EMRE Geschrieben 21. Dezember 2008 Teilen Geschrieben 21. Dezember 2008 DÖRDÜNCÜ ÞUÂ'NIN YALNIZ BÝRÝNCÝ MERTEBESÝ حَسْبُنَا اللَّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ Bir zaman ehl-i dünya beni her þeyden tecrid ettiklerinden beþ çeþit gurbetlere düþmüþtüm. Ve ihtiyarlýk zamanýmda kýsmen teessürattan gelen beþ nev'i hastalýklara giriftar olmuþtum. Sýkýntýdan gelen bir gafletle Resâle-i Nur'un teselli verici ve meded edici envarýna bakmýyarak doðrudan doðruya kalbime baktým ve ruhumu aradým. Gördüm ki; gayet kuvvetli bir aþk-ý beka ve þedid bir muhabbet-i vücud ve büyük bir iþtiyak-ý hayat ve hadsiz bir acz ve nihayetsiz bir fakr bende hükmediyorlar.. Halbuki müthiþ bir fenâ o bekayý söndürüyor. O hâletimde yanýk bir þâirin dediði gibi dedim: Dil bekasý hak fenâsý istedi mülk-ü temin. Bir devâsýz derde düþtüm, âh ki Lokman bîhaber. Me'yûsâne baþýmý eðdim, birden حَسْبُنَا اللَّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ âyeti imdadýma geldi, dedi: "Beni dikkatle oku" Ben günde beþyüz defa okudum. Benim için aynelyakîn suretinde inkiþaf eden çok kýymetdar envârýndan bir kýsmýný ve yalnýz dokuz nurunu ve mertebesini icmalen yazýp, eskiden aynelyakîn ile deðil, belki ilmelyakîn ile bilinen tafsilatýný Risâle-i Nur'a havale ediyorum. BÝRÝNCÝ MERTEBE-Ý NURÝYE-Ý HASBÝYE: Bendeki aþk-ý beka, bendeki bekaya deðil, belki sebepsiz ve bizzat mahbub olan kemâl-i mutlak sâhibi Zât-ý Zülkemâl'in ve Zülcemâl'in bir isminin bir cilvesinin mâhiyetimde bir gölgesi bulunduðundan, fýtratýmda O Kâmil-i Mutlak'ýn varlýðýna ve kemaline ve bekasýna müteveccih olan muhabbet-i fýtriye gaflet yüzünden yolunu þaþýrmýþ, gölgeye yapýþmýþ, âyinenin bekasýna âþýk olmuþtu. (Sh»Tls:156) حَسْبُنَا اللَّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ geldi, perdeyi kaldýrdý. Gördüm ve hissettim ve hakkalyakîn zevkettim ki, bekamýn lezzet ve saadeti, aynen ve daha mükemmel bir tarzda, Bâkî-i Zülkemâl'in bekasýna ve benim Rabbim ve Ýlâhým olduðuna îmânýmda ve iz'ânýmda ve îkânýmda vardýr. Çünki onun bekasýyla benim için lâyemut bir hakikat tahakkuk eder. Zirâ "Benim mâhiyetim, hem bâki, hem sermedî bir ismin gölgebi olur; daha ölmez." diye þuur-u îmaniyle takarrur eder. Hem o þuur-u îmânla mahbub-u mutlak olan Kemâl-i Mutlak'ýn varlýðý bilinmekle, þedid ve fýtrî olan muhabbet-i zâtî tatmin edilir. Hem Bâkî-i sermedinin bekasýna ve varlýðýna ait o þuur-u imâniyle kâinatýn ve nev'i insanýn kemalatý bilinir ve bulunur ve kemâlâta karþý fýtrî meftuniyet, hadsiz elemlerden kurtulup zevk ve lezzetini alýr. Hem o þuur-u îmâniyle o Bâkî-i Sermediye bir intisab ve o intisabýn îmânýyla umum mülküne bir münasebet peyda olur ve o münasebet-i intisabî ile hadsiz bir mülke bir nev'i mâlikiyyet gibi -îmân gözüyle-bakar, mânen istifade eder. Hem þuur-u îmânîyle ve intisab ve münasebet ile umum mevcudata bir alâka, bir nev'i ittisal peyda olur. Ve o halde, ikinci derecede vücud-u þahsisinden baþka hadsiz bir vücud, o þuur-u îmânî ve intisab ve münasebet ve alâka ve ittisal cihetinde güya onun bir nev'i varlýðýdýr gibi var olur; varlýða karþý fýtrî aþk teskin edilir. Hem o þuur-u îmânî ve intisab ve münasebet ve alâkadarlýðý cihetiyle bütün ehl-i kemâlata karþý bir uhuvvet peyda olur. O halde Bâkî-i Sermedînin varlýðýyla ve bekasýyla o hadsiz ehl-i kemâl mahvolmayýp zâyi olmadýklarýný bilmekle, takdir ve tahsin ile merbut ve dost olduðu hadsiz dostlarýnýn bekalarý ve devam-ý kemâlâtý o þuur-u îmânî sâhibine ulvî bir zevk verir. Hem o þuur-u îmânî ve intisab ve münasebet ve alâkadarlýk ve uhuvvet vasýtasýyla bütün dostlarýmýn -ki hayatýmý ve bekamý maalmemnuniye onlarýn saadetleri için fedâ ediyorum- onlarýn mes'udiyetleri ile hadsiz bir saadet kendimde hissedebilir gördüm.Çünki, bir samîmî dostun saadetiyle þefkatli dostu dahi saadetlenir ve lezzetlenir. Þu halde Bâkî-i Zülkemâl'in bekasý ve varlýðýyla, baþta Resûl-i Ekrem Aleyhessalat-ü Vesselam ve âl ve ashabý olarak umum sâdâtým ve ahbabým olan enbiya ve evliya ve asfiya ve bütün sair hadsiz dostlarým idâm-ý ebedîden kurtulduðunu ve bir saadet-i sermediyeye mazhariyetlerini o þuur-u îmânî ile hissettim. Ve münasebet, (Sh»Tls:157) alâka, uhuvvet, dostluk sýrrýyla saadetleri bana in'ikas edip, saadetlendirdiðini zevkettim. Hem o þuur-u îmâniyle rikkat-i cinsiye ve þefkat-i akraba yüzünden gelen hadsiz teelümattan kurtulup hadsiz bir zevk-i rûhâhi duydum. Çünki, hayatýmý ve bekamý maaliftihar onlarýn tehlikelerden kurtulmalarý için fedâ etmeði fýtrî arzu ettiðim, baþta pederlerim ve vâlidelerim ve bütün neslî ve nesebî ve mânevi akrabalarým,Bâkî-i Hakikînin bekasý ve varlýðýyla mahvdan ve ademden ve idâm-ý ebedîden ve hadsiz elemlerden kurtulup o hadsiz rahmetine mazhariyetlerini þuur-u îmâniyle hissettim.Ve medâr-ý gam ve elem olan cüz'î ve te'sirsiz þefkatime bedel, nihayetsiz bir rahmet onlara nezaret ve himayet ettiðini duydum, hissettim.Bir vâlide veledinin lezzetiyle, zevkiyle, rahatiyle zevklenmesi gibi; ben de o bütün þefkat ettiðim zâtlarýn, o rahmetin himayeti altýndaki necatlarýyla ve istirahatlarýyla zevklendim ve ferahlandým ve çok derin þükrettim. Hem o þuur-u îmâniyle, netice-i hayatým ve sebeb-i saadetim ve vazife-i fýtratým olan Resâil-in Nur dahi ziya'dan, mahývdan, fâidesiz kalmasýndan ve mânen kurumasýndan kurtulmalarýný ve meyvedar, bâkî kalmalarýný o intisab-ý îmânî ile bildim, hissettim, kanaat getirdim; kendi bekamýn lezzetinden çok ziyade bir manevi lezzet duydum, tam hissettim.Çünki, îmân ettim ki; Bâkî-i Zülkemâl'in bekasý ve varlýðýyla Resâil-ün-Nur yalnýz insanlarýn hâfýzalarýnda ve kalblerinde nakþolunmuyor; belki hadsiz zîþuur mahlûkatýn ve ruhânilerin bir mütalâagâhlarý olmakla beraber rýzâ-i Ýlâhiye mazhar ise, levh-i mahfuzda ve elvah-ý mahfuzada irtisam ederek, sevab meyveleriyle tezeyyün eder. Ve bilhassa Kur'an'a mensubiyeti ve kabul-ü nebevî ve -inþâallah- marz-i Ýlâhi cihetiyle bir anda vücudu ve nazar-ý rabbaniyeye mazhariyeti, umum ehl-i dünyanýn takdirinden daha ziyade kýymetdar bildim. Ýþte hayatýmý ve bekamý o resâilin hakaik-ý îmâniyeyi isbat eden her bir risâlenin bekasýna, devamýna, ifadesine, makbuliyetine feda etmeðe her vakit hazýr olduðumu ve saadetimi onlarýn Kur'ân'a hizmet etmelerinde bildim.Ve o halde beka-i Ýlâhî ile yüz derece insanlarýn tahsinlerinden daha ziyade bir takdire mazhariyetlerini o intisab-ý îmânî ile anladým. Bütün kuvvetimle حَسْبُنَا اللَّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ dedim.Hem þuur-u îmânî ile ebedî bir beka ve daimî bir hayat veren Bâkî-i Zülcelâl'in bekasýna ve vücuduna îmân ve îmânýn a'mâl-i saliha gibi neticeleri, bu fâni hayatýn bâkî meyveleri ve ebedî bir bekanýn vesileleri olduðunu bildim. Meyvedar bir aðaca inkýlab (Sh»Tls:158) etmek için, kabuðunu terkeden bir çekirdek gibi, ben de o bâkî meyveleri vermek için bu beka-i dünyevînin kabuðunu býrakmaða nefsimi kandýrdým, nefsimle beraber: حَسْبُنَا اللَّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ Onun bekasý bize yeter dedim. Hem þuur-u îmânî ve intisab-ý ubudiyet ile toprak perdesinin arkasý ýþýklanmasý ve aðýr tabaka-i turâbiye dahi ölülerin üstenden kaktýðýný ve kabir kapýsýyla girilen yeraltý dahi, adem-âlûd karanlýklar olmadýðýný ilmelyâkin ile bildim.bütün kuvvetimle : حَسْبُنَا اللَّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ dedim. Hem gayet kat'î bir surette hissettim ve o þuur-u îmânî ile hakkalyakîn bildim ki; fýtratýmda çok þiddetli olan aþk-ý beka, Bâkî-i Zülkemâl'in bekasýna, varlýðýna iki cihetle bakarken; enâniyetin perde çekmesiyle mahbubunu kaçýrmýþ, âyinesine perestiþ etmiþ bir serseme dönmüþ gördüm. Ve o çok derin ve kuvvetli aþk-ý beka, bizzat ve sebepsiz, fýtraten sevilen ve perestiþ edilen kemâl-i mutlak bir isminin gölgesi vasýtasýyla mahiyetimde hükmedip o aþk-ý bekayý vermiþ ve muhabbet için hiçbir illet ve hiçbir garazý ve zâtýndan baþka hiçbir sebep iktiza etmeyen kemâl-i zâtý perestiþe kâfî ve vâfi iken, sâbýkan beyan ettiðimiz ve her birisine bir hayat ve bir beka deðil, belki elden gelse, binler hayat-ý dünyeviye ve beka fedâ edilmeðe lâyýk olan mezkûr bâkî meyveleri dahi ihsân etmekle, o fýtrî aþký þiddetlendirmiþ hissettim. Elimden gelse idi, bütün zerrat-ý vücudumla: حَسْبُنَا اللَّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ diyecektim ve o niyetle dedim.Ve bekasýný arayan ve beka-yý Ýlâhiyi bulan o þuur-u îmânî -ki bir kýsým meyvelerine sâbýkan "Hem..Hem... Hem..."ler ile iþaret ettim - bana öyle bir zevk ve þevk verdi ki; bütün ruhumla, bütün kuvvetimle, en derin kalbimde nefsimle beraber dedi. حَسْبِىَ مِنَ الْبَقَاءِ لَذَّةً وَسَعَادَةً . اِيمَانِى وَشُعُورِى وَاِذْعَانِى بِاَنَّهُ هُوَ اِلَهِ الْبَاقِى حَسْبُنَا اللَّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Empfohlene Beiträge