EMRE Geschrieben 21. Dezember 2008 Teilen Geschrieben 21. Dezember 2008 Yedinci Lem'a Sure-i Feth'in âhirindeki âyetin yedi nevi ihbar-ý gaybîsine dairdir. بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرّحِيمِ لَقَدْ صَدَقَ اللّهُ رَسُولَهُ الرُّؤْيَا بِاْلحَقِّ لَتَدْخُلُنَّ اْلمَسْجِدَ اْلحَرَامَ اِنْ شَاءَ اللّهُ آمِنِينَ مُحَلِّقِينَ رُؤُسَكُمْ وَ مُقَصِّرِينَ لاَ تَخَافُونَ فَعَلِمَ مَا لَمْ تَعْلَمُوا فَجَعَلَ مِنْ دُونِ ذلِكَ فَتْحًا قَرِيبًا * هُوَ الَّذِى اَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدَى وَدِينِ اْلحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ وَ كَفَى بِاللّهِ شَهِيدًا * مُحَمّدٌ رَسُولُ اللّهِ وَالّذِينَ مَعَهُ اَشِدّاءُ عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَاءُ بَيْنَهُمْ تَرَيهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا يَبْتَغُونَ فَضْلاً مِنَ اللّهِ وَ رِضْوَانًا سِيمَاهُمْ فِى وُجُوهِهِمْ مِنْ اَثَرِ السُّجُودِ ذلِكَ مَثَلُهُمْ فِى التَّوْرَيةِ وَ مَثَلُهُمْ فِى اْلاِْنجِيلِ كَزَرْعٍ اَخْرَجَ شَطْاَهُ فَآزَرَهُ فَاسْتَغْلَظَ فَاسْتَوَى عَلَى سُوقِهِ يُعْجِبُ الزُّرَّاعَ لِيَغِيظَ بِهِمُ الْكُفَّارَ وَعَدَ اللّهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَ عَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنْهُمْ مَغْفِرَةً وَ اَجْرًا عَظِيمًا * Sure-i Feth'in bu üç âyetinin çok vücuh-u i'cazý vardýr. Kur'an-ý Mu'ciz-ül Beyan'ýn on vücuh-u külliye-i i'caziyesinden ihbar-ý bilgayb vechi, þu üç âyette yedi-sekiz vecihle görünüyor. BÝRÝNCÝSÝ: لَقَدْ صَدَقَ اللّهُ رَسُولَهُ الرُّؤْيَا ilâ âhir.. Feth-i Mekke'yi vukuundan evvel kat'iyetle haber veriyor. Ýki sene sonra haber verdiði tarzda vukubulmuþtur. ÝKÝNCÝSÝ: فَجَعَلَ مِنْ دُونِ ذلِكَ فَتْحًا قَرِيبًا ifade ediyor ki: Sulh-u sh: » (L: 26) Hudeybiye, çendan zâhiri Ýslâm aleyhinde görülmüþ ve Kureyþîler bir derece galib görünmüþ olduðu halde manen Sulh-u Hudeybiye, mânevî büyük bir fetih hükmünde olacak ve sair fütuhatýn da anahtarý olacak diye ihbar ediyor. Filhakika, Sulh-u Hudeybiye ile çendan maddî kýlýnç, kýlýfýna muvakkaten konuldu. Fakat Kur'an-ý Hakîm'in barika-âsa elmas kýlýncý çýktý, kalbleri, akýllarý fethetti. Musâlâha münasebetiyle birbiriyle ihtilat ettiler. Mehâsin-i Ýslâmiyet, envar-ý Kur'aniye, inad ve taassubat-ý kavmiye perdelerini yýrtarak, hükmünü icra ettiler. Meselâ: Bir dâhiye-i harb olan Hâlid Bin Velid ve bir dâhiye-i siyaset olan Amr Ýbn-ül Âs gibi, maðlubiyeti kabul etmeyen zatlar, Sulh-u Hudeybiye ile cilvesini gösteren seyf-i Kur'anî onlarý maðlup edip, Medine-i Münevvere'ye kemal-i inkýyad ile Ýslâmiyete gerdendâde-i teslim olduktan sonra Hazret-i Hâlid, bir "Seyfullah" þekline girdi ve fütuhat-ý Ýslâmiyenin bir kýlýncý oldu. MÜHÝM BÝR SUAL: Fahr-ül Âlemîn ve Habib-i Rabb-ül Âlemîn Hazret-i Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ýn Sahabelerinin, müþrikîne karþý Uhud'un nihayetinde ve Huneyn'in bidayetinde maðlubiyetinin hikmeti nedir? ELCEVAP: Müþrikler içinde, o zamanda saff-ý Sahabede bulunan ekâbir-i Sahabeye istikbalde mukabil gelecek Hazret-i Hâlid gibi çok zatlar bulunduðundan, þanlý ve þerefli olan istikballeri nokta-i nazarýnda bütün bütün izzetlerini kýrmamak için, hikmet-i Ýlahiye, hasenat-ý istikbaliyelerinin bir mükâfat-ý muaccelesi olarak mazide onlara vermiþ, bütün bütün izzetlerini kýrmamýþ. Demek mazideki Sahabeler, müstakbeldeki Sahabelere karþý maðlub olmuþlar. Tâ o müstakbel Sahabeler, berk-i süyuf korkusuyla deðil, belki bârika-i hakikat þevkiyle Ýslâmiyete girsin ve o þehamet-i fýtriyeleri çok zillet çekmesin. ÜÇÜNCÜSÜ: لاَ تَخَافُونَ kaydýyla ihbar ediyor ki: "Sizler emniyet-i mutlaka içinde Kâbeyi tavaf edeceksiniz." Halbuki Ceziret-ül Arab'daki bedevî akvam, çoðu düþman olmakla beraber, Mekke etrafý ve Kureyþ kabilesi kýsm-ý azamý düþman iken, yakýn bir zamanda hiç havf hissedilmezken Kâbeyi tavaf edeceksiniz ihbarýyla Ceziret-ül Arab'ý itaat altýna ve bütün Kureyþ'i Ýslâmiyet içine ve emniyet-i tâmme vaz'edilmesine, delâlet ve ihbar eder. Aynen haber verdiði gibi vukua gelmiþtir. DÖRDÜNCÜSÜ: هُوَ الَّذِى اَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدَى وَدِينِ اْلحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ sh: » (L: 27) Kemal-i kat'iyetle ihbar ediyor ki: "Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ýn getirdiði din, umum dinlere galebe çalacak." Halbuki o zamanda yüzer milyon tebaasý bulunan Nasara ve Yahudi ve Mecusî dinleri ve Roma, Çin ve Ýran hükûmeti gibi yüzer milyon tebaasý bulunan cihangir devletlerin edyan-ý resmîleri iken, kendi küçük kabilesine karþý tam galebe edemeyen bir vaziyette bulunan Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm'ýn getirdiði din, umum dinlere galib ve umum devletlere muzaffer olacaðýný ihbar ediyor. Hem gâyet vuzuh ve kat'iyetle ihbar ediyor. Ýstikbal, o haber-i gaybîyi, Bahr-i Muhit-i Þarkî'den Bahr-i Muhit-i Garbî'ye kadar Ýslâm kýlýncýnýn uzamasýyla tasdik etmiþtir. BEÞÝNCÝSÝ: مُحَمّدٌ رَسُولُ اللّهِ وَالّذِينَ مَعَهُ اَشِدّاءُ عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَاءُ بَيْنَهُمْ تَرَيهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا ilâ âhir... Þu Âyetin baþý, Sahabelerin Enbiyadan sonra nev-i beþer içinde en mümtaz olduklarýna sebeb olan secâyâ-yý âliye ve mezayâ-yý galiyeyi haber vermekle, mânâ-yý sarîhiyle; tabakat-ý Sahabenin istikbalde muttasýf olduklarý ayrý ayrý mümtaz has sýfatlarýný ifade etmekle beraber, mânâ-yý iþârîsiyle; ehl-i tahkikçe vefat-ý Nebevîden sonra makamýna geçecek Hülefa-yý Raþidîn'e hilafet tertibi ile iþaret edip her birisinin en meþhur medâr-ý imtiyazlarý olan sýfat-ý hâssayý dahi haber veriyor. Þöyle ki: وَالَّذِينَ مَعَهُ maiyet-i mahsusa ve sohbet-i hâssa ile ve en evvel vefat ederek yine maiyetine girmekle meþhur ve mümtaz olan Hazret-i Sýddýk'ý gösterdiði gibi, اَشِدَّاءُ عَلَى الْكُفَّارِ ile istikbalde Küre-i Arz'ýn devletlerini fütuhatýyla titretecek ve adâletiyle zalimlere saika gibi þiddet gösterecek olan Hazret-i Ömer'i gösterir. Ve رُحَمَاءُ بَيْنَهُمْ ile istikbalde en mühim bir fitnenin vukuu hazýrlanýrken kemal-i merhamet ve þefkatinden Ýslâmlar içinde kan dökülmemek için ruhunu feda edip teslim-i nefs ederek Kur'an okurken mazlûmen þehid olmasýný tercih eden Hazret-i Osman'ý da haber verdiði gibi, تَرَيهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا يَبْتَغُونَ فَضْلاً مِنَ اللّهِ وَ رِضْوَانًا saltanat ve hilafete kemal-i liyakat ve kahramanlýkla girdiði halde ve kemal-i zühd ve ibadet ve fakr ve iktisadý ihtiyar eden ve rükû ve sücudda sh: » (L: 28) devamý ve kesreti herkesçe musaddak olan Hazret-i Ali'nin (R.A.) istikbaldeki vaziyetini ve o fitneler içindeki harbleriyle mes'ul olmadýðýný ve niyeti ve matlubu fazl-ý Ýlâhî olduðunu haber veriyor. ALTINCISI: ذلِكَ مَثَلُهُمْ فِى التَّوْرَيةِ fýkrasý, iki cihet ile ihbar-ý gaybîdir. Birincisi: Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm gibi ümmî bir zata nisbeten gayb hükmünde olan Tevrat'taki evsaf-ý Sahabeyi haber veriyor. Evet Tevrat'ta -Ondokuzuncu Mektub'da beyan edildiði gibi- âhirzamanda gelecek Peygamber'in Sahabeleri hakkýnda Tevrat'ta bu fýkra var: "Kudsîlerin bayraklarý beraberlerindedir." Yâni Onun Sahabeleri ehl-i taat ve ibadet ve ehl-i salahat ve velayettirler ki, o vasýflarý "kudsîler" yâni "mukaddes" tabîriyle ifade etmiþtir. Tevrat'ýn pek çok ayrý ayrý lisanlara tercüme edilmesi vasýtasýyla o kadar tahrifat olduðu halde, þu Sure-i Feth'in مَثَلُهُمْ فِى التَّوْرَيةِ hükmünü müteaddid Âyâtiyle tasdik ediyor. Ýkinci cihet ihbar-ý gaybî þudur ki: مَثَلُهُمْ فِى التَّوْرَيةِ fýkrasýyla ihbar ediyor ki: "Sahabeler ve Tâbiînler, ibadette öyle bir dereceye gelecekler ki, ruhlarýndaki nuraniyet, yüzlerinde parlayacak ve cebhelerinde kesret-i sücuddan hâsýl olan bir hâtem-i velâyet nev'inde alýnlarýnda sikkeler görünecek." Evet istikbal bunu vuzuh ile ve kat'iyet ile ve parlak bir surette isbat etmiþtir. Evet o kadar acib fitneler ve daðdaða-i siyaset içinde, gece ve gündüzde Zeynelâbidîn gibi bin rek'at namaz kýlan ve Taus-u Yemenî gibi, kýrk sene yatsý abdestiyle sabah namazýný eda eden çok mühim pek çok zatlar, مَثَلُهُمْ فِى التَّوْرَيةِ sýrrýný göstermiþlerdir. YEDÝNCÝSÝ: وَ مَثَلُهُمْ فِى اْلاِْنجِيلِ كَزَرْعٍ اَخْرَجَ شَطْاَهُ فَآزَرَهُ فَاسْتَغْلَظَ فَاسْتَوَى عَلَى سُوقِهِ يُعْجِبُ الزُّرَّاعَ لِيَغِيظَ بِهِمُ الْكُفَّارَ fýkrasý, iki cihetle ihbar-ý gaybîdir. Birincisi: Nebiyy-i Ümmi'ye nisbeten gayb hükmünde olan, Ýncil'in sh: » (L: 29) Sahabeler hakkýndaki ihbarýný ihbardýr. Evet Ýncil'de, âhirzamanda gelecek Peygamber'in (A.S.M.) vasfýnda مَعَهُ قَضِيبٌ مِنْ حَدِيدٍ وَاُمَّتُهُ كَذلِكَ gibi âyetler var. Yâni: Hazret-i Ýsa (A.S.) gibi kýlýnçsýz deðil, belki sahib-üs seyf bir peygamber gelecek, cihada memur olacak ve onun sahabeleri dahi, kýlýnçlý ve cihada memur olacaklardýr. O (قَضِيبِ حَدِيدٍ ) sahibi, reis-i âlem olacak. Çünki Ýncil'in bir yerinde der: "Ben gidiyorum, tâ Âlemin Reisi gelsin." Yâni: Âlemin Reisi geliyor. Demek oluyor ki; Ýncil'in bu iki fýkrasýndan anlaþýlýyor ki: Sahabeler, çendan mebdede az ve zaîf görünecekler. Fakat çekirdekler gibi neþvünema bularak yükselip kalýnlaþýp kuvvetleþerek, küffarýn gayzlarýný onlara yutkundurup boðduracak vakitte, kýlýnçlarýyla nev-i beþeri kendilerine müsahhar edip, reisleri olan Peygamber'in (A.S.M.) ise, âleme reis olduðunu isbat edecekler. Aynen þu Sure-i Feth'in âyetinin mealini ifade ediyor. Ýkinci Vecih: Þu fýkra ihbar ediyor ki: Sahabeler çendan azlýðýndan ve zaafýndan Sulh-u Hudeybiye'yi kabul etmiþler; elbette, her halde az bir zamandan sonra sür'aten öyle bir inkiþaf ve ihtiþam ve kuvvet kesbedecekler ki, rûy-i zemin tarlasýnda dest-i kudretle ekilen nev-i beþerin o zamanda gafletleri cihetiyle kýsa, kuvvetsiz, nâkýs, bereketsiz sünbüllerine nisbeten gâyet yüksek ve kuvvetli ve meyvedar ve bereketli bir surette çoðalacaklar ve kuvvet bulacaklar ve haþmetli hükûmetleri gýbtadan, hasedden ve kýskançlýktan gelen bir gayz içinde býrakacaklar. Evet istikbal, bu ihbar-ý gaybîyi çok parlak bir surette göstermiþtir. Þu ihbarda hafî bir îma daha var ki: Sahabeyi tavsifat-ý mühimme ile sena ederken, en büyük bir mükâfatýn va'di, makamca lâzým geldiði halde, مَغْفِرَةً kelimesiyle iþaret ediyor ki: Ýstikbalde Sahabeler içinde fitneler vasýtasýyla mühim kusurlar olacak. Çünki maðfiret, kusurun vukuuna delâlet eder. Ve o zamanda Sahabeler nazarýnda en mühim matlub ve en yüksek ihsan, "maðfiret" olacak ve en büyük mükâfat ise; afv ile, mücazat etmemektir. مَغْفِرَةً kelimesi, nasýl bu lâtif imayý gösteriyor. Öyle de Surenin baþýndaki لِيَغْفِرَلَكَ اللّهُ مَا تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِكَ وَمَا تَاَخَّرَ cümlesiyle münasebetdardýr. Surenin baþý, hakikî günahlardan maðfiret deðil; çünki ismet var, günah yok. Belki makam-ý Nübüvvete lâyýk bir mânâ ile Peygamber'e müjde-i maðfiret ve âhirinde Sahabelere maðfiret ile müjde etmekle, o îmaya bir letafet daha katar. Ýþte âhir-i Feth'in mezkûr üç âyeti, on vücuh-u i'cazýndan yalnýz ihbar-ý gaybî vechinin çok vücuhundan yalnýz yedi vechini bahsettik. Cüz-ü sh: » (L: 30) ihtiyarî ve kadere dair Yirmialtýncý Söz'ün âhirinde, þu âhirki âyetin hurufatýnýn vaziyetindeki mühim bir lem'a-i i'caza iþaret edilmiþtir. Bu âhirki âyet, cümleleriyle Sahabeye baktýðý gibi, kayýdlarýyla dahi yine sahabenin ahvaline bakýyor. Ve elfazýyla, Sahabenin evsafýný ifade ettikleri gibi, hurufatýyla ve o âyetteki hurufatýn tekerrür-ü adediyle yine Ashab-ý Bedir, Uhud, Huneyn, Suffe, Rýdvan gibi tabakat-ý meþhure-i Sahabede bulunan zatlara iþaret ettikleri gibi, ilm-i cifrin bir nev'i ve bir anahtarý olan tevâfuk cihetiyle ve ebced hesabýyla daha çok esrarý ifade ediyor. سُبْحَانَكَ لاَ عِلْمَ لَنَا اِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ Sure-i Feth'in âhirindeki âyetin mânâ-yý iþarîsiyle verdiði ihbar-ý gaybî münasebetiyle; gelecek âyette ayný haber, ayný mânâ-yý iþarî ile verdiði münasebetle bir nebze ondan bahsedilecek. BÝR TETÝMME وَلَهَدَيْنَاهُمْ صِرَاطًا مُسْتَقِيمًا وَمَنْ يُطِعِ اللّهَ وَ الرَّسُولَ فَاُولئِكَ مَعَ الَّذِينَ اَنْعَمَ اللّهُ عَلَيْهِمْ مِنَ النَّبِيِّينَ وَ الصِّدِّيقِينَ وَ الشُّهَدَاءِ وَ الصَّالِحِينَ وَ حَسُنَ اُولئِكَ رَفِيقًا Bu Âyetin beyanýnda binler nüktelerinden "Ýki Nükte"ye iþaret edeceðiz. BÝRÝNCÝ NÜKTE: Kur'an-ý Mu'ciz-ül Beyan; mefahimiyle, mânâ-yý sarihiyle ifade-i hakaik ettiði gibi; üslûblariyle, hey'atýyla çok maânî-i iþariyeyi dahi ifade ediyor. Her bir âyetin çok tabaka-i mânâlarý var. Kur'an, ilm-i muhitten geldiði için, bütün mânâlarý murad olabilir. Ýnsanýn cüz'î fikri ve þahsî iradesiyle olan kelâmlar gibi bir iki mânâya inhisar etmez. Ýþte bu sýrra binaen Âyât-ý Kur'aniyenin ehl-i tefsir tarafýndan hadsiz hakaiki beyan edilmiþ. Müfessirînin beyan etmediði daha çok hakaiki var. Ve bilhassa hurufatýnda ve mânâ-yý sârihinden baþka, iþârâtýnda çok ulûm-u mühimme vardýr. ÝKÝNCÝ NÜKTE: Ýþte bu Âyet-i Kerime مِنَ النَّبِيِّينَ وَ الصِّدِّيقِينَ وَ الشُّهَدَاءِ وَ الصَّالِحِينَ وَ حَسُنَ اُولئِكَ رَفِيقًا tâbiriyle, sýrat-ý müstakîmin ehli ve hakikî niam-ý Ýlâhiyyeye mazhar nev-i beþerdeki taife-i Enbiya ve kafile-i Sýddîkîn ve cemaat-i þüheda ve esnâf-ý sâlihîn ve envâ-ý tâbiînin bulunduklarýný ifade etmekle beraber, Âlem-i sh: » (L: 31) Ýslâmiyette o beþ kýsmýn en mükemmelini dahi ayrýca sarahaten gösterdikten sonra o beþ kýsmýn imamlarý ve baþtaki rüesalarýný sýfât-ý meþhureleriyle zikretmekle onlara delâlet edip ifade ettiði gibi, ihbar-ý gayb nev'inden bir lem'a-i i'caz ile o taifelerin istikbaldeki reislerinin vaziyetlerini bir vecihle tayin ediyor. Evet مِنَ النَّبِيِّينَ nasýlki sarahatle Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm'a bakýyor. وَالصِّدِّيقِينَ fýkrasýyla Ebu Bekir-is Sýddîk'a bakýyor. Hem Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm'dan sonra ikinci olduðuna ve en evvel yerine geçeceðine ve " Sýddîk " ismi, ümmetçe ona ünvan-ý mahsus ve Sýddîkînlerin baþýnda görüneceðine iþaret ettiði gibi, وَالشُّهَدَاءِ kelimesiyle Hazret-i Ömer, Hazret-i Osman, Hazret-i Ali Rýdvanullahi Aleyhim Ecmaîn'i üçünü beraber ifade ediyor. Hem üçü Sýddîk'tan sonra Nübüvvetin hilâfetine mazhar olacaklarýný ve üçü de þehid olacaklarýný, fazilet-i þEhadetleri de sair fezâillerine ilâve edileceðini iþaret ve gaybî bir surette ifade ediyor. وَالصَّالِحِينَ kelimesiyle Ashab-ý Suffe, Bedir, Rýdvan gibi mümtaz zevâta iþaret ederek وَ حَسُنَ اُولئِكَ رَفِيقًا cümlesiyle mânâ-yý sârihiyle onlarýn ittibaýna teþvik ve Tâbiînlerdeki tebaiyeti çok müþerref ve güzel göstermekle, mânâ-yý iþarisiyle hülefâ-i erbaanýn beþincisi olarak ve اِنَّ الْخِلاَفَةَ بَعْدِى ثَلاَثُونَ سَنَةً Hadîs-i þerifin hükmünü tasdik ettiren müddet-i hilafeti azlýðiyle beraber kýymetini azîm göstermek için o mânâ-yý iþarisiyle Hazret-i Hasan Radýyallahü Anh'ý gösterir. Elhasýl: Sure-i Feth'in âhirki Âyeti, hülefâ-i erbaaya baktýðý gibi, bu Âyet dahi te'yiden, ihbar-ý gayb nev'inden onlarýn istikbaldeki vaziyetlerine kýsmen iþaret suretiyle bakar. Ýþte Kur'anýn envâ-ý i'cazýndan olan ihbar-ý gayb nev'inin lemaat-ý i'caziyesi âyât-ý Kur'aniyede o kadar çoktur ki, hasra gelmez. Ehl-i zâhirin kýrk elli âyete hasretmeleri, nazar-ý zâhirî iledir. Hakikatta ise binden geçer. Bazen bir âyette dört beþ vecihle ihbar-ý gaybî bulunur. رَبَّنَا لاَ تُؤَاخِذْنَا اِنْ نَسِينَا اَوْ اَخْطَاْنَا سُبْحَانَكَ لاَ عِلْمَ لَنَا اِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ sh: » (L: 32) BU TETÝMMEYE ÝKÝNCÝ BÝR ÝZAH (*) Þu âhir-i Feth'in iþaret-i gaybiyesini te'yid eden, hem Fatiha-i Þerîfe'deki sýrat-ý müstakim ehli ve صِرَاطَ الّذِينَ اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ Âyetindeki murad kimler olduðunu beyan eden, hem ebed-ül âbâdýn pek uzun yolunda en nuranî, ünsiyetli, kesretli, cazibedar bir kafile-i rüfekayý gösteren ve ehl-i îman ve ashâb-ý þuuru þiddetle o kafileye tebaiyyet noktasýnda iltihak ve refakata mu'cizane sevkeden þu Âyet فَاُولئِكَ مَعَ الَّذِينَ اَنْعَمَ اللّهُ عَلَيْهِمْ مِنَ النَّبِيِّينَ وَ الصِّدِّيقِينَ وَ الشُّهَدَاءِ وَ الصَّالِحِينَ وَ حَسُنَ اُولئِكَ رَفِيقًا yine âhir-i Feth'in âhirki Âyeti gibi Ýlm-i Belâgat'ta "maarîz-ul kelâm" ve "müstetbeât-üt terâkib" tâbir edilen mânâ-yý maksuddan baþka iþarî ve remzî mânâlarla hülefa-i erbaa ve beþinci halife olan Hazret-i Hasan'a (R.A.) iþaret ediyor. Gaybî umûrdan birkaç cihette haber veriyor. Þöyle ki: Nasýlki þu âyet, mânâ-yý sarîhi ile nev-i beþerde niam-ý âliye-i Ýlahiyyeye mazhar olan ehl-i sýrat-ý müstakim olan kafile-i Enbiya ve taife-i sýddýkîn ve cemaat-ý þüheda ve envâ-ý sâlihîn ve sýnýf-ý tâbiîn; "muhsinîn" olduðunu ifade ettiði gibi, âlem-i Ýslâmda dahi o taifelerin en ekmeli ve en efdali bulunduðunu ve Nebiyy-i Âhirzaman'ýn sýrr-ý veraset-i Nübüvvetten teselsül eden taife-i verese-i Enbiya ve Sýddîk-ý Ekber'in maden-i sýddîkiyetinden teselsül eden kafile-i Sýddýkîn ve hülefa-yý selâsenin þEhadet mertebesiyle merbut bulunan kafile-i þüheda, وَ الّذِينَ آمَنُوا وَ عَمِلُوا الصّالِحَاتِ sýrrýyla baðlanan cemaat-ý sâlihîn ve قُلْ اِنْ كُنْتُمْ ُتحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِى يُحْبِبْكُمُ اللّهُ sýrrýný imtisal eden ve Sahabelerin ve Hülefa-yý Raþidîn'in refakatinde giden esnaf-ý tâbiîni ihbar-ý gaybî nev'inden gösterdiði gibi, وَالصِّدِّيقِينَ kelimesiyle mânâ-yý iþarî cihetinde Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'dan sonra makamýna geçecek ve halifesi olacak ve ümmetçe "Sýddýk" ünvanýyla þöhret bulacak ve Sýddîkîn kafilesinin reisi olacak Hazret-i Ebu Bekir-is Sýddîk'ý ihbar ediyor. وَالشُّهَدَاءِ ___________________________ (*) Kardeþlerim her ikisini faydalý bulmasýndan, iki izahý beraber kaydetmiþler; yoksa biri kâfi idi. sh: » (L: 33) kelimesiyle Hülefa-yý Raþidîn'den üçünün þEhadetini haber veriyor ve Sýddýk'tan sonra üç þehid, halife olacaklar. Çünki "þüheda" cem'dir. Cem'in ekalli üçtür. Demek Hazret-i Ömer, Hazret-i Osman, Hazret-i Ali (Radýyallahü Anhüm) Sýddýk'tan sonra riyaset-i Ýslâmiyete geçecekler ve þehid olacaklar. Ayný haber-i gaybî vukubulmuþtur. Hem وَالصَّالِحِينَ kaydýyla Ehl-i Suffe gibi taat ve ibadette Tevrat'ýn senasýna mazhar olmuþ ehl-i salahat ve takva ve ibadet, istikbalde kesretle bulunacaðýný ihbar etmekle beraber, وَ حَسُنَ اُولئِكَ رَفِيقًا cümlesi; Sahabeye, ilim ve amelde refakat ve tebaiyet eden Tâbiînlerin tebaiyetini tahsin etmekle, ebed yolunda o dört kafilenin refakatlarýný hasen ve güzel göstermekle beraber; Hazret-i Hasan'ýn (R.A.) birkaç ay gibi kýsacýk müddet-i hilâfeti, çendan az idi. Fakat اِنَّ الْخِلاَفَةَ بَعْدِى ثَلاَثُونَ سَنَةً hükmüyle ve o ihbar-ý gaybiye-i Nebeviyenin tasdiki ile ve اِنَّ ابْنِى حَسَنٌ هذَا سَيِّدٌ سَيُصْلِحُ اللّهُ بِهِ بَيْنَ فِئَتَيْنِ عَظِيمَتَيْنِ Hadîsindeki mu'cizane ihbar-ý gaybi-yi Nebevîyi tasdik eden; ve iki büyük ordu, iki cemaat-ý azîme-i Ýslâmiyenin Musâlâhasýný temin eden ve nizaý ortalarýndan kaldýran Hazret-i Hasan'ýn (R.A.) kýsacýk müddet-i hilâfetini ehemmiyetli gösterip, hülefa-i erbaaya bir beþinci halife göstermek için, ihbar-ý gaybî nev'inden mânâ-yý iþarîsiyle ve وَ حَسُنَ اُولئِكَ رَفِيقًا kelimesinde beþinci halifenin ismine Ýlm-i Belâgat'ta "müstetbeat-üt terakib" tabîr edilen bir sýr ile iþaret ediyor. Ýþte mezkûr iþarî ihbarlar gibi daha çok sýrlar var. Sadedimize gelmediði için þimdilik kapý açýlmadý. Kur'an-ý Hakîm'in çok âyâtý var ki, herbir âyet çok vecihlerle ihbar-ý gaybî nev'indendir. Bu nev'i ihbarat-ý gaybiye-i Kur'aniye binlerdir. رَبَّنَا لاَ تُؤَاخِذْنَا اِنْ نَسِينَا اَوْ اَخْطَاْنَا سُبْحَانَكَ لاَ عِلْمَ لَنَا اِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ * * * Hâtime Kur'an-ý Hakîm'in tevâfuk cihetinden tezâhür eden i'cazî nüktelerinden bir nüktesi þudur ki: Kur'an-ý Hakîm'de Ýsm-i Allah, Rahmân, Rahîm, sh: » (L: 34) Rab ve Ýsm-i Celâl yerindeki Hüve'nin mecmuu, dörtbin küsurdur. بِسْمِ اللّهِ الرّحْمنِ الرّحِيمِ (Hesab-ý Ebced'in ikinci nev'i ki, huruf-u heca tertibiyledir) o da dörtbin küsur eder. Büyük adedlerde küçük kesirler, tevâfuku bozmadýðýndan küçük kesirlerden kat-ý nazar edildi. Hem الم tazammun ettiði iki vav-ý atýf ile beraber ikiyüz seksen küsur eder. Aynen Sure-i El-Bakara'nýn ikiyüz seksen küsur Ýsm-i Celâline ve hem ikiyüz seksen küsur âyâtýn adedine tevâfuk etmekle beraber, Ebced'in hecaî tarzýndaki ikinci hesabýyla, yine dörtbin küsur eder. O da yukarýda zikri geçmiþ beþ Esmâ-i meþhûrenin adedine tevâfuk etmekle beraber بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرّحِيمِ in kesirlerinden kat-ý nazar, adedine tevâfuk ediyor. Demek bu sýrr-ý tevâfuka binaen الم hem müsemmasýný tazammun eden bir isimdir, hem El-Bakara'ya isim, hem Kur'ana isim, hem ikisine muhtasar bir fihriste, hem ikisinin enmûzeci ve hülâsasý ve çekirdeði, hem بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرّحِيمِ in mücmelidir. Ebced'in meþhur hesabýyla بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرّحِيمِ ism-i Rab adedine müsavi olmakla beraber, الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ deki müþedded ( ر ) iki ( ر ) sayýlsa; o vakit dokuzyüz doksan olup, pek çok esrar-ý mühimmeye medâr olup, ondokuz harfiyle ondokuz bin âlemin miftahýdýr. Kur'an-ý Mu'ciz-ül Beyan'da Lafza-i Celalin tevâfukat-ý lâtifesindendir ki, bütün Kur'anda sahifenin âhirki satýrýn yukarý kýsmýnda seksen Lafza-i Celal, birbirine tevâfukla baktýðý gibi, aþaðýki kýsýmda da aynen seksen Lafza-i Celal, birbirine tevâfukla bakar. Tam o âhirki satýrýn ortasýnda yine ellibeþ Lafza-i Celal, birbiri üstüne düþüp ittihad ederek güya ellibeþ Lafza-i Celalden terekküb etmiþ birtek Lafza-i Celaldir. Âhirki satýrýn baþýnda yalnýz ve bazý üç harfli kýsa bir kelime fasýla ile yirmibeþ tam tevâfukla tam ortadaki ellibeþin tam tevâfukuna zammedilince seksen tevâfuk olup, o satýrýn nýsf-ý evvelindeki seksen tevâfuka ve nýsf-ý âhirdeki yine seksen tevâfuka tevâfuk ediyor. Acaba böyle lâtif, zarif, muntazam, mevzun, i'cazlý bu tevâfukat; nüktesiz, hikmetsiz olur mu? sh: » (L: 35) Hâþâ, olamaz. Belki o tevâfukatýn ucuyla mühim bir define açýlabilir. رَبَّنَا لاَ تُؤَاخِذْنَا اِنْ نَسِينَا اَوْ اَخْطَاْنَا سُبْحَانَكَ لاَ عِلْمَ لَنَا اِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ Said Nursî * * * Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Empfohlene Beiträge