Webmaster Geschrieben 7. Juni 2008 Teilen Geschrieben 7. Juni 2008 Ateistik sekülerlik mi, liberal sekülerlik mi? Ülkemizde son günlerde patlak veren baþörtüsü tartýþmalarý ve buna baðlý AKP’nin kapatýlmasý baðlamýnda ortaya çýkan laiklik-sekülerlikle ilgili tartýþmalarýn ne ölçüde orijinal kaynaktan kopuk, sýð ve acýnasý bir cahillik düzeyinde yürütüldüðünü uzaktan hayretle izlemekteyim. Bu arada filozoflardan mahrum bir toplumun beþerî ve kültürel birikiminin teknisyenlerin elinde nasýl cahilce ve baðnazca hebâ edilmekte olduðunu da gözlemleme imkânýna kavuþmuþ olduk. Gerçekten herhangi bir teknoloji transfer edilirken onun yan bilgilerinin, gerisinde duran sosyal ve kültürel felsefenin de transfer edilmesi ne ölçüde zarurî ise, transfer edilen hukukî ve politik kavram ve kurumlarýn geri planýnda duran felsefenin hatta uzmanlarýnýn da transferinin o ölçüde zarurî olduðunu bu vesileyle iyice öðrenmiþ olduk. Batý toplumlarý post seküler bir evreyi yaþarken bizim çoðu aydýnlarýmýz ve siyasetçilerimiz henüz her þeyi dört köþe gören ve okuyan Kartezyen geometrik ve hendesî düþüncenin etkisinden çýkabilmiþ deðildir. Bizim bir ‘amentü’ gibi ezberleyip sürekli vird halinde tekrarladýðýmýz kavramlar ve onlarýn þekillendirdiði kurumlar, yalýn ve mekanik kavramlar ve kurumlar deðil çok katlý kavram ve kurumlardýr. Meselâ sekülerlik kavramýný ele alýrsak, bunun çok katlý bir kavram olduðunu görürüz: Bir kere sekülerleþme olgusu ile sekülarizm olgusu arasýnda daðlar kadar fark vardýr. Sekülerleþme; en genel anlamda; kentleþme, sanayileþme, rasyonelleþme, bilimselleþme ve demokratikleþme gibi anlamlarý ifade ederken sekülarizm din karþýtý bir ideolojiyi ifade eder. Hatta yukarýdaki olumlu geliþmeler anlamýnda sekülarizm sekülerleþmeyi olumsuz da etkileyebilir. Meselâ Sovyetler Birliðinin benimsediði rejim sekülarizm idi, ama bu rejim ayný zamanda her türlü olumlu geliþmeyi boðan bir rejimdi de. Doðal olarak sekülerleþmenin biraz daha dar anlamda baþka boyutlarý da vardýr; kilisenin toplum üzerindeki belirleyici etkisinin azalmasý, baþka bir ifade ile toplumun kilise-dýþý sektörlerin etkisi altýna girmesi süreci de rasyonelleþme ve demokratikleþme anlamýnda sekülerleþme sürecidir. Yani eðitim, kültür, spor, eðlence, güzel san'atlar gibi etkinlik alanlarýnýn din-dýþý ilkelerle belirlenmesi ve yönetilmesi sekülerleþmenin baþka bir adýdýr. Çok daha dar anlamda (hemen hemen fazla geçerliliði olmamasýna raðmen) kilisenin devlet yönetiminden ayrýlmasý, birincisinin tamamen bireysel vicdanlara terk edilirken ikincisinin tamamen insan ürünü olan organizasyonlar tarafýndan yönetilmesi anlamýný da ifade eder. Burada önemli olan sekülerleþme sürecinin sekülarizm gibi katý ideolojilerin etkisinde gerçekleþtirilip gerçekleþtirilmemesidir. Bu baðlamda önümüze üç genel alternatif çýkar: 1- Ateistik (dinsiz) sekülerlik. 2- Agnostik (bilinemezci) sekülerlik. 3- Tarafsýz (liberal) sekülerlik. ATEÝSTÝK SEKÜLERLÝK Ateist sekülerlik her türlü dinî ilkeyi, davranýþý, sembolü arkaik, gerici ve insan dýþý bir olgu olarak görür ve bunlarla mücadele etmeye çalýþýr. Temelde bir yaratýcýnýn varlýðýný inkâr eder ve dünya ve dünyadaki varlýklarýn evrim yoluyla tesadüfen oluþtuðunu ileri sürer. Bu tarz sekülerliðe baðlý olan insanlar katý pozitivisttir. Bunlara göre din psikopatolojik bir olaydýr. Ýlkel insanlarýn çevrelerinden korkmalarýnýn eseridir. Modern toplumun ihtiyaç duyacaðý bir þey deðildir. Tüm dinî kurumlar akýl-dýþý ütopyalar tarafýndan beslenir. Dolayýsýyla bunlara temelden karþý çýkýlmalýdýr. Özellikle dinî görüntülerin kamu alanýnda boy göstermesine asla müsaade edilmemelidir. AGNOSTÝK SEKÜLERLÝK Agnostik sekülerlik ise hiçbir dinî gerçekliðin bilinemeyeceðinden hareket eder. Allah dâhil dinin var olduðunu ileri sürdüðü fenomenlerin var olup olmadýðý ispat edilemez. Þimdiye kadar bunlarýn hiçbiri cevaplanamamýþ sorular olarak kalmýþtýr. Bu düþünceye sahip olanlarýn ateistlerden farký, dinî deðer ve kurumlara karþý saldýrgan olmamalarýdýr. Bunlar birinci gruptan farklý olarak dinî argümanlara eleþtirel olarak yaklaþýrlar. Bu nedenle seküler dünya görüþünü benimser ve bilimsel geliþmelere önem verirler. TARAFSIZ (LÝBERAL) SEKÜLERLÝK Tarafsýz sekülerlik ayný zamanda liberal sekülerlik adýný da alýr. Bu düþüncenin sahipleri dinî deðerlere karþý ne olumlu, ne de olumsuz herhangi bir ön yargý beslemezler. Bunlara göre din modern toplumlarda gündeme alýnacak kadar önemli bir þey deðildir. Modern toplumun gündemi ekonomik, politik, kültürel ve bilimsel geliþmelerdir. Dinî deðer ve semboller bunlar içinde bir anlam ifade ediyorsa, onlar da kabul edilebilir. Sadece dinî olduðu için bir þeye karþý çýkmak akýl-dýþý bir þeydir. Bu nedenle dinî sembol ve ilkelerin kamu alanýnda boy göstermesi gayet normal bir þeydir. Dinî düþünce ve pratik ayný zamanda temel insan haklarýndandýr. Ona karþý çýkmak için hiçbir neden yoktur. Yukarýdaki analizlerden de anlaþýlacaðý gibi ateistik sekülerlik katý bir ideolojidir. Yani sekülerlikten ziyade bir ideolojik saplantýdýr. Bu nedenle buna sekülarizm denilmektedir. Sekülarizmin kendisine ait özel bir dünya görüþü, ahlâk anlayýþý ve hayat tarzý vardýr. Bu hayat tarzý ve dünya görüþü din-karþýtý ve materyalisttir. Bu tarafsýz bir duruþ ve bakýþ açýsý deðil, tam tersi taraflý, aktif, iddialý, eylemli bir hayat görüþüdür. Sekülarizmin ciddî rakibi Ýbrahimî dinî deðerlerdir. Tüm çabasý, o deðerleri kökünden söküp yerine kendi dünyevî deðerlerini ikame etmektir. Bu amacýný bazen sahip olduðu tüm beþerî ve doðal kaynaklarý seferber ederek gerçekleþtirme yoluna gider. Oysa diðer iki sekülerlik saldýrgan olmayan ve çok kültürlü ve çok dinli bir toplumda farklý kültürlerin barýþ içinde yaþayabilmesine imkân ve fýrsat tanýr. Dinî deðer ve sembollere saldýrgan olmadýklarýndan dindar toplumun bu iki grupla barýþ içinde yaþama imkâný vardýr. DÝN-DEVLET ÝLÝÞKÝSÝ Sekülerliðin bir diðer boyutu devlet ve din alanlarýnýn birbirinden ayrýþmasýdýr. Saf anlamda sekülerlik dinî alanla kamu alanýnýn (devlet anlamýnda) birbirinden ayrýþmasý; devletin dinî alana ve dinin de devlet alanýna karýþmamasýdýr. Bu yaklaþýma göre din tamamen bir inanç ve ibadet iþidir; devlet faaliyetleri ise salt akýl ve tecrübe yoluyla belirlenir ve yürütülür. Dinî ilkeler mutlaktýr ve zaman ve mekândan baðýmsýzdýr, deðiþmez; buna karþýlýk devlet iþleri sürekli deðiþen, þartlara göre yenilenen, izafî ve aklî bir ilkeler bütünüdür. Dolasýyla bu iki alanýn doðasý gereði birbirinden kesin hatlarla ayrýlmasý gerekir. Aslýnda sekülerliðin bu boyutu çok katlý ve çok komplekstir. Tek düze ve homojen bir din-devlet iliþkisi söz konusu deðildir. Bu iliþki biçimi toplumdan topluma deðiþir. Bu iliþki seti devletle dinin birbirinden kesin hatlarla ayrýldýðý; hatta aralarýnda derin bir düþmanlýðýn söz konusu olduðu toplum modelinden, kaliteli bir yardýmlaþma ve uyum modeline kadar çeþitlenir. Devlet-din iliþkilerinin boyutu konusunda dört ayrý toplumsal modelin olduðu söylenebilir. Bunlar: a- Tam entegrasyon, ya da ‘din’le devletin birbiriyle kaynaþmasý, b- Devletin resmî bir dininin olmasý, c- Devletle dinî kurumlarýn farklý derecelerde ayrýþmasýyla birlikte kaliteli bir koordinasyon ve yardýmlaþma durumu, d- Devletle din arasýnda derin bir düþmanlýk durumu. Görüleceði gibi bu iliþki seti, teokratik (dinî sýnýfýn yönetici sýnýf olmasý) bir politik-dinî yapýdan din-karþýtý ateistik bir yapýya kadar uzanýr. POST SEKÜLER TOPLUM TASAVVURU Batý’da özellikle Habermas’ýn öncülüðünde yeni bir din-devlet iliþkisi modeli geliþtirilmeye çalýþýlmaktadýr. Habermas bu modele ‘communicative action’ (farklý kesimlerin iletiþim kurarak uzlaþmasý) adýný vermektedir. Bu modele ayný zamanda Post seküler toplum modeli de denilmektedir. Post seküler toplum tasavvuru seküler toplumdan farklý olarak, otoriter olmayan dinî cemaatlerin (býrakýnýz baþörtülü kýzlarýn üniversitede okuyabilmesini) demokratik toplumsal hayata ve tüm demokratik süreçlere katýlmaya hakký olmasýný ilke olarak kabul eder. Dinî ilke ve argümanlarýn seküler ilke ve argümanlarla eþit haklara sahip olduðunu savunur. Bunun demokratik seküler anayasal hukuk devletinin zorunlu bir sonucu olduðunu ileri sürer. Gerçekten Fransa hariç Batý toplumlarýnýn hemen hepsinde dinî cemaatlerin kamu alanýndaki yeri ve fonksiyonu çok önemlidir. Hollanda’da meselâ eðitim sektörünün önemli bir bölümü kilisenin denetimindedir. Anaokullarý, orta ve liselerin yüzde 65’i kiliseye baðlý okullardan oluþmaktadýr. Müslümanlara ait okullarýn toplam okullara oraný ise yüzde beþ civarýndadýr. Yani Hollanda’ da 45 adet ilk, orta ve lise düzeyinde eðitim veren ve doðrudan bakanlýk tarafýndan finanse edilen Müslüman okulu mevcuttur. Üniversiteler de çeþitli mezhep ya da ideolojilere göre farklýlaþmýþtýr. Her mezhebin birden fazla üniversitesi vardýr, dinî mezheplere baðlý olan bazý üniversiteler gerçekten uluslar arasý kalitede üniversitelerdir. Hatta bir mezhebin çeþitli cemaatlerinin kendilerine ait üniversiteleri bile olabilmektedir, (Hollanda’nýn Kampen kentinde biri liberal diðeri Ortodoks Protestanlara ait olmak üzere iki üniversite bulunmaktadýr). Dinî doktrinler kamusal alanda önemli ölçüde etkindir. Hollanda’nýn mevcut baþbakaný liberal Protestanlara ait olan bir üniversiteden gelmektedir. Hýristiyan Birlik Partisi’nin programýnda tüm politikalarýný Allah’ýn iradesi istikametinde belirleyeceklerine dair ibare vardýr. Türkiye’nin önündeki en optimum seçenek modernleþme ve rasyonelleþmesini demokratik yollarla, yani dinle devletin olumlu bir uyum ve koordinasyon içinde modernleþmesidir. Otoriter þekilde modernleþme hem çok riskli, hem de maliyeti çok yüksektir. Böyle bir tecrübeyi yaþamaya lüksümüz yoktur ve olmamalýdýr. Prof. Dr. Bünyamin DURAN Yeni Asya 04.06.2008 Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Empfohlene Beiträge
Dein Kommentar
Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.