derguiz Geschrieben 12. Mai 2006 Teilen Geschrieben 12. Mai 2006 Medine’nin Gülü’ Cape Town’da Afrika'nın en 'altında', %2'si Müslüman olan bir ülkede Hz. Muhammed'i (s.a.v) anmak için toplanan insanların yaşadığı kutlu bir gecenin hikayesi. Misafirlerin her biri ‘gül’ ile irtibatlı bir nesne ve ikramla karşılanıyor. Gül suyu, gül lokumu, bir adet gül, misafirlerin elinde de kuru gül yaprakları ihtiva eden özel davetiyeler… Herkeste bir özen, bir asalet; sanki bir düğüne gelinmiş gibi şık hanımefendiler ve beyefendiler. Salonu hıncahınç dolduran davetliler bütün dikkatlerini sahneye yöneltmişler; konuşulanların bir kelimesine bile kaçırmaya tahammülleri yok gibi. Burunlarının dibinde cereyan eden fotoğraf çekme faaliyetinin özneleri olmaları bile dikkatlerini dağıtmıyor. Tam üç saat devam eden toplantının konusu Hz. Muhammed (SAV), yeri bir gün önce Johannesburg, bir gün sonra Cape Town. Afrika’nın en ‘altında’ yaşanan kutlu bir gecenin hikâyesidir bu yazı. Güzel sesli Hafız Bünyamin Kur’an-ı Kerim tilavet ediyor, ev sahibi konuklarını selamlıyor; sonrasında ise uzun uzadıya konuşmalar yapılıyor. Tek konu Hz. Muhammed (SAV) ve onun getirdiği mesaj. Hz. Muhammed’in (SAV) dininden olmayanların O’nun hakkında sarf ettikleri övgü dolu sözler toplantının ana eksenini oluşturmasa bile hafızalardaki yerini alıyor. ‘Selam’la konuşmalarına başlayan Güney Afrika gayrimüslim topluluklarının temsilcilerinden “Hz. Muhammed bizim de peygamberimiz” sözlerini işitiyoruz. Tek tanrıya inanıyoruz ve Hz. Muhammed’i tanıyoruz diyor diğer din temsilcileri. Salonda hazır bulunun Müslüman ve Hıristiyan davetliler, duymaya pek alışık olmadıkları her hallerinden belli konuşmaları pürdikkat dinliyor. Hıristiyan Güney Afrikalılar Müslümanların Hz. İsa’ya yaklaşımından ilk defa haberdarlar sanki, bizim Hz. İsa’yı peygamber olarak tanıyor olmamız onlara inanılmaz geliyor. Hıristiyan Fader John Oliver’ın, Hz. Muhammed’in (SAV) peygamberliğine ilk şehadet eden bir Hıristiyan din büyüğüydü diyerek Busralı Rahip Bahira’nın hikayesini anlatması Müslümanlar için sürpriz oluyor. Jonnesburg’da Fransiskan bir papaz, tarihte Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında toleransa dayanan ilişkiler olduğuna değiniyor, kendi mezhep üyelerinin Haçlı seferlerini önlemek için yaptığı çabalardan söz ediyor. Hatta bunun için dönemin önemli Müslüman bir melikiyle de görüşüldüğünü, onun “bunu takarsanız güvende olursunuz” diye hediye ettiği kolyenin zamanla kendilerinin özel nişanesine dönüştüğünü anlatıyor. Hintli Müslümanlara özgü takkesiyle Cape Town’daki toplantıya katılan Yahudi temsilci Gwynne Robins, Kur’an’dan ayetler okuyarak Hz. Peygamber’e (SAV) karşı duygularını aktarıyor. Elbette gecede yapılan her konuşma bir sürprize gebeydi. Daha iki aylık taze belediye başkanı Helen Zille, Müslümanların Cape Town’a kattığı kültürel ve etnik zenginliği şükranla dile getirdikten sonra bir hatırasını paylaşıyor. Kahire’de bulunduğu sırada el dokuması hediyelikler almak ister. Arkadaşı ona fakir bir bölgeye gitmeyi tavsiye ettiğinde çekindiğini gizlemez. Arkadaşından Müslümanların kadınlar ve çocuklarla ilgili tutumu konusunda bir söylev dinledikten sonra soluğu o fakir bölgede alır. O günden aklında kalan güven ve huzurdan başka bir şey olmaz. Gözüpek bir belediye başkanı olarak tanınan Zille’nin, ertesi gün ‘barış’ şehri Cape Town’un fakir bir semtinde saldırıya uğradığını, zararsız bir şekilde olayı atlattığını gazetelerden okuyoruz ve konuşmasındaki kastını daha iyi anlıyoruz. Zille’den söz etmişken protokol konuşmalarının aynı zamanda toplantının kapanış konuşmaları olduğunu, Eyalet Başbakanı İbrahim Resül’ün ve belediye başkanının yaklaşık 3 saatlik programı fasılasız izlediklerini belirtmeliyiz. Güney Afrika için önemli bir figür olan, güzel bir konuşmayla toplantıyı sona erdiren İbrahim Resül başka bir yazımızın konusu olacak. CHERYL PEARSON DİNLEYENLERİ BÜYÜLEDİ Hz. Muhammed’i (SAV) anma (Universal Mercy), karşılıklı iltifatlar ve jestlerle geçen ‘hariç’ten konuşmaların yapıldığı bir gece değildi elbette. Dışarıdan konuşmalara dair notlar bitmedi ama önce gecenin iki ağır Müslüman konuşmacısına değinmeliyiz. Türkiye’den bu uzak diyara sadece sunacağı tebliği için gelen Prof. Dr. Yasin Aktay, Türkiye’nin önde gelen genç kuşak akademisyen ve entelektüllerinden biri. Diğer konuşmacı ise mütesettir kıyafetiyle Amerika’dan gelen, 12 yıl önce Müslüman olmuş Cheryl Pearson. Pearson, önce kendi hikayesini anlatıyor, sonra Hz. Muhammed’in (SAV) ‘âlemlere rahmet oluşunu’, merhametini ve şefkatini. Hem bilgisi hem de bunu apayrı bir üslup ve yaklaşımla anlatışı seyirciyi büyülüyor. Johannesburg ve Cape Town programlarının ardından kime mikrofon uzatsak herkes onun konuşmasından söz ediyor. Belki de insanlara Malcom X’i hatırlatıyor. O’nu anlamış, hayat çizgisini değiştirmiş, merhamet ve şefkat kelimelerini hayatının ortasına bir abide gibi dikmiş, ruhunu özümsemişti. O sadece kitabi değildi, şefkatin ve merhametin peşinden sürüklenmiş, hayatını değiştirmişti. Cheryl Pearson, merhamet kavramının açılımlarından ve toplumsal karşılığından söz ediyor önce. Merhamet, birinin acısına katılma ve onu azaltmaya çalışmaktır. İnsanları birbirine yakınlaştırır, ‘öteki’ne nasıl davranılması gerektiğini işaret eder. Tıpkı âlemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Peygamberin (SAV) Taif’te ve pek çok yerde yaptığı gibi. Pearson, yıllarca ırkçılığın ve ayrımcılığın hüküm sürdüğü bu ülke için en anlamlı Veda Hutbesi cümlesini sarfediyor konuşmasının bir yerinde: “Arap olanın Arap olmayana üstünlüğü yoktur, ancak üstünlük takva iledir.” Yasin Aktay ise konuşmasına modernite eleştirisiyle başlıyor. Modernitenin ve postmodernitenin reforme edemediği, başkalaştıramadığı, Hz. Muhammed’in (SAV) mesajı ve merhameti bugün hâlâ en güçlü sestir. İnsan hakları meselesinde en üst seviyeye ulaşıldığı dile getiriledursun, geride gözyaşı ve acı dışında bir şey gözükmemektedir. Asıl trajedi budur. Bütün insanlığı kapsayacak bir kalbe ihtiyaç vardır. İnananı inanmayanı ayırmayan, merhamet eden, etnik, kültür, ülke, statü her şeye bir bakabilen kalp. Etnik merkezli, ırkçı, egoist olmayan… “Bunu nasıl yapacağız bilmiyoruz. Ama böyle yaşayan birisi varsa onu modelleyebiliriz, ilham alabiliriz. Mükemmel, birçok özellik barındıran bir kişilik oluşturamayız. Biri dominant olur insanda. Ama ideal olan uzak değil aslında. Efendimiz kişiliklerin hepsini birleştirmiş durumdadır.” Aktay, konuşmasının devamında Hz. Peygamber’in ölü bir toplumu şahlandırışını anlatıyor. “O kendisini sadece insan olarak tanıtmıştır, ilahlık iddia etmemiştir. Bizim gibi bir insandır. (Hıristiyanlığın Hz. İsa inanışına atıf yapıyor.) Hz. Peygamber (SAV) merhamet insanıdır, Savaş sırasında çocukları, kadınları öldürmemiş, ağaçları kesmemiş, suları zehirlememiştir. Bağnaz değildir. İlk barış ortamını kurmuştur, sonra merhameti göstermiştir. Mekke’nin fethi başlı başına bir örnektir.” Hz. Muhammed’in (SAV) barış mesajının, şefkat ve merhametinin üzerinde durulması boşuna değil. İslam’ın ve peygamberinin insanlığa getirdiği evrensel mesajın anlaşılabilmesi için insanlığın ortak duygularına seslenilmesi bir yana şefkat ve merhametin O’na en yakışan iki kavram oluşu konsepti isabetli kılıyor. 11 Eylül sonrası İslam’ın dünya üzerinde oluşan imajına olumlu katkı yapabilmek için tutulan en uzun ama en iyi yol gibi bu geceler. Kutlu doğum küreselleşirken, kutlu doğumun sunumu da evrensel bir içerik kazanıyor. Yasin Aktay’a kürsüden baktığında ne düşündüğünü sorduğumuzda aldığımız cevap bunu destekliyor: “Müslümanların alışık olmadığı bir kutlama tarzıydı. Hz. Muhammed’i (SAV) gayrimüslimlerin de gündemine sokmanın ilginç bir yolu, küresel yeni iletişim kanallarına uygun bir toplantı aynı zamanda.” Aktay, Güney Afrikalı Müslümanların bilinç seviyelerini bir hayli yüksek bulurken aralarındaki iletişimin az olduğunu gözlemlemiş: “Bu gibi toplantılarda bizim de onlardan öğreneceğimiz şeyler olduğu gibi, onların da bizden öğrenecekleri çok şey var.” CAPE DOWN’DAKİ RENKLİ TABLO Konuşmalar ve konuşmacılar kadar, sadece konuşmaları dinleyen salon sakinleri hal ve tavırlarıyla şehir ve şehirde yaşayan topluluk hakkında çok ipucu veriyor. Uzun bir ırkçılık ve ayrımcılık sonrasında hiçbir şey ayrım ve üstünlük unsuru sayılmadığı yeni dönem, Cape Town’daki konferans salonuna olağanüstü renklilik olarak yansımıştı. Özelikle şehrin Müslüman nüfusunu oluşturan Hindistan ve Malezya kökenlilerin kendilerine özgü kıyafetleri, farklı dini bakışların kıyafetlerdeki tezahürleri, Türkiye’ye özgü kılık kıyafet kısıtlamalarının olmayışı ortaya renkli bir tabloyu çıkartıyor. Güney Afrika’nın en büyük ve kozmopolit şehri Johannesburg’un zaman zaman agresifleşen yapısı Müslümanlara daha kategorik ve katı olma şeklinde yansımış. Farklı akımların etkisinde kalıp mevlit gibi kutlamalardan uzak duran Müslümanlar iki yıldır düzenlenen Hz. Muhammed’i (SAV) anma toplantılarına icabet etmekten geri kalmıyor. Dolayısıyla ilk defa Hz. Muhammed’in (SAV) doğumu vesilesiyle düzenlenen bir etkinliğe katılan dini bütün Müslümanlar söz konusu. Cape Town’da ise tıpkı şehrin duru ve sakin atmosferine uygun bir Müslümanlar profili karşımıza çıkıyor; keskin uçlardan uzakta, daha hoşgörülü ve toleranslı bir toplumu temsil ediyorlar orada. Ve köklü bir mevlit gelenekleri var. Güney Afrika genelinde Müslümanların nüfus içindeki oranı yüzde 2. Bu oran Cape Town’da yüzde 20’nin üstünde. İngiliz sömürgesi sırasında Hindistan ve Malezya’dan getirilen Müslüman toplum, zamanla Güney Afrika’nın seçkin, yönetici ve varlıklı tabakası haline gelmiş. Camilerin temizliği, McDonald’s’tan seçkin restoranlara kadar yemek yenen her yerde büyük tabelalarla “Halal” yazılı belgelerin asılması, Müslümanların toplum içinde ne kadar etkin olduklarının göstergesi. Toplum içindeki saygınlıkları ve statüleri Güney Afrika’yı onlar için yaşanılası bir yer haline getirmiş. Johannesburg’da dünyanın ilk 300 üniversitesinin içine giren Witswatersrand Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nin Oratoryum’unda gerçekleşen ilk gecenin ardından, başında Hind işi fesiyle dikkat çeken matematik profesörüne bu cazibeyi soruyoruz. Amerika’da Müslüman Arap öğrencilerin okuması zorlaştığında master eğitimlerini Kanada ve Güney Afrika’da devam edebilme seçeneği verildiğini hatırlatıyor bize. Bu, üniversitelerinin kalitesi kadar, Güney Afrika’nın Müslümanlar için cazip bir ülke olduğuna işaret ediyor. KARŞILIKLI ETKİLEŞİM VAR Güney Afrikalı Müslümanlar 11 Eylül’den sonra herhangi olumsuz bir durumla karşılaşmamış. Ama İslam’ın dünyada yıpranan imajı ortadadır. Hem İslam yanlış anlaşılıyor diye şikâyet ediyor, ama bu imajın düzeltilmesi için bir şey yapmıyoruz ona göre. “Organizasyonlar bunu dile getiriyor, bu imajı düzeltmede önemli katkıları olacağına inanıyor.” Profesöre Aparteid sonrası Müslümanlarda ne gibi değişiklikler olduğunu sorduğumuzda ilginç bir cevap veriyor: “Eskiden ırkçılık olduğu için bütün ırkların yaşadıkları yerler ayrıydı. Biz de Müslümanlar mahallelerinde yaşıyorduk. Camimiz vardı ve biz de kendimizi koruyabiliyorduk. Ama şimdi açılım olduğu için herkes her yerde yaşayabiliyor. Bir Müslüman zenci mahallesine ya da bir beyaz mahallesine yerleşebiliyor. Karışık olduğu için karşılıklı etkileşim oluyor. Kültürel kimlikleri eğer sağlam değilse kaybetme riskiyle karşı karşıya kalabiliyorlar. Yani o yönden tehlike var.” Johannesburg ve Cape Town’da izleme imkanı bulduğumuz sadece Afrika’nın 200 noktasında gerçekleşen Hz. Muhammed’i (SAV) anma toplantılarının en belirgin özelliği o şehirdeki önde gelen Müslümanların salonda hazır bulunmasının yanında diğer din mensuplarının unutulmamasıydı. Belki de Hz. Muhammed (SAV) hakkında yanlış yargıları ve bilgileri olan herkese O’nu dosdoğru anlatabilmekti gaye. Avusturyalı bir ekonomi bilimi uzmanı Carl, tam da buna vurgu yapıyor Cape Town’daki geceyi değerlendirirken. “Çok duygulandım. Sadece Müslümanlar için değil diğer dinler için de uygulanabilir program oldu. Şefkat kavramının öne çıkartılması ve toplantıdaki sunum hoşuma gitti.” Ona göre etik, ahlak gibi dinin temel prensipleri üzerine yoğunlaşabilirsek İslam’la diğer din mensupları arasında beraber çalışma ortamını yakalayabiliriz. Antoinette Bergsteedt, Johannesburg’da yaşayan iki kız kardeşten Hıristiyan olanı. Cheryl Pearson’un konuşmasını, Aktay’ın mesajını çok beğenmiş. “Tabii ki bu tip programlar Hz. Muhammed hakkında bilgimin artmasına yardımcı oluyor. Tamamen bilgisiz değilim. Ailemin bir kısmı Müslüman. Onlardan dinlediğim kadarıyla birazcık bilgim vardı ama bu tip programlara katılarak daha çok bilgi ediniyorum. Dikkat ettiğim bir şey vardı; programda okunan bazı ayetlerin, İncil’deki bazı sözlerle çok benzeştiğiydi. Ve bu benzeşmeden ikisinin de aynı kaynaktan geldiğini sezdim.” Antoinette’nin Müslüman kız kardeşi Shenaaz Rajah, programın Müslümanlar kadar Hıristiyanlar için de çok faydalı geçtiğini, sunumun diğer din mensuplarının da anlayabileceği şekilde cereyan etmesinin memnuniyet verici olduğunu söylüyor. Hemrie Lucia Singh, defalarca Türkiye’ye geldiğini belirtiyor neşeyle. Programın tek Allah yörüngesinde olmasını kendisi için yeterli görüyor ve iki senedir de takip ettiğini dile getiriyor. Hayattan en büyük beklentisi rahat bir yaşam ve kariyer olan bilgisayar programcılığı öğrencisi Thando Necube, ilk defa Müslümanların düzenlediği bir etkinliğe katıldığını söylüyor. “Birbirimize çok uzak olmadığımızı fark ettim” diyor. “Bir Hıristiyan olarak Müslümanlara bakış açım değişti.” Müslümanlığı seçen ve bunu “yaşadığım en özel duygu” şeklinde tarif eden Nicolas, Hz. Muhammed’in (SAV) anıldığı gecede bulunan en mutlu Güney Afrikalılardan biri. O ve pek çok kişi gecelerin enformatik olduğuna dikkat ediyor. Aslında duygusal bir havada geçmesi beklenen gecelerin daha düşünce eksenli geçtiği söylenebilir. İSLAM’IN FARKLI BİR YÜZÜ ORTAYA ÇIKTI Hem Johannesburg’da hem de Cape Town’da program sonrası sunulan nefis Türk yemeklerini atıştırırken yakalayıp konuşabildiğimiz konuklar içinde orada olmaktan memnuniyetsiz hiç kimse yok gibiydi. Hıristiyanlar istifade ettiklerini söylüyorlardı ama toplantının gerçekleşmesinden en çok Müslümanlar sevinmişti. Güney Afrika Diyanet İşleri Başkanı Yardımcısı, önemli bir İslami merkezin başında olan Şeyh İhsan Talip kürsüye çıktığında şaşkınlığını gizleyemiyor. “Bu toplantı ilk defa İslamiyetin, Peygamberimizin farklı yüzünü gösterdi. Biz de Peygamberimizin doğumunu kutluyoruz ama daha önce hiç böyle bir şey düşünmemiştik. Buradaki özellikleri öne çıkartmamız lazım. Otururken fark etmemiştim bu kadar üst seviyede Müslüman, Yahudi ve Hıristiyan önde gelenlerinin bu salonda toplandığını.” Şeyh Talip, sonraki görüşmemizde geceyle ilgili övücü cümleler kurmaya devam ediyor. Cape Town’lı bilgisayar uzmanı, geleneksel kıyafetleriyle dikkat çeken Malay asıllı Müslüman Bedrettin ile programı konuşuyoruz. “Bizim yaptıklarımızdan çok farklıydı. Malay ve Hindu Müslümanların kendine özgü bazen bir ay süren kutlamaları vardır. Ama bu geceden bana çok şey kaldı.” diyor. Gecelerde sinevizyon olarak gösterilen, program sonrasında konuklara armağan edilen 12 ayrı dilde seslendirilen CD’nin ve kitapçığın ne kadar iyi bir iş çıkarttığını anlatmak mümkün değil. Hele Ebruzen Hikmet Barutçugil’in elinden çıkan gül desenlerinin, o desenlerin oluşum süreçlerinin Hz. Muhammed’in mesajlarının paralelinde akıp gitmesini izlemenin ayrıcalığı bambaşka bir duygu. Bir kez daha sanat dilinin ne kadar güçlü olduğuna tanık olduk. Afrika’nın en ‘dibi’nde toplumun her kesiminin temsil edildiği Hz. Muhammed’i (SAV) anma geceleri aynı zamanda Türklerin şehirdeki varlığını gösterdi. Öyle ki geceye katılmayıp yakınlarından duyanlar kültür merkezlerini ziyaret etmeye başlamışlar bile. Bu faaliyeti düzenleyen Fountain’ın ne kadar gurur verici bir işin üstesinden geldiğini ifade etmeliyiz. AKSİYON DERGİSİ 08-06-2006 Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Empfohlene Beiträge
Dein Kommentar
Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.