Gast Geschrieben 26. Juli 2009 Teilen Geschrieben 26. Juli 2009 Bir balýk, deniz içinde dilediði yöne gidebilir. Ama onun bu hürriyeti, deniz ile sýnýrlýdýr. Ondan dýþarý çýkmasý yasaklanmýþtýr. Karalar, ormanlar onun için yasak bölge. Tilkilerle, aslanlarla arkadaþlýk etmesi, sanki, haram kýlýnmýþ. O, denizde yaþayacak ve ömrünü diðer balýklarla geçirecektir. Bu hürriyet kýsýtlamasý onun zararýna deðil faydasýnadýr. Ýnsanýn denizi de “helâl dairesi”dir. “Helâl dairesi geniþtir, keyfe kâfi gelir. Harama girmeye hiç lüzum yoktur.” ( Sözler) Ýnsan, bu daire içinde kalmak þartýyla, istediði gibi hareket edebilir, dilediði gibi safa sürebilir. Ama bu dairenin dýþý, onun için cehennem tarlasýdýr. Buna göre, hürriyeti þöyle de tarif edebiliriz: “Hürriyet, helâl ve haram dairelerinden dilediðini seçebilme yetkisi ve netice itibariyle de cennet ve cehennem yollarýndan istediðine girme serbestisidir.” Kul, hür olmaz. Nasýl olsun ki, kölenin bile hürriyeti söz konusu deðil. Kulluk ise, kölelikten çok daha ileri bir baðýmlýlýk. Mutlak mânâda ve sýnýrsýz bir hürriyete sahip olmadýðýmýzý nefsimize iyice kabul ettirmek için þöyle bir düþünelim: Ýnsanoðlu, eliyle iþitip, gözüyle koku alýp, kulaðýyla görebiliyor mu? Hayýr. Öte yandan, aklýyla hýfzedip, kalbiyle anlayýp, hafýzasýyla sevebiliyor mu?Cevap; yine Hayýr. Demek ki, insan her organýný ve duygusunu yerinde kullanmaya mecbur. Onu yaratan, organlarýný yerli yerine koyan ve ruh âlemini akýl almaz bir þekilde tanzim eden, her duyguyu, her hissi ayrý vazifelerde çalýþtýran biri var. Bu organlarýn ve duygularýn önüne iki saha açýlmýþ: Helâl ve haram meydanlarý. Ayaðýyla dilediði yere gidip gözüyle istediði yöne bakabildiði gibi, aklýný her sahada kullanabiliyor ve hafýzasýna, olur- olmaz, her þeyi doldurabiliyor. Bu sermayelerden her biri insanýn akýl ve vicdanýna emrediyorlar ki: “Bizi dilediðin gibi yönlendiremezsin! Sen irade sýfatýný doðru deðerlendirmeli ve bizi yaratýlýþ gayemizde kullanmalýsýn!” Ýnsan iradesine tanýnan bu hürriyet, bu serbesti, bu seçme hakký, ne yazýk ki, çoklarýnca yanlýþ deðerlendiriliyor. Ýnsanoðlu, babasýna, amirine, devletine karþý gelme hürriyetine sahip olmadýðýný çok iyi bildiði halde, nasýl oluyor da, Rabbine, Hâlikýna, Mâlikine karþý kendini hür ve serbest sanabiliyor!?.. Asrýmýz alimlerinden Bediüzzaman Said Nursi, hürriyet konusunda çok önemli bir noktaya þöyle parmak basýyor: “Bazý sefih ve lâübaliler hür yaþamak istemediklerinden, nefs-i emmarenin esaret-i rezilesi altýna girmek istiyorlar.” (Hutbe-i Þamiye) Hür olduðunu, dilediði gibi hareket edebileceðini iddia eden bir insan, gerçekte nefsinin esareti altýna girmiþtir. Nefsi ona kötülüðü emreder; o da bu emre kayýtsýz þartsýz itaat eder. Bu esaret, rezil bir esarettir. Bir alimin hizmetine girmiþ bir insanla, bir soygun þebekesinde çalýþan bir baþka insan ilk bakýþta ayný noktada birleþirler: Ýkisi de emir altýndadýr. Ama birincisi büyük bir þereftir, sonu ilim ve irfana çýkar. Diðeri ise rezalettir; neticesi azap ve zindandýr. Sorularla Islamiyet Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
seneullah Geschrieben 28. Juli 2009 Teilen Geschrieben 28. Juli 2009 teþekkürler çok güzel bir yazýydý kýsaca özetlersek; Bir olana eðilmeyen her þeye eðilmek zorunda kalýr ki gerçek esaret budur Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Empfohlene Beiträge
Dein Kommentar
Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.