EMRE Geschrieben 21. Dezember 2008 Teilen Geschrieben 21. Dezember 2008 SEKÝZÝNCÝ HÜCCET-Î ÝMANÝYE MÜNÂCÂT Bu sekizinci Hüccet-i Îmâniye, Vücub-u Vücuda ve Vahdâniyyete delâlet ettiði gibi, hem delâil-i kat'iye ile rubûbiyyetin ihâtasýna ve kudretinin azametine delâlet eder; hem hâkimiyyetinin ihatasýna ve rahmetinin þümulüne dahi delâlet ve isbat eder; hem kâinatýn bütün eczasýna hikmetinin ihâtasýný..ve ilminin þümulünü isbat eder. E l h â s ý l: Bu sekizinci Hüccet-i Îmâniyenin herbir mukaddemesinin sekiz neticesi var. Sekiz mukaddemelerin herbirinde, sekiz neticeyi delilleriyle isbat eder ki; bu cihette bu Sekizinci Hüccet-i Îmâniyede yüksek meziyetler vardýr. S a i d N u r s î بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ اِنَّ فِى خَلْقِ السَّمَوَاتِ وَاْلاَرْضِ وَاخْتِلاَفِ الَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَاْلفُلْكِ اَلَّتِى تَجْرِى فِى الْبَحْرِ بِمَا يَنْفَعُ النَّاسَ وَمَآاَنْزَلَ اللَّهُ مِنَ السَّمَآءِ مِنْ مَآءٍ فَاَحْيَابِهِ اْلاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَبَثَّ فِيهَا مِنْ كُلِّ دَآبَّةٍ وَتَصْرِيفِ الرِّيَاحِ وَالسَّحَابِ اْلْمُسَخَّرِ بَيْنَ السَّمَآءِ وَاْلاَرْضِ لَاَيَاتٍ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ Ya Ýlâhî ve yâ Rabbî! Ben îmânýn gözüyle ve Kur'an'ýn tâlimiyle ve nûriyle ve Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ýn dersiyle ve ism-i Hakîm'in göstermesiyle görüyorum ki: Semâvatta hiçbir deveran ve hareket yoktur ki; böyle intizamiyle Senin mevcudiyetine iþaret ve delâlet etmesin. Ve hiçbir ecrâm-ý (Sh:Asâ.175) semaviye yoktur ki; sükûtuyla gürültüsüz vazife görerek direksiz durmalarýyla, Senin Rubûbiyyetine ve vahdetine þehadeti ve iþareti olmasýn. Ve hiçbir yýldýz yoktur ki; mevzun hilkatiyle, muntazam vaziyetiyle ve nûranî tebessümiyle ve bütün yýldýzlara mümâselet ve müþabehet sikkesiyle Senin haþmet-i Ulûhiyyetine ve Vahdâniyyetine iþaret ve þehadette bulunmasýn. Ve oniki seyyareden hiçbir seyyare yýldýz yoktur ki; hikmetli hareketiyle ve itaatli müsahhariyetiyle ve intizamlý vazifesiyle ve ehemmiyetli peykleriyle Senin vücub-u vücûduna þehadet ve Saltanat-ý Ulûhiyyetine iþaret etmesin!.. Evet gökler sekeneleriyle, herbiri tek baþiyle þehadet ettikleri gibi, hey'-et-i mecmuasiyle derece-i bedahette, - ey zemin ve gökleri yaratan yaratýcý! Senin vücub-u vücûduna öyle zâhir þehadet... -Ve ey zerrâtý, muntazam mürekkebatiyle tedbirini gören ve idare eden; ve bu seyyare yýldýzlarý manzum peykleriyle döndüren, emrine itaat ettiren! -Senin vahdetine ve birliðine öyle kuvvetli þehadet ederler ki, göðün yüzünde bulunan yýldýzlar sayýsýnca nûranî bürhanlar ve parlak deliller o þehadeti tasdik ederler. Hem bu sâfi, temiz güzel gökler; fevkalâde büyük ve fevkalâde sür'atli ecramiyle muntazam bir ordu ve elektrik lâmbalariyle süslenmiþ bir saltanat donanmasý vaziyetini göstermek cihetiyle, Senin Rubûbiyyetinin haþmetine ve herþey'i îcad eden kudretinin azametine zâhir delâlet.. ve hadsiz semâvatý ihâta eden hâkimiyyetinin ve herbir zîhayatý kucaðýna alan rahmetinin hadsiz geniþliklerine kuvvetli iþaret.. ve bütün mahlûkat-ý semâviyenin bütün iþlerine ve keyfiyetlerine taallûk eden ve avucuna alan, tanzim eden ilminin herþey'e ihâtasýna ve hükmünün her iþe þümûlüne þüphesiz þehadet ederler. Ve o þehadet ve delâlet o kadar zâhirdir ki; güya yýldýzlar, þâhid olan göklerin þehadet kelimeleri ve tecessüm etmiþ nûranî delilleridirler. Hem semâvat meydanýnda, denizinde, fezasýndaki yýldýzlar ise; muti' neferler, muntazam sefineler, hârika tayyareler, acaib lâmbalar gibi vaziyetiyle, Senin saltanat-ý Ulûhiyyetinin þa'þaasýný gösteriyorlar. Ve o ordunun efradýndan bir yýldýz olan Güneþimizin seyyarelerinde ve zeminimizdeki vazifelerinin delâlet ve ihtariyle, Güneþin sair arkadaþlarý olan yýldýzlarýn bir kýsmý âhiret âlemlerine bakarlar ve vazifesiz deðiller; belki bâki olan âlemlerin Güneþleridirler... Ey Vâcib'ül Vücûd! Ey Vâhid-i Ehad! Bu hârika yýldýzlar, bu acib güneþler, aylar; Senin mülkünde, Senin semâvatýnda, Senin emrin ile ve kuvvetin ve kudretin ile, ve Senin idare ve tedbirin ile teshir ve tanzim ve tavzif edilmiþler. Bütün o ecram-ý ulviye, kendilerini yaratan ve döndüren ve idare eden birtek Hâlik'a tesbih ederler; tekbir ederler; lisan-ý hâl ile "Sübhânallah, Allahü Ekber" derler. Ben dahi onlarýn bütün tesbihatiyle Seni takdis ederim. Ey þiddet-i zuhûrundan gizlenmiþ, ve ey azamet-i kibriyâsýndan ihtifâ etmiþ olan Kadîr-i Zülcelâl! Ey Kadir-i Mutlak! Kur'an-ý Hakîminin dersiyle ve Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ýn talimiyle anladým: Nasýl ki gökler, yýldýzlar, Senin mevcudiyetine ve vahdetine þehadet ederler... öyle de: Cevv-i (Sh:Asâ.176) semâ, bulutlariyle ve þimþekleri ve rad'larý ve rüzgarlariyle ve yaðmurlariyle, Senin vücub-u vücuduna ve vahdetine þehadet ederler. Evet câmid, þuursuz bulut; âb-ý hayat olan yaðmuru, muhtaç olan zîhayatlarýn imdadýna göndermesi.. ancak Senin rahmetin ve hikmetin iledir. Karýþýk tesadüf karýþamaz. Hem, elektriðin en büyüðü bulunan ve fevaid-i tenviriyesine iþaret ederek (ondan) istifadeye tevþik eden þimþek ise, Senin fezadaki kudretini güzelce tenvir eder. Hem yaðmurun gelmesini müjdeleyen ve koca fezayý konuþturan ve tesbihatýnýn gürültüsü ile gökleri çýnlatan ra'dat dahi; lisan-ý kal ile konuþarak Seni takdis edip, Rubûbiyyetine þehadet eder. Hem zîhayatlarýn yaþamasýna en lüzumlu rýzký ve istifadece en kolayý ve nefesleri vermek, nüfuslarý rahatlandýrmak gibi çok vazifeler ile tavzif edilen rüzgârlar dahi; cevvî âdeta bir hikmete binaen "levh-i mahv ve isbat" ve "yazar, ifade eder, sonra bozar tahtasý" suretine çevirmekle, Senin faaliyet-i kudretine iþaret ve Senin vücuduna þehadet ettiði gibi, Senin merhametinle bulutlardan saðýp zîhayatlara gönderilen rahmet dahi; mevzun, muntazam katreleri kelimeleriyle, Senin vüs'at-i rahmetine ve geniþ þefkatine þehadet eder. Ey Mutasarrýf-ý Fa'al ve ey Feyyâz-ý Müteal! Senin vücub-u vücuduna þehadet eden bulut, berk, ra'd, rüzgar, yaðmur; birer birer þehadet ettikleri gibi hey'et-i mecmuasiyle, keyfiyetçe birbirinden uzak mahiyetçe birbirine muhalif olmakla beraber, birlik, beraberlik, birbiri içine girmek ve birbirinin vazifesine yardým etmek haysiyetiyle Senin vahdetine ve birliðine gayet kuvvetli iþaret ederler. Hem koca fezayý mahþer-i acaib yapan ve bazý günlerde birkaç defa doldurup boþaltan Rubûbiyyetinin haþmetine.. ve o geniþ cevvi, yazar deðiþtirir bir levha gibi, ve sýkar ve onunla zemin bahçesini sulandýrýr bir sünger gibi tasarruf eden kudretinin azametine ve herbir þey'e þümûlüne þehadet ettikleri gibi; umum zemine ve bütün mahlûkata cevv perdesi altýnda bakan ve idare eden rahmetinin ve hâkimiyetinin hadsiz geniþliklerine ve her þey'e yetiþmelerine delâlet eder. Hem fezadaki hava, o kadar hakîmane vazifelerde istihdam; ve bulut ve yaðmur, o kadar alîmâne faidelerde istimâl olunur ki; herþey'e ihâta eden bir ilim ve herþey'e þâmil bir hikmet olmazsa, o istimâl, o istihdam olamaz. Ey Fa'âlün Limâ Yürîd! Cevv-i fezadaki faaliyetinle her vakit bir nümûne-i haþir ve kýyâmet göstermek, bir saatte yaz'ý kýþ'a ve kýþ'ý yaz'a döndürmek, bir âlem getirmek, bir âlem gayba göndermek misillû þuûnatta bulunan kudretin; dünyayý âhirete çevirecek... Ve âhirette, þuûnat-ý sermediyeyi gösterecek iþaretini veriyor. Ey Kadîr-i Zülcelâl! Cevv-i fezadaki hava, bulut ve yaðmur, berk ve ra'd; Senin mülkünde, Senin emrin ve havlin ile, senin kuvvet ve kudretinle musahhar ve vazifedardýrlar. Mahiyetçe birbirinden uzak olan bu feza mahlûkatý, gayet sür'atli ve âni emirlere ve çabuk ve acele kumandalara itaat ettiren âmir ve hâkimlerini takdis ederek, rahmetini medh u senâ ederler. (Sh:Asâ.177) Ey Arz ve Semâvâtýn Hâlik-ý Zülcelâli! Senin Kur'an-ý Hakîminin talimiyle ve Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ýn dersiyle îman ettim ve bildim ki: Nasýl semâvat yýldýzlariyle ve cevv-i feza müþtemilâtiyle Senin vücub-u vücuduna ve Senin birliðine ve vahdetine þehadet ediyorlar. Öyle de; Arz bütün mahlûkatiyle ve ahvâliyle Senin mevcudiyetine ve vahdetine, mevcudatý adedince þehadetler ve iþaretler ederler. Evet, zeminde hiçbir tahavvül; ve aðaç ve hayvanlarýnda her senede urbasýný deðiþtirmek gibi hiçbir tebeddül; -cüz'i olsun, küllî olsun,- yoktur ki; intizamiyle, Senin vücuduna ve vahdetine iþaret etmesin. Hem, hiçbir hayvan yoktur ki, za'fiyet ve ihtiyacýnýn derecesine göre verilen rahîmane rýzkýyle ve yaþamasýna lüzumu bulunan cihazatýn hakîmane verilmesiyle, Senin varlýðýna ve birliðine þehadeti olmasýn. Hem, her baharda gözümüz önünde îcad edilen nebatat ve hayvanatýn hiçbir tanesi yoktur ki; san'at-ý acîbesiyle ve lâtif zînetiyle ve tam temeyyüzüyle ve intizamiyle ve mevzuniyetiyle Seni bildirmesin; ve zemin yüzünü dolduran ve nebatat ve hayvanat denilen kudretinin hârikalarý ve mu'cizeleri, mahdut ve maddeleri bir ve müteþabih olan yumurta ve yumurtacýklardan ve katrelerden ve habbe ve habbeciklerden ve çekirdeklerden; yanlýþsýz, mükemmel, süslü, alâmet-i fârikalý olarak yaratýlýþlarý, Sâni-i Hakîmlerinin vücuduna ve vahdetine ve hikmetine ve hadsiz kudretine öyle bir þehadettir ki, ziyanýn Güneþe þehadetinden daha kuvvetli ve parlaktýr. Hem, hava, su, nur, ateþ, toprak gibi hiçbir unsur yoktur ki; þuursuzluklariyle beraber, þuurkârane, mükemmel vazifeleri görmesiyle basit ve istilâ edici, intizamsýz, heryere daðýlmakla beraber, gayet muntazam ve mütenevvi meyveleri ve mahsülleri hazine-i gaybdan getirmesiyle, Senin birliðine ve varlýðýna þehadeti bulunmasýn. Ey Fâtýr-ý Kadîr! Ey Fettâh-ý Allâm! Ey Fa'âl-i Hallâk! Nasýl Arz, bütün sekenesiyle Hâlýkýnýn Vacib'ül-Vücud olduðuna þehadet eder.. öyle de: Senin -ey Vâhid-i Ehad! Ey Hannân-ý Mennân! Ey Vehhâb-ý Rezzak! -Vahdetine, Ehadiyetine, yüzündeki sikkesiyle ve sekenesinin yüzlerindeki sikkeleriyle ve birlik ve beraberlik ve birbiri içine girmek ve birbirine yardým etmek ve onlara bakan Rubûbiyyet isimlerinin ve fiillerinin bir olmak cihetinde, bedahet derecesinde Senin vahdetine ve Ehadiyetine þehadet, belki mevcudat adedince þehadetler eder. Hem nasýl, zemin bir ordugâh, bir meþher, bir tâlimgâh vaziyetiyle.. ve nebatat ve hayvanat fýrkalarýnda bulunan dörtyüz bin muhtelif milletlerin ayrý ayrý cihazatlarý muntazam verilmesiyle, Senin Rubûbiyyetinin haþmetine ve kudretinin herþey'e yetiþmesine delâlet eder; öyle de: Hadsiz bütün zîhayatýn ayrý ayrý rýzýklarý, vakti vaktine kuru ve basit bir topraktan rahîmane, kerîmane verilmesi ve hadsiz o efradýn kemal-i musahhariyetle evâmir-i Rabbâniyyeye itaatleri, rahmetinin herþey'e þümulünü ve hâkimiyetinin herþey'e ihâtasýný gösteriyor. (Sh:Asâ.178) Hem, zemînde deðiþmekte bulunan mahlûkat kafilelerinin sevk ve idareleri; mevt ve hayat münavebeleri; ve hayvan ve nebatatýn idare ve tadbirleri dahi, herþey'e taallûk eden bir ilim ile ve herþeyde hükmeden nihayetsiz bir hikmetle olabilmesi, Senin ihâta-i ilmine ve hikmetine delâlet eder. Hem zeminde kýsa bir zamanda hadsiz vazifeler gören; ve hadsiz bir zaman yaþayacak gibi istidat ve mânevi cihazat ile techiz edilen; ve zemin mevcudatýna tasarruf eden insan için, bu talimgâh-ý dünyada ve bu muvakkat ordugâh-ý zeminde ve bu muvakkat meþherde; bu kadar ehemmiyet, bu hadsiz masraf, bu nihayetsiz tecelliyat-ý Rubûbiyyet, bu hadsiz hitâbat-ý Sübhâniyye ve bu gayetsiz ihsânât-ý Ýlâhiyye, elbette ve herhalde; bu kýsacýk ve hüzünlü ömre ve bu karýþýk kederli hayata, bu belâlý ve fâni dünyaya sýðýþmaz. Belki, ancak baþka ve ebedî bir ömür ve bâki bir dâr-ý saadet için olabildiði cihetinden, âlem-i bekada bulunan ihsânât-ý uhreviyeye iþaret, belki þehadet eder. Ey Hâlýk-ý Küll-i Þey! Zeminin bütün mahlûkatý, senin mülkünde, Senin arzýnda, Senin havl ve kuvvetinle ve senin kudretin ve iradetin ile ve ilmin ve hikmetin ile idare olunuyorlar ve musahhardýrlar. Ve zemin yüzünde faaliyeti müþahede edilen bir Rubûbiyyet, öyle ihâta ve þümûl gösteriyor.. ve onun idaresi ve tedbiri ve terbiyesi öyle mükemmel ve öyle hassastýr.. ve her taraftaki icraatý öyle birlik ve beraberlik ve benzemeklik içindedir ki, tecezzi kabul etmiyen bir küll ve inkisamý imkânsýz bulunan bir küllî hükmünde bir tasarruf, bir Rubûbiyyet olduðunu bildiriyor... Hem zemin bütün sekenesiyle beraber, lisan-ý kalden daha zâhir hadsiz lisanlarla Hâlikýný takdis ve tesbih, ve nihayetsiz ni'metlerinin lisan-ý halleriyle Rezzâk-ý Zülcelâlinin hamd ve medh ü senâsýný ediyorlar... Ey þiddet-i zuhûrundan gizlenmiþ ve ey azamet-i kibriyâsýndan istitar etmiþ olan Zât-ý Akdes! Zeminin bütün takdisat ve tesbihatiyle; Seni kusurdan, aczden, þerikten takdis ve bütün tahmidat ve senalariyle Sana hamd ve þükrederim. Ey Rabb'ül-Berri Vel-Bahr! Kur'an'ýn dersiyle ve Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ýn tâlimiyle anladým ki: Nasýl gökler ve feza ve zemin Senin birliðine ve varlýðýna þehadet ederler.. öyle de: Bahirler, nehirler ve çeþmeler ve ýrmaklar, Senin vücub-u vücuduna ve vahdetine bedâhet derecesinde þehadet ederler. Evet, bu dünyamýzýn menba-ý acaib buhar kazanlarý hükmünde olan denizlerde hiçbir mevcud, hattâ hiçbir katre su yoktur ki; vücudiyle, intizamiyle, menfaatiyle ve vaziyetiyle Hâlikýný bildirmesin. Ve basit bir kumda ve basit bir suda rýzýklarý mükemmel bir surette verilen garip mahlûklardan ve hilkatlarý gayet muntazam hayvanat-ý bahriyeden, hususan bir tanesi bir milyon yumurtacýklarý ile denizleri þenlendiren balýklardan hiçbirisi yoktur ki, hilkatiyle ve vazifesiyle ve idare ve iaþesiyle ve tedbir ve terbiyesiyle yaratanýna iþaret ve Rezzâkýna þehadet etmesin. (Sh:Asâ.179) Hem, denizde; kýymetdar, hâsiyetli, zînetli cevherlerden hiçbirisi yokturki, güzel hilkatiyle ve cazibedar fýtratiyle ve menfaatli hâsiyetiyle Seni tanýmasýn, bildirmesin. Evet, onlar birer birer þehadet ettikleri gibi, hey'et-i mecmuasiyle, beraberlik ve birbiri içinde karýþmak ve sikke-i hilkatte birlik ve îcadca gayet kolay ve efradca gayet çokluk noktalarýndan, Senin vahdetine þehadet ettikleri gibi; Arzý topraðiyle beraber, bu Küre-i Arzý kuþatan muhit denizlerini muallâkta durdurmak ve dökmeden ve daðýtmadan Güneþin etrafýnda gezdirmek ve topraðý istilâ ettirmemek.. ve basit kumundan ve suyundan, mütenevvi ve muntazam hayvanatýný ve cevherlerini halketmek.. ve erzak ve sair umurlarýný küllî ve tam bir surette idare etmek ve tedbirlerini görmek.. ve yüzünde bulunmak lâzým gelen hadsiz cenazelerinden hiçbirisi bulunmamak noktalarýndan, Senin varlýðýna ve Vâcibü'l-Vücud olduðuna mevcudatý adedince iþaretler ederek þehadet eder. Ve senin saltanat-ý Rubûbiyyetinin haþmetine ve herþey'e muhit olan kudretinin azametine pek zâhir delâlet ettikleri gibi, göklerin fevkýndeki gayet büyük ve muntazam yýldýzlardan, tâ denizlerin dibinde bulunan gayet küçücük ve intizamla iaþe edilen balýklara kadar herþey'e yetiþen ve hükmeden rahmetinin ve hâkimiyetinin hadsiz geniþliklerine delâlet.. ve intizamatiyle ve faideleriyle ve hikmetleriyle ve mîzan ve mevzuniyetleriyle, Senin herþey'e muhit ilmine.. ve herþey'e þâmil hikmetine iþaret ederler. Ve senin bu misafirhâne-i dünyada, yolcular için böyle rahmet havuzlarýn bulunmasý.. ve insanýn seyr ü seyehatýna ve gemisine ve istifadesine musahhar olmasý iþaret eder ki, yolda yapýlmýþ bir handa, bir gece misafirlerine bu kadar deniz hediyeleriyle ikram eden Zât, elbette Makarr-ý Saltanat-ý Ebediyesinde öyle ebedî rahmet denizleri bulundurmuþ ki, bunlar onlarýn fâni ve küçük nümûneleridirler. Ýþte denizlerin böyle gayet hârika bir tarzda Arzýn etrafýnda vaziyet-i acîbesiyle bulunmasý.. ve denizlerin mahlûkatý dahi, gayet muntazam idare ve terbiye edilmesi bilbedahe gösterir ki, yalnýz Senin kuvvetin ve kudretin ile ve Senin irade ve tedbirin ile, Senin mülkünde, Senin emrine musahhardýrlar. Ve lisan-ý hallariyle Hâlik'ýný takdis edip "Allahu Ekber" derler. Ey daðlarý zemin sefinesine hazineli direkler yapan Kadîr-i Zülcelâl! Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ýn tâlimiyle ve Kur'an-ý Hakîm'inin dersiyle anladým ki; nasýl denizler, acaibleriyle Seni tanýyorlar ve tanýttýrýyorlar.. öyle de: Daðlar dahi, zelzele te'siratýndan zeminin sükûnetine; ve içindeki dahîli inkýlâbat fýrtýnalarýndan sükûtuna; ve denizlerin istilâsýndan kurtulmasýna; ve havanýn gazat-ý muzýrradan tasfiyesine; ve suyun muhafaza ve iddiharlarýna; ve zîhayatlara lâzým olan madenlerin hazinedarlýðýna ettiði hizmetleriyle ve hikmetleriyle Seni tanýyorlar ve tanýttýrýyorlar. Evet daðlardaki taþlarýn envâýndan ve muhtelif hastalýklara ilâç olan maddelerin aksamýndan ve zîhayata, hususan insanlara çok lâzým ve çok- (Sh:Asâ.180) mütenevvi olan mâdeniyatýn ecnasýndan ve daðlarý, sahralarý çiçekleriyle süslendiren ve meyveleriyle þenlendiren nebatatýn esnafýndan hiçbirisi yoktur ki; tesadüfe havalesi mümkün olmayan hikmetleriyle, intizamiyle, hüsn-ü hilkatiyle, faideleriyle.. hususan mâdeniyatýn; tuz, limontuzu, sulfato ve þap gibi, sûreten birbirine benzemekle beraber, tadlarýnýn þiddet-i muhalefetiyle.. ve bilhassa nebataatýn basit bir topraktan; çeþit çeþit enva'lariyle ayrý ayrý çiçek ve meyveleriyle, nihayetsiz Kadîr, nihayetsiz Hakîm, nihayetsiz Rahîm ve Kerîm bir Sâniin vücub-u vücuduna bedahetle þehadet ettikleri gibi, hey'et-i mecmuasýndaki vahdet-i idare ve vahdet-i tedbir ve menþe' ve mesken ve hilkat ve san'atça beraberlik ve birlik ve ucuzluk ve kolaylýk ve çokluk ve yapýlmakta çabukluk noktalarýndan, o Sâniin vahdetine ve Ehadiyyetine þehadet ederler. Hem nasýlki: Daðlarýn yüzünde ve karnýndaki masnu'lar, zeminin her tarafýnda, herbir nev'i; ayný zamanda, ayný tarzda, yanlýþsýz, gayet mükemmel ve çabuk yapýlmalarý ve bir iþ bir iþe mâni olmadan, sair nevi'ler ile beraber karýþýk iken, karýþtýrmaksýzýn îcadlarý; Senin Rubûbiyyetinin haþmetine.. ve hiçbir þey ona aðýr gelmiyen kudretinin azametine delâlet eder; öyle de: Zeminin yüzündeki bütün zihayat mahlûklarýn hadsiz hacetlerini, hattâ mütenevvi' hastalýklarýný, hattâ muhtelif zevklerini ve ayrý ayrý iþtihalarýný tatmin edecek bir surette, daðlarýn yüzlerini ve içlerini muntazam eþcar ve nebatat ve mâdeniyatla doldurmak ve muhtaçlara teshir etmek cihetiyle, Senin rahmetinin hadsiz geniþliðine ve hâkimiyetinin nihayetsiz vüs'atine delâlet.. ve toprak tabakatý içinde, gizli ve karanlýk ve karýþýk bulunduðu halde; bilerek, görerek, þaþýrmýyarak, intizamla, hacetlere göre ihzar edilmeleriyle, Senin herþey'e taallûk eden ilminin ihâtasýna ve herbir þey'i tanzim eden hikmetinin bütün eþyaya þümûlüne ve ilâçlarýn ihzaratý ve mâdenî maddelerin iddiharatiyle, Rubûbiyyetinin Rahîmâne ve Kerîmane olan tedâbirinin mehasinine ve inayetinin ihtiyatlý letâifine pek zâhir bir surette iþaret ve delâlet ederler. Hem, bu dünya hanýnda misrafir yolcular için, koca daðlarý levazýmatlarýna ve istikbaldeki ihtiyaçlarýna muntazam ihtiyat deposu ve cihazat anbarý ve hayata lüzumu olan çok definelerin mükemmel mahzeni olmak cihetinde iþaret, belki, delâlet, belki þehadet eder ki; bu kadar Kerîm ve misafirperver, bu kadar Hakîm ve þefkat-perver ve bu kadar Kadir ve Rubûbiyyet-perver bir Sâniin, elbette ve herhalde, çok sevdiði o misafirleri için, ebedî bir âlemde, ebedî ihsânâtýnýn ebedî hazineleri vardýr. Buradaki daðlara bedel orada yýldýzlar o vazifeyi görürler. Ey Kadîr-i Küll-i Þey! Daðlar ve içindeki mahlûklar senin mülkünde ve Senin kuvvet ve kudretinle ve ilim ve hikmetinle musahhar ve müdahhardýrlar. Onlarý bu tarzda tavzif ve teshir eden Hâlik'ini takdis ve tesbih ederler. (Sh:Asâ.181) Ey Hâlik-ý Rahman! Ve ey Rabb-i Rahîm! Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ýn tâlimiyle ve Kur'an-ý Hakîminin dersiyle anladým; nasýlki semâ ve feza ve arz ve deniz ve dað müþtemilât ve mahlûklariyle beraber Seni tanýyorlar ve tanýttýrýyorlar.. öyle de: Zemindeki bütün aðaç ve nebatat, yapraklarý ve çiçekleri ve meyveleriyle, Seni bedahet derecesinde tanýttýrýyorlar ve tanýyorlar.. Ve umum eþcarýn ve nebatatýn cezbedarane hareket-i zikriyede bulunan yapraklarýndan; ve zînetleriyle, Sâniin isimlerini tavsif ve tarif eden çiçeklerinden; ve letafet ve cilve-i merhametinden tebessüm eden meyvelerinden herbirisi, tesadüfe havalesi hiçbir cihet-i imkâný olmýyan hârika san'at içindeki nizam; ve nizam içindeki mîzan; ve mîzan içindeki zînet; ve zînet içindeki nakýþlar; ve nakýþlar içindeki güzel ve ayrý ayrý kokular; ve kokular içindeki meyvelerin muhtelif tatlariyle, nihayetsiz Rahîm ve Kerîm bir Sâniin vücub-u vücuduna bedahet derecesinde þehadet ettikleri gibi, hey'et-i mecmuasiyle, bütün zemin yüzünde birlik ve beraberlik; birbirine benzemeklik; ve sikke-i hilkatte müþabehet; ve tedbir ve idarede münasebet; ve onlara taallûk eden îcad fiilleri; ve Rabbâni isimlerde muvafakat; ve o yüzbin envaýn hadsiz efradlarýný birbiri içinde þaþýrmýyarak birden idareleri gibi noktalariyle, o Vâcibü'l-Vücud Sâniin bilbedahe vahdetine ve Ehadiyyetine þehadet ederler. Hem, nasýlki onlar Senin vücub-u vücuduna ve vahdetine þehadet ediyorlar.. öyle de: Rûy-i zeminde dörtyüz bin milletlerden teþekkül eden zîhayat ordusundaki hadsiz efradýn yüzbinler tarzda iaþe ve idareleri; þaþýrmýyarak, karýþtýrmýyarak mükemmel yapýlmasiyle, Senin Rubûbiyyetinin vahdâniyetteki haþmetine, ve bir baharý bir çiçek kadar kolay îcad eden kudretinin azametine. ve herþey'e taallûkuna delâlet ettikleri gibi, koca zeminin her tarafýnda, hadsiz hayvanatýna ve insanlara, hadsiz taamlarýn çeþit çeþit aksamýný ihzar eden rahmetinin hadsiz geniþliðine, ve o hadsiz iþler ve in'amlar ve idareler ve iaþeler ve icraatlar, kemal-i intizamla cereyanlarý ve herþey, hattâ zerreler o emirlere ve icraata itaat ve müsahhariyetleriyle hâkimiyetinin hadsiz vüs'atine kat'î delâlet etmekle beraber o aðaçlarýn ve nebatlarýn ve herbir yaprak ve çiçek ve meyve ve kök ve dal ve budak gibi herbirisinin, herbir þey'ini, herbir iþini bilerek, görerek; faidelere, maslahatlara, hikmetlere göre yapýlmakla, Senin ilminin herþey'e ihâtasýna ve hikmetinin her þey'e þümulüne pek zâhir bir surette delâlet ve hadsiz parmaklariyle iþaret ederler... Ve senin gayet kemaldeki cemal-i san'atýna.. ve nihayet cemâldeki kemâl-i ni'metine hadsiz dilleriyle sena ve medhederler. Hem, bu muvakkat handa ve fâni misafirhanede ve kýsa bir zamanda ve az bir ömürde, eþcar ve nebatatýn elleriyle, bu kadar fevkalâde kýymetdar ihsanlar ve ni'metler ve bu kadar fevkalâde masraflar ve ikramlar iþaret, belki þehadet eder ki: Misafirlerine burada böyle merhametler yapan kudretli (Sh:Asâ.182) keremkâr Zât-ý Rahîm,bütün ettiði masrafý ve ihsaný, kendini sevdirmek ve tanýttýrmak neticesinin aksiyle, yâni :Bütün mahlûkat tarafýndan :"Bize tattýrdý, fakat yedirmeden bizi idam etti" dememek ve dedirmemek; ve saltanat-ý Ulûhiyyetini iskat etmemek ve nihayetsiz rahmetini inkâr etmemek ve ettirmemek; ve bütün müþtak dostalarýný mahrûmiyet cihetinde düþmanlara çevirmemek noktalarýndan, elbette ve herhalde ebedî bir âlemde ebedî bir memlekette, ebedî býrakacaðý abdlerine, ebedi rahmet hazinelerinden, ebedî Cennetlerinde, ebedî ve Cennete lâyýk bir surette meyvedar eþcar ve çiçekli nebatlar ihzar etmiþtir. Buradakiler ise, müþterilere göstermek için nümunelerdir. Hem aðaç ve nebatlar, umumen yaprak ve çiçek ve meyvelerinin kelimeleriyle, Seni takdis ve tesbih ve tahmid ettikleri gibi, o kelimelerden herbirisi dahi ayrýca Seni takdis eder. Hususan meyvelerin bedi' bir surette, etleri çok muhtelif, san'atlarý çok acib, çekirdekleri, çok hârika olarak yapýlarak o yemek tablalarýný aðaçlarýn ellerine verip ve nebatlarýn baþlarýna koyarak.. zîhayat misafirlerine göndermek cihetinde lisan-ý hal olan tesbihatlarý, zuhurca lisan-ý kal derecesine çýkar. Bütün onlar Senin mülkünde, Senin kuvvet ve kudretinle, Senin irade ve ihsânâtýnla, Senin rahmet ve hikmetinle musahhardýrlar.. ve Senin herbir emrine mutidirler. Ey þiddet-i zuhurundan gizlenmiþ, ve ey kibriya-yý azametinden tesettür etmiþ olan Sâni-i Hakîm ve Hâlik-ý Rahîm! Bütün eþcar ve nebatatýn, bütün yaprak ve çiçek ve meyvelerin dilleriyle ve adediyle; Seni kusurdan, acz'den, þerikten takdis ederek hamd ü sena ederim. Ey Fâtýr-ý Kadîr! Ey Müdebbir-i Hakîm! Ey Mürebbi-i Rahîm! Resûl-i Ekrem Alehissalâtü Vesselâm'ýn tâlimiyle ve Kur'an-ý Hakîm'in dersiyle anladým ve îman ettim ki: Nasýl nebatat ve eþcar Seni tanýyorlar, Senin Sýfât-ý Kudsiyyeni ve esmâ-i hüsnâný bildiriyorlar.. öyle de: Zîhayatlardan ruhlu kýsmý olan insan ve hayvanattan hiçbirisi yoktur ki, cisminde, gayet muntazam saatler gibi iþliyen ve iþlettirilen dâhilî ve hârici âzalariyle; ve bedeninde gayet ince bir nizam ve gayet hassas bir mizan ve gayet mühim faideler ile yerleþtirilen âlât ve duygulariyle ve cesedinde, gayet san'atlý bir yapýlýþ ve gayet hikmetli bir tefriþ ve gayet dikkatli bir muvazene içinde konulan cihazat-ý bedeniyesiyle Senin vücub-u vücuduna ve sýfatlarýnýn tahakkukuna þehadet etmesin. Çünki: Bu kadar basîrane nazik san'at ve þuurkârâne ince hikmet ve müdebbirane tam muvazeneye, elbette kör kuvvet ve þuursuz tabiat ve serseri tesadüf karýþamazlar ve onlarýn iþi olamaz. ve mümkün deðildir. Ve kendi kendine teþekkül edip öyle olmasý ise, yüz derece muhal içinde muhaldir. Çünki: O halde herbir zerresi, herbir þey'ini ve cesedinin teþekkülünü, belki dünyada alâkadar olduðu herþey'ini bilecek, görecek, yapabilecek âdeta ilâh gibi ihâtalý bir ilmi ve kudreti bulunacak. Sonra teþkil-i cesed ona havale edilir ve "kendi kendine olu- (Sh:Asâ.183) yor" denilebilir.. Ve hey'et-i mecmuasýndaki vahdet-i tedbir ve vahdet-i idare ve vahdet-i nev'iye ve vahdet-i cinsiye.. ve umumun yüzlerinde; göz, kulak, aðýz gibi noktalarda ittifak cihetinde müþahede edilen sikke-i fýtratta birlik, ve herbir nev'in efradý sîmalarýnda görülen sikke-i hikmette ittihad.. ve iaþede ve îcadda beraberlik.. ve birbirinin içinde bulunmak gibi keyfiyetlerinden hiç birisi yoktur ki, Senin vahdetine kat'i þehadette bulunmasýn! Ve herbir ferdinde, kâinata bakan bütün isimlerin cilveleri bulunmakla, Vâhidiyyet içinde Senin Ehadiyyetine iþareti olmasýn. Hem, nasýlki insan ile beraber hayvanatýn, zeminin bütün yüzünde yayýlan yüzbin envâý, muntazam bir ordu gibi teçhiz ve talimat ve itaat ve musahhariyetle; ve en küçükten tâ en büyüðe kadar, Rubûbiyyetin emirleri intizamla cereyanlariyle o Rubûbiyyetinin derece-i haþmetine; ve gayet çoklukla beraber gayet kýymetli; ve gayet mükemmel olmakla beraber, gayet çabuk yapýlmalarý; ve gayet san'atlý olmakla beraber, gayet kolay yapýlýþlariyle, kudretinin derece-i azametine delâlet ettikleri gibi; þarkdan garba, þimalden cenuba kadar yayýlan mikroptan tâ gergedana kadar, en küçük sinekten tâ en büyük kuþa kadar, bütün onlarýn rýzýklarýný yetiþtiren rahmetinin hadsiz vüs'atine; ve herbiri emirber nefer gibi vazife-i fýtriyesini yapmak ve zemin yüzü her baharda, güz mevsiminde terhis edilenler yerinde yeniden taht-ý silâha alýnmýþ bir orduya ordugâh olmak cihetiyle, hâkimiyetinin nihayetsiz geniþliðine kat'i delâlet ederler. Hem, nasýlki hayvanattan herbirisi kâinatýn bir küçük nüshasý ve bir misal-i musaððarý hükmünde, gayet derin bir ilim ve gayet dakik bir hikmetle, karýþýk eczalarý karýþtýrmýyarak ve bütün hayvanlarýn ayrý ayrý suretlerini þaþýrmýyarak, hatasýz, sehivsiz, noksansýz yapýlmalariyle, ilminin herþey'e ihâtasýna ve hikmetinin her þey'e þümulüne, adetlerince iþaretler ederler; öyle de: Herbiri birer mu'cizi san'at ve birer hârika-i hikmet olacak kadar san'atlý ve güzel yapýlmasiyle, çok sevdiðin ve teþhirini istediðin san'at-ý Rabbâniyyenin kemal-i hüsnüne ve gayet derecede güzelliðine iþaret; ve herbirisi, hususan yavrular, gayet nazdar, nâzenin bir surette beslenmeleriyle ve heveslerinin ve arzularýnýn tatmini cihetiyle, Senin inayetininin gayet þirin cemâline hadsiz iþaretler ederler. Ey Rahmânürrahîm! Ey Sâdýkul- Va'dil-Emîn! Ey Mâlik-i Yevmiddîn! Senin Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ýnýn tâlimiyle ve Kur'an-ý Hakîminin irþadiyle anladým ki: Mâdem kâinatýn en müntehap neticesi hayattýr.. ve hayatýn en müntehap hülâsasý ruhdur.. ve zîruhun en müntehab kýsmý zîþuurdur.. ve zîþuurun en câmii insandýr.. ve bütün kâinat ise, hayata musahhardýr ve onun için çalýþýyor.. ve zîhayatlar, zîruhlara musahhardýr, onlar için dünyaya gönderiliyorlar..ve zîruhlar insanlara musahhardýr, onlara yardým ediyorlar.. ve insanlar fýtraten Hâlik'ýný pek ciddî severler.. ve Hâlýk'larý onlarý hem sever, hem kendini onlara her vesile ile- (Sh:Asâ.184) sevdirir.. ve insanýn istidadý ve cihazat-ý mâneviyesi, baþka bir bâki âleme ve ebedî bir hayata bakýyor.. ve insanýn kalbi ve þuuru bütün kuvvetiyle beka istiyor.. ve lisaný, hadsiz dualariyle beka için Hâlik'ýna yalvarýyor; elbette ve herhalde, o çok seven ve sevilen ve mahbub ve muhib olan insanlarý dirilmemek üzere öldürmekle, ebedî bir muhabbet için yaratýlmýþ iken ebedî bir adavetle gücendirmek olamaz ve kabil deðildir. Belki, baþka bir ebedî âlemde mes'udane yaþamasý hikmetiyle bu dünyada çalýþmak ve onu kazanmak için gönderilmiþtir. Ve insana tecelli eden isimlerin, bu fâni ve kýsa hayattaki cilveleriyle âlem-i bekada onlarýn âyinesi olan insanlarýn ebedî cilvelerine mazhar olacaklarýna iþaret ederler. Evet, ebedînin sadýk dostu, ebedî olacak ve bâkinin âyine-i zîþuuru bâkî olmak lâzým gelir. Hayvanlarýn ruhlarý bâkî kalacaðýný.. ve Hüdhüd-ü Süleymanî (A.S.) ve Neml'i, ve Nâka-i Salih (A.S.) ve Kelb-i Ashab-ý Kehf gibi bazý efrâd-ý mahsusa; hem ruhu, hem cesediyle bâkî âleme gideceði.. ve herbir nev'in, arasýra istimal için birtek cesedi bulunacaðý, rivayet-i sahihadan anlaþýlmakla beraber; hikmet ve hakikat, hem rahmet ve Rubûbiyyet öyle iktiza ederler. Ey Kadîr-i Kayyûm! Bütün zîhayat, zîruh, zîþuur; Senin mülkünde, yalnýz Senin kuvvet ve kudretinle.. ve ancak Senin irade ve tedbirinle ve rahmet ve hikmetinle Rubûbiyyetinin emirlerine teshir ve fýtrî vazifelerle tavzif edilmiþler. Ve bir kýsmý, insanýn kuvveti ve galebesi için deðil, belki fýtraten insanýn zaafý ve aczi için, rahmet tarafýndan ona musahhar olmuþlar. Ve lisan-ý hal ve lisan-ý kal ile Sanî'lerini ve Mâbudlarýný kusurdan þerikten takdis ve ni'metlerine þükür ve hamd ederek, herbiri ibadet-i mahsusasýný yapýyorlar. Ey þiddet-i zuhurundan gizlenmiþ ve ey azamet-i kibriyasýndan perdelenmiþ olan Zât-ý Akdes! Bütün zîruhlarýn tesbihatiyle Seni takdis etmek niyet edip, سُبْحَانَكَ يَامَنْ جَعَلَ مِنَ اْلمَآءِ كُلَّ شَىْءٍ حَىٍّ diyorum. Yâ Rabbe'l-Âlemîn! Yâ Ýlâhe'l-Evvelîne Ve'l-âhirîn, Yâ Rabbe's-Semâvâti Ve'l-Aradîn! Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ýn tâlimiyle ve Kur'an-ý Hakîm'in dersiyle anladým ve îman ettim ki: Nasýl semâ, feza, arz, ber ve bahr, þecer, nebat, hayvan; efradiyle eczasiyle, zerratiyle, Seni biliyorlar, tanýyorlar ve varlýðýna ve birliðine þehadet ve delâlet ve iþaret ediyorlar; öyle de: Kâinatýn hulâsasý olan zîhayat; ve zîhayatýn hülâsasý olan insan; ve insanýn hülâsasý olan enbiya, evliya, asfiyanýn hülâsasý olan kalblerinin ve akýllarýnýn, müþahedat ve keþfiyat ve ilhamat ve istihracatiyle, yüzer icma' ve yüzer tevatür kuvvetinde bir kat'iyetle Senin vü- (Sh:Asâ.185) cub-u vücuduna ve Senin Vahdâniyyet ve Ehdadiyyetine þehadet edip, ihbar ediyorlar. Mu'cizat ve kerâmat ve yakîni bürhanlariyle haberlerini isbat ediyorlar. Evet kalblerde, perde-i gaybda ihtar edici bir zâta bakan hiçbir hâtýrat-ý gaybiye; ve ilham edici bir zâta baktýran hiçbir ilhâmat-ý sâdýka; ve hakkalyakîn suretinde Sýfât-ý Kudsiye ve Esmâ-i Hüsnâný keþfeden hiçbir îtikad-ý yakîne; ve enbiya ve evliyada; bir Vâcibü'l-Vücud'un envarýný aynelyakîn ile müþahede eden hiçbir nuranî kalb, ve Asfiya ve Sýddîkînde, bir Hâlik-ý Küll-i Þey'in âyât-ý vücubunu ve berâhin-i vahdetini ilmelyakîn ile tasdik eden, isbat eden hiçbir münevver akýl yoktur ki, Senin vücub-u vücuduna ve Sýfât-ý Kudsiyyene ve Senin vahdetine ve ehadiyyetine ve esma-i hüsnâna þehadet etmesin, delâleti bulunmasýn ve iþareti olmasýn. Ve bilhassa, bütün enbiya ve evliya ve asfiya ve sýddîkînin imamý ve reisi ve hülâsasý olan Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ýn ihbarýný tasdik eden hiçbir mu'cizat-ý bâhiresi..ve hakkaniyetini gösteren hiçbir hakikat-ý âliyesi ve bütün mukaddes ve hakikatlý kitablarýn hülâsatü'l-hülâsasý olan Kur'an-ý Mu'cizü'l-Beyan'ýn hiçbir âyet-i tevhidiye-i katýasý ve mesâil-i îmaniyeden hiçbir mes'ele-i kudsiyesi yoktur ki, Senin vücub-u vücuduna ve kudsî sýfatlarýna ve Senin vahdetine ve ehadiyyetine ve esmâ ve sýfâtýna þehadet etmesin ve delâleti olmasýn ve iþareti bulunmasýn! Hem, nasýlki bütün o yüzbinler muhbir-i sâdýklar, mu'cizatlarýna ve kerâmatlarýna ve hüccetlerine istinad ederek, Senin varlýðýna ve birliðine þehadet ederler; öyle de: Herþey'e muhit olan Arþ-ý A'zamýn külliyât-ý umurunu idareden, tâ kalbin gayet gizli ve cüz'i hâtýratýný ve arzularýný ve dualarýný bilmek ve iþitmek ve idare etmeye kadar cereyan eden Rubûbiyyetinin derece-i haþmetini.. ve gözümüz önünde hadsiz muhtelif eþyayý birden îcad eden, hiçbir fiil, bir fiile, bir iþ bir iþe mâni' olmadan, en büyük bir þey'i, en küçük bir sinek gibi kolayca yapan kudretinin derece-i azametini icma' ile, ittifak ile ilân ve ihbar ve isbat ediyorlar. Hem, nasýlki bu kâinatý, zîruha, hususan insana mükemmel bir saray hükmüne getiren; ve Cennet'i ve saadet-i ebediyeyi, cin ve inse ihzar eden; ve en küçük bir zîhayatý unutmayan; ve en âciz bir kalbin tatminine ve taltifine çalýþan rahmetinin hadsiz geniþliðini ve zerrattan tâ seyyârata kadar bütün enva-ý mahlûkatý emirlerine itaat ettiren ve teshir ve tavzif eden hâkimiyyetinin nihayetsiz vüs'atýný haber vererek, mu'cizat ve hüccetleriyle isbat ederler; öyle de: Kâinatý, eczalarý adedince risaleler içinde bulunan bir kitab-ý kebîr hükmüne getiren.. ve Levh-i Mahfuzun defterleri olan Ýmam-ý Mübîn ve Kitab-ý Mübîn'de, bütün mevcudatýn bütün sergüzeþtlerini kaydedip yazan.. ve umum çekirdeklerde umum aðaçlarýnýn fihristelerini ve programlarýný ve zîþurun baþlarýnda bütün kuvve-i hâfýzalarda, sahiplerinin tarihçe-i hayatlarýný yanlýþsýz, muntazaman yazdýran ilminin herþey'e ihâtasýna; ve herbir mevcuda çok hikmetleri takan, hattâ herbir aðaç- (Sh:Asâ.186) ta meyveleri sayýsýnca neticeleri verdiren; ve herbir zîhayatta âzalarý, belki eczalarý ve hüceyratlarý adedince maslahatlarý takib den; hattâ insanýn lisanýný çok vazifelerde tavzif etmekle beraber, taamlarýn tatlarý adedince, zevkî olan mîzancýklar ile teçhiz ettiren hikmet-i kudsiyenin, herbir þey'e þümulüne; hem, bu dünyada nümûneleri görülen celâlî ve cemâlî isimlerinin tecellileri, daha parlak bir surette ebedü'l-âbâdda devam edeceðine; ve bu fâni âlemde nümûneleri müþahede edilen ihsanatýn daha þa'þaalý bir surette dâr-ý saadette istimrarýna ve bekasýna; ve bu dünyada onlarý gören müþtaklarýn ebedde dahi refakatlarýna ve beraber bulunmalarýna bil'icma, bil'ittifak þehadet ve delâlet ve iþaret ederler. Hem yüzer mu'cizat-ý bâhiresine ve âyât-ý katýasýna istinaden, baþta Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ve Kur'an-ý Hakîm'in olarak, bütün ervah-ý neyyire ashabý olan enbiyalar; ve kulûb-u nuraniye aktabý olan evliyalar; ve ukul-ü münevvere erbabý olan asfiyalar; bütün suhuf ve kütüb-ü mukaddesede, Senin çok tekrar ile ettiðin vaadlerine ve tehditlerine istinaden; ve Senin kudret ve rahmet ve inayet ve hikmet ve celâl ve cemâlin gibi kudsî sýfatlarýna ve þe'nlerine ve izzet-i celâline ve Saltanat-ý Rubûbiyyetine itimaden; ve keþfiyat ve müþahedat ve ilmelyakîn îtikadlariyle, saadet-i ebediyyeyi cin ve inse müjdeliyorlar. Ve ehl-i dalâlet için Cehennem bulunduðunu haber verip ilân ediyorlar ve îman edip þehadet ediyorlar... Ey Kadîr-i Hakîm! Ey Rahmân-ý Rahîm! Ey Sâdýku'l-Va'dil-Kerîm! Ey izzet ve azamet ve Celâl sahibi Kahhâr-ý Zülcelâl! Bu kadar sâdýk dostlarýný ve bu kadar vaadlerini ve bu kadar sýfât ve þuunâtýný tekzip edip; saltanat-ý Rubûbiyyetinin kat'i mukteziyâtýný; ve sevdiðin ve onlar dahi Seni tasdik ve itaatle kendilerini Sana sevdiren hadsiz makbûl ibâdýnýn hadsiz dualarýný ve dâvalarýný reddederek, küfür ve isyan ile ve Seni Va'dinde tekzip etmekle, Senin azamet-i kibriyana dokunan ve izzet-i celâline dokunduran.. ve Ulûhiyyetinin haysiyetine iliþen.. ve þefkat-ý Rubûbiyyetini müteessir eden ehl-i dalâlet ve ehl-i küfrü, Haþrin inkârýnda tasdik etmekten yüzbin derece mukaddessin! ve hadsiz derece münezzeh ve âlisin! Böyle nihayetsiz bir zulümden, bir çirkinlikten Senin nihayetsiz adâletini ve cemâlini ve rahmetini takdis ediyorum! سُبْحَانَهُ وَتَعَالَى عَمَّا يَقُولُونَ عُلُوًّا كَبِيرًا âyetini, vücudumun bütün zerrâtý adedince söylemek istiyorum! Belki Senin o sâdýk elçilerin ve doðru dellâl-ý saltanatýn -hakkalyakîn, aynelyakîn ilmelyakîn, suretinde- Senin uhrevî rahmet hazinelerine.. ve âlem-i bekada ihsânâtýnýn definelerine.. ve dâr-ý saadette tamamiyle zuhûr eden güzel isimlerinin hârika güzel cilvelerine þehadet, iþaret, beþaret ederler.. Ve bütün hakikatlerin mercii ve- (Sh:Asâ.187) Güneþi ve hâmisi olan Hak isiminin en büyük bir þuâý, bu hakikat-ý ekber-i Haþriye olduðunu îman ederek, Senin ibadýna ders veriyorlar. Ey Rabbü'l-enbiya Ve'ssýddîkîn! Bütün onlar; Senin mülkünde, Senin emrin ve kudretin ile, Senin irade ve tedbirin ile, Senin ilmin ve hikmetin ile musahhar ve muvazzafdýrlar. Takdis, tekbir, tahmid, tehlil ile; Küre-i Arzý bir zikirhane-i âzam, bu kâinattý bir mescid-i ekber hükmünde göstermiþler. Yâ Rabbî ve yâ Rabbü's-semâvâti vel-aradîn! Yâ Hâlikî ve yâ Hâlik-ý Küll-i Þey! Gökleri, yýldýzlariyle; zemini, müþtemilâtiyle ve bütün mahlûkatý, bütün keyfiyâtiyle teshir eden kudretinin ve iradetinin ve hikmetinin ve hâkimiyyetinin ve rahmetinin hakký için, nefsimi bana musahhar eyle! Ve matlûbumu bana musahhar kýl! Kur'ana ve îmana hizmet için, insanlarýn kalbilerini Risale-i Nur'a musahhar yap! Ve bana ve ihvânýma, îman-ý kâmil ve hüsn-ü hâtime ver. Hazret-i Mûsa Alehisselâm'a denizi ve Hazret-i Ýbrahim Aleyhisselâm'a ateþi ve Hazret-i Dâvud Aleyhisselâm'a daðý, demiri ve Hazret-i Süleyman Aleyhisselâm'a cinni ve insi ve Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'a Þems ve Kameri teshir ettiðin gibi, Risale-i nur'a, kalbleri ve akýllarý musahhar kýl!.. Ve beni ve Risale-i Nur Talebelerini, nefis ve þeytanýn þerrinden ve kabir azabýndan ve Cehennem ateþinden muhafaza eyle ve Cennetü'l Firdevs'te mes'ud kýl! Âmin. Âmin. Âmin. سُبْحَانَكَ لاَ عِلْمَ لَنَا اِلاَّ مَا عَلّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ وَاَخِرُ دَعْوَيهُمْ اَنِ الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ Kur'an'dan ve Münâcât-ý Nebeviye olan Cevþenü'l Kebir'den aldýðým bu dersimi, bir ibadet-i tefekküriye olarak, Rabb-ý Rahîmimin dergâhýna arz etmekte kusur etmiþsem, kusurumun afvý için, Kur'an'ý ve Cevþenü'l- Kebîr'i þefaatçý ederek rahmetinden afvýmý niyaz ediyorum. S a i d N u r s î * * * Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Empfohlene Beiträge