derguiz Geschrieben 10. September 2006 Teilen Geschrieben 10. September 2006 On beþ yaþýndan sonra din eðitimi olur mu? Ýki yýl önce Ýmam-Hatip liselerinin orta kýsýmlarý kapatýlýrken sýkça ifade edilmiþti: “Din eðitimi on beþ yaþýndan sonraya býrakýlmalý.” Gerekçesi ise þuydu: “Çünkü çocuk hangi dine inanacaðýna büyüdüðünde kendisi karar versin.” Ýlk bakýþta son derece sempatik ve insalcýl bir yaklaþým gibi görünüyor. Belki de çocuklar kendilerini bu kadar düþünen birileri olduðu için mutlu olmalý(!) Dilerseniz, bu yaklaþýmý þimdi biraz yakýndan ele alalým. Toplumda ‘laik’ olarak bilinen kesimlerin bu tezi dillendirmelerinin ardýnda, dindar ailelerin çocuklarýný baskýyla kendi dinlerine intisap ettirdikleri düþüncesi yatýyordu. Buna bir de, Ýmam-Hatip liselerinin orta kýsýmlarýnda verilen eðitimle katký yapýlmamalýydý. Onlara göre çocuklar saf ve masum yaþlarda akýl ve þuurlarý henüz yeterince geliþmemiþken, aile ve okul tarafýndan zorunlu olarak bir din þemsiyesi altýna sokuluyordu. Böylece çocuklara büyük bir adaletsizlik yapýlmýþ oluyordu. Ýlk bakýþta son derece sempatik ve insalcýl bir yaklaþým gibi görünüyor. Belki de çocuklar kendilerini bu kadar düþünen birileri olduðu için mutlu olmalý(!) Dilerseniz, bu yaklaþýmý þimdi biraz yakýndan ele alalým. Birinci kabul: “Din akýl ve iradeyi elden alýr” Öncelikle bu yaklaþýmýn birtakým yanlýþ kabulleri var. Bu yaklaþýmý savunanlar, “dinin akýl ve iradeyi elden aldýðýný” düþünüyorlar. Eðer bir kimse bir dine mensup olursa, artýk o aklýný iptal etmiþ, mutlak bir gücün itaat alanýna girmiþ kabul ediliyor. Bu, son derece hatalý bir algýlama. Dini sadece metafizik alana ait, dolayýsýyla test edilemez bir þey olarak görmekten kaynaklanýyor. Belki Hýristiyanlýðýn önceki yüzyýllarda ifratkâr biçimde bu dünyayý yok saymasý, böyle bir düþünceye yol açmýþ. Fakat din esasýnda kalp kadar, akýl iþidir. Metafizik kadar, fizik dünyayý da kapsar. Bir kimsenin bir inanca sahip olmasý, onun aklýndan istifa ettiði anlamýna gelmez. Akýl, daima inancý sorgular. Hatta akýl tarafýndan sorgulandýkça, güçlenir ve kök tutar inanç. “Güneþi her gün dünyanýn önce bir yarýsýný, sonra diðer yarýsýný aydýnlatmasý için gökte hareket ettirmenin ne büyük bir kudret gerektirdiðini” aklýyla bilebilen biri, elbette Allah’ýn azametini daha iyi idrak eder; inancý da o nispette kuvvetlenir. Ayrýca bu büyük iþlerin kendi baþýna olamayacaðýný düþünmek de, akýl iþidir. Sanýldýðý gibi akýl devreye girdikçe, inanç yok olmaz; tam aksine kuvvet bulur (eðer hakiki bir inanç ise). Bu açýdan bakýldýðýnda endüstri, bilgi, teknoloji.. adý verilen çaðlarla birlikte yok olacaðý düþünülen dinlerin yok olmadýðýný, içinde pekçok bâtýlý barýndýranlarýn bile varlýðýný devam ettirdiklerini görmekte fayda var. Sadece bu bile, onlarýn hakikatleri hakkýnda bize ciddi bir fikir verebilir. Lafý uzatmayalým: Sahih bir dinî inanç asla “kör” deðildir. Sürekli bir sorgulama ve akletmeyle ayakta durur. Benim asýl merak ettiðim sorular ise þunlar: Dinin aklý ve iradeyi elden aldýðýný savunanlarýn insana ve akla bu kadar itimatsýz oluþlarýnýn saðlam bir temeli var mý peki? Ýnsaný dine karþý bu kadar güçsüz göstermekle, insanýn aklýna kapasitelerine hakaret etmiþ olmuyorlar mý? Eðer insan dine karþý bu kadar güçsüz ise, þu yeryüzünde dine isyan eden milyonlarca insan ne anlama geliyor? Ýkinci kabul: “Din özünde baskýcýdýr” Bir baþka yanlýþ kabul, “dinin özünde baskýcý olduðu”dur. Onlara göre din özünde baskýcýdýr, aileler bu sebeple baskýyla çocuklarýný dindar yaparlar. Bu da çok hatalý bir bakýþ açýsý. Psikologlarýn kiþilik geliþimiyle ilgili olarak ifade ettikleri gibi, bir çocuða din ya da din dýþý herhangi bir ahlâk baskýyla benimsetilmeye çalýþýlýrsa eðer, o ahlâk hiçbir zaman çocuðun kiþiliðinde içselleþmez. Çünkü çocuðun ruhunda nefret duygularý uyanýr. Nitekim, bunun örnekleri hem dýþarýda hem ülkemizde çoktur. Meþhur bir örnek olarak söz gelimi Aziz Nesin, kendisinin dinle ilgili olumsuz yaklaþýma sahip olmasýnda çocukluðunda yaþadýðý birtakým olumsuz hatýralarýn etkili olduðunu belirtir. Onun gibi pek çok kiþi de, çocukluk yaþantýlarýnda babalarýnýn sert tutumu yahut camide yaþadýklarý acý bir iki tecrübeden bahsederler. Öyleyse, bu konuda illâ bir deterministik çýkarým yapacaksak, baskýcý din eðitimi alan çocuklarýn dinsiz olacaklarý sonucunu çýkarabiriz. Hemen belirtelim ki bu tarz bir “deterministik bakýþ” da bir diðer yanlýþ kabuldür ve haksýz birtakým genellemelere götürür bizi. Dünya üzerinde hiçbir bilimsel araþtýrma, dindar ailelerin çocuklarýnýn illâ dindar olduðu þeklinde (tersi ya da daha baþka) bir belirlenimden söz edilebileceðini kanýtlamýþ deðildir. Ünlü romancý Dostoyevski, romanlarýnda dindarlýðýn yahut dinsizliðin babadan oðula geçen bir þey olmadýðýna vurgu yapar. Sheakspeare ise, bunun daha ötesine, iyilik ve kötülüðün ayný insan bünyesinde bulunduðuna iþaret etmiþtir. Yani, tek bir insanýn iç dünyasý bile iyilik ve kötülüklerin kýyasýya savaþ alanýdýr. Benzer þekilde, bir kalbin imanlý olup olmamasý da, insanýn iç dünyasýnda bir çatýþma konusudur daima. Din ve iman, öyle gösterilmeye çalýþýldýðý gibi, hiçbir kalbe kolayca gelip yerleþmez. Yerleþtiðinde de, orada kolayca kalmaya devam etmez. Pek çok faktör kiþinin dini inancýnda etkilidir. Bazen çok küçük bir faktör dahi, kiþinin ebeveyninin dini dýþýnda bir inanca sahip olmasýna sebep olabilir. Ýnsanýn “iradî” bir varlýk olmasý da bunu gerektirir zaten. Üçüncü kabul: “Özgürlük dinin dýþýndadýr” Bir baþka yanlýþ kabul de “özgürlüðün ancak din dýþýnda olabileceði”dir. Aydýnlanma’dan bu yana sýklýkla iþittiðimiz bir düþüncedir bu. Özgürlüðün ne anlama geldiði anlaþýlmadan, bu yargý hakkýnda aslýnda söylenebilecek fazla bir þey yok. O halde sormamýz lâzým: “Özgürlük nedir?” Eðer kastedilen, günah iþleme özgürlüðü ise, þu bilinsin ki bütün insanlarýn günah iþleme özgürlüðü vardýr, dindar insanlarýn bile. Bu noktada bir körlük var: Din sadece günah iþlemeyi yasaklar, yoksa günah iþleme özgürlüðüne karýþmaz. Yok eðer, özgürlük ile insanýn Allah’ý rab olarak kabul etmemesi kastediliyorsa, bunda da çok büyük yanýlgýlar var. Her þeyden önce, dine cephe alan insanlarýn din dýþýný “mutlak özgürlük” alaný olarak görme ve gösterme hilesinden vazgeçme vakti çoktan geldi. Din dýþý, hiçbir zaman mutlak özgürlük alaný olmadý, olamaz da. Tam aksine, tek bir Allah’ýn rablýðýndan vazgeçmek, sayýsýz esaretlerin baþlangýç noktasýdýr. Allah’ýn rablýðýndan vazgeçen insan, býrakýn baþka þeyleri, kendi duygularýnýn esiri olmaktan bile kurtaramaz kendisini. Devamýnda da, devleti, sermayeyi, milleti, tarihi… tanrýlaþtýrýr. Bu da çok doðaldýr. Ýnsan tanrýlaþtýrmadan yapamaz çünkü. Mayasýnda yaratýlmýþ olduðu gerçeðini taþýdýkça bundan nasýl kurtulabilir ki? Kendi elleriyle güneþi parçaladýðýnda, ýþýk saçan her cam parçasýna güneþ muamelesi yapmaktan baþka seçeneði kalmaz insanýn. Çaðýmýzda sýkça rastladýðýmýz “devletin bekasý için millete haksýzlýk edenler” “tarih böyle gerektiriyor diye insaný tarihin kölesi yapmak isteyenler” “milletin selâmeti için ferdi ezmekte beis görmeyenler” “parasý olana karþý hemen kul tavrý takýnanlar” “güçlüye karþý derhal tapýnma refleksi içine girenler” bunun en iyi örnekleri deðil mi? Tüm bu aldatmacanýn ortasýnda asýl gerçek ise gölgede kalýyor: Hakiki özgürlük dindedir ve “din ile”dir. Rab terbiyesi, insaný dünyanýn köleleþtirici maddi sebeplerinden kurtarýr, onu yükseltir ve dünya þartlarý içinde bile olsa semavî bir varlýk haline getirir. Bu açýdan bakýldýðýnda, dünya insan özgürlüðü noktasýnda bir “bataklýða” benzer. Özgürlüðün bu bataklýðýn içinde bulunabileceðini düþünmekten daha büyük bir yanýlgý da yoktur. Ancak ruhunu semaya yöneltenler, özgürlüðe doðru yol alabilirler. Dünya ve içindekilerin ruhlarýný esir edemeyeceði kiþiler de bunlardýr. Dördüncü kabul: “Çocuk kendisine aittir” “Çocuk büyüdüðünde hangi dine inanacaðýna kendisi karar versin” diyenlerin bir baþka hatalý kabulü, çocuðun “kendisine ait” olduðunu farzetmeleridir. Fakat çocuðun kendi kendisine ayakta duramayacaðýný, dolayýsýyla çocuklar adýna bu iþi devletin üstlenmesi gerektiðini düþünen de onlardýr. Dolayýsýyla onlara göre çocuða “çocuk adýna” devlet sahip çýkmalýdýr. Devletin en öncelikli görevi ise, çocuða “zararlý” etkilerinden dolayý onu ailesine karþý korumak olmalýdýr! Bu kabul de, büyük yanlýþlar ve çeliþkilerle dolu. Öyle ki þeytanýn en adi bir yalaný en büyük doðruymuþ gibi göstermesine benziyor. En baþta, devletin ya da onu temsilen okulun, dünyaya gelen bir çocuða karþý annesinden babasýndan daha þefkatli olabileceðini varsayýyor ki bu imkânsýz. Hiçbir kurum, bir çocuðun iyiliðini kendi anne babasýndan daha çok isteyemez. Ýkincisi, bu kabul “çocuk kendisine aittir” diyerek, ilk planda çocuðun acizlik ve muhtaçlýðý yüzünden muhakkak bir veliye ihtiyacý olduðunu görmezden geliyor, ama anne babanýn velayetinden kurtardýktan hemen sonra onu bir veli olarak devletin þefkâtsiz kollarýna emanet etmeden de yapamýyor. 28 Þubat sürecinde Deniz Baykal, “Eðitim anne babalara býrakýlamayacak kadar ciddi bir iþtir” derken bunu mu kastediyordu acaba? Herkes þunu çok iyi bilmelidir ki, hiçbir kurumun ilgisi ve faydasý, sýradan bir annenin çocuðuna olan ilgisi ve faydasýnýn üzerine çýkamaz. Beþ yýldýzlý otel gibi düzenlenen çocuk esirgeme kurumlarýnýn bile çocuklarýn bakýmý ve eðitiminde düþtüðü aczlere çok yakýn zamanlarda þahit olmadýk mý hep beraber? Üçüncüsü, bu kabul toplumun düzenli bir yaþam sürebilmesi için en küçük sosyal birim olarak ailenin önemini bilinçli bir þekilde görmezden geliyor. Aileyi pasifize ederken, çocuðu ve devleti (okulu) öne çýkarýyor. Ailenin bu þekilde deðersizleþtirilmesinin toplum açýsýndan çok büyük mahsurlarý var. Genç insanlarýn gözünde deðersizleþtiði için evlenmeye karþý isteksizleþmeleri, anne-baba rollerinin hakkýyla yerine getirilemeyiþinden tutun; toplum içinde aile-akraba iliþkilerinin gevþemesi, asayiþ ve huzurun bozulmasý, bireysel yalnýzlaþma ve yabancýlaþmalarýn çoðalmasýna kadar pek çok sorunun altýnda hep ailenin önemsizleþtirilmesinin rolü var. Aile deðersizleþtiðinde, çocuk bile anne babasýna daha az deðer vermeye baþlýyor. Öðretmeni yanlýþ, anne babasý doðruyu söylese bile, “Sen öðretmenimden daha mý iyi bileceksin?” cevabýný yapýþtýrýyor hemen. Gerçek þu ki, çocuk hiçkimseye ait deðildir. Çocuk onu kim yaratmýþsa, ona aittir. Bununla birlikte, çocuðu yaratan Rab, onu terbiye etmeleri için anne babaya emanet olarak vermiþtir. Çocuk reþit oluncaya kadar çocuk üzerinde nihaî karar mercii, bu sebeple, ailedir. Öyleyse çocuðun geleceði açýsýndan hayatî öneme sahip “çocuk eðitimi” konusunda da esas söz hakký ailenindir. Fakat gelin görün ki, günümüzde anne babalarýn kendisi bile, eðitim konusunda nihaî karar mercii olarak sanki okulu (devleti) kabullenmiþ gibi görünüyor. Beþinci kabul: “Din hayatýn dýþýndadýr” “Çocuk büyüdüðünde hangi dine inanacaðýna kendisi karar versin” sözünden çýkan bir baþka anlam da, dine yaklaþým biçimiyle ilgili. Bu düþünceyi dillendirenlere göre, din insan hayatýnýn dýþýnda matematik ya da felsefe gibi “kapalý” bir sisteme benziyor. Dine bu þekilde bakýldýðýnda, hakikaten, çocuðun dinle on beþ yaþýndan sonra tanýþtýrýlmasýnda hiçbir sakýnca yokmuþ gibi görünüyor. Hatta, içinde birçok inanç öðesi de barýndýran böylesi bir yapýyý çocuðun aklý erdikten sonra tanýmasýnýn daha saðlýklý bile olabileceði akla makul geliyor. Yine, bu kabul de, ciddi bilgi eksiklikleri ve yanlýþ tariflerle dolu. En baþta dini yanlýþ tarif ediyor. Din, bu bakýþta resmedildiði gibi, matematik, felsefe ya da onlar gibi bilgi branþlarýna benzemez. Onlarýn türünden deðildir. Din tüm mekânlarý, bütün zamanlarý kuþatan, hayatýn her karesini, insan hayatýnýn her dönemini kapsayan bir “bütün”dür. Bu bütün, insanýn bedenlendiði yaratýlýþýndan çok önce, ruhlar âleminden baþlar. Cenin halinden doðum anýna, doðum anýndan ölüm anýna, ölüm anýndan mahþere ve sonrasýna kadar sürer. Bu kapsamlý tabiatýyla din, metafizikle beraber fiziði, gaybla beraber görünen âlemi, ruhla beraber bedeni, ölümle beraber hayatý, ilimle beraber ameli, meyveyle beraber tohumu, olgunlukla beraber toyluðu, yetiþkinlikle beraber çocukluðu da içine alýr. Dinin hayatýn dýþýnda olduðunu iddia edenler, dinin hayatýn dýþýnda olmasýný isteyenlerdir. Kendi yaþamlarýnda dinin yeri yok diye, bunu “evrensel bir doðru”ymuþ gibi sunmaya ve empoze etmeye çalýþýyorlar. Kendi iç dünyalarýndan kovduklarý dini, olabildiðince uzaða, “hayatýn dýþý”na itmeye gayret ediyorlar. Dinin kendisi, asla hayatýn dýþýnda olan, hayatýn dýþýnda kalan ve buna razý olacak bir yapýda deðildir. Ýnsanýn en mahrem yönlerini ihtiva eden, ruhî ve nefsî hâlleri hakkýnda bile sayýsýz düzenleme getiren, insanýn niyetiyle bile ilgilenen; ama bunun yaný sýra ailevî, içtimaî ve uhrevî boyutlarýyla sadece yaþamýn deðil varoluþun (evet, varoluþun) tamamýný kuþatan bir din, nasýl olur da “hayatýn dýþýnda” diye tarif edilebilir? Din hayatýn dýþýnda deðildir, sadece hayatýn dýþýný da kapsar. Altýncý kabul: “Din eðitimi, din dersinden ibarettir” Din eðitiminin on beþ yaþýndan sonrasýna kalmasýný savunanlarýn bir diðer yanlýþ kabulü, “din eðitimini din dersinden ibaret zannetmeleridir.” Bu yanlýþ algýlamada iki faktörün etkili olduðunu düþünüyorum. Ýlki, hýristiyanî din algýsý; ikincisi, eðitimin öðretimden ibaret zannediliþi. Dine hýristiyanî bir perspektiften bakanlar, dinin dünyayla bir ilgisi olmadýðýný düþünüyorlar. Onlara göre din sadece kilisenin (caminin) içinde olup biten þeylerdir. Onun dýþýnda yer alan dünya iþleri, dinin kapsama alanýna girmez. Bu bakýþ açýsýyla bakýldýðýnda, namaz kýlmak ahirete yönelik olduðu için “dinî;” ama alýþveriþ yapmak dünyaya dönük olduðu için “dünyevî” bir iþ olarak görülür. “Eðitim öðretimden ibarettir” zannýnýn kaynaðý da, modern okul uygulamalarýdýr. Modern okul mantýðýnda mutlak bilgi sahibi öðretmen, bildiklerini öðrencilere “öðretir.” Bu bakýþ açýsýna göre, bilginin kendisi tek baþýna deðerlidir. Sanki sigaranýn zararlarý öðretilen çocuðun, sýrf bu bilgiyle ileride sigara içmeyeceði varsayýlýr. Modern okullarda öðretimin son derece geliþkin, ama eðitimin belli belirsiz oluþunun arkasýnda, hükmünü gizliden gizliye sürdüren bu varsayým vardýr. Elbette bu iki düþünce tipinin de ciddi kusurlarý üzerinde taþýdýðý tartýþma götürmez durumdadýr. Namaz ve orucu “din eðitimi,” buna karþýlýk alýþveriþ yapmayý yahut karþýdan karþýya geçmeyi “din dýþý eðitim”in konusu yapmak, laik zihniyetin kendi kafasýnda kurduðu bir “bölümleme”dir. Dinin kendisi, namaz ile alýþveriþ arasýnda modern eðitim anlayýþýnda olduðu gibi, kategorik bir ayýrým yapmaz. Elbette namaz, insanýn Rabbini en güzel anma biçimi, ruhunu temizleme yoludur. Ama alýþveriþ de, din alanýnýn dýþýnda deðildir. Burada gözden kaçan nokta þu: Örneðin, “dürüstlüðü” din eðitiminin bir konusu olarak kabul ettiðimizde, din dýþý eðitim alanlarýn yalancý olmalarý normal mi sayýlacak? Ya da alýþveriþ yapmayý bir dünya iþi olarak kabul ettiðimizde, ölçüde tartýda hile yapmanýn ahlâkî gayrimeþruluðunu hangi zemine oturtacaðýz? Yoksa, Hýristiyanlýktaki gibi, bir seri katil gündelik hayatýnda onca cinayeti iþledikten sonra, kilisede papazdan günah çýkartýnca “iyi bir insan” olarak kabul mü görecek? Dolayýsýyla, dünya ile dinin birbirinden ayrýþtýrýlmasý, eðitim söz konusu olduðunda tamamen sun’î bir þeydir: Öðrenilen konu açýsýndan da sun’îdir, öðrenci açýsýndan da. Söz gelimi, namazýn da alýþveriþin de hem dinî hem dünyevî yönleri vardýr. Meselâ namazýn dünyaya bakan yönü, beden saðlýðý açýsýndan faydalý olmasý, dine bakan yönü ise en basit ifadesiyle kulun Allah’ý anmasýdýr. Ama bunlar sadece “yön”dür, “ayný konu”nun iki farklý yönüdür. O bakýmdan birbirinden kategorik anlamda kopartýlamaz. Ve bu konu öðretilirken, sanki Allah sadece dinin sahibi ama dünyanýn sahibi deðilmiþ gibi, “namazýn dünyaya bakan yönü, dindýþýdýr” denilemez. Öte yandan, öðrenci açýsýndan da son derece yapmacýk bir ayrýmdýr bu. Çünkü namazý kýlan da alýþveriþi yapan da “ayný kiþi”dir. Bu kiþinin bir aklý ve bir kalbi vardýr. Þu halde iki ayrý “zihniyet modeli”ne yahut iki ayrý “inanç sistemi”ne baðlanýp onlara göre hareket edemez. Etse, kiþiliði ve samimiyeti bundan zarar görür. Hem ahlâkî olgunluða eriþemez, hem de her iki eðitiminden de beklenen hedefleri gerçekleþtiremez. O yüzden, eðitimin ancak “tek kaynak”tan yürütüldüðünde baþarýya ulaþýlacaðý unutulmamalýdýr. Bir kiþinin ayný anda hem Allah’a hem þeytana kulluk ettiði nerede görülmüþ? Sonuç olarak, din eðitimi ne din dersinden ibarettir, ne de dünya iþlerinin uzaðýndadýr. Daha önce belirttiðimiz gibi, din hayatýn dýþýnda da deðildir. Bu yazý temelde bir eleþtiri yazýsý olduðu için sözü daha fazla uzatmadan, genelde “eðitim” özelde “din eðitimi”ne yönelik olarak yeniden zihinleri düþünmeye sevkettiyse, görevini yerine getirmiþ sayýlmalýdýr. Din eðitimi üzerine YÖK’ün de deðiþik uygulamalar içine girdiði bu zor dönemde, hiç olmazsa, dindar entelektüellerin din eðitimi üzerine saðlam düþünceler üretmelerine her zamankinden çok ihtiyacýmýz var. Ömer Baldýk Zafer Dergisi Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Empfohlene Beiträge
Dein Kommentar
Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.