Adem Geschrieben 21. November 2004 Teilen Geschrieben 21. November 2004 TEFEKKÜR ÜVEYKÝ VE TESBÎHÂT Risâle-i Nûr’dan muhtelif yerleri incelerken, namâz tesbîhâtýndan bahsedilen kýsýmlarda, tesbîhâtla alâkalý enteresan noktalar dikkatimi çekti. Bunlarý okudukça, namaz tesbîhâtýnýn önemini ve büyüklerimizin buna çok fazla ehemmiyet vermelerinin, tesbîhât hakkýnda tekâsül gösterilmemesi için tekrâr tekrâr tahþîdât yapmalarýnýn sýrrýný biraz olsun anlama imkâný nasîb oldu. Tesbîhâtýn bu yönü, emînim ki, çok kimselerin hoþuna gidecek ve namaz tesbîhâtýnýn hikmetini ve önemini anlamamýz daha da kolay olacaktýr. Savaþ günlerinin en çetin dakîkalarinda bile duâ ve tesbîhâti asla terketmedigi rivâyet edilen Duâ Kahramâni Hz. Bediüzzaman, Nur Risâleleri’nin çeþitli yerlerinde namâz tesbîhâtindan sýkça bahsediyor; talebelerinden bu konuda tekâsül gösterenleri þiddetle azarliyor ve namaz tesbîhâtina, ‘Tarîkat-i Muhammediye ve Velâyet-i Ahmediye’nin bir evrâdýdýr’ diyor. Evet; O, bu konuya çok önem veriyor ve bu önemin kaynaðýný îzâh ederken de: “Kardeþlerimizden birisinin namâz tesbîhâtinda tekâsül göstermesine binâen dedim: Namâzdan sonraki tesbîhâtlar tarîkat-i Muhammediyedir (a.s.m.) ve Velâyet-i Ahmediyenin (a.s.m.) bir evrâdidir. O noktadan ehemmiyeti büyüktür. Sonra, bu kelimenin hakîkati böyle inkiþâf etti: Nasil ki, risâlete inkilâp eden velâyet-i Ahmediye (a.s.m.) bütün velâyetlerin fevkindedir. Öyle de, o velâyetin tarîkati ve o velâyet-i kübrânin evrâd-i mahsusasi olan namâzin akabindeki tesbîhât, o derece sâir tarîkatlarin ve evrâdlarin fevkindedir.” diyor. (Kastamonu Lâhikasý - Mektup No: 70 - s.1612). Bizim dikkatimizi çeken esas konu, Devrin Büyük Çilekeþi Hz. Bediüzzaman’in namâz tesbîhâtini âdetâ bir tefekkür ve ilhâm rampasý veya mehbit-i ilhâm-ý ilâhî (ilâhî ilhâm esintilerinin iniþ pisti ve inme zamani) gibi görmesi, tesbîhât esnâsinda muhtelif hususlari tefekkür etmesi ve orada kalbine çeþitli ihlâm esintilerinin ulaþmasi, mânevî ihtârlar almasi. Cenâb-i Hakk’i tesbîh u takdîs edip anarken, cuþ-u huruþa geçip esmây-i ilâhîyi bir bir tâdâd ederken, Allah’in lütfu olarak bâzi müþkillerini halledebilmesi; mânâ iklîminde seyr-u süluk yaparken birtakým kilit ve kilitli noktalarin kendisine açilmasi... Evet, bunlar aþagida detaylica görülecegi üzere Bediüzzaman Hazretlerine, tesbîhât esnâsinda bahþedilen ilâhî lütuflardandir. O, bir tefekkür çilekeþi. Zikir dünyâsini tefekkürle, tefekkür dünyâsini da zikirle buudlaþtiran insan. Duâ’yi destanlaþtiran ve onu kullugumuzun en önemli yani olarak arzeden Muhterem Hocaefendi’nin de buyurdugu gibi, Üstâd Bediüzzaman ve O’nun gibi ayni bereketli memeden süt emenler, “...ömrünü bir tefekkür üveyki gibi geçirir. Þayet bir tümsege ayagi takilsa, fikir dünyasini zikirle buudlaþtirir; tedbirden teslime, temkinden tefvîze geçer, âlemin mesâfelere esir düþtügü yerlerde o, göklerde tayerân ederek hedefine ulaþir...” (Kalbin Zümrüt Tepeleri-1, Tefekkür). Hazreti Bediüzzaman’ýn o bereketli ve çileli ömrü, aynen burada anlatýldýðý muvâcehede geçmiþ ve yeri doldurulamaz bir yitik olarak da Sonsuiz Âleme akýp gitmiþtir. Þimdi, yukarida kisaca zikretmeye çaliþtigimiz hakîkatleri, Risâleler’in muhtelif yerlerinden, kitap/bölüm isimleri ve safya numaralariyla birlikte, biraz daha detaylica görmeye çaliþalim: "Elfu elfi sâlâtin.. cümlesi namaz tesbîhâtýnda okunurken inkiþaf eden lâtif bir nükteyi uzaktan uzaða gördüm. Tamamýný tutamadým, fakat iþâret nev'inden bir iki cümlesini söyleyeceðim." "Namaz tesbihatýnda aynelyakin derecesinde kalbe gelmiþ?, çok risaleleri netice vermiþ, otuz sene akil ve fikrin gida ve ilâci olmuþ bir marifetnamedir. Bunu hem Lem'alar’ýn baþinda, hem kirk elli adet müstakil makine ile yazilsa münasiptir." "Bu nevi kudsî hakikatlerin ekseriyet-i mutlakasý namaz tesbîhâtýnda hatýra geldiklerinden, Sübhanallah, Elhamdü lillâh, Allahu ekber, Lâ ilâhe illâllah kudsî kelimelerinin herbirisi bir menba hükmüne geçtiðinden, aynen namaz tesbîhâtýndaki tertip gibi yazýlmak lâzým gelirken, o zaman tecritteki müþevveþiyet-i hâl o tertibi bozmuþ. Þimdi o Lem'ânýn Birinci Bâbý? Sübhanallah, ikincisi Elhamdülillâh, üçüncüsü Allahu ekber, dördüncüsü Lâ ilâhe illâllah'a dâir olacak. Çünkü Þafiîlerin namaz tesbâhatindan ve duadan sonra otuz üç defa aynen Sübhanallah, Elhamdü lillâh, Allahu ekber gibi otuz üç defa da Lâ ilâhe illâllah’ý çok Þafiîler okuyorlar." "Þimdi zuhur namazini kildim. Tesbîhât içinde siz hâtirima geldiniz ki, herbiri hem kendini, hem hanesindeki akrabâsini düþünmekle mahzun olur. Birden kalbe geldi ki.." "Ben, bu sabah tesbîhâtta Hâfýz Tevfik'e acýdým. Bu iki defadýr zahmet çekiyor tahattur ettim. Birden hâtýra geldi: Onu tebrik et. O, kendini faydasýz bir ihtiyatla Risale-i Nûr'daki çok ehemmiyetli makamýndan ve büyük hissesinden bir derece çekmek isterdi. Fakat hizmetinin kudsiyeti ve azameti, onu yine o büyük hisseye ve pek büyük sevaba muvaffak eyledi. Az bir sýkýntý ve geçici bir küçük zahmetle böyle bir þeref-i mânevîden geri kalmamak gerektir." "O zahmet, benim hakkýmda rahmete döndü. Kalbe geldi ki: "Gerçi Nur þakirtleri, her koðuþta hem kendileri hesabýna, hem senin bedeline tam Nûr dersleriyle çalýþýyorlar. Fakat bu beþinci koðuþ, bir nevi tecrithâne olmasýndan, tazeleniyor, deðiþiyor; Nur dersine daha ziyade muhtaçtýr. Hem Rus'un dehþetli bir inkârla ve Allah'ý tanýmamakla hücûmunu yazan gazetelerin yazýlarýný okuyan gençler ve ihtiyârlar, elbette imân-ý billâhtaki mevcûdiyet ve vahdâniyet-i Ýlâhiyeye dâir gâyet kat'î ve kuvvetli derslere pek ziyâde ihtiyaçlarý var" diye tesbihatta kalbe geldi." Görüldüðü üzere tesbîhât, yapýlmasý gereken bir ibadet, bir sünnet olmasýnýn yanýsýra, onun ilhâm-ý ilâhîye açýk olan sîneler ve bu konuda istidadý bulunanlar için, mehbit-i ilhâm-ý ilâhî olmasý yönü de vardýr. Zâten, Duâ Üveyki Hz. Bediüzzaman da, duâyla, tesbîhâtla, evrâd-ü ezkârla bütünleþmiþ bir insândý. O’nu tanýyanlarýn, sabahlara kadar yana yakýla nasýl duâ ediþini anlatýþlarýný da dinleyelim ve ‘Hitâmuhu misk’ kabîlinden, makâlemizi bununla noktalayalým: “Üstadýn Barla'daki ikametgâhý, iki odadan ibaret bir evdir. Esasen müstakil bir evi ve yeryüzünde taht-ý tasarruf ve temellükünde bir karýþ yeri dahi yoktur. Barla'da sekiz sene müddetle ikamet ettiði ev, üç yüz elli milyon ehl-i Ýslâmýn merkezi hükmünde ilk dershane-i Nuriyesidir. Bu dershane-i Nuriyenin altýnda, daimî akan bir çeþme vardýr. Ve önünde, dershane-i Nuriyenin bitiþik çok kalýn ve üç sütun halinde semaya yükselen gayet muhteþem bir çýnar aðacý vardýr. Çýnar aðacýnýn dallarý arasýnda bir kulübecik yapýlmýþtýr. Burasý, Hazreti Üstad’ýn bahar ve yaz mevsimlerindeki istirahati ve vazife-i tefekküriye ve ubudiyeti için en münasip bir menzildir. Üstadýn sýddýk hizmetkârlarý, talebeleri ve Barla ahalisi diyorlar ki: Üstad’ý, geceleri, dershane-i Nuriyenin önündeki bir þecere-i mübareke olan çýnar aðacýnýn dallarý arasýnda bulunan kulübecikte, sabahlara kadar tesbihatla, ezkârla terennüm eder görürdük. Hele bahar ve yaz mevsimlerinde bu muhteþem aðacýn binlerce dallarý arasýnda þevk ve cezbe içinde uçuþan kuþlar arasýnda Üstadýn böyle sabahlara kadar çalýþmasýný görürdük de, ne zaman uyur, ne zaman kalkar, bilemezdik.” Bayram KUSURSUZ herkul.orgdan Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Empfohlene Beiträge
Dein Kommentar
Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.