Webmaster Geschrieben 3. Dezember 2007 Teilen Geschrieben 3. Dezember 2007 Milli Mücadele’de Bediüzzaman Said Nursi Dr., Baþbakanlýk Devlet Arþivleri. Dinî inançlar, tarih boyunca birey üzerindeki etkisini hiç bir zaman kaybetmemiþ, insan ve cemiyet hayatýnýn devamlý surette müdahili olmuþtur. Medeniyetlerin oluþumu ve geliþmesinde bu inançlarýn önemli etkileri görülmüþtür. Tarih içinde vücut bulup günümüze deðin ulaþabilen büyük eserlerin önemli bir kýsmý da yine dinî motiflere sahip olan cami ve kilise gibi binalardýr. Tarihin þahit olduðu büyük savaþlar ve fetihlerin bir çoðunda dinî etkilerin görülmesi bir rastlantý deðildir. Ýnsanlarýn yaþantýlarýna yön vermek için ortaya koyduklarý yazýlý ya da yazýsýz kanunlarýn bir çoðunda da dinî kaidelerin büyük rol oynadýðý bilinmektedir. Bu kriterden hareketle dinin, insan için bir ihtiyaç olma özelliðini hiç bir zaman yitirmediði söylenebilir. Herhangi bir dine mensup olan insanlar arasýnda o dini iyi bilip gereði gibi yorum yapabilme özelliðinden dolayý toplum tarafýndan kabul gören saygýn þahsiyetler her zaman var olmuþtur. Onlar, bu özellikleri sayesinde halký etkilemiþler, iyi ve doðru bildiklerini öðretip kötü ve yanlýþ davranýþlardan vazgeçirmeye gayret etmiþlerdir. Bu özelliklerinden dolayý da tarih boyunca din adamlarý tüm toplumlarda halkýn doðal liderleri olarak kabul görmüþlerdir. Osmanlý Devleti’nde ulema mensuplarýnýn belirli bir mevkii vardý. Ulema sultana baðlý olmakla birlikte, dinin tatbikçisi ve hâmisi olarak padiþahýn yanýnda hatta üzerinde bir statüye sahipti. Çünkü ulema hem padiþahýn emir ve fermanlarýný hem de devlet tarafýndan yürütülen bütün iþlerin dine uygun olup olmadýðýný gözetmekle yükümlü idi. Ulemâ bu fonksiyonunu Devlet-i Aliyye’nin nihayetine kadar kaybetmemiþtir. Osmanlý Devleti’nin sonunu hazýrlayan I. Dünya Savaþý’na gelindiðinde yine ulemayý en önde ve en ileride görmekteyiz. Bilhassa çok kanlý geçen Çanakkale savaþlarýnda ulema yine ön saflarda halký düþmanla savaþmaya teþvik etmiþtir. Memleketin iþgali üzerine halkýn düþmana karþý bilinçlendirilmesi ve teþkilatlý bir biçimde yönlendirilmesi hareketi de yine ilk önce ulema tarafýndan baþlatýlmýþtýr. Millî Mücadele davasý için büyük hizmetleri görülen gönüllü irþatçýlardan biri de kuþkusuz Bediüzzaman Said Nursi’dir.(1) Bir asra yakýn ömrünün önemli bir kýsmýný inandýðý davanýn mücadelesine adayan Bediüzzaman’ýn kimliði ve taþýdýðý misyon dikkate alýndýðýnda, Millî Mücadele’deki belirleyici rolü ve bu hareketin seyrine olan etkisi açýk bir þekilde ortaya çýkacaktýr. Bediüzzaman da diðer ulema gibi, devrinin olaylarýyla yakýndan ilgilenmiþtir. Ýttihad ve Terakki Cemiyeti ileri gelenleriyle görüþmüþtür. Hürriyet taraftarlýðý konusunda onlarla mutabýk kalmýþtýr. II. Meþrutiyet ilân edildiði zaman Selanik Hürriyet Meydaný’nda “Hürriyete Hitap” adýyla bilinen konuþmasýný yapmýþtýr. Ýstibdadý kötülemiþ, buna mukabil Meþrutiyet’i savunmuþtur. 1909’da kurulan Ýttihad-ý Muhammedî Fýrkasý’nýn kurucularý arasýnda yer almýþtýr. Volkan gazetesinde ateþli yazýlar yazmýþtýr. Bu yazýlarýndan dolayý 31 Mart Hadisesi’nin tahrikçilerinden olduðu gerekçesiyle Divan-ý Harb-i Örfî’de mahkeme edilmiþtir. Olayla ilgisi görülmeyerek beraat etmiþtir. 1911 yýlýnda Þam’a giderek Emeviye Camii’nde Ýslâm dünyasýnýn meselelerine deðinen ünlü hutbesini okumuþtur. Bediüzzaman Said Nursî’nin vatan müdafaasýnda cepheye fiilen silahlý katýlmasý I. Dünya Harbi’ne rastlamaktadýr. I. Dünya Savaþý sýrasýnda Van ve Muþ’ta talebeleri ile birlikte gönüllü milis alaylarý teþkil ederek cephede savaþmýþtýr. Muþ’un Ruslarca istilasý üzerine orada kalan 8 topu kurtarýp Bitlis Muharebesi’ne iþtirak etmiþtir. Burada yaralanarak Ruslar’a esir düþmüþtür. Tiflis’te esir bulunduðu bir sýrada kendisine Dahiliye Nâzýrý Talat Paþa tarafýndan 60 lira (mukabili 1254 mark) gönderilmiþtir.(2) Ýki yýldan fazla bir zaman Kosturma’da, sürgünde kalmýþtýr. Sonra firar edip kurtularak Ýstanbul’a dönmüþtür.(3) Ýstanbul’da bulunduðu bir sýrada, Bitlis vilayetinin bazý bölgelerinin etnoðrafik haritalarýnýn düzenlenmesi hususunda Dahiliye Nezâreti’nin talebi üzerine kendisinden bilgi alýnýp yardýmlarýndan istifade edilmek istenmiþtir.(4) Said Nursi, bu yýllarda Said-i Kürdî olarak bilinip tanýnmakta idi. O, henüz birkaç yýl öncesine kadar bir milletler topluluðu görünümündeki Osmanlý Devleti’nin, devletine sâdýk kalan iki halkýndan biri olan Kürt ýrkýna mensup bir þahsiyetti. Ne var ki ayný yýllarda Türklerle “et-týrnak” þeklinde birbirine kaynaþmýþ olan Kürt toplumu üzerinde bir takým oyunlar oynanýyor ve bu birlikteliðin parçalanmasý için bütün imkânlar kullanýlýyordu. Bu ayrýlýðý körükleyen milletlerin baþýnda ise Ýngilizler geliyordu. Ýstanbul’daki Ýngiliz elçisinin Ýngiltere Dýþiþleri Bakanlýðý’na gönderdiði bir telgrafta bu gerçek þu þekilde dile getiriliyordu: “Hükümetimizin niyeti, Türkleri ne olursa olsun zayýf düþürmek ise de, Kürtleri onlardan ayýrmak hiç de fena deðildir ve bu mümkündür. Ancak bu çok dikkatli bir þekilde icra edilmelidir.” (5) Ýngilizler bu düþüncelerini hayata geçirmek için boþ durmuyor, bölgeye gönderdikleri özel ajan ve heyetlerle amaçlarýna ulaþma gayreti içinde bulunuyorlardý. Rahib Frew ve Binbaþý Noel bu alanda en fazla ün yapmýþ þahsiyetlerdi. Diðer taraftan merkezi Ýstanbul’da olmak üzere kurulmuþ bulunan Kürt Teali Cemiyeti de bu iþin gönüllü üstlenicisi idi.(6) Kürt Teali Cemiyeti amacý doðrultusunda her türlü etkinlikte bulunuyor ve etki alanýný daha da güçlendirmek için bir takým Kürt aydýnlarý ile diyaloga geçiyordu. Cemiyetin bu amaçla temas kurduðu aydýnlardan biri de Said Nursi idi. Kürt Teali Cemiyeti üyelerinden Gazeteci Mevlânzâde Rýfat, Bediüzzaman’a baðýmsýz bir Kürt Devleti kurulmasý fikrini bir mektupla bildirmiþ, ancak gayet sert bir tepki ile karþýlaþmýþtýr. Said Nursi cevabî mektubunda, Devlet-i Aliyye’yi yeniden diriltmek için yapýlacak her türlü hareketin içinde yer almaya hazýr olduðunu, ancak Kürt Devleti tahayyülünün sadece Ýslâm düþmanlarýnýn iþine yarayacaðýný ifade etmiþti.(7 ) Bu dönemde Said Nursi’nin en fazla sýkýntýsýný çektiði konu, Þerif Paþa’nýn Ermeni Nubar Paþa ile Paris’te imzaladýðý itilafname olmuþtur. Ona göre bu itilafname gerçekten tehlikeli ve etkisiz hale getirilmesi gerekli bir yayýndý. Bediüzzaman bu konuda da anýnda tepki göstermiþ ve Þerif Paþa gibi beþ-on þahsýn Kürt milletini temsil etme yetkisinin olmadýðýný bildirerek Kürt milletinin hakiki temsilcilerinin Meclis-i Mebusân’daki mebuslar olduðunu söylemiþtir.(8 ) Said Nursi gazete ve mecmualarda yayýnlanan bu tür yazýlarýnýn yaný sýra bazý Kürt aydýnlarýný da harekete geçirerek bir protesto hazýrlanýp gazetelerde yayýnlanmasýna öncülük etmiþtir. Söz konusu protesto metninde þöyle deniyordu: “...Vahdet-i Ýslâmiyye’nin fedakâr ve cesur, hâdim ve taraftarlarý olarak yaþamýþ olan Kürtler, henüz beþ yüz bine yakýn þühedâsýnýn kaný kurumadan þiþlere geçirilen yetimlerin, gözleri oyulan ihtiyarlarýn hatýralarýný teessürle anarken, Ýslâmiyet’in zararýna olarak tarihî ve hayatî düþmanlarýyla itilaf akdetmek suretiyle salâbet-i diniyyeleri hilafýna iftirak-cûyâne âmâli takib edemezler. Binâenaleyh Kürt vicdan-ý milliyesinin bu tarz tahassüsüne mugayir hareket eden zevâtý da tanýmazlar.” (9) Þerif Paþa, gördüðü bu tepki üzerine bir süre sonra emelinden vazgeçmek ve hilafet yanlýsý politika izlemek zorunda kalmýþtýr. Ayrýca Paris Konferansý’ndaki Kürt temsilciliðinden de istifa etmiþtir.(10) Þerif Paþa’nýn bu düþüncesinden vazgeçmesinde Said Nursi’nin þiddetli tepkisinin büyük etkisi olmalýdýr. Sadece Ýstanbul deðil, Doðudaki ulema ve eþraf üzerinde de büyük bir etkinliði bulunan Bediüzzaman, bu gücünü sonuna kadar bu cereyanýn aleyhinde kullanmýþtýr. Nitekim gazetelere gönderilen protesto yazýlarýndan onun bir çok Kürt muteberâný tarafýndan desteklendiði anlaþýlmaktadýr.(11 ) Bediüzzaman’ýn bu dönemde Kürtçülük cereyanýnýn akim kalmasý gayretlerinin yaný sýra, diðer bir hizmeti de iþgallere karþý bayrak açan Anadolu hareketine destek vermesi olmuþtur. Bu doðrultuda yazdýðý “küçük” bir risale olan Hutuvât-ý Sitte ile “büyük” ses getirmiþtir. Risale, halka moral ve heyecan vermiþtir.(12 )Ýngilizlerin bir takým entrikalarla Þeyhülislâm ve diðer bazý ulemayý lehlerine çevirmek maksadý ile Anglikan Kilisesi’ne hazýrlattýklarý bir bölüm soruya karþýlýk olmak üzere kaleme alýnan bu eser, Ýngilizler’i çaresiz býrakmýþtýr. Eser sebebiyle Said Nursi, idam kararýna çarptýrýlmýþ, ancak onun idamýnýn bütün Kürtler’in sonsuza kadar Ýngilizler’e düþmanlýk göstermesine sebep olacaðý ve aþiretlerin de bu sebeple isyan edeceði göz önünde bulundurularak bu karardan vazgeçilmiþtir.(13 ) Hutuvât-ý Sitte’de çürütülen Ýngiliz propagandasý þu maddelerden meydana geliyordu: -Kadere boyun eðerek iþgalcilerin her türlü muamelesine rýza gösterilmesi, -Daha önce Almanlarla dost olunduðu gibi Ýtilaf Devletleri’yle de iyi geçinmekte dinen bir sakýnca olmadýðý, -Geçmiþ idarecilerden herkesin þikayetçi olmasý sebebiyle duruma rýza gösterilmesi gerektiði, -Anadolu’daki sergerdelerin niyetlerinin din ve Ýslâmiyet olmadýðý, -Hilafet’in söz konusu sergerdelerin aleyhinde olduðu. Bediüzzaman yukarýda ifade edilen bu hususlara bir mantýk silsilesi içinde cesaret ve þecaatle cevap vermiþtir. Bu cevaplarda düþman iþgali altýndaki halka moral verici ifadeler kullanýlmýþ ve her fýrsatta halka mesaj ulaþtýrýlmaya çalýþarak Ýngilizlerin psikolojik savaþ taktiklerine yine psikolojik mukâvemetle karþýlýkta bulunulmuþtur.(14 ) Said Nursi’nin millî harekete bir diðer hizmeti de, Ýstanbul Hükümeti’nin fetvasýnýn tutarsýzlýðýný ve Millî Mücadele hareketinin meþruiyetini ilan etmek olmuþtur. Fetva için, iki tarafý dinlemenin zaruretine iþaret edilerek Anadolu tarafýnýn da dinlenmesi gerekliliðini öne sürmüþ ve sonuçta yapýlanýn zulme adalet, cihada isyan, esarete hürriyet demek olduðunu göstererek Ýstanbul’da Hükümet’in (hatta Ýngilizler’in) etkisinde verilen fetvayý çürütmüþtür.(15 ) Millî hareketi desteklemekteki gayretleri ve eserleri Ankara Hükümeti’nce takdirle karþýlanan Bediüzzaman, þifre ile Ankara’ya davet edilmiþtir. Mustafa Kemal, Bediüzzaman’ý: “Bu kahraman Hoca bize lazýmdýr.” sözleriyle taltif etmiþtir. O ise bu davete verdiði cevapta þöyle demiþtir: “Ben tehlikeli yerde mücadele etmek isterim. Siper arkasýnda mücahede hoþuma gitmiyor. Burasýný daha tehlikeli görüyorum. Buradaki vazifem henüz tamam olmamýþtýr. Tehlikeyi bertaraf edince inþaallah oraya geleceðim.” Bir süre sonra Ýstanbul’daki vazifesini bitirdiðine inanan Bediüzzaman, Ankara’ya gitme hazýrlýklarýna baþlamýþtýr. Bu esnada Mustafa Kemal’in direktifiyle ve Bediüzzaman’ýn yakýn dostlarýndan Van Eski Valisi Mebus Tahsin Bey tarafýndan tekrar davet edilen Bediüzzaman, 19 Kasým 1922’de yeðeni Abdurrahman ile birlikte trenle Ankara’ya gelmiþtir. Kendisi burada resmî bir törenle karþýlanmýþtýr.(16 ) Ancak Bediüzzaman Ankara’ya gelir gelmez mebuslardan bir çoðunun namaza karþý kayýtsýz olduðunu ve inançlarý gereði yaþamadýklarýný görünce mebuslarla ilgilenmeyi daha isabetli bulmuþtur. Mebuslara neþrettiði 10 maddelik bir bildiri ile maneviyatýn önemi üzerinde durmuþtur. Bu ilgi mebuslarýn bir çoðu üzerinde etkili olmakla birlikte bir takým rahatsýzlýklarý da beraberinde getirmiþtir. Hatta bir defasýnda Mustafa Kemal ile sert bir tartýþmaya girmeleri sonucunda Paþa’nýn, makul bulduðu cevaplara karþý sözlerini geri aldýðý vuku bulmuþtur.(17 ) Bediüzzaman, te’lif ve yayýn çalýþmalarýný Ankara’da da sürdürmüþtür. Ankara’da kalmanýn bir yarar saðlamayacaðýný gören ve mebuslarýn arasýna tefrika soktuðu ithamý karþýsýnda bulunan Said Nursi, Van’a dönmüþtür. Mustafa Kemal kendisini ikna edip istifade etmek niyetiyle teklif edilen Þark Vilayetleri Umum Vaizliði’ni reddetmiþtir. Bediüzzaman Said Nursi’nin, gelecek hakkýnda bir çok endiþesi olmasýna raðmen, Millî Mücadele hareketini desteklemesi onun ihtilaftan yana deðil ittifaktan, tavizden yana deðil mücadeleden yana olduðunu göstermektedir. O, hayatý boyunca olduðu gibi, Millî Mücadele sýrasýnda da hep millî birlik ve beraberlikten yana olmuþ ve bu alanda atýlan her adýmý desteklemiþtir. Bediüzzaman Said Nursi’nin Milli Mücadele’deki faaliyet ve çalýþmalarý þüphesiz ki bunlardan ibaret deðildir. Burada söylenenler söz konusu mücadelenin belki çok az bir kýsmýný meydana getirmektedir. Buna sebep ise ülkemizde hâlâ süregelmekte olan “yasakçý anlayýþ”týr. Bu yaklaþým biçimi, Millî Mücadele döneminde etkin olan þahýslarýn resmî veya kiþisel faaliyetlerini hâlâ karanlýkta tutmaktadýr. Bilimsel çevrelerce de benimsenmesi mümkün olmayan bu durumun deðiþebilmesi için dönemin askerî, istihbarî, mülkî vb. belgelerinin bir an önce herhangi bir “ayýrým” yapmadan araþtýrmaya açýlmasý gerekmektedir. Diðer bir sýkýntý da bu gibi þahýslarýn hatýralarýnýn tam anlamýyla yayýnlanmamýþ olmasýndan kaynaklanmaktadýr. Yakýn tarihimizin diðer konularý gibi bu konu da derinlemesine araþtýrmalar yapýlmasý ve tarafsýz araþtýrýcýlarýn bu hususa eðilmeleri beklenmektedir. EK: I18 Harbiye Nezâreti, Tahrirat Dairesi, Þifre Kalemi Musul Valisi Memduh Beyefendi Hazretlerine Þifre —Mahrem ve Müsta’celdir— Bitlisli Bediüzzaman Said-i Kürdî Bey taraf-ý âlîlerince Bitlis gönüllü kumandanlýðý vazîfesiyle tavzîf olunduðu ve Muþ’un sükûtunda orada kalan on iki topu kurtararak Bitlis Muhârebesi’ne iþtirâk ile orada mecrûhen esîr düþdüðü ve bu defa tahlîs-i nefs ile Dersaâdet’e geldiðini beyân ediyorsa da buna dair buraca bir gûnâ ma’lûmât mevcûd olmadýðýndan bu bâbdaki ma’lûmât ve mütâla’anýn inbâsý mütemennâdýr. Muamelât: 5593 Harbiye Nâzýrý nâmýna Kâzým Aslýna Mutâbýktýr 21 Temmuz sene [13]34 (mühür) http://www.koprudergisi.com/issues/070/images/070_04.jpg EK: II19 Sicill-i Nüfûs Ýdâre-i Umûmiyesi Tahrîrât Kalemi Dârü’l-Hikmeti’l-Ýslâmiyye Azâsýndan Molla Said Beyefendi Hazretlerine Etnoðrafik harita tanzîmi içün Bitlis vilâyetinin bazý aksâmý hakkýnda ma’lûmât ve mu’âvenet-i aliyyesinden istifâde olunmak üzre Caðaloðlu’ndaki dâireye teþrifleri ricâ olunur, ol bâbda. 30 Kânûn-ý Evvel 334 [30 Aralýk 1918] EK: III20 Kürdler ve Ýslâmiyet Boðos Nubar ile ma’hûd Þerif (Paþa)’nýn birleþerek Kürdler’i câmi’a-i Ýslâmiyyeden ayýrmak teþebbüs-i hâinânesinde bulunduklarý haber alýnýr alýnmaz gerek burada gerek Kürdistan’daki bütün Kürdler kemâl-i nefretle protestolarda bulundular. Salâbet-i dîniye hususunda pek yüksek bir mertebede bulunan Kürd ihvân-ý dînimizden beklenen de bu idi. Her millet arasýnda zuhûr etdiði gibi Kürdler arasýnda da türeyen birkaç hamiyetsiz iftirakcýnýn, politikacýnýn, hiçbir kýymeti olmayacaðý þübhesizdir. Bilakis, bu kabîl kesânýn ýzhâr-ý nifâk etmeleri vahdet-i Ýslâmiyyeyi daha ziyâde te’yîd ve teþyîd eder. Nitekim o haber üzerine umûm Kürdler’in galeyân ve tezâhürât-ý vahdetkârânesi bunu pek güzel isbât etmiþtir. Bu husûsda en ziyâde söz söylemek salâhiyetini hâiz bulunan ve Kürdler’in salâbet-i dîniye, necâbet-i ýrkýye ve celâdet-i Ýslâmiyyesini bi-hakkýn temsîl eden ve Dârü’l-Hikmeti’l-Ýslâmiyye a’zâsýndan, Kürd eþrâf ve mütehayyizânýndan bulunan fâzýl-ý þehîr Bedîuzzamân Said el-Kürdî Efendi hazretleri buyuruyorlar ki: “Boðos Nubar ile Þerif (Paþa) arasýnda akdedilen mukaveleye en müskil ve belîð cevâb vilâyât-ý þarkýyyede Kürd aþâiri rüesâsý tarafýndan çekilen telgraflardýr. Kürdler câmi’a-i Ýslâmiyyeden ayrýlmaða aslâ tahammül edemezler. Bunun aksini iddiâ edenler mutlaka makasýd-ý mahsûsa tahtýnda hareket eden ve Kürdlük nâmýna söz söylemeðe salâhiyetdâr olmayan beþ on kiþiden ibâretdir. Kürdler, Ýslâmiyet nâm ve þerefini i’lâ içün 500 bin kiþi fedâ etmiþler ve makam-ý Hilâfet’e olan sadâkatlerini îsâr etdikleri kan ile bir kat daha te’yîd eylemiþlerdir. Ma’hûd muhtýranýn esbâb-ý tanzîmine gelince; Ermeniler, vilâyât-ý þarkiyyede ekl-i kalîl derecesinde bulunduklarý içün aslâ bir ekseriyet te’mînine ve ne kemmiyyeten ne de keyfiyyeten Þarkî Anadolu’da iddiâ-yý temellüke muvaffak olamayacaklarýný son zamânlarda anladýlar. Maksatlarýna Kürdler nâmýna hareket etdiklerini iddiâ eden Þerif (Paþa)’yý âlet etmeði müsâ’id ve muvafýk buldular. Bu sûretle Kürd ve Ermeni da’vâsý ortada kalmayacak ve Þarkî Anadolu’daki iftirâk a’mâli mevki’-i fi’le çýkmýþ olacaktý. Ýþte bu gaye ile o ma’hûd beyânnâme müþtereken imzâlandý ve konferansa takdîm olundu. Ermeniler’in maksadý Kürdler’i aldatmakdan baþka bir þey olamaz. Çünkü ileride Kürdler’in kemmiyyeten hâl-i ekseriyyetde bulunduklarýný inkâr edemeseler bile keyfiyeten ya’nî ilmen, irfânen kendilerinden dûn olduklarý bahânesiyle Kürdler’i bir millet-i tâbi’a hâline getirecekleri muhakkakdýr. Buna ise aklý baþýnda olan hiçbir Kürd tarafdâr deðildir. Zâten Kürdler bu beyânnâmeye yalnýz sözle deðil bi’l-fi’l muhâlif olduklarýný isbât ediyorlar. Kürdler’in da’vâsý pek ma’nâsýz bir iddi’âdýr. Çünkü her þeyden evvel müslümândýrlar, hem de salâbet-i dîniyeyi ta’assub derecesinde îsâl eden hakiki Müslümanlardan. Binâenaleyh Ermeniler’le ayný ýrkdan bulunup bulunmadýklarý meselesi onlarý bir dakika bile iþgal etmez. “el-Ýslâmu cebbe’l-asabiyyeti’l-câhiliyye”. Ýslâm, uhuvvet-i Ýslâmiyyeye münâfî olan kavmiyyet da’vâsýný men’ eder. Esâsen bu târîhe âid bir þeydir. Kürdler’in asl u nesebleri ne olursa olsun Ýslâm’dan iftirâka vicdân-ý millîleri aslâ müsâ’id deðildir. Bununla berâber Kürdler’in Arab kavm-i necîbi ile ýrken alâkadâr bulunduðu hakayýk-ý târîhiyedendir. Ýslâmiyet, herhangi bir ýrkýn diðer bir unsur-ý Ýslâm aleyhine olarak menfî sûretde intibâh hâsýl etmesini kabûl edemez. Binâenaleyh Kürdler’i Müslümanlýktan ayýrmak isteyenler, esâsât-ý Ýslâmiyyeye muhâlif hareket ediyorlar. Fakat bunlar da kimlerdir? Bir iki kulüpte toplanan beþ on kiþiden ibâret. Hakiki Kürdler, kimseyi kendilerine vekîl-i müdâfi’ olarak kabûl etmiyorlar. Onlarýn vekîli ve Kürdlük nâmýna söz söyleyecek ancak Meclis-i Meb’ûsân-ý Osmâniyye’deki meb’ûslar olabilir. Kürdistan’a verilecek muhtâriyetden bahsediliyor. Kürdler, ecnebî himâyesinde bir muhtâriyeti kabûl etmektense ölümü tercîh ederler. Eðer Kürdler’in serbestî-i inkiþâfýný düþünmek lâzým gelirse bunu Boðos Nubar’la Þerif (Paþa) deðil, Devlet-i Aliyye düþünür. Hülâsa Kürdler, bu husûsda kimsenin tavassut ve müdâhalesine muhtac deðillerdir. Seyyid Abdülkadir Efendi’nin beyânât-ý ma’lûmesine gelince bu husûsda þimdilik bir þey söyleyemem. Bununla berâber bu beyânâtýn tahrîf edilüp edilmediðini bilemiyorum.” EK: IV21 Kürdler ve Osmanlýlýk Þerif Paþa’nýn Ermeniler ile Ýtilâfý; Kürdler’in Hiddet ve Galeyaný Paris’de bulunan Þerif Paþa’nýn Boðos Nubar Paþa ile Kürd milleti nâm ve hesâbýna olarak akdetdiði itilâf hakkýnda yazmýþ olduðumuz baþmakalede bu itilâfýn ciddî ve hakiki olamayacaðý fikir ve kanaatini dermeyân etmiþ idik. Zira her zamân, merd ve necîb Kürd milletinin câmi’a-i Osmâniye’den iftirâk etmeyi aslâ hatýrýndan geçirmediðini ve Hilâfet’e dâimâ merbût kalmak fikir ve emeli perverde eylediðini... o kavmin þimdiye kadar gösterdiði harekât ve sekenâtdan tamâmen anlamýþ idik. Fi’l-hakika makalemizin intiþârý üzerine bir çok Kürd mu’teberâný idârehânemize gelerek Þerif Paþa’nýn itilâfý umûm Kürd milletine izâfe edilemeyeceðini ve Þerif Paþa’nýn böyle bir itilâf akdine aslâ salâhiyetdâr olmadýðýný beyân eylemiþlerdir. Þehrimizde sâkin Kürd ricâlinden bu itilâfý protesto yolunda bir çok muharrerât vârid olmuþdur. Bunlardan birini ber-vech-i zîr aynen derc ediyoruz: Ýkdâm Cerîde-i Mu’teberesine Evvelki günkü gazeteler Paris’de Þerif Paþa ile Ermeni Heyet-i Murahhasasý reisi Boðos Nubar Paþa arasýnda Kürdistan ve Ermenistan hakkýnda bir itilâf akdedildiðini yazarak Kürd efkâr-ý umûmiyesinden istîzâhâtda bulunuyorlardý. Dört buçuk asýrdan beri vahdet-i Ýslâmiyye’nin fedâkâr ve cesur hâdim ve tarafdârlarý olarak yaþamýþ ve dinî an’anesine sadâkati gaye-i hayat bilmiþ olan Kürdler, henüz beþ yüz bine karîb þühedâsýnýn kaný kurumadan, þiþlere geçirilen yetimlerinin, gözleri oyulan ihtiyarlarýnýn hatýralarýný teessürle anarken, Ýslâmiyet’in zararýna olarak tarihî ve hayatî düþmanlarýyla itilâf akdetmek sûretiyle salâbet-i dîniyyeleri hilâfýnda iftirâk-cûyâne âmâli ta’kib edemezler. Binâenaleyh Kürd vicdân-ý milliyesinin bu tarz tahassüsüne mugayir hareket eden zevâtý da tanýmazlar ve yegâne emelleri de vahdet-i dinî ve millîlerini muhâfaza olduðundan keyfiyetin izahâtýna delâlet buyurulmasýný muhterem gazetenizden istirhâm ederiz. Sâdât-ý Berzenciye’den Dava Vekîli Ahmed Arif Hizan Sâdât-ý kirâmýndan Ýhtiyât Binbaþýsý Muhammed Sýddýk Ulemâ-yý Ekrâd’dan Said-i Kürdî Revandiz hânedânýndan binbaþýlýkdan müteka’id Ahmed Reþid Bey dahi þu sûretle beyân-ý efkâr eylemiþdir. Þerif Paþa Kürd milletini temsîl edemez. Millet ona murahhaslýk salâhiyeti vermemiþdir. Kürd milleti Devlet-i Osmaniye’den infikâk etmeðe þiddetle muârýzdýr. Hilâfet’den ayrýlmak onlar içün en büyük bir günâhdýr. Hattâ Þâfi’l-mezheb olanlar Hilâfet’den iftirâkýn talâký mûcib olacaðýna imân ederler. Kürdler’in mukadderâtý ta’yîn edilirken asýl Kürd milletine mürâca’at olunmak lâzýmdýr. Onun bu husûsda vereceði karâr ise, ebediyyen Hilâfet’e merbût kalmak merkezinde olacakdýr. Bu bâbda diðer Kürd ricâli ve erbâb-ý siyâseti nezdinde icrâ etmekde olduðumuz tahkikatý dahi peyderpey iþbu sütûnlarda efkâr-ý umûmiyemizin pîþ-i dikkatine arz etmekde devâm eyleyeceðiz. Dipnotlar 1. Bediüzzaman Said Nursi (Hizan 1878): Medrese eðitimi gördü. Keskin zekâsý ve üstün yetenekleri ile dikkati çekti. Devrin ulemasýyla çeþitli yerlerde yaptýðý münâzaralarda ilimdeki üstünlüðünü ispatladý. Bediüzzaman lakabýný aldý (Baþbakanlýk Osmanlý Arþivi (B.O.A.), Dahiliye Nezâreti Þifre Kalemi (DH-ÞFR), Dosya nr. 89, Gömlek nr. 138, 21 Temmuz 1918; Bediüzzaman Said Nursi, Sünûhat, “Takdim”, Ýstanbul 1995, s. 7-10). 2. Bu konuda daha geniþ bilgi almak için Osmanlý Arþivi belgelerinin yayýnlandýðý þu esere bkz. Necmeddin Þahiner, Son Þahitler-1, Bediüzzaman Said Nursî’yi Anlatýyor, Ýstanbul 1993, s. 65-68. 3. Bediüzzaman Said Nursi, Hayatý, Mesleki, Tercüme-i Hali, Ýstanbul 1976, s. 102-108; Ýsmail Kara, Ýslâmcýlarýn Siyasî Görüþleri, c. II, Ýstanbul 1995, s. 314; Kadir Mýsýroðlu, Sarýklý Mücahidler, Ýstanbul 1992, s. 285. Ayrýca Bkz. Ek: I. 4. Bkz. Ek: II. 5. Selahattin Tansel, Mondros’tan Mudanya’ya Kadar, c. I, Ankara 1976, s. 135. 6. Kürt Teali Cemiyeti’nin en önemli þahýslarý þunlardýr: Seyyid Abdülkadir, Emin Ali (Sâbýk Adliye Müfettiþi), Hamdi Paþa, Halil Bey (Eski Polis Müdürü), Bedir Ali (Emekli Jandarma Albay), ulemadan Bahazâde Þükrü, Ali, Cemil Paþazâde Ekrem, Mevlânzâde Rifat ve Memduh. Bkz. Ýsmail Göldaþ, Kürdistan Teâli Cemiyeti, Ýstanbul 1991, s. 16-45; Tansel, Mondros, c. I, s. 132. 7. Mustafa Nezihi Polat, Mülâkat, Erzurum 1964, s. 30-34; Necmeddin Þahiner, Bilinmeyen Taraflarýyla Bediüzzaman Said Nursi, Ýstanbul 1979, s. 214-216. 8. Sebilürreþad, “Kürdler ve Ýslâmiyet”, c. XVIII, sayý 461, 4 Mart 1920, s. 224-226. Ayrýca bkz. Ek: III. 9. Ýkdam, “Kürdler ve Osmanlýlýk”, 22 Þubat 1336/1920, 27. sene, nr. 8273. Ayrýca bkz. Ek: IV. 10. Tansel, Mondros, c. I, s. 131. 11. Ýkdam, a. g. m. 12. Bediüzzaman Said Nursi, Hutuvât-ý Sitte, “Takdim”, Ýstanbul 1991, s. 4-5. 13. Hutuvât, s. 12-17; a. mlf., Þualar, Ýstanbul 1960, s. 379; a. mlf., Asar-ý Bediiyye, Beyrut 1979, s. 114-116. 14. Bediüzzaman’ýn cevaplarý ile ilgili ayrýntýlý bilgi için bkz. Hutuvât, s. 12-24. 15. Hutuvât, s. 16-17 ; Bediüzzaman Said Nursi, Tulûat, Ankara 1979, s. 80. 16. T.B.M.M. Zabýt Ceridesi, c. XXIV, Ankara 1960, s. 439; Abdülkadir Badýllý, Bediüzzaman Said Nursi, Mufassal Tarihçe-i Hayatý, c. I, Ýstanbul 1990, s. 422-423, 428-436; Bediüzzaman Said Nursi, Þualar, s. 466. 17. Bu konuda Eþref Edip Bey þunlarý söylemektedir: “Üstad, nihayet Ankara’nýn davetine icabet etti. Ankara’da büyük tezahüratla karþýlandý. Biraz sonra, vatan ve millet iþleriyle meþgul olan mebuslarýn ibadette kusur etmemeleri, Allah’a karþý rabt-ý kalb etmeleri hakkýnda bir beyanname neþretti. Bir gün Riyaset Divaný’nda Mustafa Kemal ile fikir teatisinde bulunduðu sýrada Mustafa Kemal, Üstad’a dedi ki: “Sizin gibi kahraman bir hoca bize lâzýmdýr. Sizin yüksek fikirlerinizden istifade için sizi çaðýrdýk. Geldiniz. Fakat siz namazdan iþe baþladýnýz. Bu, ferdî bir vazifedir. Kimsenin vicdanýna müdahale edilemez.” Üstad cevap verdi: “Evet, öyledir. Amma Allah’a karþý vazifesini yapmayan bir fert, millet vazifesini hakkýyla göreceðine de ben inanmam. Münferid kaldýkça herkes vicdanýyla baþbaþadýr. Amma müçtemi olunca vazife de içtimaîleþir. Milletin dinine milletvekili fiilen uymak ve itaat etmekle mükelleftir. Yoksa millet dinini muhafazada kusur eder, celâdet ve þehamet gösteremez. Bir ferd, bilhassa milletvekili olan bir ferd sýdk ile, hulus-ý kalb ile Allah’a ibadet etmezse kula tapmaktan onu koruyacak ne vardýr? Allah’a ibadet kalplere þehamet verir. Ýnsanlarý insanlara tapmaktan alýkoyar. Ýþte bunun için insanýn insana tapmamasý için, milletvekillerinin herhangi bir insana kul, köle olup milletin mukadderatýný idarede zaaf ve kusur göstermemesi için Allah’a ibadet etmelerini, ferâiz-i ilâhiyyeyi ifa etmelerini lüzumlu görüyorum.” Bunun üzerine Mustafa Kemal, Üstad’ý okþuyor: ‘Hocam, diyor, güzel söylüyorsun. Ben de temenni ederim ki her milletvekili Allah’a karþý da, millete karþý da vazifesini yapsýn.” (Eþref Edip, Risale-i Nur Müellifi Bediüzzâman Said Nur, Hayatý, Eserleri, Mesleði, Ýstanbul 1952, s. 44-45). Ayrýca bkz. Hutuvât, s. 8; Badýllý, a. g. e., s. 439-443, 451-455; Bediüzzaman, Þualar, s. 368; Bediüzzaman Said Nursi, Mesnevi-i Nuriye, Haz: Abdülmecid-i Nursi, Ýstanbul 1980, s. 97-100. 18. B.O.A., DH-ÞFR, Dosya nr. 89, Gömlek nr. 138. 19. BOA, DH-SN. THR, 82/23. 20. Sebilürreþad, “Kürdler ve Ýslâmiyet”, c. XVIII, sayý 461, 4 Mart 1920, s. 224-225. 21. Ýkdam, “Kürdler ve Osmanlýlýk”, 22 Þubat 1336/1920, 27. sene, sayý 8273. Recep Çelik Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Empfohlene Beiträge
Dein Kommentar
Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.