Zum Inhalt springen
Qries Qries Qries Qries Qries Qries

Empfohlene Beiträge

Risale-i Nur’da adalet kavramý ve ontolojisi

 

Alasdair MacIntyre’ýn da iddia ettiði gibi Aydýnlanma, bize ‘hayat, özgürlük ve saadet arayýþý’ gibi idealleri veren ve iyilik, doðruluk ve adalet gibi ahlakî kavramlarý yeniden tanýmlayan bir dönem olarak yüceltilmiþtir. MacIntyre özellikle Aydýnlanma projesinin ahlakîliði bir taraftan onu insan doðasý algýlayýþýnýn üzerine rasyonel olarak yerleþtirirken diðer taraftan onu her türlü erekbilimsel (teleolojik) destekten arýndýrmak suretiyle doðrulama gayretine giriþmesini eleþtirir. Doðal bilimler Aristocu erekbilim yaklaþýmýnýn fizik ve biyoloji alanlarýndaki geçersizliðini ispat ettiðinden Aydýnlanma filozoflarý aynýsýný ahlak teorisi için de yapabileceklerini düþünmüþlerdi. Sonuçta ellerinde kalan bir taraftan doðrulamak istedikleri özel bir Hýristiyan burjuva ahlaký, diðer taraftan da insan doðasýnýn gerçekliðine dair yine özel bir anlayýþtý. Baskýn olarak seküler çevrelerde yetiþmiþ insanlar olarak bizler dilbilimci Uwe Poerksen’in modüler dilin ‘tiranlýðý’ adýný verdiði olayla sürekli karþý karþýyayýzdýr. Aslýnda ‘itina’ veya ‘refah’ veya ‘yaþam kalitesi’ diye bir þey yoktur; ama bu sözler gerçek manalarý hiçbir zaman sorgulanmadýðý halde pek çok insan için güzel ve faydalý manalar iþmam ederler. Adalet de böyle bir sözdür.

 

Allah, insan ve mahlûkata adaletin ne olduðu üzerinde edinilmiþ kavramlarýmýzýn prizmasýndan bakmak yerine Allah’ýn, O kendini adlandýrdýðý üzere Âdil olduðu öncülünden baþlayarak bunun genelde kâinat için özelde de insan için ne tür sonuçlarý olduðunu araþtýracaðýz. Ýlk iþaretimizi Ýnfitar Sûresi’nin 6-8 ayetlerinden (Ey insan! Ýhsaný bol Rabb’ine karþý seni aldatan nedir? O Allah ki seni yarattý, seni düzgün ve dengeli kýlýp, adaletli bir biçim verdi sana. Seni herhangi þekilde istediyse öylece bir araya getirdi.) alarak ve buradan edindiðimiz ‘adala’nýn ayýrýcý vasfýnýn ‘þeyleri doðru yerlerine koymak’ olduðu gözlemiyle ‘Âdil ism-i ilâhisinin farklý ve fakat irtibatlý üç dairesindeki iþleyiþine bakacaðýz. Birinci daire Allah ile umum mahlukat arasýndaki iliþki dairesi; ikinci daire Allah ile özelde insan arasýndaki iliþki dairesi ve üçüncü daire de insanýn diðer insanlarla kurduðu iliþkiler dairesidir.

 

Çatýþma ve çeliþki mi; denge ve mevzuniyet mi?

 

Birinci daireye bakalým. Tekvinî yönüyle adaletin varoluþsal gerçekliði birbiriyle iliþkili iki gayeye hizmet eder. Öncelikle zahirî çift-kutupluluklarýn ve birbirini tamamlayan zýtlýklarýn üretilmesiyle infirak ve infiradýn (farklýlaþma ve ferdiyet oluþumu) var oluþunu saðlar. Aydýnlýk ve karanlýk, iyilik ve kötülük, gündüz ve gece, doðum ve ölüm, inþa ve tahrip, Cennet ve Cehennem, güzellik ve çirkinlik -bazýlarý harici bir gerçekliðe sahip olsalar da harici bir varlýða sahip olmayan, bütün bu karþýlýklý baðýmlý çiftler ve birbirlerini tamamlayan zýddiyetler- açýk bir gaye için vardýrlar. Küfrün gözü bu ikiliklerin varlýðýnda çatýþma ve çeliþkiden baþka bir þey görmezken, ilhamýný Kur’an-ý Kerim’den alan Bediüzzaman, bunlarda denge ve mevzuniyetten baþka bir þey görmemektedir.

 

Þimdi ikinci ve adaletin daha önemli olan gayesine gelmiþ bulunuyoruz. Adaletin meyveleri olan muvazene ve mizan, bu farklýlýk ister gerçek isterse zahirî olsun, ancak farklý þeyler arasýnda olabilir. Ve çeþitlilik ve çoðulluk sadece ve sadece bir tek gaye için vardýr ve bu da varlýðýn kendi gerçekliðini kavramamýzý saðlamaktýr. Zira var oluþ tedricî, merhaleli ve infiradî olmasaydý, baþka bir deyiþle birbirine Ýlahî adalet aracýlýðýyla muvazene ve mizanla baðlanmýþ farklý þeyler þeklinde olmasaydý, onu algýlamamýz da mümkün olmazdý. Yaratýlmýþ þeylerin çeþitliliði, birbirini tamamlayan zýddiyetlerin üretilmesi ve tevhid içinde var olan çoðulluk varlýðýn bilinebilmesi için oradadýr.

 

Adaletin iþlediði ikinci dairede, Hâlýk-mahlûk iliþkisi, özelde de insan ile Allah arasýndaki iliþki çok yönlüdür; ancak sadece ikisiyle özetle ilgileneceðim. Bunlardan ilki insanýn Allah’ýn yeryüzündeki halifesi -temsilcisi- olmasý ve bu anlamda Ýlahi emaneti yüklenme sorumluluðu ile ilgili. Ýnsanýn sorumluluðu bu Ýlahi isimlerin zannî sahipliðinden feragat ederek onlara Yaratýcý’mýzýn yansýtýlmalarýný istediði þekil üzere ayinedarlýk yapmaktýr. Bediüzzaman’ýn Ene Risalesi’nde açýkladýðý gibi insana, bunlarý varlýk muammasýnýn çözülmesi gayretinin bidayetinde kýyaslama yapabilmesi için Evsaf-ý Ýlahiye’nin numuneleri veya suretleri lütfedilmiþtir. Nursi’nin söylediði üzere insan imar ettiði bir eve bakar ve kendini bir mimar olarak görür; sonra kâinata bakar ve kendisi kendi evinin mimarý olduðuna göre bu kainatýn da bir Büyük Mimarý olmasý gerektiði sonucuna varýr.

 

Esma-i Ýlahiye’nin bu sunulmasý ve yansýtýlmasýnda adalet kavramý anahtardýr. Çünkü týpký çoðulluðun ve çoðulluk yoluyla intizamýn ortaya çýkýþýný saðlayan Ýlahî adalet gibi insanda da adalet, Emanet sorumluluðunu Allah’ýn rýzasý üzerine yerine getirebilmesini saðlayan araçlarý saðlar. Adem-i adalet üzere amel etmek, baþka bir ifadeyle Esma-i Ýlahiye’nin sahipliðinden feragati reddetmek kaosa, mizansýzlýða, muvazenesizliðe, intizamsýzlýða ve modern ifadenin gerçek anlamýyla zulme yol açacaktýr. Bu, küfrü intihab etmekten baþka bir þey deðildir ve küfrü intihab etmek de sadece kendi kendini deðil ille-i gayesi Allah’ý tesbih etmek olan bütün bir mevcudatý tahkir etmek demektir. Ve kâinatý bu þekilde aþaðýlamak, Bediüzzaman’ýn net ifadelerle anlattýðý üzere zulümlerin en büyüðüdür.

 

Yaygýn algýlayýþa göre, özellikle de bu kelimelerin modern yorumlarý kabul edildiðinde, adaletin antitezi zulümdür. Adalet ve zulüm terimleri klasik anlamlarýyla da birbiriyle zýt kutuplarda olmakla birlikte, insan davranýþýnda adaletin nakýs olmasý durumunu tanýmlayan daha uygun bir kelimenin ilhad olduðu iddia edilebilir. A’raf Sûresi’nin 180′inci ayeti, bize en güzel isimlerin (el-esmâü’l-hüsnâ) Allah’a ait olduðunu ve O’na bu isimlerle yakarmamýz gerektiðini anlatýr. Adaletin insanýn Allah’la olan iliþkisine bakan dairesiyle ilgili Bediüzzaman’ýn vurguladýðý ikinci yön Allah’ýn adaletinin asla keyfî olmadýðý hakikatidir. Doðrusu þu ki; Said Nursi, adaletten bahsettiði her yerde hikmet ve kudret kelimelerini de zikreder. Bu, özellikle adaletsiz addettiðimiz olay ve durumlarla alakalý olarak önemli bir tespittir. Birkaç yýl önce birkaç saat içinde 300.000 kiþinin ölümüyle sonuçlanan tsunami felaketi gerçekleþtiðinde dünyanýn benim bulunduðum kýsmýndaki en yaygýn tepkilerden biri -buna bazý sözde inançlýlarýnki de dahil- þu þekildeydi: “Allah böyle bir þeyin olmasýna nasýl müsaade etti?” “Böyle bir þeyi yapan bir Allah’a adil denilebilir mi?” Böyle olaylar vuku bulduðunda Allah’ýn adaletinden þüpheye düþenlere verilecek yontulmamýþ dürüstlükte bir cevap þu olurdu: “Mahlûkatýn O’na ait olduðu gerçeði onunla istediðini yapabileceði anlamýna gelmiyor mu?” Dünyada her gün 300.000 insan ölüyor, buna kimsenin bir itirazý yok. Ama bu birkaç saat içinde olunca Allah’ý sorgulamaya baþlýyorlar.

 

Adalet, hikmet ve kudretle eþzamanlý iþler

 

Demek ki adalet keyfî deðildir ve hikmet ve kudretle eþzamanlý olarak iþlemektedir. Nursi’nin de söylediði gibi her þey adalet ve mizanla yapýlmaktadýr. Ve bu, hayatýmýzda baþýmýza gelen ve ilk bakýþta bizim için þer olduðunu zannettiðimiz; ama üzerlerinde derinlemesine tefekkür edersek bizim iyiliðimiz için olduklarýný fark edeceðimiz olaylar için de geçerlidir. Þerrin görece olduðu hakikatinin üzerine Allah’ýn insaný her çeþitten sýkýntýlarla imtihan etme hususundaki iradesini ekleyin, Allah’ýn adalet edimlerinin arkasýndaki hikmet daha da vazýh hale gelecektir. Adaletin iþlediði veya iþlemesi gerektiði üçüncü daire insanýn kendi türünden olanlarla muhataplýðý dairesi, yani beþeriyet ve sosyal iliþkiler dairesidir. Bu daire modern adalet kavramlarýmýzýn -tevziî adalet, karþýlýklý adalet ve saire- en uygun düþtüðü dairedir. Bu dairenin düzenlenmesi ve insanýn diðer insanlara adaletle muamelede bulunmasýný temin için Allah bizi sadece kevnî kanunlarý -þeriat-ý tekvinî- deðil ayný zamanda Hazreti Peygamber’in pratiðinde zirveye ulaþan þer’î kanunlarý -þeriat-ý taþri’î- ve Hazreti Muhammed’in sünnetini takip etmeye davet etmiþtir. Adaletin ve onun antitezi olan ilhadýn gerçek doðalarýný kavrayamamalarý onlarý intizam ve muvazenenin sýrat-ý müstakiminden dâllîn ve maðdubi aleyhimin yan yollarýna saptýrmak için ayartmaktadýr. Bu, mümkün olan en iyi dünyadýr; Allah olan bir þeyi onaylamasa da onu murad etmiþtir ve O’nun murad ettiði þey beþer için mümkün olan en iyi durum olmak zorundadýr. Mükemmel bir dünya, özellikle de kemali yokluðun ademi olarak anlayacaksak, aslýnda bir oksimorondur. Zira dünya, özellikle de orada bulduðumuz yokluklar ve adem yüzünden dünyadýr. Ki bunlar da eþyanýn infiradýný saðlarlar ve varlýklarý Kemal-i Etemm Sahibi ve kudret eli her þeyin içinde iþleyen bir Zat’ýn varlýðýný izhar etmeye yarar. Bunu anlama kifayetsizliði pek çok Müslüman’ýn adalet kavramýný yanlýþ anlamasýna ve onu sadece sosyo-politik düzeye uygulamalarýna yol açmýþtýr.

 

Bediüzzaman, bir ütopyacý deðil bir gerçekçidir. Onun yolu inancýn bireysel seviyede tekâmülünü öngörüyordu. Bu yol devrimden çok evrimin yolu; Müslüman toplumu tavandan tabana deðil, tabandan tavana yöntemiyle kurma yoludur. Ve yine onun yolu, ister insanýn Allah’la olan iliþkisi seviyesinde, isterse insanýn diðer insanlarla olan iliþkisi seviyesinde olsun, “festakim kemâ umirt”in yoludur. Bediüzzaman, Ýslam’ý bir yönetim problemine indirgeme hatasýný yapmadý. Onun için Ýslam, Rabb’in karþýsýndaki ferdî bir sorumluluk meselesidir. Bireysel seviyede içselleþtirilmiþ bir adalet olmaksýzýn sosyal adalet imkânsýzdýr. Bugün Ýslam dünyasýnýn dört bir köþesinde Müslümanlar ‘Hazreti Peygamber’in altýn çaðý’ denilen dönemi yeniden var edebilmek için ‘Medine hayalleri’ kuruyorlar. Ama bunu yaparken gerçek adalet dersinin öðretildiði Mekke döneminin zorluklarýna katlanmak da istemiyorlar. Bu anlamda Bediüzzaman bizi Mekke’ye geri çaðýrýyor; çünkü bir defa Mekke tecrübesi yaþandý mý Medine kendi baþýnýn çaresine bakacaktýr.

 

(*) Bu yazý, Profesör Colin Turner’ýn 8. Bediüzzaman Sempozyumu (18-20 Kasým 2007)’nda sundugu. tebliðinden kýsaltýlmýþtýr.

PROF. DR. COLIN TURNER - DURHAM ÜNÝVERSÝTESÝ / ÝNGÝLTERE

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Dein Kommentar

Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.

Gast
Auf dieses Thema antworten...

×   Du hast formatierten Text eingefügt.   Formatierung jetzt entfernen

  Nur 75 Emojis sind erlaubt.

×   Dein Link wurde automatisch eingebettet.   Einbetten rückgängig machen und als Link darstellen

×   Dein vorheriger Inhalt wurde wiederhergestellt.   Editor leeren

×   Du kannst Bilder nicht direkt einfügen. Lade Bilder hoch oder lade sie von einer URL.

×
×
  • Neu erstellen...