Zum Inhalt springen
Qries Qries Qries Qries Qries Qries

Empfohlene Beiträge

En Hayýrlý Gençler-Fethullah Gülen

 

Soru: Bir hadis-i þerifte, en hayýrlý genç ve en þerli yaþlý olarak tavsif edilen kimselerin özellikleri nelerdir? Bir gencin Allah’ýn hoþnutluðunu kazanmasý ve bir ihtiyarýn Hak katýnda makbul olmasý hangi hususlara baðlýdýr?

 

Cevap: Rasûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz, “Gençlerinizin en hayýrlýsý, (sefahetten uzak durmakta ve temkinli davranmakta) ihtiyarlara benzeyendir. Yaþlýlarýnýzýn en fenasý ise, (baþýný gaflete sokmakta ve nefsinin arzularýna uymakta heva-perest) gençler gibi yaþayandýr” buyurmuþtur.

 

Oyun Ýçin mi Yaratýldýn?

 

Bu itibarla, ister kadýn ister erkek en hayýrlý genç, bir ayaðý kabirde yaþlý bir insan edasýyla sürekli ölümü ve ölüm ötesini düþünen, âhiretine azýk tedarik etmek için çalýþýp didinen, gençlik heveslerine esir olmayan ve gaflette boðulmayan gençtir. O, nefsânîliðin en azgýn olduðu dönemlerde bile, öteler iþtiyakýyla coþup cismanî arzularýný gemleyebilmiþ, kulluðu tabiatýnýn bir derinliði haline getirmiþ ve kendisini Hakk’ýn yoluna vermiþ bir adanmýþ ruhtur.

 

Yaþý açýsýndan daha küçücük bir çocuk iken, Allah Teâlâ’nýn hususî lütuflarýna mazhar olan ve kendisine hikmet verilen Hazreti Yahya (aleyhisselam) bu yiðitler için en güzel örneklerden birisidir. Rivâyete göre; yaþýtý olan çocuklar, “Yahya, gel, sen de bize katýl; beraberce oynayalým!” dedikleri zaman, “Ben, oyun için yaratýlmadým” diyen Aziz Nebî, oynamak çocuklarýn þiarý olmasýna raðmen, kendisi daha o yaþta hilkatin gayesini kavramýþ, dünyevî meþgalelerden mümkün olduðunca uzaklaþmýþ ve yaratýlýþ hikmetine uygun bir gidiþâtý ihtiyar etmiþtir.

 

Ýþte, en hayýrlý genç, Hazreti Yahya gibi, daha hayatýnýn ilkbaharýnda, kulluðunun farkýna varýp dünya misafirhanesini ebedî saadetin kapýsýný açmak için bir vesile olarak deðerlendiren delikanlýdýr. Ýman gücüyle þahlanýp iradesinin hakkýný vererek nefsanî arzularýný sýnýrlayabilen, her gün birkaç defa kendini hesaba çekerek davranýþlarýný kontrol altýna alabilen, silkinip gönül dünyasýnda dirilerek gerçekten varolduðunu ortaya koyabilen, en ulvî hislerle mamur ettiði gönlünü fizik ötesi âlemlere de açýk hale getiren ve bu kemâle ermiþlikle fütüvvet ruhunu temsil eden kahramandýr.

 

Evet, bir gencin yaþlýlara benzemesi, kanýnýn en deli aktýðý ve beþerî garîzelerinin kendisini sürekli dünyaya çaðýrdýðý bir dönemde dahi âhiret yolcusu olduðunu unutmamasý, baþýnda þafak emareleri tulû etmiþ, saçý-sakalý aðarmýþ bir ihtiyar gibi bir ayaðý ötedeymiþçesine yaþamasý, þeytanýn binbir oyununa raðmen olgun bir gönül adamý edasýyla hayatýný dine, imana, Kur’an’a, hizmete adamasý ve her zaman ihsan þuuruyla hareket ederek bütün cismanî isteklerine, þehevî arzularýna baþkaldýrmasý, günahlara karþý isyan bayraðý açmasý demektir.

 

Hakk’ýn Mahbubu Tevbekâr Genç

 

Böyle bir genç hiç mi sürçmez, hiç mi düþmez, hiç mi günaha girmez?

 

Tabii ki, en hayýrlý genç de kimi zaman kayýp düþebilir. Zaman zaman tökezlemek, ara sýra sürçmek, yer yer devrilmek ve bazen þeytana aldanýp bir günah çukuruna düþmek nebîler haricinde her insan için söz konusudur. Ne var ki, iyiliðe kilitlenmiþ bir yiðit, daha günaha kapaklandýðý ilk anda seccadesine koþar, cürmüne hiç hayat hakký tanýmaz, onu hemen tevbe ile boðar ve en kýsa sürede namaz, oruç, hac, sadaka, iman hizmetine müteallik meþguliyetler gibi salih ameller vesilesiyle günah kirlerinden arýnýr.

 

Gençlikteki ibadetlerin Hak katýnda daha sevimli olduðunu belirten Hazreti Sadýk u Masdûk Efendimiz, “Tevbe güzeldir, fakat gençlerde olursa daha güzeldir; Allah tevbe eden genci sever.” buyurmuþtur. Bu zaviyeden, hayýrlý genç Mevlâ-yý Müteâl’in rýzasýna ermek için kendisini ibadet ü taate veren ve ezkazâ bir günaha girdiðinde hemen helak olacakmýþ gibi kalbi tir tir titreyen, ilk fýrsatta bir arýnma kurnasýna koþup isyan lekelerinden kalbini temizleyen bahadýrdýr.

 

Þimdiye kadar, ýzdýrap içinde kývrým kývrým kývrandýðýna þahit olduðum nice gençler vardýr ki, gözleri harama iliþtiðinden dolayý, inleye inleye gelip sadaka vermiþler, hemen seccadelerine koþup Hak karþýsýnda iki büklüm olmuþlar ve gönüllerini karartmasýndan korktuklarý masiyet izlerini gözyaþlarýyla yýkamýþlardýr. Ýþte, bir anlýk gaflet sebebiyle gözüne iliþen bir haramdan dolayý kaddi bükülen ve “Eyvah, ben mahvoldum; Allah’ýn bunca nimetlerine mazhar olmuþken günah yakýþýr mýydý bana, ne olacak þimdi halim?” diyen ve tevbe, inâbe, evbe basamaklarýyla hakiki kulluk ufkuna yükselen delikanlý, olgun bir ihtiyar gibi davranan ve þeytanî hücumlara karþý kalbini koruyup canlý tutan en hayýrlý gençtir.

 

Haddizatýnda, insan, kalbi hayatdâr olduðu nispette günahlardan nefret eder ve onlara karþý içinde tiksinti duyar. Gönül hayatý itibarýyla bütün bütün mefluç olmamýþ bir kul, her masiyeti ruhunu yaralayan ve vicdanýný kanatan bir iblis kurþunu sayar; iþlediði bir günahtan dolayý binlerce nedametle dolar ve günlerce ýzdýrapla yatýp kalkar. Zaten, bir insan, içine düþtüðü günahlar sebebiyle neredeyse hasta olacak kadar ýzdýrap çekmiyorsa, alýþýlageldiði üzere o da diliyle yüzlerce kez “Tevbe ya Rabbi!” dese bile, onun yaptýðý tevbe deðil, sadece bir merasim ve yararsýz bir kaç söz söylemekten ibaret kalýr. Tevbe, vicdaný kasýp kavuran piþmanlýk hissi ve bu nedametin insaný iki büklüm etmesidir. Piþmanlýðý ve af talebini dil ile söylemeye gelince, o sadece böyle iki büklüm olmuþluða kavlen iþtirak ve bir tercümanlýktýr. Evet, gerçek tevbe ancak ýzdýrap terennümünün ve masiyetten yiðitçe sýyrýlýp ilahî dergaha dönüþün ünvanýdýr.

 

Hazreti Yusuf’un Âhiret Ýþtiyaký

 

Diðer taraftan, Nur Müellifi, kendisine tevcih edilen bir soru üzerine baþta arz ettiðim hadis-i þerifi kýsaca açýklamýþ ve bu mevzuyu ele aldýðý mektupta, o sualde yer almamýþ olmasýna raðmen, konuyla alâkalý görerek þu husus üzerinde de durmuþtur:

 

Ýbret verici hadiselerin en güzel þekilde naklediliþi ve kýssalarýn en güzeli manasýna gelen “Ahsenü'l-kasas” tabiriyle anýlan Yusuf suresi, Kur’ân’ýn en tafsilatlý kýssasý olarak Hazreti Yusuf’un (aleyhisselam) hayatýndan ibret-âmiz tablolar ihtiva eder. Surenin sonuna doðru, kýssanýn âhirinde Hazreti Yusuf’un þu duasý zikredilir: “Ya Rabbî! Sen bana iktidar ve hakimiyet verdin. Kutsal metinleri ve rüyalarý yorumlama ilmini öðrettin. Ey gökleri ve yeri yaratan! Dünyada da, âhirette de mevlam, yardýmcým Sensin. Sana tam itaat içinde bir kul olarak canýmý al ve beni hayýrlý, dürüst insanlar arasýna dahil eyle!” (Yusuf, 12/101)

 

Bu ayet, onca sýkýntý ve meþakketten sonra Mýsýr’ýn azizi olan, anne-babasýna kavuþan, ve kardeþleriyle buluþup barýþan Hazreti Yusuf'un, en mesut ve bahtiyar olduðu bir anda gözlerini âhiretin yamaçlarýna dikmesini ve ölümü istemesini nazara vermektedir.

 

Kuyuya atýlýrken, deðersiz bir meta gibi satýlýrken, köle misal çalýþtýrýlýrken, ismetini muhafaza uðruna iftiraya uðrarken, ancak bir cânîye reva görülebilecek þekilde zindana týkýlýrken ve mazlumiyetinin yaný sýra sýla hasretiyle de kavrulurken... onca musibet karþýsýnda ölümü arzu etmeyen ve bu haliyle yalnýzca risalet vazifesinden dolayý yaþadýðýný ortaya koyan Hazreti Yusuf (aleyhisselam), tam dünyevî imkanlara, ailesine, huzura, saadete ve feraha kavuþtuðu bir dönemde Cenâb-ý Hak’tan vefatýný dilemiþtir.

 

Demek ki, kabrin arkasýnda o dünyevî saadetten daha cazibedâr bir saadet vardýr ve Hazreti Yusuf gibi hakikatbîn bir zat, o gayet lezzetli dünyevî vaziyet içinde, gayet acý görünen mevti istemiþtir, tâ öteki saadete mazhar olsun. Kur’an-ý Hakîm, Yusuf kýssasýnýn hâtimesinde Yüce Peygamber’in bu talebine dikkat çekerek þu irþadda bulunmuþtur: Kabrin arkasý için çalýþýnýz; hakikî saadet ve lezzet ondadýr.

 

Ýþte, en hayýrlý gencin mühim bir yaný da Güzeller Güzeli Yusuf Aleyhisselam gibi dünyanýn en parlak ve en sürurlu hâletinde dahi gaflete düþmemesi, dünyevî güzelliklere meftun olmamasý, þehevî arzulara yenilmemesi ve hep âhiretini kurtarma düþüncesiyle hareket etmesidir.

 

Damat Efendi

 

Mecmau'l-Enhür sahibi Muhammed b. Süleyman, “Damat Efendi” lakabýyla meþhur olmuþtur. Çünkü, bu iffet âbidesi, talebelik döneminde bir gece yarýsý, mum ýþýðý altýnda ders çalýþmaktadýr. Ýlmî mütâlaalara daldýðý bir esnada kapýsý çalýnýr. O vakitte birinin gelmesinin hasýl ettiði hayret ve misafirin kimliði hakkýndaki merakla hemen kapýyý açar. Karþýsýnda genç ve güzel bir kýzcaðýz durmaktadýr. Misafir, yolunu kaybettiðini ve etrafta baþka bir ýþýk göremediði için onun kapýsýný çalmaya mecbur kaldýðýný söyler.

 

Genç talebe, misafirini geri çeviremez, onu gece karanlýðýna ve sokaðýn soðuðuna terkedemez, çaresizce kýzý içeri alýr. Ona oturup dinlenebileceði bir köþe gösterdikten sonra da sabaha kadar dersine çalýþmaya devam eder. Utangaç ve gizli-saklý nazarlarla onu seyreden kýzcaðýz, bu iffetli talebenin bir haline taaccüb eder; genç, arada bir parmaðýný önünde yanan mumun alevine tutmakta ve bir müddet öylece bekledikten sonra geri çekmektedir. Bir defa ile de yetinmemekte ve bunu ara ara sürekli tekrarlamaktadýr. Bu hal üzere sabah olur.

 

Gün ýþýdýktan sonra genç kýz oradan ayrýlýp evine döner. Halkýn yardýmýyla yolunu bularak ulaþtýðý ev, Osmanlý vezirlerinden birinin sarayýdýr; bu genç kýz da, o vezirin kerimesidir. Saray halký, ona geceyi nerede ve nasýl geçirdiðini merakla sorarlar; zira, bütün gece onu aramýþ ama bir türlü bulamamýþlardýr. Genç kýz baþýndan geçenleri, gördüklerini ve hususiyle de kendisini misafir eden talebenin tuhaf halini bir bir anlatýr. Vezir, kýzýna yardým eden o genci sarayýna davet eder ve niçin sabaha kadar elini yanan mumun üzerinde tuttuðunu ve elinin yanmasýna sebep olduðunu sorar. Yusuf yüzlü genç, “Yolunu kaybettiði için kapýmý çalan bir misafiri dýþarýda býrakamazdým; bu sebeple onu kulübeme aldým. Nefsimin desiselerine karþý koyabilmek için de, elimi ara sýra mumun bana Cehennemi hatýrlatan alevi üzerine koydum. Þeytan beni kandýrmaya yeltendiðinde, parmaðýmý ateþe tutarak, nefsime cehennem azabýný hatýrlattým ve böylece yanlýþ bir þey yapmaktan kurtuldum.”

 

Evet, hayýrlý genç, bu iffet ve ismet þuuruyla ve ahirete kilitlenen gönlüyle o vezirin çok hoþuna giden ve teklifi kabul ederek o kýzcaðýzla evlendikten sonra da “Damat Efendi” olarak anýlagelen Muhammed b. Süleyman gibi, bu dünyanýn cazibedar güzellikleri karþýsýnda bakýþý bulanmayan, gözü kaymayan, veralarýn verasýný ebedî saadet diyarý sayan ve hep ona ulaþmayý düþünerek yaþayan insandýr.

 

Benim Bir Kaybým Var!..

 

Nitekim, bu bahtiyar ruhlarý takdir sadedinde, Habîb-i Edîb Efendimiz “Allah, gençliðini Hakk’a itaat yoluna baðlayan ve gayr-i meþrû þehvet peþinde olmayan genci pek beðenir.” buyurmuþ ve bahtiyar bir gence bütün dünyevîlikleri unutturacak þu müjdeyi vermiþtir: “Allah, kendini ibadete hasreden bir genci meleklerine gösterir; Kendisine has münezzehiyet ve mukaddesiyetiyle onunla iftihar eder ve ona þöyle der: Ey þehvetini Benim için býrakan genç! Ey gençliðini Bana adayan yiðit! Sen Benim nezdimde meleklerimin bazýsý gibisin.”

 

Þimdi, böyle mukaddes bir hitaba mazhar olmak için canlar verilse deðmez mi?!. Akýllý bir insan, günah peþinde koþarak þeytana mel’abe olacaðýna, rýza-yý ilahiyi tahsil edebileceði bir hayat tarzýna yapýþýp ebedî ve ulvî cennet zevkini geçici ve süflî lezzetlere tercih etmeli deðil mi?!.

 

Yýllar var ki, hayata gözlerini açan genç nesiller, ekseriyetle bu hakikatten habersiz yaþadýlar; sürekli bir boþluktan diðerine sürüklenip durdular; ruhlarýný kanatlandýrabilecek sistemli düþünceden uzak, kendi iç derinliklerine yabancý ve ahiret gerçeðine karþý da duyarsýz kaldýlar; dolayýsýyla, içlerindeki elem, ýzdýrap ve burkuntulardan, karamsarlýk ve bedbinlikten kurtulamadý ve zayi olup gittiler. Fakat, senelerce süren tersliklere raðmen, Allah’a sonsuz þükürler olsun ki, bugün milletçe hasretini çektiðimiz manevîlik ve rûhanîliðe uyanýþýn yüzlerce emâresini görüyoruz. Artýk pek çoðu itibarýyla, gençlerin çehresinde pýrýl pýrýl bir hayanýn nümâyân olduðunu; davranýþlarýnda dupduru bir samimiyetin bulunduðunu ve vicdanlarýnda da köpük köpük heyecan kaynadýðýný müþahede ediyoruz.

 

Evet, bir tarafta bu evsaftaki gençlerin, her gün ferdî planda daha bir derinleþip enginleþtiklerini, toplumun sýkýntýlarýna çareler arayýp onlarýn ýzdýraplarýný paylaþtýklarýný ve milletin mutluluðunu kendi fedakarlýklarý üzerine bina edip binbir mahrumiyet içinde baþkalarýnýn vicdan ve ruhlarýný doyurmaya çalýþtýklarýný hayranlýkla seyrediyor ve seviniyoruz; fakat, maalesef, diðer yanda da hâlâ þehevî arzularýn aðýnda, beþerî garizelerin baskýsý altýnda, makam sevgisi, þöhret hissi, hayat endiþesi ve tama’ duygusu gibi insanýn iç dünyasýný karartan hastalýklarýn pençeleri arasýnda can çekiþen ve birer birer ümit semamýzdan kayýp kayýp giden delikanlýlarý görünce çok üzülüyor ve iç burkuntularýyla iki büklüm oluyoruz.

 

Daha açýk bir ifadeyle, bazý gençler þeytanî tuzaklardan kurtulup vatan, millet, din ve diyanet adýna kazanýlmýþ olsa bile, bir sürü gencin iblisin oyunlarýna yenilip, onun aðu karýþýmlý þerbetiyle zehirlenip mahvolduðu da bir gerçek. Demem o ki, millet olarak, hatta topyekün insanlýk olarak bugün sürekli kayýplar veriyoruz. Bizim pek çok kaybýmýz var. Þehvet gayyasýna yuvarlanan, nefis cehennemine düþen, fuhuþ, kumar, uyuþturucu gibi kâtillerin eline geçen her genç bizim kaybýmýz. Ne ki, þayet elimizden geliyorsa, bize o kayýplarý da arayýp bulmak, hiç kimsenin ebedî hüsranýna razý olmamak ve herkese bir kurtuluþ yolu göstermek için çabalayýp durmak düþüyor.

 

Bildiðiniz gibi, onbeþ-onaltý yaþlarýndayken henüz Ýslam ahlakýný bilmediðinden sürekli çevredeki kadýnlarý rahatsýz eden Cüleybib, Rehber-i Ekmel ile tanýþýp O’nunla nurlanýnca ve iffetini koruma hususunda O’nun dualarýný alýnca, artýk Medine’nin en hayalý gençlerinden biri haline gelmiþti. Çok geçmeden Allah Rasûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) onu evlenecek kýzlarý olan bir aileye göndermiþ, vesilelik etmiþ ve Hazreti Cüleybib’i evlendirmiþti. Üç-beþ hafta sonra da önlerine bir cihad imtihaný çýkmýþtý ve Cüleybib (radiyallahu anh) orada þehadet þerbeti içmiþti. Savaþ sona erince herkes cesedini mücahede meydanýnda býrakýp ruhuyla ötelere kanatlanan þehitlerini aramýþ, bulmuþ ve onlarýn techîz ü tekfîniyle uðraþýr olmuþtu.

 

O hengamede Þefkat Peygamberi yüksek sesle sordu; “Aranýzda kaybý olan, herhangi bir yakýnýný bulamayan var mý?” Sahabe efendilerimiz “Hayýr, ya Rasûlallah, aradýðýmýz herkesi bulduk” dediler. Ýþte o zaman Mahzun Nebi, gözleri yaþlý, “Ama benim bir kaybým var” dedi, “Ben Cüleybib’imi kaybettim!” diye ekledi ve evladýný yitirmiþ, yüreði yaralý bir baba gibi yitiðini, hayýr kudsî yiðidini aradý.. uzun arayýþlar sonunda onu buldu, baþýný mübarek dizine koydu ve þöyle buyurdu: “Allahým, bu bendendir, ben de ondaným.”

 

Görüyor muyuz Fahr-i Kâinat (aleyhi ekmelüttehâyâ) Efendimiz’in hiç kimseyi atmadan ve kimsenin hatasýna bakmadan herkesi kazanma gayretini?!. Anlýyor muyuz Fazilet Güneþi’nin arkadaþlarýna sahip çýkma ve onlara karþý vefalý olma hassasiyetini?!. Ve idrak edebiliyor muyuz Ýnsanlýðýn Ýftihar Tablosu’nun, haliyle bize neler söylediðini?!.

 

Evet, bize herkese koþmak, her düþmüþe el uzatmak, her gönle girmek ve her kalbi iman nurlarýyla mamur kýlmaya çalýþmak düþüyor.

 

Ötelerin Þafak Emareleri

 

Tekrar, ýþýðýnda yol aldýðýmýz hadis-i þerife dönecek olursak; Allah Rasûlü, en hayýrlý gencin vasfýný zikrettikten sonra, ihtiyarlarýn en kötüsünün de, ilerleyen yaþýna raðmen hâlâ gafletten ayýlmayan, ölümü uzak gören ve bazý gençler gibi heveslerinin ardýnda koþturan kimse/kimseler olduðunu ifade buyuruyor. Yaþlandýðý ve ötelerin þafak emareleri saç ve sakalýna düþtüðü halde, bir türlü tûl-i emelden kurtulamayan, kendisini âhirete tevcih edemeyen, içinde imaný coþturamayan, hevaî delikanlýlara has hayat tarzýný arkada býrakamayan ve hâlâ hiç ölmeyecekmiþ gibi dünyaya ve dünyevîliklere dilbeste olan ihtiyarlarýn fena insanlar olduklarýný beyan ediyor.

 

Oysa, insan hayatýnda her dönemin kendine has zorluklarý, menfilikleri ve aleyhte sayýlabilecek yanlarý olduðu gibi, ömrün sair duraklarýnda bulunamayacak güzellikleri, müsbet yanlarý ve çok kârlý buudlarý da vardýr. Her ne kadar, yaþlýlýk ehl-i dünya tarafýndan hoþ karþýlanmasa da, elden ayaktan düþmeme ve baþkalarýna bâr olmama kaydýyla –ki o türlü hallerin dahi hangi ahiret meyvelerine dâyelik ettiðini sadece Allah bilir– onun da insana kazandýracaðý pek çok kâr mevzubahistir. Nitekim, “Beyaz saçlar mü’minin nurudur.” diyen Efendiler Efendisi (sallallahu aleyhi vesellem), bir baþka zaman, “Baþýnda beliren her beyaz telden dolayý müslümana sevap yazýlýr; o kýr saç ile ya derecesi yükselir veya günahlarýndan birisi silinir.” buyurmuþtur.

 

Ayrýca, Habîb-i Ekrem efendimiz, saçlarýna düþen aklarla iyice nurlanmýþ, o nur sayesinde günahlarýndan arýnmýþ ve manevî derecesi yükselmiþ bir ihtiyar, hâlis bir gönülle dua için ellerini açarsa, Cenâb-ý Hakk’ýn onun duasýna hemen cevap vereceðini ve hatta böyle birinin duasýný reddetmekten haya edeceðini müjdelemiþtir. Mevlâ-yý Müteâl’in kendi yolunun ak saçlýlarýna azap etmeyeceði muþtusunu da bize ulaþtýran Yaratýlýþýn Gayesi, böylece rahmete çok muhtaç olan ihtiyarlara en büyük bir rahmanî teselli kaynaðý göstermiþtir. Binaenaleyh, Hazreti Ýbrahim (aleyhisselam) baþýndaki beyaz kýllarýn melekler katýnda olgunluk ve vakar niþaný olduðunu öðrendiði an “Vakarýmý arttýr Allah'ým” diye dua etmiþtir.

 

Öyleyse, hayýrlý ihtiyar, Allah yolunu ihtiyar edendir. O, Rasûlullah'ý, yârânlarýný ve bütün ihtiþamýyla âhiret bahçelerini seçen gönlü genç Hak eridir. O, heva ve hevesi tahrik eden bütün gelip geçici þeylerden sýyrýlmýþ, her varlýkta Ýlahî isimlerin yansýmalarýný müþahedeye koyulmuþ ve bu maddiyât ülkesini bütün bütün öte hesabýna iþletmeye durmuþ bir bahtiyardýr. O, kalbinin ziyasý sayesinde sürçmeden yürüyen, imanýnýn derecesine göre önündeki pek çok duraðý uçarak geçmeye azmeden, dostlarýn buluþtuklarý diyara özlem ateþiyle yanýp tutuþan, Allah’ýn rahmetine baðladýðý ümidinin elmas kýlýcýyla ye’sin bütün heykelciklerini parçalayan ve hep bir adým ötede bildiði ölüme tebessümlerle kucak açan, kabre gülerek koþan bir iman âbidesidir.

 

Hâsýlý, -Nur Adam’ýn ifadesiyle- en hayýrlý genç, ihtiyar gibi ölümü düþünüp âhiretine çalýþarak, gençlik hevesâtýna esir olmayýp gaflette boðulmayandýr. En kötü ihtiyar ise, gaflette ve hevesâtta gençlere benzemek isteyen ve hevesât-ý nefsâniyeye çocukçasýna tâbi olandýr.

 

 

 

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Dein Kommentar

Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.

Gast
Auf dieses Thema antworten...

×   Du hast formatierten Text eingefügt.   Formatierung jetzt entfernen

  Nur 75 Emojis sind erlaubt.

×   Dein Link wurde automatisch eingebettet.   Einbetten rückgängig machen und als Link darstellen

×   Dein vorheriger Inhalt wurde wiederhergestellt.   Editor leeren

×   Du kannst Bilder nicht direkt einfügen. Lade Bilder hoch oder lade sie von einer URL.

×
×
  • Neu erstellen...