derguiz Geschrieben 15. Juni 2006 Teilen Geschrieben 15. Juni 2006 Namazý Hissetmek Ýçin Ne Yaptýnýz? Soru: Selef-i Sâlihîn gibi günde yüz hatta birkaç yüz rek'at nafile namaz kýlmak bir yana, þimdilerde çoðu insanlar farz namazlarý bile adeta geçiþtiriyorlar? Bu önemli ibadeti yerine getirirken sadece þekle takýlýp kalmamak, onun ruhunu formalitelere kurban etmemek ve namazlarýmýzý derin bir kulluk þuuruyla eda edebilmek için bir kez daha nasihatinize muhtacýz?!.. Cevap: Ýman ve namaz ayný döl yataðýnda neþ'et etmiþlerdir; namaz, imanýn ikiz kardeþidir. Ýman, dinin ve diyanetin nazarî yanýný teþkil eder; o nazarî yanýn takviye edilmesi ve tabiatýn bir derinliði haline getirilmesi ise ancak baþta namaz olmak üzere diðer ibadetlerle mümkün olur. Bu itibarla da, denebilir ki; namaz pratik imandýr, iman da nazarî bir namazdýr. Dini yalnýzca bir vicdanî kabulden ibaret görenler ve ibadet ü tâatý devreden çýkaranlar, mesleklerini din kategorisi içinde mütalaa ettikleri halde hiç farkýna varmadan þirke girmekten kurtulamamýþlardýr. Evet, dinin direði namazdýr. Namaz, mü'minin günde en az beþ defa içine girip temizlendiði sonsuzluða doðru akýp giden bir tevbe ýrmaðý ve arýnma kurnasýdýr. O, savaþ meydanýnda mücadelenin kýzýþtýðý en tehlikeli anlarda bile hakký verilmesi gereken çok önemli bir vazife, emin bir sýðýnak, mühim bir kurbet vesilesi ve en kýsa bir vuslat yoludur. Namazýn bu hususiyetlerinden dolayýdýr ki, Asr-ý saadetten günümüze kadar Hak dostlarý onu hayatlarýnýn merkezine koymuþ ve farzlarý ikâme etmekle yetinmeyerek her gün yüzlerce rek'at nafile kýlmayý itiyad haline getirmiþlerdir. Namaz Âþýklarý Âbidlerin Rehberi Peygamber Efendimiz'in (sallallahu aleyhi ve sellem) namaza göstermiþ olduðu alâka, O'nun izini takip edenlerin gönüllerinde de “ibadetlerin özü”ne karþý derin bir iþtiyak uyarmýþtýr. “Namaz benim gerçek göz aydýnlýðýmdýr” diyen, baþkalarýnýn bir kýsým þeylere arzu duymasýnýn çok ötesinde bir istekle namaza karþý arzu duyduðunu her haliyle ortaya koyan, mübarek ayaklarý þiþecek kadar kýyamda duran, bazen bir rek'atta bir kaç cüz'ü birden okumadan rükûya varmayan, haþyetle dolu yüreðinden el deðirmeninin ya da kaynayan tencerenin sesi gibi hýçkýrýklý aðlama sesi duyulan ve secde ederken Hak karþýsýndaki saygýsýndan dolayý kývrým kývrým kývranan Rasûl-ü Ekrem'in (aleyhi ekmelü't-tehâyâ) namaz ibâdeti üzerinde hassâsiyetle durmasý Ashâb-ý kirâmýn da birer namaz âþýðý haline gelmelerine vesile olmuþtur. Öyle ki, Fudayl bin Ýyâz'ýn ifadeleriyle söyleyecek olursak, Sahabe efendilerimiz, benizleri atmýþ, yüzleri sararmýþ bir þekilde sabahý karþýlarlardý. Çünkü, gecenin çoðunu namazda geçirirlerdi. Bazen dakikalarca kýyamda kalýrlar, bazen de uzun müddet secdeye kapanýrlardý. Cenâb-ý Hakk'a içlerini dökerken, rüzgarlý bir günde sallanan aðaçlar gibi sallanýr; gözlerinden, elbiselerini ve yeri ýslatacak kadar yaþ dökerlerdi. Namazýn lezzeti onlara bedenî yorgunluklarýný unuttururdu ve o vuslat dakikalarý hiç bitmesin isterlerdi. Sabah olunca, yüzlerine yað sürerler, gözlerine sürme çekerler ve halkýn içine sanki geceyi hep uykuyla geçirmiþ ve iyice dinlenmiþ gibi çýkarlardý. Huzûr-ý ilâhîde bulunmanýn manasýný idrak etmiþ ve Kur'an'ýn tadýný almýþ bir sahabînin þu hali onlarýn namaza karþý iþtiyaklarýný göstermesi açýsýndan ne kadar müthiþtir: Peygamber Efendimiz, Zâtü'r-Rik'â gazvesinde Ammâr bin Yâsir ile Abbâd bin Biþr'i bir konak mahallinde gece nöbeti için vazifelendirmiþti. Hazreti Ammâr'ýn istirahati tercih ettiði bir sýrada Abbâd bin Biþr kalkýp namaza durmuþtu. O sýrada bir müþrik bu iki sahabîyi farketmiþ ve hemen üzerlerine ok yaðdýrmaya baþlamýþtý. Oklardan iki-üç tanesi Hazreti Abbâd'ýn vücûduna isâbet ettiði halde, o, namazýný bozmamýþ, ancak rükû ve secdesini yaptýktan sonra arkadaþýný uyandýrmýþtý. Hazreti Ammâr, sýçrayýp kalkarken bir taraftan kaçan müþriðin ardýndan bakakalmýþ, diðer yandan da merakla ve heyecanla Abbâd bin Biþr'in vücudundan akan kaný ve isabet eden oklarý göstererek kendisini neden uyandýrmadýðýný sormuþtu. Hazreti Abbâd ise, ancak bir namaz aþýðýnýn söyleyebileceði þu cevabý vermiþti: “Bir sûre (Kehf) okuyordum, (ayât-ü beyyinât o kadar tatlý idi ki) onu bitirmeden namazý bozmak istemedim. Fakat, oklar peþpeþe atýlýnca namazý tamamlayýp seni uyandýrdým. Allâh'a yemin ederim ki, Peygamber Efendimiz'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) korunmasýný emrettiði bu gediði kaybetme endiþesi olmasaydý, sûreyi yarýda býrakarak namazý kesmektense ölmeyi tercîh ederdim.” Her Gün Yüzlerce Rek'at Namaz Evet, sahabe efendilerimiz ibadete, özellikle de namaza asla doymuyorlardý. Onlarýn rahlesine oturmuþ Hak erleri de birer namaz kahramaný olarak yetiþiyorlardý. Mesela, Atâ ibn-i Ebî Rebâh (radiyallahü anh) yaþlandýðý, zayýfladýðý ve tâkatsiz düþtüðü günlerde bile bir rek'atta Bakara sûresinden yüz ayet okuyordu. Namazdaki konsantrasyonu ona bedenindeki yorgunluðu hiç hissettirmiyordu. Müslim b. el-Ferâhidî tebe-i tabiînin büyük imamlarýndan Þu'be b. Haccac (radiyallahü anh) hakkýnda þunu ifade ediyor: “Ne zaman Þu'be'nin yanýna girdiysem -kerahet vakitleri dýþýnda- onu hep namaz kýlýyorken gördüm.” Ebû Katan da þu ilavede bulunuyor: “Þu'be'nin rükûda beklediði süreye þahit olsaydýnýz ‘herhalde secdeye gitmeyi unuttu' derdiniz; onu iki secde arasýnda otururken izleseydiniz bu defa da ‘galiba ikinci secdeyi unuttu' diye düþünürdünüz.” Ýþte, bu namaz sevdalýlarýnýn yaþadýðý zaman diliminde günde yüz rek'at namaz kýlmak adeta sýradan bir iþ gibiydi. Onlar o kadar çok namaz kýlýyorlardý ki, çoðunun ötelere yolculuðu bile seccadede baþlýyordu; meselâ, tabiîn neslinden Ebû Ubeyde el-Basrî vefat ettiðinde kýyamdaydý ve namaz kýlýyordu. O dönemde, otuz-kýrk sene, yatsýnýn abdestiyle sabah namazýný eda eden Vehb b. Münebbih, Tâvus b. Keysân, Saîd b. Müseyyeb ve Ýmam-ý A'zam gibi Hak dostlarýnýn sayýsý hiç de az deðildi. Cüneyd-i Baðdâdî hazretleri, otuz sene cemâatle namazý ve hatta ilk tekbiri hiç kaçýrmamýþtý. Kalbine biraz da olsa dünyâ düþüncesinin dolduðunu ve namazýn hakikatini duyamadýðýný hissetse, o namazý tekrar kýlardý. Her gün dört yüz rek'at nafile kýlmayý adet edinmiþti. Otuz yýl boyunca yatsý namazýndan sonra hiç uyumadan ibâdetle meþgûl olmuþtu. Muhadramûn'dan (Allah Rasûlü'nün çaðýna yetiþmesine raðmen O'nu göremeyenlerden) Ebû Osman en-Nehdî de akþam ile yatsý arasýnda yüz rek'at namaz kýlardý. Biþr b. el-Mufaddal ve Biþr b. Mansur gibi gönül aleminin sultanlarý da her gün dört-beþ yüz rek'at nafile kýlanlar arasýndaydý. Dahasý, onca dünyevî ve idarî iþle meþgul olmasý gereken Abbasi Devleti'nin seçkin halifelerinden Harun Reþid'in de hilafet süresi dahil ölene kadar her gün yüz rek'at namaz kýldýðý nakledilmektedir ki, bu, o devirlerde ruhlarý saran ibadet iþtiyakýný göstermesi açýsýndan önemli ve çok güzel bir misaldir. Aslýnda, tabakâta (Hak dostlarýný derecelerine göre sýralayýp, hayatlarýný ve eserlerini anlatan kitaplara) bakýlsa, bu konuda daha pek çok örnek bulmak mümkün olacak ve selef-i salihîn arasýnda günde yüzlerce rek'at namaz kýlanlarýn sayýsýnýn hiç de az olmadýðý açýkça görülecektir. Bir Seviye ve Gönül Ýþi Bu arada, þu hususu da ifade etmeliyim: Tabiî ki, dinde asla zorluk yoktur; Ýslam “yüsr” (kolaylýk) üzere vaz' edilmiþtir. Rasûl-ü Ekrem Efendimiz (aleyhi's-salatü vesselam) kendisi ayaklarý þiþene kadar namaz kýldýðý halde ümmetine hep güçlerinin yettiði kadarýný teklif etmiþ ve onlara ibadet nev'inden bile olsa altýndan kalkamayacaklarý iþleri üzerlerine almamalarý tavsiyesinde bulunmuþtur. Bu açýdan, hem namazý tam duyma hem de çokça namaz kýlma meselesi bir seviye ve gönül iþidir. Bütün mü'minler, ibadet konusunda hem keyfiyet hem de kemmiyet itibarýyla her zaman daha ileri ufuklara teþvik edilirler ama bu hususta bir zorlama söz konusu deðildir. Nitekim, Nur Müellifi, “Bir tek saat, beþ vakit namaza abdestle kâfi gelir.” derken dinin özündeki bu kolaylýða iþaret etmiþ ve objektif olan kaideyi göstermiþtir. Yani, bütün insanlarý baðlayan bir hüküm söz konusu olduðunda, en zor þartlar altýndaki kimselerin de nazar-ý itibara alýnmasý gerektiði esasýna binaen, nâmüsâit þartlara maruz kalan bazý mü'minlerin abdest de dahil bir saate sýkýþtýrmak suretiyle de olsa namazlarýný mutlaka kýlmalarý gerektiðini ifade etmiþtir. Ayrýca, Hazreti Üstad, “Sakýn deme, ‘Benim namazým nerede, þu hakikat-i namaz nerede!' Zira bir hurma çekirdeði, mânen bir hurma aðacý gibidir.” buyurarak, namaz kýlarken onun manasýný anlamayan ve gönlünde hissetmeyen âmi bir insanýn bile amel defterine bir ibadet hissesi kaydolacaðýný belirtmiþtir. Bir hurma çekirdeðinden tâ mükemmel bir hurma aðacýna kadar pek çok mertebeler bulunduðu gibi, namazýn da derece derece olduðunu ama her mertebedeki namazýn mutlaka ibadetin nurundan pay aldýðýný söylemiþtir. Hazreti Bediüzzaman'ýn bu ifadeleri, bizim gibi ümmîlerin ümidini bütün bütün kýrmamak, insanlarý ye'se düþürmemek ve objektif olaný öne çýkarmak içindir. Evet, Cenâb-ý Hak herkesin namazýna bir mükâfât ihsan eder; fakat, bizim burada üzerinde durduðumuz husus namazýn hakikati, ruhu ve özüdür. Bu itibarla, bir mü'min hiç olmazsa farz namazlarýný mutlaka “ikâme” keyfiyetiyle eda etmelidir. Yani, Ýþaretü'l-Ý'caz'da da belirtildiði üzere, “namazda lâzým olan tâdil-i erkâna riayet etmek, ibadetin özündeki müdavemet ve muhafaza manalarýný gözetmek” suretiyle namazýn bütün rükünlerini ve esaslarýný usulüne uygunca yerine getirmeli, onu matlaþmaya ve renk atmaya maruz býrakmadan hep ilk günkü neþve içerisinde devam ettirmeye çalýþmalýdýr. Günde en az beþ defa namaz adlý o tatlý su kaynaðýna koþmalý, onunla yunup yýkanmalý, hatalarýndan ve günahlarýndan arýnarak tertemiz bir ruh haletiyle Mevlâ-yý Müteâl'e yönelmeli ve adeta her vakitte bir kere daha mi'rac yapmalýdýr. Namazýn Özü ve Manasý Namazýn özü, Cenâb-ý Hakk'ý tesbîh, ta'zîm ve O'na þükürdür. Evet, tesbîh, tekbîr ve hamd, namazýn çekirdekleri hükmündedir. Ondandýr ki, namazdaki bütün hareketlerde ve zikirlerde “Sübhânallah”, “Elhamdülillah” ve “Allahu Ekber” sözlerinin manalarý gizlidir. Bediüzzaman hazretlerinin de ifade ettiði gibi, iftitah tekbîrinden selam vereceðimiz ana kadar biz, hemen her an söz, hal ve tavýrlarýmýzla ya “Sübhânallah” deyip Cenâb-ý Hakk'ý takdîs eder, ya “Elhamdülillah” sözüyle hamd ü senâ hislerimizi seslendirir ya da “Allahu Ekber” diyerek O'na ta'zimde bulunuruz. Namaza baþlarken söylenen tekbîre, ibadete onunla baþlandýðý için “iftitah tekbîri” dendiði gibi; namaz içinde bazý þeylerin yapýlmasý bu tekbîrle haram kýlýndýðý için ona ”tahrim tekbîri” ya da “ihram tekbîri” de denmiþtir. Aslýnda bu tekbîr, mâsivaya ait her þeyi kendine haram kýlarak harem dairesine adým atma, bütün dünyevîlikleri kapýnýn dýþýnda býrakma ve yalnýzca Sultan-ý Kâinat'a teveccühte bulunma adýna bir söz vermedir. O andan itibaren, namazýn bütün dakikalarýna, saniyelerine ve saliselerine tesbîh, tahmîd ve tekbîr ruhunu iþleme, bir manada bütün bütün namaz kesilme ve adeta namazlaþma ahdi demektir. Melekler, bu sözün gereðini yerine getirerek namazýný ikâme eden bir âbidin âlem-i misâle yansýyan resmini çizseler, ihtimal ortaya namaz çýkar; o insan ancak mücessem bir namaz kesilmiþ olarak resmedilebilir. Evet, namazý hakkýyla ikâme etmek istiyorsanýz, tekbîrle beraber mâsivâdan sýyrýlmalý ve gönlünüzü sadece O'na açmalýsýnýz. Dudaklarýnýzdan dökülen her kelimeye þuurunuzun mührünü basmalýsýnýz. Mesela, “Elhamdülillah” derken, bu sözün ne mana ifade ettiðini iyi bilmeli, onu derinlemesine mülahazaya almalý, “Kimden kime olursa olsun bütün hamd ü senâlar, bütün minnet ve þükürler Allah'a (Tebâreke ve Teâlâ) aittir; bu hakikati ilan benim vazifem, Hâlýk-ý Kâinat'ýn da hakkýdýr.” diye gürlemelisiniz. Böylece, o söz, Cenâb-ý Allah'a yükselirken üzerine yüklediðiniz o derin manalarla beraber yükselmeli. O'nun Rahmân ve Rahîm olduðunu ilan ederken, yine ayný derin duygularla dolmalýsýnýz. “Mâlik-i yevmi'd-din” hakikatini dile getirirken onun ihtiva ettiði manalarý da üzerine bir damga gibi vurmalý ve Cenâb-ý Hakk'a o yüküyle beraber göndermelisiniz. Namaz sizin için de bir mi'rac olmalý ve siz Rasûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz'in Mi'rac'da duyduðu hakikatleri kendi idrak ufkunuzdan duymaya çalýþmalýsýnýz. Namazýn bütün manalarýný yudumlayarak adým adým yükselmeli, adeta birinci kat semada Hazreti Adem'le, ikinci kat semada Hazreti Yahya ve Hazreti Ýsa ile, üçüncü kat semada Yusuf Aleyhisselamla, derken diðer katlarda Hazreti Ýdris, Hazreti Musa ve Hazreti Ýbrahim'le görüþmeli, herbirinin hayatýndan ibretler almalý, huzurlarýnýn insibaðýna ermeli ve bir adým daha atýnca kendinizi haremgâh-ý ilâhîye girmiþ gibi hissetmelisiniz. Namazýn sonunda selam verir vermez de huzurun adabýna riayet edememiþ olma endiþesiyle bir kere daha ellerinizi kaldýrmalý, yine, tesbîh, tahmîd ve tekbîr cümleleriyle dergâh-ý ilahîye nazar etmeli ve namazýn manasýný te'kid eden o mübarek kelimeleri otuzüçer defa tekrarlamalýsýnýz. Ýþte, namazý böyle engin duygu ve düþüncelerle ikâme etmek gerekiyorsa, onu geçiþtiremezsiniz; öncesinde yapýlmasý icab eden hazýrlýklarý tam yapmalý ve onu manasýna uygun bir tarzda eda etmelisiniz. Ýbadetlerimizin Çehresindeki Solgunluk Diðer taraftan, þayet kendinizi i'lâ-yý kelimetullaha adadýðýnýza inanýyorsanýz, böyle bir vazifenin ve ona adanmýþlýðýn ne ifade ettiðini de iyi düþünmeli ve ona göre bir tavýr belirlemelisiniz. Ý'lâ-yý kelimetullah, Allah'a imana çaðrýdýr; Peygamber Efendimiz'i (sallallahu aleyhi ve sellem), sâir erkân-ý imaniyeyi ve Ýslamiyeti kabule davettir. Ý'lâ-yý kelimetullah, Allah'ýn yüce adýnýn her yerde duyulmasý, bir bayrak gibi dalgalanmasý ve ruh-u revân-ý Muhammedînin en karanlýk köþelerde bile þehbal açmasý için çok ciddi cehd ü gayret ortaya koymaktýr. Ý'la-yý kelimetullah, zatýnda yüksek ve pek yüce olan “Lâilâhe illallah Muhammedün Rasûlullah” hakikatini yükseltme; onu dünyanýn dörtbir yanýnda gökkuþaðý gibi görülür ve herkes tarafýndan duyulur hale getirme demektir. Öyleyse, þayet siz, insanlarý Allah'ý bilmeye, O'nun mesajýný dinlemeye, varlýðýn çehresindeki ilahî tecellileri okumaya ve Ma'bud-u Mutlak'a kulluða çaðýrýyorsanýz, önce kendiniz o ilahî mesaja kulak vermeli, o tecellileri okumalý, hakiki ve halis bir kul olmalý deðil misiniz? Baþkalarýný kulluða çaðýrdýnýz halde, kulluðun esasý ve özü olan namaz gibi bir ibadeti tam eda etmiyorsanýz, size yalancý demezler mi? Her defasýnda ‘hele þu iþten bir sýyrýlalým' düþüncesiyle namaza duruyor ve onu aradan çýkarma duygusuyla sizin için bir kýsým formalitelerden ibaret olan hareketleri yapmakla yetiniyorsanýz, kendi kendinizi yalanlamýþ olmaz mýsýnýz? Hemen aradan çýkaracak kadar deðersiz gördüðünüz ve ancak bir an önce içinden sýyrýlacak kadar deðer verdiðiniz bir meseleye baþkalarýný çaðýrmanýz manasýz bir iþ sayýlmaz mý? Herkesi kendisine çaðýrdýnýz bir hakikatin sizin nazarýnýzda çok ciddi bir mesele olmasý lazým deðil mi? Siz herhangi bir mesele üzerinde kemâl-i ciddiyetle durmuyorsanýz, onun kýymetli olduðuna baþkalarýný nasýl inandýracaksýnýz ki!.. Zaten, müslümanlar olarak bizim en büyük dertlerimizden birisi ibadetlerimizin çehresindeki bu solgunluktur. Ne acýdýr ki, camilerimiz ve oralarda saf tutan insanlar hazan yemiþ yapraklar gibi; kimisi esniyor, kimisi uzanmýþ yatýyor, kimisi mihrapta bile dünya konuþuyor, kimisi bir an önce namazýn bitmesini ve kendisini dýþarýya atmayý bekliyor. Su-i zan etmek istemiyorum ama dýþa akseden görüntü, -istisnalar olsa da genel itibarýyla- Allah'la tam alakasý olmayan, Peygamberini iyi tanýmayan, dedesinin camiye gittiðini gördüðü için mescidin yolunu tutan, babasýnýnýn namaz kýldýðýna þahit olduðundan dolayý onu taklîden safta yerini alan ve sadece þekilde, surette kalan kimselerin halini andýrýyor. Bundan dolayý da, caminin ve camideki cemaatin hali baþkalarýna bir þey ifade etmiyor; ibadet, Ýslam'a çaðýran bir hal dili olarak vazife görmüyor. Þayet, biz tam bir inanmýþlýk hali ortaya koysak, Hazreti Pîr-i Mugân'ýn beyanýyla, “Aðzýmýz Kur'an-ý Kerim'i okurken, hal ve tavýrlarýmýzla da onu temsil etsek, ahlâk-ý Ýslâmiyenin ve hakaik-i imaniyenin kemâlâtýný ef'âlimizle göstersek, sair dinlerin tâbileri, elbette cemaatlerle Ýslâmiyete girecekler; belki küre-i arzýn bazý kýt'alarý ve devletleri de Ýslâmiyete dehâlet edecekler.” Fakat maalesef, biz Ýslamiyeti kendi câzibesiyle yansýtamýyoruz. Aslýnda, Müslümanlýk bir farklýlýðýn sesi ve soluðudur; hakiki bir mü'min namaz kýlarken, onun rükûuna bakan ona hayran olmalý, secdedeki halini gören neredeyse bayýlmalý, Mevlâ-yý Müteâl karþýsýnda inlemesini duyan kendisinden geçmeli ve onunla beraber secdeye kapanmalýdýr. Ýþte, Ýslam bu þekilde temsil edilmeyince karþý tarafta da mâkes bulmuyor; hiç kimse þekle baðlý yatýp kalkmalarda namazýn ruhunu ve onun kutsî câzibesini göremiyor. Tesir, Allah'la Münasebete Vâbestedir Ayrýca, i'lâ-yý kelimetullah yolunda ortaya konan gayretlerin muvaffakiyetle neticelenmesi ancak Allahü Azimüþþân'ýn kabulüne ve O'nun deðerlendirmesine vâbestedir. Cenâb-ý Hak, kendisiyle irtibatý kavî olmayanlarý kat'iyen tesirli kýlmaz. Onunla derin bir münasebet içinde bulunmayanlar, kime ne anlatýrlarsa anlatsýnlar hiç kimsenin ruhuna giremez, hiçbir kulu doðru yola iletemez ve tek kiþiyi bile sýradan bir insan olmaktan çýkarýp kalb ve ruhun hayat derecesine yükseltemezler. Allah (celle celâlühü) yolundakilerin sesine-soluðuna deðer atfeder; onlarýn söz ve tavýrlarýna tesir lutfeder. Bu açýdan da, Kur'an'ýn hâdimleri, Hak nezdindeki kýymetlerini Allah'la münasebetlerinde aramalý ve þeklî, sûrî þeylerin dergâh-ý ilahîde bir kýymet ifade etmediðini bilmelidirler. Evet, bir hadis-i þerifte de vurgulandýðý gibi, Allah Tealâ sizin þekillerinize, zahirî hallerinize, sûrî yatýp kalkmalarýnýza deðer vermez; Cenâb-ý Hak, ancak kalbî heyecanlarýnýza, iç derinliklerinize ve gönlünüzden nebeân eden, içinizin yansýmasý olan samimi davranýþlarýnýza bakar ve onlarý deðerlendirir. Þayet, davranýþlarýnýzda kalbî bir derinlik yoksa ve onlar gönlünüzden kopup amel sahasýna dökülmüyorsa, o zaman bütün cehd ü gayretiniz beyhûdedir. Öyleyse, iman hizmetine adanmýþ ruhlar, hem “Ey iman edenler! Niçin yapmadýðýnýz þeyleri söylüyorsunuz?” (Saff, 61/2) itâbýna (azarlama) muhatap olmamak, hem de “Neden insanlarý çaðýrdýðýnýz hakikatleri hakkýyla temsil etmemek suretiyle yalancý durumuna düþüyor ve Ýslam'ýn çehresini karartýyorsunuz?” sualine maruz kalmamak için azamî gayret göstermelidirler. Konumuzla alakalý olarak da, farz namazlarý hakkýyla ikâme etmenin yaný sýra, tam bir namaz kahramaný haline gelebilmek için þu husulara çok dikkat etmelidirler: Namaz Kahramaný Olabilmenin Üç Þartý 1. Allah Rasûlü (aleyhi ekmelü't-tehâyâ) bize bir hedef gösterirken, Cennet'te yüz mertebe bulunduðunu ve Firdevs'in, makam bakýmýndan en yüksek derece olduðunu belirttikten sonra, “Allah Teâlâ'dan Cennet'i istediðiniz zaman, Firdevs'i isteyiniz.” buyurarak, himmetimizi âli tutmamýz gerektiðine iþaret etmiþtir. Dahasý, bize Firdevs talebinden de öte isteklerde bulunma edebini öðretmiþ ve Cenâb-ý Hak'tan neler isteyebileceðimizi gösteren dualar talim buyurmuþtur. Ondan öðrendiðimiz dualar sayesindedir ki, sabah-akþam “Allah'ým, Cemâlini seyretme arzusuyla içimizi doldur, Sana kavuþma þevkiyle gönlümüzü coþtur ve ötede Cemâlinle bizi serfiraz kýl” diyoruz; Cemâlullah'ý müþahedeye, rýza-yý ilahîyi tahsile ve rýdvâna ermeye talip olduðumuzu ilan ediyoruz. Evet, Peygamber Efendimiz'den öðrendiðimiz bu dualar, asla dûnhimmet olmamamýz ve himmetimizi hep âlî tutmamýz gerektiðini salýk veriyor. Dolayýsýyla, namazýn hakikatini idrak etme hususunda da yüce himmetli olmalý; Cenâb-ý Hak'tan selef-i salihînin ibadet aþk u iþtiyakýný, onlardaki kulluk temkinini dilenmeli ve namazý þuurluca ikâme edebilmek için inâyet-i ilahiyeyi talep etmeliyiz. Belki herbirimiz þöyle demeliyiz: “Allah'ým, Rasûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz namazý hangi enginlikte ikâme ediyor idiyse, bana da o idraki lutfeyle; namazýn manasýný benim ruhuma da duyur. Rabbim, ben de Peygamber Efendimiz'in eda ettiði gibi namaz kýlmak ve onu benliðimin bütün zerrelerinde duymak istiyorum.. namaz esnasýnda Sen'den baþka bütün mülahazalara karþý kapanmayý ve tamamen namazlaþmayý arzu ediyorum.. Ne olur Allahým, bu lütfunu bana da nasip eyle!..” Evet, peygamberâne bir ibadet ufkuna mazhar olmayý istemek peygamberlik istemek demek deðildir. Bu talep, her hususta takip edilmesi gereken Ýnsanlýðýn Ýftihar Tablosu'nu ibadet hayatý itibarýyla da örnek almak ve namazda daha bir derinleþmek talebidir. Sizin bu türlü bir duanýz kat'iyen boþa gitmez. Bu duada istekli ve ýsrarlý olursanýz, Allah sizi mahrum etmez; inþaallah o sayede maiyyete ulaþýrsýnýz. Siz bu kadarcýk bir istek izhar edince Sultan-ý Ezelî de kendi ululuðu, azameti ve rahmetinin enginliði ölçüsünde Zât'ýna yaraþýr bir mukabelede bulunur. Bu açýdan, meâliye müþtak olmak ve ulvi hedeflere göz dikmek himmeti âlî tutmanýn ifadesidir; namazý ikâme hususunda da insan hep daha yükseklere tâlib olmalýdýr. 2. Namazýn hakikatini idrak etme isteði kavlî ve kalbî bir duadýr; bu duanýn fiilî yanýný ise, en baþta bu mevzuda yazýlmýþ eserleri okumak teþkil eder. Namazý þuurluca kýlmak isteyen bir mü'min þayet onunla alakalý üç-beþ kitap okumamýþ, büyüklerin bu konudaki mütâlaalarýný öðrenme gayretinde bulunmamýþ ve meselenin nazarî yanýný dahi ihmal etmiþse, onun bu talebinde samimi olduðu söylenemez. Öyleyse, namaz yolcusu ikinci adým olarak, gönlüne ibadet iþtiyaký salacak, onu namazýn nurlu iklimlerinde dolaþtýracak ve mana aleminin büyüklerinin namazla alakalý engin anlayýþlarýný, derin duyuþlarýný aktararak içine haþyet dolduracak makaleleri ve kitaplarý okumalýdýr. Hazreti Üstad, bazý risaleleri önemli gördüðünden dolayý yüz on beþ defa okuduðunu belirtmiþtir. Bir mü'min, Zât-ý Uluhiyet hakikatýyla, iman esaslarýyla ve ibadetlerin mana buuduyla alakalý birkaç eseri hiç olmazsa birkaç defa gözden geçirmeli deðil midir? Evet, Kur'an talebeleri, Hazreti Gazalî, Hazreti Mevlânâ ve Hazreti Bediüzzaman gibi Hak dostlarýnýn namazla alakalý mütâlaalarýný ve günümüzde kaleme alýnmýþ namaza dair makaleleri mutlaka okumalý ve konuyla alakalý müzakerelerde bulunmalýdýrlar. 3. Hem kavlî hem de fiilî duada ýsrarlý olma, matlubu elde etme mevzuunda kararlý ve istikrarlý bir tavýr ortaya koyma ve aktif sabýrla, adým adým hedefe yürüme de neticeye ulaþma yolunda çok önemli diðer bir þarttýr. Namaz sevdasý tâlibin gönlüne hemen düþmeyebilir; insan birkaç günde, birkaç ayda, hatta birkaç yýlda namaz hakikatini duyamayabilir. Dolayýsýyla, talepte ve neticeye götürecek sebepleri yerine getirme mevzuunda ýsrarlý olmak pek mühimdir. Þayet, namaz kahramanlýðýna adaysanýz, sizi o ufka taþýyacak bütün argümanlarý kullanmayý ihmal etmemelisiniz. Hangi ses, hangi soluk sizi þahlandýrýyor ve kalbinizi coþturuyorsa, bir kere deðil, belki yüz kere ayný vesileye baþvurmalýsýnýz. Belki bir kitabý onlarca kez okumalý, bir kaseti birkaç kere dinlemeli, bir büyüðün sözlerine defalarca kulak vermeli ve oturup kalkýp hep gözünüzü diktiðiniz hedefi düþünmelisiniz. “Olmuyor!” diyerek, yoldan dönmeyi asla aklýnýza getirmemeli ve kat'iyen aceleci davranmamalýsýnýz. Unutmamalýsýnýz ki, bu yolda belki senelerce sular gibi çaðlayacak, pek çok kayaya çarpacak, ama her an biraz daha arýnacak ve sonunda ummana ulaþacaksýnýz. Niyetinizin derinliði ve gayret ü himmetinizin yüceliði nisbetinde ötede siz de herbiri bir namaz aþýðý olan “ilkler”in hemen arkasýnda yerinizi alacaksýnýz. Fethullah GÜLEN herkul.org Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Empfohlene Beiträge
Dein Kommentar
Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.