Webmaster Geschrieben 20. Oktober 2008 Teilen Geschrieben 20. Oktober 2008 Ýlâhî ikaz ve Diyanet Felâket ve musibetler hakkýnda öteden beri yapýlagelen “ilâhî ikaz” yorumunun 17 Aðustos depremi için de 28 Þubat kaynaklý zulüm ve haksýzlýklarla irtibat kurularak dile getirilmesi birilerini çileden çýkarmýþtý. Milyonlarca depremzede bir an önce yardýmýna koþulmasýný, dað gibi enkazlar kaldýrýlmayý beklerken DGM’lerin harekete geçirilip depreme “ilâhî ikaz” diyenlerin peþine düþülmesi ve peþ peþe yargýlanýp cezalandýrýlmasý bundandý. Kutlular bu sebeple 276 gün hapiste yattý. (Sonra AÝHM, bu kararýn haksýzlýðýna hükmederek Türk devletini tazminata mahkûm etti.) Yeni Asya yazarlarý hakkýnda bunun için toplam 7000 güne yakýn hapis cezasý talep edildi. Ancak bu gözdaðý ve yýldýrma operasyonu, “sokaktaki insan”ýn da depremi ilâhî ikaz olarak görüp öyle deðerlendirmesine engel olamadý. Bunun üzerine Diyanet de iþin içine sokuldu. Camilerde depreme ilâhî ikaz demenin yanlýþ olduðunu iddia eden Cuma hutbeleri okutuldu. Dahasý, yine Diyanet’e, münhasýran bu iddiayý ihtiva eden broþürler hazýrlatýlýp yayýnlattýrýldý. Yetmedi; ders kitaplarýna, felâket ve musibetler için yapýlan ilâhî ikaz yorumunu “hurafe” olarak niteleyen bölümler yazdýrýlýp konuldu. Ama bütün bunlara raðmen, üniversiteler ve farklý kuruluþlarca yapýlan araþtýrmalar, halkýn büyük ekseriyetinin deprem gibi felâketleri ilâhî ikaz olarak görmeye devam ettiðini gösterdi. Çünkü bu yorum, kaynaðýný köklü inançlardan alýyor. Kur’ân baþta olmak üzere semavî kitaplarda verilen mesajlara dayanýyor. Âsi kavimlerin felâket ve musibetlerle cezalandýrýldýðýnýn anlatýldýðý Peygamber kýssalarýna istinad ediyor. Ve bu inanç sadece Müslümanlara mahsus deðil. Hýristiyan, Yahudi, hattâ Budistler dahi bu çeþit hadiseler için böyle yorum yapýyorlar. Nitekim geçmiþ yýllarda ABD yönetiminin büyük tafralarla fezaya gönderdiði Uzay Mekiklerinden birinin, fýrlatýldýktan hemen sonra yere çakýlmasý; yine ABD’de Katrina ve benzeri kasýrgalar; ve Uzakdoðu’yu vuran tsunami için, inanç sahipleri hep “ilâhî ikaz” yorumu yaptýlar. Þimdi de ayný yorum, dünya piyasalarýný vurup kapitalist sistemin dev banka ve þirketlerini deviren küresel finans krizi için yapýlmakta. Bu yöndeki ilk yorum, Katolik âleminin ruhanî lideri Papa’dan geldi. Papa, cami kürsü ve minberlerinde dinlemeye alýþýk olduðumuz gerekçelerle bu krizi ilâhî bir ikaz olarak niteledi. Ardýndan çok farklý ve þaþýrtýcý bir isim, Nikaragua’nýn solcu ve eski gerillacý Devlet Baþkaný Ortega da benzer bir deðerlendirme yaparak, Allah’ýn krizle ABD’yi cezalandýrdýðýný söyledi. Derken, Avusturya Katolik Kilisesinin Viyana Kardinali de krizi “Allah’ýn bir cezasý” olarak niteledi ve “Kur’ân’da da yeri olan Musa Peygambere indirilen 10 Emir’i hatýrlatýyorum” dedi. Buna karþý Diyanet Ýþleri Baþkaný Bardakoðlu’nun “Krizi ilâhî ikaz olarak algýlamayalým” diyerek lâfý eveleyip gevelemesi ise tuhaf kaçtý. Prof. Bardakoðlu, “Finans krizi, insanoðlunun maddî unsurlar ve aþýrý dünyevîleþme üzerine kurduðu sistemin zaman zaman kendini cezalandýrmasý ve kendi eliyle ürettiklerinin yine kendine dönmesidir” gibisinden izahlar getiriyor. Ýyi de, bu izahlar “ilâhî ikaz” yorumuyla çeliþmiyor ki. Tam tersine, bu yorumu tamamlýyor. Buna raðmen Baþkanýn “ilâhî ikaz” dememek için bu kadar ýkýnýp sýkýnmasýnýn sebebi ne ola? Katolik muhatabý, hem de bizim mukaddes kitabýmýz Kur’ân’a atýfta bulunarak son derece net bir üslûpla konuþurken, bizim Diyanet Ýþleri Baþkaný, kaynaðý Kur’ân’da yer alan açýk ve kesin bir hakikati dile getirmekten niye çekiniyor? Bardakoðlu, “Camilerde Atatürk anlatýlsýn” derken sergilediði netliði, “Finans krizi Allah’ýn bir ikazýdýr” yorumu yapmaktan niye esirgiyor? Yoksa camileri “Atatürkçülük propagandasýnýn mekânlarý” haline getirme noktasýndaki ýsrarý mý kendiliðinden böyle bir neticeyi veriyor! Kazim Gülecyüz, Yeni Asya 17.10.2008 Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Serbederan-19 Geschrieben 20. Oktober 2008 Teilen Geschrieben 20. Oktober 2008 Ellerine saglik abi emek etmissin. Diyanetin bu tutumu yeni bir uslup degildir. Yaklasik iki sene önce, tv lerde oynayan "besinci boyut" yada "kalp gözü" gibi proglamlarla ilgili bir yazi okumustum... Bu dizilerde segilenen "ilahi ikaz" yada "ilahi ceza", halkin cogunu cezbederken, din ve iman seviyesi zayif insanlari, tamamen dinden ve imandan soguttuguna dair bir arastirmadan söz ediliyordu. Ayrica "ilahi bir ikaz" yada "cezanin", ayri ayri kesimden olan insanlar tarafindan ayni sekilde yorumlanmadigi belirtiliyor. misal: Soylu bir evin iki gelini var. görümcelerden "iyi kalpli" olani hamile kaliyor. "Kötü kalpli" görümce miras derdinden, görümcesine bir tuzak kurup onun bir kaza sonucu bebegini kaybetmesine sebep oluyor. Dahasi da "iyi kalpli" gelin tekrar hamile kalip anne olamayacagini ögreniyor... Aradan bir - iki sene geciyor ve "kötü kalpli" olan görümcenin bir bebegi oluyor. Tabii bebegi gözü gibi sakinip, cocuk sevgisinden mahrum biraktigi görümcesini bebegin yanina yaklastirmayip, tekrar tekrar eziyet ediyor... Netice-i kelam, konakta cikan bir yangin sonucu, bebek alevlerin arasindan kurtarilamayip, annesinin icler acisi feryatlari esliginde canli canli yaniyor. Filmin sonuna yaklasirken herkes icinden bir "etme komsuna gelir basina" yada "alma mazlumun ahini cikar aheste aheste" diyor. Ama akla söyle sorular da geliyor: "Kusuru anasi isledi, ya o masum bebegin ne günahi vardida Allah onu canli canli yakti"? Burda ceza kime? Öbür yandan senelerdir kendisine haksizlik yapilan seyirci kisimida "Ya Rabbi hani bana, hani bana" diyor ve bir türlü gelmeyen "ilahi cezanin" sabirsizligi ile isyan ediyor... Bizim halkimizin hepsi ayni kivamda degildir. Böyle genellemeler, bilhassa milletin "hassasiyetle muamele görmesi" gereken kismini cürütüyor. Diyanet gibi bir din kurulusunun görevi, "dindar" kesimine degil, "avam" kesimine hizmet verip, onlari din imanla tanistirip baristirmasi gerekmektedir. "Atatürk" sorusu son zamanlarda ya hep ya hic gibi bir anlayisa sebep olmaktadir. "Ya dindarsin, o zaman Atatürk karsitisin, yada "laik, yada Liberal sin" ve Atatürk yanlisisin" gibi bir anlayis takip edilmektedir. Hem dindar hemde Atatürk yanlisi olamayi becerene kadar da bu kavga sürecek. Atatürk, tek basina memleketi kurtarmamistir. Sayisiz sehidimizin kanlariyla sulanan her karis toprak mukaddestir. Atatürk´ü, sanki memleketi tek basina kurtarmisda, geri kalan halkin onu seyre dalmis süsü vermek ahmaklik ve edpsizliktir. Öte yandan Atatürk´ün de bu zaferlere vesile olarak, caba sarf ettigi unutulmamalidir. Müslüman kendisinin sahit olamadigi seyler hakkinda kulaktan dolma sözlere kulak vermemelidir. Su-i Zan haramdir. Atatürk de bir insandi, elbette kusuru olacak.Abartip yüceltmeye gerek yoktur. Biz müslümanlar olarak "Ata" olarak bildigimiz, memlekete hizmet eden, emegi gecen her "Kisiye" minnet duyariz ve vefa borcumuzu dualarla öderiz. Hükmü biz degil Allah verir. Vatanin ve milletin bu fitneyi yenip, bir bilek ve bir yürek olabilmesi icin de "Atatürk" mevzusuna "müslümanca bakma" sorusu camilerde konusulmayacakta köse kahvelerinde mi konusulacak? Buda pek ala Diyanet islerine düsen bir görevdir. Unutmamalidirki, kötü bir devlet hic vatansizliktan iyidir. Kötü bir yönetimde kaosdan iyidir. Koasun esiginde olan milleti bir araya getirmek en kutsal görevdir. Hiristiyanlarin papasi "ilahi caza" dan bahsederken, bir önceki meslektasinin üc gün üc gece ölüm döseginde yatip, ikina ikna can cekistigini neden ilahi ceza olarak kabul etmiyor? Yorumlar bakis acisina göre degisir. Diyanet gibi bir kurulusun, devletin degisik kesimlerinden ve farkli seviyelerden olusan insanlarina en güzel ve verimli bir sekilde hitap edebilmesi icin bazen iki adim geri gitmeksi ve gidebilmeside önemlidir. Böyle mevzular köse yazarlarinin, bayagi yorumlarina malzeme olmayacak kadar hassas ve ciddidir. Saygilarimla Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Empfohlene Beiträge
Dein Kommentar
Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.