Adem Geschrieben 14. Februar 2005 Teilen Geschrieben 14. Februar 2005 Tenkidler Karþýsýnda Metin Karabasoglu RÝSALE-Ý NUR GÝBÝ, hem nalýna hem mýhýna dokunan bir eserin tenkidlerden uzak kalmasý herhalde düþünülemez. Nitekim, Bediüzzaman’ýn tarihçe-i hayatýna baktýðýmýzda, özellikle lâhikalarýna nazar ettiðimizde, ona ve Risale-i Nur’a çift yönden tenkidin geldiðini rahatlýkla görürüz. Münekkidlerin bir grubunu, Risale-i Nur’un izhar ettiði hakikat-ý Ýslâmiyete düþman ve muarýz olanlar oluþturur. Ýkinci münekkid grubunu ise, Risale-i Nur’un da hizmetkârý olduðu hakikat-ý Ýslâmiyete taraftar olan, ama ya tarafgirlik, ya haset, ya anlamama, ya yanlýþ anlama, yahut meslek ve üslub farklýlýðý gibi sebeplerle Risale-i Nur’un yanýnda durmayan ehl-i din teþkil eder. Bu tenkidler karþýsýnda, Bediüzzaman Said Nursî, hikmet ve rahmeti buluþturan sükûnetli, mutedil ve vakur bir duruþ sergiler her keresinde. Bir tarafta, hakkýn hatýrýný asla zayi etmez, ama öte tarafta hadiseyi bir þahsî veya cemaatî enaniyet veya taassup kalýbýna da dökmez. Onun maksadý, baðcýyý dövmek deðil, üzümü yemektir. Meþru ölçüler dahilinde sonuç alabilmektir onun için aslolan. Bu çerçevede, Risale-i Nur’da tenkidler karþýsýnda gördüðümüz öncelikli tavýr, Bediüzzaman’ýn þahsýna yönelik tenkitler ile Risale-i Nur’a yönelik tenkitleri ayýrmasýdýr. Tabir yerindeyse, Risale-i Nur’a iliþmeyen ama Üstadýn þahsýna iliþen bir tenkide, Bediüzzaman bir bakýma ‘ehven-i þer’ olarak yaklaþýr. Nitekim, gelen tenkidlere dair lâhikalarda, "Eðer bu benim þahsýma iseÖ" "Eðer Risale-i Nur’a iseÖ" gibi kayýtlar görürüz. Risale-i Nur’a gelen tenkid karþýsýnda, Risale-i Nur’un taþýyýcýsý olduðu iman hakikatlerinin izzet ve hukukunu müdafaa sadedinde, Bediüzzaman’ýn mukabelesiótabir yerindeyseódaha sert, kesin ve keskindir. Hakikate asla leke sürdürmez. Þahsýna yönelik tenkidlerde ise, Bediüzzaman ikili bir ayrým sergiler. Gelen tenkid, bir insan olarak fani þahsýna yönelik ise, Bediüzzaman orada zaten ‘lâyuhtî’lik iddiasýnda deðildir. Yapýlan tenkid yanlýþ dahi olsa, bunu nefis terbiyesinde nefsine karþý bir manevî silah ve bir terakki vesilesi olarak istimale yönelir; þöhretperest ve zahirperest nazarlarýn aldatýcý iltifatýndan kurtulup ihlaslý kiþilerin dostluðuna muhatap kalabilmek açýsýndan bir imkân olarak görür; ve de, adil olan kader-i ilâhînin bunu bilmediði kusurlarýna karþýlýk bir ‘keffareti’z-zünûb’ olarak gönderdiðini düþünür. Direkt þahsýna yönelik tenkide karþý duruþu ile, Risale-i Nur’un müellifi oluþu itibarýyla þahsýna yönelik tenkid karþýsýnda duruþu kesinlikle farklýdýr. Bir bakýma, tenkidler karþýsýnda Bediüzzaman’ýn aldýðý tavýrlarý sýralayacak olursak, en kesin ve keskin tavrý Risale-i Nur’a ve Risale-i Nur’daki iman hakikatlerine yönelik tenkitlere karþý gösterir. Benzer bir tavrý, Risale-i Nur’un müellifi olarak kendisine yöneltilen tenkitler karþýsýnda sergiler. Direkt þahsýna yönelen tenkitler karþýsýnda ise, daha sâkin bir tavýr sergiler ve çoðunlukla bu tenkitlerin sahiplerineóucu hizmet-i imaniyeye dokunmuyorsaócevap bile vermez. Bunun ötesinde, ‘empati’ denilen nimete ziyadesiyle mazhar olmuþ bir mü’mindir Bediüzzaman. Gelen tenkidi, münekkidin durumu ve þartlarý açýsýndan da deðerlendirir. Meselâ, bir þeyh, müridlerinin kendisini býrakýp Risale-i Nur’a yönelmesi endiþesiyle tenkid üretiyor diyelimóki, ehl-i tarikten Risale-i Nur’a gelen tenkidlerin büyük kýsmý bu ve benzer endiþelerin mahsulü olmuþtur. Bediüzzaman’ýn maksadý ise, ‘mürid’ ve ‘talebe’ çalýp sayý çoðaltmak deðildir. Böylesi tenkidlere karþý Risale-i Nur’da gelen cevaplar, öncelikle, Risale-i Nur’u okumanýn ehl-i tarik için kendi virdine, zikrine ve mürþidine karþý muhabbeti arttýracaðý; zira edilen o zikirlerin derûnunu, esasýný ve hakikatini beyan ediyor olmakla o zikirler yoluyla edinilecek terakkiyi hýzlandýrdýðý, o hakikatli zikirleri müridlerinden isteyen biri olarak mürþide karþý da hürmeti ziyadeleþtireceði þeklindedir. Bilvesile, doðrudan Risale-i Nur’la iman ve ubudiyet dairesine girmiþ olmayýp meselâ tarikat yoluyla bu daireye girmiþ bulunan kiþiler için "Risale-i Nur’u okumak için, þeyhini terke hâcet olmadýðý"ný beyan eder. Bu, gelen tenkidin derûnundaki sâiki, endiþeyi veyahut hasedi tamir ve tedavi eden hikmetli ve þefkatli bir duruþtur. Öte yandan, kendi talebelerine de, o þeyhle mücadele edip varolan menfi damarý kalýnlaþtýrmak yerine, hürmet gösterip, elini öpüp, ‘iliþmeyip,’ mevcut gerilimi kýrmalarýný veya gevþetmelerini tavsiye eder. Benzer bir durum, ulema grubu ve hocalar için de sözkonusudur. Risale-i Nur’dan, hususan lâhikalardan anladýðýmýz üzere, âlimler ve hocalar zümresinde, "Bu iþi en iyi ben biliyorum" yahut "Eh, bu iþi biz de biliyoruz" kabilinden, farklý dozajlarda bir ‘ilmî enaniyet’in varlýðý, Bediüzzaman’ýn tesbitleri arasýndadýr. Kendi taraftar sayýsýný arttýrmak yahut azaltmamak, kendi fikirlerinin ve kitaplarýnýn raðbetine halel getirmemek gibi saiklerle Risale-i Nur’la muaraza yahut Risale-i Nur’u nazarlardan gizleme ve ‘görmezden gelme’ gibi hallerin varlýðý da. Keza, özelde þöhret, makam, maddî imkân, zarar görme korkusu gibi deðiþik sebeplerle bid’alara ve bid’alarýn resmî uygulayýcýlarýna taraftarlýk cihetinden veyahut Vehhabilik damarýyla, bazý hocalarýn ve alimlerin Risale-i Nur’a iliþtiðini ve iliþeceðini de görmektedir. Asla bunlarý görememiþ bir safdil olarak deðil, bilakis bunlarý çok net görmüþ bir hikmet ve dikkat timsali olarak Bediüzzamman’ýn tavsiyesi, "Hocalara iliþmeyin"dir: Tenkid dahi etseler, Risale-i Nur’un hakkýný ve hakikatini müdafaa edin, ama sakýn sakýn, enaniyetlerinin üstüne giderek, yangýna körükle gitmeyin. Bu noktada, Bediüzzaman’ýn böylesi muarazalarýn hususî kalmasý, yayýlmamasý, bilhassa matbuat lisanýna dökülmemesi, ilgili þahýslarýn ortalýkla isimleriyle deþifre olmamasý gibi hassasiyetleri de vardýr. Ki, bu hassasiyetlerin nereden kaynaklandýðýna bakarsak, elbette Hakîm ve Kerîm bir Rabbin bizatihî ‘Hakîm’ ve ‘Kerîm’ olarak tavsif ettiði (bkz. Yâsin ve Vâkýa sûreleri) Kur’ân-ý Azîmüþþan’dan ve onun mübelliði olan Resûl-i Ekrem aleyhissalâtu vesselâmýn sünnetinden elbette! "Ve izâ merrû billaðvi merrû kirâmen" ve "Ýdfa’ billetî hiye ahsen" âyetleri, niye hafýz olmadýðýmýz halde ezberimize kazýnmýþ acaba? Risale-i Nur’da harice, hususan sair ehl-i dine karþý tavrýmýza dönük bir tavsiye olarak tekrar tekrar okunduðundan deðil mi? Ki, bu son âyet ile Rabbimiz ne güzel buyuruyor: "Sen en güzel yol ile sav! Bakarsýn, senin ile arasýnda düþmanlýk olan kiþi, sanki sýcacýk bir dost oluvermiþtir." ‘Dost’larýn sayýsýný arttýrmalý... Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Empfohlene Beiträge
Dein Kommentar
Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.