Levent Geschrieben 21. Dezember 2004 Teilen Geschrieben 21. Dezember 2004 Ehl-i Kitapla Diyalog ve Cihad Stratejisi Kur'an'ýn; fýkri, ilmi ve manevi çalýþma emri olan cihad ve teblið uslûbu azamî derecede nezaket ve nezahet kurallarýný ihtiva eder. Özellikle ehl-i Kitaba karþý yumuþak, ortak kelimeye davet edici, müjdeleyici bir yaklaþýmýn sergilenmesini ister. Hiç þüphesiz, alemlere rahmet olan Resul-i Ekrem Efendimiz (asm), ehl-i kitaba da rahmettir. Dolayýsýyla Kur'an'ýn, Hýristiyan, Yahudi ve Sabiîlere bakan ayetleri, yaþayarak ve uygulayarak açýklamýþ, bize de nasýl davranmamýz gerektiðini fiilen göstermiþtir. Bu hususu ortaya koymadan önce, zihinlerde uyanan, "Hýristiyanlýk ve Musevilikten uzaklaþanlar, acaba ehl-i kitap kategorisinde mi mütala edilmelidir. Ehl-i kitap kimlerdir ve bu kelime ile ne kast edilmektedir?" suallerine cevap arayalým: Ehl-i kitap, Tevrat, Zebur ve Ýncil'e ve Hz. Musa (as), Hz. Davud (as) ve Hz. Ýsa'ya (as) inananlara denir. Kitaplarý tahrif edilmiþ, kendileri ondan uzaklaþmýþ olduklarý halde, yine ehl-i kitaptýrlar. Çünkü, kitaplarý tahrif edilip, dinleri bozulduðu için Kur'an ve Peygamberimiz (asm) gönderilmiþ ve böyle isimlendirmiþtir: "De ki: Ey Kitap ehli! Dininizde haksýz yere haddi aþmayýn. Daha önceden sapan, birçoklarýný saptýran ve yolun doðrusundan uzaklaþan bir topluma uymayýn."1 Muhammed Hamidullah, "Vahye dayanan bir kitaba sahip olduðunu söyleyen herkes, ehl-i kitap kabul edilebilir."2 yorumunu getirmektedir. Þimdi de, ehl-i kitapla olan münasebetlerde takip edeceðimiz temel kaide ve prensiplere göz atalým: Ýnanç hürriyeti: Ýster ehl-i kitap, ister baþkalarý olsun, herkesi inancýnda, düþüncelerinde þahane serbest ve rahat býrakmak, Kur'-an'ýn kesin emridir. Bakara ve Kafirun Sureleri dahil, bir çok yerde buna iþaret edilir: "Dinde zorlama yoktur. Gerçekten doðrulukla eðrilik, iman ile küfür birbirinden ayrýlmýþtýr."3 Allah'ýn insanlýða son elçisi Hz. Peygamber (asm) de bunu fiilen açýklamýþtýr. Müslümanlar da ona ittiba etmekle mükelleftirler. Kimseye inancýný deðiþtirmesi için veya baþka bir inanç telkin ederken, asla en küçük bir baský ve þiddete baþ vurulamaz. Kur'an, ehl-i kitaba nasýl yaklaþmamýz gerektiðini bildirirken, kitap ve peygamberlerini þahid göstererek, onlarý imana davet eder: "De ki: Ey ehl-i kitap! Sizinle bizim aramýzda müþterek olan bir söze geliniz: Allah'tan baþkasýna tapmayalým; Ona hiçbir þeyi eþ tutmayalým ve Allah'ý býrakýp da kimimiz kimimizi ilahlaþtýrmasýn. Eðer onlar yine yüz çevirirlerse, iþte o zaman, ‘Þahit olun ki, biz Müslümanlarýz!’ deyiniz."4 Kim olursa olsun, mücadele, nasihat, öðüt ve davet, "hikmet" çerçevesinde ve en güzel þekilde yapýlmalýdýr: Nahl Suresinin 125'inci ayetinde þöyle buyurulur: "Allah yoluna hikmetle çaðýr, iyilikle nasihat et, yumuþak yaklaþ, onlarla güzelce mücadele et." Ayrýca, ehl-i kitaba en güzel þekilde yaklaþýp, "Ýçlerinden zulmedenleri bir yana, ehl-i kitapla ancak, en güzel yoldan mücadele edin ve deyin ki: Bize indirilene de, size indirilene de iman ettik. Bizim ilahýmýz da sizin ilahýnýz da birdir ve biz Ona teslim olmuþuzdur."5 þeklinde tevhide davet etmeyi tavsiye eder. Kur'an'î ve Muhammedî (asm) metod ve usûl böyle çizilmiþtir ve Müslüman, ehl-i kitaba bu çerçevede yaklaþarak onu hak yola davet etmelidir. Günümüzün þartlarý ise geçmiþ devrelere göre çok daha deðiþiklik arz etmiþ, fevkalade hassasiyet ve nezaket kazanmýþtýr. Duygu, his ve düþünceleri, eski zaman insanlarýyla kýyaslanamayacak kadar vüsat ve giriftlik kazanmýþtýr. Ýlim, akýl, fen ve tekniðin hükmettiði günümüz þartlarý, diyalog ve tebliðin nezaket ve nezahet prensipleri çerçevesinde yapýlmasýný zaruri kýlmaktadýr. Bunu dikkate alan Bediüzzaman, "Medenilere galebe çalmak ikna iledir, söz anlamayan vahþiler gibi icbar ile deðildir."6 þeklinde bir hatýrlatmada bulunmaktadýr. Ehl-i kitabý tahkir etmemek, münakaþa etmemek ve yalanlamamak: Bir hadis-i þerifte, ehl-i kitabýn Tevrat'ý Müslümanlara Ýbranice okuyup, Arapça olarak açýklamalarýna karþýlýk, ehl-i kitabýn size söylediklerine inanmayýn, inkar da etmeyin. Sadece, Biz Allah'a ve bize indirilene,7 peygamberlerine, kitaplarýna inanýyoruz' deyin. Böylece onlar söylediklerinde gerçek üzerinde iseler yalanlamamýþ, hata içinde iseler tasdik etmemiþ olursunuz8 buyurulur. Bu, aslýnda bir teblið ve irþad metodudur. Hiç þüphesiz ki, onlarýn her söylediklerini aynen kabul etmeyi gerektirmez. Kapalý ve muðlak meselelerde, kitaplarýndan veya dinlerinden kaynaklandýðýný ileri sürdükleri meseleleri, sonradan tahkik etmeye ve incelemeye alýnabilir; onlarý da bu iþe katarak, hakikat araþtýrýlabilir. Zaten, gerçeði arama meyli ve fýkir hürriyeti, onlarda fevkalade geliþmiþtir. Yoksa, baþta kestirip atarak veya yalanlayarak, onlarý bütün bütün uzaklaþtýrmak olur. Ýslamiyet, Hz. Adem'den baþlayýp, Hz. Musa (as), Hz. Ýsa'dan (as) geçip Hz. Muhammed (asm) ile kemale erdiðine göre, belki de onlarýn bahsettiði þeyin özü semavidir, Ýslamiyet'in muhtevasýndadýr. Ayrýca, isabetli bir diyalog ve hizmetin ifasýnýn tevfik-i Ýlahiyeye uygun hareket etmekle mümkün9 olacaðýný bilmek gerekir. Vahiy ve Sünnet ile tespit edilemeyen hususlarda ehl-i kitaba uymak: Hiç þüphesiz ki, ehl-i küfrü taklit etmek caiz deðildir. Ancak, ahlakýn kaynaðý din olduðu gibi, sanatýn ve estetiðin de kaynaðý dindir. Pek çok güzellikler, peygamberler vasýtasýyla insanlýðýn ufkuna sokulmuþtur. Ehl-i kitabýn gösterdiði bazý güzel hasletler, davranýþ ve hareketler de peygamberi bir davranýþ olabilir. Nitekim, Ýslamiyet, sair dinlerin bütününü reddetmemiþtir. Güzel yönleri almýþ, eksiklikleri tamamlamýþ, yanlýþlarý tashih etmiþ; çirkin ve yanlýþlarý reddetmiþtir. Zaten, Mümtehine Süresinin 4. ayeti, eski peygamberlerden bazýlarýný anarak ve dikkate sunarak onlara uymamýzý emreder: Ýbrahim'de ve onunla beraber olanlarda, sizin için gerçekten güzel bir örnek vardýr. Onlar kavimlerine demiþlerdi ki: 'Biz sizden ve Allah'ý býrakýp taptýklarýnýzdan uzaðýz.' Peygamber Efendimiz (asm), Abdullah ibn-i Abbas'a (ra) göre, saç konusunda, ehl-i kitabý taklit ederek, alnýnýn üzerine býrakýyordu. Müþrikler ise, baþýn her iki yanýna atýyorlardý. Daha sonra, saçlarýný alnýnýn üzerinden saða-sola ayýrdý.10 Ehl-i kitabý, samimi dost bilmemek ve kýskançlýklarýndan gelen sýkýntýlara karþý tahammül göstermek gerekir: Ancak, Yahudilere de özel bir muamele uygulamak gerekmektedir.11 Kur'an, onlarla Hýristiyanlar arasýnda bir farkýn bulunduðunu belirtir: "Ey Muhammed! Mü'minlere en þiddetli düþman olarak, insanlardan Yahudileri ve Allah'a eþ koþanlarý bulursun. Onlardan sevgice en yakýn 'Biz Hýristiyanýz' diyenleri bulursun. Bu, onlarýn içinde bilginler ve rahibler bulunmasýndan ve büyüklük taslamamalarýndandýr."12 Tabii ki, ehl-i kitabý da, "Ýçlerinden zulmedenleri bir yana, ehl-i kitapla ancak en güzel yoldan mücadele edin ve deyin ki: Bize indirilene de, size indirilene de iman ettik. Bizim Ýlahýmýz da sizin ilahýnýz da birdir ve biz ona teslim olmuþuzdur"13 ayet-i celilesine göre, "zalim ve insaflý" olanlar olarak ikiye ayýrýp, ona göre muamele etmeli. Ýnsaflý olanlarla yukarýda izah etmeye çalýþtýðýmýz "en güzel þekilde" mücadele ederken; "zalim" olanlara karþý da, gerekli hukuki ve idari zecri tedbirlerle mücadele edilmeli. Bediüzzaman ve Dinler Arasý Diyalog Bediüzzaman; gayet nazik, nazenin, müsamahakar, âlicenab, anlayýþlý, yumuþak ve müjdeleyici bir diyalogla teblið anlayýþýna sahiptir. Diyalogu, "cihanþumül ve müsbet/olumlu" olmak üzere iki esasa oturur. Cihanþümuldur, çünkü; atom, hücre, uzuv, unsurlar, daðlar, bitkilerle diyaloga geçer, onlarla konuþur ve onlarý konuþturur. Muhataplarý, insanlar, Müslümanlar ve yediden yetmiþe her kesimdir. Baþta çocuklar, gençler, kadýnlar, ihtiyarlar, hastalar, müttaki/mütedeyyinler, halk, ehl-i ilim, eðitimci, yönetici, politikacý ve meslek erbaplarýnýn herbirisiyle diyalog içindedir. Ýþçi, demiryolu çalýþanlarý, gemi personeli, mahkeme görevlileri, bekçi, jandarma, en azýlý mahpuslarla diyaloga girer; onlara nasihatler eder; mesleklerinin inceliklerini anlatýr. Kürsülere çýkar, halka ders verir. Bu arada, inançsýzlar, ateistler ve ehl-i kitap da onun diyalog ve teblið alanýndadýr. Çünkü, her kesime, her mesleðe ve her meþrebe, her meseleye karþý orijinal yaklaþýmlarý, her probleme karþý pratik bir çözümleri vardýr. Risale-i Nur ise; inançlý, inançsýz, ehl-i iman ve ehl-i kitap olmak üzere insanlýkla topyekün bir diyalog içine girer. Bediüzzaman, ehl-i kitapla diyalogun alt yapýsýný oluþtururken; Hýristiyan alemi, Müslüman alemini esaret altýna almýþken bile, Ýslamiyet'in hakkaniyetini, ilmin ve Müslümanlarýn izzetini muhafaza ederek, asla tezellül göstermeyerek diyalogun, dostluðun, ittifakýn, birlikte hareket etmenin yollarýný gösterir: "Þimdi ehl-i iman, deðil Müslüman kardeþleriyle, belki Hýristiyan'ýn dindar ruhanileriyle ittifak etmek ve medar-ý ihtilaf meseleleri nazara almamak, niza etmemek gerektir. Çünkü küfr-ü mutlak hücum ediyor."14 "Bir sineðe maðlup olan ve bir sineðin kanadýný bile icad edemeyen aciz bir insanýn uluhiyet dava etmesi; ne derece ahmakçasýna maskaralýk olduðu malumdur. Ýþte böyle bir sýrada, o cereyan pek kuvvetli goründüðü bir zamanda, Hz. Ýsa (a.s.) þahsiyet-i manevisinden ibaret olan hakiki Ýsevîlik dini zuhur edecek, yani rahmet-i Ýlahiye'nin semasýndan nüzul edecek, hal-ý hazýr Hýristiyanlýk dini o hakikate karþý saflaþacak, hurafelerden ve tahrifattan sýyrýlacak, Ýslam hakikatiyle birleþecek, manen bir nevi, Ýslamiyet'e inkýlap edecektir. Ve Kur'an'a iktida ederek, o Ýsevîlik þans-ý manevisine tabi ve Ýslamiyet tabi olunan makamda kalacak. Hak dini bu iltihak neticesinde azim bir kuvvet bulacaktýr. Dinsizlik cereyanýna karþý, ayrý ayrý iken maðlup olan Ýsevilik ve Ýslamiyet ittihad neticesinde dinsizlik cereyanýna galebe edip daðýtacak istidadýnda iken, âlem-i semavatta cism-i beþeriyesiyle bulunan þahs-ý Ýsa (a.s.) o din-i hak cereyanýnýn baþýna geçeceði bir muhbir-i sadýk, bir Kadir-i Külli Þey'in vadine istinad ederek haber vermiþtir. Madem haber vermiþ, haktýr. Madem Kadir-i Külli Þey vaat etmiþ, elbette yapacaktýr."15 Diyalogun fikri altyapýsýný oluþturacak diðer hususlara da temas eder: Zalime karþý miskinliði esas tutan Hýristiyanlýk, nihayet cesarete geldi.16 Dindar Hýristiyanlarla dost olunabilir.17 Dinsizler tarafýndan öldürülen mazlum Hýristiyanlar bir nevi þehid sayýlabilirler.18 Hýristiyanlýk alem-i Ýslamla ittifak edecek.19 Hýristiyanlardan hizbü'l-Kur'an'a kuvvetli bir imdat gelebilir.20 Hýristiyanlýk hurafelerden sýyrýlacak.21 Hýristiyanlýk Ýslamiyet'le mezcolacak ve Deccalý daðýtacak.22 Hýristiyanlýk safileceþektir.23 Hurafat ve tahrifattan sýyrýlacak olan Hýristiyanlýk Ýslamiyet'e inkýlap edecek, insanlýða dünya ve ahiret saadeti verecek.24 The Dialogue With the Book Owners and the Cihad Strategy Ali Ferþadoðlu http://www.risale-inur.org Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Gast Geschrieben 22. Dezember 2004 Teilen Geschrieben 22. Dezember 2004 Mehmet Þevket Eygi Karamsar mýyým, Gerçekçi miyim?GEÇEN hafta bir sohbette, bir takým muhteremler "Yooo Þevket bey, bu kadar da karamsar olmayýnýz. Memleket iyiye gidiyor, önümüzde çok güzel günler var..." þeklinde konuþtular.1908'de Jön Türkler'in Ýkinci Meþrutiyet darbesi olduðunda da bazý Osmanlýlar çok iyimser olmuþlar, memleketi güzel günlerin beklediðini sanmýþlardý. Sultan Abdülhamid, Kanun-i Esasî'yi yürürlüðe koyunca bazýlarý ne kadar sevinmiþlerdi.Bugünkü "Dinlerarasý Diyalog" hareketi gibi o günlerde de bazý sarýklý hocalarla kara cüppeli papazlar sokaklarda öpüþüp koklaþmýþlardý. Halk, gençlik, okumuþlar çýlgýn gibiydi. Yaþasýn hürriyet, yaþasýn adalet, yaþasýn müsavat (eþitlik), yaþasýn uhuvvet (kardeþlik) diye naralar atýlýyordu.Basýn serbest kalýnca bir sürü gazete ve dergi çýkartýlmýþ, eli kalem tutan herkes ahkâm kesmeye baþlamýþtý.Hattâ, meþrutiyet sarhoþluðu içinde Con Ahmed Bey diye birisi, termodinamik kanunlarýný hiçe sayarak bir "Devr-i dâim" makinesi üzerinde çalýþmaya baþlamýþtý. Öyle ya, hürriyet gelmiþti...Hürriyet gelince bütün Osmanlýlarýn kardeþ ve dost olacaðý sanýlýyordu. Gayr-i müslim gazete patronlarýndan biri bu hayhuy içinde bir cümle sarf etmiþti: "- Ben Osmanlý Bankasý kadar Osmanlýyým... demiþti. Bu ne demekti?1909'da düzmece 31 Mart vak'asý ile tecrübeli Sultan Abdülhamid tahttan indirildi. O, Osmanlýnýn son hakikî halifesiydi. Ondan sonra gelen Mehmed Reþad ve Mehmed Vahidüddin hanlar hakikî halife deðil, sûrî halifeydi, yâni þeklen halifeydiler, iktidarlarý yoktu. Ýktidar Ýttihadçýlarýn, Jön Türkler'in, Selanik Dönmeleri’nin, Masonlarýn, Ýslâm karþýtlarýnýn eline geçmiþti.Memleket hürriyet, adalet, müsavat, uhuvvet çýlgýnlýðý ve sarhoþluðu içinde çalkalanýrken birden Ýtalya'nýn Trablusgarp (bugünkü Libya) vilayetimize saldýrdýðý haberi geldi. Denizden oraya asker gönderecek güçlü bir donanmamýz yoktu. Afrika'daki bu son topraðýmýz Haçlýlarýn eline geçti. Oluk oluk Müslüman kaný aktý. Mukaddesatýmýz ayaklar altýnda kaldý. Trablusgarp ile birlikte Ege denizindeki Oniki adalar da elimizden gitti.Bu acý darbenin tesirlerini atlatmadan Balkan Savaþý patladý. Ýttihadçýlar hürriyet nutuklarý atmakta ustaydýlar ama siyaset ve diplomaside tecrübe ve birikimleri yoktu. Bu savaþta üç ordumuz periþan oldu. Batý'daki ordumuzu Sýrplar darmadaðýn etti, Selanik'teki ordumuzu Tahsin Paþa bir kurþun atmadan Yunanlýlara teslim etti, doðu ordumuz yenildi, Bulgarlar Çatalca'ya kadar dayandý. Koskoca Rumeli-i þahane elimizden gitmiþti. Sultan Abdülhamid'i beðenmeyenlerde, ondaki siyasetin binde biri yoktu.Balkan harbi tarihimizin en büyük faciasýdýr. Milyonlarca Müslüman öldürüldü. Kadýnlarýn kýzlarýn ýrzýna geçildi. Ne kadar kutsal deðerimiz varsa düþman ayaklarý altýnda çiðnendi.Edirne de elden çýkmýþtý. Bereket versin düþman devletler birbirlerine girdiler de o bölgeyi geri alabildik.Sultan Abdülhamid zamanýnda Adriyatik denizi sahillerine uzanan Rumeli elimizden gitmiþti.Müslümanlar ve Türkler; Jön Türklerin hürriyet, adalet, müsavat, uhuvvet hayallerinin faturasýný çok aðýr bir þekilde ödüyorlardý.Balkan harbi felaketinin ardýndan türediler devletimizi birinci dünya savaþýna soktular ve dört sene sonra imparatorluðumuz Mondros mütarekesiyle teslim oldu. 1922'de de son padiþah ve halifenin yurt dýþýna gitmesiyle 622 yýllýk bir saltanat yýkýldý.Evet o zamanlarda da, "Memleketin ve devletin durumu iyi deðildir. Gidiþat fenadýr. Ufukta kara bulutlar vardýr..." diyenlere karþý birtakým iyimserler "Azizim bu kadar bedbin (karamsar) olma, geleceðimiz çok parlaktýr..." diye itirazlarda bulunuyorlardý.Bir ülkenin, devletin, halkýn iyiye gidip gitmediðinin birtakým ölçüleri vardýr."Herkesin elinde lüks ve pahalý bir cep telefonu var. Binaenaleyh Türkiye iyiye gidiyor..." þeklinde konuþanlara geri zekalý mý demeli, ahmak mý?Ýyiye mi gidiyoruz, kötüye mi, bir bakalým:1. Ýç ve dýþ borçlar 250 milyar dolarý aþmýþ. Devlet bütçesi bu aðýr yükü kaldýramýyor. Bunlarýn faizlerini bile ödemekte zorlanýyoruz. Faiz ödemek için yeniden borç alýyoruz. Bu, iyi bir gidiþ midir?2. 200 milyar dolardan fazla kara para olduðu söyleniyor. Böyle bir birikimin olduðu ülke iyi durumda mýdýr, kötü durumda mýdýr?3. Kokuþma korkunç boyutlara ulaþmýþtýr. Rüþvet, talan, soygun, haram yeme, hortumlama, emanete hýyanet, adam kayýrma, ihalelere fesat karýþtýrma almýþ yürümüþtür.4. Eðitim, kültür, fikir, sanat, mimarlýk son derece gerilemiþtir.5. Birçok temel müessese son derece kirlenmiþtir.6. Toplum, kendisini ayakta tutan ana deðerleri yitirmiþtir. Para, maddî menfaat birinci deðer haline gelmiþtir.7. Gelir daðýlýmýnda büyük adaletsizlik ve çarpýklýk vardýr. Ülkenin balýný kaymaðýný küçük bir azýnlýk yerken, on milyonlarca vatandaþ sýkýntý içinde kývranmaktadýr.8. Bütün medenî, hukuklu, ileri, dengeli ülkelerde ve sistemlerde devlet, dominant din ile barýþýk olduðu halde bizde bitmez tükenmez, kasýtlý, müzmin bir din-devlet çatýþmasý ve uzlaþmazlýðý hüküm sürmektedir. Bu da, sosyal barýþý darbelemektedir.9. Devletin, seçilmiþ iktidarýn, MilletMeclisi'nin, halk iradesinin, millî kimliðin, hukukun, insan haklarýnýn üzerinde tabulaþtýrýlmýþ bir resmî ideoloji vardýr. Son sözü onun temsilcileri söylemektedir.10. On onbeþ yýl önce dünyanýn sayýlý tahýl ambarlarýndan olan ülkemiz þimdi halkýna yetecek buðdayý bile üretememekte, dýþarýdan buðday satýn almaktadýr. Hayvancýlýðýmýz da çökertilmiþtir. Yaðlý bitkiler tarýmý da darbelenmiþtir ve Amerika'dan tankerlerle sývý yemek yaðý ithal edilmektedir.11. Türkiye, sermaye olarak kullanmasý gereken trilyonlarca dolarlýk servetini lüks otomobillere, lüks meskenlere, lüks eþyaya, sefahate, aþýrý tüketime, saçýp savurmaya harcamakta, yatýrmaktadýr.12. Ülkede güvenlik krizi vardýr. Kolluk kuvvetleri kapkaççýlarla baþa çýkamamaktadýr. Asayiþ son derece bozuktur.13. Bursa'da ayda 550 milyon lira maaþ alan bir mahkeme zabýt kâtibesinin bankada trilyonlarca liralýk hesabý çýkmýþtýr.14. Ýslâm Peygamberine -hâþâ- terörist diyen azýlý Evangelistlerin ülkemizde serbestçe çalýþmalarýna izin verilmiþtir. Þu anda 55 bin misyoner gece gündüz Anadolumuzu Hýristiyanlaþtýrmak için faaliyet göstermektedir.15. Haçlýlara böyle hürriyet ve imkân verilirken Müslüman halkýn temel hak ve hürriyetleri son derece kýsýtlýdýr. Müslümanlarýn dinî dernek kurmaya bile haklarý yoktur. Daha birkaç gün önce, Müslüman bir yazar, sekiz yýl hapis yattýktan sonra tahliye edildi. Ülkenin baþbakaný, bakanlarý, milletvekilleri baþlarý eþarplý eþleriyle birlikte bir takým resmî toplantý ve resepsiyonlara gidememektedir.16. Dýþ siyasetimiz ABDve Ýsrail'in, iç siyasetimiz AB'nin, iktisat ve finansýmýz IMF'nin eline verilmiþtir.17. Ülkenin ana güçlerini, binayý ayakta tutan iki sütununu teþkil eden Ýslâmî kesim ile milliyetçi-Türkçü kesimde büyük kirlenme olmuþtur.18. Halkýn dili, gözü, kulaðý olmasý gereken büyük medya kirlenmiþtir.19. Sosyolojik ve antropolojik bakýþ açýsýndan toplumda çözülme, çürüme, daðýlma alametleri görülmektedir. Bir taþra vilayet merkezinde 17 yaþýndaki kýzla iliþkiye giren saygýn kiþiler. Bir ilçede 9 yaþýndaki erkek çocuðunu kullanan saygýn kiþiler. Cep telefonu için trenden atýlarak öldürülen üniversite öðrencisi, alabildiðine azgýnlaþan ve yaygýnlaþan kapkaççýlýk, faizcilik-tefecilik, bitmez tükenmez yolsuzluk hadiseleri...Ah muhterem Rýfký beyciðim, siz bu tablo içinde nasýl iyimser olabiliyorsunuz?Bendeniz iddia ettiðiniz gibi karamsar deðilim, sadece gerçekçiyim... Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Gast Geschrieben 27. Dezember 2004 Teilen Geschrieben 27. Dezember 2004 ...Allah'ýn rahmetinden umut kesmeyin. Çünkü kafirler topluluðundan baþkasý Allah'ýn rahmetinden umut kesmez. (Yusuf Suresi, 87) Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Empfohlene Beiträge
Dein Kommentar
Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.