Legend Killer Geschrieben 8. Mai 2007 Teilen Geschrieben 8. Mai 2007 Þanlý, þerefli ve kahraman ecdadýn nesli, çekingen ve rahatýna düþkün olamaz ve olmamalý. Hele dava adamý makamýnda bulunup milletin selâmet ve istikametini düþünenler, merdane hareketiyle örnek olmalýdýrlar. Bu yüksek evsafa sahib olmak, Ýslâm Milletinin hakiki istiklaliyetinin en önemli vesilesidir. Bediüzzaman Hazretlerinden DÝK DURMAK VE BAÞEÐMEMEK DERSLERÝ Ýttihad Ýlmî Araþtýrma Heyeti Þanlý, þerefli ve kahraman ecdadýn nesli, çekingen ve rahatýna düþkün olamaz ve olmamalý. Hele dava adamý makamýnda bulunup milletin selâmet ve istikametini düþünenler, merdane hareketiyle örnek olmalýdýrlar. Bu yüksek evsafa sahib olmak, Ýslâm Milletinin hakiki istiklaliyetinin en önemli vesilesidir. Ahkâm-ý Kur’aniyeyi ve usûl-ü þer’iyeyi esas alan Bediüzzaman Hazretlerinin Âlem-i Ýslâmda umumî itimada mazhar olmuþ eserlerinden þer cereyanlarýna karþý takýnýlmasý gereken meþru tavýr hakkýndaki beyanlarýndan bir kýsmýný naklediyoruz. Bu hüküm ve tavsiyeler, beþerî anlayýþ ve düþüncelere dayanmaz. Kýsaca anlatýlan þer’î ölçüler ve o ölçülere dayanan gelecek tavsiyeler, Nur cemaatýna ve umum müslümanlara hem de siyasîlere bakan ders ve ikazlardýr. Aþaðýda sýralanan parçalar, Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin eserlerinin muhtelif yerlerinde geçen ve ehl-i dünya, ehl-i dalalet, ehl-i bid’a, ehl-i sefahet, ehl-i nifak, ehl-i ilhad ve ifsad, zendeka, ermeni taþnak, komünist, mason komitesi, süfyan komitesi… gibi vasýflarla tavsif edilen þer cereyanlarýna ve taraftarlarýna, Üstadýmýzýn dost olmadýðýný ve olunamayacaðýný ve ihtilat etmediðini ve edilemeyeceðini bildiren ikaz ve derslerden az bir kýsmýdýr. Bu sarih beyanlarý kendilerine ölçü seçenler, gereken istikametli düþünmede zorluk çekmezler. GÝZLÝ KOMÝTENÝN VARLIÐI Memleketimizde gizli dinsiz komitenin varlýðýný ilk tesbit eden ve dikkat çeken Bediüzzaman Hazretleri 1947 lerde yazdýðý bir mektupta diyor ki: «Otuz sene evvel Darü’l-Hikmet âzâsý iken, birgün, arkadaþýmýzdan ve Darü’l-Hikmet âzâsýndan Seyyid Sadeddin Paþa dedi ki: “Kat’î bir vasýta ile haber aldým; kökü ecnebîde ve kendisi burada bulunan bir zýndýka komitesi, senin bir eserini okumuþ. Demiþler ki: ‘Bu eser sahibi dünyada kalsa, biz mesleðimizi (yani zýndýkayý, dinsizliði) bu millete kabul ettiremeyeceðiz. Bunun vücudunu kaldýrmalýyýz’ diye senin idamýna hükmetmiþler. Kendini muhafaza et.” Ben de “Tevekkeltû alâllah, ecel birdir, tagayyür etmez” dedim. Ýþte bu komite, otuz sene, belki kýrk seneden beri hem tevessü etti, hem benimle mücadelede herbir desiseyi istimal etti. Ýki defa imha için hapse ve on bir defa da beni zehirlemeye çalýþmýþlar (þimdi on dokuz defa oldu). En son dehþetli plânlarý, sabýk Dahiliye Vekilini ve Afyon’un sâbýk Vâlisini, Emirdaðýnýn sabýk kaymakam vekilini aleyhime sevk etmeleriyle, resmî hükûmetin nüfuzunu bütün þiddetiyle aleyhimde istimal etmeleridir. Benim gibi zayýf, ihtiyar, merdumgiriz, fakir, garip, hizmete çok muhtaç bir biçâreye o üç resmî memurlar, aleyhimde öyle bir propaganda ve herkesi korkutmak o dereceye gelmiþ ki, bir memur bana selâm etse, haber aldýklarý vakitte deðiþtirdikleri için, casusluktan baþka hiçbir memur bana uðramadýðýný ve komþularýmýn da bazýlarý korkularýndan hiç selâm etmediklerini gördüðüm halde, inayet ve hýfz-ý Ýlâhî bana bir sabýr ve tahammül verdi. Emsalsiz bu iþkence, bu tazyik, beni onlara dehalete mecbur etmedi.» (Emirdað Lâhikasý-l sh:193) GÝZLÝ DÝNSÝZLERE ZAAF GÖSTERÝLMEZ ! Önce Risale-i Nur Cemaatýna ve dolayýsiyle umuma bakan tavsiyeler: «Risale-i Nur’dan ve benden çekinmek ve inkâr etmek ve bizi ezmek isteyen gizli kuvvete dalkavukluk etmek gibi tedbirleri yapanlarýn zarardan baþka hiçbir menfaatleri yoktur. Sizi temin ederim, eðer bilseydim ki benden teberri etmekle kurtulacaksýnýz, beni tahkir ve ihanet ve gýybet etmeye izin verip helâl ederdim. Fakat, bizi ezmek isteyen gizli kuvvet sizi biliyor, aldanmýyor; za’fýnýzdan, teberrînizden cesaret alýr, daha ziyade ezer..» (Tarihçe-i Hayatý sh: 431) «Þimdi Nurcularý ürkütmek, zayýf bir damar bulup nazarlarýný baþka tarafa çevirmeye bazý bahaneleri buluyorlar. Ýnþaallah, demir gibi metin Nurcularýn kahramanane sebatlarý ve tahammülleri ve mücahid-i ekber olan Nurun hakikatleri, onun elinde birer elmas kýlýç bulunan þakirdlerin þahs-ý mânevîsinin pek harika fedakârlýðý, onlarýn bu plânýný da akîm býrakacak. (Tarihçe-i Hayatý sh: 596) «Benim bazý dostlarým, ehl-i dünya bana þüpheli baktýklarý için, ehl-i dünyaya hoþ görünmek için benden zâhiren teberri ediyorlar, belki tenkit ediyorlar. Halbuki, kurnaz ehl-i dünya, bunlarýn teberrisini ve bana karþý içtinaplarýný, o ehl-i dünyaya sadakate deðil, belki bir nevi riyaya, vicdansýzlýða hamledip o dostlarýma karþý fena nazarla bakýyorlar. Ben de derim: Ey âhiret dostlarým! Benim Kur’ân’a hizmetkârlýðýmdan teberri edip kaçmayýnýz. Çünkü, inþaallah benden size zarar gelmez. Eðer faraza musibet gelse veya bana zulmedilse, siz benden teberriyle kurtulamazsýnýz. O hal ile, musibete ve tokada daha ziyade istihkak kesb edersiniz. Hem ne var ki evhama düþüyorsunuz?» (Mektubat sh: 70) «… canavar bir hayvana karþý kendini zayýf göstermek, onu hücuma teþcî ettiði gibi, canavar vicdaný taþýyanlara karþý dahi dalkavukluk etmekle zaaf göstermek, onlarý tecavüze sevk eder. Öyleyse dostlar müteyakkýz davranmalý, tâ dostlarýn lâkaytlýklarýndan ve gafletlerinden, zýndýka taraftarlarý istifade etmesinler. ZULME RIZA ZULÜMDÜR وَلاَ تَرْكَنُوا اِلَى الَّذِينَ ظَلَمُوا فَتَمَسَّكُمُ النَّارُ (Hûd Sûresi, 11:113) âyet-i kerimesi fermanýyla, zulme deðil yalnýz âlet olaný ve taraftar olaný, belki ednâ bir meyil edenleri dahi dehþetle ve þiddetle tehdit ediyor. Çünkü, rýza-yý küfür küfür olduðu gibi, zulme rýza da zulümdür. Ýþte, bir ehl-i Kemal, kâmilâne, þu âyetin çok cevâhirinden bir cevherini þöyle tabir etmiþtir: Muîn-i zâlimîn dünyada erbâb-ý denâettir, Köpektir zevk alan seyyâd-ý bî-insâfa hizmetten. » (Mektubat sh: 361) Müslümanlarýn dinden gelen anlayýþlarýna ve Þeair denen yaþayýþ ve kýyafetlerine kadar uzanan ve din ve vicdan hürriyetlerine ters düþen müdahalelerin þiddetli mes’uliyetini hatýrlatan Bediüzzaman Hazretleri diyor: «Nasýl “hukuk-u þahsiye” ve bir nevi hukukullah sayýlan “hukuk-u umumiye” namýyla iki nevi hukuk var. Öyle de, mesâil-i þer’iyede bir kýsým mesâil, eþhâsa taallûk eder; bir kýsým umuma, umumiyet itibarýyla taallûk eder ki, onlara “þeâir-i Ýslâmiye” tabir edilir. Bu þeâirin umuma taallûku cihetiyle, umum onda hissedardýr. Umumun rýzasý olmazsa, onlara iliþmek, umumun hukukuna tecavüzdür. O þeâirin en cüz’îsi (sünnet kabilinden bir meselesi) en büyük bir mesele hükmünde nazar-ý ehemmiyettedir. Doðrudan doðruya umum âlem-i Ýslâma taallûk ettiði gibi, Asr-ý Saadetten þimdiye kadar bütün Eâzým-ý Ýslâmýn baðlandýðý o nuranî zincirleri koparmaya, tahrip ve tahrif etmeye çalýþanlar ve yardým edenler, düþünsünler ki, ne kadar dehþetli bir hataya düþüyorlar. Ve zerre miktar þuurlarý varsa titresinler!» (Mektubat sh: 396) KORKU DAMARININ TEDAVÝSÝ «Ýþte, ey kardeþlerim! Eðer ehl-i ilhâdýn dalkavuklarý sizi korkutmakla kudsî cihad-ý mânevînizden vazgeçirmek için size hücum etseler, onlara deyiniz: “Biz hizbü’l-Kur’ân’ýz. نُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَ اِنّا لَهُ لَحَافِظُونَ اِنّا نَحْ (Hicr Sûresi, 15:9.) sýrrýyla, Kur’ân’ýn kalesindeyiz. حَسْبُنَا اللّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ (Âl-i Ýmrân Sûresi, 3:173) etrafýmýzda çevrilmiþ muhkem bir surdur. Binler ihtimalden bir ihtimalle þu kýsa hayat-ý fâniyeye küçük bir zarar gelmesi korkusundan, hayat-ý ebediyemize yüzde yüz, binler zarar verecek bir yola bizi ihtiyarýmýzla sevk edemezsiniz.”» (Mektubat sh: 415) «Ey kardeþlerim! Ýngiliz gibi cebbar bir hükûmetin istilâ ettiði bir zamanda, bu tarzda matbaa lisanýyla onlara mukabele etmek, tehlike yüzde yüz iken hýfz-ý Kur’ânî bana kâfi geldiði halde, size de yüzde bir ihtimalle ehemmiyetsiz zalimlerin elinden gelen zararlara karþý, elbette yüz derece daha kâfidir. Hem, ey kardeþlerim, çoðunuz askerlik etmiþsiniz. Etmeyenler de elbette iþitmiþlerdir. Ýþitmeyenler de benden iþitsinler ki, en ziyade yaralananlar, siperini býrakýp kaçanlardýr. En az yara alanlar, siperinde sebat edenlerdir. لاَقِيكُمْ قُلْ اِنَّ اْلمَوْتَ الَّذِى تَفِرُّونَ مِنْهُ فَاِنَّهُ مُ (Cum’a Sûresi, 62:8.) mânâ-yý iþarîsiyle gösteriyor ki, firar edenler, kaçmalarýyla ölümü daha ziyade karþýlýyorlar.» (Mektubat sh: 417) «Madem hakikat budur; biz de bütün kuvvetimizle deriz: Ey dinini dünyaya satan ve küfr-ü mutlaka düþen bedbahtlar! Elinizden ne gelirse yapýnýz. Dünyanýz baþýnýzý yesin ve yiyecek. Yüzer milyon kahraman baþlar feda olduklarý bir kudsî hakikate baþýmýz dahi feda olsun! Her ceza ve idamýnýza hazýrýz. Hapsin harici, bu vaziyette, yüz derece dahilinden daha fenadýr. Bize karþý gelen böyle bir istibdad-ý mutlak altýnda hiçbir hürriyet—ne hürriyet-i ilmiye, ne hürriyet-i vicdan, ne hürriyet-i diniye—olmamasýndan, ehl-i namus ve diyanet ve tarafdar-ý hürriyet olanlara ya ölmek veya hapse girmekten baþka bir çare kalmaz. Biz de اِنَّا لِلّهِ وَاِنَّااِلَيْهِ رَاجِعُونَ (Bakara Sûresi, 2:156) diyerek Rabbimize dayanýyoruz.» (Þualar sh: 280) «…. bir kýsým gizli zýndýklar þeytanetiyle bazý resmî memurlarý aldatarak evhamlandýrýp, aleyhimize sevk etmek var. Biz de deriz: Deðil böyle bir kaç vehhamý, belki dünyayý aleyhimize sevk etseler, Kur’ân’ýn kuvvetiyle, Allah’ýn inâyetiyle kaçmayýz. O irtidatkâr küfr‑ü mutlaka ve o zýndýkaya teslim-i silâh etmeyiz!» (Þualar sh: 292) Bediüzzaman Hazretleri millî vicdanýn ve umumî hissiyatýn din düþmanlarýna karþý metanetini ve canlýlýðýný korumasýna vesile olan hapishanede kalmasýnýn lüzumunu anlatýrken de diyor ki: «Sizin tahliyeniz bu hakikate zarar vermez; fakat benim beraetim, zarardýr. Umum âlem-i Ýslâmý alâkadar eden bir hakikatin hatýrý için deðil yalnýz dünya hayatýný, belki lüzum olsa uhrevî hayatýmý ve saadetimi dahi ehl-i imanýn Risale‑i Nur ile saadetleri için feda etmeyi nefsim de kabul ediyor.» (Þualar sh: 325) deyip hak yolunda a’zamî fedakârlýðý fiilen gösterip, bu asrýn dehþetli ve sinsi nifak cereyenýna karþý açtýðý manevî cihadda idam tehlikelerine karþý göðüs gerip önde gitmekle ehl-i imana manevî cesaret vermiþtir. Evet ehl-i imanýn sinsi nifak cereyanýný gereði gibi tanýyamamasý, onlara aldanmasýna sebebdir. Bu ise insaný ebedî helâkete götürür. O halde sinsi cereyana dostane tavýr göstermek, ehl-i imanýn manevî helâketine kapý açmak demektir. Ýþte Bediüzzaman Hazretlerinin bu tarzdaki merdane tavýrlarý, ehl-i imanýn ebedî selâmetine baktýðýný cidden anlamak gerekiyor. Bediüzzaman Hazretleri ikaz ve irþadlarýna bakan ifade ve beyanlarýnýn nakline devam ediyoruz: «Zaten meseleyi uzatacak ehemmiyetli kitaplarý ve evraklarý ve müdafaalarý dahi Ankara’ya göndereceðini, mahkeme reisi o gün söyledi. Elbette þimdi yetiþmiþ. Þimdi benim muntazam ve izahlý iki müdafaanamem gitse, belki meseleyi çabuk halleder, mesele uzanmaz, tâcil eder; çabuk aile sahipleri kurtulurlar. Fakat ben ve benim gibi alâkasýzlar kurtulmaya deðil, belki hakaik-i imaniyeyi mülhidlere, mürtedlere karþý müdafaa etmek için, en müsait bir yer olan hapiste kalmak lâzýmdýr.» (Þualar sh:326) «Hem eðer baþýmdaki saçlarým adedince baþlarým bulunsa, hergün biri kesilse, hakikat-i Kur’âniyeye feda olan bu baþý zendekaya ve küfr-ü mutlaka eðmem ve bu hizmet-i imaniye ve Nuriyeden vazgeçmem ve geçemem.» (Þualar sh: 351) «Risale-i Nur’la mübareze edemezsiniz ve etmeyiniz. Onu maðlûp edemezsiniz. Mübarezede millet ve vatana büyük zarar edersiniz. Fakat þakirtlerini daðýtamazsýnýz. Çünkü, hakikat-i Kur’âniyenin muhafazasý yolunda kýrk elli milyon þehid veren bu vatandaki geçmiþ ecdatlarýmýzýn ahfadlarýna bu zamanda hakikat-i Kur’âniyenin muhafazasý ve âlem-i Ýslâmýn nazarýnda eskisi gibi dindarâne kahramanlýklarý terk ettirilmeyecek. Zâhiren çekilseler de, o hâlis þakirtler, ruh u canýyla o hakikate baðlýdýrlar. Ve o hakikatin bir aynasý olan Risale-i Nur’u terkedip, o terk ile vatan ve millet ve âsâyiþe zarar vermeyeceklerdir.» (Þualar sh: 398) AZGINLARA KARÞI TAVIR Bediüzzamanýn cebbar kumandanlara karý örnek teþkil eden metaneti ibret nazarýna arzeden bir beyaný: «Rusun Baþkumandaný kasten önünden üç defa geçtiði halde ayaða kalkmayan ve tenezzül etmeyen ve onun idam tehdidine karþý izzet-i Ýslâmiyeyi muhafaza için ona baþýný eðmeyen; Ýstanbul’u istilâ eden Ýngiliz Baþkumandanýna ve onun vasýtasýyla fetva verenlere karþý, Ýslâmiyet þerefi için, idam tehdidine beþ para ehemmiyet vermeyen ve“Tükürün zâlimlerin o hayâsýz yüzüne!” cümlesiyle ve matbuat lisanýyla karþýlayan; ve Mustafa Kemal’in elli mebus içinde hiddetine ehemmiyet vermeyip, “Namaz kýlmayan haindir” diyen; ve Divan-ý Harb-i Örfî’nin dehþetli suallerine karþý, “Þeriatýn tek bir meselesine ruhumu feda etmeye hazýrým” deyip dalkavukluk etmeyen; ve yirmi sekiz sene, gâvurlara benzememek için inzivayý ihtiyar eden bir Ýslâm fedaisi ve hakikat-ý Kur’âniyenin fedakâr hizmetkârýna maslahatsýz, kanunsuz denilse ki, “Sen Yahudi ve Hýristiyan papazlarýna benzeyeceksin, onlar gibi baþýna þapka giyeceksin, bütün Ýslâm ulemasýnýn icmaýna muhalefet edeceksin; yoksa ceza vereceðiz” denilse, elbette öyle herþeyini hakikat-i Kur’âniyeye feda eden bir adam, deðil dünyevî hapis veya ceza ve iþkence, belki parça parça býçakla kesilse, Cehenneme de atýlsa, kat’iyen; yüz ruhu da olsa, bütün tarihçe-i hayatýnýn þehadetiyle, feda edecek...» (Emirdað Lâhikasý-ll sh:166) AVRUPALILAÞMAK MEYLÝNE ÇARELER Þer cereyanýnýn te’siri altýnda Risale-i Nur’a gelen serbestiyet, âlem-i Ýslâm’da Nurlarýn devam edegelen merdane tavrýna su-i zann ve manevî zarara yol açabileceðine þöyle dikkat çekilir: «Mahkemelerin tehirinde hayýr var. Þimdiye kadar Nura ve Nurculara verilen zahmetler, rahmetlere dönmesi gösteriyor ki, bu tehirde de hayýrlar var ki, birisi bu olmak ihtimali var: Hariç âlem-i Ýslâmda Nurun ehemmiyetli tesire baþlamasý ve inkiþaf ve intiþarý ve buranýn siyasîleri Avrupa’ya bir rüþvet olarak bir derece Avrupalaþmak meylini göstermesi, hariçte zannedilmekle mahkemelerce Nurun serbestiyet-i tâmmesi için karar vermek, hariç âlem-i Ýslâmda Nurlarýn hakikî ihlâsýna böyle bir þüphe gelecekti ki, ya Nurcular riyakârlýða mecbur olmuþlar veyahut böyle medenîleþmek fikrinde olanlara iliþmiyorlar, zaaf gösteriyorlar diye, Nurun kýymetine büyük zarar olduðu için, bu tehir o evhamlarý izale eder. Ve ispat ediyor ki, otuz seneden beri Ýslâmiyetin þiarýna muhalif þeylere baþ eðmiyorlar.» (Emirdað Lâhikasý-ll sh: 107) «Aziz, sýddýk kardeþlerim, Sizin tesanüdünüze benim ziyade ehemmiyet verdiðimin sebebi, yalnýz bize ve Risale-i Nur’a menfaati için deðil, belki tahkikî imanýn dairesinde olmayan ve nokta-i istinada ve sarsýlmayan bir cemaatin kat’î bulduklarý bir hakikate dayanmaya pekçok muhtaç bulunan avâm-ý ehl-i iman için dalâlet cereyanlarýna karþý yýlmaz, çekilmez, bozulmaz, aldatmaz bir merci, bir mürþid, bir hüccet olmak cihetiyle, sizin kuvvetli tesanüdünüzü gören kanaat eder ki, bir hakikat var, hiçbir þeye feda edilmez, ehl-i dalâlete baþýný eðmez, maðlûp olmaz diye kuvve-i mâneviyesi ve imaný kuvvet bulur, ehl-i dünyaya ve sefahete iltihaktan kurtulur.» (Þualar sh: 320) «Yüzer milyon baþlarýn feda olduklarý bir kudsî hakikate baþýmýz dahi feda olsun. Dünyayý baþýmýza ateþ yapsanýz, hakikat-i Kur’âniyeye feda olan baþlar, zendekaya teslim-i silâh etmeyecek ve vazife-i kudsiyesinden vazgeçmeyecekler inþaallah!» (Lem’alar sh: 262) Evet «… mahkemelerde, “Baþýmdaki saçlarým adedince baþlarým bulunsa ve her gün biri kesilse, zýndýkaya ve dalâlete teslim-i silâh edip vatan ve millet ve Ýslâmiyete hýyanet etmem, hakikat-i Kur’âna feda olan bu baþýmý zâlimlere eðmem” diyen.» (Þ: 450} Bediüzzaman hayatý boyunca Kur’ana istinaden ayný merdane yolu takib edip talebelerine de ayný tarzda tavsiyede bulunmuþtur.. Risale-i Nur eserlerinde serpilmiþ bulunan mezkür manadaki pek çok ikaz ve beyanlarla yapýlan telkinlerin neticesi, ehl-i imaný sinsice ifsad etmeye çalýþan müfsid cereyanlarýn þerlerini anlayýp Müslümanlarýn onlardan uzak durmalarýný te’min etmektir. Mevcud cemiyet hayatýnýn gözler önünde görünen sefih durumu, bu ifsadýn varlýðýný ve vehametini apaçýk isbat eder. Eðer Bediüzzaman Hazretlerinin bütün Külliyatýnda serpilmiþ bulunan mezkür tarzdaki ikaz ve tavsiyelerinin sosyolojik te’sirler cihetinde taþýdýðý derin mana ve ince hikmetlerini, yani bozuk cemiyetin sefahete itici menfi te’sirlerini gereði gibi anlýyarak neþir ve izhar ve tedrislerle telkin edilip o ikazlara dikkat çekilseydi ve bütün imkânlar Anadolu sathýnda bu hayatî meseleye tahþid edilseydi, milletimizin ekseriyeti, mevcud sefahet hayatýna özenmek deðil belki nefretle bakýp ve o hayattan uzak durup uhrevî hayatlarý da kurtulurdu ve bu dehþetli Anarþik durumlarýn da inayet-i Ýlâhiye ile meydana gelmeyeceði kuvvetle muhtemeldi. Bediüzzaman Hazretlerinin gayr-ý resmî olarak giriþtiði ve Türkiye çapýnda yürüttüðü manevî irþad, telkin, tedris ve teblið hareketi, özellikle dar daire tabir edilen talebeler tarafýndan sinsi ifsadat gereði gibi anlaþýlýp teblið ve telkin edilmesi ve dikkat çekilmesi gayet ehemmiyetlidir. Evet mütesanid bir cemaatýn þuurlu anlayýþ ve yaþayýþý ile beraber fikir ve söz birliði halindeki tebliði dahi müessiriyet bakýmýndan meselemizin özünü ve temelini teþkil eder. Nitekim nifak cereyanlarý dahi bu mezkür tesanüd tarzý ile hareket edip efkâr-ý ammeyi kendi menfi maksadlarýnýn lehine çevirmeðe çalýþtýklarý da malumdur. Evet tebliðdeki tesirin mühim bir sebebi tesanüd iken, bu tesanüdü ve te’siri kýran haksýz itirazlarýn mes’uliyetine dikkat çeken Bediüzzaman Hazretleri diyor ki: “Þimdi bu zamanda ejderhalar, ifritler hükmünde dinsizlik komitelerinin hücumlarý ve tahribatlarý zamanýnda, müdafaamda, bende görünen o sinek kanadý kadar kusurlarý görmek, o hücum edenlere bir yardým hükmüne geçmektir..» (Emirdað Lahikasý-ll sh: 153) Evet «…. bilerek veya bilmeyerek, zýndýka hesabýna, benim dine merbutiyetimden beni tâzip ediyorlar. Öyleyse, onlara müracaat etmek, dinden piþmanlýk göstermek ve meslek-i zýndýkayý okþamak demektir.» (Mektubat sh: 74) «Kardeþlerim, madem bir kýsmýn mâhiyetleri bu tarzdýr; onlara, o kýsma teslim olmak, bir nevi intihardýr, Ýslâmiyetten piþman olmaktýr, belki dinden insilâh etmektir. Çünkü o derece ilhadda taassup etmiþ ki, bizim gibilerden yalnýz teslimiyetle ve tasannu ile razý olmuyorlar. “Kalbini ve vicdanýný býrak, yalnýz dünyaya çalýþ” derler..» (Þualar sh: 335) Bütün bu ders ve ikazlar herkese bakan derslerdir. Bir ferd bu dersleri nazara alacaðý gibi, milletin selâmet ve istikametinin mes’uliyetini taþýyan ictimaî ve siyasî þahýslar daha çok nazara almalýdýrlar. Bu dersler, dinden kopuk düþüncelerin mahsulü deðil, Bediüzzaman Hazretleri gibi söz sahibi olan Zatýn Kur’an ve Sünnet müvacehesinde ortaya koyduðu derslerdir. Þer’î kaideler dairesinde Risale-i Nurun makbuliyetini bildiren Bediüzzaman Hazretleri diyor ki: “Ülema-i Ýlm-i Kelâm'ýn ve Usûl-üd Din allâmelerinin ve Ehl-i Sünnet Velcemaat'ýn dâhî muhakkiklerinin Ýslâmî akidelere dair çok tedkik ve muhakematla ve âyât ve hadîsleri müvazene ile kabul ettikleri Usûl-üd Din düsturlarý, þimdiki Risale-i Nur'un Meþrebini muhafazaya emrediyor, kuvvet veriyor.” (Emirdað Lahikasý-l sh: 210) ÂLEM-Ý ÝSLÂMIN MÜTECAVÝZLERE KARÞI GEREKEN TAVRI Buraya kadar nazara verilen Nurun dar dairesinden gizli dinsizlik cereyanýna karþý gereken merdane tavýrlar, Ýslâm millet ve devletlerinden de tam tesanüdle beraber ayný merdane tavýrlar, mütecaviz cereyanlara karþý gerekmekte olduðuna dikkat çeken Bediüzzaman Hazretlerinin bahsimizle alâkalý bazý beyanlarý vardýr. Öncelikle nazara alýnacak olan husus, Ýslâm millet ve devletlerinin birleþmesi ve dayanýþmasýdýr. Hadiste: “…en teda’a aleyküm-ül- ümem…” (Ýbn-i Hanbel 5/278 . Tafsilat için Ýslam Prensipler ansiklopedisi 1975/1. Paraðrafýna bakýnýz. ) Yani Âlem-i Ýslâmý ele geçirmek için Gizli Þer Cereyaný, Gayr-ý Müslim Devletleri güç birliðine çaðýracaðý haberindeki ikaza uyarak, Âlem-i Ýslam sür’atle ittifak etmelidir. Bediüzzaman Hazretleri þark ve cenubdaki Kürd ve Arab Müslüman kardeþlere karþý muhalefetin zararlarýný anlatýrken diyor ki: “Þimdi ise, en ziyade birbirine muhtaç ve birbirinden mazlum ve birbirinden fakir ve ecnebi tahakkümü altýnda ezilen anasýr ve kabail-i Ýslâmiye içinde, fikr-i milliyetle birbirine yabani bakmak ve birbirini düþman telakki etmek, öyle bir felâkettir ki, tarif edilmez. Âdeta bir sineðin ýsýrmamasý için, müdhiþ yýlanlara arka çevirip, sineðin ýsýrmasýna karþý mukabele etmek gibi bir divanelikle; büyük ejderhalar hükmünde olan Avrupa'nýn doymak bilmez hýrslarýný, pençelerini açtýklarý bir zamanda, onlara ehemmiyet vermeyip belki manen onlara yardým edip, menfî unsuriyet fikriyle Þark vilayetlerindeki vatandaþlara veya Cenub tarafýndaki dindaþlara adavet besleyip onlara karþý cephe almak, çok zararlarý ve mehaliki ile beraber; o cenub efradlarý içinde düþman olarak yoktur ki, onlara karþý cephe alýnsýn. Cenubdan gelen Kur'an nuru var, Ýslâmiyet ziyasý gelmiþ; o içimizde vardýr ve her yerde bulunur. Ýþte o dindaþlara adavet ise; dolayýsýyla Ýslâmiyete, Kur'ana dokunur. Ýslâmiyet ve Kur'ana karþý adavet ise, bütün bu vatandaþlarýn hayat-ý dünyeviye ve hayat-ý uhreviyesine bir nevi adavettir. Hamiyet namýna hayat-ý içtimaiyeye hizmet edeyim diye, iki hayatýn temel taþlarýný harab etmek; hamiyet deðil, hamakattýr!” Mektubat:323 “Ehadîs-i þerifede gelmiþ ki: "Âhirzamanýn Süfyan ve Deccal gibi nifak ve zendeka baþýna geçecek eþhas-ý müdhiþe-i muzýrralarý, Ýslâm'ýn ve beþerin hýrs ve þikakýndan istifade ederek az bir kuvvetle nev'-i beþeri herc ü merc eder ve koca Âlem-i Ýslâmý esaret altýna alýr.” (Mekktubat sh: 270) “Ýþte ey mü'minler! Ehl-i iman aþiretine karþý tecavüz vaziyetini almýþ ne kadar aþiret hükmünde düþmanlar olduðunu bilir misiniz? Birbiri içindeki daireler gibi yüz daireden fazla vardýr. Her birisine karþý tesanüd ederek, el-ele verip müdafaa vaziyeti almaya mecbur iken; onlarýn hücumunu teshil etmek, onlarýn harîm-i Ýslâma girmeleri için kapýlarý açmak hükmünde olan garazkârane tarafgirlik ve adavetkârane inad; hiçbir cihetle ehl-i imana yakýþýr mý? O düþman daireler ehl-i dalalet ve ilhaddan tut, tâ ehl-i küfrün âlemine, tâ dünyanýn ehval ve mesaibine kadar birbiri içinde size karþý zararlý bir vaziyet alan, birbiri arkasýnda size hiddet ve hýrs ile bakan, belki yetmiþ nevi düþmanlar var. Bütün bunlara karþý kuvvetli silâhýn ve siperin ve kal'an: Uhuvvet-i Ýslâmiyedir. Bu kal'a-i Ýslâmiyeyi, küçük adavetlerle ve bahanelerle sarsmak; ne kadar hilaf-ý vicdan ve ne kadar hilaf-ý maslahat-ý Ýslâmiye olduðunu bil, ayýl!.” (Mektubat sh: 269) AVRUPA’DAN DECCALÂNE BÝR VAHÞET Avrupa ve medeniyet dünyasýnýn azgýn kýsmýnýn Ýslâm âlemine Deccalane tecavüz edeceðine haber verilmiþtir. Bu haberin þiddetli devresi, Risale-i Nur eserinden Þualar adlý kitabýn 270. sahifesinde ve rumî ve hicrî tarihleri itibariyle nazara verilen 1417 yani, miladî 1997-2002 seneleriyle münasebetdar olsa gerektir. Bediüzzaman Hazretlerinin verdiði haber aynen þöyledir: «Ehemmiyetli bir endiþe ve bir tesellî kalbime geliyor ki: Bu geniþ boðuþmalarýn neticesinde, eski Harb-i Umumîden çýkan zarardan daha büyük bir zarar, medeniyetin istinadý, menbaý olan Avrupa’da, deccalâne bir vahþet doðurmasýdýr. Bu endiþeyi tesellîye medar, âlem-i Ýslâmýn tam intibahiyle ve yeni dünyanýn, Hýristiyanlýðýn hakikî dinini düstur-u hareket ittihaz etmesiyle ve âlem-i Ýslâmla ittifak etmesi ve Ýncil, Kur’ân’a ittihad edip tâbi olmasý, o dehþetli gelecek iki cereyana karþý semâvî bir muavenetle dayanýp inþaallah galebe eder.” (Emirdað Lâhikasý-l sh: 58) Bu paraðrafda geçen “Avrupa” kelimesiyle daha çok Avrupa ve Amerika kýtalarýndaki gayr-ý müslim millet ve devletler kasd edilir. Beyn-elmilel daðýnýklýkta olan yahudiler ise daha çok tahrik ve iðfal sahasýnda yürürler. Evet, giderek azgýnlaþan gizli ifsad cereyanýnýn tecavüzü Âl-i Beytin feveranýna sebeb olacaðýný Bediüzzaman Hazretleri þöyle ifade eder: “Böyle bir cemaat-ý azîme içindeki mukaddes kuvveti tehyic edecek ve uyandýracak hâdisat-ý azîme vücuda geliyor. Elbette o kuvvet-i azîmedeki bir hamiyet-i âliye feveran edecek ve Hazret-i Mehdi baþýna geçip, tarîk-ý hak ve hakikata sevkedecek.” (Mektubat sh: 441) ZARURET HALLERÝNÝN HARÝKA NETÝCELERÝ OLUR “Korkaklýkta darb-ý mesel hükmünde olan tavuk, çocuklarý yanýnda iken þefkat-i cinsiyesiyle camuþa saldýrýr. Ýþte dehþetli bir cesaret. Hem darb-ý mesel olmuþ, keçi, kurttan havfý, (ýzdýrar) vaktinde mukavemete inkýlab eder, boynuzuyla kurdun karnýný deldiði vaki'dir. Ýþte hârika bir þecaat. Fýtrî meyelan, mukavemetsûzdur. Bir avuç su, kalýn bir demir gülle içinde atýlsa, kýþta soðuða býrakýlsa, meyl-i inbisat demiri parçalar. Evet þefkatli tavuk cesareti, hamiyetli keçi ýzdýrarî þecaatý gibi fýtrî bir heyecan, demir güllede su gibi zulmün bürudetli husumet-i kâfiranesine maruz kaldýkça herþeyi parçalar. (Rus mojikleri buna þahiddir.) Bununla beraber imanýn mahiyetindeki hârikulâde þehamet, izzet-i Ýslâmiyenin tabiatýndaki âlempesend þecaat, uhuvvet-i Ýslâmiyenin intibahýyla her vakit mu'cizeleri gösterebilir. Bir gün olur elbette doðar þems-i hakikat Hiç böyle müebbed mi kalýr zulmet-i âlem.” (Sünühat-Tuluat- Ýþarat sh: 54) Ýslâm nokta-i nazarýnda galibiyet ve maðlubiyetin hikmetlerinden bazýlarýný anlatan yarý manzum bir ders ile son veriyoruz: “Bir hak bilkuvve kalmýþ, yahut kuvvetsiz kalmýþ, ya mahluttur, hem mahþuþ. (Kur’anda, 2:42 ve3:71. âyetlerinde olduðu gibi ve hadiste de “Decl” denilen, hak ile bâtýlýn karýþýklýðý manasýnda.) Ona da bir inkiþaf, ya bir taze kuvvet vermek lâzým gelmiþtir. Mühezzeb ve müzehheb (Hak-bâtýl karýþýklýðýný tefrik ile hakký izhar edip manen parlatmak manasýnda) yapmak için, muvakkat bâtýl ona musallat, tâ ki sebike-i hak (Hak altýn külçesi. Yani saf altýn gibi deðeri olan hak) ne miktar lüzum vardýr Tâ mahz ve hâlis çýksýn. Mebadide, dünyada bâtýl etse galebe, fakat kazanmaz harbi. "Akibet-ül müttakin" ona vurur bir darbe! (Gerçek galebe ehl-i hakkýn olacaðýný müjdeleyen âyet.) Ýþte bâtýl maðlubdur. "El-hakku ya'lu" sýrrý onu çarpar ikaba; iþte hak da galibdir.” (Sözler sh: 726) Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Empfohlene Beiträge
Dein Kommentar
Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.