Levent Geschrieben 16. September 2005 Teilen Geschrieben 16. September 2005 Soru: Mesih ve Mehdi kimdir? Cevap: Mesih, Hz. Ýsa aleyhisselâmýn isimlerinden biridir. Ýsa aleyhisselâma; her türlü günâhtan korunmuþ olmasý; dokunduðu hastalarýn Allah'ýn izni ile þifa bulmasý; yeryüzünde çok seyâhat edip sesini-soluðunu her tarafa duyurmasý sebebiyle bu ismin verildiði rivayet edilmektedir. Ayrýca, Mesih, Ýbrânî dilinde mübârek mânâsýndadýr. Hz. Ýsa'nýn þeref ve fazîletini ifade etmek için de ona Mesih denilmiþ olabilir. Diðer taraftan, kýyâmete yakýn ortaya çýkacaðý bildirilen Deccâl'a da, gözünün biri adeta silik olduðu veya ortaya çýktýðýnda, yeryüzünü kýsa zamanda dolaþacaðý için Mesih denmiþtir. Mehdi ise, hidayete ermiþ, sýrat-ý müstakîme yönlendirilmiþ kimse demektir. Mehdi, zulüm ve adaletsizliðin her tarafý kapladýðý bir zamanda gelip yeryüzünü adaletle dolduracaðý ve Ýslâmý hâkim kýlacaðý söylenen, Ehl-i beytten olacaðý iþaret edilen halaskârdýr. Ýtikadî baðlarýn zaafa uðradýðý, amelin terk edildiði, muamelâtýn tamamen gözden çýkarýldýðý dönemlerde kurtarýcý bir zatýn beklenmesinin tarihi çok eskilere dayanýr. Yahûdîler de, Hristiyanlar da hatta onlardan önceki insanlar da ömürlerini hep bir kurtarýcý bekleyiþi içinde geçirmiþ; özellikle de zulme uðradýklarý, gadre maruz kaldýklarý zamanlarda böyle bir halaskâr beklemiþlerdir. Peygamberlik silsilesinin devam ettiði devirlerde beklenen bir peygamber, bir Mesih'dir; Peygamber Efendimizden sonra da hemen her dönemde bir müceddid, bir kurtarýcý beklenmiþtir; ama artýk beklenen, bir peygamber deðil, O'nun soyundan gelecek bir rehber, bir Mehdi olmuþtur. Fakat, o da, Allah tarafýndan gönderilmiþ bir elçi gibi algýlandýðýndan ve Fukahâ-yý Erbaa'dan (Ýmam-ý Azam, Ýmam-ý Malik, Ýmam-ý Þafiî ve Ýmam Ahmed b. Hanbel), kutuplardan, gavslardan ve hatta Kutb-ul Ýrþad'dan daha büyük olduðuna iþaretler bulunduðundan ona gösterilen ta'zimi ifade etmek için “er-Rasûl” sýfatý ile beraber Mehdi-i Rasûl þeklinde anýlagelmiþtir. Soru: Bir Mehdi beklentisi içinde olmak dinimizin esaslarýna uygun mudur? Mesih ve Mehdi bekleyiþinin dinî temelleri nelerdir? Cevap: Zamanla bir kurtarýcýnýn gelip, o dinin mensuplarýný, bulunduklarý sýkýntýdan kurtaracaðý inancý, bütün dinlerde vardýr. Öteden beri böyle bir kurtarýcý, bir halaskâr, hidayet edici bir insan, bir Mesih ve bir Mehdi hep beklenmiþtir. Bu bekleyiþ, bir yönüyle de ehl-i imanda kuvve-i mâneviyeyi takviye etmek için deðiþik tecdid dönemlerinde insanlarýn yenilenme azmini kamçýlamýþtýr. Hatta denebilir ki, böyle bir bekleyiþ belli ölçüde Hz. Musa ve Hz. Ýsa gibi peygamberlerin etrafýnda kümelenmeye vesile olmuþtur. O devirlerdeki insanlar “Daha evvelki peygemberlerin haber verdiði güçlü irade, güçlü azim bu!” demiþlerdir. Mesela, Hz. Yahya, Ahd-i Cedîd'in ifadelerine göre, “Ben sizi suyla vaftiz ediyorum, ama benden daha güçlü olan geliyor. Ben O'nun çarýklarýnýn baðýný çözmeye bile layýk deðilim. O sizi Kutsal Ruh'la ve ateþle vaftiz edecek.” deyip durmuþ, kendisi de bir peygamber olmasýna raðmen ayný zamanda halazâdesi olan Hz. Ýsa'yý, o pek parlak Nâsýralý genci dinleyince, onun cemaat üzerindeki tesirini, dolu dolu heyecanýný görünce, “Beklediðimiz Mesih bu zattýr!” demiþtir. Onun müjdesi herkeste bir heyecan ve intizar hasýl etmiþ; Hz. Ýsa'ya þehadeti de, havârîlerin onun etrafýnda toplanmalarýný hýzlandýrarak kuvve-i mâneviyelerini güçlendirmiþtir. Ýsrailoðullarý tarihleri boyunca sürekli bir Mesih beklemiþler, kendilerini “vaad edilmiþ topraklar”a götürecek bir lider arayýþýnda olmuþlardýr. Kutsal kitaplarýnda da, bekledikleri halaskârýn vasýflarýný, özelliklerini görünce de intizarlarý adeta nâra dönüþmüþ, bir kurtarýcý arayýþýyla kavrulmuþlardýr. Ne var ki, kutsal metinler tercüme edilirken ya da nesilden nesile aktarýlýrken aslî kaynaklar tahrif edilmiþ ve ifadeler deðiþtirilmiþ; neticede o ince meseleyi de bir buðu sarývermiþ. Bir buðulu cam arkasýndaki eþyâ ne kadar net görünüyorsa, iþte o mevzu da o kadar görünür, anlaþýlýr olmuþ. Nihayet, Ýsrailoðullarý, senelerce bekledikleri kurtarýcýyý karþýlarýnda bulsalar da, çepeçevre kuþatýldýklarý buðu ve sisten dolayý bakýþ zâviyesinde bir kýrýlma yaþamýþ ve inkara sapmýþlar. Re'fet ve þefkatle gelen, herkesi kucaklayan Hz. Mesih'i inkar etmiþ, sürgünlere göndermiþ, eziyetlere maruz býrakmýþ ve hatta onu asmak için daraðacý bile hazýrlamýþlar. “Sen o deðilsin” demiþ durmuþlar. Hz. Mesih'den sonra da bir kurtarýcý bekleyiþi devam etmiþ. Hem Hz. Ýsa, hem de ondan önceki peygamberler tarafýndan müjdesi verilen Ýnsanlýðýn Ýftihar Tablosu, bütün vasýflarýyla bilinen ve aranan bir peygamber olarak asýrlarca yollarý gözlenmiþ. Þam yolunda rahip Bahîra Allah Resûlü'ne: “Sen peygamber olacaksýn. Ah keþke senin nübüvvetini ilân ettiðin güne yetiþebilsem, yetiþebilsem de ayakkabýlarýný taþýsam ve sana hizmet edebilsem.” derken böyle bir beklentiye tercüman olmuþ. Aþere-yi mübeþþereden meþhur sahâbe Saîd b. Zeyd'in babasý ve Hz. Ömer'in amcasý olan Zeyd, “Ben bir din biliyorum ki onun gelmesi çok yakýndýr; gölgesi baþýnýzýn üzerindedir. Fakat bilemiyorum ki ben o günlere yetiþebilecek miyim?” diyerek son nefeslerini alýp verirken o arayýþý seslendirmiþ. Ne var ki, O gelince, pek çoklarý yine ayný hataya düþmüþ, deðiþik sâiklerle yine “Sen o deðilsin.” demiþler. Bununla beraber, peygamber kendilerinden olmadýðý için ya da dünyalýk menfaatlerini kaybetme korkusuyla bazýlarý O'nu kabul etmese de senelerce dilden dile dolaþan müjde ilk sahabe efendilerimizin Ýslam saflarýnda yerlerini almalarýnda, Ensâr'ýn gelip Akabe'de Efendimize baðýrlarýný açmalarýnda çok etkili olmuþ. Evet, Ashab-ý Rasûl'ün, müþriklerin o kadar saptýrma ve baþtan çýkartma gayretlerine raðmen Efendimizin etrafýnda bünyan-ý marsus gibi kenetlenmeleri, Uhud darbesi karþýsýnda sarsýlmamalarý ve Hendek savaþýnda dimdik ayakta durmalarýnda o meselenin önemli tesiri vardýr. Efendimizin þahsiyetinin, görüntüsünün, mesajýnýn, inandýrýcýlýðýnýn, emniyetinin, sadakatinin, vefasýnýn ve fetânetinin tesiri olduðu gibi öyle bir biþâretin tesirinin olduðu da inkar edilemez. Meselenin dinî temellerine gelince; Hz. Mesih'in âhir zamanda tekrar dünyaya döneceðini ve bu nüzûl keyfiyetini bildiren yaklaþýk yüz kadar hadis-i þerif vardýr. Bu hadislerden en az kýrk kadarý, hadis kriterleri açýsýndan sahih sayýlýr, yani erbabýnca itimat edilen hadislerdir. Yirmi kadarý da hasen kabul edilmektedir, yani, ondan bir derece düþük de olsa sýhhatine güven duyulan hadislerdir. Yirmi-otuz tane de zayýf hadis vardýr. Meselâ, Buhârî, Tirmizî ve Müsned'de rivayet edilen bir hadiste Allah Rasûlü (sav): “Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, adaletli bir hükümdar olarak Meryem oðlu Ýsa'nýn aranýza inmesi yakýndýr. Haçý kýracak, domuzu öldürecek, cizyeyi kaldýracak ve bolca mal daðýtacak. Mal o kadar çoðalacak ki, artýk kimse onu sadaka olarak kabul etmeyecek.” buyurmaktadýr. Yine Müslim, Ebû Davud ve Müsned'de rivayet edilen bir baþka hadiste de: “Ýsa b. Meryem nâzil olunca Müslümanlarýn emiri: “Buyurun bize namaz kýldýrýn.” diyecek, Hz. Ýsa da: “Hayýr, siz birbirinizin emirisiniz. Bu Allah'ýn Ýslâm ümmetine bir ikramýdýr.” diyecektir.” buyrulur. Kur'an'da bu konuyu sarih olarak ifade eden bir ayet yoktur. Fakat bazý büyük alimler, mesela bu mevzudaki hadisleri de cem' eden Hindistan'lý Allâme Keþmirî, dört ayetin ahir zamanda Hz. Mesih'in ineceðine iþaret ettiðini söylemiþlerdir. Bu ayet-i kerimeler þunlardýr: “Beþiðinde de, yetiþkinliðinde de insanlara hitap edip onlarla konuþacak, salih insanlardan olacaktýr.” (Âl-i Ýmran, 3/46); “Kitap ehlinden her biri ölümünden önce ona muhakkak iman edecektir.” (Nisâ, 4/159); “Doðduðum gün, öleceðim ve diri olarak gönderileceðim gün bana selâm olsun.” (Meryem, 19/33) ve “O, kýyamete bir alâmettir.” (Zuhruf, 43/61). Mehdi ile alakalý hadis-i þeriflere de iki örnek vermek yerinde olsa gerektir: "Mehdi bizden, Ehl-i beyttendir. Allah onu bir gecede zafere erdirecektir. Mehdi, Fatýma evlâdýndandýr" (Ýbn Mâce, Fiten, 34; Dârimî, Mehdi, 1). "Dünya hayatýnýn sona ermesine bir gün bile kalsa, Allah zulümle dolu olan dünyayý adaletle dolduracak Ehl-i beytten birini gönderecektir" (Ahmed b. Hanbel, II, 117-118). Cenâb-ý Hak, rahmetinin eseri olarak her bir fesad-ý ümmet zamanýnda bir muslih, bir müceddid, bir halife-i zîþan, bir kutb-u âzam, bir mürþid-i ekmel ya da bir nevi Mehdi hükmünde mübarek zatlarý göndermiþ, fesadý izale edip milleti ýslah etmiþ, din-i Ahmedîyi muhafaza buyurmuþtur. Bu hususu nazara veren ve siyaset sahasýnda Mehdi-i Abbâsî, diyanet âleminde Gavs-ý Âzam, Þâh-ý Nakþibend, aktâb-ý erbaa ve on iki imam gibi zatlarý misal gösteren Bediüzzaman der ki, ”Madem O'nun âdeti öyle cereyan ediyor, âhir zamanýn en büyük fesadý zamanýnda, elbette en büyük bir müçtehid, hem en büyük bir müceddid, hem hâkim, hem Mehdi, hem mürþid, hem kutb-u âzam olarak bir zât-ý nuranîyi gönderecek ve o zat da ehl-i beyt-i Nebevîden olacaktýr. Bediuzzaman, Mehdi ile alakalý hadislerin zayýf olduðu iddiasýna karþý da, “Hangi mesele var ki, bazý kitaplarda ona iliþilmesin? Hattâ Ýbn-i Cevzî gibi büyük bir muhaddisin bazý sahih ehâdîse mevzu dediðini, alimler taaccüple nakletmiþler. Hem her zayýf veya mevzu hadîsin mânâsý yanlýþtýr demek deðildir. Belki an'aneli sened ile hadîsiyeti kat'î deðildir demektir. Yoksa mânâsý hak ve hakikat olabilir.” buyurmuþtur. Soru: Mesih ve Mehdi bekleyiþinin su-i isti'mal edildiði dönemler de olmuþ mudur? Cevap: Ýslam Tarihi'nde mehdiyet makamýna yakýn bir konum ihraz eden pek çok insan gösterilebilir. Mesela; ciddi ýslahatý, çizgisindeki istikameti, seleflerine karþý saygýsý, Sahabî'ye hürmeti, dini meselelerdeki mûtedil ve müstakim düþüncesi gibi hususiyetleriyle Abbasîler'den Mehdi (Rahmetullahi aleyh) bir mânâda Mehdi'dir. Emevîler içinde Ömer bin Abdülaziz bir Mehdidir. Ebû Hanîfe'den Ýmam-ý Rabbanî Faruk-u Serhendî'ye, ondan da Ýmam-ý Gazzalî ve Mevlânâ Halid-i Baðdadi'ye kadar mehdiyet vasýflarýný hâiz gibi görülen bazý büyükleri zikretmek mümkündür. Onlar iddiasýz, samimi, beklentilere girmeden dine hizmet etmiþler, Mehdilik iddiasýnda kat'iyen bulunmamýþlar, onlarýn faziletlerini gören halk da etraflarýnda toplanmýþ ve bir hizmet salih dairesi oluþturmuþlardýr. Ne var ki, diðer taraftan da bu mülahaza, bir kýsým fýrsatçýlar tarafýndan sürekli istismar edilmek istenmiþtir. Daha Peygamber Efendimiz hayattayken, Müseylemet'ül-Kezzab, Tüleyhâ, Esved'ül-Ansî ve Secâh misal peygamberlik iddiasýyla ortaya atýlan pek çok yalancý türediði gibi her dönemde “Âhir zamanda gelecek zât benim!” diye meydana çýkan kimseler de olmuþtur. O ilkler ve Efendimizin vefatýndan hemen sonra “Ben de Peygamberim” diyen sekiz tane Deccal gibi her dönemde “Ben Mesih'im” diyen; hatta Efendimiz hakkýnda –hâþâ– “O Araplara gönderilmiþti, ben daha umûmîyim.” þeklinde þeytanî iddialarda bulunan hasta ruhlular her zaman var olmuþtur. Dahasý, Mehdi ile alakalý hadis-i þeriflerde “Âl-i beytimden bir tanesi zuhur edecek, ismi benim ismime muvafýk olacak” dendiði için; yani, Mehdi'nin adýnýn Muhammed, Ahmed gibi bir isim olacaðýna, Efendimizin ismiyle Mehdi'ninkinin -günümüzdeki moda tabirle- örtüþeceðine iþaret buyurulduðu için az ileri yaþlarda adýný deðiþtiren bir sürü insan çýkmýþtýr. Mesela, Þâtýbî'nin bildirdiðine göre, Mansuriye fýrkasýnýn reisi Ebu Mansûr kendisine “Kisf” ismi vermiþ, kendisinin Mehdi olduðunu ve Kur'an-ý Kerim'deki “Ve in yerav kisfen mine's-seâi sâkitan...” (Tûr, 52/44) ayetinin kendisine iþaret ettiðini, ayetteki “kisf”in kendisi olduðunu iddia ederek hemen etrafýnda bir sürü insan toplamýþtýr. Güya o “semadan inen bir parça”dýr. Ayetin asýl mânâsýna gözünü yumarak sadece semadan inmesi hususiyetini düþünerek, insanlarýn baþýna inen bir taþ gibi olmasý mülahazasýyla “Ben Kisf'im” demiþtir. Yine Þâtýbî'nin anlattýðýna göre; Kendisini Mehdi diye isimlendiren Rafizî Ubeydullah'ýn iki tane müsteþarý varmýþ; birinin adý Nasrullah, diðerininki de Fetih imiþ. Sözde Mehdi onlara “Siz Allah'ýn kitabýnda “Ýzâ câe nasrullahi ve'l-feth...” diye anýlan insanlarsýnýz. Ayet bize bakýyor. Ýslam'a fevc fevc dehalet de bizim elimizle olacak.” diyerek güya Mehdiliðine deliller gösterirmiþ. Þâtýbî gibi ciddi bir insanýn anlattýðý bu iki misal bile isimlerin ve vasýflarýn bazen nasýl su-i isti'mal edildiðini, nasýl bir fitne unsuru olduðunu ve bir coðrafyayý nasýl kan seylaplarýna mahkum ettiðini göstermesi bakýmýndan yeterlidir. Bir kurtarýcý bekleme ve bunun istismar edilmesi mevzuu sadece dinî hayatla da sýnýrlý kalmamýþtýr. Mesela, ekonomik hayat adýna da bir kurtarýcý beklemiþtir insanlarýn bazýlarý; sosyal hayat adýna da bir halaskâr beklemiþlerdir. Ekonomi adýna kurtarýcý bekleyenler, bütün iþçi hareketlerinin sonunda Avrupa'nýn kan-irin içinde çaðlamasý karþýsýnda Karl Marx'a dikkat kesilmiþler; yazdýðý yazýlara, “Manifesto”suna ve “Das Kapital”ine bakarak onu insanlýðýn, hususiyle de iþçi sýnýfýnýn, proletarya'nýn halaskârý olarak görmüþlerdir. Doktor Ýkbâl'in –makamý Cennet olsun– “Peyâm-ý Meþrîk” (Þarktan Haberler) kitabýnda, “Rusya'da bir insan çýktý, Kitapsýz Peygamber; halkýn telakkisini seslendiriyor”; yani cahil, görgüsüz, din bilmeyen, çok çeþitli beklentiler içinde bulunan bir tip þeklinde resmettiði Marx'ý bazýlarý bir Mesih gibi istikbal etmiþlerdir. Lenin'den Troçki'ye kadar daha pek çok kimse bazý insanlar tarafýndan bir halaskâr gibi alkýþlanmýþtýr. Bazý dönemlerde, Ýslam dünyasýnda da, Mýsýr'dan Sudan'a, Suriye'den Somali'ye kadar hemen her yerde bazýlarýna kurtarýcý nazarýyla bakýlmýþ, hatta –hâþâ– “O Araplarýn Peygamberiydi, Medine'nin Peygamberiydi, bu da bizim ki!..” deme dalalet, cehalet, gaflet ve küfründe bile bulunulmuþtur.. Mesela; Râfizî düþünce tarih boyunca sürekli Mehdi çýkarmýþtýr. Muvahhidîn devletini kuran insan Mehdi'dir. Emevî ve Abbasî tarihleri boyunca ortaya çýkan bir çok siyâsî grup hep liderlerinin Mehdi olduðunu söyleyedurmuþlardýr. Hatta Kuzey Afrika'da kurulan ve daha sonra Mýsýr'a da hâkim olan Þiî Fatýmî devletinin ilk hükümdarýnýn Mehdi olduðu inancý bu devleti kuran ve sürdüren kimseler tarafýndan inanýlan bir husustur. Fâtýmî devletinin baþýna bir çocuðu getirmiþler; peygamber torunu dedikleri o uydurma kurtarýcýnýn etrafýnda toplanmýþ ve o meseleyi su-i isti'mal etmiþlerdir; etmiþler ve müslümanlarýn Haçlý seferleriyle, daha önce Moðol iþgalleriyle sarsýldýðý bir dönemde onlar istiklallerini ilan ederek fitne ve iftirak çýkarmýþlardýr. Ýþte, tahta atýn içinde, devlet bünyesine sinen bu insanlar Haçlý ordularýna kapýlarý açmýþ ve düþmanlarýn istilasýný kolaylaþtýrmýþ, Ýslam'ý arkadan hançerlemiþlerdir. Karmatîler de ayný hususu istismar ederek senelerce fitne ve iftiraka sebep olmuþlardýr. Yakýn tarihe doðru gelince, Somali Mehdi'sinden Sudan'da çýkan büyük Mehdi'ye –ki onu Ýngilizler öldürmüþ, yakmýþ, külünü Nil'e savurmuþlardýr ve Doktor Ýkbâl ondan çok dâsitânî bahseder– bir Mesih-i Mev'ud olarak alkýþlanan Bahâullah'tan Hind Yogasýyla, meditasyonla meþgul olan, ruh gücünü ortaya çýkarmaya mâtuf bazý riyâzetlerle baþý dönünce halüsinasyonlar görmeye baþlayan, kendisine önce müceddid, sonra Mehdi-i Mev'ud, Ýmam-ý muntazar ve en sonunda Mesih-i Mev'ud diyen Gulam Ahmed'e, ondan da kendisini peygamber ilan eden Alija Muhammed'e kadar pek çok insan Mehdilik mevzuunu su-i isti'mal etmiþ ve fitnelere sebep olmuþlardýr. Hususiyle de Râfizîler mehdiyet mülahazasýný çok canlý tutmakta, "On iki imamdan birisi hayatta iken gizlenmiþ, âhir zamanda çýkacak" demektedirler. Ne gariptir ki, Abbasî'lerin þerrinden kaçtýðýna ve saklandýðýna kâil olduklarý kurtarýcýnýn âhir zamanda Abbasî fitnesinden daha büyük bir fitnenin olduðu deccaliyet döneminde birden bire zuhur edeceðine, Kaf daðýnýn arkasýndan çýkýyor gibi çýkacaðýna inanmaktadýrlar. Bu mesele akîde bakýmýndan da sorgulanacak bir husustur: Nasýl gelecek? Gökten mi inecek? Sýrr-ý teklif nasýl olacak? Birinin içine girip ondan mý çýkacak? Siz reankarnasyona mý kâilsiniz? Ulûhiyet hakikatini taþýdýðýna inanýyorsanýz, bu mülahazanýzla acaba hulûl ve ittihaddan mý bahsediyorsunuz? Bu, usul-ü din açýsýndan münakaþasý yapýlacak husustur ama onlar öyle inanýyorlar. Aslýnda, fevkaladeden bir Heraklit bekleyiþi mazlum ve maðdur milletlerin kaderî mülahazalarý olmuþtur. Hani M. Akif, “Sus ey dîvâne! Durmaz kâinâtýn seyr-i mû'tâdý, Ne sandýn? Fýtratýn ahkâmý hiç dinler mi feryâdý? Bugün, sen kendi kendinden ümid et ancak imdâdý; Evet, sen kendi ikdâmýnla kaldýr git de bîdâdý Cihan kanûn-i sa'yin, bak, nasýl bir hisle münkâdý! Ne yaptýn? "Leyse li'l-insâni illâ mâ se'â" vardý.” der ya; iþte, kendi cehd ve gayretleriyle o bîdâdý kaldýrma hakikatine kapalý bir kýsým tembel ruhlar, miskin ve âciz fýtratlar gökten gelecek böyle bir Heraklit beklemektedirler. Sünnî dünyaya göre de bunun bir hakikati ve Mehdi bekleme temayülü vardýr; fakat ehl-i sünnet anlayýþýna göre ona insan üstü özellikler atfedilmez; toplumu Ýslâm'a yöneltecek bir yönetici, bir ilim, kalb ve ruh adamý olabileceði ifade edilir. Soru: Hz. Ýsa'nýn tekrar dünyaya iniþi nasýl olacaktýr? O iniþ mânevî bir iniþ midir; yoksa þahsen ve cismen nüzûl de gerçekleþecek midir? Cevap: Ýslam alimlerinden bazýlarý, Hz. Ýsa'nýn þahsen nüzûlünü, Cenâb-ý Hakk'ýn hikmetine aykýrý bularak, bu nüzûle “þahs-ý mânevî” nüzûlü olarak bakmýþlardýr. Bazýlarý da âyet ve hadisleri daha deðiþik þekilde te'vil etmiþlerdir. Bediüzzaman Hazretleri ise, Hz. Mesih'in nüzûlünün þahsen olacaðýný nefyetmemekle beraber, daha çok þahs-ý mânevî üzerinde durmuþ ve Hz. Mesih'in nüzûlünü, Hristiyanlýk âleminin Ýslâm'a iktida etmesi þeklinde anlamýþtýr. Hristiyanlýðýn tasaffisi için Hz. Mesih'in þahsen nüzûlünü de uzak görmemek gerektiðini ifade ederek, “evet, her vakit melekleri semâvattan yere gönderen, bazý vakitte Hazret-i Cibril'in Dýhye suretine girmesi gibi onlarý insan suretine vaz' eden, ruhanîleri âlem-i ervahtan gönderip beþer suretinde temessül ettiren, hattâ ölmüþ velilerin ruhlarýný cesed-i misaliyle dünyaya gönderen bir Hakîm-i Zülcelâl, deðil semâ-i dünyada cesediyle bulunan ve hayatta olan Hz. Ýsâ'yý, belki âlem-i âhiretin en uzak köþesine gitseydi ve hakikaten ölseydi, yine þöyle bir netice-i azîme için ona yeniden ceset giydirip dünyaya gönderirdi.” demektedir. Üstad, temelde meseleye böyle yaklaþýrken, nüzûl keyfiyetiyle alâkalý hadislerde zikredilen Þam'da Ak Minare'ye inmesi, bir atýn üzerine binmesi.. vb. hususlarda da kat'iyen tafsilata girmemiþtir. Evet, Hz. Mesih'in bir þahs–ý mânevî olarak inmesini çok uzak görmüyorum. Olabilir, o ruh, o mânâ inebilir.. Buna kimsenin itiraz etmeye de hakký yoktur. Þahs–ý mânevî olarak gelecek demek, bir þefkat ruhu, bir merhamet mânâsý öne çýkacak, insanlar üzerinde bir rahmet esintisi belirecek.. insanlar birbirleriyle anlaþacaklar, uzlaþacaklar demektir. Daha önce de arzetmiþtim; diyalog ve hoþgörü adýna deðiþik kiliselere gidilip “Gelin Kur'an'ý beraber okuyalým.” deniliyor. Deðiþik yerlerde “Siz de bizim Ýncil derslerimize iþtirak edin.” diyorlar. Bu gidip gelmelerle Kur'an'a göre bir Hz. Ýsa inanýþý çýkýyor ortaya. Kiliseden, Efendimize de inanan, kendilerine “Müslüman Ýsevîler” diyen insanlar çýkabiliyor. Bunu, Ýseviyetin tasaffisi, mesihiyet ruhunun mukaddimesi saymada bir mahzur görmüyorum. Soru: Mesih ve Mehdi'nin geliþine inanmamak insaný dinden çýkarýr mý? Nüzul-ü Îsa ve zuhur-u Mehdi'ye iman dinin esaslarýndan mýdýr? Cevap: Mesih ve Mehdi ile alakalý hadis-i þerifler ve ümmetin kabulü esas alýnýnca nüzûl-ü Ýsa'ya ve zuhur-u Mehdi'ye inanmak Efendimiz'e îtimadýn ve güvenin ifadesidir denilebilir. Fakat bu mevzu Maturidî ve Eþ'arî gibi Ehl-i Sünnet imamlarýnýn eserlerinde iþlenmemiþ ve ele alýnmamýþtýr. Ayrýca fer'î bir konu olduðundan ve âhad habere dayandýðýndan dolayý bunu inkâr küfre sebeb olmadýðý için ilk dönem akaid kitaplarýna da yansýmamýþtýr. Bununla birlikte, Þiâ'nýn bütün kollarýnda Mehdilik önemli bir husustur ve Mehdi beklentisi sürekli iþlenerek hep canlý tutulur. Þiâ'nýn gizli imamý Mehdi'dir. Þiâ'ya göre bu gizlilik mutlaka bir gün sona erecek, yeryüzündeki bu zulüm ve adaletsizlikler yok olacak ve tarih boyunca haksýzlýða uðratýlan Ehl-i beytin intikamý alýnacaktýr. Evet, bu mevzu mü'minlerin “âmentü” erkânýna inandýklarý gibi inanmalarý gerekli olan meselelerden deðildir. Âmentü'de ifade ettiðimiz altý iman esasý; Allah'a, Meleklerine, (bütün) kitaplarýna, (bütün) peygamberlerine, ahiret gününe (ve ahiret ahvaline) ve kaza-kadere (hayýr ve þerrin Allah'dan, O'nun yaratmasý ve takdiri ile olduðuna) kesin olarak inanmaktýr. Ýmanýn rükünleri kabul ettiðimiz bu altý esas arasýnda hurûc-u Mehdi ve nüzûl-ü Mesih yoktur. Eðer bunlar erkân-ý imaniye ölçüsünde mutlaka inanýlmasý gereken, inanmayaný küfre götüren meseleler türünden olsaydý, bunlarý da Sahib-i Þeriat erkân-ý imaniye arasýnda sayardý. Erkân-ý imaniye'nin sayýldýðý hadis-i þeriflerde Mehdi ya da Mesih'in zikri yoktur. Yine olsaydý, ehl-i sünnet imamlarý bunlara da erkân-ý imaniye arasýnda yer verirlerdi. Fakat, az önce de dediðim gibi ne Maturîdî ne Eþ'arî ne de bir baþka ehl-i sünnet imamý Mehdi ve Mesih'e imaný erkân-ý imaniyeden biri olarak saymamýþlardýr. Bu sözüme itiraz edilebilir ve “Evet, mutlak mânâda erkân-ý imaniye içinde yok ama, Kitab'a inanmakla mükellef deðil miyiz? Kur'an'da dört ayetin Hz. Mesih'in ineceðine, Mehdi'nin zuhur edeceðine iþaret ettiðinden bahsediliyor.” denebilir. Hz. Mesih'in ve Mehdi'nin âdil, muksýt bir insan olacaðýna, “kýst”ý (insaf, merhamet ve adaleti) temsil edeceðine dair iþaretler varsa da bu konuda sarâhat yoktur. Þüphe ve tereddüde meydan vermeden yani sarih bir þekilde ifade edilmediðine göre bu iþaretler müteþâbihtir. Müteþabih olunca da, o mevzuda mülahazaya alýnabilecek pek çok mânâlar vardýr. Bir kelimeyi, bir mefhumu ve bir mantuku ortaya koyduðunuz zaman, o nass ölçüsünde bile olsa, sarih ifade edilmemiþ ve bir zahire baðlanmamýþsa pek çok ihtimal ve yorumdan herhangi birine mutlak inanmak þart deðildir. Ýþaret edilen, adalet vasfýyla resmi çizilen, fotoðrafý ortaya konan insan, mesela, Ömer bin Abdulaziz de olabilir, Mehdi-i Abbasî de. Öyleyse, Mehdi-i Muntazar çoktan gelip gitmiþtir. Hatta bir baþkasý, ayet-i kerimelerin ortaya koyduðu fotoðrafýn Hz. Fatih'e çok yakýþtýðýný, ona uygun geldiðini söyleyebilir. Fatih'in asýl adý da Muhammed'dir, hadislerin ifade ettiði gibi Efendimiz'in ismine tam uyuyor. Hâkim'in Müstedrek'inde geçen Ýstanbul'un fethiyle alakalý hadis-i þerifi de nazara alýrsanýz, zaten Efendimiz'in iltifatýna ve övgüsüne de mazhar olmuþ bir insan. Dahasý denebilir ki, þekli þemâili de Efendimiz'in þemâiline çok benziyor. Soyunun Ehl-i beyt'e dayanmadýðýný da kimse söyleyemez. Öyleyse, boþuna bir Mehdi-i Muntazar bekliyorsunuz. Ýþte Fatih; gelmiþ, fonksiyonunu eda etmiþ; dünyanýn, hususiyle Bizans cebri ve zulmüyle inlediði bir dönemde bir sulh, sükun ve huzur devleti tesis etmiþ ve adl u kýst ile doldurmuþ dünyayý ki bu tam Mehdi'ye göre bir iþ. Fakat, biri dese ki, “Ben Fatih'in Mehdi olduðunu kat'iyen kabul etmiyorum.” Bunu söyleyen bir insan yine mü'mindir, dinden çýkmýþ olmaz; zira onun Mehdiliði te'vile, yoruma açýk bir mevzudur ve ona inanmak dinin esaslarýndan deðildir. Bu açýdan günümüzde de bir deli, bir ruh hastasý çýksa ve “Ben Mesih'im veya ben Mehdi'yim.” dese, onun bu iddiasý bizi hiç ilzam etmez. Kaynak: http://tr.fgulen.com Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Empfohlene Beiträge
Dein Kommentar
Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.