Adem Geschrieben 9. Juni 2005 Teilen Geschrieben 9. Juni 2005 Soru: Adanmýþ ruhlara, azamî takvâ, azamî zühd, azamî ihlas ve azamî velâyet ufku gösteriliyor. Diðer taraftan da, düz bir insan ve sade bir kul olma yolu iþaret ediliyor. Gösterilen bu iki hedef arasýnda bir zýtlýk var mýdýr? Bediüzzaman hazretleri, içinde yaþadýðý dönemin aðýr þartlarý altýnda, hakiki takvâyý elde etmenin çok zor olduðunu görmüþ; takvâ mülahazasýný ortaya koyarken, insanlarýn ümidini bütün bütün kýrmamak ve takvâ dairesinin kapýsýný tamamen kapalý göstermemek için farzlarý yerine getiren ve büyük günahlardan uzak duran kimselerin müttakilerden sayýlacaðýný ifade etmiþtir: “Takvâ, menhiyattan ve günahlardan içtinab etmek; amel-i salih, emir dairesinde hareket ve hayrât kazanmaktýr. Bu zamanda tahribat ve menfî cereyan dehþetlendiði için, takvâ bu tahribata karþý en büyük esastýr. Farzlarýný yapan, kebireleri iþlemeyen, kurtulur.” buyurmuþtur. Ne var ki, bu seviyedeki bir takvâ ile yetinmek, Bediüzzaman düþüncesine göre, dûnhimmetliktir ve sadece kendi kurtuluþunu düþünenlerin çizgisidir. Dava-yý nübüvvetin temsilcileri, kendi kurtuluþlarýný baþkalarýný kurtarmaya baðladýklarýndan dolayý, onlar için ilk eþik sayýlabilecek böyle bir takvâ ile iktifa etmek söz konusu olamaz. Çünkü, Ýmam-ý Rabbanî hazretlerinin ifadesiyle, “Melikin atiyyelerini ancak onun matiyyeleri taþýyabilir.” Ortada bir dönem itibariyle sahabe efendilerimizin omuzladýðý aðýr bir vazife varsa, o vazifeyi omuzuna alacak insanlarýn da o ilklerin vasýflarýyla muttasýf olmalarý ve onlarýn yolundan yürümeleri þarttýr. Bundan dolayý, farzlarý eda etme ve büyük günahlardan kaçýnma þeklindeki bir takvâ, bazýlarý için yeterli olsa da, sahabe mesleðini esas alanlarýn azamî takvâ, azamî zühd, azamî ihlas ve azamî velâyet ufkuna yürümeleri gerekir. Evet, takvânýn pek çok buudu vardýr; Allah'tan baþka hiçbir þeyi gâye-i hayâl edinmeme, maddî-mânevî her þeyi Allah'tan bilip, hiçbir þeyi nefse mal etmeme, her meselede dînin hükümlerini gözetme, kendini hiç kimseden daha âlî ve daha hayýrlý görmeme, Hak'tan uzaklaþtýracak þeylere karþý sürekli tetikte bulunma, haramlara götürebilecek nefsî hazlar karþýsýnda devamlý uyanýk olma, Allah Rasûlü'ne bilâ kayd ü þart inkýyâd etme, âyât-ý tekviniyeyi sürekli tetkik ve tefekkür ederek kalbî ve ruhî hayatý yenileme ve deðiþik buudlarýyla râbýta-ý mevti hayatýn bir düsturu hâline getirme gibi hususlar takvânýn buudlarýndan bazýlarýdýr. Azamî takvâya gelince, o, “Sana kuþku vereni býrak, þüphesiz olaný seç.” ve “Bir kul, sakýncalý þeylere girme endiþesiyle bir kýsým sakýncasý olmayan þeyleri de terketmedikçe gerçek takvâya ulaþamaz.” hadis-i þeriflerinin iþaret ettiði gibi þüpheli þeylerden kaçýnmakla elde edilebilir. Allah Rasûlü (aleyhi ekmelü't-tehâyâ), helâlin de, haramýn da belli olduðunu, Cenâb-ý Hakk'ýn bu iki hususu herhangi bir kuþkuya meydan vermeyecek þekilde beyan ettiðini, ancak bu ikisinin arasýnda, ikisine de benzeyen bir kýsým þüpheli þeylerin bulunduðunu, bu itibarla da, þüpheli þeylerden sakýnmak lazým geldiðini; ancak þüpheli þeylerden sakýnan kimsenin dinini, ýrzýný koruyabileceðini, þübühâta düþen kimsenin ise, harama girme ihtimali olduðunu ifade buyurmuþlardýr. Dolayýsýyla, hakiki takvâ, farzlarý yapýp günahlarý terk etmekle beraber þüpheli þeylerden de kaçýnarak, þöyle-böyle kuþku hasýl eden her þeyi býrakýp, tamamen kuþkudan uzak bir hayat yaþamak demektir. Azamî takvâya, “vera” da denilebilir. Vera, haram ve yasaklara karþý çok titiz davranmanýn yanýsýra, memnû þeylere girme endiþesiyle, bütün þüpheli hususlara karþý kapanma ve “Kývamýnda ve kendi iç güzellikleriyle yaþanan Müslümanlýk, mâlâyâniyâta karþý kapalý olan Müslümanlýktýr.” ölçüsüyle yaþama demektir. Herkes için olmasa bile, sahabe mesleðinde yürüyenler için böyle bir azamî takvâ gereklidir. Nitekim, Biþr-i Hâfî'nin kýzkardeþi, Ahmed b. Hanbel'e gelerek, “Ya Ýmam! Ben çok defa dam üstünde iplik büküyorum. Bazen devlet memurlarý ellerinde meþ'aleler oradan geçiyorlar ve elimde olmayarak o ýþýktan da istifade etmiþ oluyorum. Bu ipliðe haram karýþýyor mu?” deyince, koca Ýmam hýçkýra hýçkýra aðlamýþ ve “Biþr-i Hâfî'nin hanesine þüphenin bu kadarcýðý bile bulaþmýþ bir þey girmemeli.” fetvasýný vermiþtir. Herkuldan F.Gülen Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Empfohlene Beiträge
Dein Kommentar
Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.