Webmaster Geschrieben 25. Dezember 2008 Teilen Geschrieben 25. Dezember 2008 8-10 virüs tarafýndan meydana gelen AÝDS, ilk defa homoseksüellerde (eþcinsellerde) baþladýðý için "Homoseksüel Hastalýðý" ismiyle de biliniyor. Ve bu çýlgýnlýk hastalýðýna yakalananlar, toplumdan uzaklaþtýrýlarak hor görülüyor veya Kolombiya'da olduðu gibi, kuduz köpeklere benzer þekilde kurþuna diziliyorlar. Ýlim çevreleri, tedavisi en az 2000 yýlýna kadar mümkün görünmeyen ve mutlaka ölümle sonuçlanan bu hastalýðýn, Orta ve Doðu Afrika'da yayýldýðýný kabul ederken, hastalýðýn çýkýþ sebebi olarak da bu bölgede yasayan Yeþil Maymun üzerinde duruyorlar. Yazýmýzýn bundan sonraki bölümünde, AÝDS'in þimdiye kadar hiçbir yerde ele alýnmamýþ yönlerini inceleyecek ve iç içe mucizelere þahit olacaðýz. Zafer okuyucularý için yapýlan geniþ araþtýrmada ele aldýðýmýz âyet ve hadislerin binler mânâsýndan tek birine dahi ulaþsak, kendimizi bahtiyar addedeceðiz. AÝDS hastalýðýnýn çýkýþ sebeplerini, çýkýþ yeri ve zamanýný, virüsün taþýyýcýsý olan Yeþil Maymun'un özelliklerini, hastalýðýn insanlar üzerindeki tesirlerini ve yayýlýþ hýzýný; kýyametin 10 büyük iþaretinden biri sayýlan DABBET-ÜL-ARZ'ýn âyet ve hadîslerde belirtilen özellikleriyle karþýlaþtýrdýðýmýzda, aralarýnda çok büyük bir benzerlik olduðunu hayretle göreceksiniz. DABBET-ÜL-ARZ ifadesi, âhir zamanda (kýyametin yakýn olduðu asýrlarda) çýkarak inançsýz ve ahlâk düþkünü milletlerin baþýnda patlayacak olan belâ ve musibetlerin tarifinde kullanýlmýþtýr. Dabbet-ül Arz'ýn ilk önce çýkýþ sebeplerini ele alacak ve bununla alâkalý hadisleri inceleyeceðiz. ÇIKIÞ SEBEPLERÝ: Peygamberimiz, Abdullah Bin Ömer'den nakledilen bir hadîsinde, þöyle buyurmaktadýr. (Ýmam-ý Þarâni ÖLÜM - KIYAMET - ÂHÝRET Shf. 412) "Beþ þey vardýr ki, onlara müptelâ olduðunuzda size çeþitli azaplar gelir. Sizlerin, aþaðýdaki þu beþ þeye yetiþmenizden Allah'a sýðýnýrým" 1- Herhangi bîr millette, fuhuþ fiilleri yaygýnlaþýrsa onlarýn arasýnda veba salgýný veya geçmiþteki dedelerinde bulunmayan bir takým yeni hastalýklar ortaya çýkar." Peygamber (S.A.V) Efendimiz, daha sonra Allah'a sýðýndýðý beþ hususu sayarak mübarek sözlerini tamamlamýþtýr. Yukarýdaki hadîs-i þerif, diðerleri gibi tek kelimeyle "mucize" niteliðindedir. Zira Herpes, Zona ve AÝDS benzeri hastalýklar, özellikle fuhuþ fiillerinin iþlendiði toplumlarda ortaya çýkmýþ ve aynen hadîste belirtildiði gibi, "geçmiþteki insanlarda görülmeyen yeni hastalýklar" olarak zuhur etmiþtir. ÇIKIÞ ZAMANI: Kur'an-ý Kerim'in EN - NEML SÛRESÝ' nde, Dabbet-ül-Arz ile alâkalý âyetin meali, aynen þöyledir: "Kýyametin vukuu yaklaþtýðý zaman, onlar için yerden öyle bir dabbe çýkarýrýz ki, ayetlerimize kesin olarak inanmamýþ olduklarýný kendilerine söyler." Bu âyette, dabbenin kýyamete yakýn zamanda görüleceði ve âyetlere inanmayan inançsýzlarýn baþýnda patlayacaðý açýkça belirtilmektedir. ÇIKIÞ YERÝ: Dabbet-ül-Arzýn çýkýþ yeri ile alâkalý olan bir hadîste, þöyle buyurulmaktadýr. (Kýyamet Alâmetleri shf.278) "Onun çýkýþý, üç kere vaki olacaktýr. Birinci çýkýþý, Bâdiye'nin en uzak yerinden olacaktýr. (Diðer bir rivayete göre Yemen'den çýkacaktýr.) Fakat çýkýþýný Mekke'liler duymayacak, yani çýkýþ haberi Mekke'ye ulaþmadan tekrar gizlenecektir. Sonra bir kere daha çýkacak, bu sefer çýkýþ haberi Mekke'ye ulaþacaktýr." Yukarýdaki ifâdelerden þu manalarýn anlaþýlmasý hiç de zor deðildir. 1- Hadîste belirtilen "Bâdiye" çöl alaný demektir. Bâdiyenin en uzak yeri þeklinde îma edilen yerler, Mekke ve paralelindeki Büyük Sahra'nýn uç kýsýmlarýdýr. Doðu Afrika'nýn yer yer aðaçlýklý olan bu yerleri, AÝDS virüsünün taþýyýcýsý olan Yeþil Maymun'un yaþadýðý bölgelerdir ki, hadîste belirtildiði gibi, hastalýðýn ilk çýkýþ noktasý burasýdýr. 2- AÝDS virüsü bati âlemine sirayet ettiðinde, ilk defa homoseksüeller arasýnda görüldü ve ahlâksýzlýðýn yaygýnlaþtýðý Kalifornia, Newyork, San Fransisko ve Haiti adasý gibi yerlerde arka arkaya ölümlere sebep olarak paniðe yol açtý. AÝDS'in bu ikinci çýkýsýnda da Mekke'ye ulaþmadan gizlenmesi, hastalýðýn Ýslâm ülkelerine sirayet etmeden yaygýnlaþacaðý mânâsýný taþýmaktadýr. 3- Hadîsten çýkartýlabilecek üçüncü iþaret, son derece net olup, dabbenin 3. safhasýnda Mekke'ye, yâni Ýslâm ülkelerine ulaþacaðý þeklindedir. Nitekim AÝDS, Batý dünyasýndan sonra sýnýrlarýmýzý aþmýþ ve ilk defa Ýstanbul'da olmak üzere, kurbanlarýný seçmeye baþlamýþtýr. ÞEKLÝ: Peygamber (S.A.V.) Efendimiz, Ýbn-i Abbas'tan (r.a.) nakledilen bir hadîsinde, Dabbet-ül arz'ý þu þekilde tasvir etmiþtir. (Kýyamet Alâmetleri, shf. 276) "Yüzü insan yüzüne benzer, gagasý kýllýdýr ve üzerinde her çeþit hayvanýn rengini taþýyan bir kuþun gagasý gibidir. Dört ayaklýdýr." Peygamberimiz (S.A.V.), Hz.Ali (r.a.) dan nakledilen diðer bir hadîsinde ise, dabbet-ül arz için "sakallý bir dabbedir" buyurmuþtur. (Esbab-ý Nüzul, shf. 393) Þimdi, AÝDS virüsünün taþýyýcýsý olan Yeþil Maymun'a ait özellikleri sýralayacak ve bu özellikler ile yukarýdaki hadîsler arasýndaki akýl almaz uygunluðu göstermeye çalýþacaðýz. Hadîslerden ilkin, cümleler hâlinde ele alýyor ve hemen yanlarýna Yeþil Maymun'un özelliklerini getiriyoruz. 1- Yüzü, insan yüzü gibidir: Yeþil Maymun, hayvan türleri arasýnda, yüzü insana en fazla benzeyen hayvan olarak bilinir. 2- Gagasý kýllýdýr: Yeþil Maymunun öne doðru fýrlayan ve bir gagayý andýran aðzýnýn çevresi, bol miktardaki kýllarla çevrelenmiþtir. Resimden de göreceðimiz gibi, ilk bakýþta bir sakalý andýran bu kýllar, "Sakallý bir dabbedir" þeklindeki 2. hadîsi, mükemmel bir þekilde doðrulamaktadýr. 3- Üzerinde her çeþit hayvanýn rengini taþýr: Yeþil Maymun'un rengi, ansiklopedilerde þöyle belirtilir: "Sýrtý yeþilimsi kurþunîdir. Yüzü kahverengiye çalar, yanaklarý ve karný, sarýmsý beyazdýr." (G.Y. Hayvanlar Ans. Say: 25) Evet Yeþil Maymun, hadîste belirtildiði gibi her çeþit hayvanýn rengini taþýmaktadýr. 4- Dört Ayaklýdýr: Yeþil Maymun, birçok memeli hayvan gibi dört ayaklýdýr. Evet, hadîsi tekrar okuyalým. "Yüzü insan yüzü gibidir. Gagasý kýllýdýr ve üzerinde her çeþit hayvanýn rengini taþýyan bir kuþun gagasý gibidir. Dört ayaklýdýr." ÝNSAN ÜZERÝNDEKÝ TESÝRLERÝ: Þimdi, bir baþka hadîsi ele alacaðýz. 13 Asýr öncesinden yapýlmýþ olan bu mükemmel tarifi, yine büyük bir hayretle okuyacaksýnýz. Efendimiz (S.A.V.) Dabbet-ül Arz'ýn müminler (Ýmân edenler) ve kâfirler (inkarcýlar) üzerindeki tesirlerini, þu mübarek sözleri ile ifâde etmiþtir. "Dabbe, mümine rastlayacak, müminin yüzünü damgaladýðýnda, onun yüzü pýrýl pýrýl olacak. Kâfiri damgalayýnca, simsiyah kesilecek" Bu hadîsin ilk cümlesi, dabbenin îman edenler için bir tehlike olmayacaðýný göstermektedir. Zira AiDS'in kavurduðu fuhuþ sektöründe, hiç bir müslümanýn parmaðý yoktur. Dolayýsýyla müslümanlar, imânýn bereketiyle böyle bir belâdan kurtulacak ve doðru yolda olmanýn mükâfatýný görecektir. "Yüzün pýrýl pýrýl olmasý "zaten Müslümanlarýn en önemli özelliðidir. Hadîsin ikinci cümlesinde, bu belâ ile damgalanan kâfirin simsiyah kesildiði belirtilmektedir. Bu cümle, gerçek bir týp mucizesi niteliðindedir. Çünkü AÝDS'e yakalanan hastalarýn dýþ görünüþü gitgide deðiþmekte ve o kimselerin yüzü, hadîste beyan edildiði gibi karararak simsiyah kesilmektedir. Hadîste geçen bu kararma hâdisesine ve bu hadîs-i þerifin baþlý baþýna bir mucize olduðuna, AÝDS hastalýðýnýn bütün dünya ülkeleri tarafýndan KARA ÖLÜM olarak adlandýrýlmasý þahit deðil midir? Ayný konu ile ilgili diðer bir hadis, "Dabbe müminin yüzünü aðartýr, kâfirin ise burnunu kýrar" þeklindedir. (Esbab-ý Nüzul, shf. 394) Evet, bu hastalýk ile burunlarý havada olan, yâni kendilerini beðenerek Firavunlaþan ve her türlü ahlâksýzlýðý öðünerek yapan þýmarýklarýn burunlarý kýrýlmýþ, yaptýklarý tiksindirici fiillerin cezasýný, hayatlarýyla öder hale gelmiþlerdir. Bu hastalar, dünyanýn neresinde olursa olsun toplumdan tecrid edilmekte ve hak ettikleri nefreti fazlasýyla görerek periþan olmaktadýr. Bazýlarý intiharý seçen homoseksüel hastalardan 27'sýnýn Kolombiya'da kurþuna dizilmesi, "dabbe kâfirlerin burnunu kýrar" þeklinde ki hadîs-i þerifin en ibretli örneðidir. YAYILIÞ HIZI: Dabbet-ül arzý görür gibi tarif eden bir baþka hadîs de, þöyledir: "Dabbe, yeryüzünde bir yýldýz gibi seyredecek, peþine düþen onu yakalayamýyacak; ondan kaçsa, kurtulamýyacak" (Kýyamet Alâmetleri, shf. 277) AÝDS hastalýðýnýn Batý Dünyasýný birkaç ay içinde sarmýþ olmasý, yukarýdaki hadîsin ilk bölümünü açýklamaya gerek býrakmamaktadýr. Zaten AÝDS virüsünü taþýyan bir kiþinin uçakla seyahat etmek suretiyle, dünyanýn bir ucuna gitmesi ve bu virüsü, ahlâksýzlýk yoluyla baþkalarýna nakletmesi, bir günlük bir iþtir. Hadis-i þerif’in “Dabbe yeryüzünde bir yýldýz gibi seyredecek” þeklinde ki kýsmý “AÝDS’li hasta sayýsýnýn her 10 ayda bir kat artýþ seyretmesiyle tasdik edilmiþ durumdadýr. Nitekim, ilk defa 1980 yýlýnda görülen bu hastalýðýn üzerindenhenüz çok kýsa bir zaman geçmesine raðmen dünya saðlýk teþkilatý ( WHO) gerekli tedbirleri alýnmadýðý taktirde gelecek 5 yýl içinde en az 100 milyon kiþinin AiDS'ten öleceðini açýklamýþtýr. dabbenin yayýlýþ hýzý ile alâkalý olarak verdiðimiz hadîsin ikinci cümlesinde, "peþine düþen kimselerin onu yakalayamayacaðý" belirtilmektedir ki, bu hastalýða her türlü gayrete raðmen bir çare bulunmayacaðýna iþaret olabilir. AÝDS virüsünü ilk tarif eden Prof. LUC Montagnier'e göre, bu hastalýða karþý bir aþý geliþtirmek, þimdilik mümkün deðildir. Çünkü AÝDS virüsü, aynen nezle virüsü gibi binlerce kimliðe bürünmekte ve devamlý genetik deðiþmeler göstermektedir. Bu yüzden hastalýða karþý aþý veya ilaç geliþtirmek, en az 2000 yýlýna kadar beklenmemelidir. Hadîsin son kýsmý da hayret vericidir. Zira "ondan kaçarsa kurtulamayacak" þeklindeki tarifte, AiDS'in en önemli özelliklerinden biri ortaya konmaktadýr. Bilindiði gibi AÝDS'in kuluçka dönemi, yaklaþýk 5 ile 7 yýl arasýndadýr. Yâni bu hastalýðýn þu andaki kurbanlarý, AÝDS virüsünü daha böyle bir hastalýk bilinmediði zamanlarda almýþlardýr. Bu yüzden belki de milyonlarca kiþi için iþ iþten geçmiþ durumdadýr. Dolayýsýyla bu kiþilerin artýk ahlâksýzlýktan kaçmakla kazanacaklarý bir þey yoktur. Evet Hadîs-i þerif, ondan kaçsalar bile kurtulamayacaklar derken, bir týp mucizesine iþaret etmektedir. Âyet ve hadîslerin dýþýnda, asrýmýzda ki Ýslâm âlimlerinin dabbet-ül arz konusundaki açýklamalarý da dikkat çekicidir. Merhum Elmalýlý Hamdý Yazýr Hak Dini Kur'an Dili Tefsirinde, "dabbe" kelimesinin ifade ettiði bir manayý söyle dile getirmektedir. "Dabbe kelimesi, bir çürüklüðün etrafa bulaþmasý gibi, hareketi gözle görülmeyen þeylerde kullanýlýr " Bu açýklamaya göre, dabbe kelimesinin iþaret ettiði mana, "hareketi gözle görülmeyen, yâni son derece küçük olan þeylerin insan vücuduna nüfuz ederek yayýlmasý"dýr Ýslam alimlerinden Bediüzzman Said Nursi’nin bu konuda ki açýklamalarý oldukça dikkat çekicidir. Dabbet - ül arz, insanýn kemiklerini aðaç kurtlarý gibi kemiren ve diþinden týrnaðýna kadar yerleþen aðaç kurtlarýna benzetilmiþ ve müslümanlarýn imân bereketi ve günahlardan kaçýnmalarýyla bu hastalýktan muhafaza olunacaklarý ifade edilmiþtir. Evet, özellikle Batý Âleminde, inkarcýlar için bir kýyamet havasý esmektedir. Lût kavmi, ahlâksýzlýk ve homoseksüellikten helake uðramýþtý. Þimdi ise modern ve medenî (!) batý dünyasý, ayný suçlarý iþlemiþ olmaktan ötürü helake gidiyor.. Gerçeðe Doðru 5, Zafer Yayýnlarý Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 25. Dezember 2008 Autor Teilen Geschrieben 25. Dezember 2008 Kýyamet alametlerinden biri "dâbbetü'l - arz"ýn çýkýþýdýr. Peygamber efendimiz þöyle bildirir: "Onun alametlerinden biri, güneþin battýðý yerden doðmasý ve kuþluk vakti insanlarýn üzerine "dâbbe''nin çýkmasýdýr. Bu alametlerden hangisi önce belirirse, ötekisi onu kýsa zamanda takip edecektir." (Müslim, Fiten, 118; Ýbn Hanbel, "Müsned", II, 201) "Dâbbe, yanýnda Hz. Musa'nýn asâsý ve Hz. Süleyman'ýn mührü olduðu halde çýkar. Mü'minin yüzünü asa ile parlatacak, kâfirin burnunu da mühürle damgalayacak. O zamanda yaþayan insanlar bir araya geldiklerinde mü'min- kâfir belli olacaktýr." (Ahmed b. Hanbel, "Müsned", II, 491) Dâbbe kelimesi “canlý, hareket eden varlýk” anlamýnda kullanýlýr. Kelime anlamýndan hareketle tren, otomobil gibi þeylere de “dâbbe” denebilir. Mesela, bin yýl önce yaþamýþ birisini hayalen günümüze getirsek, yüz vagonlu treni görse “iþte bu dâbbetü'l-arz" diyebilir. Ama bu kelime daha çok hayvanlar için kullanýlýr. Burada “Dâbbetü'l - arz acaba tek bir fert midir? Yoksa bir tür müdür?” sorusu hatýra gelebilir. Tek bir ferdin o kadar insana muhatap olmasý düþünülemez. Bu durumda onu bir tür olarak görmek daha uygun olacaktýr. Dâbbenin ne olduðu hususunda deðiþik yorumlar yapýlmaktadýr. Mesela Hz. Alinin þöyle dediði nakledilir: “Bundan murat kuyruklu deðil sakallý dâbbedir.” Böyle bir bakýþta onun bazý þerli insanlara iþaret ettiði anlaþýlabilir. Dâbbeye “AÝDS mikrobu” diyenler vardýr. “Televizyon” þeklinde deðerlendirenler vardýr. Hatta “robotlar olabilir” görüþünü ileri sürenler vardýr. Bu son görüþe, zaman gelecek insan eliyle yapýlan ve yapay bir zekâ verilen robotlar, “efendilerinin” sözünü dinlemeyecekler, insan medeniyetini alt üst edeceklerdir. Kur’anda Dâbbe "Dâbbe" kelimesi Kur’anda on dört defa geçer. Bu kelimenin çoðulu olan “devâbb” ise dört defa kullanýlýr. Örnek olarak bunlardan bazýlarýna bakalým: "Yeryüzünde yaþayan bütün canlýlarýn (her dâbbenin) rýzký ancak Allah'a aittir." (Hûd, 6) “Her canlýnýn (dâbbenin) dizgini Allahýn elindedir.” (Hud, 56) "Allah her canlýyý (dâbbeyi) sudan yaratmýþtýr. Bunlardan kimi karný üzerinde sürünür, kimi iki ayakla yürür, kimi de dört ayakla yürür. Allah dilediðini yaratýr. Allah, þüphesiz her þeye kadirdir." (Nûr, 45) Neml suresi 82. ayette geçen "dâbbetü'l- arz" ise, müfessirlerce genelde kýyamet alameti olarak açýklanýr: "Tehdit edildikleri þey baþlarýna geldiði zaman onlara yerden bir dâbbe çýkarýrýz da, insanlarýn âyetlerimize kesin olarak inanmadýklarýný kendilerine söyler." Ayetin zahirine göre, arzdan çýkacak bu dâbbe insanlara konuþacak, onlarýn Ýlahi ayetlere tam inanmadýklarýný söyleyecektir. Buradan hareketle bu dâbbenin radyo, televizyon, hatta internet olabileceðini söyleyenler vardýr. Çünkü bunlar yerden çýkan hammaddelerle yapýlýr ve insanlarla konuþurlar. Hatta bazý rivayetlerde “Dâbbenin baþý bulutlara deðecek” denilir. Bilindiði gibi, televizyonlar uydu baðlantýlýdýrlar ve uydularýn da baþý semadadýr. Dinin helal – haram ölçülerine uyan insanlar bu aletlerden yararlanýrlar. Böyle ölçülerden mahrum olanlar ise, daha çok zarar görürler. Çünkü bu aletler þerde ve günahta da kullanýlabilmektedir ve hatta bu tarz kullanýmlarý daha yaygýndýr. Kanaatimizce dâbbenin konuþmasýný dil ile konuþmak þeklinde anlama zorunluluðu yoktur. Bu konuþma “lisan-ý hal” yani hal diliyle de olabilir. Mesela trafik lambalarý ve iþaretlerinin dili yoktur ama insanlara çok þeyler söylerler. Dâbbe neler söylüyor? Þu gördüðümüz âlem Ýlahi ayetlerle doludur. Ama insanlarýn çoðu bu ayetleri anlamaz, günlük olaylarýn akýþýna kapýlýr, gafletle günlerini geçirir. Cenab-ý Hak, insanlarý uyarmak için zaman zaman felaketler gönderir. Bu, bir deprem, bir kasýrga, bir sel olabildiði gibi, bazen da bir hayvan olabilir. Kur’ana baktýðýmýzda bazý kavimlere bazý hayvanlarýn ceza olarak gönderildiklerini görürüz. Mesela Firavun ve kavmine bit, çekirge ve kurbaða gönderilmiþ, bunlar her tarafý istila ederek o inatçý insanlarý cezalandýrmýþlardýr. Bunlarýn benzerlerini günümüzde de görmek mümkündür. “Rüzgârýn diþleri” denilen çekirgeler kara bir bulut halinde gelip ekin tarlasýna inmekte ve tekrar havalandýklarýnda geride iþe yarar bir þey býrakmamaktadýrlar. Keza, Ka’beyi yýkmak için gelen Ebrehe ve ordusuna sürüler halinde kuþlar gönderilmiþ, bunlar gaga ve ayaklarýnda taþýdýklarý özel taþlarý bu zalimlere yaðdýrmýþlar, onlarý darmadaðýn etmiþlerdir. Bu olay Kur’anda müstakil bir sureyle anlatýlýr. Fil suresinde anlatýlan bu olay, peygamber efendimizin dünyaya teþriflerinden kýsa bir süre önce meydana gelmiþtir. Surede geçen “ebabil” kelimesi kuþlarýn sürüler halinde geldiklerini ifade eder. Tasvir edilen tablo, tam bir “semavi bombalama” olayýdýr. Filolar halinde gelen bombardýman uçaklarýnýn hedefe bomba yaðdýrmalarý gibi, bu kuþlar grup grup gelerek o insanlarý “kendisinden çekirge sürüsünün geçtiði bir ekin tarlasýna” çevirmiþlerdir. Kur’an, göklerin ve yerin askerlerinin Allahýn emrinde olduklarýný bildirir. (Müddessir 31) Allah dilediði zaman bu askerlerini inatçý kimseleri cezalandýrmada kullanýr. Mesela su rahmettir. Ama Allah dilerse, Nuhun kavmini helak eden bir tufana dönüþür. Gökten bardaktan boþanýrcasýna yaðmur indirilir, yerden sular fýþkýrtýlýr. Bunun sonunda, asi ve mütemerrit bir kavim sulara gark olur, tarih sahnesinden silinir. Bazýlarý bu tür olaylarý tesadüfle açýklamaya çalýþabilir. Ama âlemde tesadüfe asla yer yoktur. Einsteinin ifadesiyle “Allah zar atmaz.” Yani iþini ihtimale býrakmaz. Hamdi Yazýr'ýn da dikkat çektiði gibi, “bizim tesadüf olarak gördüðümüz þeyler, gerçekte Ýlâhî birer tasarruftur.” Kur'anýn bildirdiðine göre, Cenab-ý Hak her an tasarruftadýr. (Rahman, 29) Þu âlem yoktan var edilmesiyle Yüce Yaratýcýyý gösterdiði gibi, atomdan galaksilere varýncaya kadar her þeyde meydana gelen faaliyetlerle O'nun tasarruflarýndan haber verir. Cenab-ý Hak, kâinatý yaratýp, sonra onu kurulmuþ saat gibi kendi halinde iþlemeye terketmiþ deðildir. Bir zerre bile Onun izni olmadan hareket etmez. "Bir yaprak bile Onun ilmi dýþýnda yere düþmez." (En'am, 59) "Hiçbir diþi O'nun bilgisi dýþýnda hamile kalmaz ve doðurmaz." (Fatýr, 11) Deli dolu esiyor görülen rüzgâr, rast gele deðil, Onun emrettiði þekilde eser. Bazen meltem olur yüzümüzü okþar, bazen fýrtýna olur, bir "azap kamçýsý" olarak görev yapar. Dâbbe ile ilgili rivayetler incelendiðinde bu dâbbenin ahirzamanda insanlarýn büsbütün yoldan çýkmalarýyla onlara ceza olarak çýkacaðý anlaþýlýr. Mü’minler imanýn bereketiyle ondan zarar görmezler, ama isyankâr kimseler bununla cezalandýrýlýrlar. AÝDS Dâbbe mi? Bu noktada hatýra AÝDS mikrobu gelebilir. Çünkü bu mikrop daha çok gayr-i meþru beraberliklerin neticesinde bulaþmaktadýr. Tarih boyunca gayr-i meþru beraberlikte bulunanlar daima olmuþtur ama hiçbir zaman bu beraberlikler günümüzdeki çýlgýnlýk boyutlarýna varmamýþtýr. Bu açýdan AÝDS mikrobunu Ýlahi bir ceza olarak deðerlendirmek gayet makul görülmektedir. Hatta Hz. Süleymanla alakalý Kur’anda anlatýlan þu olay, dâbbenin bu cihetine bir iþaret olarak görülebilir: Hz. Süleyman'ýn, cinleri büyük binalar, heykeller vb. yapýmýnda çalýþtýrmasý anlatýldýktan sonra, þöyle denilmektedir: "Eceli gelip de Süleyman’ýn ölümüne hükmettiðimizde asasýný kemirmekte olan bir aðaç kurdu (dâbbetü'l- arz) ölümünü onlara fark ettirdi. Süleyman yere düþünce, cinler anladýlar ki, eðer kendileri gaybý bilselerdi, o meþakkatli iþe devam edip durmazlardý." (Sebe, 14). Rivayete göre Hz. Süleyman onlarý bu iþte çalýþtýrýrken bastonuna yaslanýr, bu þekilde onlarý kontrol ederdi. Ama bu haldeyken Azrail (as) gelip ruhunu kabzetti. Cinler Onun vefat ettiðini anlamadýlar, çalýþmaya devam ettiler. Bir aðaç kurdu Onun bastonunu kemirince, bastonu kýrýldý, Hz. Süleyman yere düþtü. Cinler Onun vefatýný ancak o zaman anladýlar. Þayet gaybý bilselerdi bu þekilde bir azap içinde çalýþmaya devam etmezlerdi. (Not: Burada nazara verilen Hz. Musanýn bastonu, Onun kurduðu devlet sistemine ve aðaç kurdunun bunu kemirmesi, içten içe bu sistemi yýkmaya çalýþan komitelere bir iþaret olarak da deðerlendirilmiþtir. Doðrusunu Allah bilir.) Ýþte bu dâbbe Hz. Süleyman’ýn bastonunu kemirdiði gibi, dâbbetü'l- arz dahi AÝDS mikrobu þeklinde veya baþka bir þekilde haddini aþan bazý insanlarý kemirip onlarý maðlup etmesi mümkündür. Ama “dâbbe AÝDS midir?” denilirse “evet” demek bir takým sýkýntýlarý beraberinde getirir. Çünkü AÝDS dâbbe hakikatinin bir parçasý olabilir, ama onu tümüyle ifade etmeyebilir. Meseleye þu açýlardan bakmakta yarar görüyoruz: Ayette geçen "dabbe" kelimesinin elif lamsýz, yani belirsiz bir þekilde kullanýlmýþ olmasý, bunun bilinmeyen, tanýnmayan bir varlýk olduðunu ifade eder. (Ýngilizcede kullanýlan “the” takýsý gibi Arapçada “el” takýsý vardýr. Dâbbe kelimesinde bu takýnýn kullanýlmamasý onun tam bilinmediðine, hatta tam bilinemeyeceðine bir iþaret gibidir.) -Delalet etmek ayrý, tazammun etmek ayrýdýr. Dâbbe kelimesi AÝDS veya kötüye kullanýlan televizyonu içine alabilir, ama onlara kesin bir delaleti yoktur. -Din bir imtihandýr. Ýmtihanda ise “akla kapý açýlýr, irade elinden alýnmaz.” Böyle olunca, kýyamet alametlerinin herkesin görüp anlayacaðý þekilde çýkmalarýný beklemek yanlýþ olur. Mesela alnýnda “bu kâfir” yazan bir deccal beklemek, elinde sihirli bir deðnekle birden ortalýðý düzeltecek bir mehdinin zuhurunu gözlemek, Ashab-ý Kehfin tekrar maðaralarýndan çýkmalarýný intizar etmek gibi rivayetleri tam anlamamak anlamýna gelir. (Rivayete göre ahirzamanda insanlýða çok büyük zararlar verecek biri çýkar. Deccal denilen bu þahsýn alnýnda “bu kâfirdir” yazýsý bulunur. Peygamberimizin neslinden gelen Mehdi buna karþý mücadele eder. Mehdi zamanýnda maðaradaki Ashab-ý Kehf uykudan uyanýrlar. Demek ki Mehdi, üçyüz yýldýr uykuda olan gençliði uyandýrýr. Onun mühim bir kuvveti gençlerden meydana gelir. Çünkü Kehf suresinde Ashab-ý Kehfin bir takým gençler olduðu açýkça ifade edilmektedir.) -Ayetlerin bir kýsmý muhkem, bir kýsmý müteþabihtir. Yani bazý ayetlerin manasý açýk iken bazýlarýnda bazý kapalý yönler vardýr. Benzeri bir durum hadisler için de geçerlidir. Bu tür kapalý manalarý “ilimde kökleþmiþ zatlar” anlayabilirler ve bunlarýn tevillerini yaparlar. -Te'vil, "bir delile dayanarak, lafzýn muhtemel manalarýndan birini tercih etmektir.” Te'vilde bir katiyet olmayýp, "mümkün bir ihtimal" söz konusudur. Bu cihetten, müteþabih ayetlerle ilgili te'viller, kanaat verebilirse de kesinlik ifade etmezler. Bunlarla ilgili nihai hüküm ve söz, Cenab-ý Hakk'ýndýr. -Müteþabih manalarda nihai söz Cenab-ý Hakk'ýndýr. "Gaybýn anahtarlarý O'nun yanýndadýr. O'ndan baþkasý onlarý bilemez... " (En'âm, 59). "O gün sýrlar ortaya çýkacak" (Tarýk, 9) ayetinin hükmüyle, sýrlar kýyamet günü bildirilecek, "Allah kýyamet günü, ihtilafa düþtüðünüz þeyleri size açýklayacak" ayetinin manasý görülecektir. (Hacc, 69) SONUÇ Baþtan buraya kadar yaptýðýmýz nakiller ve deðerlendirmelerde herkesin tam kanaat getireceði bir sonuca varmadýðýmýz, konuyu bir derece muallâkta/ askýda býraktýðýmýz görülür. Ýnsanýn ilmi sýnýrlýdýr. Mesela “zaman nedir, ruh nedir” gibi sorulara çok net cevap veremeyiz. Hatta bazý kevni gerçeklerde de bir derece bilinmezlik söz konusudur. Sözgelimi atomun ne olduðunu tam bilmiyoruz, hayatýn muammasýný tam çözmüþ deðiliz. Demek ki bazý meseleler gül goncasý gibidir, bir yapraðý araladýðýmýzda aralanmayý bekleyen baþka yapraklar karþýmýza çýkar. Bize düþen, bilinmezleri bilme yolunda uðraþý vermek, gayret göstermektir. Ýnsanýn bu tür sýrlý meseleleri araþtýrmasý sisli bir denizde yapýlan seyahate benzer. Ýnsan böyle bir seyahatte önündeki kayalarý ve ilerdeki kýyýlarý çok net göremez. Ama bu gizemlilik, bu seyahate ayrý bir güzellik katar. Kanaatimizce meselenin bu tarzda ele alýnmasý daha isabetlidir. “Bundan murat þudur” diyenler yarýn öyle olmadýðýný gördüklerinde mahcup olabilirler. Kesin hüküm vermek yerine “Bundan murat þu olabilir.” demek daha yerindedir ve ihtiyata daha uygundur. Çünkü, “De ki: Gerçek ilim Allahýn katýndadýr.” (Mülk, 26) “Göklerde ve yerde Allahtan baþkasý gaybý bilemez.” (Neml, 65) Doç. Dr. Þadi Eren Zitieren Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Empfohlene Beiträge
Dein Kommentar
Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.