Webmaster Geschrieben 20. März 2008 Teilen Geschrieben 20. März 2008 Peygamber Efendimiz'in Bir Günü Yeryüzünde günlük hayat sabah gün doðmadan baþlar. Þebnemlerin oluþmasýndan, tomurcuklarýn açýlmasýna; kuþlarýn ötüþünden, nesimin esmesine varýncaya kadar hemen bütün varlýk kendilerine mahsus dilleriyle gün doðmadan külli bir zikir halkasýna otururlar. Normal bir ömür yaþamýþ herhangi bir insanýn hayatýndan yirmi dört saatlik kýsa bir dilimi, yani ‘bir gün’ü anlatmak, o kiþiyi tanýtma adýna ciddi yetersizlikler taþýr. Zira yaþanan günlerin hemen hiç biri diðeriyle ayný deðildir. Hele o kiþi Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) gibi, — gökler ötesi âlemle sürekli irtibat halinde, — manen sürekli yükselen, — her biri ayrý bir heyecan verici ve hayatý yeniden inþa edici vahiyler alan, — bütün insanlýðýn dertlerine derman olmakla görevlendirilmiþ, — her yönü hikmet dolu bir aile reisliði yapan, — can dostlarýnýn yaný sýra azýlý düþmanlarý da olan, — yüzü daha çok ahirete dönük, — engin bir ibadet hayatý yaþayan, — geçmiþ ve gelecek insanlar arasýnda bütün güzelliklerde zirveyi tutan, müstesna bir zat ise ve konu kýsa sayýlabilecek bir makale çerçevesinde ele alýnacaksa, iþ daha da zorlaþacaktýr. Ancak Efendimiz’in hayatý hemen her günü ile tesbit edildiðinden ötürü bu zorluk kýsmen hafiflemektedir. Okuyucu O’nun (sallallahu aleyhi ve sellem) diðer günlerini de bildiðinden ötürü kolay bir þekilde irtibat kurabilir ve bir bütünlük elde edebilir. Günü belli dilimlere ayýrarak, ayný günde olmazsa bile, o zaman diliminde genellikle iþlenen fiilleri, sahih kaynaklar ýþýðýnda ele alarak konuyu iþlemeye gayret ettik. Asr-ý Saadet ve sonraki dönemlerde günler daha çok cami etrafýnda ve namaz merkezli geçtiðinden, günü namaz vakitlerinin sayýsýnca beþe böldük. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) ve o çizgide gidenlerin hayatýnda gecenin ayrý bir önemi olduðundan onu da ayrý bir dilim olarak ekledik. Sabah Yeryüzünde günlük hayat sabah gün doðmadan baþlar. Þebnemlerin oluþmasýndan, tomurcuklarýn açýlmasýna; kuþlarýn ötüþünden, nesimin esmesine varýncaya kadar hemen bütün varlýk kendilerine mahsus dilleriyle gün doðmadan külli bir zikir halkasýna otururlar. Zira bu saatler baharýn baþlangýcýna, insanýn rahm-ý madere düþtüðü döneme, yer ve göklerin altý günlük yaratýlýþ serencamesinin birinci gününe benzer, onlarý hatýrlatýr ve onlardaki þuunât-ý Ýlahiyeyi ihtar eder. Ýnsan da, diðer varlýklarýn cibillî bir þekilde kurmuþ olduðu zikir halkasýna, þuurlu bir þekilde iþtirak eder ve baþta namaz olmak üzere deðiþik zikir ve aktivitelerle güne baþlar. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) de güne sabah namazý ile baþlardý. Bilindiði gibi Medine’de çok sade ve mütevazý olan hane-i saadetleri mescidin avlusunun bir tarafýný oluþturuyordu.1 Âmâ bir sahabi olan Abdullah b. Ümmi Mektum’un okuduðu ezanla sabah namazýnýn vakti girer,2 Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) odasýnda sünneti kýlar ve farzý kýldýrmak üzere mescide çýkardý. Mescide gelemeyecek kadar ciddi mazeretleri olanlar dýþýnda, Medine’de bulunan bütün Müslümanlar her farz namazý Efendimiz’in arkasýnda kýlmaya gayret ederlerdi. Namazdan sonra her gün, güneþ belli bir yüksekliðe çýkýncaya kadar önce tesbihatýný ve o vakte ait mutad evradýný yapar, sonra yüzünü ashabýna dönerek baðdaþ kurar ve ashabýyla sohbet ederdi. Bu sohbetler sýrasýnda gündelik konulardan, tarihi hatýralara, rüya tabirlerinden, imana hizmet konularýna, sorulara cevap vermekten, sýkýntýsý olanlarýn sýkýntýsýný gidermeye varýncaya kadar beþeriyetin gereði olan birçok mesele konuþuluyordu. Yani ibadet halkasýndan hemen sonra tam bir ilim ve irfan halkasý kuruluyordu.3 Bu ilim ve irfan halkasýnýn her gün kurulduðu þu olaydan anlaþýlmaktadýr: Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), onlarý te’dip etme ve sonrakilere de bu konuda yapýlmasý gerekeni ders verme adýna, yaklaþýk bir ay hanýmlarýyla konuþmama kararý aldýðý günün sabah namazýný kýlar kýlmaz, mutad olan sohbeti yapmadan hemen Meþrübe adý verilen cumbaya çekilmiþti. Baþta Hz. Ömer (r.a.) olmak üzere bütün sahabe önemli bir þey olduðunu anlamýþlardý. Gerçekten de bazý ayetlerin nazil olmasýna sebebiyet veren Îlâ Hadisesi vuku bulmuþtu. Öyle anlaþýlýyor ki bundan önce sabah sohbetleri hiç terk edilmemiþti. On yýlý aþkýn bir süre, her günün en verimli vaktinde ve en az bir saat süren “Peygamber Sohbeti” kiþiye neler kazandýrýr, her halde onu ancak yaþayanlar bilir. Bazý rivayetler Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’in kuþluk vaktine kadar mescitte oturmaya devam ettiði ve Kuþluk Namazýný kýldýktan sonra ayrýldýðýna iþaret etmektedir. Nitekim bunu tavsiye eden bir hadisi þerifte þu ifadeler bulunmaktadýr: “Kim sabah namazýný kýldýktan sonra yerinde bekler ve iki rekât kuþluk namazý kýlýncaya kadar sadece hayýrlý þeyler konuþursa, denizin köpüðü kadar hatalarý olsa bile af olur.”4 Bu sohbetler sýrasýnda bazen ashabýn gördüðü rüyalarýn da tabir edildiðine iþaret etmiþtik. Efendimiz namazdan sonra “Müjdeleyici (rüya) gören var mý?” diye sorar ashap da gördükleri rüyalarý anlatýrlardý. Bu konuyu ve gördüðü rüyayý Abdullah b. Ömer (r.a.) þöyle anlatýyor: "Hz. Peygamber'in saðlýðýnda ashaptan birisi bir rüya görünce, onu Hz. Peygamber'e anlatýrdý. Ben de bir rüya görmeyi ve Allah Resulüne anlatmayý çok arzu ederdim. O sýrada gencecik bir delikanlýydým ve mescitte uyurdum. Bir gün, þöyle bir rüya gördüm: Ýki melek beni yakalayarak Cehenneme götürdüler. Cehennem, kuyu duvarý gibi taþla örülmüþ olarak görünüyordu. Ýki boynuz gibi iki yaný vardý. Burada, kendilerini yakýndan tanýdýðým kimseler de vardý. O anda "Cehennem'den Allah'a sýðýnýrým!" demeye baþladým. Bu sýrada yanýmýza baþka bir melek gelerek bana, "Korkma, sen buraya atýlmayacaksýn. Senin için tasa ve endiþe yoktur." dedi. Bu rüyayý gören, Hz. Ömer'in oðlu Abdullah'tý. O, her yönüyle babasýyla atbaþý giden bir insandý. Düþünün ki, babasýndan sonra onu, hem de o günün insanlarý, baþlarýnda halife görmek istiyorlardý. Eðer Hz. Ömer bizzat mani olup "Bir evden bir kurban yeter!" demeseydi, belki de ümmet onu halife seçecekti. O, hem bir ilim okyanusu hem de takva ve zühdün zirvesinde bir insandý. Abdullah (r.a.) þöyle devam ediyor: "Bu rüyamý Hz. Peygamber'in hanýmý olan ablam Hafsa'ya anlattým. O da Efendimiz’e anlatýnca þöyle buyurmuþ: "Abdullah ne iyi insandýr; keþke gecenin bir kýsmýnda kalkýp da ibadet etmeyi âdet edinseydi!" Zira cehennem þeklinde onun nazarýna arz edilen, berzah azabýna ait bir tablodur. O tabloyla gösterilen azaba maruz kalmamanýn tek yolu ise, gecenin ibadetle aydýnlatýlmasýdýr. Abdullah'ýn kölesi Salim, "bu olaydan sonra Abdullah, az bir kýsmý hariç, geceleri uyumazdý," der.5 Kuþluk namazý kýlýndýktan sonra oradan bir yere gidilmeyecekse Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) eve döner ve evde yiyecek bir þey olup olmadýðýný sorardý. Þayet yiyecek bir þey varsa kahvaltý yapar yoksa “öyle ise oruçluyum”6 der o günü oruçlu geçirirdi. “Bir þey var” denildiði zamanlarda var olan þey genelde süt, hurma, bir kaç dilim kuru arpa ekmeði vb. þeylerdi. Yani evlerinde ne bulurlarsa onu yerler, yemekler arasýnda ayýrým yapmazlardý. O’nun yemeðinden söz eden hanýmlarý ve arkadaþlarý þu sözleri kullanýrlar: — Medine’ye hicretinden vefatýna kadar Allah Resulünün ailesi üç gün arka arkaya buðday ekmeði ile karnýný doyurmadý. — Bazen açlýktan karnýna taþ baðladýðý olurdu. — Hane-i saadette en çok yenilen-içilen iki þey vardý:Hurma ve su. — “Ben Allah’ýn kölesiyim ve köle gibi yemek yerim” der dizleri üstüne oturarak yerdi.7 — Acýkmadan yemez ve doymadan kalkardý. Bu ve benzeri ifadelerden þunu anlýyoruz: Efendimiz’in hayatýnda yemek iþi, günümüzde olduðu gibi hayatýn merkezinde yer almýyor, gündelik hayat yemek öðünlerine göre þekillenmiyor, yemek için fazla zaman harcanmýyor, yemek olmadýðý zaman problem yapýlmýyor, mükellef sofralar kurulmuyor, sohbetlerde sürekli yemek çeþitlerinden söz edilmiyor, daha güzel bir yemek için kilometrelerce yol kat’ edilmiyordu. Durum böyle olunca da, günümüzün tam aksine, diðer önemli þeylere daha çok vakit ve para ayrýlýyordu. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) öðleden önce bir süre dinlenirdi. Bilindiði gibi insanýn biyolojik yapýsý uykuya ihtiyaç duyacak þekilde yaratýlmýþtýr. Durup dinlenmeden faaliyet gösteren beden, bir süre sonra enerjisini yitirip yýpranmakta ve deðiþik hastalýklara davetiye çýkarmaktadýr. Onun için kiþinin geceleri uyuyup dinlenmesi vazgeçilmez bir ihtiyaçtýr. Ancak, gece ibadet ve benzeri faaliyetlerle uðraþýldýðý için yeterince dinlenememek, iþ yoðunluðu ve stresten ötürü dikkatin daðýlmasý ve bedenin yorulmasý ve sýcak iklim þartlarýndan ötürü, bir de gündüz uyuyup dinlenme söz konusudur. Ýslamî, literatürde buna kaylûle denilmektedir. Türkçemizde buna öðle uykusu veya öðle öncesi uyku demek mümkündür. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'in bu saatlerde bir süre dinlenmeyi tavsiye etmesinin yaný sýra, bir nevi âdet haline getirmiþ olmasýndan ötürü, kaylûle sünnet olarak kabul edilmiþtir. Ýbn Abbas'ýn rivayet ettiði hadiste Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem), "gündüz orucuna sahur yemeðiyle, gece ibadetine ise öðle uykusuyla (kaylûle) yardýmcý olun!"8 derken, Enes b. Malik'in rivayet ettiði hadiste ise annesi Ümmü Süleym'in, hemen her gün, evinde Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) için bir sergi serdiði ve Efendimiz'in orada kaylûle yaptýðý aktarýlmaktadýr.9 Günlük hayatlarýnda öðle uykusuna mutlaka yer veren sahabe-i kiram ise, cuma günleri, cuma namazý kýlýndýktan sonra, diðer günlerde ise, öðleden önce, dinlendiklerini özellikle vurgulamaktadýrlar.10 Diðer bir hadiste ise kaylûlenin, fýtrata uygun bir ahlak (alýþkanlýk) olduðu ifade edilmiþtir.11 Öðle Öðle zamaný, bir yýlla kýyaslandýðýnda yaz mevsiminin ortasýna, insan ömrüyle kýyaslandýðýnda gençliðin kemaline, dünyanýn ömrü ile kýyaslandýðýnda dünyada insanýn yaradýlýþ devrine benzer ve onlardaki rahmet tecellilerinin nimetlerini hatýrlatýr. Öðle, gündüzün kemale erip zevale meylettiði, günlük iþlerin belli bir seviyeye getirildiði, iþ yoðunluðundan uzaklaþarak kýsa bir dinlenmeðe ihtiyaç duyulduðu, fâni dünyanýn geçici ve aðýr iþlerinin verdiði gaflet ve yorgunluktan ruhun teneffüse ihtiyaç hissettiði bir andýr. Ýnsan ruhu, bu sýkýcý atmosferden kurtulmak, Yüce Rabbinin huzuruna çýkýp el baðlayarak nimetlerine þükür ve hamd edip yardým dilemek, celal ve azametine karþý rükû ve secde ile aczini ortaya koymak üzere öðle namazýný kýlmaya büyük bir heves ve ihtiyaç duyar. Hele bu namaz Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’in arkasýnda kýlýnacaksa… Evet, Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem), büyük bir iþtiyakla camiye koþan ashabýna gün ortasýnda öðle namazýný kýldýrýrdý. Eðer o gün haftanýn Cuma günü ise bambaþka bir coþku ile yani bayram havasýnda namaza hazýrlanýlýrdý. Týrnaklar kesilir, banyo yapýlýr, yeni elbiseler giyilir, kokular sürülür, her günden daha erken camiye gidilir, Efendimiz’in hutbesine kulak verilir ve ardýndan da namaz kýlýnýrdý. Özellikle bu namaza çocuk ve kadýnlar diðer vakitlere nazaran daha çok iþtirak ederlerdi. Kaynaklarýmýzda düzenli bir þekilde yenilen öðle yemeðinden söz edilmemektedir. Fýtýr sadakasý veya bazý keffaretlerin miktarý belirlenirken günde iki öðün üzerinden hesaplanmasý gösteriyor ki, sabah ve akþam yemeklerine ek olarak üçüncü bir öðün bulanmamaktadýr. Böylece, sabah kahvaltýsýný sahurda yiyen kiþinin günlerini ne kadar kolay bir þekilde oruçlu geçirebileceði de daha iyi anlaþýlmaktadýr. Aslýnda günümüzde de iki öðünle yetinmek hem zaman kazanma, hem bütçe dengeleri, hem de saðlýk açýsýndan tavsiyeye þayan olmanýn ötesinde uyulmasý gereken bir sünnettir. Elbette þeker hastalýðý vb. durumlar bundan istisna edilir. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) zaman zaman ashabýna ziyaretlerde bulunur, gündelik meþgalelerini deruhte eder, devlet baþkaný olarak kamuyu ilgilendiren iþlere bakar, nazil olan ayetleri vahiy kâtiplerine yazdýrýr, hemen yerine getirilmesi gereken emirler varsa bunlarý bir münadi vasýtasýyla halka duyurur ve gelen misafirlerle ilgilenirdi. Mesela hicretin sekizinci yýlýndan itibaren yoðun bir elçiler ziyareti yaþanmýþtýr. Günün bir bölümü bu elçileri karþýlama, aðýrlama, soru ve isteklerine cevap verme ve uðurlama ile geçmekteydi. Arabistan’ýn çeþitli bölgelerinde yaþayan kabileler, Müslüman olmak veya Müslüman olduklarýný bildirmek ve kabul ettikleri Ýslâm Dini'nin esaslarýný öðrenmek üzere, Peygamber Efendimiz’e heyetler gönderiyorlardý. Bunlarýn sayýsý 70'i aþmaktadýr. Ýlk heyet, Hevâzin Kabilesi'nden Hicretin 8'inci yýlýnda gelmiþti. Son heyet ise, Yemen'deki Neha’ Kabilesi'nden, Hicretin 10’nuncu yýlý Þevval ayýnda gelen heyettir. Söz konusu heyetlerin çoðu, hicretin 9'uncu yýlýnda geldiðinden bu yýla "senetü'l-vüfûd" (elçiler yýlý) denilmiþtir. Peygamber Efendimiz, kendisine gelen bu heyetlerle bizzat ilgilenir, onlara ikramda bulunur, her kabilenin hâline ve âdetlerine göre onlarla konuþurdu. Ayrýlýrken de uygun hediyeler verir, Müslümanlýðý öðretmek üzere onlara öðretmenler, mürþitler gönderirdi. O mürþitlere: “Kolaylaþtýrýn, güçleþtirmeyin, müjdeleyin, korkutup nefret ettirmeyin”12 diye tenbihte bulunurdu. Necran Hýristiyanlarý da gelen heyetlerden biriydi. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) onlara mescidinde ibadet etme imkâný vermiþ ve Ýslam’ý kabul etmeyen bu heyetle bir antlaþma yaparak geri göndermiþtir. Ýkindi Ýkindi vakti, yýl içinde güz mevsimine, insan ömründe ihtiyarlýk vaktine, peygamberlik silsilesinde son Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’in saadet asrýna benzer. Günlük iþlerin sona ermeye baþladýðý, gün içinde mazhar olduðumuz saðlýk, selâmet ve hayýrlý hizmet gibi Ýlahî nimetlerin meyvesinin alýndýðý zamandýr. Güneþin batmaya yüz tutmasý ile de insan, dünyada bir misafir olduðunu, her þeyin geçici olduðunu anlar. Ýþte bu zaman diliminde, ebediyet isteyen, ebed için yaratýlan ve ayrýlýktan acý duyan insan ruhu, ikindi namazýný kýlarak Allah’a münacât eder, zevalsiz ve nihayetsiz rahmetine iltica eder, hesapsýz nimetlerine karþý þükür ve hamd eder. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) de bu namaza, Kur’ân’ýn iþareti (Bakara, 2/238) ile adeta ayrý bir deðer verir ve Hz. Bilâl’in yanýk sesiyle ashabýný camiye davet ederdi. Ýkindi vakti mü’mini koruma-kollama ile görevli gece ve gündüz meleklerinin nöbet devir anlarýndan biri olduðu bilindiði için de, namaz sonrasý tesbihat daha uzun tutulurdu. Nitekim bir hadis-i þerifte konu þu þekilde anlatýlmaktadýr: “Gece bir grup, gündüz de bir grup melek yanýnýzda olurlar. Bunlar sabah ve ikindi namazlarý vaktinde bir araya gelir ve nöbet deðiþimi yaparlar. Rableri namaz kýlmýþ kullarýnýn hallerini en iyi bildiði halde, yine o meleklere: “Kullarýmý ne halde býraktýnýz?” diye sorar. Onlar da: ‘Biz onlarý namaz kýlar halde býraktýk ve yanlarýna da namaz kýlarken varmýþtýk’, derler.”13 Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) çok mütevazý bir hayat yaþýyordu. Evde pek hizmetçi bulundurulmadýðýndan, ev halkýndan biri olarak, yapýlacak iþlerin hemen tamamýna iþtirak ediyor ve hanýmlarýna yardýmcý oluyordu. Mesela: Herkes bir iþ görürken, O da iþtirak ederek, onlarla beraber olmaya çalýþýr; ayakkabýlarýný tamir eder, elbisesini yamar, koyun saðar, hayvanlara yem verir, ortalýðý süpürür, vs.14 Efendimiz’in pek terk etmediði bir âdeti vardý: Her ikindi namazýndan sonra hanýmlarýný dolaþýr, onlarýn hal ve hatýrlarýný sorar, ihtiyaçlarýný tespit ederdi. Akþam da sýra hangi hanýmýnda ise, o hanýmýnýn odasýnda diðer bütün hanýmlarý da toplanýr, sohbet ederlerdi. Sonra da herkes kendi hücresine çekilirdi. Bu mutad ziyaretlerinde Evzâc-ý Tâhiratýn her biri yanlarýnda bulunanlardan Efendimiz’e ikram ederlerdi.15 Akþam Akþam vakti, güz mevsiminin sonunda pek çok canlýnýn ölmesine benzer þekilde, hem insanýn bir gün vefat edeceðini, hem de kýyametin baþlangýcýnda dünyanýn harap olacaðýný ihtar eder. Böyle bir anda insan ruhu, þu önemli iþleri yapan Zat’ýn dergâhýna durmayý, "Allahü Ekber" diyerek fani olan her þeyden el çekip O’na hamd etmeyi, O’nu tesbih etmeyi, büyüklüðünü bir daha haykýrmayý þiddetle arzu eder. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) de bu arzu ile çoðu zaman güneþin batmasýndan önce akþam namazýný beklemeye baþlar, ezan okunur okunmaz hemen Yüce Divan’a dururdu. Farz namazdan sonra “Evvâbin” adýyla bilinen 2–6 rekât namaz kýlar ve bunu tavsiye ederdi.16 Yukarýda iþaret ettiðimiz gibi Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) akþam namazýndan sonra o gün hangi hanýmýnýn yanýnda kalacaksa diðer ev halký oraya toplanýr ve aile sohbeti baþlardý. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’in aile yuvasý, hem saðlýðýnda hem de ahirete intikal ettikten sonra ilmî faaliyetlerin hiç duraksamadan devam ettiði bir ortam olmuþtur. Zira Efendimiz’in vefatýndan sonra hanýmlarý bu ilim faaliyetini daha geniþ bir halkaya açarak devam ettirmiþledir. Ýslam dininin genel olarak pek çok hükmünün yanýnda, özellikle kadýnlarla ilgili bazý özel hükümlerin öðrenilip aktarýlmasýnda ve öðretilmesinde Efendimiz’in aile hayatýnýn büyük fonksiyonu olmuþtur. Özellikle bu ‘akþam sohbetleri’nin rolü küçümsenemez. Adeta bir mektep gibi iþleyen akþam sohbetleri, Hz. Aiþe validemiz baþta olmak üzere, birçok eþsiz âlimin yetiþmesine beþiklik etmiþtir. Tabii sadece ilmî bahisler konuþulmuyordu; farklý çevre, kültür ve karaktere sahip ev halký arasýnda ciddi bir muhabbet oluþuyor, birbirlerini daha iyi tanýyor, risâlet görevinin tatlý aðýrlýðýný Efendimiz’le beraber azaltmaya gayret ediyor, zaman zaman þakalaþýyor.. kýsacasý mutlu bir ailede olmasý gereken ortamý saðlýyorlardý. Yatsý Yatsý vaktinde karanlýk her tarafý kaplar, gündüz görünen þeyler adeta yokluða gömülür, sanki vefat etmiþ insanýn geriye kalan eþyasý da arkasýndan vefat edip unutulur. Ýmtihan için verilen dünya hayatýnýn bütünüyle sona erdiðinin bir göstergesi gibidir. Adeta mutlak tasarruf sahibi olan Allah’ýn yüceliði, ülfet perdesine sýk sýk gömülen insanoðluna bir daha gösterilmektedir. Çünkü Allah (c.c.) gece ile gündüzü, kýþ ve yazý, dünya ve âhireti bir kitabýn sayfalarý gibi kolaylýkla çevirir, yazar, bozar, deðiþtirir. Ýþte aciz, zaif, muhtaç ve geleceði karanlýk gören insan bu vakitte yatsý namazýný kýlarak, her þeye gücü yeten ve gerçek bir dost olan Allah’a yönelir, dayanýr ve sýðýnýr. Onu unutan ve karanlýða gömülen dünyayý, o da unutup, dertlerini dergâh-ý rahmete döker. Ayrýca ne olur ne olmaz, ölüme benzeyen uykuya dalmadan önce son ibadetini yapýp, günlük hesap defterini güzelliklerle kapatmak ister. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) de ashabýna yatsý namazýný kýldýrýr ve önemli bir durum olmazsa,17 kimseyle konuþmadan dinlenmeye çekilirdi. Uyumaya geçmeden önce dua ederdi. Bilindiði gibi O’nun hayatýnda dua pek büyük bir yere sahipti. Günün her saatine daðýlan dualarý hakkýnda özel kitaplar yazýlmýþtýr. Zira dua Kur’ân’ýn ifadesiyle insanlýðýn deðer ölçüsüdür. Hz. Aiþe validemiz, O’nun yatmadan önce yaptýðý dua ve uygulamayý þu þekilde anlatmaktadýr: “Allah Resulü her gece yataðýna girdiðinde iki elini birleþtirir, onlara üfler, Ýhlâs, Felak ve Nas sûrelerini okur, sonra da baþýndan baþlayarak, vücudunda ulaþabildiði he yere elini sürer ve bunu üç defa tekrar ederdi.”18 Elbette bu konuda baþka tavsiye ve uygulamalarý da bulunmaktadýr. Mesela Hz. Ali (ra) þunu rivayet etmektedir: “Allah Resulü bana ve Fatýma’ya þu tavsiyede bulundu: Yataðýnýza girdiðinizde 33 defa ‘Allahu Ekber’, 33 defa ‘sübhanellah’, 33 defa (bir rivayette 34) ‘elhamdulillah’ deyin.” Hz. Ali o günden sonra bunu hiç terk etmediðini söyleyince, bir zat “Sýffin günü de mi?“ dedi, o “evet o gün bile…” cevabýný verdi.”19 Yine önemli bir iþ olmazsa gece pek dýþarý çýkmazdý. Ancak bazý gecelerde dýþarý çýktýðýna dair rivayetler de bulunmaktadýr. Bir misal vermekle yetiniyoruz: Bir gece Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer'e uðrayan Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem), Hz. Ebû Bekir'in çok sessiz, Hz. Ömer'in ise sesli Kur'an okuduklarýný görmüþtü. Sabah onlarla karþýlaþtýðýnda durumu aktararak Hz. Ebû Bekir’e sesini biraz yükseltmesini, Hz. Ömer’e de biraz alçaltmasýný söylemiþti. Ebû Davud'un meþhur þerhlerinden olan Bezlu'l-Mechud'da konu, tasavvufî bir edayla þöyle izah edilmektedir: Hz. Ebû Bekir'e þühûd ve cemal hali galip olduðundan "duyurmak istediðim (Allah) duyuyor"; Hz. Ömer'e celâl ve heybet hali galip olduðundan, "uykusu derinleþmemiþ olanlarý uyandýrýyor ve gaflet getiren vesvesesiyle birlikte Þeytaný kovuyorum," cevabýný verdiler. Hz. Ebû Bekir'in hali cem', Hz. Ömer'in hali ise fark idi. Ama en mükemmel hal, Hz. Peygamber'in hali olan cem'u'l-cem'dir. Hazýk bir ruh ve kalp doktoru, yüce mertebelere ulaþtýrýcý þefkat ve merhamet timsali olan Efendimiz, Hz. Ebû Bekir'e biraz sesini yükseltmesini emretti. Böylece, hem etrafta duyanlar yararlanmýþ olur, hem de ona galip olan ve masivayi yakýp yok eden tevhid halinden cem' ve þuhûd haline geçmiþ olur, böylece vahdet eþyanýn kesretini örtmemiþ, yaratýklar da yaratana perde olmamýþ olur. Bu Efendimiz’in, ulaþtýrmakla görevli olduðu evliya-yý izamýn mertebesidir. Hz. Ömer'e de biraz sesini azaltmasýný emretti. Böylece namaz kýlýp Kur'an okuyan diðer kimselerin dikkati daðýlmamýþ olacaðý gibi, özürlerinden ötürü uyuyanlar da rahatsýz edilmemiþ olur. Ayrýca Hz. Peygamber bu ifadesiyle Hz. Ömer'e, biraz sessiz okuyarak, erbabý nazarýnda ibadetin tadý, itaatin özü olan münacattan mahrum kalmamasýný da emretmiþ ve mizacýný ta'dil etmiþ oluyordu.20 Gece Gece vakti ise, hem kýþý, hem kabri, hem âlem-i berzahý hatýrlatarak insan ruhunun Allah’ýn rahmetine ne kadar muhtaç olduðunu hatýrlatýr. Dolayýsýyla gece kýlýnacak teheccüd namazý, kabir gecesinde ve berzah karanlýðýnda önümüzü ve evimizi aydýnlatacak vazgeçilmez ýþýk kaynaðýmýz olacaktýr. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) günün son dilimi olan gecelerini de engin bir ibadetle geçirmekteydi. Tafsilatýný ilgili eserlere havale ederek Hz. Aiþe validemizin bir birini tamamlayan þu müþahedelerini nakletmek istiyoruz: "Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), gece ayaklarý þiþene kadar namaz kýlardý. Kendisine, "Ey Allah’ýn Resulü! Allah, senin geçmiþ ve gelecek günahlarýný baðýþlamýþtýr (Fetih, 48/2). Buna raðmen ibadet konusunda niye kendini bu kadar zorluyorsun?" denilince, "Ben Allah'ýn bu maðfiretine karþý þükreden bir kul olmayayým mý?" cevabýný verirdi."21 Tabiinin büyüklerinden Atâ b. Rebah bir gün Hz. Aiþe'ye, "Allah Resulü’nün sizi hayrette býrakan bir halini bize anlatýr mýsýnýz?" diye istekte bulununca, Hz. Aiþe, “O'nun hangi hali hayrette býrakmýyordu ki?” dedi ve ekledi: "Bir gece odama geldi. Benimle yataðýma girdi. Sonra "Müsade edersen Rabb’ime kulluk edeyim..." dedi. Kalktý, abdestini yeniledi ve namaza durdu. Kýyamda öyle aðladý ki, gözyaþlarý göðsüne damlýyordu. Rükû’a varýnca orada da uzun uzun aðladý. Secdede bu hal devam etti. Aðlamasý, sabah namazý için haber vermeye gelen Hz. Bilal’in seslenmesine kadar sürdü. "Ya Resûlallah!" dedim, "Allah senin geçmiþ ve gelecek bütün günahlarýný affettiði halde niçin bu kadar aðlýyorsun?" Þöyle dedi: "Þükr eden bir kul olmayayým mý? Hem nasýl aðlamayayým ki, bu gece Allah bana þu ayetleri inzal buyurdu: ‘Göklerin ve yerin yaratýlýþýnda, gecenin ve gündüzün gidip geliþinde elbette akl-i selim sahipleri için ibret verici deliller vardýr. Onlar ayakta, oturarak ve yanlarý üzerine yatarken Allah'ý anarlar, göklerin ve yerin yaratýlýþý üzerinde düþünürler: "Rabbimiz (derler), bunu boþ yere yaratmadýn, Sen yücesin, bizi ateþ azabýndan koru! Rabbimiz, Sen birini ateþe attýn mý, onu periþan etmiþsindir. Zalimlerin yardýmcýsý yoktur. Rabbimiz, biz "Rabbinize iman edin!" diye imana çaðýran bir davetçi iþittik, hemen inandýk. Rabbimiz, bizim günahlarýmýzý baðýþla, kötülüklerimizi ört, iyilerle beraber canýmýzý al! Rabbimiz bize, elçilerine vaat ettiðini ver, kýyamet günü bizi yüzüstü býrakýp rezil etme. Zira Sen verdiðin sözden caymazsýn.’ (Al-i Ýmran, 3/190–194) Sonra, ‘Bu ayetleri okuyup da uzun uzun tefekkür etmeyenin vay haline,’ dedi.”22 Allah Resulü, Teheccüd namazýndan sonra bir süre dinlenir ve müezzinin nidasýyla sabah namazýna kalkardý. Hz. Bilal imsakten önce ezan okur ve halký hem sahur hem de teheccüde kaldýrýrdý. Hz. Abdullah b. Ümmi Mektum ise imsak vaktinin baþlamasýyla ezan okur ve sabah namazýnýn girdiðini bildirirdi. Netice Kâinatýn Efendisinin günlük hayatý çok deðiþik yönleriyle ele alýnabilir. Ancak ne þekilde ele alýnýrsa alýnsýn, her yönüyle bütün insanlýða ýþýk olacak uygulama, tanzim ve sözlerle karþýlaþýlacaktýr. Günlük hayatýn adeta kâbusa dönüþtüðü bir dönemde, Efendimiz’in günlük hayatýný tetkik eden ve kendisine dersler çýkaranlara ne mutlu. Prof. Dr. Abdulhakim YÜCE Yeni Ümit Dergisi Nisan - Mayýs - Haziran 2006 Sayý :72 Yýl :18 _______________ DÝPNOTLAR 1. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) kerpiçten yapýlmýþ, üzeri hurma dallarýyla örtülmüþ basit, sade bir evde oturuyordu. Tabiînin büyüklerinden Hasan Basrî (110/728) demiþtir ki; “Resûlullah’ýn evi Emevî hükümdarlarýndan Abdülmelik’in oðlu Velid zamanýnda onun emriyle yýkýlarak mescide ilhak edildi. Bu durumu gören insanlar aðlamaya baþladýlar.” O gün yine tabiînin büyük âlimlerinden Saîd b. Müseyyeb (94/713) þöyle dedi: “Vallahi arzu ederdim ki Resûlullah’ýn evini olduðu hal üzere býraksalar da Medine ahalisi neþveyâb olsalar ve Medine dýþýnda olanlar da gelip Resûlullah’ýn hayatýnda ne ile iktifa buyurduðunu görseler de zühd dersi alsalardý.” Bak. Elmalýlý, VI, 4453. 2. Buhârî, Ezân, 11, 13, Þehâdât, 11, Savm, 17; Müslim, Sýyâm, 36–39; Nesâî, Ezan, 9, 10. 3. Müslim, Mesacid, 286; Ebu Davud, Salât, 301. 4. Tirmizi, Vitr, 15. 5. Buharî, Teheccüd, 2, Fedailu's- Sahabe, 19; Ýbn Mace, Rü'ya, 10. 6. Müslim, Sýyam, 169. 7. Konuyla ilgili þöyle bir olay anlatýlýr: “Medine'de aðzý bozuk, þuna buna çatarak aðýr ve kaba lâflar söyleyen bir kadýn vardý. Bu kadýn bir gün Peygamber Efendimiz’in yanýndan geçerken Allah Resulü (s.a.s.) bir seki üzerinde oturmuþ haþlanmýþ et yiyordu. Kadýn: "Þu adama bakýn. Bir köle gibi yere oturmuþ ve kölelerin yemek yiyiþi gibi yemek yiyor" dedi. Peygamber Efendimiz: "Benden daha iyi bir köle var mý?" dedi. Kadýn: "Kendisi yiyor da bana vermiyor" dedi. Peygamber Efendimiz: "Gel, sen de ye" buyurdu. Kadýn: "Kendi elinle bana vermezsen yemem" dedi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz kendi eliyle kadýna verdiyse de kadýn bu sefer: "Aðzýndaki lokmayý çýkarýp bana vermezsen yemem" diyerek diretti. Peygamber Efendimiz de aðzýndaki lokmayý çýkarýp kadýna uzattý. Kadýn da hemen alýp aðzýna attý. Kadýn o günden sonra çok hayâlý oldu, hiç kimseye kötü söz söylemedi, Medine'nin en iffetli ve hayâlý kadýnlarýndan birisi oldu.” Taberani, Mu’cemu’l-Kebir, 8 / 200, 231. 8. Ýbn Mace, Sýyam, 22. 9. Buharî, Ýsti'zan, 41. 10. Buharî, Ýsti'zan, 16; Müslim, Cuma, 30. 11. Maverdî, Edebu'd- Dünya Ve'd- Din, 343. 12. Buharî, Ýlim, 12. 13. Buhari, Mevakitü’s-Salât, 555. 14. Buharî, Ýsitzan, 15; Müslim, Selam, 15; Müsned, VI, 256; Kadý Ýyaz, Þifa, I, 131. 15. Müslim, Rada, 46; Aynî, Umdetü'l-Kâri, 20/244. Bu ikramlardan birinin meþhur ila hadisesine sebep olduðu da bilinmektedir. 16. Ýbn Kesîr, Tefsîr; V, 64, 65; eþ-Þürünbülâlî, Merâkýl-Felâh, s. 74. 17. O, önemli olaylardan biri þu þekilde aktarýlmaktadýr: Evs b. Huzeyfe'nin bildirdiðine göre, Hz. Peygamber, Medine'ye gelen bir heyete her gece yatsýdan sonra sohbet ederdi. Fakat bir gece gecikti. Nedeni sorulunca, "Bugün Kur'ân'dan okuma itiyadýnda olduðum hizbimi okumamýþtým. Onu bitirmeden gelmek istemedim" buyurmuþtu. Ebû Davut, Ramazan, 9; Ýbn Mace, Ýkame, 178; Ýbn Kesir, el-Bidaye, V, 32. 18. Buharî, Fedailu’l-Kur’ân, 14, Tirmizî, Dua, 21. 19. Müslim, Zikir, 80. 20. Seharenfurî, Bezlu'l-Mechûd, VII, 89. 21. Buharî, Teheccüd, 6; Müslim, Münafikîn, 78–79; Tirmizî, Salât, 187. 22. Ýbn Hibban'ýn Sahih'inden naklen, Leknevî, Ýkametu'l- Hücce, 112. Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Empfohlene Beiträge
Dein Kommentar
Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.