumak istemiþtim. Bu iþi dinimden dönmek için yapmadým, ben Müslüman olduktan sonra, kat'iyyen küfre razý olmam, diye kendini savundu. Hz. Ömer, dayanamayýp:

- Yâ Rasûlallah, izin ver de þu münâfýðýn boynunu vurayým, demiþti. Fakat, Rasûlüllah (s.a.s.) Hâtýb'ýn suçunu baðýþladý.

- Yâ Ömer, Hâtýb Bedir Gazasý'nda bulundu, ne bilirsin belki de Cenâb-ý Hak Bedir ehline: "Bundan böyle istediðinizi yapýn, sizi baðýþladým" demiþ olabilir, buyurdu.

Fakat bu olayla ilgili olarak:

"Ey inananlar, benim de düþmaným, sizin de düþmanýnýz olan kimseleri dost edinmeyin. Onlar, size gelen hakký tanýmadýklarý ve Rabbýmýz olan Allah'a inandýðýnýz için peygamberi de sizi de (yurdunuzdan) çýkardýklarý halde onlara sevgi (mi) gösteriyorsunuz? Siz benim yolumda savaþmak ve benim rýzamý kazanmak için (yurdunuzdan) çýkmýþsanýz, ben sizin gizlediðinizi de, açýða vurduðunuzu da bildiðim halde, nasýl olur da onlara sevgi gösterirsiniz. Ýçinizden her kim bunu yaparsa, doðru yoldan sapmýþ olur." (el-Mümtehine Sûresi, 1) anlamýndaki âyet-i kerime indirilmiþtir.(318)

 

e) Mekke'ye Yürüyüþ

Müslümanlýðýn temeli, "Tevhid Ýnancý" dýr. Tevhid Ýnancý'nýn, yeryüzünde en büyük âbidesi, Mekke'deki Kâbe'dir. Ancak bu kutsal yer, putlarla doldurulmuþ, putperestliðin merkezi hâline getirilmiþti. Ýslâm güneþi doðalý 20 yýl olmuþtu. Artýk, Mekke'nin þirkten kurtulmasý, Kâbe'nin putlardan temizlenmesi gerekiyordu.

Rasûlüllah (s.a.s.), Hicretin 8'inci yýlý, Ramazan'ýn 10'uncu Pazartesi günü 10 bin kiþilik muazzam bir ordu ile Medine'den çýktý.(319) (1 Ocak 630) Yolda katýlan birliklerle, ordunun sayýsý daha sonra 12 bine yükselmiþti.(320) O gün Rasûlüllah (s.a.s.) ve ashâbý oruçluydu. Yola çýktýktan sonra oruçlarýný bozdular. (321)

Rasûlüllah (s.a.s.)'ýn amcasý Abbâs Müslüman olmuþ, fakat Müslümanlýðýný gizliyerek Mekkede müþrikler arasýnda kalmýþtý. Böylece Mekke'deki haberleri gizlice Rasûlüllah (s.a.s.)'e ulaþtýrýyordu. Artýk Mekke'de yapýlacak iþ kalmamýþtý. Hîcret için Mekke'den çýktý, fakat yarý yolda Fetih Ordusuyla karþýlaþtý. Eþyâsýný çocuklarýyla Medine'ye gönderip O da orduya katýldý. Rasûlüllah (s.a.s.) Abbâs'ýn geliþinden memnun oldu.

- Peygamberlerin sonuncusu ben oldum, muhâcirlerin sonuncusu da sen; diye iltifatta bulundu.

Mekke'ye bir konak (yaklaþýk 16 km.) mesâfede "Merru'z-zahrân" denilen yerde karargâh kuruldu. Rasûlüllah (s.a.s.), ortalýk kararýnca burada ordu mevcûdunun sayýsýnca ateþ yakýlmasýný emretti. Böylece, ordunun haþmetini Kureyþ'e göstermek istiyordu.

Yollar iyice tutulduðu için, Ýslâm ordusu Merru'zahrân'a gelinceye kadar Mekkeliler hiç bir haber alamamýþlardý. Müslümanlarýn yaklaþtýðýný duyunca ne yapacaklarýný þaþýrdýlar. Ebû Süfyân durumu anlamak, Müslümanlar hakkýnda bilgi edinmek istiyordu. Yanýna bir kaç kiþi alarak, Mekke'den çýktý. Uzakta yanmakta olan ateþler, hacýlarýn, Arafatta arefe gecesi yaktýklarý ateþlere benziyordu. Merakla ateþlere doðru ilerledikleri sýrada Rasûlüllah (s.a.s.)'ýn muhâfýzlarý tarafýndan yakalanarak Peygamber Efendimizin huzûruna getirildiler, Rasûlüllah (s.a.s.)'a karþý en çok kin besleyen Mekke'nin resi Ebû Süfyân burada müslüman oldu. Artýk Mekke fethedilmiþ demekti. Belki hiç mukavemet görülmeyecekti. Hz. Abbâs:

- Yâ Rasûlallah, Ebû Süfyân övünmeyi sever, iftihâr edebileceði bir lütufta bulunsanýz, demiþti. Rasûl-i Ekrem:

- Her kim Ebû Süfyân'ýn evine girerse, emniyettedir. Her kim kendi evine kapanýr, ordumuza karþý koymazsa, emniyettedir. Her kim Harem-i Þerîf'e girerse, emniyettedir. Ebû Süfyân bunu ilân etsin, buyurdu.(322) Daha dün, Ýslâm düþmanlarýnýn lideri olan kiþi, bugün Rasûlüllah'ýn emirlerini teblið etmekle iftihâr edecek, þeref kazanacaktý.

Merru'z-zahrân'dan hareket edileceði sýra Rasûlüllah (s.a.s.) Hz. Abbas'a:

- Ebû Süfyân'ý yolun dar bir yerine götür, Ýslâm ordusunun ihtiþâmýný görsün, diye emretti.

Hz. Abbâs, Ebû Süfyân'ý, ordunun geçeceði dar bir geçit yerine oturttu. Mücâhidler sýrayla alay alay Ebû Süfyân'ýn önünden geçtikçe Ebû Süfyân'ýn yüreði burkuluyor, geçen her kafilenin hangi kabîle olduðunu soruyordu. Hz. Abbâs:

- Bunlar Gýfâr kabîlesi, þunlar Cüheyne.. diye geçen kabîleleri bir bir anlattýkça Ebû Süfyân:

- Þaþýlacak þey, bunlarla benim aramda ne düþmanlýk var ki , buraya kadar gelmiþler, diye hayretini ifâde ediyordu. Bir ara:

- Yâ Abbâs, kardeþinin oðlunun saltanatý ne kadar da büyümüþ, dedi. Hz. Abbâs:

- Hayýr, bu saltanat deðil, nübüvvettir, diye cevâp verdi.

Nihâyet, Ebû Süfyân'ýn daha önce benzerini görmediði bir birlik geçti. Bunlar, ensârdý. Baþlarýnda Sa'd b. Ubâde sancaðý taþýyordu. Son gelen birlik, sayýca hepsinden azdý. Bu birlikte Rasûlüllah (s.a.s.) ile ensar ve muhâcirlerden en yakýn arkadaþlarý vardý. Rasûlüllah (s.a.s.)'in sancaðýný Avvâm oðlu Zübeyr taþýyordu.

Ensâr alayý, Uhud ve Hendek Savaþlarý'nda müþrik ordusunun baþkomutaný Ebû Süfyân'ýn önünden geçerken Sa'd b. Ubâde:

- Ey Ebû Süfyân, bugün en büyük kýtal günüdür, bu gün Kâbe'de kan dökmenin helal kýlýndýðý gündür, demiþti. Ebû Süfyân Sa'd'ýn sözlerini Rasûlüllah (s.a.s.)'a nakletti. Hz. Rasûlüllah (s.a.s.):

- Sa'd yanlýþ söylemiþ, bugün Cenab-ý Hakk'ýn Kâbe'yi yücelteceði gündür. Bugün Kâbe'nin tevhid elbisesine bürüneceði gündür, buyurdu.(323) Sa'd'ýn kan dökmesinden endiþelendiði için, hemen Hz. Ali'yi gönderdi, ensâr sancaðýnýn Sa'd'dan alýnýp oðlu Kays'a verilmesini emretti.(324)

Müslüman mücâhidlerin geçit resmini baþtan sona seyreden Ebû Süfyân, Mekke'nin tesliminden baþka çâre olmadýðýný anladý. Hz. Abbas'tan ayrýlarak, hemen Mekke'ye döndü. Harem-i Þerif'e vardý. Heyecân içinde kendisini bekleyen Mekkelilere yüksek sesle hitâbetti:

- Muhammed (s.a.s.) , karþý koymamýza imkân olmayan bir ordu ile geliyor:

1) Her kim Ebû Süfyan'ýn evine gelirse emniyettedir.

2) Her kim silahýný býrakýr, evine kapanýrsa emniyettedir.

3) Her kim, Harem-i Þerîf'e sýðýnýrsa emniyettedir. Ey Kureyþ, Müslüman olunki, selâmet bulasýnýz...

Ebu Süfyân'ý dinleyenler, þaþýrýp kaldýlar. Her gün Müslümanlýðýn aleyhinde bulunan bu adam, þimdi herkese "müslüman olun", diyordu. Herkeste bir telâþ baþladý. Kimisi küfrediyor, kimisi baðýrýp çaðýrýyor, kimi de mukavemet için hazýrlanýyordu. Çoðunluk ise Ebû Süfyân'ýn sözlerine uyup evlerine çekildiler. Bir kýsmý da Harem-i Þerîf'te ve Ebû Süfyân'ýn evinde toplandýlar.

 

f) Mekke'ye Giriþ (20 Ramazan 8 H./11 Ocak 630 M.)

Rasûlüllah (s.a.s.), Mekke'ye girmeden önce, "Zî Tuvâ" denilen yerde durdu. Ordusunu dört kýsma ayýrýp her birinin gireceði yerleri tâyin etti. "Sakýn savaþa girmeyin, saldýrýya uðrayýp mecbûr kalmadýkça kan dökmeyin..." diye tenbihte bulundu.

Sekiz yýl önce, yurdundan üç kiþilik bir kafile ile nasýl ayrýlmýþtý, þimdi nasýl bir ihtiþâmla dönüyordu. Rasûlüllah (s.a.s.) devesinin üstünde bütün bunlarý düþünüyor, maðrûr bir fâtih gibi deðil, son derece mütevâzi bir halde, baþý secde eder gibi, devenin boynuna yapýþmýþ, tesbih, tehlil ve duâ ile, Cenâb-ý Hakk'ýn sonsuz lütuflarýna þükrederek ilerliyordu.

Bütün birlikler, kan dökmeden Mekke'ye girdiler. Yalnýzca Velîd oðlu Hâlid'in komuta ettiði birlik tecâvüze uðradý. Kureyþ'in azýlýlarýndan Ümeyye oðlu Safvân, Amr oðlu Süheyl ve Ebû Cehil'in oðlu Ýkrime bir çete kurdular. Hâlid'in birliklerini Mekke'ye girerken ok yaðmuruna tutarak iki müslümaný þehid ettiler. Bu durumda Hâlid, saldýrganlar üzerine hücûm ederek, bir hamlede onüç tanesini öldürdü, diðerleri daðýlýp kaçtýlar.

Rasûlüllah (s.a.s.) kan döküldüðünü duyunca üzüldü. Fakat, tecâvüzün müþriklerden baþladýðýný öðrenince:

- Ýlahî takdir böyleymiþ, buyurdu.

Rasûlüllah (s.a.s.) çadýrýný Kinâneoðullarý yurdunda "Hacûn" denilen yerde kurdurdu. Mekke Devri'nin 7'inci yýlýnda, Kureyþ müþrikleriyle Kinâneoðullarý burada küfr üzerine anlaþmýþlardý(325). Bu anlaþma gereðince müslümanlar üç yýl muhasara altýnda çok acý günler yaþamýþlardý.

Rasûlüllah (s.a.s.) çadýrýnda gusledip 8 rek'at "duhâ namazý" kýldý, sonra, devesine binerek, Kâbe'ye geldi. Yol boyunca Fetih Sûresi'ni okuduðu iþitiliyordu.(326) Deve üzerinde, ihrâmsýz olarak Kâbe'yi tavâf etti. Elindeki ucu eðri deðnekle hacer-i Esved'i istilâm etti.

 

g) Kâbe'nin Putlardan Temizlenmesi.

Kâbe etrâfýnda 360 put vardý. Bunlarýn en büyüðü olan "Hubel", Kâbe'nin üstüne konulmuþtu. Diðerleri Kâbe'nin etrafýna ve içine yerleþtirilmiþlerdi. Rasûlüllah (s.a.s.) deðnekle bunlarý itiyor, her birini bizzât deviriyordu. Putlar yýkýlýrken:

"Hak geldi, bâtýl yok oldu, esasen bâtýl yok olmaða mahkûmdur."(327) "Hâk geldi, artýk bâtýl ne yeniden baþlar, ne de geri gelir"(328) diyordu.(329)

Kâbe'ye girmek için Rasûlüllah (s.a.s.) anahtarýný istedi. Talha oðlu Osmân anahtarý getirdi. "Emânettir Ya Rasûlallah", diyerek Hz. Peygamber (s.a.s.)'e teslim etti. Kâbe'nin içi de putlarla doluydu. Duvarlarýna resimler asýlmýþtý. Rasûlüllah (s.a.s.)'ýn emriyle Hz. Ömer bunlarý dýþarý attý. Müþrikler, ilah diye taptýklarý putlarýn parçalanýþýný þaþkýn þaþkýn seyrettiler. Dünkü mabûdlar bir anda moloz yýðýný haline gelmiþ, çöplüklere atýlmýþtý. Sonra, Rasûlüllah (s.a.s.), yanýna Üsâme, Bilal ve Talha oðlu Osmân'ý da alarak Kâbe'ye girdi, kapýnýn karþýsýndaki duvara doðru namaz kýldý.(330) Beyt-i Þerifi dolaþýp her tarafýnda tekbir getirdi. Uzunca bir müddet içeride kaldý. Bu sýrada bütün Kureyþ Hârem-i Þerif'te toplanmýþ, sabýrsýzlýkla, haklarýnda verilecek hükmü bekliyorlardý.

 

h) Fetih Hutbesi ve Genel Af

Rasûlüllah (s.a.s.) Kâbe kapýsýnýn eþiðinde durdu. Karþýsýnda sýralanmýþ olan Mekkelilere baktý. 20 yýl boyunca þahsýna ve müslümanlara ellerinden gelen her kötülüðü yapmaktan çekinmeyen bu adamlarýn hayâtý, þimdi O'nun iki dudaðý arasýndan çýkacak hükme baðlýydý. Rasûlüllah (s.a.s.) 20 yýl boyunca çektiklerini bir anda zihninden geçirdi, sonra þöyle hitâbetti.

"Allah'tan baþka ilâh yoktur, yalnýz O vardýr. O'nun eþi ve ortaðý yoktur. O va'dine baðlý kaldý, sözünü yerine getirdi. kuluna yardým etti, tek baþýna bütün düþmanlarý hezîmete uðrattý.

Ýyi bilinki bütün câhiliyet âdetleri, mal ve kan davalarý bugün þu iki ayaðýmýn altýndadýr. Yalnýz, Kâbe hizmetleriyle hacýlara su daðýtma iþi (hicâbe ve sikaye hizmetleri) bu hükmün dýþýnda býrakýlmýþtýr.

Ey Kureyþ Cemâati! Allah sizden câhiliyet gururunu, babalarla, soylarla büyüklenmeði giderdi. Bütün insanlar, Âdem'dendir, (O'nun çocuklarýdýr.) Âdem de topraktan yaratýlmýþtýr."

Sonra þu anlamdaki âyet-i kerîmeyi okudu.

"Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir diþiden yarattýk. Övünesiniz diye deðil, kolaylýkla tanýþasýnýz diye, sizi milletlere ve kabîlelere ayýrdýk. Allah katýnda en deðerliniz, Ona karþý gelmekten en çok sakýnanýnýzdýr. Allah her hâlinizi bilir, O her þeyden haberdârdýr." (Hucurât Sûresi, 13)

Rasûlüllah (s.a.s.) Mescid-i Harâm'ýn geniþ sâhasýný dolduran kalabalýðý mânâlý bir bakýþla süzdükten sonra:

- Ey Kureyþ cemaâtý! Size þimdi nasýl bir muâmele yapacaðýmý sanýyorsunuz? diye sordu. Mekkeliler hep bir aðýzdan:

- Hayýr umuyoruz. Sen kerîm bir kardeþ, âlicenâb bir kardeþ oðlusun, diye cevap verdiler. Rasûl-i Ekrem (s.a.s.):

- Ben de size Yûsuf'un kardeþlerine söylediði gibi, "Bu gün size geçmiþten dolayý azarlama yok." (Yûsuf Sûresi, 92) diyorum. Haydi gidiniz, hepiniz serbestsiniz (331), buyurdu.

Böylece Rasûlüllah (s.a.s.) hepsini affetmiþti. Halbuki bunlar Hz. Peygamber (s.a.s.)'e neler yapmamýþlardý. Müslümanlarý en korkunç iþkencelere tâbi tutmuþlar, akla hayâle gelmedik eziyetler yapmýþlardý. Þimdi baþkalarý olsa ne yapardý; Hz. Peygamber (s.a.s.) ne yapmýþtýr? Bu mukayese Rasûlüllah (s.a.s.)'in büyüklüðünü ortaya koymaða kâfidir.

Bu hitâbesinden sonra Rasûlüllah (s.a.s.) Mescid-i Harâm'da oturdu. Sikaye (hacýlara su ve zemzem daðýtma) hizmeti Abdülmuttaliboðullarýndaydý. Bu hizmeti Hz. Abbâs yapýyordu. Hicâbe (Kâbeyi açýp-kapama ve anahtarýný taþýma) hizmetini ise Ebû Talha oðullarý yapýyordu. Bu esnâda Hz. Ali bu iki hizmetin Abdülmuttaliboðullarý'nda birleþtirilmesini istemiþti. Fakat Rasûlüllah (s.a.s.) Osman b. Talha'yý çaðýrdý.

- Yâ Osmân, bugün iyilik ve ahde vefâ günüdür, al iþte anahtarýn, buyurdu (332).

Öðle vakti, Hz. Bilâl Kâbe'nin üstüne çýktý. Güzel ve gür sesiyle ezana baþladý. "Allâhü Ekber" nidâlarý müþriklerin yüreklerini burkuyordu. Bu esnâda, Ebû Süfyân, Esîd oðlu Attâb, Hiþâm oðlu Hâris gibi Kureyþin ileri gelenlerinden birkaç kiþi Kâbe'nin avlusunda bir köþeye toplanmýþ konuþuyorlardý. Ýçlerinden Attâb:

- Babam þanslý adammýþ, daha önce öldü de þu sesi iþitmedi, dedi. Hâris de:

- Þunun hak olduðunu bilsem, vallâhi ben de icâbet ederdim, diye konuþtu. Ebû Süfyân ise:

- Ben bir þey söylemeyeceðim. Bir þey konuþsam þu çakýllarýn bile dile gelip O'na haber vereceðinden korkuyorum, dedi.

Az sonra yanlarýna Rasûlüllah (s.a.s.), aralarýnda konuþtuklarýný bir bir söyledi. Bunun üzerine:

- Konuþtuklarýmýzý kimse duymamýþtý. Biz þehâdet ederiz ki, sen Allah'ýn Rasûlüsün, diye þehâdet getirdiler.(333)

 

l) Mekke Halkýnýn Bîatý

Öðle namazýndan sonra, Rasûlüllah (s.a.s.) Safâ tepesinin yüksekce bir yerinde oturdu. Önce erkeklerden, sonra da kadýnlardan bîat aldý. Erkekler, Ýslâm ve cihâd üzerine bîat ettiler(334). Kadýnlar ise aþaðýda meâli yazýlý âyet-i celîledeki esaslara uyacaklarýna dâir bîat ettiler.

"Ey Peygamber, mü'min kadýnlar Allah'a hiçbir eþ ortak koþmamak, hýrsýzlýk yapmamak, zina etmemek, çocuklarýný öldürmemek, elleriyle ayaklarý arasýnda bir bühtan uydurup getirmemek ve hiçbir güzel iþte sana karþý gelmemek üzere sana biata geldiklerinde biâtlarýný kabûl et, Onlara Allah'tan maðfiret dile, Çünkü Allah çok yargýlayýcý, çok esirgeyicidir." (el-Mümtehine Sûresi, 12)

Erkekler, Rasûlüllah (s.a.s.)'in elini tutup musâfaha ederek biât ettiler. Kadýnlar ise sözle ve Rasûlüllah (s.a.s.)'in bulunduðu su kabýna ellerini batýrarak bîat ettiler.(335) Rasûlüllah (s.a.s.) in eli, hiç bir zaman yabancý bir kadýnýn eline deðmemiþtir. (336)

 

j) Rasûlüllah (s.a.s.)'in Ensâr'ýn Endiþesini Gidermesi

Fetihten sonra ensâr kendi aralarýnda :

- Cenâb-ý Hakk, Rasûlüne doðup büyüdüðü vatanýnýn fethini müyesser kýldý. Artýk bizimle döner mi, yoksa buraya mý yerleþir, diye endiþelerini belirtmiþlerdi. Rasûlüllah (s.a.s.) bunu duyunca:

- Böyle bir þeyden Allah'a sýðýnýrým. Ben memleketinize hicret ettim. Hayatýnýz, hayatým; ölümünüz ölümümdür, buyurdu. (337) Ensârýn endiþelerini giderdi.

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

 

(315) Zâdü'l-Meâd, 2/386; Ýbn Hiþâm, 4/38

(316) Ýbn Hiþâm, 4/39; Zâdü'l-Meâd, 2/387; Târih-i Din-i Ýslâm, 3/415

(317) el-Buhârî, 5/89; Tecrid Tercemesi, 10/322; Târih-i Din-i Ýslâm, 3/417

(318) el-Buhârî, 5/89; Tecrid Tercemesi, 10/323

(319) el-Buhârî, 5/90; Tecrid Tercemesi, 10/235 (Hadis No: 1622); Târih-i Din-i Ýslâm 3/418

(320) Tecrid Tercemesi, 10/235; Kýsas-ý Enbiyâ, 1/410

(321) el-Buhârî, 5/90; Tecrid Tercemesi, 10/235 (Hadis No:1622)

(322) Zâdü'l-Meâd, 2/391; Ýbn Hiþâm, 4/47; Tecrid Tercemesi, 10/332

(323) el-Buhârî, 5/91; Tecrid Tercemesi,10/331 (Hadis No: 1624)

(324) Zâdü'l-Meâd, 2/392; Tecrid Tercemesi, 10/332; Ýbn Hiþâm, 4/49

(325) el-Buhârî, 5/92; Tecrid Tercemesi, 6/132 (Hadis No: 786) ve 10/335

(326) el-Buhârî, 5/92; Tecrid Tercemesi, 10/337 (Hadis No: 1625)

(327) el-Ýsrâ Sûresi, 81

(328) Sebe'Sûresi, 49

(329) el-Buhârî, 5/92; Tecrid Tercemesi, 10/338 (Hadis No: 1626)

(330) el-Buhârî, 5/93; Tecrid Tercemesi, 10/339 Buhârî'nin Abdullah b. Ömer'den rivâyetine göre, Rasûlüllah (s.a.s.) Mekke'nin fethi günü Kâbe'ye girdiðinde içerde namaz kýlmýþtýr. Abdullah b. Abbas'tan rivâyetine göre ise namaz kýlmamýþ sadece tekbir getirmiþtir. (Buhârî, 5/93)

(331) Ýbn Hiþâm, 4/54; Ýbnü'l-Esîr, a.g.e., 2/252; Zâdü'l-Meâd, 2/394; Tecrid Tercemesi, 10/340-341

(332) Ýbn Hîþâm, 4/55; Zâdü'l-Meâd, 2/395; Tecrid Tercemesi, 10/342

Câhiliyet devrinde Kâbe'yi pazartesi ve perþembe günleri ziyarete açarlardý. Bir defasýnda Rasûlüllah (s.a.s) 'de gelmiþ halkla birlikte O da içeri girmek istemiþti. Fakat Osmân b. Talha kabalýk etmiþ, Rasûlüllah (s.a.s.)'ýn içeri girmesine engel olmuþtu. Rasûlüllah (s.a.s.) hiç kýzmadan:

-"Ya Osmân, yakýnda sen benim bu anahtarý dilediðim kiþiye verebileceðim bir günü göreceksin..." buyurmuþtu. Þimdi Rasûl-i Ekrem (s.a.s.) anahtarý dilediðine verebilirdi. Fakat gene Osmân'a verdi. ve:

-Yâ Osmân, sana söylediðim söz gerçekleþti mi? diye sordu. Osmân, olayý hatýrladý:

-Evet, gerçekleþti, þehâdet ederim ki sen, Allah'ýn Rasûlüsün, dedi. (Zâdü'l-Meâd, 2/395; Tecrid Tercemesi, 10/342-343)

(333) Ýbn Hiþâm, 4/56; Zâdü'l-Meâd, 2/395; Ýbnü'l-Esîr, a.g.e., 2/254

(334) Ýbnü'l-Esîr, 2/252-253

(335) Hak Dini Kur'ân Dili, 6/4916; Tecrid Tercemesi, 10/344

(336) el-Buhârî, 6/173; Müslim, 3/1489 (Hadis No: 1866); Ýbnü'l-Esîr, a.g.e., 2/254

(337) Zâdü'l-Meâd, 2/397; Müslim, 3/1405 - 1406 (Hadis No: 1780); Tecrid Tercemesi 10/346-347

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

 

4- HUNEYN GAZVESÝ (6 Þevval 8 H./ 27 Ocak 630 M.)

And olsunki, Allah size birçok yerlerde ve çokluðunuzun sizi böbürlendirdiði, fakat bir faydasý da olmadýðý, yeryüzünün bütün geniþliðine raðmen size dar gelip de bozularak gerisin geriye döndüðünüz Huneyn gününde yardým etmiþti."

(et- Tevbe Sûresi, 25-26)

Huneyn, Mekke ile Tâif arasýnda, Mekke'ye yaklaþýk 16 km. mesafede bir vâdidir. Câhiliyet devri Arap þâirlerinin þiir müsabâkasý yaptýklarý "Zü'l-mecâz" panayýrý da bu vâdi kanarýnda kurulurdu. Huneyn Savaþý, Mekke'nin fethinden on altý gün sonra (6 Þevval Cumartesi) bu vâdide Hevâzin Kabîlesi ve müttefikleriyle yapýldý.

 

a) Savaþýn Sebebi

Hevâzin, Arabistan'ýn en büyük kabîlelerinden biriydi. Mekke'nin güney-doðusundaki daðlarda yaþýyorlardý. Mekke müslümanlar tarafýndan fethedilmiþ, Kâbe'deki bütün putlar kýrýlmýþtý. Hevâzin kabîlesi bu durumdan endiþeye düþtü. Tedbir alýnmazsa, ayný hâl bir gün kendi baþlarýna gelebilirdi. Kabîle baþkaný genç þâir Avf oðlu Mâlik'in teþvikiyle hemen savaþ hazýrlýðýna baþladýlar. Tâif'te bulunan Sakîf Kabîlesi de bunlarla birleþti. Bu iki büyük kabîle (Peygamber Efendimizin süt annesi Halîme'nin mensup olduðu) Sa'd Oðullarý gibi bazý küçük kabîleleri de ittifaklarý içine aldýlar. Böylece 20 bin kiþilik bir kuvvetle Huneyn Vâdisi'nde toplandýlar. Bu harekâtý, ölüm-kalým savaþý sayýyorlardý. Bu sebeple kadýnlarýný, çocuklarýný, bütün hayvanlarýný ve kýymetli eþyalarný da berâberlerinde getirdiler. Ya savaþý kazanýp, Müslümanlýðý ortadan kaldýracaklar, yahut da bu uðurda hepsi öleceklerdi.

 

b) Düþman Üzerine Yürüyüþ

Rasûlüllah (s.a.s.) Mekke'de þehrin idâresini düzenlemekle meþguldü. Düþmanýn Huneyn'de toplandýðýný öðrenince, Mekke'de Esîd oðlu Attâb'ý kaymakam býrakarak, 12 bin kiþilik bir kuvvetle derhal düþmana karþý harekete geçti. Bu kuvvetin l0 bini, Mekke'nin fethi için Medine'den gelen mücâhidler, 2 bini ise, Mekke'nin fethinden sonra müslüman olan Kureyþlilerdendi. Ayrýca bunlar arasýnda 80 kadar da henüz müslüman olmamýþ Mekkeli müþrik vardý. Ümeyye oðlu Safvân bunlardan biriydi.

Müslüman ordusu gerek sayý, gerek silâh ve teçhizat bakýmýndan mükemmeldi. Þimdiye kadar hiç bu kadar mükemmel bir ordularý olmamýþtý. Bu durum müslümanlarýn bir çoðunu gururlandýrýyor, "artýk bu ordu yenilmez," diyorlardý.(338)

Ýki ordu Huneyn vâdisinde karþýlaþtý. Müslüman ordusu Huneyn'e sabah karanlýðýnda ulaþmýþ, vâdinin alçak kýsýmlarýnda yer alabilmiþti. Düþman kuvvetleri ise buraya önceden gelmiþler, yüksek kýsýmlara ve en elveriþli yerlere yerleþerek pusu kurmuþlardý.

 

c) Pusaya düþünce

Ýslam ordusunun öncü kuvveti, yeni müslüman olan Mekke'lilerle Süleym Oðullarýndan meydana gelmiþti. Velîd oðlu Hâlid'in komutasýnda sabah karanlýðýnda pervasýz ve tedbirsizce ilerlerken, pusuya düþdüler. Ansýzýn karþýlaþtýklarý ok yaðmuruyla daðýlýp geri çekildiler. Alaca karanlýkta her taraftan düþman hücûma baþladý. Öncü kuvvetlerdeki çekilme, gerideki birliklere de sirâyet etti. Müslümanlar daracýk vâdide, yamaçlarý tutmuþ olan düþmanýn ok yaðmuru altýnda neye uðradýklarýný anlayamadýlar. Þaþýrýp birbirlerine girdiler. Umûmî bir panik baþladý. Böylece o yenilmez sanýlan mükemmel ordu, daha savaþ baþlamadan daðýldý, herkes kaçmaða baþladý.

Ancak Rasûlüllah (s.a.s.) bindiði katýrý düþmana doðru sürüyordu. Saðýnda amcasý Abbâs, solunda amcazâdesi Hâris oðlu Ebû Süfyân, katýrýn dizginlerini tutarak, ilerlemesine engel olmaða çalýþýyorlardý(339). Rasûlullah (s.a.s. ) etrafýnda, Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Ali, Üsame...gibi, ashâbýn ileri gelenlerinden ancak 80-100 kiþi kalmýþtý.

Bu âni bozgun, yeni müslüman olanlardan, henüz imâný zayýf kimselerin gerçek düþüncelerini ortaya çýkarývermiþti. Ebû Süfyan mânâlý bir tebessümle:

- Artýk bu bozgunun denize kadar önü alýnamaz, demiþti. Kelede:

- Bugün sihir bozuldu, diye haykýrmýþ, henüz müþrik olan kardeþi Safvân:

- Sus, aðzýn kurusun, bana Hevâzinden biri hâkim olacaðýna Kureyþ'den biri olsun, diyerek kardeþini azarlamýþtý? Uhud Savaþýnda öldürülen Ebû Talha'nýn oðlu Þeybe ise:

- Bugün Muhammed'den intikamým alýnýyor, diyecek kadar ileri gitmiþti. Mekke'de bile:

- Muhammed ölmüþ, ordusu daðýlmýþ, Arablar eski dinlerine dönecekler, diye söylentiler çýkmýþ, Rasûlüllah (s.a.s. ) kaymakam býraktýðý Attâb b. Esîd:

- Muhammed ölmüþse, Allah bâkidir, þerîatý duruyor, diye halký teskine çalýþmýþtý.

 

d) Rasûlüllah (s.a.s. )'in Metâneti ve Düþmanýn Hezîmeti

Ýþte böylesine tehlikeli bir anda Hz. Peygamber (s.a.s.), metânetle yerinde durup, kaçýp daðýlan müslümanlara:

- Ey Allah'ýn kullarý! Buraya geliniz. Ben Allah'ýn Peygamberiyim, bunda yalan yok! Ben Abdülmuttalib'in torunuyum, diyordu.(340)

Sonra Rasûlüllah (s.a.s. )'in emriyle Hz. Abbâs gür sesiyle haykýrdý:

- "Ey Akabe'de bîat eden ensâr! Ey, Þecere-i Rýdvân altýnda, geri dönmemek üzere bîat edip söz veren ashâb! Muhammed (s.a.s.) burada. O'na doðru gelin.

Abbâs'ýn sesini duyanlar,, derhal "Lebbeyk, lebbeyk" diyerek geri dönüp geldiler. Yâ Evs, Yâ Hazrec diye nidâ ederek bütün ensâr Rasûlüllah (s.a.s. )'in etrâfýnda yeniden toplandýlar. Savaþ bütün þiddetiyle yeniden baþladý.(341)

Hz. Peygamber (s.a.s.), Cenâb-ý Hakk'a zafer ihsân etmesi için duâ ettikten sonra yerden bir avuç toprak alýp düþman üzerine savurdu. Düþmanlardan bu topraktan gözüne isâbet etmeyen hiç kimse kalmadý.(342) Cenâb-ý Hakk'ýn yardýmýyla düþman hezimete uðradý. Darmadaðýn olup, kadýnlarýný, çocuklarýný, hayvanlarýný býrakýp kaçmaða baþladýlar. Müslümanlar arkalarýndan kovalayýp, yetiþebildiklerini öldürdüler veya esir ettiler. Savaþý kazanmak üzere olan düþman, maðlup oldu; yenilmek üzere olan Müslümanlar ise galip geldi. Savaþta müþriklerden ölenlerin sayýsý 70'i buldu, müslümanlardan ise 4 þehid vardý.

Kur'ân-ý Kerîm'de bu savaþ þöyle anlatýlmaktadýr:

"(Ey mü'minler), þüphesiz Allah size (Bedir, Hendek, Hudeybiye, Hayber ve Mekke gibi) bir çok yerlerde ve Huneyn gününde yardým etti. O gün Çokluðunuz size gurûr vermiþ, böbürlendirmiþti. Fakat bu çokluðun hiç bir faydasý olmamýþ, yeryüzü bütün geniþliði ile baþýnýza dar gelmiþti. Sonra gerisin geriye dönüp kaçmýþtýnýz. Bu hezîmetten sonra Allah, Peygamberine ve mü'minlere sükûnet veren rahmetini indirdi, görmediðiniz askerler (melekler) gönderdi, inkâr edenleri azâba uðrattý. Kâfirlerin cezâsý iþte budur." (et-Tevbe Sûresi, 25-26)

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

 

(338) et-Tevbe, Sûresi, 25-26

(339) Müslim, 3/1398 (Hadis No: 1775)

(340) el-Buhârî, 5/99; Müslim, 3/1400 (Hadis No: 1776); Tecrid Tercemesi, 10/353

(341) Müslim, 3/1398-1399 (Hadis No: 1775); Ýbn Hiþâm, 4/87

(342) Müslim, 3/1402 (Hadis No: 1þ)

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

 

5- EVTÂS SAVAÞI

Huneyn'de bozguna uðrayan düþmanýn bir kýsmý, bu bölgedeki Evtâs Vâdisi'nde toplandý. Bunlarýn baþýnda ihtiyar bir savaþçý olan Düreyd b. Simme vardý. Bir kýsmý da Sakif kabîlesiyle birlikte Tâif'e çekildi. Bunlarýn baþýnda ise Hevâzin reisi Avfoðlu Mâlik bulunuyordu. Bunlar, hazýrlýklarýný tamamlayýp yeniden savaþmak istiyorlardý. Bu sebeple Rasûlüllah (s.a.s. ) Evtâs üzerine Ebû Mûsa'l-Eþ'arî'nin amcasý "Ebû Âmir" komutasýnda bir birlik gönderdi.

Yapýlan savaþta Düreyd öldürüldü. Ebû Âmir de þehid oldu. Ebû Âmir, yaralandýðý zaman, kumandayý yeðeni Ebû Mûsa'l-Eþ'arî'ye býrakmýþtý. Ebû Mûsâ savaþý kazandý. Birçok esir ve ganimetle geri döndü.(343)

Esirler arasýnda Sa'd Oðullarý Kabîlesi'nden Rasûlüllah (s.a.s. )'in süt kardeþi "Þeymâ" da vardý. "Ben Peygamberin süt kardeþiyim" deyince, Hz. Peygamber (s.a.s.)'e götürdüler. Rasûl-i Ekrem Þeymâ'yý görünce tanýdý. Üzüntüsünden gözleri yaþardý. Hemen hýrkasýný serip üzerine oturttu, hâl-hatýr sorup ikrâmda bulundu. Bir köle, bir câriye, iki deve ve bir mikdâr koyun vererek, isteði üzerine kabilesine gönderdi.(344)

 

6- TÂÝF MUHÂSARASI (Þevvâl 8 H./Þubat 630 M.)

Huneyn hezîmetinden sonra Sakif Kabîlesi, memleketleri olan Tâif'e çekilmiþlerdi. Hevâzin Kabîlesinin reisi Avf oðlu Mâlik de bunlarla berâberdi. Huneyn Savaþý'nýn kesin sonucunu almak için Tâif'te toplananlarýn da takibi gerekiyordu.

Hz. Peygamber (s.a.s.), Hâlid b. Velîd'i bin kiþilik öncü kuvvetle Tâif'i muhâsara için gönderdi. Huneyn ve Evtâs'ta ele geçen ganimet ve esirleri Mekke'ye yaklaþýk 16 km. mesâfede "Ci'râne" denilen yerde muhâfaza altýna aldýktan sonra, kendisi de ordusuyla Tâif üzerine yürüdü.

Tâif, Mekke'nin güney doðusunda, etrâfý yüksek kale duvarlarýyla çevrili eski bir þehirdi. Kale içinde bol miktarda erzâk ve silah depo edilmiþti. Muhâsara yirmi günden fazla sürdü. Müslümanlar ilk defa bu muhâsarada, kale duvarlarýný yýkmak için mancýnýk ve debbâbe denilen savaþ âletlerini kullandýlar.(345) Bu âletleri müslümanlara Sel-mân-ý Fârisî öðretmiþti. Fakat kale duvarlarý çok saðlamdý. Tâifliler, duvarlar üzerindeki siperlerden ok atarak kaleyi savunuyorlar, gedik açýlmasýna imkân vermiyorlardý. Hatta, atýlan oklarla 12 kiþi þehid olmuþtu. Bir ara Hâlid b. Velîd mubâreze için er diledi. Tâifliler:

- Sana karþý çýkabilecek kimsemiz yok, erzâkýmýz bitinceye kadar kaleyi savunacaðýz. Sonra hep birlikte çýkýp ölünceye kadar çarpýþacýðýz, diye cevâp verdiler.

Tâiflilerin erzâklarý tükenip teslim olmalarý veya kaleden çýkmalarý uzun sürecekti. Rasûlüllah (s.a.s). durumu, ashabý ile istiþâre etti. Nevfel b. Muâviye:

- Tilki inine kapandý. Uzun müddet sýkýþtýrýlýrsa, mecbûr olup çýkar, böyle býrakýlsa da zarar gelmez, dedi.(346) Muhâsaranýn uzamasýnda yarar görülmedi. Rasûlüllah (s.a.s. ):

- Allah'ým, Sakif'e hidâyet nasip et, onlarý bize gönder, diye duâ etti.(347) Muhâsarayý kaldýrýp, ganimetleri mücâhidlere daðýtmak üzere Ci'râne'ye döndü. Tâifliler bir sene sonra (Hicretin 9'uncu yýlýnda) Medine'ye bir hey'et gönderip Ýslâm Dini'ni kabûl ettiklerini bildirdiler.

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

 

(343) el-Buhârî, 5/101; Tecrid Tercemesi, 10/358 (Hadis No: 1629); Ýbn Hiþâm, 4/97

(344) Tecrid Tercemesi, 7/134; Ýbn Hiþâm, 100-101; Târih-i Din-i Ýslâm, 3/454

(345) Ýbn Hiþâm, 4/126; Zâdü'l-Meâd, 2/462

Mancýnýk: Topun icâdýndan önce, kale duvarlarýný dövmek için iri taþ ve gülle atmakta kullanýlan âlet.

Debbâbe: Tahtadan bir iskelet üzerine kalýn deri gerilerek yapýlan bir savaþ âleti. Ýçine kale duvarlarýný delecek askerler girip yavaþ yavaþ kale duvarý dibine kadar yaklaþýrlar ve bu siperin içinde duvarý delerlerdi. Bu âlet, ilkel bir tank demekti.

(346) Zâdü'l-Meâd, 2/462; Tecrid Tercemesi, 10/365 (Hadis No: 163)

(347) Zâdü'l-Meâd, 2/463; Ýbn Hiþâm, 4/131

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

 

7- ESÝRLER VE GANÝMETLER

Huneyn ve Evtâs Savaþlarýnda, kadýn erkek 6 bin esir, 24 bin deve, 40 bin okiyye (yaklaþýk 5 ton) altýn ve gümüþ ve pek çok kýymetli eþyâ ele geçmiþ, bunlar Ci'râne'de toplanmýþtý. (348) O zamana kadar hiçbir savaþta bu kadar çok esir ve ganimet ele geçmemiþti. Özellikle yeni Müslüman olmuþ bedevî Araplar, Huneyn zaferinin ilk gününden itibâren, ganimet mallarýný paylaþtýrýlmasýný istemiþlerdi. Rasûlüllah (s.a.s.) ise bu mürâcaatlara:

- Tâif'ten döndüðümüzde, diye cevâp vermiþti.

a) Esirlerin Serbest Býrakýlmasý

Rasûl-i Ekrem (s.a.s.) Tâif'ten Ci'râne'ye döndükten sonra esirleri ve ganimet mallarný hemen paylaþtýrmadý. Esirleri kurtarmak üzere Hevâzinlilerin müracaatlarýný bekledi.(349) Yeni müslüman olan bedevîler ise, kendilerine bir an önce ganimetlerin verilmesi için sabýrsýzlanýyorlardý.(350)

Nihâyet, Hevâzin Kabîlesinden 14 kiþilik bir hey'et geldi. Bunlarýn çoðu bu esnâda müslüman olmuþlardý. Aralarýnda Rasûlüllah (s.a.s.)'in süt annesi Halîme'nin mensûb olduðu Sa'doðullarý'nýn temsilcileri de vardý.

- Yâ Rasûlallah, biz asâlet ve aþîret sâhibi kimseliriz, baþýmýza geleni biliyorsunuz, dediler; esirlerin ve ganimet mallarýnýn geri verilmesini istediler. Ýçlerinden Hz. Peygamber (s.a.s.)'in süt amcasý Zübeyr:

- Ey Allâh'ýn Rasûlü, esir kadýnlar arasýnda süt halalarýnýz, süt teyzeleriniz de var. Onlar sana çocukluðunda hizmet ettiler. Sen ise yardým için baþvurulacak insanlarýn en hayýrlýsýsýn... dedi.(351) Rasûlüllah (s.a.s.) onlarý dinledikten sonra:

- Ben sizi bugüne kadar bekledim. Siz çok geç kaldýnýz. Halk etrâfýmda, ganimetlerin paylaþtýrýlmasýný bekliyor. Þimdi siz ikisinden birini tercih edin. Kadýnlarýnýzý ve çocuklarýnýzý mý istersiniz, yoksa mallarýnýzý mý? diye sordu. Hey'et:

- Elbette kadýnlarýmýzý ve çocuklarýmýzý isteriz. Âile þerefini hiç bir þeyle deðiþmeyiz, dediler. Rasûl-i Ekrem (s.a.s.):

- Bana ve Abdülmuttalib oðullarýnýn payýna düþen esirler serbesttir, onlarý size baðýþladým, buyurdu. Diðerlerinin de serbest býrakýlmasý için, namazdan sonra, kendisini þefâatçi kýlarak, müslamanlardan istemelerini söyledi. Hevâzin hey'eti, Rasûlüllah (s.a.s.) 'in öðrettiði gibi yaptýlar: Öðle namazýndan sonra ayaða kalkýp:

- Biz, Rasûlüllah (s.a.s.)'i þefâtçi kýlarak, Müslüman kardeþlerimizden, kadýnlarýmýzý ve çocuklarýmýzý baðýþlamalarýný istiyoruz, dediler. Gönülleri coþturacak sözler söylediler. Rasûlüllah (s.a.s.) Cenâb-ý Hakk'a hamd ve sena ettikten sonra:

- Ashâbým, bana ve Abdülmuttalib oðullarýnýn payýna düþen bütün esirleri ben serbest býraktým. Ýçinizden, kardeþlerinizin gönlünü hoþ etmek, karþýlýðýný Allah'dan almak isteyenler de böyle yapsýn. Bedelsiz vermek istemeyenlere ise, Cenâb-ý Hakk'ýn ihsân edeceði ilk ganimetten (her bir esir için 6 deve) vereceðim, buyurdu.

Bütün müslümanlar:

- Biz de hissemize düþeni, Rasûlüllah (s.a.s.)'a baðýþladýk, diye baðrýþtýlar. Böylece 6 bin esir bir anda kurtulmuþ oldu.(352) Ýnsanlýk târihinde bu olayýn benzerini göstermek mümkün deðildir. Bu büyüklük karþýsýnda Hevâzin Kabîlesi toptan Müslüman oldu.

Bu esnâda, kabîle reisi Mâlik Tâif'teydi. Hz. Peygamber (s.a.s.) Hevâzin heyetine:

- Eðer Mâlik, gelir de Müslüman olursa,bütün âilesi ve mallarýndan baþka ayrýca 100 de deve veririm, buyurdu. Mâlik bu heberi duyunca, gelip Müslüman oldu. Çocuklarýyla birlikte, bütün mallarýný ve 100 deveyi alarak kabîlesine döndü. Rasûlüllah (s.a.s.) onu kabîlesine âmil (zekât toplama memuru) tâyin etti.(353)

 

b) Ganimetlerin Taksimi

Esirlerin hürriyete kavuþmasýndan sonra sýra ganimetlerin taksimine geldi. Esâsen Bedevîler:

- Artýk bizim de deveden, davardan hakkýmýzý ver, diye taþkýnlýk yapýyorlar, Rasûlüllah (s.a.s.) 'ýn peþini býrakmýyorlardý. Rasûl-i Ekrem bunlara hitâben:

- Ey nâs! Ne diye sabýrsýzlanýyorsunuz? Ganimet davarlarý, þu vâdinin aðaçlarý sayýsýnca bile olsa, daðýtacaðým. Sonra yanýndaki deveden aldýðý bir tüyü parmaklarýnýn arasýnda göstererek:

- Benim sizin ganimetlerinizle, deðil bir deve, þu tüy kadar bile ilgim yok. Aldýðým beþte bir hisse de gene size (fakirlerinize) sarfolunmaktadýr. Ýðne-iplik bile olsa, aldýðýnýz her þeyi teslim ediniz. Çünkü kýyâmet gününde en büyük ar ve azâb vesîlesidir, buyurdu.(354) Sonra ganimet mallarýný daðýtmaða baþladý.

Ganimetler beþe bölündü. Bir hisse Beytü'l-mâl için ayrýldý, dördü mücâhitlere paylaþtýrýldý. Beytü'l-mâl hissesinin tasarrufu (harcama yetkisi) Rasûlüllah (s.a.s.) 'e âitti.(355)

 

c) Müellefe-i Kulûb

Rasûlüllah (s.a.s.) , Mekke'nin fethinden sonra müslüman olmuþ olan Kureyþ ileri gelenlerine ganimetten paylarýna düþenden ayrý olarak, Beytü'l-mâl hissesinden de bol mikdârda baðýþda bulundu. Bunlar uzun yýllar, Rasûlüllah (s.a.s.)'a düþmanlýk hareketinin öncülüðünü yapmýþlar, Mekke'nin fethinden sonra çâresiz müslüman olmuþlardý. Ancak gönülleri Ýslâm'a ýsýnmamýþtý. Bunca yýl Ýslâm düþmanlýðý yaptýktan sonra, bir anda bütün kalbiyle Müslümanlýðý benimseyivermek kolay bir iþ deðildi. Kur'ân-ý Kerîm, bu gibilere "el-müellefetü kulûbühüm" adýný vermekte, gönüllerinin kazanýlmasý, Ýslâm'a ýsýndýrýlmasý için bunlara zekât verilebileceðini bildirmektedir.(356) Rasûlüllah (s.a.s.) bunlarý Ýslâm'a ýsýndýrmak istedi. Çünkü bunlar nüfûzlu ve itibârlý kimselerdi, halk üzerindeki tesirleri büyüktü. Samîmî müslüman olduklarý takdirde, kendilerinden faydalý hizmetler beklenebilirdi.

"Müellefe-i kulûb" denilen bu kimselerin sayýsý, 30 kadardý. Rasûlüllah (s.a.s.) bunlarýn bir kýsmýna 100'er deve ile münâsip miktâr gümüþ verdi. Ebû Süfyân ile oðlu Muâviye, Ebû Cehil'in oðlu Ýkrime, Amr oðlu Süheyl, Ümeyye oðlu Safvân, Ebû Talha oðlu Þeybe bunlardandýr. Diðer kýsmýna ise, durumlarýna göre 50'þer veya 40'ar deve, uygun mikdarda gümüþ verildi.(357)

 

d) Ensâr'dan bir Kýsým Gençlerin Yakýþýksýz Sözleri

Müellefe-i kulûb'a yapýlan bu baðýþlar, imâný zayýf olanlarý Ýslam'a ýsýndýrmak, henüz imân etmemiþ olanlarýn, gerçek müslüman olmalarýný saðlamak içindi.(358)

Ancak, Rasûlüllah (s.a.s.)'in bu yüksek düþüncesini ensârdan bazý gençler kavrayamamýþtý. Kendi aralarýnda:

- Cenâb-ý Hak, Rasûlüne hayýr ihsan buyursun, artýk kendi kavmine kavuþtu. Henüz kýlýçlarýmýzdan Kureyþ kaný damlarken, bizi býrakýp bütün ganimeti onlara verdi.(359) Savaþ gibi zor iþler olunca biz çaðrýlýyoruz, ganimete ise baþkalarý...(360) gibi sözlerle yakýþýksýz dedi-kodular yaptýlar. Hatta münafýklardan biri:

- Bu taksimde Allah rýzasý gözetilmedi, demiþti. (361/1)

Rasûlüllah (s.a.s.) bu tür dedi-kodularý duyunca son derece üzüldü. Hemen Ensâr'ýn toplanmalarýný emretti. Allah'a hamd ve senâdan sonra:

- Ey Ensâr Cemâti! Siz yolunu þaþýrmýþ müþriklerdiniz. Allah size benimle doðru yolu göstermedi mi? Siz tefrikaya düþmüþ, birbirinize düþman olmuþtunuz. Allah, benim hicretimle sizi kaynaþtýrmadý mý? Siz fakir idiniz. Cena-ý Hakk, benim aranýza gelmemle sizi refâha kavuþturmadý mý? Rasûlüllah (s.a.s.) sordukça ensâr:

- Bütün minnet, Allah ve Rasûlüne, bütün minnet Allah ve Rasûlüne, diye cevap verdiler.(361/2). Rasûlüllah (s.a.s.) devâmla:

- Ey Ensâr! Siz isteseydiniz, þöyle de cevâp verebilirdiniz: "Seni kavmin yalanlamýþtý. Bize hicret ettin, biz seni tasdik ettik. Seni kavmin terk etmiþti, biz sana yardým ettik. Seni kavmin kovmuþtu, biz seni baðrýmýza bastýk. Sen yoksuldun, biz seni malýmýza ortak ettik... Böyle söyleseydiniz, doðru söylemiþ olurdunuz, ben de sizi tasdik ederdim.(362)

Ey Ensâr! Bu ne sözdür ki tarafýnýzdan söylenmiþ, bana kadar ulaþmýþtýr? buyurdu. Ensârýn ileri gelenleri:

- Ey Allah'ýn Rasûlü, bizim büyüklerimizden hiç biri, sizi üzecek hiçbir söz söylememiþtir. Yalnýz bazý gençlerimiz, bu sözleri söylemiþlerdir, dediler. Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.s.) :

- Kureyþten bazý kimselere dünyalýk verdim, bunlar küfür ve þirk zamanýna yakýn olduklarýndan, böylece kalblerini Ýslâm'a ýsýndýrmak istedim. Ey Ensâr! Herkes aldýðý mallarla, koyun ve develerle evlerine dönerken, siz de Peygamberinizle dönmeðe razý olmaz mýsýnýz? Allah'a yemin ederim ki, Sizin Peygamberle Medine'ye dönmeniz, onlarýn ganimet mallarýyla evlerine gitmesinden çok daha hayýrlýdýr, buyurdu. Ensâr yaþlý gözlerle:

- Râzýyýz yâ Rasûlallah, biz yalnýz Seninle dönmek isteriz, diye heyacânla baðrýþtýlar.(363) Rasûlüllah (s.a.s.) devamla:

- Eðer hicret fazileti olmasaydý, ben ensârdan bir fert olmak isterdim. Bütün insanlar açýk bir vâdiye, ensâr ise dar bir dað yoluna girse, ben ensâr'ýn yolunu seçer, onlarla beraber giderdim. Ey Ensâr! Siz benden sonra, hakkýnýzýn çiðneneceði günler de göreceksiniz. Sabrediniz ki, Kevser havzý baþýnda bana kavuþasýnýz, buyurdu.(364)

 

e) Ci'râne Umresi ve Medine'ye Dönüþ

Ganimetlerin daðýtýlmasýndan sonra, Rasûlüllah (s.a.s.) Ci'râne'de ihrâma girdi. Mekke'ye inip umre yaptý. Esîd oðlu Attâb'ý Mekke'ye Vâlî tayin etti . Muâz b. Cebel'i de Mekkelilere Ýslâmî hükümleri öðretmek üzere býraktý, ordusuyla birlikte Zilkade ayýnda Medine'ye döndü.

Çýkýþý ile Medine'ye dönüþü arasýnda 2 ay 16 gün geçmiþti.

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

(348) Zâdü'l-Meâd, 2/443; Tecrid Tercemesi, 7/128 ve 10/372

(349) el-Buhârî, 4/54 ve 5/99

(350) Tecrid Tercemesi, 7/135 ve 10/370-372 (Hadis No: 1634)

(351) Ýbn Hiþâm, 4/ 131; Zâdü'l-Meâd, 2/445; Tecrid Tercemesi, 7/33

(352) Bkz. el-Buhârî, 3/62; Nesâi, Sünen, 6/263 (K. Hibe, 1); Tecrid Tercemesi 7/128 (Hadis No: 1040); Ýbn Hiþâm, 4/131-132; Zâdü'l-Meâd, 2/445

(353) Ýbn Hîþâm, 4/133-134; Tecrid Tercemesi, 7/141

(354) Ýbn Hiþâm, 4/134; Nesâi, Sünen, 6/264 (K. Hibe:1)

(355) el-Enfâl Sûresi, 41

(356) et-Tevbe Sûresi, 60

(357) Ýbn Hîþâm, 4/135-136; Tecrid Tercemesi, 7/137 ve 8/506

(358) Tecrid Tercemesi, 8/509 (Hadis No: 1299); Gerçekten bu baðýþlarýn hemen tesiri görülmüþtür. Ebû Süfyân:

"Anam babam sana fedâ olsun, bu ne büyük lütuf ve cömertlik, yâ Rasûlallah, Allah için sen sulh zamanýnda da, savaþ zamanýnda da kerîmsin..." demiþti.

Bu sýrada vâdide en iyi cins 100 kadar deve dolaþmaktaydý. Ümeyye oðlu Safvân onlara bakarak:

Ne kadar güzel, demiþti. Safvân henüz Müslüman deðildi. Mekke'nin fethinden sonra, karâr verebilmek için iki ay mühlet istemiþ, Rasûlüllah (s.a.s.), dört ay mühlet vermiþti. Hz. Peygamber (s.a.s.), Safvan'ýn develere imrendiðini görünce:

-Haydi onlar da senin olsun, buyurdu. Safvân:

-Bu derece lütuf ve cömertlik ancak peygamberde bulunabilir, diyerek verilen süreyi beklemedi, derhal Müslüman oldu. (Târih-i Din-i Ýslâm, 3/459)

(359) el-Buhârî, 4/59, 4/221 ve 5/104; Tecrid Tercemesi, 8/509 (Hadis No: 1300), 10/8 (Hadis No:1520 nin izahý) ve 10/371-373 (Hadis No: 1635); Müslim, 3/733 K. ez-Zekât, B. 46.(Hadis No: 132/1059)

(360) el-Buhârî, 5/106; Müslim, 2/736, K. ez. Zekât, B. 46 (Hadis No: 135/1059)

(361/1) el-Buhârî, 5/106; Tecrid Tercemesi, 8/505 (Hadis No:1296), 8/513 (Hadis No: 1303) ve 10/373

(361/2) el-Buhârî, 5/104; Tecrid Tercemesi, 10/373-374; Müslim 2/738, K. ez-Zekât, (Hadis No: 139/1061)

(362) Ýbn Hiþâm, 4/152; Tecrid Tercemesi 7/138-140 (Hadis No: 1040'ýn izâhý) ve 10/374; Ýbnü'l-Esîr, el-Kâmil, 2/271

(363) el-Buhârî, 5/104-105; Tecrid Tercemesi, 7/139-141 ve 10/374-376; Müslim 2/736 (Hadis No: 135/1059)

(364) el-Buhârî, 4/Ý ve 5/104; Tecrid Tercemesi, 10/9 (Hadis No: 1520) ve 10/375-

 

--------------------------------------------------------------------------------

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Dein Kommentar

Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.

Gast
Auf dieses Thema antworten...

×   Du hast formatierten Text eingefügt.   Formatierung jetzt entfernen

  Nur 75 Emojis sind erlaubt.

×   Dein Link wurde automatisch eingebettet.   Einbetten rückgängig machen und als Link darstellen

×   Dein vorheriger Inhalt wurde wiederhergestellt.   Editor leeren

×   Du kannst Bilder nicht direkt einfügen. Lade Bilder hoch oder lade sie von einer URL.

×
×
  • Neu erstellen...