Adem Geschrieben 18. November 2008 Teilen Geschrieben 18. November 2008 Asr-ý Saadetten Günümüze Diyalog Kur’an-ý Kerime ve Efendimiz'e (sav) en baðlý insanlar olan ve Kur’an-ý Kerim'de Allah’ýn, “Ben onlardan razýyým “ (41) dediði Ashab-ý Kiram’ýn bu noktada farklý düþünmeleri hiç mümkün mü? A) Dört Halife döneminde Diyalog Gayrimüslimlerin kendi kültür ve dini inanýþlarýný devam ettirdikleri okullar, Ýslam idaresi altýndada eðitimlerine devam etmiþler ve buralardan baþta patrikleri olmak üzere din adamlarý yetiþtirmiþlerdir. Ýncelemelerimizde, Hristiyanlara karþý çýkarýlan zorlayýcý emirnamelerin hiçbirisinde, onlara ait din okullarýný denetim altýna alýcý, kýsýtlayýcý bir hükme rastlanmaz ! Peygamberimizin vefatýndan sonra baþlayan Fetih hareketleri ile birlikte ele geçirilen þehirlerin çoðu Sulh yoluyla ele geçirilmiþ ve cizye ödemeleri þart koþularak gayrimüslimlere bir ahitname ile yükümlülükleri ve haklarý sunulmuþtur. Bu ahitnamelerde, fethedilen beldelerde faal olan kiliselerin yýkýlmýyacaðýna dair garantiler bulunuyordu. Hatta Hz.Ömer, Kudüsün fethi üzerine gittiði bu þehirde, Patrik Sofranyus’un namazýný büyük Kýyame (Bas) Kilisesinde kýlmasý teklifini geri çevirmiþ, þayet bu Kilisede namaz kýlmasý halinde acaba ileride camiye çevrilir ve bir haksýzlýðýa vesile olurmuyum mülahazasý çerçevesinde uygun görmemiþtir. (42) Halife el-Velid b Andulmelik tarafýndan Dýmeþk mescidinin geniþletilmesi gayesiyle yýkýlan Yohanna Kilisesiyle ilgili hatalý uygulma, Halife Ömer bin Abdulaziz tarafýndan düzeltilmiþ, o kilisenin iadesi düþüncesi ile, Hristiyanlar buna Rýza göstermesede, kilise yerine yapýlan caminin yýkýlmasýna karar vermiþtir. Miladi 3.Asýrda yapýlmýþ Tur daðýndaki Sina Manastýrý (St.Catherina Manastýrý) , bugün bile ziyaretçilere sahib olmasý bakýmýndan, Ýslami Ýdare tarafýndan korunmuþ, sadece bir hatýra mahiyetinde küçük bir odasý namaz kýlýnmak üzere düzenlenmiþtir. Bunun ile birlikte, Filistin, Suriye, Ürdün, Mýsýr, Irak ve Anadolu coðrafyasýnda mevcut bazý manastýrlarýn XXI.Yüzyýla ulaþabilmiþ olmalarýný, Ýslamýn farklý din mensublarýna bakýþ açýsýný net bir ortaya koymaktadýr. (43) Emevi devletinin, Hristiyanlarýn yoðun olarak yaþadýðý Þam topraklarýnda, iktidara gelmesinden itibaren, Hristiyanlarýn devlet kademelerinde geniþ çerçevede istihdam edildikleri bilinmektedir. Bu husus Abbasiler dönemindede devam etmiþtir. Onlarýn bu hoþgörüsüne tahammül edemeyen kimseler olmasýna raðmen uygulamalar devam etmiþ ve Abbasi bürokrasi hayatýnda Vezirlik makamýnda bile pek çok Hristiyan görevlendirilmiþtir. El-Maverdi, vezirlik görevini tefvid (karar) ve tenfiz (uygulama) olarak iki ana Gruba ayýrmýþ ve tenfiz makamýna bahse konu gayrimüslimlerin istihdam edileceðini belirtmiþtir. Ýleriki asýrlarda, tefvid makamýnda bulunduklarýda olmuþtur. Özellikle ilk Hicri 5 Asýrda kurulan devletlerin deðiþik alanlarýnda, Köy Reisliði (Mevazit) , Cehbez, Katib, Tabip, Divan-ül Ceyþ baþkanlýðý, Kahramane (özel vekil) , Hazinulfüruþ, Zimam, Sahibüþ- Þurta gibi vazifelerde görevlendirilimiþlerdir. Özellikle sarayda görev yapan Tabipler, ailenin bir bireyi olarak izinsiz Halife ve yakýnlarýnýn odalarýna girebilmiþler ve ibadetlerini de yine sarayda yapabilmiþlerdir. Emevi Sarayýnda önemli bir yeri olan Saray Þairliðine getirildikleri gibi, Abbasiler döneminde de yine Hristiyan Þairler Saraya gelerek eserlerini sunmuþlardýr. (44) Hulefayi Raþidin döneminde, zýmmi statüsü ayný Efendimiz (SAV) döneminde olduðu üzere devam etmiþ, hatta Hz.Ömer kendi döneminde gerçekleþtirilen Fetihlerde, ele geçirilen insanlarý esir statüsünde deðil, direkt zýmmi statüsüne tabi tutup büyük bir insaniyetperverlik göstermiþtir. Demek cizye, Hristiyanlarý ezmek için deðil onlarý korumak için alýnan bir katýlým payý olduðunu bizzet Thýmas W.Arnold kabullenmektedir. (45) Tüm bunlarla beraber, ilk Fetih hareketleri sýrasýnda Bizanslýlarýn Ýslam ordularýný geri püskirtmek amacý ile saldýrý düzenledikleri sýrada, korumayý yerine getiremiyeceklerini anlayan Müslümanlar (o bölgenin Müslüman Valisi) , Ehli Kitabtan topladýklarý vergileri geri iade etmiþ ve bu davranýþ bölge halkýnda derin tesirler býrakmýþtýr. Bu konuya en güzel örnek, Þam Valisi Ubeyde bin Cerrah’ýn, bahse konu Bizansýn saldýrýsý karþýsýnda, daha güçlü bir Ordu ile geri döneceði ana kadar geçici olarak Þamý terk edeceði sýrada, Hristiyanlarýn Liderini yanýna çaðýrtýp, topladýðý cizyeyi iade etmesidir. Bunun üzerine, Þamda bulunan ve vergilerini iade alan Hristiyanlar, Bizanslýlarýn Hristiyan olmasýna karþýn, Müslüman bir idarenin baþlarýna tekrar geri gelmesi için, Manastýra kapanmýþ ve tekrar Müslümanlarýn raiyetine girmek için dua etmiþlerdir. (46) Hz.Ali’nin:” Zimmet akdi, mallarý mallarýmýz, kanlarý kanlarýmýz olsun diye akdedilir“ yaklaþýmý, Zýmmilerin Ýslamiyetteki konumuna açýklýk getirmiþtir. (47) Hz.Ömer’in yaþlý bir zýmmiye söylediði:” gençliðinde senden cizye alýp, ihtiyarlýðýnda seni terk etmek olmaz “ sözü meþhurdur. Yine Hz.Ömer’in cüzzamlý Cabiye Hristiyanlarýna zekat gelirlerinden pay ayýrdýðý ve kendilerine yardýmcý olduðu da bilnmektedir. (48) B) Türk-Ýslam devletlerinde ve Osmanlýda Diyalog Türk-Ýslam Devletleri, Müslüman olmayanlara karþý iyi niyetli ve müsamahalý davranmýþ, onlarýn dini deðerlerine karþý saygýlý olmuþ ve bunu yaparkende insani bir vazifeninde ötesinde, Ýslam dinini referans almýþlardýr. Ýslam Hukukçularý, dünyayý Dar-ul Ýslam ve Dar-ul Harb olarak ikiye ayýrmasýna karþýn, kendilerine Ýslamýn kaidesi olan Dar-ul Sulh yolunu seçmiþerdir. Bu düþünce sayesinde, Osmanlý sýnýrlarý içinde bulunan Müslüman olsun veya olmasýn insanlar, ayný Ýdare altýnda asýrlarca barýþ ve huzur içinde yaþayabilmiþlerdir. Peygamberimizin ihdas ettiði geleneðe göre Adalet karþýsýnda, Devlet Baþkanýda “kanun üstü “ bir konumda deðil, sýradan bir vatandaþ gibi muamele görmeyi gerektirmiþtir. Dünya tarihi, o zamandan itibaren sýradan bir tebaanýn, hatta bir gayri müslimin bile, Hükümdarý mahkemeye verebildiðini göstermektedir. Fatih Sultan Mehmed’in, bir Hristiyan Rum tarafýndan dava edilip, mahkum olmasýna baþka nasýl izah edebiliririz? (49) Yine Osmanlý Döneminde, gayrimüslimlerin kendi Kanunlarýný (Hukuklarýný) , Müslüman otoritelerin müdahelesi olmadan kendi Hakimleri tarafýndan karar verdiklerine ve bu kararlarý uygulamayý, mevcut Hükümetin kendine mecbur ettiðine þahit olmaktayýz. (50) Ermeni ve Gürcü Kaynaklarda, “Melikþah’ ýn, bütün Hristiyanlara karþý þefkatle dolu olduðunu, geçtiði memleket halklarýnda bir Baba gibi davrandýðýný ve buna istinaden bir çok ülkelerin, kendi istekleriyle onun idaresine girdiklerini, ölümünde cenazesinde Müslümanlarýn yanýnda Hristiyanlarýnda katýldýðýný nakletmektedir. (51) 1071 yýlýndan sonra Anadolu’da yaþamaya baþlayan Selçuklu Türkleri, Hristiyanlarýn mal, can emniyetlerini de azami derecede korumuþ,12.Yüzyýlda Erzurum, Erzincan gibi Anadolu þehirlerini ticaret maksadýyla dolaþan Latin tüccarlarýn ibadetleri için bile özel kiliseler yapýlmýþtý. Selçuklu sultanlarýnýn birçoðu, buralarý ziyaret edip, rahiplere baðýþlarda bulunur ve manastýrlardan vergileri kaldýrmýþlardýr. Bu müsamaha anlayýþý, Türklerin Ýslam ile tanýþmalarýndan öncede vardý. (52) 600 yýl Dünya siyasetine yön vermiþ olan Osmanlý Devlet-i Aliyesi, bugün hemen her ülkenin yakýndan ilgisini çekmekte ve özellikle çokuluslu devletlerin bir tecrübe kaynaðý olarak müracaat kaynaðý olmaktadýr. Bunun nedeni, sadece Avrupa, Asya ve Afrika’da sahip olduðu geniþ stratejik topraklar deðil, ayný zamanda Doðu Roma gibi bir devletin varisi olarak yönetiminde çok farklý milletleri ve dinleri bir araya getirmesidir. Aslýnda Osmanlý Devletinin 624 yýllýk bir ömre sahip olmasýnda, Türk ve Müslüman olmayan bu nüfusun önemli bir katkýsý vardýr. Osmanlýnýn, bahse konu farklý dine sahip bu milletlere uyguladýklarý Adil ve Hoþgörülü yönetim, Rumeli topraklarýnda Osmanlýlarýn beklendiðinden daha fazla yayýlmalarýna ve kalmalarýna zemin hazýrlamýþtýr. Nitekim, Ýspanya ‘da baský altýnda kalan Yahudilerin, Osmanlý topraklarýna getirilerek koruma altýna alýnmasý ve yerleþtirilmesi, ülkelerdeki gayrimüslimlere hoþgörünün ve güçlü bir devlete tabi olmanýn avantajýný hissettirmiþ ve Osmanlýya baðlýlýklarýný artýrmýþtýr. (53) Osmanlý Ýdaresi, vatandaþý bulunan gayrimüslimlerin sadece dini ve örfi eðitimlerine hürriyet getirmemiþ, ayný zamanda onlarýn ekonomik bakýmýndan da refah düzeyi yüksek bir yaþantýya sahip olmalarýný hedeflemiþti. Bunun için, Hristiyanlar çalýþmýyor ve Alýþ-veriþ yapmýyorlar diye, Pazar gününe denk gelen semt pazarýnýn gününü, baþka bir gün ile deðiþtirmek suretiyle maðdur olmalarýný engellemeye çalýþmýþardý (54) Ayný zamanda evlilik akdi, boþanma, çeyiz, mehir, nafaka gibi bugün için özel Hukuka dahil konularda, gayrimüslimler tamamen özerk býrakýlmýþtý. (55) Bu alana iliþkin hukuki davalarý kendi cemaat mahkemeleri bakardý.. Ancak, bu konulardaki problemleri isterlerse Ýslami mahkemelere götürebiliyorlardý. Ayný cemaate mensub kiþiler arasýndaki davalar ise, ilgili cemaat baþkanlarý tarafýndan çözülemezse, þer’i mahkemlere getirilirdi. Ancak, Þeriyye sicillerinden, zýmmilerin özel Hukuka ait davalarýný ve noter iþlerini tercihen, Kadý önüne getirdiklerini görüyoruz. Dini þefler veya cemaat mahkemeleri tarafýndan verilen hükümler, onlar adýna devlet tarafýndan infaz ve icra olunurdu. (56) Burdan da rahatlýkla ifade edebilirizki, Osmanlý Milletler Sisteminin yapýsý, sadece dini ve ýrki deðil,daha çok Sivil ve Hukuki bir çoðulculuða dayanmaktadýr. (57) Osmanlý Kurucusu Osman Bey, uygulamalarýnda ve verdiði kararlarda Hrýstiyanlarýn dini haklarýna dokunmamýþ ve ilk Osmanlý Hükümdarlarýda, çeþitli memuriyetlere ve zaman zaman Komutanlýk makamýna Hristiyanlardan seçmiþtir. Fatih Sultan Mehmet, 29 Mayýs 1453 ‘de Ýstanbul’a girdiðinde, halk Ayasofya’da ayin yapmakta ve korku içinde beklemekteyken, Fatih, rahib’i yanýna çaðýrtarak: ” Evlerine dönmelerini, herkesin can,mal ve namusunun emniyette olduðunu, iþ ve sanatlarýna devam etmelerini” istedi. Fatih,bu vesile ile Ortodoks Rumlarý yeniden teþkilatlandýrdý ve patriklik makamýna kendi örf ve adetlerine göre , Georgios (Kortesios) Skolarios (Gennadios) ‘un yeni bir patrik olarak seçilmesini saðladý. Bu kiþi, Türk hakimiyeti altýndaki ilk Patrik olmuþtur. Seçimden sonra yemeðe davet edilen yeni Patriði karþýlamaya yaþlý vezirlerini gönderen Fatih, uzun sohbetten sonra, dini idare ve mezheb iþlerinde ona haklar takdim etmiþtir. “Millet baþý” ünvanýnýda vererek, onu bütün dindaþlarýnýn meseleleri üzerinde yetkili kýlmýþ, hürmetkar bir þekilde sarayýn kapýsýna kadar uðurlamýþ, beyaz bir ata bindirmiþ ve bir hükümdar gibi uðurlamak üzere bütün Saray erkanýna ve Devlet Umerasýna emir vermiþtir. Fatih, daha sonra Patriðe birde ferman (berat) vermiþtir. Bu fermanda kýsaca, patrik ve büyük papazlarýn rahatsýz edilmiyeceði, genel hizmetlerden (vergi vb.) muaf tutulacaðý, Kiliselerinin camiye çevrilmiyeceði, dini ayinlerin serbest kalacaðý, Nikah-cenaze iþlemleri ve törenlerinin eskisi gibi yapýlabilineceði, Patriðin statüsünün Vezir statüsünde kabul edileceði, kendilerine bir de “Muhafýz Birliði” verileceði, þeklindedir. Din imtiyazlarý denebilecek olan bu haklara, Fatih’ten sonraki Padiþahlar bir takým ilaveler yaparak, genellikle sadýk kalmýþlardýr. Kanuni Sultan Süleyman, Fransa Kralý F.François’un, Kudüsteki bir kilisenin camiye çevrilmesi sebebiyle yazdýðý rica mektubuna gönderdiði cevapta, önceki imtiyazlarýn devam edeceðini belirtmiþtir. (58) Kanuninin çaðdaþý olan ve Protestanlýðýn Kurucusu Martin Luther bile, muvakkat bir kadirþinaslýk ile:” Türkler gelip de Almanya’da adilane idarelerini acaba kuramazlar mý? ” düþüncesinde olduðu bilinmektedir. (59) Avrupa Devletlerinde azýnlýklarýn zor bir hayat yaþadýðýný gören Voltaire (Volter) Türkiye’deki azýnlýklar hakkýnda þunlarý yazmak zorunda kalmýþtýr: “Küçük dünyamýzdan çýkalým ve Kýtanýn kalan kýsmýný inceleyelim, Türkler, çeþitli dinlere mensub yirmi milleti huzur içinde yaþatýyor, Ýstanbul’da 200 bin Rum güven içinde, demek oluyorki, Osmanlý Ýdaresi, gayrimüslimlere tam bir hürriyet ve adalet saðlamýþtýr” (60) Devletin saðladýðý tam hürriyet ve uyguladýðý adalet sebebiyle gayrimüslimlerin ruhani liderleri bizzat kendileri Devlet-i Aliye’ye þükranlarýný sunmuþlardý. Mesela, “Patrik-i Ýstanbul-ý Rum ve Asitane’de mukim Cemaat Metroplidan” imza ve mührünü taþýyan belge, bunlardan bir tanesidir. Ýspanya Kralý Ferdinant’ýn, Yahudileri yok etmek istemesi üzerine Sultan II.Beyazid, onu kýnamýþ ve bir kanun çýkararak onlarý Türkiye’ye getirtmiþtir. (61) Sýrp Kralý Brankoviç‘in Macar Ýmparatoruna yazdýðý:” Osmanlý bizi güneyden, siz de kuzeyden sýkýþtýrýyorsunuz. Biz Hristiyan olan sizlere itaat etmek istiyoruz. Acaba Ortodoks kiliseleri hususunda nasýl muamelede bulunacaksýnýz? ” sorusuna verdiði þu ilginç cevab enteresandýr:” Bütün Ortodoks Kiliseleri yýkýlacak, yerine yeni Kiliseler inþa edilecektir”. Bunun üzerine ayný heyet Fatih Sultan Mehmet’e gönderilmiþ ve Fatih’in cevabý þu þekilde olmuþtur: “Herkes kendi halkýna, kendi mabedinde ibadet etmeye devam edecektir “ Evet, eðer bugün Kumkapýda, özellikle cumartesi ve pazar günleri çan sesleri duyulurken, ikindi namazýnda Allahu Ekber sesleri ile iþitiliyorsa, eðer Mihrimah Sultan Camii’nin hemen yanýnda Kilise inþasýna müsaade edilmiþse, bu Hoþgörü ve Müsamaha Ruhunun önemli bir tezahürü deðilde nedir? Gayrimüslimlere, Osmanlý Devletinde sadrazamlýk, valilik, sancakbeylik, ve belli yerlerde kadýlýk ve devlet baþkanlýðý dýþýnda bütün görevlerin verilmiþ olmasýný nasýl izah edebiliriz? (62) 41 Tevbe Suresi,100 42 El-Akkad, el-Abkariyyatül_ Ýslamiye, Beyrut 1968, 427- 428; Muhammed Hüseyin Heykel, el-Faruku Ömer, Kahire 1963-1964, I, 258-260 43 Levent Öztürk, Asrý Sadetten Haçlý seferlerine kadar Ýslam Toplumu Hristiyanlarý, s.118-119 44 Levent Öztürk, Ýslam toplumunda hristiyanlara gösterilen Hoþgörü örnekleri, Sakarya Üni. Ýlahiyat Fak. Dergisi, 4/2001, s 25-37 45 Thomas W.Arnold, The Preaching of Ýslam, London 1913, s.60-61 46 Ebu Yusuf, Kitabu’l – Harac, s.139; Belazuri, Futuhul Bulhan, s187 47 Serahsi, Þerhu Siyeri’l Kebir, III,250. 48 Ýbn kayyim, Ahkam, I,38; Ýbn Sa’d, et-Tabakatül Kübra, Beyrut 1957-1960, I,380. 49 Hamidullah, el-Vesaik, s.83 50 Hamidullah, el-Vesaik, s.66-72 51 Osman Turan, Türk Cihan hakimiyeti mefkuresi tarihi, Ýst.1979,I, sy.288-289 52 I.Goldheizer, Ýslam Ansiklopedisi, Ehlü’l Kitab md. 53 Yusuf Halaçoðlu, “Osmanlý Devletinde Gayrimüslim Vakýf ve Dini Teþekküllerin Statüsü”, Osmanlýda Hoþgörü ve Birlikte Yaþam Sanatý, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfý yay, Ýst. 2000, s 127-129 54 Ziya Kazýcý, “Osmanlý Devletinde Hoþgörü”, Ýst.Büyükþehir Belediyesi, 7-8 Mart 1998, Ýst. S.110-113 55 Fýndýkoðlu, Fahri, Hukuk Sosyolojisi, ÝÜY, Ýst. 1958, III/55 56 Türk Dünya Araþtýrmalar Vakfý, Þeriyye Sicilleri, Ýst.,1989, II/ 56-57; Bozkurt, Gülnihal, Gayrimüslim Osmanlý Vatandaþlarýnýn Hukuki durumu, TTKY, Ank.,1989, s.23-24 57 Bulaç; Ali, Ýslam ve Fanatizm, Ýst., 1993, s.86-88 58 Süreyye Þahin, Fener Patrikhanesi ve Türkiye, Ýst. 1980, s.48 59 Tarih.III, Türk Tarih Tetkik Cemiyeti, Yeni ve Yakýn Zamanlarda Türk Tarihi, Ýst.1931, s.52 60 E.A.Murat, Milli Iþýk, Sayý.1, s.31 61 M. Süreyya Þahin, “Osmanlý Devleti’nin hristiyanlarla Münasebetleri”, Asrýmýzda Hristiyan-Müslüman münasebetleri, ÝSAV, Ýst. 1993, s.111-120 62 Ahmet Akgündüz, “Osmanlý Devletinde Barýþ ve Hoþgörünün Hukuki Temelleri”, Osmanlýda Hoþgörü birlikte Yaþama Sanatý, Gazeteciler ve yazarlar Vakfý yay., Ýst. 2000, s.64-73 Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Empfohlene Beiträge
Dein Kommentar
Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.