Webmaster Geschrieben 5. März 2007 Teilen Geschrieben 5. März 2007 Bediüzzaman'ýn hayatýndan üç tablo Bediüzzaman Said Nursî’yi öncelikle eserlerinden okuyarak tanýyanlarý bekleyen en þaþýrtýcý tablo, hiç þüphesiz onun hayatýný okuduklarý zaman gerçekleþiyor. Özellikle de yabancý akademisyenler ve araþtýrmacýlar için bu þaþkýnlýk en had seviyelerde gerçekleþiyor. Neden mi? Çünkü Risalelerin hemen her satýrýnda sükûnet, selâmet ve dinginlik söz konusu. Her cümlesi, asýl gaye olan iman hakikatlerinin kalplerde yer tutabilmesi gayesine hizmet ediyor. Risaleleri okuyup da müellifini merak edip araþtýran kiþi, Bediüzzaman’ýn hayatýyla yüz yüze geldiðinde ise, o ana kadar hayallerinde þekillenen portreden tamamen farklý bir þahsiyetle karþýlaþýyor. Ýþte onlarý okudukça þaþkýnlýk vadilerinde dolaþtýran, sürekli mücadelelerle dolu, savaþlarýn, tehditlerin, baskýlarýn, sürgünlerin ve suikastlarýn ardý ardýna sýralandýðý bir ömürden birkaç kesit. Osmanlý Devleti’nin son zamanlarýnda patlak veren 31 Mart Olayýnda, yatýþtýrýcý rol oynamasýna raðmen Divan-ý Harpte yargýlandý. Ama beraat etti. Birinci Dünya Savaþý esnasýnda, Kafkas Cephesinde Ruslarla savaþtý, esir düþtü. 13 Kasým 1918’de Ýstanbul’un Müttefik Kuvvetler tarafýndan iþgal edilmesinden sonar, halký uyarmak için “Hutuvat-ý Sitte” adlý eserini yayýnladý. Bu hareketi, Ýngiliz iþgal kuvvetleri komutaný General Harrington’ýn emriyle ölü veya diri ele geçirilmek üzere aranmasýna sebep oldu. 1925 yýlýnda patlak veren Þeyh Said isyanýna destek vermemesine ve hatta onu isyandan vazgeçirmeye çalýþmasýna raðmen hükümet, onu 1925 yýlýnýn Mayýs ayý ortalarýnda Burdur’a sürgüne gönderdi. Bu sürgünü diðer sürgünler, hapisler, iþkenceler, haksýz uygulamalar, asýlsýz iftiralarla dolu uzunca bir dönem baþladý. Öylesine aðýr þartlar altýnda, böylesine menfîlikten, isyandan ve ümitsizlikten uzak; ama öylesine müsbet, kendinden emin ve ümitle dolu bir hayat. Her an ölümle yüz yüze; ama uzun ve bereketli bir hayat. Hayatýna kastedenlerden çok daha uzun, çok daha meyveli, çok daha kalýcý eserlerle dolu bir hayat. Ýþte Bediüzzaman böyle bir hayat sürdü. Ýþte Bediüzzaman’ýn, þimdi dünyanýn pek çok yerinde, pek çok dile çevrilmiþ Risalelerini okuyan binlerce akademisyeni, üniversite talebesini, araþtýrmacýyý; hemen her kesimden insaný þaþkýna çeviren ibret ve hayret dolu tablolardan üç tanesi. Bu üç tabloda pek çok ortak nokta var. Bunlardan birisi, her üç tablonun Ramazan ayýnda yaþanmýþ olmasý. Diðer ortak yönleri sizin dikkatinize havale ediyoruz. Birinci tablo l945 yýlý, Ramazan ayý. Gecenin karanlýðý henüz koyulaþmamýþ. Emirdað’da, sürekli takip ve gözetim altýnda tutulan bir ev. Üstad Bediüzzaman, þiddetli acýlar içinde kývranýyor. Bu elim halin sebebi ise, yemeðine gizlice konulan zehir. Üstad’ýn zehirlendiðini haber alan yakýn talebeleri, derhal ona koþtular. Mustafa Acet, Ceylan Çalýþkan, Halil Çalýþkan, Hamza Emek ve henüz 12 yaþlarýnda olan Ýhsan Çalýþkan. Þiddetli sancýlarýna raðmen Üstad, talebelerinin yardýmýyla abdest aldý ve yatsý namazýný ancak oturarak edâ edebildi. Her bir saniyesi asýrlarý andýran gecenin yarýsýna doðru, Üstad, yanýnda endiþeyle bekleyen talebelerine seslendi: “Elhamdülillah, çok þükür, bu ýztýraptan kurtuldum. Kardeþlere selâm söyleyin, bana dua etsinler.” Bu zehirleme vak’asý Üstad Bediüzzaman için ne ilk, ne de son oldu. Bu insanlýk dýþý uygulama 20’den fazla tekrarlandý. Ancak o, týpký yýllar öncesi, Ruslara karþý, 300 civarýndaki talebesinin baþýnda sipere dahi girmeden “Bu kâfirlerin güllesi beni öldürmeyecek!” diyerek savaþtýðý dönemlerdeki gibi, iman ve Kur’an hizmetinden asla geri dönmedi. Týpký o savaþta, vücudunun en ölümcül yerlerine üç güllenin isabet ettiði halde hayatta kalmasý gibi, bütün bu zehirleme hadiselerinden de Allah’ýn inayetiyle kurtuldu. Hattâ, bir defasýnda, kendisini ziyaret eden Muammer Þenel isimli talebesine “Evlât, gel!” diyerek yanýna çaðýrmýþ, göðsünü açarak bir madalya gibi duran izi, etiyle derisi arasýnda toplanan zehir tabakasýný göstermiþ, ardýndan þöyle demiþti: “Bak, bana tam on dört defa (o sýradaki sayý) zehir verdiler, Hâlýk’ýn öldürmediðini kimse öldüremez!” Ýkinci tablo 1960 yýlý. Yine Ramazan ayý. Bu defa ikamet yeri Isparta. Üstad Bediüzzaman, yakýn talebelerinden Zübeyir Gündüzalp, Mustafa Sungur, Hüsnü Bayram ve Bayram Yüksel’le birlikte teravih namazlarýný kýlýyordu. Yatsý namazýnýn farzýný kendisi kýldýrýyor, yakýn talebelerinden Tahirî Mutlu da teravih namazýný kýldýrýyordu. Ramazan ayýnýn 15. gecesinde Üstad Bediüzzaman rahatsýzlandý. Zübeyir Gündüzalp, namazý kýldýran Tahirî Mutlu’ya “Aðabey, yarýda keselim, sonra tamamlarýz” demesi üzerine Üstad, “Yok tamamýný kýlacaðýz” cevabýn verdi. Ancak Üstad’ýn durumu, namazýn tamamlanmasýna kadar iyice aðýrlaþmýþtý. Talebeleri onu yataðýna götürüp yatýrdýlar. Bayram Yüksel ve Mustafa Sungur, Cevþen duâsýný okumaya baþladýlar. Bir ara Üstad, bu iki talebesine iyice yaklaþmalarýný iþaret ettikten sonra, kulaklarýna þu sözleri fýsýldadý: “Evlatlarým, evlatlarým, katiyyen müteesir olmayýn. Risale-i Nur dinsizlerin, masonlarýn belini kýrmýþtýr. Risale-i Nur daima galiptir. Katiyyen merak etmeyin. Ben kemâl-i ferahla (büyük bir sevinçle) gideceðim.” Üçüncü tablo 1960 yýlý Ramazan ayýnýn 22. günü. Gece yarýsý iki buçuk civarýnda, aðýr hastalýðýnýn verdiði elim sýkýntýlara raðmen Üstad Bediüzzaman, ýsrarla tekrar ediyordu: “Sabah olsun hemen Urfa’ya gideceðiz. Hazýrlanýn.” Canlarýndan çok sevdikleri Üstad’ýn bu sözleri karþýsýnda þaþkýna dönen yakýn talebeleri, ne yapacaklarýný bilemez hale gelmiþti. Hüsnü Bayram, Üstad Bediüzzaman’a “Lastikler arýzalý” mazeretini dile getirmesi üzerine, çok ýsrarcý bir cevap aldý. Üstad, “Urfa’ya gideceðiz, baþka araba da olabilir ve iki yüz elli lira da olsa veririz. Hattâ cübbemi bile satabilirim” diyordu. Üstadýn bu ýsrarlý tutumu karþýsýnda, yakýn talebeleri arabayý hazýrlamak için derhal kollarýný sývadýlar. Ve sabah 09:00 civarýnda, Üstad Bediüzzaman’ý þu geçici dünyadaki son gecesine götüren yolculuk baþladý. Ramazan ayýnýn 23. günü, saatler 11:00’ý gösterirken, Üstad Bediüzzaman’ý taþýyan otomobil, peygamberler þehri olan Urfa’ya ulaþtý. Yürüyemeyecek kadar aðýr hasta olan Üstad Bediüzzaman’ý talebeleri þehrin en iyi oteli olarak bilinen Ýpek Palas’a yerleþtirdiler. O gün ve ertesi gün Ýpek Palas’ýn 27 numaralý odasý bir yandan resmî görevlilerin, diðer yandan Üstad Bediüzzaman’ýn talebeleri ve sevenleriyle doldu taþtý. Yüzlerce Urfalýnýn ziyarete koþmasý ve Üstadýn hepsiyle ilgilenmesi, yakýn talebelerini þaþkýna çevirmiþti. Çünkü o zamana kadar hiç görmedikleri bir tabloyla karþý karþýyaydýlar. Isparta’da olsun, Emirdað’da olsun, hasta olduðu zaman kimseyi yanýna almayan Üstad, burada hiç kimseye itiraz etmemiþ, bütün Urfalýlarý adeta kucaklamýþtý. Ramazan ayýnýn 25. gecesi, saat 02:30 civarýnda, baþýnda nöbet tutan Bayram Yüksel’i sevindiren bir geliþme oldu. Üstad Bediüzzaman rahatlamýþ ve uykuya dalmýþtý. Bunun üzerine sobayý yaktý ve Üstad’ýn ayak ucuna geçip uyanmasýný bekledi. Ancak bekleme uzamýþ, sahur vakti de sona ermiþti. Biraz sonra yan odada, azýcýk da olsa istirahat edebilen Abdullah Yeðin, Zübeyir Gündüzalp ve Hüsnü Bayram onun yanýna geldi. Onlara, “Üstad uyudu, üþütmeyin. Ben sabah namazýný kýlayým” diyerek yan odaya geçti. Biraz sonra içeriden gelen Abdullah Yeðin ve Hüsnü Bayram, Üstad’dan ses çýkmadýðýný söylediler. Israrla onun da odaya gelmesini istediler. Hiç birisi vefat olayýný aklýna getirmek istemiyordu. Üstelik, onlarý bu yönde iyimserliðe yönelten önemli bir gerekçe vardý. Çünkü Üstad’ýn bedeni sýmsýcaktý. Dört Nur talebesinin hemen aklýna geliveren ve onlarý iyimserliðe sevkeden bir olay daha vardý. Bu, 1949 yýlýnda, Afyon hapishanesinde yaþadýklarý bir zehirleme vak’asýydý. Bu olayda Üstadýn dili kýzarmýþ, uzun süre bütün vücudu dayanýlmaz acýlarla kývranmýþtý. Bütün Nur talebelerini büyük bir endiþe ve korku sarmýþtý. Bu yüzden hemen herkes aðlýyordu. Ancak önde gelen Nur talebelerinden Ahmed Feyzi, hemen devreye girmiþ, oradaki bütün Nur talebelerinin gönlüne su serpmiþti: “Niye aðlýyorsunuz, daha Üstadýn ömrü uzun.” Ancak, hemen hatýra geliveren bu hadisenin aynen tekrarlamayacaðýný bu dört güzide Nur talebesi çok iyi biliyorlardý. Geçmiþte þahid olduklarý pek çok zehirleme, iþkence ve baský uygulamalarýnda bile Üstad Bediüzzaman’ýn büyük bir teslimiyet içinde sarfettiði þu sözleri hemen hatýrladýlar: “Hâlýk’ýn öldürmediðini, kimse öldüremez!” Veli Sirim Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Empfohlene Beiträge
Dein Kommentar
Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.