Zum Inhalt springen
Qries Qries Qries Qries Qries Qries

Empfohlene Beiträge

Hakikat Çekirdekleri

 

[Otuzbeþ sene evvel tab'edilen "Hakikat Çekirdekleri" namýndaki risaleden vecizelerdir.]

 

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ

 

اَلْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ وَ الصَّلاَةُ وَ السَّلاَمُ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلَى آلِهِ وَ صَحْبِهِ اَجْمَعِينَ

 

1- Marîz bir asrýn, hasta bir unsurun, alîl bir uzvun reçetesi; ittiba'-ý Kur'andýr.

 

2- Azametli bahtsýz bir kýt'anýn, þanlý tali'siz bir devletin, deðerli sahibsiz bir kavmin reçetesi; ittihad-ý Ýslâmdýr.

 

3- Arzý ve bütün nücum ve þümusu tesbih taneleri gibi kaldýracak ve çevirecek kuvvetli bir ele mâlik olmayan kimse, kâinatta dava-yý halk ve iddia-yý icad edemez. Zira herþey, herþeyle baðlýdýr.

 

4- Haþirde bütün zev-il-ervahýn ihyasý; mevt-âlûd bir nevm ile kýþta uyuþmuþ bir sineðin baharda ihya ve inþasýndan kudrete daha aðýr olamaz. Zira kudret-i ezeliye zâtiyedir; tegayyür edemez, acz tahallül edemez, avaik tedahül edemez. Onda meratib olamaz, herþey ona nisbeten birdir.

 

5- Sivrisineðin gözünü halkeden, Güneþ'i dahi O halketmiþtir.

 

6- Pirenin midesini tanzim eden, Manzume-i Þemsiyeyi de O tanzim etmiþtir.

 

7- Kâinatýn te'lifinde öyle bir i'caz var ki; bütün esbab-ý tabiiye farz-ý muhal olarak muktedir birer fâil-i muhtar olsalar, yine kemal-i acz ile o i'caza karþý secde ederek

 

sh: » (M: 503)

 

سُبْحَانَكَ لاَ قُدْرَةَ لَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ diyeceklerdir.

 

8- Esbaba tesir-i hakikî verilmemiþ, vahdet ve celâl öyle ister. Lâkin mülk cihetinde esbab dest-i kudrete perde olmuþtur, izzet ve azamet öyle ister. Tâ nazar-ý zâhirde, dest-i kudret mülk cihetindeki umûr-u hasise ile mübaþir görülmesin.

 

9- Mahall-i taalluk-u kudret olan herþeydeki melekûtiyet ciheti þeffaftýr, nezihtir.

 

10- Âlem-i þehadet, avalim-ül guyub üstünde tenteneli bir perdedir.

 

11- Bir noktayý tam yerinde îcad etmek için, bütün kâinatý îcad edecek bir kudret-i gayr-ý mütenahî lâzýmdýr. Zira þu kitab-ý kebir-i kâinatýn herbir harfinin, bahusus zîhayat herbir harfinin, herbir cümlesine müteveccih birer yüzü, nâzýr birer gözü vardýr.

 

12- Meþhurdur ki: Hilâl-i îde bakarlardý. Kimse birþey görmedi. Ýhtiyar bir zât yemin ederek "Hilâli gördüm." dedi. Halbuki gördüðü hilâl deðil, kirpiðinin tekavvüs etmiþ beyaz bir kýlý idi. O kýl nerede? Kamer nerede? Harekât-ý zerrat nerede? Fâil-i teþkil-i enva' nerede?

 

13- Tabiat, misalî bir matbaadýr, tâbi' deðil; nakýþtýr, nakkaþ deðil; kabildir, fâil deðil; mistardýr, masdar deðil; nizamdýr, nâzým deðil; kanundur, kudret deðil; þeriat-ý iradiyedir, hakikat-ý hariciye deðil.

 

14- Fýtrat-ý zîþuur olan vicdandaki incizab ve cezbe, bir hakikat-ý cazibedarýn cezbesiyledir.

 

15- Fýtrat yalan söylemez. Bir çekirdekteki meyelan-ý nümuvv der: "Ben sünbülleneceðim, meyve vereceðim." Doðru söyler. Yumurtada bir meyelan-ý hayat var. Der: "Piliç olacaðým." Biiznillah olur. Doðru söyler. Bir avuç su, meyelan-ý incimad ile der: "Fazla yer tutacaðým." Metin demir onu yalan çýkaramaz; sözünün doðruluðu demiri parçalar. Þu meyelanlar, iradeden gelen evamir-i tekviniyenin tecellileridir, cilveleridir.

 

16- Karýncayý emirsiz, arýyý ya'subsuz býrakmayan Kudret-i Eze-

 

sh: » (M: 504)

 

liyye; elbette beþeri nebisiz býrakmaz. Âlem-i þehadetteki insanlara inþikak-ý Kamer, bir mu'cize-i Ahmediye (A.S.M.) olduðu gibi, mi'râc dahi âlem-i melekûttaki melâike ve ruhaniyata karþý bir mu'cize-i kübra-yý Ahmediyedir ki; nübüvvetinin velayeti bu kerâmet-i bâhire ile isbat edilmiþtir ve o parlak zât, berk ve Kamer gibi melekûtta þu'le-feþan olmuþtur.

 

17- Kelime-i þehadetin iki kelâmý birbirine þahiddir. Birincisi ikincisine bürhan-ý limmîdir; ikincisi birincisine bürhan-ý innîdir.

 

18- Hayat, kesrette bir çeþit tecelli-i vahdettir. Onun için ittihada sevkeder. Hayat, bir þeyi herþeye mâlik eder.

 

19- Ruh, bir kanun-u zîvücud-u haricîdir, bir namus-u zîþuurdur. Sabit ve daim fýtrî kanunlar gibi, ruh dahi âlem-i emirden, sýfat-ý iradeden gelmiþ, kudret ona vücud-u hissî giydirmiþtir. Bir seyyale-i latifeyi o cevhere sadef etmiþtir. Mevcud ruh, mâkul kanunun kardeþidir. Ýkisi hem daimî, hem âlem-i emirden gelmiþlerdir. Þayet nevilerdeki kanunlara kudret-i ezeliye bir vücud-u haricî giydirseydi, ruh olurdu. Eðer ruh, vücudu çýkarsa, þuuru baþýndan indirse, yine lâyemut bir kanun olurdu.

 

20- Ziya ile mevcudat görünür, hayat ile mevcudatýn varlýðý bilinir. Herbirisi birer keþþaftýr.

 

21- Nasraniyet, ya intifa veya ýstýfa edip Ýslâmiyet'e karþý terk-i silâh edecektir. Nasraniyet birkaç defa yýrtýldý, protestanlýða geldi. Protestanlýk da yýrtýldý, tevhide yaklaþtý. Tekrar yýrtýlmaða hazýrlanýyor. Ya intifa bulup sönecek veya hakikî Nasraniyetin esasýný câmi' olan hakaik-i Ýslâmiyeyi karþýsýnda görecek, teslim olacaktýr.

 

Ýþte bu sýrr-ý azîme, Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm iþaret etmiþtir ki: "Hazret-i Îsâ nâzil olup gelecek, ümmetimden olacak, þeriatýmla amel edecektir."

 

22- Cumhur-u avamý, bürhandan ziyade, me'hazdaki kudsiyet imtisale sevkeder.

 

23- Þeriatýn yüzde doksaný -zaruriyat ve müsellemat-ý diniye- birer elmas sütundur. Mesail-i içtihadiye-i hilafiye, yüzde ondur. Doksan elmas sütun, on altunun himayesine veril-

 

sh: » (M: 505)

 

mez. Kitaplar ve içtihadlar Kur'ana dürbin olmalý, âyine olmalý; gölge ve vekil olmamalý!

 

24- Her müstaid; nefsi için içtihad edebilir, teþri' edemez.

 

25- Bir fikre davet, cumhur-u ulemanýn kabulüne vâbestedir. Yoksa davet bid'attýr, reddedilir.

 

26- Ýnsan fýtraten mükerrem olduðundan, hakký arýyor. Bazan bâtýl eline gelir; hak zannederek koynunda saklar. Hakikatý kazarken, ihtiyarsýz dalalet baþýna düþer; hakikat zannederek kafasýna giydiriyor.

 

27- Birbirinden eþeff ve eltaf, kudretin çok âyineleri vardýr; sudan havaya, havadan esîre, esîrden âlem-i misale, âlem-i misalden âlem-i ervaha, hattâ zamana, fikre tenevvü' ediyor. Hava âyinesinde bir kelime milyonlar kelimat olur. Kalem-i kudret, þu sýrr-ý tenasülü pek acib istinsah ediyor. Ýn'ikas, ya hüviyeti veya hüviyetle mahiyeti tutar. Kesifin timsalleri birer meyyit-i müteharriktir. Bir ruh-u nuranînin kendi âyinelerinde olan timsalleri, birer hayy-ý murtabýttýr; ayný olmasa da, gayrý da deðildir.

 

28- Þems hareket-i mihveriyesiyle silkinse, meyveleri düþmez; silkinmezse, yemiþleri olan seyyarat düþüp daðýlacaktýr.

 

29- Nur-u fikir, ziya-yý kalb ile ýþýklanýp mezcolmazsa, zulmettir, zulüm fýþkýrýr. Gözün muzlim nehar-ý ebyazý, muzii (Hâþiye) leyle-i süveyda ile mezcolmazsa basarsýz olduðu gibi, fikret-i beyzada süveyda-i kalb bulunmazsa, basiretsizdir.

 

30- Ýlimde iz'an-ý kalb olmazsa, cehildir. Ýltizam baþka, itikad baþkadýr.

 

31- Bâtýl þeyleri iyice tasvir, safi zihinleri idlâldir.

 

32- Âlim-i mürþid, koyun olmalý; kuþ olmamalý. Koyun, kuzusuna süt; kuþ, yavrusuna kay verir.

 

33- Bir þey'in vücudu, bütün eczasýnýn vücuduna vâbestedir. Ademi ise, bir cüz'ünün ademiyle olduðundan; zaîf adam, iktidarýný göstermek için tahrib tarafdarý oluyor, müsbet yerine menfîce hareket ediyor.

 

______________________________

 

(Hâþiye): Meâli: Gözün gündüze benzeyen beyazý, geceye benzeyen siyahlýðýyla beraber olmazsa; göz, göz olmaz.

 

sh: » (M: 506)

 

34- Desatir-i hikmet, nevamis-i hükûmetle; kavanin-i hak, revabýt-ý kuvvetle imtizac etmezse cumhur-u avamda müsmir olamaz.

 

35- Zulüm, baþýna adalet külâhýný geçirmiþ; hýyanet, hamiyet libasýný giymiþ; cihada bagy ismi takýlmýþ, esarete hürriyet namý verilmiþ. Ezdad, suretlerini mübadele etmiþler.

 

36- Menfaat üzerine dönen siyaset, canavardýr.

 

37- Aç canavara karþý tahabbüb; merhametini deðil, iþtihasýný açar. Hem de diþ ve týrnaðýnýn kirasýný da ister.

 

38- Zaman gösterdi ki: Cennet ucuz deðil, Cehennem dahi lüzumsuz deðil.

 

39- Dünyaca havas tanýnan insanlardaki meziyet, sebeb-i tevazu' ve mahviyet iken; tahakküm ve tekebbüre sebeb olmuþtur. Fukaranýn aczi, avamýn fakrý sebeb-i merhamet ve ihsan iken; esaret ve mahkûmiyetlerine müncer olmuþtur.

 

40- Bir þeyde mehasin ve þeref hasýl oldukça, havassa peþkeþ ederler; seyyiat olsa, avama taksim ederler.

 

41- Gaye-i hayal olmazsa veyahut nisyan veya tenasi edilse; ezhan enelere dönüp etrafýnda gezerler.

 

42- Bütün ihtilâlât ve fesadýn asýl madeni ve bütün ahlâk-ý rezilenin muharrik ve menba'ý tek iki kelimedir:

 

Birinci Kelime: "Ben tok olsam, baþkasý açlýktan ölse bana ne!"

 

Ýkinci Kelime: "Ýstirahatim için zahmet çek; sen çalýþ, ben yiyeyim."

 

Birinci kelimenin ýrkýný kesecek tek bir devasý var ki, o da vücub-u zekattýr.

 

Ýkinci kelimenin devasý, hurmet-i ribadýr. Adalet-i Kur'aniye âlem kapýsýnda durup, ribaya "Yasaktýr, girmeye hakkýn yoktur" der. Beþer bu emri dinlemedi, büyük bir sille yedi. Daha müdhiþini yemeden, dinlemeli!..

 

43- Devletler, milletler muharebesi; tabakat-ý beþer muharebesine terk-i mevki ediyor. Zira beþer esir olmak istemediði gibi, ecîr olmak da istemez.

 

 

 

sh: » (M: 507)

 

44- Tarîk-ý gayr-ý meþru ile bir maksadý takib eden, galiben maksudunun zýddýyla ceza görür, Avrupa muhabbeti gibi gayr-ý meþru muhabbetin akibetinin mükâfatý, mahbubun gaddarane adâvetidir.

 

45- Maziye, mesaibe kader nazarýyla ve müstakbele, measîye teklif noktasýnda bakmak lâzýmdýr. Cebr ve Ýtizal, burada barýþýrlar.

 

46- Çaresi bulunan þeyde acze, çaresi bulunmayan þeyde ceza'a iltica etmemek gerektir.

 

47- Hayatýn yarasý iltiyam bulur. Ýzzet-i Ýslâmiyenin ve namusun ve izzet-i milliyenin yaralarý pek derindir.

 

48- Öyle zaman olur ki; bir kelime bir orduyu batýrýr, bir gülle otuz milyonun mahvýna sebeb olur. (Hâþiye) Öyle þerait tahtýnda olur ki;

 

 

 

küçük bir hareket, insaný a'lâ-yý illiyyîne çýkarýr ve öyle hal olur ki; küçük bir fiil, insaný esfel-i safilîne indirir.

 

49- Bir tane sýdk, bir harman yalanlarý yakar. Bir tane hakikat, bir harman hayalata müreccahtýr.

 

لاَ يَلْزَمُ مِنْ لُزُومِ صِدْقِ كُلِّ قَوْلٍ قَوْلُ كُلِّ صِدْقٍ

 

Her sözün doðru olmalý; fakat her doðruyu söylemek, doðru deðil.

 

50- Güzel gören, güzel düþünür. Güzel düþünen, hayatýndan lezzet alýr.

 

51- Ýnsanlarý canlandýran emeldir; öldüren ye'stir.

 

52- Eskiden beri i'la-yý kelimetullah ve beka-yý istiklaliyet-i Ýslâm için farz-ý kifaye-i cihadý deruhde ile kendini, yek-vücud olan âlem-i Ýslâm'a fedaya vazifedar ve hilafete bayrakdar görmüþ olan bu devlet-i Ýslâmiyenin felâketi; âlem-i Ýslâmýn saadet ve hürriyet-i müstakbelesiyle telafi edilecektir. Zira þu musibet, maye-i hayatýmýz olan uhuvvet-i Ýslâmiyenin inkiþafýný hârikulâde tacil etti.

 

53- Hýristiyanlýðýn malý olmayan mehasin-i medeniyeti ona mal etmek ve Ýslâmiyetin düþmaný olan tedenniyi ona dost göstermek, feleðin ters dönmesine delildir.

 

__________________

 

(Hâþiye): Sýrp bir neferin Avusturya Veliahdine attýðý bir tek gülle; eski harb-i umumîyi patlattýrdý, otuz milyon nüfusun mahvýna sebeb oldu.

 

sh: » (M: 508)

 

54- Paslanmýþ bîhemta bir elmas, daima mücella cama müreccahtýr.

 

55- Herþeyi maddede arayanlarýn akýllarý gözlerindedir, göz ise maneviyatta kördür.

 

56- Mecaz, ilmin elinden cehlin eline düþse, hakikata inkýlab eder; hurafata kapý açar.

 

57- Ýhsan-ý Ýlâhîden fazla ihsan, ihsan deðildir. Her þeyi, olduðu gibi tavsif etmek gerektir.

 

58- Þöhret, insanýn malý olmayaný dahi insana maleder.

 

59- Hadîs, maden-i hayat ve mülhim-i hakikattýr.

 

60- Ýhya-yý din, ihya-yý millettir. Hayat-ý din, nur-u hayattýr.

 

61- Nev'-i beþere rahmet olan Kur'an; ancak umumun, lâakal ekseriyetin saadetini tazammun eden bir medeniyeti kabul eder. Medeniyet-i hazýra, beþ menfî esas üzerine teessüs etmiþtir:

 

1- Nokta-i istinadý, kuvvettir. O ise, þe'ni tecavüzdür.

 

2- Hedef-i kasdý menfaattýr. O ise, þe'ni tezahümdür.

 

3- Hayatta düsturu, cidaldir. O ise, þe'ni, tenazu'dur.

 

4- Kitleler mabeynindeki rabýtasý, âheri yutmakla beslenen unsuriyet ve menfî milliyettir. O ise, þe'ni müdhiþ tesadümdür.

 

5- Cazibedar hizmeti, heva ve hevesi teþci' ve arzularýný tatmindir. O heva ise, insanýn mesh-i manevîsine sebebdir.

 

Þeriat-ý Ahmediyenin (A.S.M.) tazammun ettiði ve emrettiði medeniyet ise: Nokta-i istinadý, kuvvete bedel haktýr ki; þe'ni, adalet ve tevazündür. Hedefi de, menfaat yerine fazilettir ki; þe'ni, muhabbet ve tecazübdür. Cihet-ül vahdet de, unsuriyet ve milliyet yerine, rabýta-i dinî ve vatanî ve sýnýfîdir ki; þe'ni samimî uhuvvet ve müsalemet ve haricin tecavüzüne karþý, yalnýz tedafü'dür. Hayatta, düstur-u cidal yerine düstur-u teavündür ki; þe'ni, ittihad ve tesanüddür. Heva yerine hüdadýr ki; þe'ni, insaniyeten terakki ve ruhen tekâmüldür.

 

Mevcudiyetimizin hâmisi olan Ýslâmiyetten elini gevþetme, dört el ile sarýl; yoksa mahvolursun.

 

62- Musibet-i âmme, ekseriyetin hatasýndan terettüb eder. Musibet; cinayetin neticesi, mükâfatýn mukaddemesidir.

 

sh: » (M: 509)

 

63- Þehid kendini hayy bilir. Feda ettiði hayatý, sekeratý tatmadýðýndan, gayr-ý münkatý' ve bâki görüyor. Yalnýz daha nezih olarak buluyor.

 

64- Adalet-i mahza-i Kur'aniye; bir masumun hayatýný ve kanýný, hattâ umum beþer için de olsa, heder etmez. Ýkisi nazar-ý kudrette bir olduðu gibi, nazar-ý adalette de birdir. Hodgâmlýk ile, öyle insan olur ki; ihtirasýna mani herþey'i, hattâ elinden gelirse dünyayý harab ve nev'-i beþeri mahvetmek ister.

 

65- Havf ve za'f, te'sirat-ý hariciyeyi teþci' eder.

 

66- Muhakkak maslahat, mevhum mazarrata feda edilmez.

 

67- Þimdilik Ýstanbul siyaseti, Ýspanyol hastalýðý gibi bir hastalýktýr.

 

68- Deli adama "iyisin, iyisin" denilse iyileþmesi, iyi adama "fenasýn, fenasýn" denilse fenalaþmasý nâdir deðildir.

 

69- Düþmanýn düþmaný, düþman kaldýkça dosttur; düþmanýn dostu, dost kaldýkça düþmandýr.

 

70- Ýnadýn iþi: Þeytan birisine yardým etse; "Melektir" der, rahmet okur; muhalifinde melek görse, "libasýný deðiþtirmiþ þeytandýr." der, lanet eder.

 

71- Bir derdin dermaný, baþka bir derde zehir olabilir. Bir derman, haddinden geçse, dert getirir.

 

72- اَلْجَمْعِيَّةُ الَّتِى فِيهَا التَّسَانُدُ آلَةٌ خُلِقَتْ لِتَحْرِيكِ السَّكَنَاتِ وَالْجَمَاعَةُ الَّتِى فِيهَا التَّحَاسُدُ آلَةٌ خُلِقَتْ لِتَسْكِينِ الْحَرَكَاتِ

 

73- Cemaatte vâhid-i sahih olmazsa; cem' ve zamm, kesir darbý gibi küçültür. (Hâþiye)

 

74- Adem-i kabul, kabul-ü ademle iltibas olunur. Adem-i kabul; adem-i delil-i sübut, onun delilidir. Kabul-ü adem, delil-i adem ister. Biri þek, biri inkârdýr.

 

__________________________________

 

(Hâþiye): Hesabta malûmdur ki; darb ve cem', ziyadeleþtirir. Dört kerre dört, onaltý olur. Fakat kesirlerde darb ve cem', bilakis küçültür. Sülüsü sülüs ile darbetmek, tüsü' olur; yani, dokuzda bir olur. Aynen onun gibi, insanlarda sýhhat ve istikamet ile vahdet olmazsa; ziyadeleþmekle küçülür, bozuk olur, kýymetsiz olur.

 

 

 

sh: » (M: 510)

 

75- Îmanî mes'elelerde þüphe, bir delili, hattâ yüz delili atsa da; medlûle îras-ý zarar edemez. Çünki binler delil var.

 

76- Sevad-ý a'zama ittiba edilmeli. Ekseriyete ve sevad-ý a'zama dayandýðý zaman, lâkayd Emevîlik, en nihayet Ehl-i Sünnet cemaatine girdi. Adetçe ekalliyette kalan salabetli Alevîlik, en nihayet az bir kýsmý Râfýzîliðe dayandý.

 

77- Hakta ittifak, ehakta ihtilaf olduðundan; bazan hak, ehaktan ehaktýr; hasen, ahsenden ahsendir. Herkes kendi mesleðine "Hüve hak" demeli, "Hüve-l hak" dememeli. Veyahut "Hüve hasen" demeli, "Hüve-l hasen" dememeli.

 

78- Cennet olmazsa, Cehennem tazib etmez.

 

79- Zaman ihtiyarlandýkça, Kur'an gençleþiyor; rumuzu tavazzuh ediyor. Nur, nâr göründüðü gibi; bazan þiddet-i belâgat dahi, mübalaða görünür.

 

80- Hararetteki meratib, bürûdetin tahallülü iledir; hüsündeki derecat, kubhun tedahülü iledir. Kudret-i Ezeliye zâtiyedir, lâzýmedir, zaruriyedir; acz tahallül edemez, meratib olamaz, herþey ona nisbeten müsavidir.

 

81- Þemsin feyz-i tecellisi olan timsali, denizin sathýnda ve denizin katresinde ayný hüviyeti gösteriyor.

 

82- Hayat, cilve-i tevhiddendir, müntehasý da vahdet kesbediyor.

 

83- Ýnsanlarda veli, Cum'ada dakika-i icâbe, Ramazanda Leyle-i Kadir, Esmâ-i Hüsnâda Ýsm-i A'zam, ömürde ecel meçhul kaldýkça; sair efrad dahi kýymetdar kalýr, ehemmiyet verilir. Yirmi sene mübhem bir ömür, nihayeti muayyen bin sene ömre müreccahtýr.

 

84- Dünyada masiyetin akibeti, ikab-ý uhrevîye delildir.

 

85- Rýzk, hayat kadar kudret nazarýnda ehemmiyetlidir. Kudret çýkarýyor, kader giydiriyor, inayet besliyor. Hayat; muhassal-ý mazbuttur, görünür. Rýzk; gayr-ý muhassal, tedricî münteþirdir, düþündürür. Açlýktan ölmek yoktur. Zira bedende þahm ve saire suretinde iddihar olunan gýda bitmeden evvel ölüyor. Demek, terk-i âdetten neþ'et eden maraz öldürür; rýzýksýzlýk deðil.

 

86- Âkil-ül lahm vahþilerin helâl rýzýklarý, hayvanatýn hadsiz cenazeleridir; hem rûy-i zemini temizliyorlar, hem

 

sh: » (M: 511)

 

rýzýklarýný buluyorlar.

 

87- Bir lokma kýrk paraya, diðer bir lokma on kuruþa. Aðýza girmeden ve boðazdan geçtikten sonra birdirler. Yalnýz, birkaç saniye aðýzda bir fark var. Müfettiþ ve kapýcý olan kuvve-i zaikayý taltif ve memnun etmek için birden ona gitmek, israfýn en sefihidir.

 

88- Lezaiz çaðýrdýkça, sanki yedim demeli. Sanki yedimi düstur yapan; "Sanki yedim" namýndaki bir mescidi yiyebilirdi, yemedi.

 

89- Eskiden ekser Ýslâm aç deðildi, tereffühe ihtiyar vardý. Þimdi açtýr, telezzüze ihtiyar yoktur.

 

90- Muvakkat lezzetten ziyade, muvakkat eleme tebessüm etmeli; hoþ geldin demeli. Geçmiþ lezaiz, ah vah dedirtir. "Ah!" müstetir bir elemin tercümanýdýr. Geçmiþ âlâm, "Oh!" dedirtir. O "Oh" muzmer bir lezzet ve nimetin muhbiridir.

 

91- Nisyan dahi bir nimettir. Yalnýz her günün âlâmýný çektirir, müterakimi unutturur.

 

92- Derece-i hararet gibi, her musibette bir derece-i ni'met vardýr. Daha büyüðünü düþünüp, küçükteki derece-i ni'meti görüp, Allah'a þükretmeli. Yoksa isti'zam ile üflense, þiþer; merak edilse, ikileþir; kalbdeki misali, hayali, hakikata inkýlab eder.. o da kalbi döver.

 

93- Her adam için, heyet-i içtimaiyede görmek ve görünmek için mertebe denilen bir penceresi vardýr. O pencere kamet-i kýymetinden yüksek ise, tekebbür ile tetavül edecek; eðer kamet-i kýymetinden aþaðý ise, tevazu' ile tekavvüs edecek ve eðilecek.. tâ o seviyede görsün ve görünsün. Ýnsanda büyüklüðün mikyasý; küçüklüktür, yani tevazu'dur. Küçüklüðün mizaný; büyüklüktür, yani tekebbürdür.

 

94- Zaîfin kavîye karþý izzet-i nefsi, kavîde tekebbür olur; kavînin zaîfe karþý tevazu'u, zaîfte tezellül olur. Bir ulülemrin makamýndaki ciddiyeti, vakardýr; mahviyeti, zillettir.. hanesindeki ciddiyeti, kibirdir; mahviyeti tevazu'dur. Ferd mütekellim-i vahde olsa, müsamahasý ve fedakârlýðý amel-i sâlihtir; mütekellim-i maalgayr olsa, hýyanettir, amel-i talihtir. Bir þahýs, kendi namýna hazm-ý nefs eder, tefahur edemez; millet namýna tefahur eder, hazm-ý nefs

 

sh: » (M: 512)

 

edemez.

 

95- Tertib-i mukaddematta "tefviz" tenbelliktir, terettüb-ü neticede tevekküldür. Semere-i sa'yine ve kýsmetine rýza; kanaattýr, meyl-i sa'yi kuvvetlendirir. Mevcuda iktifa, dûn-himmetliktir.

 

96- Evamir-i þer'iyeye karþý itaat ve isyan olduðu gibi, evamir-i tekviniyeye karþý da itaat ve isyan vardýr. Birincisinde mükâfat ve mücazatýn ekseri âhirette; ikincisinde, aðlebi dünyada olur. Meselâ: Sabrýn mükâfatý zaferdir, ataletin mücazatý sefalettir, sa'yin sevabý servettir, sebatýn mükâfatý galebedir. Müsavatsýz adalet, adalet deðildir.

 

97- Temasül tezadýn sebebidir, tenasüb tesanüdün esasýdýr, sýgar-ý nefs tekebbürün menba'ýdýr, za'f gururun madenidir, acz muhalefetin menþeidir, merak ilmin hocasýdýr.

 

98- Kudret-i Fâtýra ihtiyaç ile, hususan açlýk ihtiyacýyla; baþta insan bütün hayvanatý gemlendirip, nizama sokmuþ. Hem âlemi herc ü mercden halas edip, hem ihtiyacý medeniyete üstad ederek, terakkiyatý temin etmiþtir.

 

99- Sýkýntý, sefahetin muallimidir. Ye's, dalalet-i fikrin; zulmet-i kalb, ruh sýkýntýsýnýn menba'ýdýr.

 

100- اِذَا تَاَنَّثَ الرِّجَالُ بِالتَّهَوُّسِ تَرَجَّلَ النِّسَاءِ بِالتَّوَقُّحِ Bir meclis-i ihvana güzel bir karý girdikçe; riya, rekabet, hased damarý intibah eder. Demek inkiþaf-ý nisvandan, medenî beþerde ahlâk-ý seyyie inkiþaf eder.

 

101- Beþerin þimdiki seyyiat-âlûd hýrçýn ruhunda, mütebessim küçük cenazeler olan suretlerin rolü ehemmiyetlidir.

 

102- Memnu' heykel; ya bir zulm-ü mütehaccir, ya bir heves-i mütecessim veya bir riya-yý mütecessiddir.

 

103- Ýslâmiyetin müsellematýný tamamen imtisal ettiði cihetle bihakkýn daire-i dâhiline girmiþ zâtta; meyl-üt tevsi' meyl-üt tekemmüldür. Lâkaydlýk ile haricde sayýlan zâtta meyl-üt tevsi', meyl-üt tahribdir. Fýrtýna ve zelzele zamanýnda; deðil içtihad kapýsýný açmak, belki pencerelerini de kapatmak maslahattýr. Lâübaliler ruhsatlarla okþanýlmaz; azimetlerle, þiddetle ikaz edilir.

 

104- Bîçare hakikatlar, kýymetsiz ellerde kýymetsiz olur.

 

sh: » (M: 513)

 

105- Küremiz hayvana benziyor, âsâr-ý hayat gösteriyor. Acaba yumurta kadar küçülse, bir nevi hayvan olmayacak mýdýr? Veya bir mikrop küremiz kadar büyüse, ona benzemeyecek midir? Hayatý varsa, ruhu da vardýr. Âlem, insan kadar küçülse, yýldýzlarý zerrat ve cevahir-i ferdiye hükmüne geçse; o da bir hayvan-ý zîþuur olmayacak mýdýr? Allah'ýn böyle çok hayvanlarý var.

 

106- Þeriat ikidir:

 

Birincisi: Âlem-i asgar olan insanýn ef'al ve ahvalini tanzim eden ve sýfat-ý kelâmdan gelen bildiðimiz þeriattýr.

 

Ýkincisi: Ýnsan-ý ekber olan âlemin harekât ve sekenatýný tanzim eden, sýfat-ý iradeden gelen þeriat-ý kübra-yý fýtriyedir ki; bazan yanlýþ olarak tabiat tesmiye edilir. Melâike bir ümmet-i azîmedir ki, sýfat-ý iradeden gelen ve þeriat-ý fýtriye denilen evamir-i tekviniyesinin hamelesi ve mümessili ve mütemessilleridirler.

 

107- اِذَا وَازَنْتَ بَيْنَ حَوَاسِّ حُوَيْنَةٍ خُرْدَبِينِيَّةٍ وَحَوَاسِّ اْلاِنْسَانِ تَرَى سِرَّا عَجِيبًا اِنَّ اْلاِنْسَانَ كَصُورَةِ يس كُتِبَ فِيهَا سُورَةِ يس

 

108- Maddiyyunluk mânevî tâundur ki, beþere þu müdhiþ sýtmayý tutturdu, gazab-ý Ýlahîye çarptýrdý. Telkin ve tenkid kabiliyeti tevessü' ettikçe, o taun da tevessü' eder.

 

109- En bedbaht, en muzdarib, en sýkýntýlý; iþsiz adamdýr. Zira atalet ademin biraderzadesidir; sa'y, vücudun hayatý ve hayatýn yakazasýdýr.

 

110- Ribanýn kap ve kapýlarý olan bankalarýn nef'i; beþerin fenasý olan gâvurlara ve onlarýn en zalimlerine ve bunlarýn en sefihlerinedir. Âlem-i Ýslâma zarar-ý mutlaktýr; mutlak beþerin refahý nazara alýnmaz. Zira gâvur harbî ve mütecaviz ise, hürmetsiz ve ismetsizdir.

 

111- Cum'ada hutbe; zaruriyat ve müsellematý tezkirdir, nazariyatý talim deðildir. Ýbare-i Arabiye daha ulvî ihtar eder. Hadîs ile âyet müvazene edilse, görünür ki; beþerin en belîði dahi, âyetin belâgatýna yetiþemez, ona benzemez.

 

Said Nursî

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Gast
Dieses Thema wurde nun für weitere Antworten gesperrt.
×
×
  • Neu erstellen...