Zum Inhalt springen
Qries Qries Qries Qries Qries Qries

Empfohlene Beiträge

Kaynak:

"Nasil Örtündüler?"

Gülay Atasoy

 

Ilk örtündügüm gündü. Yolda giderken, üniversiteli bir genc, dogululardan bir tanesi. Beni görür görmez karsima geldi. Hayretle yere cakilmis durdu.

-„Bacim, bacim, Türk müsün“ dedi. „Elhamdülillah, Türküm, Müslümanim“, dedim.

„Bacim, dedi, nasil olur, bu hali biz görecekmiydik“ dedi. „Ben de bugün örtündüm, ben de cok sevincliyim“ dedim. Gözleri yasli „bacim, yalvariyorum, ne olur sakin degismeyin. Sakin bu halinizi kaybetmeyin. Bir de bacim, cok seylere hazirlanin. Size cok siddetli firtinalar gelecek. Cok büyük tenkitlere maruz kalacaksiniz, hakaretler edilecek. Bunlara karsi dayanikli, hazirlikli olun. Sakin acilmayin bacim, hep sizi özledik, hep sizi bekledik.“

Aynen hic unutmuyorum bu sözleri. „Allah gösterdi bana, gözüm acik gitmeyecegim, sayiniz cok olsun bacim“ diyerek agliya agliya kalabaligin arasina katildi gitti.

 

Sule Yüksel Senler

 

O da cok aristokrat bir ailenin cocuguydu. 1945’lerin CHP dönemlerinde büyüdü. Bir batili gibi egitildi. “Cagdas“, modern ve ilericiydi. Modern dünyanin bütün isteklerini yerine getiriyordu. Bir cok kadin ve diger derneklerde baskanlik yada azalik yapti. Aktifti, gazeteciydi. Henüz 13 yasindayken hikayeler “Yelpaze“ dergisinde yayinlanmaya basladi. Edebi yönü istikbal vaad ediyordu.

“Birlesen Yollar“ adiyla film olan “Huzur Sokagi“ adli eseri, satis rekorlari kirdi. Ilk yazisiyla mahkemelik oldu. A.P.‘nin meydan mitinglerinde atesli konusmalar yapti. Ragib Gümüspala kendisine milletvekilligi teklifinde bulundu.

Fakat kader aglarini baska türlü ördü. Onu, agabeyisi vasitasiyla Risale-i Nur’la tanistirdi.

 

Yillar süren bir mücadele sonunda Sule Yüksel Senler islami hayata dönüs yapti. Evet, Sule Yüksel Senler, bir devrin matbuat dünyasinda yer alan büyük bir yazar. Özellikle 65’li yillarda bir ekol oldu. O örtü bayragini sahsinda sembollestirerek Istanbul semalarinda dalgalandirdi. Bu bayrak elden ele dolasdi, Anadolu’nun bütün sehir ve kasabalarina kadar ulasti. Islam ve Kur’an davasinin hanimlar arasinda hale hale yayilmasinda bir öncü oldu. Onun Risale-i Nur denizinde iman ab-i hayati icerek bütün genc kizlara da icirdigini görmekteyiz.

O güc ve kuvveti nereden aliyordu? Evet o, bütün güc ve kuvvetini Risale-i Nurdan aliyordu. Bir insan sirtini Kur’an’a dayarsa, ilhamini ordan alirsa, elbette dünyaya meydan okur. Onun icin hapishaneler Medrese-i Yusufiye olur. Zindanlar ve sürgünler eglence. Eza ve cefalarin hepsi kaybolur.

Iste Sule Yüksel Senler de bu dava ugruna yasadi. Kendisiyle bir ocak aksami Zeytinburnu’ndaki evinde görüstük ve Islama dönüs hikayesini kendisinden dinledik:

 

Sule Yüksel, ailecek aslan Kibris’lilar. Sule Yüksel, 1938 yilinda Kayseri’de dünyaya gelir. Alti kardesler. Babasi kimya teknisyenidir. Kendisi cok kültürlü ve kendisini iyi yetistirmistir. Tabii annesi de..Ama islami suurdan yoksunlar. Zira onlar ilk cumhuriyetin cocuklaridirlar.

 

- „Kitap okumaya merakim cok fazla oldugu icin sürekli kitap okurdum. Özellilkle yabanci klasikleri..Zaten o zaman „yabanciya“ bir özenti yaygindi. Ama yasim ilerledikce mukayeseli okumaya basladim. Te’lif eserlerle yabanci eserleri karsilastiriyordum, ve biz bu mevzuda böyle düsünüyoruz yabancilar acaba nasil düsünüyor diye arastirirdim.“

 

-„Hidayetinizi anlatirmisiniz?“

-„Ben kendi islami hayata dönüsümden evvel, dönüsüme sebep olan agabeyimin dönüsünü anlatmak istiyorum. Agabeyim lise yillarinda hidayete eriyor. Bir arkadasi sebep oluyor buna ve gizli gizli namaza basliyor. Onu öyle görünce hemen durumu annemle babama ispiyonluyorum. „Kosun kosun bakin agabeyim ne yapiyor?“ diyorum ve kapi araliginda onu seyrediyorum. Annem bir tarafdan sesleniyor: “Oglum ne yapiyorsun?“ O hic duymamis gibi devam ediyor. Daha önce hic namaz kilan görmemisiz. Annem agliyor..Ah oglum cildirdi, aklini oynatti. Babam:“ Dur görmüyor musun namaz kiliyor? Bekle biraz“ Neticede agabeyim selam veriyor „Oglum ne yaptin öyle?“ „Anne görmüyor musun namaz kiliyorum“ „Tamam kilabilirsin, simdi icinden gelen bir duygudur, hürmet ederim. Yoksa devamli bes vakit namaz olarak mi kilacaksin?“

-„Ne münasebet baba, bir müslüman bülug cagindan itibaren namaz kilmasi farzdir. Dolayisiyla ben ömür boyu bes vakit namaz kilacagim“ dedi. Bu söz ortaliga bomba gibi düsdü. Annem dövünüyor,agliyor. Ailemiz icinde uzun zaman ben de basta olarak alay ediyorduk, psikolojik eziyet ediyoruz agabeyime. Babam kapisini kitliyor, cikip abdest almasin diye.. Neticede bu cilelerin hepsine katlandi. O yine bizi asilamaya calisiyor. Risale-i Nur derslerine gidip suurlaniyor. Ve annemi namaza baslatmak icin, basini örtmek icin cok gayret sarf etti. Ama azarlamalar, kizmalar. Bu defa bana yalvarmaya basladi. „Sule, ne olursun, sen genc kizsin, bir müslüman kizsin,örtün“ diyordu. Bir ara örtünmeye karar verdim, yasim 15. Annem beni bu fikrimden caydirdi. Ve annem agabeyimi kizdirmak icin üstad hazretlerine dil uzatirdi. Ve aslinda cok sabirli olan agabeyim bunun üzerine kendine hakim olamazdi, bir gün evi terketti. Ama ara sira eve ugrayip beni iknaya calisirdi.

Cocuklugum ve genc kizligim cesitli dergilere köse yazarligi yapmak ve hikayeler yazmak ile gecti. Musiki derslerde alirdik kardeslerimle ben. Yine böyle bir gece babamlarin ickileri bizim de sarkilarimiz koyulasmis, babamlar biraz da kafayi bulmuslar. Agabeyim her halde evde bir sey unutmus, onu almaya geldi. Yavasca anahtarla kapiyi aciyor, salona giriyor ki, koca masa kurulmus. Mezeler, ickiler, musikler. O gelince hepimiz fena olduk. O sofraya karsi kaskati kesildi. Hosgeldinlere aldirmadan, cok cok afedersiniz, sofranin ortasina tükürdü. Tabii babamin tepesi atti “Seni yobaz, gerici, defol git burdan, gözüm bir daha görmesin seni“ diye bagirmaya basliyor. Agabeyim de mutfak balkonundan atliyarak kaciyor. Ben de balkona ciktim. Hayatim boyunca unutamiyacagim su yankilar hala kulaklarimda cinlar.“ Ben de zaten bir daha dönmiyecegim“diye agliyarak hickiriyor. Geride onun „Allah size hidayet versin,Allah size hidayet versin“ sözleri kulaklarimda hala ugulduyor. O gün cok aglamisdim, nedenini bilmeden. Böylece agabeyim evi terk etti, Süleymaniyedeki bir dershanede kalmaya basladi. Okuluda terk etti, kendini orada hizmete vakfetmis. Annem bunun üzerine hastalandi, yataklara düstü, ne de olsa evlat bu. Yalniz bayramlarda, kandillerde gelirdi eve. Tabii geldikce tebligini yapmaya basliyordu. Biz de onu incitmemek icin dinliyoruz. Insallah demekle gecistiriyoruz.

 

Bir ara agabeyim sarilik hastaligina yakalaniyor ve hastaneye yatiriliyor, durumu cok kritik.

Ona dedim:“ Agabey ne istiyorsun, söyle ne istedigini onu yapalim!“ –„Ne olu Sule derslere git.“ „Tamam agabey söz veriyorum, gidecegim.“ Ertesi hafta bir abla geldi, her halde agabeyim göndermis. Fakat nasil gidecegim, yaz günü kapali bir kiyafetim yok, bütün elbiselerim kolsuz ve kisa. Neyse, saclarim topuz, üzerine incecik bir sifon aldim, etegim de dar ve kisa. Öylece gittim.

 

O günü ömrüm boyunca unutamam. Yasli yasli teyzeler saskin halde aralarina aldilar beni. Zaten eteklerimi cekistire cekistire bir hal oluyordum. Ben hayran kaldim. Yasliydilar, ama o kadar nurlu, mübarek insanlar. Simdi normal karsilaniyor. Ama o zamanlar böyle manzaralari göremiyorduk. 1960’li yillardi. Nur cehreler ama arkadan ahh lar off lar. „Kizim bak görüyorsun, anliyorsun, okuyorsun, gel de örtün bu ne hal?“ dediler. Dedim ki:“ Ne olur beni kendi halime birakin. Eger benim icimde bir seyler olmasa, ben burada olurmuydum? Sizi sevdim, okudugum hakikatlari sevdim. Simdi sizin isteginizle örtünürsem bu zoraki olur. Belki örterim ama cok cabuk acilabilirim. Onun icin lütfen karismayin. Beni birakin, beni aranizda böyle kabul edin. Beni böyle kabul etmezseniz ben de evde okurum. Aranizda tek genc kizim biraz anlayis gösterin.“

Dolayisiyla böyle bir anlasma yaptik, ben derslere katildim onlar yan bakmayi ve cekistirmeyi biraktilar. Ikinci ücüncü gidislerimde annem de gelmeye basladi.

 

Bu arada ben gazetecilige basladim. Fikri yazilar yaziyordum. Mübalagasiz belki 15 dernekden birinden cikip öbür dernege kosuyordum. Sonra siyasete atildim. Orada bir baskanlik yaptim, surada diger bir baskanlik, bir hayli cemiyetlerde vazife yapiyordum. Daha acikdim ama iman cekirdegi filizlenmeye baslamisdi. Ama balolar, partiler daha sürüyordu, Elhamdülillah hic bir defasinda alkol almiyordum ve asiri olan makyajimi da birakdim.“

-„Bir baloya gidiyordunuz bir Risale-i Nur toplantilarina, öyle mi?“

-„Evet maalesef, bunlar bir arada yapiliyordu. Yine de cok büyük bir vicdan azabi, cendere icindeyim sanki. Bir tarafta iman hakikatlari, diger tarafta alisdigim ve yasadigim hayat. Nefse hos gelen seyler. Hatta öyle ki, yazdigim “Kadin“ dergisinin patronu bir yahudi kadindi. Bu benimle catismaya basladi:“ Neden komünizmin aleyhinde yazilar yaziyorsunuz? Neden tarihimiz, milli ve manevi varligimiz, Fatihler, Yavuzlar? Bahar gibi genc kizsiniz, yasim 20-21 di, ask var sevgi var, bununla ilgili seyler de yazin artik!“

 

Ertesi hafta yazdim getirdim. Siz onun o anki sevincini görecektiniz. Yazinin basligi „Ask nedir?Nasil olmalidir?“ idi. Okumaya basladi, ve okudukca sararmaya „Ne yaptiniz, yine Allah, Islam aski“ diye sinirden küplere bindi. Ben: „Efendim ben artik baska sey düsünemiyorum, baska sey bilmiyorum. O diger mecazi asklarin sonunda bile Allah aski vardir. Hatta Leyla bile Kays’in yanina gelip „ben Leyla’yim, ben sana geldim“ dediginde, Kays,“hayir sen Leyla degilsin. Ben Leylami buldum“ diyordu. Ayrilmak istedim o isten kadin birakmadi. Ama benim islemeye calisdigim fikirlerle gazetenin traji öyle bir artti ki, kapisiliyordu. Demek ki ona muhtaclarmis.

 

Benim adima Sule dergisi cikti, cikaran agabeyimin arkadasi „Bu Sule Hanimin ismi oldugu icin kendisini cezbedebilir, zamanla uyanis olur. Eger Sule hanimi kazanabilirsek, cok büyük seyler kazaniriz“diyor. Agabeyim ilk sayisini getirdi, hayran oldum. O kadar tesir etti ki, gözlerim yasardi, icimdeki mücadele cogaliyor. Örtüneyim mi, örtünmeyeyim mi? O zaman namaz filan hicbirsey yok daha. Ama artik bende uyanis gitgide daha kuvvetlendi, kendi kendime dedim: „Sule’ye uzun bir hikaye yada kisa bir roman hazirlayayim. Huzur sokaginin temeli o gün atildi. Hemen aklimda uyanan “Feyza“, bir zamane kizi, o da benim.“

 

-„Zaten hep bunu diyorlar. Huzur Sokagi Sule’nin kendi hayati imis.“

-„Aslinda degil. Tip olarak benim. O gecen hakikatler tamaman tahayyül eseri. Ama tipleme olarak o tip benim. Bilal ise, agabeyim. Son derce agirbasli ve efendi.

Bunun üzerine Risale-i Nur derslerine agirlik verdim. Bütün derneklerden ayrildim ama gazete yazarligina devam ediyordum. Görünüsümdede ufak degisikler beliriyordu.

 

Bir hatirami anlatayim:

Bir yilbasi gecesiydi, asagiya cagrildim. Bir de baktim ki, karsimda agabeyim, gözlerime inanamadim. Bir yilbasi gecesi üstelik böyle bir baloda agabeyim! Ama gözleri bin söz konusuyor, perisan halde, yikik..Ona yaklasdim „Ne var agabey?“ dedim. Meger eve geliyor bizi bulamiyor ve burda oldgumuzu ögreniyor. Her halde yilbasimizi nasil gecirdigimizi merak etti. Ve o anda elinin tersiyle bana her iki yüzüme siddetli bir tokat atti. Ayni filmlerde görüldügü gibi.“Kahpe“ diye bagirarak ordan uzaklasdi. Etrafimiz insan dolu. Biz dogal bir sey olarak görüyoruz kutlamayi, o cok kötü bir olay olarak degerlendiriyordu. Bende ellerimi yüzüme kapayarak merdivene cöktüm, hüngür hüngür aglamaya basladim. Arkadaslar o günün arkasindan anlatiyorlar. Diyorlar ki, istasyonda bir genc gördük, hickira hickira sabaha kadar oracikta agladi. O siddetli kar ve sogugun altinda. Ve o benim son balom oldu. Dersler bizde olmaya basladi. Ickili sofralari, musiki dersleri ailece birakdik. Ama dernekler, cemiyetteki faaliyet devam ediyor. Yarim yamalak örtünmeye basladim, o siralar 63,64,65‘ e yaklasiyorduk. Ve Bekir Berk’in agabeyime tavsiyesiyle cok suurlu ve kültürlü ablalarla tanisdim ve yakinda tamamen kapandim. Annem benden önce kapandi „Ya Rabbi, dedi. Ben senin bir kulundan utaniyorum da senden neden utanamadim, bu güne kadar?“

 

Benim örtünmem ise söyle oldu:

Sokaga cikacagiz. Aynanin karsisina gectim. Bakin o andaki mücadelemi anlatacagim, simdiye kadar hickimseye anlatmadigim bir sey bu. Sanki aynada seytan ve ben mücadeleye giristik. „Bu komik halim ne kadar sürecek? Annem bile kapanmisken, ben niye yapmiyorum?“ Ne kadar cirkin oldun diye bir vesvese geciyor aklimdan, ninelere döndün, ama herkes sana bakacak, bütün gözler senin üzerinde olacak, ayiplanacaksin…Artik karsimdaki aksime haykiriyorum. „Yeter artik, pis lanet seytan, bir tutam sac icin imanindan mi olacaksin, yaziklar olsun.“ Ciktik, tabii basim öne egik ciktim, o zamanlar gercekden bambaskaydi. Ama kisa zaman sonra icime tarif edilmez bir huzur ve sevinc yayilmaya basladi. 1965 Istanbul’unda bir genc basörtülü sokakta. Bunlardan otuz yil önce cok büyük bir hadise.

O dogulu gencle bir hadise oldu. Onun aglayarak ayrilmasiyla ben yakinimda bulunan bir tabureye cöküp, hickira hickira aglamaya basladim. O oldu, ondan sonra bir daha acilmadim.

Muazzam bir olaydi. O günün Istanbul’unu, Türkiyesini bilemeyenler hayatta böyle bir seyin olabilecegini de tahmin edemiyorlar. Yasamayan tam bilemez,anlayamaz.“

 

-„Agabeyiniz nasil karsiladi olanlari?“

-„Onun daha olup bitenden haberi yoktu. Bir Kadir Gecesinin ertesi gününde eve geldi. Tabii evin icindeyiz, hepimiz acigiz. Hala beni partide, derneklerde, balolarda biliyor. Sarmas dolas olduk, hepimiz cok sevindik. Ve uyuma müsadesi aldi, tüm gece uyumamis. Misafir salonundayiz, cekyatin üzerine uzandi, uyudu. O sirada ögle namazi geciyordu, abdest aldik, namaz sabahliklarini giyindik ve annem, kizkardeslerim, hep birlikte namaza durduk. Agabeyim de fisiltilardan uyanmis, gözüne inanamamis, beyaz bol kiyafetli insanlari bizim evde, namazda görünce.“Ne yapiyorsunuz siz?“ diye bagiriyor sokdan „Herhalde rüya görüyorum bunlar da cennet hurileri olsa gerek“ diye düsünmüs. Sonra bizim oldugumuzu görünce nasil bagiriyor „Anam, bacilarim, kardeslerim!“ diye sevincinden adeta göklerde ucuyor. „Canim simdiden sonra feda olsun. Hemen Milli Egitime gidiyorum, imtihanlara giriyorum. Liseyi bitirecegim, üniversiteye girecegim ve sizlere bakacagim!“ O zamanlar para kazanip da ne olacak, kazandigim helal parayla babam icki icecek, annem makyaj malzemesi, kizkardesim mayo ile tuvalet alacak, diye düsünürmüs..

Böylece cok kiymetli agabeyim hepimizin hidayetine vesile oldu, onca cabadan sonra…“

 

-„Bir de agabeyinizin üstadi görüsünü anlatirmisiniz?“

-„Evet, simdi acik zamana dönüyoruz tekrar. Anneme israrla „Annecigim ne olur örtün“ dedigi zamanlar annem de tartismanin son noktasina gelince agabeyime sayip döküyor, hakaretler ediyor. Agebeyim sinirlenmiyor, hep alttan almaya calisiyor, annem de o zaman daha cok kiziyor. Allah affetsin Üstad Hazretlerine beddua, hakaret ediyor bu sefer. Agabeyim de kendine hakim olamiyor… Evden kacma olayindan önce „Annecigim ben Isparta’ya gitmek istiyorum, onu görmek istiyorum, mutlaka gitmem lazim“ diyor. Annem, bavulunu hazirliyor, tartisma önlemek icin. Böylesine Üstadi ziyaret ediyor, bize de sonra anlatti olup biteni. Yalniz gidiyor gencecik basiyla, kapinin önünde üstadi görmek isteyen yiginla insan var. Bediüzzaman hazretlerinin de bayagi hasta oldugu zamanmis.

Zübeyir Agabeye, o zaman kimseyi alma demis. Zübeyir agabey kapinin önüne cikip herkes dagilsin, demis ve tekrar üstadin yanina dönmüs. Üstad „Istanbul’dan gelen liseli genc var, onu al gel“ diyor. Mübaregin kerameti olarak agabeyim her zaman anlatir bunu. „Beni aldilar. Ciktim huzuruna. Bir divan gibi bir seyin üzerinde oturuyor, bir nur bir nur ki, ilk defa gördüm böylesini. O kadar nurlu ve feyizli ki, gözlerim kamasti, yerimde ezilip büzüldüm.“

Agabeyim icin söyle bir sözü vardir Üstadin:“Üzeyir‘e (ismi Üzeyir) on huri verseniz dönüp bakmaz.“ Onun icin kardesler, onu uzun zaman evlendirmek istemediler. Evlenmesine mani ciktilar, aralari bayagi acildi ve agabeyim, inadina evlendi.

 

Üstad Hazretleri soruyor:“Annen, baban nasil, kardeslerin ne yapiyor?“ Annen baban var mi degil nasillar diye soruyor mübarek. Sonra üstad:“ Sen beni dinle, babanin dedigini yap, onun yaninda calis. Annene ve kizkardeslerine selam söyle, onlari ben ahiret hemsirem olrak kabul ediyorum.“ Sasiriyor agabeyim „O anda ben yikildim, nasil olur, üstad keramet sahibi, onlarin simdiki hallerini bilmez mi, benim ailem layik mi bunlara?“ diye. Meger Üstad sonrayi görüyormus, ona bir müjde vermek istedi ama agabeyim o zaman daha anlamadi, toy cocuktu.

Eve geldi „Anne,Üstadin size selami var“dedi. Annem, Allah rahmet eylesin, „Hih, sanki cok ihtiyacimiz vardi!“ diye kondurmazmi..Sonra agabeyimin askerligi geliyor, icinden hep dua ediyor „Allah’im ne olur Üstadimin yanina, onun yanina!“ diye. Ve o kadar vilayet icinden kura cekiliyor ve Isparta cikiyor. 1957-58. Askerde durmadan hafta sonlari firsat buldukca Üstadi ziyarete gidiyor.

Bundan önce anneme yalvarirdi anne ne olur evimiz genis, dersleri bizim eve de alalim, diye. „Peki“ diyor annem. „Ama disariya cikmiyacaksiniz, hosgeldin demiyeceksiniz!“- „Olur mu böyle görgüsüzlük oglum, ikram verecegiz!“- „Bu görgüsüzlük degil, Islami kuraldir, cikmiyacaksiniz!“ diyor. Neyse bir gün gelirler, agabeyim zili calar, bende tabii kosuyorum ve acik halimle aciyorum kapiyi. Agabeyim onlari disarida bekletir -„gec iyeriye“ diyor sertce, „cabuk gec“. Bizde de bir merak „Anne su agabeyimin nurcu arkadaslarini görelim, nasil kimseler!“ Kapiyi araliyoruz. Bremen mizikacilar gibi, üst üste bakiyoruz.“

 

-„Kimler vardi o zaman?“

-„Avukat Gültekin Sarigül, Bekir Berk agabey, Kemal Ural, Abdurrahman agabey, Mehmet Firinci, Mehmet Birinci,Kutlular... Daha sonra tanidim onlari. Cok sasirdim, bunlar bu asrin insanlari, bu cemiyetin insanlari degil, cok degisik bir hal vardi onlarda. Annemin hayli zaman sonra sempatisi artmaya basladi. Iki üc kez Üstadi rüyasinda gördü, ama, cok güzel rüyalar. Babam da Üstad hayattayken Risale-i Nurlari tanidi, onunla mektuplasmis ama gidip görmemis. Ben de ona yanarim, nasil oldu da gidip görmedin, derim. Annem Üsatdin vefat haberini alinca, ondaki üzüntüyü tarif edemem. „Göremedik, onun kiymetini bilemedik“ Daha acigiz, ama böyle bir sevgi olusdu. Tabii kapandiktan sonra bu aci daha da katmerlendi…“

 

-„Kapandiginizdan sonra ne oldu?“

-„Örtündükden sonra, Istanbul Adalet Partisi’nden milletvekilligi teklif geldi, reddettim. Parti ile tüm derneklere istifami gönderdim. 25 yasindaydim. Artik sadece Risale-i Nur’larla ilgileniyordum, genc kizlar toplantilari hazirliyordum. Yeni Istiklal gazetesine yazarlik da yapiyorum, bir yazi yazdim, Islamiyetteki kiyafet kurallari, kadin haklari diye. Ilk mahkemem bu yazimla basladi. Ama beraat ettim, elhamdülillah. Daha sonra Sabah Gazetesi’ne basvurdum. Rahmetli Mustafa Polat’a müracaat ettim, bana bir kadin kösesi teklif ettiler. Bunun üzerine biraz yikildim. Ben ve mutfakti, yemekti, nakisti, dekordu vs.? Bunlari coktan asmamiz lazimken tutup da bana böyle bir kadin kösesi teklif etmeleri cok agrima gitti. Belli etmiyorum „tamam“ diyorum. Tesettür modellerini orada cikariyorum, cocuklara dini bilgiler diye bir bölüm ayiriyorum bir kücük de fikir kösesi hazirliyorum. Yani kendi capimda „kadin kösesini“ biraz bilinclendirmeye calisiyorum yan cizerek. 1971 yilinda cezaevine girene kadar bir cok gazetede makaleler yazmaya devam ettim.“

 

-„Biraz da konferanslarinizdan bahs edermisiniz? Tabii ki hizmetinizi paralel raylardan yürütüyorsunuz bu arada..“

-„Bu konferanslar öylesine dehset veriyordu ki malum kesime, adeta etekleri tutusuyordu. Dava üstüne dava aciliyordu, belki bunu yildiririz, hapisten korkar, mahkemelerden usanir,diye. Bir günde iki-üc yere konferansa gittigim oluyordu. Sabah Istanbuldaysam, aksama Bolu’daydim, Ankara’daydim. Aksama ordaysam, sabaha Cankiri veya Samsun’daydim. Tabii o zamanlar radyo ve televizyon imkanlari yok. Bir yerde veriyorsam konferans, diger yerde haliyle duyulmuyordu. Böylesiye bütün yurdu dolasdim, adeta dolasmadigim bir yer kalmadi. 67 vilayetin sirf bir,ikisine gitmedim. Ve 600 küsür kadar. Düsünebiliyor musunz, kazalara dahi gidiyordum. Bir gün Necip Fazil’la bir ucakta karsilasmistik, hic unutmam „Sule hanim, ne icin konferanslara kücük yerle, kazalara da gidiyorsunuz, ben sehirlere gidiyorum?“

-Dedim ki,“Üstadim, ates bacayi öylesine sarmis ki, yurdun her tarafi yaniyor. Mahalle mahalle gezecegim.“ Ona bir gün sormuslar „Üstad herkesi tenkit ediyorsunuz, Sule Yüksel hanim hakkinda ne dersiniz?“-„Ben Fazilsam, o bir Faziladir..“

 

O zamanlarda hakkimda galiba 70 civarinda mahkeme acildi. Sucum ise güya dini siyasete alet etmek... Hatta öyle sahneler oluyor ki, konferansa basi acik gelenler, yaninda örtüsü yoksa, cocugunun üzerindeki ceketini aliyor basina koyarak cikiyor. Boynundaki salini, ceketini cikariyor, basini örtüyor. Veya yalvariyor yanindakine „ne olur senin basinda var ban da fularini ver!“ Veya hicbir sey bulamiyor, aglaya aglaya gidiyor, sonradan örtünüyor. Bunlarin sayisiz haberleri bana ulastiriliyordu, elhamdülillah. Bu durum da diger tarafi son derece rahatsiz ediyordu, hazmedemiyorlardi adeta „islerini bozdugum“ icin.

 

Sonra Cumhurbaskani Cevdet Sunay‘a bir cevap mektubu yazdigimdan da hapse atildim. Alisilmis seyleri diyordu bir Kurbani Bayrami mesajinda, bizde radyodan dinliyorduk. Kur’anda kapaliliga dair bir sey yazmiyormus, bunu tesvik eden öncüler, mutlaka cezalarini göreceklermis. Ve bir kurban bayraminda, bir Cumhurbaskanindan bu ve benzeri sözler!

Herkes Sule Hanimin sonu geldi diye beklediler. Tabii Cumhurbaskani’na ve Basbakan’a, usulen dava acmadan önce „Davaci misiniz degil misiniz?“ diye soruyorlar. Demirel:“Hayir, davaci degilim, Sule Hanim yazdiklarinda haklidir“. Cevdet Sunay ise davaci oluyor. Böylesiyle 13 ay on gün olarak mahkumiyetim Bursa Cezaevi’nde kesinlesiyor.

 

Cok enteresan bir yer. Bir tek odadan ibaret. En azgin kadin mahkumlari bir araya getirilmis, bir nevi islah evi, ve bunlarin arasinda ben. Siddetli kavgalar, bagirismalar oluyor. Allah yardim ve sabir verdi, bir zaman sonra „arkadaslik“ gibi birsey kurmaga basladik kadinlarla ve derslere basladik. Ben ziyaretcilerimden Risale-i Nur’lari gizlice getirtiyorum, baska kiliflara baglanmis bir sekilde. Derken Islamiyet, namaz, abdest gibi seyler ögrenmeye basliyor diger tutuklu hanimlar, tek tük hidayete erenler oluyordu zamanla.

„Sule Hanim, burasi ne oldu böyle? Bir fabrikasyon gibi, iceriye acik ve agir ceza islemis olarak giren nasil basörtülü cikiyor böyle?“………………

 

Evet Sule Yüksel Senler hakkinda yazacak cok sey var. Ama iman ve Kur’an yolunda gecen bir ömür belirli kagit sayfalarina sigar mi?...

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Dein Kommentar

Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.

Gast
Auf dieses Thema antworten...

×   Du hast formatierten Text eingefügt.   Formatierung jetzt entfernen

  Nur 75 Emojis sind erlaubt.

×   Dein Link wurde automatisch eingebettet.   Einbetten rückgängig machen und als Link darstellen

×   Dein vorheriger Inhalt wurde wiederhergestellt.   Editor leeren

×   Du kannst Bilder nicht direkt einfügen. Lade Bilder hoch oder lade sie von einer URL.

×
×
  • Neu erstellen...