Adem Geschrieben 21. November 2008 Teilen Geschrieben 21. November 2008 Ýlm-i Ledün Fethullah Gülen 01.08.2000 Türkçe'de kat, huzur, nezd sözcükleriyle karþýlamaya çalýþtýðýmýz, bir mânâda "ýnde" lafzýnýn da müteradifi sayýlan "ledün" kelimesi, "ilm-i ledün" þeklinde izafetle kullanýlýnca; gayb ilmi, esrar ilmi, Allah tarafýndan insanýn gönlüne atýlan ilâhî bilgi ve içe doðan hakikatlar mânâsýna gelir. Baþta, umum Enbiyâ ve Mürselîn olmak üzere, bütün evliyâ, asfiyâ, ebrâr ve mukarrebînin - bir baþka zaman teker teker bu kelimelerin ne mânâya geldiklerini ifade etmeye çalýþacaðýz - ilimleri, Cenâb-ý Hak tarafýndan vahiy ve ilham unvanýyla gönüllere ilkâ edilmiþ bilgi ve marifet olmasý itibarýyla, hemen hepsi de bir çeþit ilm-i ledün sayýlýr. Hususiyle de, "ekrabu'l-mukarrebîn" olan Ýlm-i Ledün Sultaný'nýn hem gayb-ý mutlak hem de gayb-ý mukayyetle alâkalý her türlü bilgi ve marifeti - bununla, gayb ilmi, esrar ilmi ve vicdan kültürünü kastediyoruz - ilm-i ledün nev'indendir ve O Ferîd-i Kevn ü Zaman, Süleyman Çelebi'nin: "Bu gelen Ýlm-i Ledün Sultaný'dýr, Bu gelen tevhid-i irfan kânýdýr." mýsralarýyla seslendirdiði gibi, bu gizli ilmin tam bir hazinedârý ve bu hususî irfan havzýnýn da bir marifet kahramanýdýr. Ne var ki, böyle özel bir mazhariyet, bütün evliyâ ve enbiyâ, bütün asfiyâ ve mürselîn için her zaman söz konusu olmayabilir. Zira, ilm-i ledün, ilâhî feyz yoluyla, hususî bir kýsým kimselerin kalbine atýlan özel bir bilgi ve marifettir..ve böyleleriyle ayný ufku paylaþmayanlarýn ondan anlamalarý da mümkün deðildir. Ýlm-i ledün, her zaman zahirî þer'e muvafýk olmayabilir. Bu gibi durumlarda meþhûdâtlarýný "usûlü'd-dîn" prensipleriyle tashihe tabi tutmayanlar, bazen yanýlabilecekleri gibi, kendilerine tâbi olanlarý da yanýltabilirler. Keþf ve ilhamlarýný muhkemâta göre tesbit edenler ise her zaman, berzahî ufuklarýyla mülk ve melekûtu birden görür.. dünya ve ukbâyý bir vahidin iki yüzü gibi müþahede eder.. ve tilmizlerine gayb u þehadet âleminin vâridâtýndan ne kevserler ne kevserler sunarlar.! Kur'an-ý Kerim, Kehf Sûresi'nde bu mazhariyeti hâiz, Allah'ýn has bir kulundan bahsederken - Sünnet-i Sahiha bunun Hýzýr olduðunu söyler - "Orada bizim seçkin kullarýmýzdan, has bir abdimizi buldular ki, Biz onu nezdimizden hususî bir merhametle þereflendirerek kendisine (ilâhî esrar) ilmi öðretmiþtik." (Kehf/18:65) þeklinde bir açýklamada bulunur. Tasavvuf erbabýna göre iþte bu ilim, ilm-i ledündür.. ve Hazreti Musa gibi "ülü'l-azm" enbiyâdan birisi, temelde, ilâhî bilgilerde tam metbû olmasýna raðmen, münhasýran ilm-i ledün çerçevesinin belli bir motifinde Hazreti Hýzýr'a tâbi olarak o ilmin ihata alanýný görmeye çalýþmýþtýr. Sahîh-i Buhari'de bu farký ortaya koyan þöyle bir rivayet vardýr: Hýzýr, Hazreti Musa'ya "Yâ Musa, ben, Allah'ýn bana öðrettiði öyle hususî bir ilme mazharým ki, sen onu bilemezsin; sen de öyle bir ilimle serfirazsýn ki, ben de onu bilemem." der. Evet, ilm-i ledün, umuma ait bir ilim olmaktan daha çok, hususî bazý kimselere Cenâb-ý Hakk'ýn özel bir ihsanýdýr ve onlarýn dýþýndakiler her ne kadar deðiþik konularda daha fazla malûmat sahibi olsalar da, bu mevzuda ilm-i ledün erbabýnýn gerisinde sayýlýrlar. Zira bu ilim - liyâkat, istidat, Allah'a yakýnlýk.. gibi hususlarýn þart-ý adî planýnda vesilelikleri mahfuz - tamamen Allah'ýn bir atâ tecellisidir ve kat'iyen kesbî de deðildir. Bu itibarla da onun, ne okumayla, ne araþtýrmayla ne de daha deðiþik yollarla elde edilmesi söz konusudur. Evet o, -Bu tamamen Allah'ýn dilediðine tahsis buyuracaðý bir lütuftur ve Allah, en büyük lütuf ve ihsan sahibidir." (Cuma, 62/4) fehvasýnca hususî bir tecellinin unvanýdýr. Ne var ki, böyle bir irfan, insanlar nazarýnda, ne kadar cazip, parlak, büyüleyici ve ilâhî esrara açýk olsa da, yine de enbiyâ-i izâmýn mazhar bulunduklarý ilimler ondan kat kat yüksektir, objektiftir, herkese açýktýr ve insanlarýn dünyevî-uhrevî saadetlerinin de teminatýdýr. Bu iki ilim arasýndaki farklýlýðý þu þekilde vaz' etmek de mümkündür: Hazret-i Musa'nýn ilmi, insanlarýn dünyevî hayatlarýný tanzim ve uhrevî saadetlerini temine matuf bir "ilm-i þeriat", Hýzýr'ýn ilmi, gayb ve esrarla alâkalý ledünnî bir mevhibe; Hazreti Musa'nýn ilmi, insanlar arasýnda nizam ve asayiþi teminle alâkalý ahkâm ve kazaya müteallik, Hýzýr'ýn malûmatý ise sadece melekût eksenli bir kýsým vâridattan ibarettir - ki, buna "ilm-i ledünn-ü sýrf" dendiði gibi "ilm-i hakikat" , "ilm-i bâtýn" da denegelmiþtir.. ve bu ilim, ayný zamanda ilâhî esrarýn da en önemli kaynaðýdýr. Bir zat, bu mülâhazayý ifade sadedinde þöyle der: "Bakma ey hâce ilm-i kîl ü kâle, Esrar-ý Hak'ký ilm-i ledünde ara..!" Bu itibarla da, ilm-i ledünle cehd ve gayret arasýnda bazý münasebetler söz konusu olsa da, temelde onun, talim ve taallümle doðrudan bir alâkasýnýn olmadýðý açýktýr. Zira bu ilim, Cenâb-ý Hak tarafýndan mahz-ý mevhibe olarak, bazý temiz gönüllerde bir kuvve-i kudsiye þeklinde tecelli etmektedir ve ayný zamanda bu tecelli, terakki sistemi içinde deðil de tedellî çerçevesinde vukû bulmaktadýr: Evet bu ilim, eserden eser sahibine, vücuttan vicdana akseden bir mârifettir.. ve her þekliyle de keþf ve ilham kaynaklýdýr. Ne var ki, böyle bir ilham bazen, farklý derecelerde tecelli ettiði gibi, seyr-i rûhânîsini Hazreti Rûh-u Seyyidi'l-Enam'ýn vesayetinde sürdürmeyenler için, bir kýsým þeytanî vesvese ve nefsanî hevâcisle iltibasý da söz konusudur. Ýlham, ilm-i ledünnün en önemli kaynaðýdýr ve hususî mânâsýyla olmasa da, ilm-i ilâhînin tecellileriyle alâkalý en geniþ bir alaný iþgal eder. Ýlham, insanýn ihtiyarý dýþýnda, onun gönlüne bir mevhibe olarak tecelli edince ona "hâtýr" denir. Ancak, bazen böyle bir hâtýr veya ihtara, Hak'tan geldiði kendi karîneleriyle kat'î deðilse, þeytanýn belli þeyler bulaþtýrmasý da söz konusu olabilir. Kendi karineleriyle Hak'tan geldiði muhakkak olan bir ilhama rahatlýkla ilm-i ledün diyebiliriz. Böyle bir esintinin Hazret-i "Ýlim"den geldiðinin en önemli emaresi, bu türlü vâridâtýn Kitap ve Sünnet'e muvafakatýdýr. Bu iki asýlla test edilip de doðru çýkmayan hâtýr veya sûfîlerin sýkça kullandýklarý bir kelimeyle ifade edecek olursak, havâtýrýn, nefsin hevâcisinden ve þeytanýn vesveselerinden olmasý ihtimalden uzak deðildir. Ýþte, böyle bir ihtimalin bahis mevzu olmadýðý bir hâtýrýn Hazret-i Ýlim'in tecellilerinden bir feyiz olduðunda þüphe yoktur. Aksine, þeytanî vesveselerin bulaþmýþ olmasý muhtemel bulunan havâtýr, þeytanî; içinde nefsin hazlarýnýn duyulup hissedileni de "heces" veya hevâcis-i nefsanîdir ki, böyle bir aldatýlma alanýna itilen sâlik, hemen Cenâb-ý Hakk'a teveccüh edip, durumunu, þeriatýn muhkemâtýna göre yeniden ince bir ayara tâbi tutmasý gerekir. Sûfiye, Hak tarafýndan gelip kalbde yankýlanan hitaba "hâtýr-ý Hak", melekten geldiði bilinene "hâtýr-ý melek", nefis ve þeytan tarafýndan esip rûhu saran manevî þerarelere de "hevâcis" veya "þeytanî vesveseler" diyegelmiþlerdir ki, bunlarýn arasýný tefrik edebilme biraz da "usûlü'd-din" ve "Sünnet-i Seniye" mizanlarýný bilmeye vabestedir. Zira, bu türlü havâtýrýn bazýlarý þer'î prensiplerle test edilerek anlaþýlsa da, bazýlarý, zahiren dinin temel kaidelerine muhalif olmamakla beraber, çok sinsi bir kýsým þeytanî gaye, emel ve maksatlara baðlý cereyan edebilir ki, onu da bu iþin erbabýndan baþkasýnýn ayýrt edebilmesi oldukça zordur. Nefis ve onun hevâcisi, þeytan ve onun da vesveseleri ilm-i ledün konusunun dýþýnda epistemolojik meseleler olduðundan þimdilik onlarý geçiyoruz. Sýzýntý, Aðustos 2000, Cilt 22, Sayý 259 Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Empfohlene Beiträge
Dein Kommentar
Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.