EMRE Geschrieben 21. Dezember 2008 Teilen Geschrieben 21. Dezember 2008 BEÞÝNCÝ ÞUÂ ( Otuzbirinci Mektuptan Otuzbirinci Lem'aýn Beþinci Þuâ'ýdýr) ( Otuz sene evvel yazýlan matbu "Muhâkemat-ý Bedi'iye"de bahsedilen "Sedd-i Zülkarneyn" ve "Ye'cüc-Me'cüc" ve sair " Eþrat-ý Kýyamet"ten yirmi mes'ele o Muhâkemat'a bir tetimme olarak onüç sene (Haþiye) evvel- bir kýsým müsveddesi- yazýlmýþ idi. Aziz bir dostumun hatýrý için tebyiz edildi. " Beþinci Þua" oldu.) ÝHTAR: Evvelce mukaddimeden sonra gelen mes'eleler okunsun, tâ mukaddimedeki maksat anlaþýlsýn. بِسْمِ الَّلهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ فَقَدْ جَآءَ اَشَرَ اطُهَا âyetinin bir nüktesi, bu zamanda akide-i avâm-ý mü'minini vikaye ve þübehattan muhafaza için yazýlmýþ. Âhir zamanda vukua gelecek hâdisata dâir hadîslerin bir kýsmý, müteþâbihat-ý Kur'âniye gibi derin mânalarý var. Muhkemat gibi tefsir edilmez ve herkes bilemez. Belki tefsir yerinde te'vil ederler. وَمَا يَعْلَمُ تَأْوِيلَهُ اِلاَّ اللَّهُ وَالرَّاسِخُونَ فِى الْعِلْمِ sýrriyle, vukuundan sonra te'villeri anlaþýlýr ve murad ne olduðu bilinir ki, ilimde râsih olanlar اَمَنَّا بِهِ كُلٌّ مِنْ عِنْدِ رَبِّنَا deyip o gizli hakikatlarý izhar ederler. Bu Beþinci Þua'ýn bir Mukaddimesi ve yirmiüç Mes'elesi vardýr. Mukaddime beþ noktadýr. Birinci Nokta: Îman ve teklif, ihtiyar dâiresinde bir imtihan, bir tecrü Sh:»(S.N: 212) be, bir müsabaka olduðundan, perdeli ve derin ve tedkik ve tecrübeye muhtaç olan nazarî mes'eleleri elbette bedihî olmaz. Ve herkes iser istemez tasdik edecek derecede zarurî olmaz. Tâ ki Ebu Bekirler âlâ-yý illiyyine çýksýnlar ve Ebu Cehiller esfel-i safîline düþsünler. Ýhtiyar kalmazsa teklif olamaz. Ve bu sýr ve hikmet içindir ki, mu'cizeler seyrek ve nâdir verilir. Hem dâr-ý teklifte gözle görünecek olan alâmet-i kýyâmet ve eþrat-ý saat, bir kýsým müteþâbihat-ý Kur'aniye gibi kapalý ve te'villi oluyor. Yalnýz, güneþin maðripten çýkmasý bedâhet derecesinde herkesi tasdika mecbur ettiðinden, tevbe kapýsý kapanýr, daha tevbe ve îman makbul olmaz. Çünkü Ebu Bekirler, Ebu Cehiller ile tasdikde beraber olurlar. Hattâ Hazret-i Ýsa Aleyhisselâm'ýn nüzûlü dahi ve kendisi Ýsa Aleyhisselâm olduðu, nur-u imanýn dikkatiyle bilinir; herkes bilemez. Hatta " Deccal" ve " Süfyan" gibi eþhas-ý müdhiþe, kendileri dahi kendilerini bilmiyorlar. ______________ Hâþiye:Þimdi kýrk seneden geçmiþ. Ýkinci Nokta: Peygambere bildirilen umûr-u gaybiye: Bir kýsmý tafsil ile bildirilir. Bu kýsýmda hiç tasarruf edilmez ve karýþamaz. Kur'an'ýn ve hadîsi kudsînin muhkemâtý gibi. Ve diðer bir kýsmý icmal ile bildirilir, tafsilat ve tasviratý onun içhadýna havâle edilir. Ýmana girmiyen hâdisat-ý kevniyeye ve vukuat-ý istikbaliyeye dâir hadisler gibi. Bu kýsýmda, Peygamberimiz ( Aleyhisselâtü Vesselâm) belâðatiyle-- temsiller suretinde-- sýrr-ý teklif hikmetine muvâfýk tafsil ve tasvir eder. Meselâ: Bir sohbette derin bir gürültü iþitildi. Ferman etti ki: " Bu gürültü, yetmiþ seneden beri Cehennem tarafýna yuvarlanan bir taþýn bu dakikada cehennemin dibine yetiþip düþmesinin gürülsütüdür. Bu garip haberden beþ-altý dakika sonra birisi geldi, dedi " Yâ Resûlallah ! Yetmiþ yaþýnda bulunan filân münâfýk vefat etti. Cehenneme gitti. " Peygamberin yüksek beliðane kelâmýnýn te'vilini gösterdi. ÝHTAR: Hakaik-ý imâniyeye girmiyen cüz'i hâdisat-ý istikbaliye nazar-ý nübüvetde ehemmiyetsizdir. Üçüncü Nokta: Ýki Nükte'dir. Birincisi: Teþbihler ve temsiller suretinde rivâyet edilen bir kýsým hadisler, mürûr-u zamanla avamýn nazarýnda hakikat telâkki edildiðinden vâkýa mutabýk çýkmýyor. Ayn-ý hakikat olduðu halde vâkýa mutabakatý görünmüyor. Meselâ: Hamele-i Arþ gibi arzýn hamelesinden olan " Sevr" ve " Hût" namýnda ve misâlinde iki melaike koca bir öküz ve pek büyük bir balýk tasavvur edilmiþ. Ýkincisi: Bir kýsým hadisler Ýslâmlarýn ekseriyeti noktasýnda veya hükûmet-i Ýslamiyenin veya merkez-i hilâfetin nokta-i nazarýnda vürud ettiði halde, umum ehl-i dünyaya þâmil zannedilmiþ ve bir cihette hususi bulunduðu halde küllî ve âmm telakki edilmiþ. Meselâ, rivayette vardýr ki: " Bir zaman gelecek, Allah Allah diyen kalmayacak. " Yâni, " Zikirhâneler kapanacak ve Türkçe ezan ve kamet okunacak ." demektir. Sh:»(S.N: 213) Döndüncü Nokta: Ecel ve mevt gibi umûr-u gaybiye çok hikmet ve mashalat cihetiyle gizli kaldýðý misillû, dünyanýn sekerâtý ve mevti ve nev'i beþerin ve cins-i hayvanýn eceli ve vefatý olan Kýyâmet dahi çok maslahatlar için gizlenilmiþ. Evet, eðer ecel vakti muayyen olsaydý,-- yarý ömür gaflet-i mutlaka içinde ve yarýdan sonra, daracaðýna asýlmak için her gün bir ayak daha onun tarafýna atýlmakla dehþet-i mutlaka içinde-- havf ve recanýn muvâzene-i maslahatkârane ve hakimânesi bozulduðu gibi, aynen öyle de: Dünyanýn eceli ve sekeratý olan Kýyâmet vakti muayyen olsaydý, kurûn-u ûlâ ve vusta fikr-i âhiretten pek az müteessir olacaktý. Ve kurûn-u uhrâ, dehþet-i mutlaka içinde bulunup ne hayat-ý dünyeviyenin lezzeti ve kýymeti kalýr ve ne de havf ve reca içinde ihtiyâr ile itaatkârane olan ubûdiyetin ehemmiyeti ve hikmeti bulunurdu. Hem eðer muayyen olsa, bir kýsým hakaik-ý îmaniye bedâhet derecesine girer, herkes ister istemez tasdik eder. Ýhtiyar ve irâde ile baðlý olan sýrr-ý teklif ve hikmet-i îman bozulur. Ýþte bunun gibi çok maslahatlar için umur-u gaybiye gizli kaldýðýndan, herkes her dakikada hem ecelini, hem bekasýný düþündüðü için; hem dünyaya, hem âhiretine çalýþabildiði gibi, her asýrda dahi hem kýyâmet kopacaðýný, hem dünyanýn devamýný düþünebildiði için hem dünyanýn fâniliðinde hayat-ý bâkýyeye, hem hiç ölmiyecek gibi imâret-i dünyaya çalýþabilir. Hem de musibetlerin vakti muayyen olsaydý, musibet baþýna gelen adam, musibetin intizarýnda o gelen musibetin belki on mislinden ziyade mânevi bir musibet-- o intizardan-- çekmemesi için, hikmet ve rahmet-i Ýlâhiyye tarafýndan gizli, perdeli býrakýlmýþ. Ve ekser hâdisat-ý kevniye-i gaybiye böyle hikmetleri bulunduðundandýr ki, gaipten haber vermek yasak edilmiþ. لاَيَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلاَّ اللَّه düsturuna karþý hürmetsizlik ve itaatsizlik etmemek içindir ki, medar-ý teklif ve hakaik-i imaniyeden baþka olan umûr-u gaybiyeden izn-i Rabbanî ile haber verenler dahi, yalnýz iþaret suretinde perdeli ve kapalý ihbar etmiþler. Hattâ " Tevrat" ve " Ýncil" ve " Zebur"da peygamberimiz hakkýnda gelen müjdeler ve haberler dahi, bir derece perdeli ve kapalý gelmiþ ki; o kitaplarýn bir kýsým tâbileri te'vil edip îman etmediler. Fakat itikadât-ý îmaniyyeye giren mes'eleleri tasrih ile ve tekrar ile ihbar etmek ve açýk bir sûrette teblið etmek hikmet-i teklifin muktezasý olduðundan, Kur'an-ý Mu'cizü'l-Beyân ve türcüman-ý zîþâný (A.S.M.) umûr-u uhreviyeden tafsilen ve hâdisat-ý istikbaliye-i dünyeviyeden icmâlen haber vermiþler. Beþinci Nokta. Hem her iki " Deccal" ýn asýrlarýna âit olan hârikalarý, onlarýn bahsiyle ve münasebetiyle rivâyet edildiðinden onlarýn þahýslarýndan südûr edeceði telâkki ve tevehhüm edilmesinden, o rivâyet müteþâbih olmuþ, Sh:»(S.N: 214) manasý gizlenmiþ. Meselâ, tayyare ve þimendiferle gezmesi... Hem meselâ, meþhur olmuþ ki; islâm Deccalý öldüðü vakit ona hizmet eden þeytan, Ýstanbul'da Dikili taþ'ta bütün dünyaya baðýracak ve herkes o sesi iþitecek ki: " O öldü" yâni pek acib ve þeytanlarý dahi hayrette býrakan radyo ile baðýrýlacak, haber verilecek. Hem Deccal'ýn rejimine ve teþkil ettiði komitesine ve hükümetine ait garip hâlleri ve dehþetli icraatý, onun þahsiyle münâsebetdâr rivâyet edilmesi cihetiyle manasý gizlenmiþ. Meselâ, " O kadar kuvvetlidir ve devam eder; yalnýz Hazret-i Ýsa (A.S) onu öldürebilir, baþka çare olamaz. " rivayet edilmiþ. Yâni , onun mesleðini ve yýrtýcý rejimini bozacak, öldürecek; ancak semâvî ve ulvî hâlis bir din Ýsevîlerde zuhur edecek ve hakikat-ý Kur'aniye'ye iktida ve ittihad eden bu Ýsevi dinidir ki, Hazret-i Ýsa Aleyhisselâm'ýn nuzûlü ile o dinsiz meslek mahvolur, ölür. Yoksa onun þahsý bir mikrop, bir nezle ile öldürülebilir. Hem bir kýsým râvilerin kabil-i hatâ içtihatlariyle olan tefsirleri ve hükümleri, hadîs kelimelerine karýþýp hadis zannedilir, mana gizlenir. Vakýa mutabakatý görünmez, müteþâbih hükmüne geçer. Hem eski zamanda, bu zaman gibi cemaatin ve cemiyetin þahs-ý mânevisi inkiþaf etmediðinden ve fikr-i infirâdî galip olduðundan, cemaatin sýfat-ý azîmesi ve büyük harekatý o cemaatin baþýnda bulunan þahýslara verildiði cihetiyle; o þahýslar, hârika ve külli sýfatlara lâyýk ve muvafýk olmak için yüz derece cisminden ve kuvvetinden büyük bir acûbe cisim ve müdhiþ bir heykel ve çok hârika bir kuvvet ve iktidar bulunmak lâzým geldiðinden öyle tasvir edilmiþ. Vâkýa mutâbakatý görünmüyor ve o rivâyet müteþâbih olur. Hem iki " Deccal" ýn sýfatlarý ve hâlleri ayrý ayrý olduðu hâlde, mutlak gelen rivâyetlerde iltibas oluyor, biri, öteki zannedilir. Hem " Büyük Mehdî" nin halleri sâbýk Mehdî'lere iþâret eden rivâyetlere mutâbýk çýkmýyor, hadis-i müteþabih hükmüne geçer. Ýmam-ý Ali (R.A.) yalnýz " Ýslâm Deccalý'ndan bahseder. Mukaddime bitti, mes'elelere baþlýyoruz. * * * (Þimdilik o hâdisat-ý gaybiyenin yüzer misâllerinden--mülhidler tarafýndan avâmýn akidelerini bozmak fikriyle iþâa edilen-- yirmiüç mes'eleleri, tevfik-ý Rabbâni ile gayet muhtasar bir surette beyan edilecek. Ve o mes'eleler mülhidlerin tahmini gibi zarar vermemekle beraber, her biri bir lem'a-i i'caz-ý Nebevi olduðu görünmekle ve hakiki te'villeri isbat ve izhar edilmekle akide-i avâmý kuvvetlendirmeðe mühim bir sebep olmasýný rahmet-i Rabbani'den rica edip hatiatýmý ve galatatýmý afv u maðrifet altýna almasýný Rabb-ý Rahimim'den niyaz ederim.) Sh:»(S.N: 215) $ BEÞÝNÇÝ ÞUÂ'IN ÝKÝNCÝ MAKAMI VE MES'ELELERÝ Haþiye: Aþaðýda gelecek olan Birinci Mes'ele yazýldýktan hayli zaman sonra zuhur eden bir hâdise tam te'vilini göstermiþtir. Þöyle ki: Hadiste " O süfyan bir su içecek, eli delinecek " denilmiþ. Yani bir çeþit su olan rakýyý su gibi çok içecek ve o sebepten batný su tulumbasý gibi olacak ve o su hastalýðý yüzünden zulüm ve hile ile topladýðý milyonlar mal su gibi elinden akacak, ecnebi doktorlarýn boðazýna girecek. Mesmuatýma nazaran; üç senede üç milyona yakýn liralarý tedavisine gayet israf ile sarfeden " bir insan " asrýmýzda göründü, " bu hadîsin te'vilini bende görünüz" hayatýnýn lisan-ý haliyle dedi. Hem, bir su içecek eli delinecek olan kudsi söz ne kadar manidar ve mu'cizekâr ve yüksek ve cem'iyetli olduðunu vefatiyle bildirdi, gitti. بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ BÝRÝNCÝ MES'ELE: Rivayette varki: " Âhirzamanýn eþhâs-ý mühimmesinden olan Süfyân'ýn eli delinecek". Allahu âlem, bunun bir te'vili þudur ki: Sefahet ve lehviyat için gayet israf ile elinde mal durmaz, israfata akar. darb-ý meselde deniliyor ki: " Filân adamýn eli deliktir." Yani çok müsriftir. Ýþte, " Süfyan israfý teþvik etmekle, þiddetli bir hýrs ve tamâý uyandýrarak insanlarýn o zaif damarlarýný tutup kendine musahhar eder. " diye bu hadîs ihtar ediyor. " Ýsraf eden ona esir olur, onun dâmýna düþer." diye haber verir. ÝKÝNCÝ MES'ELE: Rivâyette var ki: "Âhirzamanýn dehþetli bir þahsý, sabah kalkar; alnýnda " Hâzâ kâfir" yazýlmýþ bulunur." Allahu a'lem bissavvab..bunun te'vili þudur ki: O Süfyân, kendi baþýna frenklerin serpuþunu koyup herkese de giydirir. Fakat cebir ve kanun ile tâmim ettiðinden, o serpuþ dahi secdeye gittiði için inþâallah ihtida eder, daha herkes--yalnýz istemeyerek--onu giymekle kâfir olmaz. ÜÇÜNCÜ MES'ELE: Rivâyette var ki: " Âhirzamanýn müstebid hâkimleri, hususan Deccal'ýn yalancý cennet ve cehennemleri bulunur. الْعِلْمُ عِنْدَ اللَّه bunun bir te'vili þudur ki: Hükûmet dâiresin Sh:»(S.N: 216) de karþý karþýya kurulan ve birbirine bakan vaziyette bulunan hapishâne ile lise mektebi, " Biri hûri ve gýlmanýn çirkin bir taklidi, diðeri azab ve zindan sûretine girecek." diye bir iþarettir. DÖRDÜNCÜ MES'ELE: Rivayette var ki: " Âhirzamanda, Allah Allah diyecek kalmaz." لاَيَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلاَّ اللَّه bunun bir te'vili þu olmak gerektir ki: " Allah!. Allah!. Allah!.. deyip zikreden tekyeler, zikirhâneler, medreseler kapanacak ve ezan ve kamet gibi þeâirde Ýsmullah yerine baþka isim konulacak." demektir. Yoksa, umum insanlar küfr-ü mutlaka düþecekler demek deðildir. Çünkü: Allah'ý inkâr etmek, kâinatý inkâr etmek kadar akýldan uzaktýr. Umum deðil, belki ekser insanlarda dahi vukuunu akýl kabul etmez. Kâfirler Allah'ý inkâr etmiyorlar, yalnýz sýfâtýnda hatâ ediyorlar. Diðer bir te'vili þudur ki: Kýyâmet kopmasýnýn dehþetini görmemek için mü'minlerin ruhlarý bir parça evvel kabzedilir. Kýyâmet kâfirlerin baþlarýnda patlar. BEÞÝNCÝ MES'ELE: Rivâyette vardýr ki: " Âhirzamanda Deccal gibi bir kýsým þahýslar, uluhiyyet dava edecekler ve kendilerine secde ettirecekler." Allahû â'lem bunun bir te'vili þudur ki: Nasýlki padiþahý inkâr eden bir bedevi kumandan, kendinde ve baþka kumandanlarda, hâkimiyetleri nisbetinde birer küçük padiþahlýk tasavvur eder. Aynen öyle de; tabiiyyûn ve madiyyun mezhebinin baþýna geçen o eþhâs, kuvvetleri nisbetinde kendilerinde bir nevi rubûbiyet tahayyül ederler ve raiyetini kendi kuvveti için kendine ve heykellerine ubûdiyetkârâne serfürü ettirirler, baþlarýný rukûa getirirler demektir. ALTINCI MES'ELE: Rivayette var ki: " Fitne-i Ahirzaman o kadar dehþetlidir ki, kimse nefsine hâkim olmaz. " Bunun için binüçyüz sene zarfýnda emr-i Peygamberiyle bütün ümmet o fitneden istiaze etmiþ, azab-ý kabirden sonra مِنْ فِتْنَةِ الدَّجَّالِ وَمِنْ فِتْنَةِ اَخِرِ الزَّمَانِ vird-i ümmet olmuþ. Allahu a'lem bissavab, bunun bir te'vili þudur ki: O fitneler nefisleri kendilerine çeker, meftun eder. Ýnsanlar ihtiyarlarýyla, belki zevkle irtikâb ederler. Mesela; Rusya'da hamamlarda, kadýn erkek beraber çýplak girerler ve kadýn kendi güzelliklerini göstermeðe fýtraten çok meyyal olmasýndan seve seve o fitneye atýlýr, baþtan çýkar ve fýtraten cemâl-perest erkekler dahi, nefsine maðlup olup o ateþe sarhoþane bir sürûr ile düþer, yanar. Ýþte dans ve tiyatro gibi o zamanýn lehviyatlarý ve kebâirleri ve bid'alarý, birer cazibedarlýk ile pervane gibi nefis-perestleri etrafýna toplar, sersem eder. Yoksa cebr-i mutlak ile olsa ihtiyar kalmaz, günah dahi olmaz. YEDÝNCÝ MES'ELE:Rivayette var ki: "Süfyan büyük bir âlim ola Sh:»(S.N: 217) cak, ilim ile dalâlete düþer. Ve çok alimler ona tabi olacaklar." Vel'ilmu indallah, bunun bir te'villi þudur ki: Baþka padiþahlar gibi ya kuvvet ve kudret veya kabile ve aþiret veya cesâret ve servet gibi vâsýta-i saltanat olmadýðý halde zekâvetiyle ve fenniyle ve siyasi ilmiyle o mevkii kazanýr ve akliyle çok âlimlerin akýllarýný teshir eder, etrafýnda fetvacý yapar. Ve çok muallimleri kendine taraftar eder ve din derslerinden tecerrüd eden maarifi rehber edip tâmimine þiddetle çalýþýr demektir. SEKÝZÝNCÝ MES'ELE : Rivayetler, Deccal'ýn dehþetli fitnesi Ýslâmlarda olacaðýný gösterir ki, bütün ümmet istiaze etmiþ. لاَيَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلاَّ اللَّه Bunun bir te'vili þudur ki: Ýslâmlarýn Deccalý ayrýdýr. Hattâ bir kýsým ehl-i tahkik Ýmam-ý Ali'nin (R.A.) dediði gibi demiþler ki: Onlarýn Deccalý Süfyan'dýr. Ýslamlar içinde çýkacak, aldatmakla iþ görecek. Kâfirlerin Büyük Deccal'ý ayrýdýr. Yoksa büyük Deccal'ýn cebr ve ceberut-u mutlakýna karþý itaat etmiyen þehid olur ve istemeyerek itaat eden kâfir olmaz, belki günahkar da olmaz. DOKUZUNCU MES'ELE: Rivayetlerde, vuku'at Süfyaniye ve hâdisat-ý istikbaliye Þam'ýn etrafýnda ve Arabistan'da tasvir edilmiþ. Allahu a'lem , bunun bir te'vili þudur ki: Merkez-i hilâfet eski zamanda Irak'da ve Þam'da ve Medine'de bulunduðundan, râviler kendi içtihatlariyle --daimi öyle kalacak gibi-- mana verip " Merkezi Hükumet-i Ýslâmiye" yakýnlarýnda tasvir etmiþler, Haleb ve Þam demiþler. Hadisin mücmel haberlerini, kendi içtihatlariyle tafsil etmiþler. ONUNCU MES'ELE: Rivayetlerde, eþhâs-ý âhirzamanýn fevkalede iktidarlarýndan bahsedilmiþ. Vel'ilmü indallah, bunun te'vili þudur ki: o þahýslarýn temsil ettikleri mânevi þahsiyetin azametinden kinâyedir. Bir vakit Rusya'yý maðlub eden Japon baþkumandanýnýn sûreti; bir ayaðý bahr-i muhitte, diðer ayaðý Port-Artür kal'asý'nda olarak gösterildiði gibi, þahs-ý mânevinin dehþetli azameti, o þahsiyetin mümessilinde, hem o mümessilin büyük heykellerinde gösteriliyor. Amma fevkalâde ve hârika iktidarlarý ise, ekser icraatlarý tahribat ve müþtehiyyat olduðundan fevkalade bir iktidar görünür, çünkü tahrib kolaydýr. Bir kibrit bir köyü yakar. Müþtehiyat ise, nefisler tarafdar olduðundan çabuk sirâyet eder. ONBÝRÝNCÝ MES'ELE: Rivayette var ki: " Âhirzamanda bir erkek kýrk kadýna nezaret eder." Allahu a'lem bissavab, bunun iki te'vili var: Birisi : O zamanda meþrû nikâh azalýr veya Rusya'daki gibi kalkar bir tek kadýna baðlanmaktan kaçýp baþýboþ kalan, kýrk bedbaht kadýnlara çoban olur. Ýkinci te'vili: O fitne zamanýnda, harblerde erkeklerin çoðu telef olma Sh:»(S.N: 218) sýndan, hem bir hikmete binaen ekser tevellüdat kýzlar bulunmasýndan kinâyedir. Belki hürriyet-i nisvan ve tam serbestiyetleri kadýnlýk þehvetini þiddetle ateþlendirdiðinden fýtratça erkeðine galebe eder; veledi kendi suretine çekmeðe sebebiyet verdiðinden, emr-i Ýlâhiyle kýzlar pek çok olur. ONÝKÝNCÝ MES'ELE: Rivâyetlerde var ki: " Deccal'ýn birinci günü bir senedir, ikinci günü bir ay, üçüncü günü bir hafta, dördüncü günü bir gündür. لاَيَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلاَّ اللَّه Bunun iki te'vili vardýr. Birisi: Büyük Deccal'ýn kutb-u þimâli dairesinde ve þimal tarafýnda zuhur edeceðine kinâye ve iþârettir. Çünki Kutb-u þimâlinin mevkiinde bütün sene, bir gece bir gündüzdür. Bir gün þimendifer ile bu tarafa gelse, yaz mevsiminde bir ay mütemadiyen güneþ gurub etmez. Daha bir gün otomobil ile gelse, bir haftada daima güneþ görünür. Ben Rusya'daki esaretimde bu mevkiye yakýn bulunuyordum. Demek büyük Deccal, þimalden bu tarafa tecâvüz edeceðini mu'cizane bir ihbardýr. Ýkinci te'vili ise: Hem büyük Deccal'ýn hem islâm Deccalý'nýn üç devre-i istibdatlarý mânasýnda üç eyyam var. " Bir günü; bir devre-i hükümetinde öyle büyük icraat yapar ki, üçyüz sene yapýlmaz. Ýkinci günü, yâni ikinci devresi, bir senede otuz senede yapýlmayan iþleri yaptýrýr. Üçüncü günü ve devresi, bir senede yaptýðý tebdiller on senede yapýlmaz. Dördüncü günü ve devresi âdileþir, birþey yapmaz, yalnýz vaziyeti muhafazaya çalýþýr." diye, gayet yüksek bir belâgatla ümmetine haber vermiþ. ONÜÇÜNCÜ MES'ELE: Kat'i ve sahih rivâyette var ki: " Ýsa Aleyhisselâm büyük Deccal'ý öldürür." Vel'ilmü indallah, bunun da iki vechi var: Bir vechi þudur ki. Sihir ve manyetizma ve ispirtizma gibi istidrâci hârikalariyle kendini muhafaza eden ve herkesi teshir eden o dehþetli Deccal'ý öldürebilecek, mesleðini deðiþtirecek; ancak hârika ve mu'cizatlý ve umumun makbûlu bir zât olabilir ki: O zât, en ziyâde alakadar ve ekser insanlarýn Peygamberi olan Hazret-i Ýsa Aleyhisselâm'dýr. Ýkinci vecih þudur ki: Þahs-ý Ýsâ Aleyhisselâm'ýn kýlýncý ile maktül olan þahs-ý Deccal'ýn teþkil ettiði dehþetli maddiyunluk ve dinsizliðin azametli heykeli ve þahs-ý mânevisini öldürecek ve inkâr-ý ulûhiyet olan fikr-i küfrîsini mahvedecek ancak Ýsevî ruhânilerdir ki: O ruhâniler, din-i Îsevi'nin hakikatýný hakikat-ý islâmiye ile mezcederek o kuvvetle onu daðýtacak, mânen öldürecek. Hatta, "Hazret-i Ýsa Aleyhisselâm gelir, Hazret-i Mehdi'ye namazda iktida eder, tâbi olur. " diye rivâyeti bu ittifaka ve hakikat-ý Kur'aniyenin metbuiyetine ve hâkimiyetine iþaret eder. ONDÖRDÜNCÜ MES'ELE: Rivayette var ki: " Deccal'ýn mühim kuvveti yahudidir. Yâhudiler severek tâbi olurlar." Allahu a'lem diyebiliriz ki, bu rivâyetin bir parça te'vili Rusya'da çýk Sh:»(S.N: 219) mýþ. Çünkü, her hükümetin zulmünü gören yahudiler, Almanya memleketinde kesretle toplanýp intikamlarýný almak için Komünist Komitesi'nin te'sisinde mühim bir rol ile yahudi milletinden olan " Troçki" nâmýnda dehþetli bir adamý, Rusya'nýn baþkumandanlýðýna ve terbiyegerdeleri olan meþhur Lenin'den sonra Rus hükümetinin baþýna geçirerek Rusya'nýn baþýný patlatýp bin senelik mahsulâtýný yaktýrdýlar. Büyük Deccel'ýn komitesini ve bir kýsým icraatýný gösterdiler. Ve sair hükümetlerde dahi ehemmiyetli sarsýntýlar verip karýþtýrdýlar. ONBEÞÝNCÝ MES'ELE: Ye'cüc ve me'cüc hâdisatýnýn icmâli Kur'an'da olduðu gibi, rivâyette bir kýsým tafsilât var. Ve o tafsilât ise, Kur'an'ýn muhkemâtýndan olan icmâli gibi muhkem deðil, belki bir derece müteþâbih sayýlýr. Onlar te'vil isterler Belki ravilerin içtihatlarý karýþmasýyla tâbir isterler . Evet لاَيَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلاَّ اللَّه Bunun bir te'vili þudur ki: Kur'an'ýn lisan-ý semâvisinde " Ye'cüc" ve "Me'cüc" namý verilen Mançur ve Moðol kabileleri, eski zamanda Çin-i Maçin'den bir kýsým baþka kabileleri beraber alarak kaç def'a Asya ve Avrupa'yý herc ü merc ettikleri gibi, gelecek zamanlarda dahi dünyayý zir ü zeber edeceklerine iþâret ve kinâyedir. Hattâ þimdi de koministlik içindeki anarþistin ehemmiyetli efrâdý onlardandýr. Evet, ihtilâl-i Fransevîde hürriyet perverlik tohumiyle ve aþýlamasiyle sosyalistlik türedi, tevellüd etti. Ve sosyalistlik ise bir kýsým mukaddesâtý tahrip ettiðinden aþýladýðý fikir, bilâhare bolþevikliðe inkýlâp etti. Ve bolþeviklik dahi çok mukaddesat-ý ahlakýye ve kalbiye ve insaniyeyi bozduðundan; elbette, ektikleri tohumlar hiçbir kayýd ve hürmet tanýmayan anarþýstlik mahsulunü verecek. Çünki, kalb-i insâniden hürmet ve merhamet çýksa; akýl ve zekâvet, o insanlarý gayet dehþetli ve gaddar canavarlar hükmüne geçirir, daha siyasetle idare edilmez. Ve anarþistlik fikrinin tam yeri ise; hem mazlum kalabalýklý, hem medeniyette ve hâkimiyette geri kalan çapulcu kabileler olacak. Ve o þerâite muvafýk insanlar ise: Çin-i Maçin'de kýrk günlük bir mesafede yapýlan ve acaib-i seb'a-i âlemden birisi bulunan sedd-i Çin'in binasýna sebebiyet veren Mançur ve Moðol ve bir kýsým Kýrgýz kabileleridir ki, Kur'an'ýn mücmel haberini tefsir eden Zât-ý Ahmediye ( Aleyhissalâtü Vesselâm) mu'cizâne ve muhakkikane haber vermiþ. ONALTINCI MES'ELE: Rivayette var ki: Ýsa Aleyhisselâm Deccal'ý öldürdüðü münâsebetiyle-- " Deccal'ýn fevkalâde büyük ve minâreden daha yüksek bir azamet-i heykelde ve Hazret-i Ýsâ Aleyhisselâm ona nisbeten çok küçük bulunduðunu..." gösterir. لاَيَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلاَّ اللَّه Bunun bir te'vili þu olmak ge Sh:»(S.N: 220) rektir ki: Ýsâ aleyhisselâm'ý nur-u îman ile tanýyan ve tâbi olan cemaat-i rûhâniye-i mücâhidinin kemiyeti, Deccal'ýn mektepçe ve askerce ilmi ve maddi ordularýna nisleten çok az ve küçük olmasýna iþaret ve kinayedir. ONYEDÝNCÝ MES'ELE: Rivâyette var ki: " Deccal çýktýðý gün bütün dünya iþitir ve kýrk günde dünyayý gezer ve hârikulade bir eþeði vardýr." Allahu a'lem, bu rivâyetler tamamen sahih olmak þartiyle te'villeri þudur: Bu rivâyetler mu'cizane haber verir ki, " Deccal zamanýnda vâsýta-i muhabere ve seyahat o derece tarakki edecek ki, bir hâdise bir günde umum dünyada iþitilecek. Radyo ile baðýrýr, þark-garp iþitir ve umum ceridelerinde okunacak. Ve bir adam kýrk günde dünyayý devredecek ve yedi kýt'asýný ve yetmiþ hükümetini görecek ve gezecek." diye, zuhurundan on asýr evvel telgraf, telefon, radyo, þimendifer, tayyareden mu'cizane haber verir. Hem Deccal, deccallýk haysiyetiyle deðil, belki gayet müstebid bir kral sýfatiyle iþitilir. Ve gezmesi de her yeri istila etmek için deðil, belki fitneyi uyandýrmak ve insanlarý baþtan çýkarmak içindir. Ve bindiði merkebi ve hýmarý ise; ya þimendiferdir ki bir kulaðý ve bir baþý cehennem gibi ateþ ocaðý, diðer kulaðý yalancý cennet gibi güzelce tezyin ve tefriþ edilmiþ. Düþmanlarýný ateþli baþýna, dostlarýný ziyafetli baþýna gönderir. Veyâhut onun eþeði, merkebi; dehþetli bir otomobildir veya tayyeredir veyâhut...(Sükût lazým!) ONSEKÝZÝNCÝ MES'ELE: Rivayette var ki: " Ümmetim istikametle gitse, ona bir gün var." Yâni فِى يَوْمِ كَانَ مِقْدَارُهُ اَلْفَ سَنَةٍ âyetinin sýrrýyle bin sene hâkimâne ve mükemmel yaþayacak. Eðer istikamette gitmezse, ona yarým gün var. Yani ancak büþyüz sene kadar hâkimiyeti ve galibiyeti muhafaza eder. Allah'u a'lem, bu rivâyet kýyâmetten haber vermek deðil, belki Ýslâmiyetin galibane hâkimiyetinden ve hilâfetin saltanatýndan bahseder ki, ayn-ý hakikat ve bir mu'cize-i gaybiye olarak aynen öyle çýkmýþ. Çünkü Hilafet-i Abbasiye'nin âhirinde, onun ehl-i siyaseti istikameti kaybettiði için, beþyüz sene kadar yaþamýþ. Fakat ümmetin hey'eti mecmuasý ise, istikameti kaybetmediðinden, hilafet-i Osmaniye imdada gelip binüçyüz sene kadar hâkimiyeti devam ettirmiþ. Sonra Osmanlý siyâsiyunlarý dahi istikameti muhafaza edemediðinden, o da ancak ( hilâfetle) beþyüz sene yaþayabilmiþ. Bu hadisin mu'cizane ihbarýný, Hilâfet-i Osmaniye kendi vefâtiyle tasdik etmiþ. Bu hadisi baþka risâlelerde dahi bahsettiðimizden burada kýsa kesiyoruz. ONDOKUZUNCU MES'ELE: Rivâyetlerde, âhirzamanýn alâmetlerinden olan ve âl-i beyt-i nebeviden Hazret-i Mehdi'nin ( Radiyallahü Anh) hakkýnda ayrý ayrý haberler var. Hatta bir kýsým ehl-i ilim ve ehl-i velâyet, eskide onun çýkmasýna hükmetmiþler. Allahu a'lem bissavab, bu ayrý ayrý rivâyetlerin bir te'vili þudur ki: Büyük Mehdî'nin çok vazifeleri var. Ve siyâset âleminde, diyânet aleminde, saltanat âleminde, cihad alemindeki çok dâirelerde icraatlarý olduðu gibi, her Sh:»(S.N: 221) bir asýr me'yusiyet vaktinde, kuvve-i mâneviyesini te'yid edecek bir nevi Mehdi'ye veyahud Mehdî'nin onlarýn imdadýna o vakitte gelmek ihtimâline muhtaç olduðundan; rahmet-i Ýlâhiyye ile her devirde belki her asýrda bir nevi ' Mehdî âl-i Beytten çýkmýþ, ceddinin þeriatýný muhafaza ve sünnetini ihyâ etmiþ. Mesela: Siyaset âleminde Mehdî-i Abbasi ve diyânet âleminde Gavs-ý Azam ve Þâh-ý Nakþibend ve aktab-ý erbaa ve oniki imam gibi büyük Mehdî'nin bir kýsým vazifelerini icra eden zâtlar dahi, Mehdi hakkýnda gelen rivayetlerde Medar-ý nazar-ý Muhammed Aleyhissalâtu Vesselâm olduðundan rivayetler ihtilâf ederek, bir kýsým ehl-i hakikat demiþ: " Eskide çýkmýþ. " Her ne ise... Bu mes'ele Risale-i Nur'da beyan edildiðinden, Onu ona havâle ile burada bu kadar deriz ki: Dünyada mütesânid hiçbir hânedan ve mütevâfýk hiçbir kabile ve münevver hiçbir cemiyet ve cemaat yoktur ki, âl-i beytin hânedanýna ve kabilesine ve cemiyetine ve cemaatine yetiþebilsin. Evet yüzer kudsi kahramanlarý yetiþtiren ve binler mânevi kumandanlarý ümmetin baþýna geçiren ve hakikat-ý Kur'aniye'nin mayasý ile ve îmanýn nuriyle Ýslâmiyetin þerefiyle beslenen, tekemmül eden Âl-i beyt, elbette âhir zamanda þeriat-ý Muhammediye'yi ve hakikat-ý Furkaniye'yi ve sünnet-i Ahmediye'yi (A.S.M.) ihyâ ile, ilân ile, icra ile, baþkumandanlarý olan " Büyük Mehdî'nin kemal-i adaletini ve hakkaniyetini dünyaya göstermeleri gayet makul olmakla beraber, gayet lâzým ve zaruri ve hayat-ý içtimaiye-i insaniyedeki düsturlarýn muktezâsýdýr. YÝRMÝNCÝ MES'ELE; Güneþin, maðripten çýkmasý ve zeminden dabbet-ül-arzýn zuhudur. Amma güneþin maðripten tulûu ise, bedâhet derecesinde bir alâmet-i kýyâmettir. Ve bedâheti için aklýn ihtiyarý ile baðlý olan tevbe kapýsýný kapayan bir hâdise-i semâviye olduðundan tefsiri ve mânasý zahirdir, te'vile ihtiyacý yoktur. Yalnýz bu kadar var ki: Allahu a'lem o tulûun sebeb-i zâhirisi: Küre-i arz kafasýnýn aklý hükmünde olan Kur'an onun baþýndan çýkmasýyla zemin divâne olup,-- izn-i Ýlâhi ile baþýný baþka seyyareye çarpmasýyle hareketinden, geri dönüp-- garptan þarka olan seyahatýný irâde-i Râbbâni ile þarkdan garba tebdil etmekle güneþ garptan tulûa baþlar. Evet, arzý þems ile, ferþi arþ ile kuvvetli baðlayan Hablullah-il-metin olan Kur'an'ýn kuvve-i câzibesi kopsa; küre-i arzýn ipi çözülür, baþýboþ serseri olup aksiyle ve intizamsýz hareketinden güneþ garptan çýkar. Hem müsâdeme neticesinde emr-i ilâhi ile kýyâmet kopar diye bir te'vili vardýr. Amma " Dâbbet-ül-Arz": Kur'an'da, gayet mücmel bir iþâret ve lisan-ý hâlinden kýsacýk bir ifade, bir tekellüm var. Tafsili ise; ben þimdilik, baþka mes'eleler gibi kat'i bir kanaatla bilemiyorum. Yalnýz bu kadar diyebilirim: Sh:»(S.N: 222) لاَيَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلاَّ اللَّه Nasýl ki kavm-i Fir'avn'e " Çekirge afatý ve bit belâsý" ve Kâbe tahribine çalýþan kavm-ý Ebrehe'ye " Ebabil Kuþlarý" musallat olmuþlar. Öyle de: Süfyan'ýn ve deccallarýn fitneleriyle bilerek, severek isyan ve tuðyana ve " Ye'cüc ve Me'cüc"ün anarþistliði ile fesada ve canavarlýða giden ve dinsizliðe, küfür ve küfrâna düþen insanlarýn akýllarýný baþlarýna getirmek hikmetiyle arzdan bir hayvan çýkýp musallat olacak, zir ü zeber edecek. Allahu a'lem, o dâbbe bir nevidir. Çünki, gayet büyük bir tek þahýs olsa, her yerde herkese yetiþmez. Demek, dehþetli bir tâife-i hayvâniye olacak. Belki, رَبَّنَا لاَتُؤاَخِذْنَآ اِنْ نَسِينَآ اَوْ اَخْطَأْنَا سُبْحَانَكَ لاّعِلْمَ اِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَآ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ âyetinin iþâretiyle, o hayvan, dâbbet-ül arz denilen aðaç kurtlarýdýr ki; insanlarýn kemiklerini aðaç gibi kemirecek, insanýn cisminde diþinden týrnaðýna kadar yerleþecek. Mü'minler îman bereketiyle ve sefahet ve su'-i istimalattan tecennübleriyle kurtulmasýna iþâreten, âyet, îman hususunda o hayvaný konuþturmuþ. # % Sh:»(S.N: 223) Sâbýk yirmi adet mes'elelere bir tetimme olarak üç küçük mes'eledir. BÝRÝNCÝ MES'ELE : Rivayetlerde Hazret-i Ýsa Aleyhisselam'a " Mesih" namý verildiði gibi her iki deccala dahi " Mesih" namý verilmiþ ve bütün rivâyetlerde مِنْ فِتْنَةِ الْمَسِيحِ الدَّجَّالِ مِنْ فِتْنَةِ الْمَسِيحِ الدَّجَّالِ denilmiþ. Bunun hikmeti ve te'vili nedir ? Elcevap: Allahu a'lem bunun hikmeti þudur ki: Nasýl ki emr-i ilâhi ile Ýsâ Aleyhisselâm, Þeriat-ý Mûseviye'de bir kýsým aðýr tekâlifi kaldýrýp þarap gibi bazý müþtehiyatý helâl etmiþ; aynen öyle de: Büyük Deccal, þeytanýn iðvâsý ve hükmüyle þeriat-ý Ýseviye'nin ahkâmýný kaldýrýp hýristiyanlarýn hayat-ý içtimaiyelerini idâre eden râbýtalarý bozarak anarþistliðe ve " Ye'cüc ve Me'cüc"e zemin hazýr eder. Ve Ýslâm Deccal'ý olan " Süfyan" dahi; þeriat-ý Muhammediye'nin (A.S.M) ebedi bir kýsým ahkâmýný nefis ve þeytanýn desiseleriyle kaldýrmaða çalýþarak hayat-ý beþeriyenin maddi ve mânevi rabýtalarýný bozarak serkeþ ve sarhoþ ve sersem nefisleri baþýboþ býrakarak hürmet ve merhamet gibi nurâni zincirleri çözer, hevesât-ý müteaffine bataklýðýnda birbirine saldýrmak için cebrî bir serbestiyet ve ayný istibdat bir hürriyet vermek ile dehþetli bir anarþistliðe meydan açar ki, o vakit o insanlar gayet þiddetli bir istibdattan baþka zabt altýna alýnamaz. ÝKÝNCÝ MES'ELE Rivayetlerde, her iki Deccal'ýn hârikulâde icraatlarýndan ve pek fevkalâde iktidarlarýndan ve heybetlerinden bahsedilmiþ. Hattâ bedbaht bir kýsým insanlar, onlara bir nevi Ulûhiyet isnad eder diye haber verilmiþ. Bunun sebebi nedir ? Elcevap: الْعِلْمُ عِنْدَ اللَّه icraatlarý büyük ve hârikulâde olmasý ise: Ekser tahribat ve hevesata sevkiyat olduðundan, kolayca hârikulâde öyle iþler yaparlar ki, bir rivayette, " Bir günleri bir senedir. " Yani; bir senede yaptýklarý iþleri üçyüz senede yapýlmaz denilmiþ. Ve iktidarlarý pek fevkalade görülmesi ise, dört cihet ve sebebi var. Birincisi: Ýstidrac eseri olarak, müstebidâne olan koca hükümetlerinde cesur ordularýn ve faal milletin kuvvetiyle vukua gelen terakkiyat ve iyilikler haksýz olarak onlara isnad edilmesiyle binler adam kadar bir iktidar onlarýn Sh:»(S.N: 224) þahýslarýnda tevehhüm edilmeðe sebep olur. Halbuki, hakikaten ve kaideten, bir cemaatin hareketiyle vücuda gelen müsbet mehâsin ve þeref ve ganimet o cemaate taksim edilir ve efradýna verilir. Ve seyyiat ve tahribat ve zâyiat ise, reisinin tedbirsizliðine ve kusurlarýna verilir. Meselâ: Bir tabur bir kal'ayý fethetse, ganimet ve þeref süngülerine aittir. Ve menfî tedbirler ile zâyiatlar olsa, kumandanlarýna aittir. Ýþte hak ve hakikatýn bu düstur-u esâsiyesine bütün bütün muhalif olarak müsbet terakkiyat ve hasenat o müdhiþ baþlara ve menfî icraat ve seyyiat bîçare milletlerine verilmesiyle; nefret-i âmmeye layýk olan o þahýslar,--istidrac cihetiyle-- ehl-i gaflet tarafýndan bir muhabbet-i umûmiyeye mazhar olurlar. Ýkinci cihet ve sebep: Her iki Deccal, âzami bir istibdat ve azâmi bir zulüm ve âzami bir þiddet ve dehþet ile hareket ettiklerinden, âzami bir iktidar görünür. Evet, öyle acib bir istibdat ki:-- kanunlar perdesinde-- herkesin vicdanýna ve mukaddesâtýna, hattâ elbisesine müdâhale ederler. Zannederim asr-ý âhirde Ýslâm ve Türk hürriyet-perverleri, bir hiss-i kablelvuku ile bu dehþetli istibdadý hissederek oklar atýp hücum etmiþler. Fakat çok aldanýp yanlýþ bir hedef ve hatâ bir cephede hücum göstermiþler. Hem öyle bir zulüm ve cebir ki, bir adamýn yüzünden yüz köyü harab ve yüzer masumlarý tecziye ve tehcir ile periþan eder. Üçüncü cihet ve sebep: Her iki Deccal Yahudinin Ýslâm ve Hýristiyan aleyhinde þiddetli bir intikam besliyen gizli komitesinin muavenetini ve kadýn hüriyetinin perdesi altýndaki dehþetli bir diðer komitenin yardýmýný, hatta Ýslâm Deccalý masonlarýn komitelerini aldatýp müzâheretlerini kazandýklarýndan dehþetli bir iktidar zannedilir. Hem bazý ehl-i velayetin istihracâtiyle anlaþýlýyor ki, Ýslâm devletinin baþýna gececek olan Süfyâni Deccal ise; gayet muktedir ve dâhi ve faal ve gösteriþi istemiyen ve þahsi olan þan ve þerefe ehemmiyet vermiyen bir sadrâzam ve gayet cesur ve iktidarlý ve metin ve cevval ve þöhret-perestliðe tenezzül etmiyen bir serasker bulur, onlarý teshir eder. Onlarýn fevkalâde ve dâhiyâne icraatlarýný, riyâsýzlýklarýndan istifade ile kendi þahsýna isnad ve o vasýta ile koca ordunun ve hükumetin teceddüd ve inkýlab ve harb-i umûmi inkýlabýndan gelen þiddet-i ihtiyacýn sevkiyle iþledikleri terakkiyatý þahsýna isnad ettirerek þahsýnda pek acib ve hârika bir iktidar bulunduðunu meddahlar tarafýndan iþaa ettrir. Dördüncü cihet ve sebep: Büyük Deccal'ýn ispirtizma nevinden teshir edici hassalarý bulunur. Ýslâm Deccalý'nýn dahi, bir gözünde teshir edici manyatizma bulunur. Hattâ rivâyetlerde, " Deccalýn bir gözü kördür. " diye nazarý dikkati gözüne çevirerek büyük Deccal'ýn bir gözü kör ve ötekinin bir gözü, öteki göze nisbeten kör hükmünde olduðunu hadîste kaydetmekle , onlar kâfir- Sh:»(S.N: 225) i mutlak bulunduðundan yalnýz münhasýran bu dünyayý görecek birtek gözü var ve âkýbeti ve ahireti görebilecek gözleri olmamasýna iþaret eder. Ben bir mânevi âlemde Ýslam Deccalýný gördüm. Yalnýz bir tek gözünde teshirci bir manyetizma gözümle müþahede ettim ve onu bütün bütün münkir bildim. Ýþte bu inkâr-ý mutlaktan çýkan bir cür'et ve cesaretle mukaddesata hücum eder. Avâm-ý nâs hakikat-ý hâli bilmediklerinden hârikulâde iktidar ve cesaret zannederler. Hem þanlý ve kahraman bir millet, maðlûbiyeti hengâmýnda, böyle istidraclý ve þanlý ve tâli'li ve muvaffakiyetli ve kurnaz bir kumandaný bulunduðundan gizli ve dehþetli olan mâhiyetine bakmayarak kahramanlýk damariyle onu alkýþlar, baþýna kor, seyyielerini örtmek ister. Fakat kahraman ve mücâhid ordunun ve dindar milletin, ruhundaki nur-u îman ve Kur'an ýþýðýyle hakikat-ý hâli göreceði ve o kumandanýn çok dehþetli tahribâtýný tâmire çalýþacaðý, rivâyetlerden anlaþýlýr. ÜÇÜNCÜ KÜÇÜK MESE'LE : Medarý ibret üç hâdisedir. Birinci Hadise: Bir zaman, Resül'i Ekrem ( Aleyhissalatü Vesselam) Hazret-i Ömer Radýyallahu Anh'a yahudi çocuklarý içinde birisini gösterdi. " Ýþte sureti!" dedi. Hazret-i Ömer ( Radýyallahu Anh), " Öyle ise ben bunu öldüreceðim." dedi. Ferman etti: " Eðer bu Süfyan ve Ýslâm Deccalý olsa, sen öldüremezsin; eðer o olmazsa, onun suretiyle öldürülmez." Bu rivâyet iþâret eder ki; onun sureti, hâkimiyeti zamanýnda çok þeylerde görüneceði gibi, kendisi yahudiler içinde tevellüd edecek. Garibdir ki, onun suretindeki bir çocuðu katledecek derecede ona hiddet ve adâvet eden Hazret-i Ömer ( Radýyallahü Anh), o Süfyan'ýn en çok beðendiði ve takdir ettiði ve çok def'a ondan senâkârâne bahsedeceði bir memduhu-- Hazret-i Ömer'le çýkmýþ. Ýkinci Hâdise: O Ýslam Deccalý, " Sure-iوَالتِّينِ وَالزَّيْتُونِ mânasýný merak edip soruyor. " diye çoklar nakletmiþler. Gariptir ki, bu sûrenin akibinde olan اِقْرَاْ بِاسْمِ رَبِّكِ sûresinde اِنَّ الاِنْسَانَ لَيَطْغَى cümlesi, onun ayný zamanýna ve þahsýna--cifir ile ve mânasýyla--iþaret ettiði gibi, ehl-i salâte ve câmilere tâðiyane tecâvüz edeceðini gösteriyor. Demek o istidraclý adam, küçük bir sûreyi kendiyle alâkadar hisseder. Fakat yanlýþ eder, komþusunun kapýsýný çalar. Üçüncü Hâdise : Bir rivâyette, " Ýslâm deccalý Horasan taraflarýndan zuhur edecek. " denilmiþtir. لاَيَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلاَّ اللَّه bunun bir te' Sh:»(S.N: 226) vili þudur ki: Þarkýn en cesur ve kuvvetli ve kesretli kavmi ve Ýslâmiyetin en kahraman ordusu olan Türk milleti, o rivâyet zamanýnda Horasan taraflarýnda bulunup daha Anadolu'yu vatan yapmadýðýndan, o zamandaki meskenini zikretmekle süfyâni Deccal onlarýn içinde zuhur edeceðine iþâret eder. Garibdir, hem çok garibdir. Yediyüz sene müddetinde Ýslâmiyetin ve Kur'an'ýn elinde þeref-þiâr, bârika-asâ bir elmas kýlýnç olan Türk milletini ve Türkçülüðü; muvakkaten Ýslamiyetin bir kýsým þeârine karþý istimâl etmeðe çalýþýr. Fakat muvaffak olmaz, geri çekilir. " Kahraman ordu, dizgini onun elinden kurtarýyor. "diye rivayetleden anlaþýlýyor. وَاللَّه اَعْلَمُ بِالصَّوَابِ * لاَيَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلاَّ اللَّه Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Empfohlene Beiträge