EMRE Geschrieben 21. Dezember 2008 Teilen Geschrieben 21. Dezember 2008 ÜÇÜNCÜ ÞU'A MÜNÂCÂT RÝSALESÝ بِسْمِ اللّهِ الرّحْمنِ الرّحِيمِ اِنَّ فِى خَلْقِ السَّمَوَاتِ وَالاَرْضِ وَاخْتِلاَفِ الَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَالْفُلْكِ الَّتِى تَجِرِى فِى الْبَحْرِ بِمَا يَنْفَعُ النَّاسَ وَمَا اَنْزَلَ اللهُ مِنَ السَّمَآءِ مِنْ مَآءٍ فَاَحْيَا بِهِ الاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَبَثَّ فِيِهَا مِنْ كُلِّ دَآبَّةٍ وَتَصْرِيفِ الرِّيَاحِ وَالسَّحَابِ المُسَخَّرِ بَيْنَ السَّمَاءِ وَالاَرْضِ لاَيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ * (Üçüncü Þua olan bu münâcât Risalesi, mezkur ayetin bir nev'i tefsiridir). Yâ Ýlahî ve Ya Rabbi ! Ben imanýn gözüyle ve Kur'an'ýn talimiyle ve nuriyle ve Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselam'ýn dersiyle ve ism-i Hakîm'in göstermesiyle görüyorum ki, semavatta hiçbir deveran ve hareket yoktur ki, böyle intizamiyle senin mevcudiyetine iþaret ve delalet etmesin. Ve hiç bir ecram-ý semaviye yoktur ki; sükûtiyle gürültüsüz vazife görerek direksiz durmalarýyle, senin rububiyyetine ve vahdetine þehadeti ve iþareti olmasýn. Ve hiçbir yýldýz yoktur ki; mevzun hilkatiyle,. muntazam vaziyetiyle ve nurani tebessümüyle ve bütün yýldýzlara mümaselet ve müþabehet sikkesiyle senin haþmet-i uluhiyyetine ve vahdaniyyetine iþaret ve þehadette bulunmasýn. Ve oniki seyyareden hiçbir seyyare yýldýz yoktur ki; hikmetli hareketiyle ve itaatli musahhariyetiyle ve intizamlý vazifesiyle ve ehemmiyetli peykleriyle senin vücub-u vücuduna þehadet ve saltanat-ý uluhiyyetine iþaret etmesin !.. Evet gökler sekeneleriyle, her biri tek baþiyle þehadet ettikleri gibi, hey'et-i mecmuasiyle derece-i bedahette - ey zemin ve gökleri yaratan yaratýcý !- senin vücub-u vücuduna öyle zahir þehadet - ve ey zerratý, muntazam mürekke Sh:»(S.N: 6) batiyle tedbirini gören ve idare eden ve bu seyyare yýldýzlarý manzum peykleriyle döndüren, emrine itaat ettiren !- senin vahdetine ve birliðine öyle kuvvetli þehadet ederler ki, göðün yüzünde bulunan yýldýzlar sayýsýnca nuranî bürhanlar ve parlak deliller o þehadeti tasdik ederler. Hem bu safi, temiz, güzel gökler, fevkalâde büyük ve fevkalâde sür'atli ecramiyle muntazam bir ordu ve elektrik lambalariyle süslenmiþ bir saltanat donanmasý vaziyetini göstermek cihetiyle, senin rububiyetinin haþmetine ve her þeyi icad eden kudretinin azametine zahir delalet ve hadsiz semavatý ihata eden hâkimiyetinin ve her bir zihayatý kucaðýna alan rahmetinin hadsiz geniþliklerine kuvvetli iþaret ve bütün mahlukat-ý semaviyenin bütün iþlerine ve keyfiyetlerine taalluk eden ve avucuna alan, tanzim eden ilminin her þey'e ihatasýna ve hikmetinin her iþe þümulüne þüphesiz þehadet ederler. Ve o þehadet ve delalet o kadar zâhir dir ki; güya yýldýzlar, þahid olan göklerin þehadet kelimeleri ve tecessüm etmiþ nurani delilleridirler. Hem semavat meydanýnda, denizinde, fezasýndaki yýldýzlar ise; muti' neferler, muntazam sefineler, harika tayyareler, acaib lambalar gibi vaziyetiyle, senin saltanat-ý uluhiyyetinin þa'þaasýný gösteriyorlar. Ve o ordunun efradýndan bir yýldýz olan güneþimizin seyyarelerinde ve zeminimizdeki vazifelerinin delalet ve ihtariyle güneþin sair arkadaþlarý olan yýldýzlarýn bir kýsmý âhiret âlemlerine bakarlar ve vazifesiz deðiller; belki baki olan âlemlerin güneþleridirler. Ey Vâcib-ül- Vücud ! Ey Vâhid-i Ehad ! Bu hârika yýldýzlar, bu acib güneþler, aylar, senin mülkünde, senin semavatýnda, senin emrin ile ve kuvvetin ve kudretin ile ve senin idare ve tedbirin ile teshir ve tanzim ve tavzif edilmiþlerdir. Bütün o ecram-ý ulviye, kendilerini yaratan ve döndüren ve idare eden bir tek Hâlika tesbih ederler, tekbir ederler, lisan-ý hal ile " Sübhânallah, Allahu Ekber" derler. Ben dahi onlarýn bütün tesbihatiyle seni takdis ederim. Ey þiddet-i zuhurundan gizlenmiþ ve ey azamet-i kibriyasýndan ihtifa etmiþ olan Kadir-i Zülcelâl! Ey Kadir-i Mutlak ! Kur'an-ý Hakîminin dersiyle ve Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselam'ýn talimiyle anladým: Nasýl ki gökler, yýldýzlar senin mevcudiyetine ve vahdetine þehadet ederler; öyle de cevv-i sema, bulutlariyle ve þimþekleri ve ra'dlarý ve rüzgarlariyle ve yaðmurlariyle, senin vucüb-u vücuduna ve vahdetine þehadet ederler. Evet, camid, þuursuz bulut, ab-ý hayat olan yaðmuru, muhtaç olan zihayatlarýn imdadýna göndermesi, ancak senin rahmetin ve hikmetin iledir; karýþýk tesadüf karýþamaz. Hem, elektriðin en büyüðü bulunan ve fevaid-i tenviriyesini iþaret ederek, ondan istifadeye teþvik eden þimþek ise, senin fezadaki kudretini güzelce tenvir eder. Sh:»(S.N: 7) Hem yaðmurun gelmesini müjdeliyen ve koca fezayý konuþturan ve tesbihatýnýn gürültüsüyle gökleri çýnlatan ra'dat dahi, lisan-ý kal ile konuþarak seni takdis edip, rububiyetine þehadet eder. Hem, zihayatlarýn yaþamasýna en lüzumlu rýzký ve istifadece en kolayý ve nefesleri vermek ve nüfuslarý rahatlandýrmak gibi, çok vazifeler ile tavzif edilen rüzgarlar dahi; cevvi adeta bir hikmete binaen " Levh-i mahv ve isbat " ve " yazar, ifade eder sonra bozar tahtasý " suretine çevirmekle, senin faaliyet-i kudretine iþaret ve senin vücuduna þehadet ettiði gibi, senin merhametinle bulutlardan saðýp zihayatlara gönderilen rahmet dahi; mevzun, muntazam katreleri kelimeleriyle senin vüs'at-ý rahmetine ve geniþ þefkatine þehadet eder. Ey Mutasarrýf-ý Fa'âl ve ey Feyyâz-ý Müteâl! Senin Vücub-u Vucuduna þehadet eden bulut,berk,ra'd, rüzgâr, yaðmur, birer birer þehadet ettikleri gibi, hey'et-i mecmuasiyle, keyfiyetçe birbirinden uzak, mahiyetçe birbirine muhalif olmakla beraber, birlik, beraberlik, birbiri içine girmek ve birbirinin vazifesine yardým etmek haysiyetiyle, senin vahdetine ve birliðine gayet kuvvetli iþaret ederler. Hem, koca fezayý bir mahþer-i acaib yapan ve bazý günlerde birkaç defa doldurup boþaltan rububiyetinin haþmetine ve o geniþ cevvi, yazar-deðiþtirir bir levha gibi ve sýkar ve onula zemin bahçesini sulattýrýr bir sünger gibi, tasarruf eden kudretinin azametine ve her bir þey'e þümûlüne þehadet ettikleri gibi, umum zemine ve bütün mahlûkata cevv perdesi altýnda bakan ve idare eden rahmetinin ve hâkimiyetinin hadsiz geniþliklerine ve her þey'e yetiþmelerine delâlet eder. Hem fezadaki hava, o kadar hakimane vazifelerde istihdam ve bulut ve yaðmur, o kadar âlimâne faidelerde istimal olunur ki; her þey'e ihâta eden bir ilim ve her þey'e þamil bir hikmet olmazsa, o istimal, o istihdam olamaz. Ey Fa'âlün limâ yürîd! Cevv-i fezadaki faaliyetinle her vakit bir nümûne-i haþir ve kýyamet göstermek, bir saatte yazý kýþa ve kýþý yaza döndürmek, bir âlem getirmek, bir âlem gayba göndermek misillû þuunatta bulunan kudretin; dünyayý âhirete çevirecek ve âhirette þuunat-ý sermediyyeyi gösterecek iþaretini veriyor. Ey Kadîr-i Zülcelâl! Cevv-i fezadaki hava, bulut ve yaðmur, berk ve ra'd; senin mülkünde, senin emrin ve havlin ile, senin kuvvet ve kudretinle musahhar ve vazifedardýrlar. Mahiyetçe birbirinden uzak olan bu feza mahlukatý, gayet sür'atli ve ani emirlere ve çabuk ve acele kumandalara itaat ettiren âmir ve hâkimlerini takdis ederek, rahmetini medh-ü sena ederler. Ey arz ve semâvâtýn Hâlik-ý Zülcelâli ! Senin Kur'an-ý Hakiminin ta'limiyle ve Resul-i Ekrem Aleyhissalatu Vesselam'ýn dersiyle iman ettim ve bildim ki, Nasýl semavat yýldýzlariyle ve cevv-i feza müþtemilatiyle senin vücub-u vücuduna ve senin birliðine ve vahdetine þehadet ediyorlar; öyle de, arz, bütün Sh:»(S.N: 8) mahlukatiyle ve ahvaliyle, senin mevcudiyetine ve vahdetine, mevcudatý adedince þehadetler ve iþaretler ederler. Evet, zeminde hiçbir tahavvül ve aðaç ve hayvanlarýnda, her senede urbasýný deðiþtirmek gibi hiçbir tebeddül- cüz'i olsun, külli olsun - yoktur ki, intizamiyle senin vücuduna ve vahdetine iþaret etmesin. Hem, hiçbir hayvan yoktur ki, za'fiyet ve ihtiyacýnýn derecesine göre verilen rahâmane rýzkýyle ve yaþamasýna lüzumu bulunan cihazatýn hakîmane verilmesiyle, senin varlýðýna ve birliðine þehadeti olmasýn. Hem, her baharda gözümüz önünde icad edilen nebatat ve hayvanattan hiçbir tanesi yoktur ki, san'at-ý acibesiyle ve latif zinetiyle ve tam temeyyüziyle ve intizamiyle ve mevzuniyetiyle seni bildirmesin ve zemin yüzünü dolduran ve nebatat ve hayvanat denilen kudretinin harikalarý ve mu'cizeleri, mahdut ve maddeleri bir ve müteþabih olan yumurta ve yumurtacýklardan ve katrelerden ve habbe ve habbeciklerden ve çekirdeklerden yanlýþsýz, mükemmel, süslü, alemet-i farikalý olarak yaratýlýþlarý, Sani-i Hakîmlerinin vücuduna ve vahdetine ve hikmetine ve hadsiz kudretine öyle bir þehadettir ki, ziyanýn güneþe þehadetinden daha kuvvetli ve parlaktýr. Hem, hava, su, nur, ateþ, toprak gibi hiçbir unsur yoktur ki, þuursuzluklarýyle beraber, þuurkarane, mükemmel vazifeleri görmesiyle, basit ve istila edici, intizamsýz, her yere daðýlmakla beraber, gayet muntazam ve mütenevvi meyveleri ve mahsulleri hazine-i gaybdan getirmesiyle, senin birliðine ve varlýðýna þehadeti bulunmasýn. Ey Fâtýr-ý Kadir ! Ey Fettâh-ý Allâm! Ey Faâl-i Hallâk! Nasýl arz bütün sekenesiyle hâlikýnýn vacib-ül-vücud olduðuna þehadet eder, öyle de senin Ey Vâhid-iEhad! Ey Hannân-ý Mennan! Ey Vehhâb-ý Rezzak! -vahdetine ve ehadiyyetine, yüzündeki sikkesiyle ve sekenesinin yüzlerindeki sikkeleriyle ve birlik ve beraberlik ve birbiri içine girmek ve birbirine yardým etmek ve onlara bakan rububiyyet isimlerinin ve fiillerinin bir olmak cihetinde, bedahet derecesinde senin vahdetine ve ehadiyyetine þehadet, belki mevcudat adedince þehadetler eder. Hem nasýl, zemin bir ordugah, bir meþher, bir talimgah vaziyetiyle ve nebatat ve hayvanat fýrkalarýnda bulunan dörtyüz bin muhtelif milletlerin ayrý ayrý cihazatlarý muntazaman verilmesiyle, senin rububiyetinin haþmetine ve kudretinin her þey'e yetiþmesine delalet eder; öyle de, hadsiz bütün zihayatýn ayrý ayrý rýzýklarý, vakti vaktine kuru ve basit bir topraktan, rahimane, kerimane verilmesi ve hadsiz o efradýn Kemal-i musahhariyetle, evamir-i Rabbaniyeye itaatleri, rahmetinin herþeye þümulünü ve hakimiyetinin her þey'e ihatasýný gösteriyor. Hem, zeminde deðiþmekte bulunan mahlukat kafilelerinin sevk ve idareleri, mevt ve hayat münavebeleri ve hayvan ve nebatatýn idare ve tedbirleri dahi, her þey'e taalluk eden bir ilim ile ve her þey'de hükmeden nihayetsiz Sh:»(S.N: 9) bir hikmetle olabilmesi, senin ihata-i ilmine ve hikmetine delalet eder. Hem, zeminde kýsa bir zamanda hadsiz vazifeler gören ve hadsiz bir zaman yaþayacak gibi, istidat ve mânevî cihazat ile teçhiz edilen ve zemin mevcudatýna tasarruf eden insan için, bu talimgah-ý dünyada ve bu muvakkat ordugah-ý zeminde ve bu muvakkat meþherde, bu kadar ehemmiyet, bu hadsiz masraf, bu nihayetsiz tecelliyat-ý rubûbiyyet, bu hadsiz hitabat-ý sübhaniyye ve bu gayetsiz ihsanat-ý ilahiyye; elbette ve herhalde, bu kýsacýk ve hüzünlü ömre ve bu karýþýk kederli hayata, bu belalý ve fani dünyaya sýðýþmaz. Belki, ancak baþka ve ebedi bir ömür ve baki bir dâr-ý saadet için olabildiði cihetinden, âlem-i bekada bulunan ihsanat-ý uhreviyeye iþaret, belki þehadet eder. Ey Hâlik-ý Küllî Þey! Zeminin bütün mahlûkatý, senin mülkünde, senin arzýnda, senin havl ve kuvvetinle ve senin kudretin ve iradetin ile ve ilmin ve hikmetin ile idare olunuyorlar ve musahhardýrlar. Ve zemin yüzünde faaliyeti müþahade edilen bir rububiyyet, öyle ihata ve þümûl gösteriyor ve onun idaresi ve tedbiri ve terbiyesi öyle mükemmel ve öyle hassastýr ve her taraftaki icraatý öyle birlik ve beraberlik ve benzemeklik içindedir ki, tecezzî kabul etmiyen bir küll ve inkýsamý imkânsýz bulunan bir küllî hükmünde bir tasarruf, bir rubûbiyyet olduðunu bildiriyor... Hem zemin bütün sekenesiyle beraber, lisan-ý kalden daha zâhir hadsiz lisanlarla, Hâlikýný takdis ve tesbih ve nihayetsiz ni'metlerinin lisan-ý halleriyle Rezzâk-ý Zülcelâlinin hamd ve medh ü senasýný ediyorlar... Ey þiddet-i zuhurundan gizlenmiþ ve ey azamet-i kibriyasýndan istitar etmiþ olana Zât-ý Akdes! Zeminin bütün takdisat ve tesbihatiyle seni; kusurdan, aczden, þerikten takdis ve bütün tahmidat ve senalariyle sana hamd ve þükrederim. Ey Rabbu'l-berri ve' l-bahr! Kur'an'ýn dersiyle ve Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselam'ýn talimiyle anladým ki: Nasýl gökler ve feza ve zemin, senin birliðine ve varlýðýna þehadet ederler, öyle de, bahirler, nehirler ve çeþmeler ve ýrmaklar, senin vücub-u vücuduna ve vahdetine bedahet derecesinde þehadet ederler. Evet, bu dünyamýzýn, menba-ý acaib buhar kazanlarý hükmünde olan denizlerde, hiçbir mevcud hatta hiçbir katre su yoktur ki; vücuduyle, intizamiyle, menfaatiyle ve vaziyetiyle halikýný bildirmesin. Ve basit bir kumda ve basit bir suda rýzýklarý mükemmel bir surette verilen garib mahluklardan ve hilkatleri gayet muntazam hayvanat-ý bahriyeden, hususan bir tanesi bir milyon yumurtacýklarý ile denizleri þenlendiren balýklardan hiçbirisi yoktur ki, hilkatiyle ve vazifesiyle ve idare ve iaþesiyle ve tedbir ve terbiyesiyle yaratanýna iþaret ve rezzakýna þehadet etmesin. Hem, denizde, kýymetdar, hâsiyetli, zînetli cevherlerden hiçbirisi yoktur ki, güzel hilkatiyle ve cazibedar fýtratiyle ve menfaatli hâsiyetiyle seni tanýmasýn, bildirmesin. Sh:»(S.N: 10) Evet, onlar birer birer þehadet ettikleri gibi, hey'et mecmuasýyla, beraberlik ve birbiri içinde karýþmak ve sikke-i hilkatte birlik ve îcadça gayet kolay ve efradça gayet çokluk noktalarýndan, senin vahdetine þehadet ettikleri gibi; arzý, topraðýyle beraber, bu küre-i arzý kuþatan muhit denizlerini muallakta durdurmak ve dökmeden ve daðýtmadan güneþin etrafýnda gezdirmek ve topraðý istila ettirmemek ve basit kumundan ve suyundan mütenevvi ve muntazam hayvanatýný ve cevherlerini halketmek ve erzak vesair umurlarýný külli ve tam bir surette idare etmek ve tedbirlerini görmek ve yüzünde bulunmak lazým gelen hadsiz cenazelerinden hiçbirisi bulunmamak noktalarýndan, senin varlýðýna ve Vâcib-ül- Vücud olduðuna mevcudatý adedince iþaretler ederek þehadet eder. Ve senin saltanat-ý rubûbiyyetinin haþmetine ve her þey'e muhit olan kudretinin azametine pek zâhir delâlet ettikleri gibi, göklerin fevkindeki gayet büyük ve muntazam yýldýzlardan, ta denizlerin dibinde bulunan gayet küçücük ve intizamla iaþe edilen balýklara kadar, herþeye yetiþen ve hükmeden rahmetinin ve hâkimiyetinin hadsiz geniþliklerine delâlet ve intizamatiyle ve faideleriyle ve hikmetleriyle ve mizan ve mevzuniyetleriyle, senin her þey'e muhit ilmine ve her þey'e þâmil hikmetine iþaret ederler. Ve senin, bu misafirhane-i dünyada, yolcular için böyle rahmet havuzlarýn bulunmasý ve insanýn seyr ü seyahatýna ve gemisine ve istifadesine musahhar olmasý iþaret eder ki; yolda yapýlmýþ bir handa, bir gece misafirlerine bu kadar deniz hediyeleriyle ikram eden Zât, elbette makarr-ý saltanat-ý ebediyyesinde öyle ebedi rahmet denizleri bulundurmuþ ki, bunlar onlarýn fani ve küçük nümuneleridirler. Ýþte denizlerin böyle gayet harika bir tarzda arzýn etrafýnda vaziyet-i acibesiyle bulunmasý ve denizlerin mahlukatý dahi, gayet muntazam idare ve terbiye edilmesi bilbedahe gösterir ki, yalnýz senin kuvvetin ve kudretin ile ve senin irade ve tedbirin ile, senin mülkünde, senin emrine musahhardýrlar ve lisan-ý halleriyle Halikýný takdis edip "Allahu Ekber" derler. Ey daðlarý zemin sefinesine hazineli direkler yapan Kadîr-i Zülcelâl! Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselam'ýn tâlimiyle ve Kur'an-ý Hakiminin dersiyle anladým ki, nasýl denizler acaibleriyle seni tanýyorlar ve tanýttýrýyorlar, öyle de daðlar dahi, zelzele te'siratýndan zeminin sükûnetine ve içindeki dahilî inkýlabat fýrtýnalarýndan sükutuna ve denizlerin istilasýndan kurtulmasýna ve havanýn gazat-ý muzirradan tasfiyesine ve suyun muhafaza ve iddiharlarýna ve zîhayatlara lâzým olan madenlerin hazinedarlýðýna ettiði hizmetleriyle ve hikmetleriyle seni tanýyorlar ve tanýttýrýyorlar. Evet, daðlardaki taþlarýn envaýndan ve muhtelif hastalýklara ilâç olan maddelerin aksamýndan ve zîhayata hususan insanlara çok lâzým ve çok mütenevvi olan madeniyatýn ecnasýndan ve daðlarý, sahralarý çiçekleriyle süslendiren ve meyveleriyle þenlendiren nebatatýn esnafýndan hiç birisi yoktur Sh:»(S.N: 11) ki, tesadüfe havalesi mümkün olmayan hikmetleriyle, intizamiyle, hüsn-ü hilkatiyle faideleriyle, hususan madeniyatýn tuz, limon, sulfato ve þap gibi süreten birbirine benzemekle beraber, tadlarýnýn þiddet-i muhalefetiyle ve bilhassa nebatatýn basit bir topraktan çeþit çeþit enva'lariyle, ayrý ayrý çiçek ve meyveleriyle nihayetsiz kadir nihayetsiz hakîm, nihayetsiz rahim ve kerim bir saniin vücub-u vücuduna bedahetle þehadet ettikleri gibi, hey'et-i mecmuasýndaki vahdet-i idare ve vahdet-i tedbir ve menþe' ve mesken ve hilkat ve san'atça beraberlik ve birlik ve ucuzluk ve kolaylýk ve çokluk ve yapýlmakta çabukluk noktalarýndan, Sâniin vahdetine ve ehadiyetine þehadet ederler. Hem nasýlki, daðlarýn yüzünde ve karnýndaki masnu'lar, zeminin her tarafýnda, her bir nev'i ayný zamanda, ayný tarzda, yanlýþsýz gayet mükemmel ve çabuk yapýlmalarý ve bir iþ bir iþe mâni' olmadan, sair nev'iler ile beraber karýþýk iken karýþtýrmaksýzýn icadlarý, senin rububiyyetinin haþmetine ve hiç bir þey ona aðýr gelmiyen kudretinin azametine delâlet eder; öylede, zeminin yüzündeki bütün zîhayat mahluklarýn hadsiz hacetlerini, hatta mütenevvi hastalýklarýný, hatta muhtelif zevklerini ve ayrý ayrý iþtihalarýný tatmin edecek bir surette, daðlarýn yüzlerini ve içlerini muntazam eþcar ve nebatat ve madeniyatla doldurmak ve muhtaçlara teshir etmek cihetiyle, senin rahmetinin hadsiz geniþliðine ve hâkimiyetinin nihayetsiz vüs'atine delalet ve toprak tabakatý içinde gizli ve karanlýk ve karýþýk bulunduðu halde, bilerek, görerek, þaþýrmýyarak intizamla, hacetlere göre ihzar edilmeleriyle, senin her þeye taalluk eden ilminin ihatasýna ve her bir þey'i tanzim eden hikmetinin bütün eþyaya þümulüne ve ilaçlarýn ihzaratý ve madeni maddelerin iddiharatiyle rububiyyetinin rahimane ve kerîmâne olan tedabirinin mehasinine ve inayetinin ihtiyatlý letaifine pek zahir bir surette iþaret ve delalet ederler. Hem, bu dünya hanýnda misafir yolcular için, koca daðlarý levazýmatlarýna ve istikbaldeki ihtiyaçlarýna muntazam ihtiyat deposu ve cihazat ambarý ve hayata lüzumu olan çok definelerin mükemmel mahzeni olmak cihetinde iþaret, belki delâlet, belki þehadet eder ki; bu kadar kerîm ve misafirperver ve bu kadar hakim ve þefkat-perver ve bu kadar kadîr ve rububiyyet perver bir Sâniin, elbette ve herhalde çok sevdiði o misafirleri için, ebedi bir alemde, ebedi ihsanatýnýn ebedi hazineleri vardýr. Buradaki daðlara bedel orada Sh:»(S.N: 12) yýldýzlar o vazifeyi görürler. Ey Kadir-i külli Þey! Daðlar ve içindeki mahluklar senin mülkünde ve senin kuvvet ve kudretinle ve ilim ve hikmetinle musahhar ve müdahhardýrlar. Onlarý bu tarzda tavzif ve teshir eden hâlikýný takdis ve tesbih ederler. Ey Hâlýk-ý Rahman ve ey Rabb-i Rahîm ! Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ýn talimiyle ve Kur'an-ý Hakiminin dersiyle anladým; nasýl ki sema ve feza ve arz ve deniz ve dað, müþtemilat ve mahluklarýyle beraber seni tanýyorlar ve tanýttýrýyorlar; öyle de, zemindeki bütün aðaç ve nebatat, yapraklarý ve çiçekleri ve meyveleriyle seni bedahet derecesinde tanýttýrýyorlar ve tanýyorlar. Ve umum eþcarýn ve nebatatýn cezbedarane hareket-i zikriyede bulunan yapraklarýndan ve zinetleriyle Saniinin isimlerini tavsif ve tarif eden çiçeklerinden ve letafet ve cilve-i merhametinden tebessüm eden meyvelerinden herbirisi, tesadüfe havalesi hiçbir cihet-i imkaný olmayan harika san'at içindeki nizam ve nizam içindeki mizan ve mizan içindeki zinet ve zinet içindeki nakýþlar ve nakýþlar içindeki güzel ve ayrý ayrý kokular ve kokular içindeki meyvelerin muhtelif tatlariyle, nihayetsiz rahim ve kerim bir Saniin vücub-u vücuduna bedahet derecesinde þehadet ettikleri gibi, hey'et mecmuasiyle, bütün zemin yüzünde birlik ve beraberlik, birbirine benzemeklik ve sikke-i hilkatte müþabehet ve tedbir ve idarede münasebet ve onlara taalluk eden icad fiilleri ve Rabbani isimlerde muvafakat ve o yüz bin envaýn hadsiz efradlarýný birbiri içinde þaþýrmýyarak, birden idareleri gibi noktalar, o Vâcib-ül vücud sâniin bilbedahe vahdetine ve ehadiyyetine dahi þehadet ederler. Hem, nasýl ki onlar senin vücub-u vücuduna ve vahdetine þehadet ediyorlar; öyle de, rûy-i zeminde dört yüz bin milletlerden teþekkül eden zihayat ordusundaki hadsiz efradýn, yüzbinler tarzda iaþe ve idareleri; þaþýrmayarak, karýþtýrmayarak mükemmel yapýlmasiyle, senin rububiyyetinin vahdaniyetteki haþmetine ve bir baharý bir çiçek kadar kolay icad eden kudretinin azametine ve her þey'e taallukuna delalet ettikleri gibi, koca zeminin her tarafýnda, hadsiz hayvanatýna ve insanlara, hadsiz taamlarýn çeþit çeþit aksamýný ihzar eden rahmetinin hadsiz geniþliðine ve o hadsiz iþler ve in'amlar ve idareler ve iaþeler ve icraatler kemal-i intizamla cereyanlarý ve herþey, hatta zerreler o emirlere ve icraata itaat ve musahhariyetleriyle, hâkimiyetinin hadsiz vüs'atine kat'i delalet etmekle beraber o aðaçlarýn ve nebatlarýn ve her bir yaprak ve çiçek ve meyve ve kök ve dal ve budak gibi herbirisinin, her bir þey'ini, her bir iþini bilerek, görerek, faidelere, maslahatlara, hikmetlere göre yapýlmakla, senin ilminin her þey'e ihatasýna ve hikmetinin her þey'e þümulune, pek zahir bir surette delâlet ve hadsiz parmaklariyle iþaret ederler. Ve senin gayet kemaldeki cemâl-i san'atýna ve nihayet cemâldeki kemal-i ni'metine hadsiz dilleriyle senâ ve medhederler. Sh:»(S.N: 13) Hem, bu muvakkat handa ve fâni misafirhanede ve kýsa bir zamanda ve az bir ömürde, eþcar ve nebatatýn elleriyle, bu kadar kýymetdar ihsanlar ve ni'metler ve bu kadar fevkalede masraflar ve ikramlar, iþaret belki þehadet eder ki: Misafirlerine burada böyle merhametler yapan kudretli, keremkar Zât-ý Rahîm, bütün ettiði masrafý ve ihsaný, kendini sevdirmek ve tanýttýrmak neticesinin aksiyle, yani, bütün mahlukat tarafýndan : " Bize tattýrdý, fakat yedirmeden bizi idam etti " dememek ve dedirmemek ve saltanat-ý uluhiyyetini iskat etmemek ve nihayetsiz rahmetini inkar etmemek ve ettirmemek ve bütün müþtak dostlarýný mahrumiyet cihetinde düþmanlara çevirmemek noktalarýndan, elbette ve herhalde ebedî bir alemde, ebedî bir memlekette, ebedî býrakacaðý abdlerine, ebedî rahmet hazinelerinden, ebedî cennetlerinde, ebedî ve cennete lâyýk bir surette meyvedar eþcar ve çiçekli nebatlar ihzar etmiþtir. Buradakiler ise müþterilere göstermek için nümunelerdir. Hem aðaçlar ve nebatlar, umumen yaprak ve çiçek ve meyvelerinin kelimeleriyle seni takdis ve tesbih ve tahmid ettikleri gibi, o kelimelerden herbirisi dahi ayrýca seni takdis eder. Hususan meyvelerin bedî bir surette etleri çok muhtelif, san'atlarý çok acîb, çekirdekleri, çok harika olarak yapýlarak, o yemek tablalarýný aðaçlarýn ellerine verip ve nebatlarýn baþlarýna koyarak, zîhayat misafirlerine göndermek cihetinde, lisan-ý hal olan tesbihatlarý, zuharca lisan-ý kal derecesine çýkar. Bütün onlar senin mülkünde, senin kuvvet ve kudretinle, senin irade ve ihsanatýnla, senin rahmet ve hikmetinle musahhardýrlar ve senin her bir emrine mutîdirler. Ey þiddet-i zuhurundan gizlenmiþ ve ey kibriya-yý azametinden tesettür etmiþ olan Sâni-i Hakîm ve Hâlýk-ý Rahîm ! Bütün eþcar ve nebatatýn, bütün yaprak ve çiçek ve meyvelerin dilleriyle ve adediyle seni kusurdan, aczden, þerikten takdis ederek hamd ü sena ederim. Ey Fâtýr-ý Kadîr ! Ey Müdebbir-i Hakîm ! Ey Mürebbi-i Rahim ! Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ýn talimiyle ve Kur'an-ý Hakim'in dersiyle anladým ve iman ettik ki, nasýl nebatat ve eþcar seni tanýyorlar, senin sýfat-ý kudsiyeni ve esma-i hüsnaný bildiriyorlar; öyle de, zihayatlardan ruhlu kýsmý olan insan ve hayvanattan hiçbirisi yoktur ki; cisminde gayet muntazam saatler gibi iþleyen ve iþlettirilen dahili ve harici azalariyle ve bedeninde gayet ince bir nizam ve gayet hassas bir mizan ve gayet mühim faideler ile yerleþtirilen âlât ve duygulariyle ve cesedinde, gayet san'atlý bir yapýlýþ ve gayet hikmetli bir tefriþ ve gayet dikkatli bir muvazene içinde konulan cihazat-ý bedeniyesiyle, senin vücub-u vücuduna ve sýfatlarýnýn tahakkukuna þehadet etmesin. Çünki, bu kadar basîrane nazik san'at ve þuurkârane ince hikmet ve müdebbirane tam muvazeneye, elbette kör kuvvet ve þuursuz tabiat ve serseri tesadüf karýþamazlar ve onlarýn iþi olamaz ve mümkin deðildir. Ve kendi dendine teþekkül edip öyle olmasý ise, yüz derece muhal içinde muhaldir. Çünki, o halde her bir zerresi, her bir þey'ini ve cesedinin teþekkülünü, Sh:»(S.N: 14) belki dünyada alakadar olduðu her þeyini bilecek, görecek, yapabilecek; adeta ilah gibi ihatalý bir ilim ve kudreti bulunacak, sonra teþkil-i cesed ona havale edilir ve " kendi kendine oluyor" denilebilir. Ve hey'et-i mecmuasýndaki vahdet-i tedbir ve vahdet-i idare ve vahdet-i nev'iye ve vahdet-i cinsiye ve umumun yüzlerinde göz, kulak, aðýz gibi noktalarda ittifak cihetinde müþahade edilen sikke-i fýtratta birlik ve her bir nev'in efradý simalarýnda görülen sikke-i hikmette ittihad ve iaþede ve icadda beraberlik ve birbirinin içinde bulunmak gibi keyfiyetlerinden hiçbirisi yoktur ki, senin vahdetine kat'i þehadette bulunmasýn ve her bir ferdinde kâinata bakan bütün isimlerin cilveleri bulunmakla, vâhidiyyet içinde senin ehadiyyetine iþareti olmasýn. Hem, nasýl ki insan ile beraber hayvanatýn, zeminin bütün yüzünde yayýlan yüz bin envâý, muntazam bir ordu gibi teçhiz ve talimat ve itaat ve musahhariyetle ve en küçükten, tâ en büyüðe kadar, rubûbiyyetin emirleri intizamla cereyanlariyle, o rubûbiyyetinin derece-i haþmetine ve gayet çoklukla beraber gayet kýymetli ve gayet mükemmel olmakla beraber, gayet çabuk yapýlmalarý ve gayet san'atlý olmakla beraber gayet kolay yapýlýþlariyle, kudretinin derece-i azametine delâlet ettikleri gibi; þarktan garba, þimaldan cenuba kadar yayýlan mikroptan, ta gergedana kadar, en küçücük sinekten, ta en büyük kuþa kadar, bütün onlarýn rýzýklarýný yetiþtiren rahmetinin hadsiz vüs'atine ve her biri emirber nefer gibi, vazife-i fýtriyesini yapmak ve zemin yüzü her baharda, güz mevsiminde terhis edilenler yerinde, yeniden taht-ý silaha alýnmýþ bir orduya ordugâh olmak cihetiyle, hâkimiyetinin nihayetsiz geniþliðine kat'i delalet ederler. Hem nasýl ki, hayvanattan her birisi, kainatýn bir küçük nüshasý ve bir misal-i müsaððarý hükmünde, gayet derin bir ilim ve gayet dakik bir hikmetle, karýþýk eczalarý karýþtýrmýyarak ve bütün hayvanlarýn ayrý ayrý suretlerini þaþýrmýyarak, hatasýz, sehivsiz, noksansýz yapýlmalariyle, ilminin her þeye ihatasýna ve hikmetinin her þey'e þümulune, adetlerince iþaretler ederler. Öyle de, her biri birer mu'cize-i san'at ve birer hârika-i hikmet olacak kadar san'atlý ve güzel yapýlmasiyle çok sevdiðin ve teþhirini istediðin san'at-ý rabbaniyyenin kemâl-i hüsnüne ve gayet derecede güzelliðine iþaret ve herbirisi, hususan yavrular, gayet nazdar, nâzenin bir surette beslenmeleriyle ve heveslerinin ve arzularýnýn tatmini cihetiyle, senin inayetinin gayet þirin cemâline hadsiz iþaretler ederler. Ey Rahmânürrahim ! Ey Sâdýku'l-va'di'l-emin! Ey Mâlik-i yevmiddin! Senin Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmýnýn tâlimiyle ve Kur'an-ý Hakiminin irþadiyle anladým ki: Madem kâinatýn en müntehap neticesi hayattýr ve hayatýn en müntehap hulasasý ruhdur ve zîruhun en müntehap kýsmý zîþuurdur ve zîþuurun en câmii insandýr ve bütün kâinat ise, hayata musahhardýr ve onun için çalýþýyor ve zihayatlar zîruhlara musahhardýr. Onlar için dünyaya gönderiliyorlar ve zîruhlar insanlara musahhardýr, onlara yardým Sh:»(S.N: 15) ediyorlar ve insanlar fýtraten Hâlikýný pek ciddi severler ve Hâliklarý onlarý hem sever, hem kendini onlara her vesile ile sevdirir ve insanýn istidadý ve cihazat-ý mâneviyesi, baþka bir bâki aleme ve ebedi bir hayata bakýyor ve insanýn kalbi ve þuuru, bütün kuvvetiyle beka istiyor ve lisaný, hadsiz dualarýyle beka için Halikýna yalvarýyor; elbette ve herhalde, o çok seven ve sevilen ve mahbub ve muhib olan insanlarý dirilmemek üzere öldürmekle, ebedî bir muhabbet için yaratmýþ iken, ebedi bir adavetle gücendirmek olamaz ve kabil deðildir. Belki baþka bir ebedî âlemde mes' udane yaþamasý hikmetiyle, bu dünyada çalýþmak ve onu kazanmak için gönderilmiþtir. Ve insana tecelli eden isimlerin, bu fani ve kýsa hayattaki cilveleriyle âlem-i bekada onlarýn ayinesi olan insanlarýn, ebedî cilvelerine mazhar olacaklarýna iþaret ederler. Evet, ebedînin sadýk dostu ebedî olacak. Ve bâkînin âyine-i zî-þuuru bâkî olmak lazým gelir. Hayvanlarýn ruhlarý bâkî kalacaðýný ve Hüdhüd-ü Süleymanî (A.S.) ve Neml'i ve Nâka-i Salih (A.S.) ve Kelb-i Ashab-ý Kehf gibi bazý efrad-ý mahsusa hem ruhu, hem cesediyle bâki âleme gideceði ve her bir nev'in, arasýra istimal için bir tek cesedi bulunacaðý, rivayet-i sahihadan anlaþýlmakla beraber, hikmet ve hakikat, hem rahmet ve rububiyyet öyle iktiza ederler. Ey Kadir-i Kayyum! Bütün zihayat, zîruh, zîþuur, senin mülkünde, yalnýz senin kuvvet ve kudretinle ve ancak senin irade ve tedbirlerinle ve rahmet ve hikmetinle rububiyyetinin emirlerine teshir ve fýtrî vazifelerle tavzif edilmiþler. Ve bir kýsmý insanýn kuvveti ve galebesi için deðil belki fýtratan insanýn zaafý ve aczi için rahmet tarafýndan ona musahhar olmuþlar. Ve lisan-ý hal ve lisan-ý kal ile Sâni'lerini ve Ma'budlarýný kusurdan, þerikten takdis ve ni'metlerine þükür ve hamd ederek, her biri ibadet-i mahsusasýný yapýyorlar. Ey þiddet-i zuhurundan gizlenmiþ ve ey azamet-i kibriyasýndan perdelenmiþ olan Zât-ý Akdes! Bütün ziruhlarýn tesbihatiyle seni takdis edip, niyet edip سُبْحَانّكَ يَامَنْ جَعَلَ مِنَ الْمَآءِ كُلَّ شَىْءٍ حَىٍّ diyorum. Ya Rabb-el-âlemin! Yâ îlah-el-evvelîne ve'l-âhirîn! Ya Rabb-es-semâvâti ve'l-arâdîn! Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ýn talimiyle ve Kur'an-ý Hakim'in dersiyle anladým ve imân ettim ki: Nasýl sema, feza, arz, ber ve bahr, þecer, nebat, hayvan efradiyle, eczasiyle, zerratiyle seni biliyorlar, tanýyorlar ve varlýðýna ve birliðine þehadet ve delalet ve iþaret ediyorlar. Öyle de, kâinatýn hulasasý olan zîhayat ve zîhayatýn hulâsasý olan insan ve insanýn hulâsasý olan enbiyâ, evliya, asfiyanýn hulâsasý olan kalblerinin ve akýllarýnýn müþahedat ve keþfiyat ve ilhamat ve istihracatiyle yüzer icmâ ve yüzer tevatür kuvvetinde bir kat'iyetle senin vücûb-u vücuduna ve senin Sh:»(S.N: 16) vahdaniyet ve ehadiyyetine þehadet edip ihbar ediyorlar. Mu'cizat ve keramat ve yakînî bürhanlariyle haberlerini isbat ediyorlar. Evet kalblerde, perde-i gaybda ihtar edici bir zata bakan hiçbir hâtýrat-ý gaybiye ve ilham edici bir zâta baktýran hiçbir ilhamat-ý sâdýka ve hakkalyakin suretinde sýfât-ý kudsiye ve esma-i hüsnaný keþfeden hiçbir îtikad-ý yakîne ve enbiya ve evliyada, bir Vacib-ül Vücudun envarýný aynelyakin ile müþahade eden hiçbir nurani kalb ve asfiya ve sýddikinde, bir Hâlik-ý Küllî Þey'in âyât-ý vücubunu ve berâhin-i vahdetini ilmelyakin ile tasdik eden, isbat eden hiçbir münevver akýl yoktur ki senin vücûb-u vücuduna ve sýfat-ý kudsiyene ve senin vahdetine ve ehadiyyetine ve esma-i hüsnana þehadet etmesin, delaleti bulunmasýn ve iþareti olmasýn! Ve bilhassa, bütün enbiya ve evliya ve asfiya ve sýddîkinin imamý ve reisi ve hulasasý olan Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ýn ihbarýný tasdik eden hiçbir mu'cizat-ý bahiresi ve hakkaniyetini gösteren hiçbir hakikat-ý âliyyesi ve bütün mukaddes ve hakikatlý kitablarýn hulasatü'l-hulasasý olan Kur'an-ý Mu'cizü'l-Beyan'ýn hiçbir ayet-i tevhidiye-i katýasý ve mesail-i imaniyeden hiçbir mes'ele-i kudsiyesi yoktur ki, senin vücub-u vücuduna ve kudsi sýfatlarýna ve senin vahdetine ve ehadiyyetine ve esma ve sýfatýna þehadet etmesin ve delaleti olmasýn ve iþareti bulunmasýn !.. Hem nasýl ki, bütün o yüz binler muhbir-i sâdýklar, mu'cizatlarýna ve kerâmatlarýna ve hüccetlerine istinad ederek, senin varlýðýna ve birliðine þehadet ederler, öyle de, her þey'e muhit olan arþ-ý azamýn külliyat-ý umurunu idareden ta kalbin gayet gizli ve cüz'i hatýratýný ve arzularýný ve dualarýný bilmek ve iþitmek ve idare etmeye kadar cereyan eden rububiyyetinin derece-i haþmetini ve gözümüz önünde hadsiz muhtelif eþyayý birden icad eden; hiçbir fiil bir fiile, bir iþ bir iþe mani olmadan, en büyük bir þeyi en küçük bir sinek gibi kolayca yapan kudretinin derece-i azametini icmâ ile, ittifak ile ilan ve ihbar ve isbat ediyorlar. Hem nasýl ki, bu kaînatý, zîruha, hususan insana mükemmel bir saray hükmüne getiren ve cenneti ve saadet-i ebediyyeyi cin ve inse ihzar eden ve en küçük bir zihayatý unutmayan ve en âciz bir kalbin tatminine ve taltifine çalýþan rahmetinin hadsiz geniþliðini ve zerrattan ta seyyarata kadar bütün enva-ý mahlukatý emirlerine itaat ettiren ve teshir ve tavzif eden hâkimiyetinin nihayetsiz vüs'atini haber vererek, mu'cizat ve hüccetleriyle isbat ederler; öyle de kainatý, eczalarý adedince risaleler içinde bulunan bir kitab-ý kebir hükmüne getiren ve Levh-i Mahfuzun defterleri olan Ýmamý Mübin ve Kitab-ý Mübinde, bütün mevcudatýn bütün sergüzeþtlerini kaydedip yazan ve umum çekirdeklerde umum aðaçlarýnýn fihristlerini ve programlarýný ve zîþuurun baþlarýnda bütün kuvve-i hafýzalarda, sahiblerinin tarihçe-i hayatlarýný yanlýþsýz, muntazaman yazdýran ilminin herþey'e ihâtasýna ve her bir mevcuda Sh:»(S.N: 17) çok hikmetleri takan, hatta her bir aðaçta meyveleri sayýsýnca neticeleri verdiren ve her bir zihayatta azalarý, belki eczalarý ve hüceyratlarý adedince maslahatlarý takib eden, hatta insanýn lisanýný çok vazifelerde tavzif etmekle beraber, taamlarýn tatlarý adedince zevkî olan mizancýklar ile teçhiz ettiren hikmet-i kudsiyenin her bir þey'e þümulüne, hem bu dünyada nümuneleri görülen celâlî ve cemâlî isimlerinin tecellileri daha parlak bir surette ebedü'l abadda devam edeceðine ve bu fani alemde nümuneleri müþahede edilen ihsanatýnýn daha þa'þaalý bir surette dar-ý saadette istimrarýna ve bekasýna ve bu dünyada onlarý gören müþtaklarýn ebedde dahi refakatlarýna ve beraber bulunmalarýna bi'l-icma, bi'l-ittifak þehadet ve delalet ve iþaret ederler. Hem yüzer mu'cizat-ý bahiresine ve âyât-ý katýasýna istinaden baþta Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselam ve Kuran'ý Hakîm'in olarak, bütün ervah-ý neyyire ashabý olan enbiyalar ve kulüb-u nuraniye aktabý olan evliyalar ve ukul-ü münevvere erbabý olan asfiyalar, bütün suhuf ve kütüb-ü mukaddesede, senin çok tekrar ile ettiðin vaadlerine ve tehditlerine istinaden ve senin kudret ve rahmet ve inayet ve hikmet ve celal ve cemalin gibi kudsi sýfatlarýna ve þe'nlerine ve izzet-i celaline ve saltanat-ý rububiyetine itimaden ve keþfiyat ve müþahedat ve ilmelyakin itikadlarýyle, saadet-i ebediyyeyi cin ve inse müjdeliyorlar ve ehl-i dalalet için cehennem bulunduðunu haber verip ilan ediyorlar ve iman edip þehadet ediyorlar. Ey Kadir-i Hakîm! Ey Rahmân-ý Rahîm! Ey Sadýku'l-va'di'l-kerîm! Ey izzet ve azamet ve celâl sahibi Kahhâr-ý Zülcelâl ! Bu kadar sadýk dostlarýný ve bu kadar vaadlerini ve bu kadar sýfat ve þuunatýný tekzib edip, saltanat-ý rububiyyetinin kat'i mukteziyatýný ve sevdiðin ve onlar dahi seni tasdik ve itaatle kendilerini sana sevdiren hadsiz makbul ibadýnýn hadsiz dualarýný ve davalarýný reddederek, küfür ve isyan ile ve seni va'dinde tekzib etmekle senin azamet-i kibriyana dokunan ve izzet-i celaline dokunduran ve Uluhiyyetinin haysiyyetine iliþen ve þefkat-i rububiyyetini müteessir eden ehl-i dâlalet ve ehl-i küfrü, haþrin inkarýnda tasdik etmekten yüzbin derece mukaddessin ve hadsiz derece münezzeh ve âlisin ! Böyle nihayetsiz bir zulümden, bir çirkinlikten senin nihayetsiz adaletini ve cemalini ve rahmetini takdis ediyorum. سُبْحَانَهُ وَتَعَالَى عَمَّا يَقُولُونَ عُلُوًّا كَبِيرًا âyetini, vucudumun bütün zerratý adedince söylemek istiyorum. Belki senin o sadýk elçilerin ve doðru dellal-ý saltanatýnýn hakkalyakîn, aynelyakîn, ilmelyakîn suretinde senin uhrevi rahmet hazinelerine ve alem-i bekada ihsanatýnýn definelerine ve dar-ý saadette tamamiyle zuhur eden güzel isimlerinin harika güzel cilvelerine þehadet, iþaret, beþaret ederler. Ve bütün hakikatlerin mercii ve güneþi ve hamisi olan Hak isminin en büyük bir þuaý, bu hakikat-ý ekber-i Sh:»(S.N: 18) haþriye olduðunu - iman ederek - senin ibadýna ders veriyorlar. Ey Rabbu'l-enbiya ve's-sýddikin ! Bütün onlar senin mülkünde, senin emrin ve kudretin ile, senin irade ve tedbirin ile, senin ilmin ve hikmetin ile musahhar ve muvazzafdýrlar. Takdis, tekbir, tahmid, tehlil ile küre-i arzý bir zikirhane-i azam, bu kainatý bir mescid-i ekber hükmünde göstermiþler. Yâ Rabbî ve yâ Rabbe's-semâvati ve'l-aradîn ! Yâ Hâlikî ve yâ Hâlik-î Külli Þey! Gökleri yýldýzlariyle, zemini müþtemilatiyle ve bütün mahlukatý bütün keyfiyatiyle teshir eden kudretinin ve iradetinin ve hikmetinin ve hâkimiyetinin ve rahmetinin hakký için, nefsimi bana musahhar eyle ve matlubumu bana musahhar kýl ! Kur'an'a ve imana hizmet için, insanlarýn kalblerini Risale-i Nur'a musahhar yap! Ve bana ve ihvanýma, iman-ý kamil ve hüsn-ü hatime ver. Hazret-i Musa Aleyhisselam'a denizi ve Hazret-i Ýbrahim Aleyhisselam'a ateþi ve Hazret-i Davud Aleyhisselam'a daðý, demiri ve Hazret-i Süleyman Aleyhisselam'a cinni ve insi ve Hazret-i Muhammed Aleyhissalatü Vessalam'a þems ve kameri teshir ettiðin gibi Risale-i Nur'a kalbleri ve akýllarý musahhar kýl! Ve beni ve Risale-i Nur talebelerini nefis ve þeytanýn þerrinden ve kabir azabýndan ve cehennem ateþinden muhafaza eyle ve cennetü'l-firdevste mes'ud kýl ! Amin, amin, amin !.. سُبْحَانَ لاَعِلْمَ لَنَا اِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَا اٍِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الحَكِيمُ وَاَخِرُ دَعْوَيهُمْ اَنِ الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ العَالَميِنَ Kur'an'dan ve münâcât-ý nebeviye olan Cevþen-ül-Kebir'den aldýðým bu dersimi, bir ibadet-i tefekküriye olarak, Rabb-ý Rahiminin dergahýna arzetmekte kusur etmiþsem; kusurumun afvý için Kur'an'ý ve Cevþen-ül-Kebir'i þefaatçi ederek rahmetinden afvýmý niyaz ediyorum. Said Nursi Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Empfohlene Beiträge