Adem Geschrieben 20. November 2008 Teilen Geschrieben 20. November 2008 Bediüzzaman'ý anlayamadýlar Üstad Bediüzzaman’ý, yaptýðý insanüstü hizmetlerle anlamak zor olduðu gibi, bilkuvve yapabileceði þeyleri idrak etmek de oldukça zordur. O, Dost’a vuslat ânýnýn yaklaþtýðý o son demlerinde, yanýndaki en sadýk talebelerine: “Beni anlayamadýlar.” der, inler. Bence, bu mesele üzerinde durulmaya deðer. Acaba Üstad’ý anlamayanlar, yaþadýðý dönemin cebbar hafiyeleri miydi, yoksa kendi vefalarýyla onun çevresinde dönüp durduklarý ve onu kabul ettikleri halde, o misyon insanýnýn esas vazifesini tamamýyla kavrayamayanlar mýydý? Þunu özellikle vurgulamakta yarar görüyorum ki, eðer bu serzeniþ talebe ve dostlarýna idiyse, bu sözden bizim almamýz gereken hisse ötekilerden çok daha fazladýr. Üstad, insanlýða hizmet adýna yaptýðý faaliyetler ve miras olarak býraktýðý nadide eserleriyle meydandadýr. Onu görmezlikten gelenleri, dün Kur’ân’ý ve Efendimiz (s.a.s.)’i görmezlikten gelenlere mukayese ederek anlayabiliriz. Evet bazýlarý, Ýnsanlýðýn Ýftihar Tablosu’na karþý gözlerini yummuþ ve O’na bakma lüzumunu bile duymamýþlardý. Þahsen ben, Bediüzzaman’ýn da yakýn-uzak, vefalýlar-vefasýzlar açýsýndan ayný kaderi paylaþtýðýna inanýyorum. Üstad, bütün dünyaya yeniden diriliþin mesajýný sunan ama buna raðmen kendi iç fethini de gerçekleþtirebilmiþ nadide insanlardan biridir. Mesela o, bir yerde içine “dine hizmet ettim” duygusu gelince hemen, “Sen kendini racül-i fâcir bilmelisin.” diyerek, kendisini hesaba çeker ve kendini âdeta fâsýk bir adam kabul edip nefsini yerden yere vurur. Bir baþka yerde, “Sen Allah’ýn nimetlerine mazhar deðil, memersin” mülâhazasýna sarýlarak en yüksek bir tevazu ve mahviyet örneði sergiler. Þu sözler O’na aittir: “Nasýl ki murassa ve müzeyyen bir elbise-i fâhireyi biri sana giydirse ve onunla çok güzelleþsen, halk sana dese, “Maþaallah, çok güzelsin, çok güzelleþtin.” Eðer sen tevazukârâne desen, “Hâþâ, ben neyim? Hiç! Bu nedir, nerede güzellik?” O vakit küfrân-ý nimet olur ve o hulleyi sana giydiren mâhir sanatkâra karþý hürmetsizlik olur. Eðer mütfehirâne desen, “Evet, ben çok güzelim. Benim gibi güzel nerede var? Benim gibi birini gösteriniz.” bu da maðrurâne bir fahirdir. Ýþte, fahirden, küfrandan kurtulmak için demeli ki: “Evet, ben güzelleþtim. Fakat güzellik libasýndýr ve dolayýsýyla libasý bana giydirenindir; benim deðildir.” Ýþte, bunun gibi, ben de, sesim yetiþse bütün küre-i arza baðýrarak derim ki: Sözler güzeldirler, hakikattirler. Fakat benim deðildirler; Kur’ân-ý Kerim’in hakâikinden telemmu’ etmiþ þualardýr. “Ve mâ medahtü Muhemmeden bimekâletî Velâkin medahtü mekâletî bi Muhammedin, Ben sözlerimle Hz. Muhammed’i methetmedim. Fakat O sözlerime mevzu teþkil ettiðinden dolayý ben O’nu sözlerimin içine soktum, sözlerim O’nunla güzelleþti” düsturuyla derim ki: “Ve mâ medahtü’l-Kur’âne bikelimâtî Velâkin medahtü kelimâtî bi’l-Kur’âni, Kur’ân’ýn hakâik-i i’cazýný ben güzelleþtiremedim, güzel gösteremedim. Belki Kur’ân’ýn güzel hakikatleri benim tabirâtlarýmý da güzelleþtirdi, ulvîleþtirdi.” Evet bu büyük insan, temsil ettiði misyonu itibarýyla hep büyümüþ ama büyüdükçe daha bir mütevazý hale gelmiþtir. Fakat o, kendi mahviyet ve tevazuunu anlattýkça çevresindekilerden bazýlarý; -haþa- Ýmam Rabbani Hazretleri’nin böyle bir tevazu ve þahsî muhasebe adýna “Nefsim itibarýyla ben kendimi ...k bile görmüyorum” sözüne karþýlýk “Acaba bunda gerçekten bir ...k mi var? vs. demek gibi, “Acaba Bediüzzaman gerçekten kendi kametini mi anlatýyor?” zannýna kapýlmalar ve onu kendi bayaðýlýklarýyla mukayese etmeler olabilir. Hâlbuki Üstad, bu sözleri nefsiyle Allah arasýndaki münasebeti açýsýndan söylemiþtir. Ýhtimal bazýlarý onu hiç anlamamýþlar ve kendi zaviyelerinden bakarak bu sözleri yanlýþ deðerlendirmiþlerdir. Oysa bana göre, umumî bir diriliþin dellâlýdýr bu ciddi insan. Kendisine en küçük bir paye vermeyen bu yüce kâmet, -kendi ifadesiyle- ihsân-ý Ýlâhî tarafýndan omuzuna konulan ulvî vazifeyi îfâ etmek için, “13. asrýn minaresinin baþýnda durmuþ, sûreten medeni, sîreten çok geri olan” asrýn bedevi insanlarýný Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s.)’nýn imametini eda ettiði, küre-i arz mescidindeki namaza davet etmiþtir. Ama onun bu daveti, atom bombasýnýn patlamasýndaki farklý tesirler gibi insanlar üzerinde farklý þekillerde etki göstermiþtir. Örneðin, Türkiye’de yaþayan bir kýsým kimseler O’nun iman adýna telkin ettiði yüce hakikatlerden ve o mükemmel þahsiyetin temsil gücünden doðrudan doðruya istifade etmiþlerdir. Bu insanlar, ayýn on dördünün güneþe mukabil gelip de, güneþin þualarýný absorbe etmesi gibi, sinelerini O’nun neþrettiði Kur’ânî hakikatlere açarak, onlarý pratiðe dönüþtürmüþlerdir. Evet, artýk dört bir yanda onun düsturlarý yaþanmakta, onun gördüðü rüyalar tabir edilmekte ve onun hülyalarý yorumlanmaktadýr. Bugün sadece duygu ve düþünce itibarýyla tâ o zaman onun, çerçevesini belirlediði dairede olanlar deðil; o dairenin dýþýnda olanlar da, bu ýþýk kaynaðýndan istifade etmektedirler. Mesela, -makamlarý cennet olsun- Türkiye’de Necip Fazýl ve Nureddin Topçu’yu, Mýsýr’da Hasan el-Benna, Pakistan’da Mevdudi’yi dýþ dünyadan istifade eden insanlar olarak görebiliriz. Demek ki, Üstad’ýn engin düþünceleri ile insanlýða sunmuþ olduðu mesaj, Türkiye’de “evvelen ve bizzat” dýþarýda ise “saniyen ve bi’l-araz” Ýslâmî diriliþte rol oynamýþtýr. Meselenin bir baþka yönü ise, bugün onun temsil ettiði düþüncelerin dünyanýn dört bir yanýna götürülmesidir. Yani yukarýdaki tesbit içinde onun Ýslâmî yorumlarý, hizmet metodlarý bunlara sahip çýkan insanlar tarafýndan evvelen ve bizzat Türkiye’de, saniyen ve bi’l-araz da dýþ dünyada temsil edilmektedir. Bütün bunlarý -Allah’ýn inayet ve keremiyle- Kur’ân ve Hz. Sahibü’l-Kur’ân (s.a.s.) namýna, onun temsil ve teblið ettiði gerçeklerle yeniden diriliþin ilk hamleleri olarak görebiliriz. Þimdi tekrar baþa dönecek olursak; bütün bu geliþmelere raðmen nasýl Efendimiz (s.a.s.) ve O’nun âlemþümûl nübüvveti, çoklarý tarafýndan kabullenilemedi ise, Hz. Bediüzzaman için de ayný þeyler geçerli olabilir. Ýhtimal, bu gerçeði kendi döneminde gören ve geleceðin dünyasý itibarýyla de o engin feraset ve basiretiyle sezen Üstad, “Beni anlayamadýlar...” serzeniþinde bulunmuþtu. Ýster onun fikir, düþünce ve kalb hayatý, ister delice Allah’la irtibatý, mekânüstü-zamanüstü bir yerde enbiya-i izamla sýk sýk görüþmeye açýk mübarek hayatý, dava-yý nübüvvetin vârisi olma keyfiyeti ve isterse Þâh-ý Geylânî, Ýmam-ý Harrânî ve Ýmam-ý Rabbânî gibi kuvve-i kudsiyesinin bugünlere kadar uzamasý, onun nasýl bir þahsiyete sahip ve nasýl bir vazifeli olduðunu ifade ettiði halde, hâlâ ona, kalb ve gönül dünyasý itibarýyla kapalý kalanlara “Allah insaf versin.” demekten baþka elimizden bir þey gelmez. Biz, bir nurlu yoldayýz. Ýnsan ya bütün þartlara raðmen bu yolda yürür ve maksuduna eriþir ya da gerisin geriye dönerek daha yolda iken dökülür. Bu her iki durum da hepimiz için mukadderdir. Zira Allah hakkýmýzda ne takdir buyurmuþ bilemeyiz. Evet biz, her köþe baþýnda ayrý bir imtihan olan çetin bir yoldayýz. “Bu yol uzundur, menzili çoktur, geçidi yoktur, derin sular var.” Biz ise aciziz, hiçbir garantimiz yok, ancak matluba ulaþmada bir karýnca misali yolda olma, gücümüz yettiðince bu yola baþ koyma ve ayaðýmýzý öbür âlemin koridorundan içeriye atma, el ve his yordamýyla kapýnýn arkasýnda durup içeride olup biten þeyleri sezmeye çalýþma gibi vesileler var. Bütün bunlarý küçümseyemeyiz. Ne var ki, bütün bunlar, yolda olmayý da deðiþtirmeye yetmez. Kudsilerle ayrý bir mânâ kazanan bu yol, dünya kadar cehd ve bir o kadar da sancý ister. Zira her sancý bir kutlu doðumla neticelenir. Ýþte içinde bulunduðumuz þu günler ve þu köhne dünya da birbiri ardýna doðacak sürprizlere gebedir ve vakt-i merhunu geldiðinde -Allah’ýn inayetiyle- bu sürprizler peþ peþe zuhur edecektir. Kaynak: Prizma > Büyüteç Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Adem Geschrieben 20. November 2008 Autor Teilen Geschrieben 20. November 2008 abi ben ne yaptiysam bunun codunu degistiremedim. Anlamadim niye olmuyor? Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Gast Geschrieben 20. November 2008 Teilen Geschrieben 20. November 2008 olmuyor tprkisch yapdin dimi Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Adem Geschrieben 20. November 2008 Autor Teilen Geschrieben 20. November 2008 ja Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Empfohlene Beiträge
Dein Kommentar
Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.