EMRE Geschrieben 21. Dezember 2008 Teilen Geschrieben 21. Dezember 2008 Onikinci Mektub بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَ عَلَى رُفَقَائِكُمْ Aziz kardeþlerim! O gece benden sual ettiniz, ben cevabýný vermedim. Çünki mesail-i îmaniyenin münakaþa suretinde bahsi caiz deðildir. Siz münakaþa suretinde bahsetmiþtiniz. Þimdilik münakaþanýzýn esasý olan üç sualinize gayet muhtasar bir cevab yazýyorum. Tafsilini, eczacý efendinin isimlerini yazmýþ olduðu Sözler'de bulursunuz. Yalnýz, kader ve cüz'-ü ihtiyarîye ait Yirmialtýncý Söz hatýrýma gelmemiþti, size söylememiþtim, ona da bakýnýz, fakat gazete gibi okumayýnýz. Eczacý efendinin o Sözler'i mütalaa etmesini havale ettiðimin sýrrý þudur ki: O çeþit mes'elelerdeki þübheler, erkân-ý imaniyenin za'fýndan ileri geliyor. O Sözler ise, erkân-ý imaniyeyi tamamýyla isbat ederler. BÝRÝNCÝ SUALÝNÝZ: Hazret-i Âdem'in (A.S.) Cennet'ten ihracý ve bir kýsým benî-âdemin Cehennem'e idhali ne hikmete mebnîdir? Elcevap: Hikmeti, tavziftir. Öyle bir vazife ile memur edilerek gönderilmiþtir ki; bütün terakkiyat-ý maneviye-i beþeriyenin ve bütün istidadat-ý beþeriyenin inkiþaf ve inbisatlarý ve mahiyet-i insaniyenin bütün esma-i Ýlahiyeye bir âyine-i câmia olmasý, o vazifenin netaicindendir. Eðer Hazret-i Âdem Cennet'te kalsaydý; melek gibi makamý sabit kalýrdý, istidadat-ý beþeriye inkiþaf etmezdi. Halbuki yeknesak makam sahibi olan melâikeler çoktur, o tarz ubudiyet için insana ihtiyaç yok. Belki hikmet-i Ýlahiye, ni sh: » (M: 43) hayetsiz makamatý kat'edecek olan insanýn istidadýna muvafýk bir dâr-ý teklifi iktiza ettiði için, melâikelerin aksine olarak mukteza-yý fýtratlarý olan malûm günahla Cennet'ten ihraç edildi. Demek Hazret-i Âdem'in Cennet'ten ihracý, ayn-ý hikmet ve mahz-ý rahmet olduðu gibi; küffarýn da Cehennem'e idhalleri, haktýr ve adâlettir. Onuncu Söz'ün Üçüncü Ýþaretinde denildiði gibi: Çendan, kâfir az bir ömürde bir günah iþlemiþ, fakat o günah içinde nihayetsiz bir cinayet var. Çünki küfür, bütün kâinatý tahkirdir, kýymetlerini tenzil etmektir ve bütün masnuatýn vahdaniyete þehadetlerini tekzibdir ve mevcudat âyinelerinde cilveleri görünen esmâ-i Ýlâhiyeyi tezyiftir. Onun için, mevcudatýn hakkýný kâfirden almak üzere, mevcudatýn sultaný olan Kahhâr-ý Zülcelâl'in kâfirleri ebedî cehenneme atmasý, ayn-ý hak ve adâlettir. Çünki nihayetsiz cinayet, nihayetsiz azabý ister. ÝKÝNCÝ SUALÝNÝZ: Þeytanlarýn halký ve icadý ne içindir? Cenab-ý Hak, þeytaný ve þerleri halketmiþ, hikmeti nedir? Þerrin halký þerdir, kabihin halký kabihtir? Elcevap: Hâþâ!.. Halk-ý þer, þer deðil, belki kesb-i þer þerdir. Çünki halk ve icad, bütün netaice bakar; kesb, hususî bir mübaþeret olduðu için, hususî netaice bakar. Meselâ: Yaðmurun gelmesinin binlerle neticeleri var, bütünü de güzeldir. Sû'-i ihtiyarýyla bazýlarý yaðmurdan zarar görse, "Yaðmurun icadý rahmet deðildir" diyemez; "Yaðmurun halký þerdir" diye hükmedemez. Belki sû'-i ihtiyarýyla ve kesbiyle onun hakkýnda þer oldu. Hem ateþin halkýnda çok faideler var; bütünü de hayýrdýr. Fakat bazýlarý sû'-i kesbiyle, sû'-i istimaliyle ateþten zarar görse, "Ateþin halký þerdir" diyemez. Çünki ateþ yalnýz onu yakmak için yaratýlmamýþ; belki o, kendi sû'-i ihtiyarýyla, yemeðini piþiren ateþe elini soktu ve o hizmetkârýný kendine düþman etti. Elhasýl: Hayr-ý kesîr için, þerr-i kalil kabul edilir. Eðer þerr-i kalil olmamak için, hayr-ý kesîri intac eden bir þer terkedilse; o vakit þerr-i kesîr irtikâb edilmiþ olur. Meselâ: Cihada asker sevketmekte elbette bazý cüz'î ve maddî ve bedenî zarar ve þer olur. Fakat o cihadda hayr-ý kesîr var ki, Ýslâm küffarýn istilasýndan kurtulur. Eðer o þerr-i kalil için cihad terkedilse, o vakit hayr-ý kesîr gittikten sonra þerr-i kesîr gelir. O ayn-ý zulümdür. Hem meselâ: Gangren olmuþ ve kesilmesi lâzým gelen bir parmaðýn kesilmesi sh: » (M: 44) hayýrdýr, iyidir; halbuki zâhiren bir þerdir. Parmak kesilmezse, el kesilir; þerr-i kesîr olur. Ýþte kâinattaki þerlerin, zararlarýn, beliyyelerin ve þeytanlarýn ve muzýrlarýn halk ve îcadlarý, þer ve çirkin deðildir; çünki çok netaic-i mühimme için halkolunmuþlardýr. Meselâ: Melâikelere þeytanlar musallat olmadýklarý için, terakkiyatlarý yoktur; makamlarý sabittir, tebeddül etmez. Keza hayvanatýn dahi, þeytanlar musallat olmadýklarý için, mertebeleri sabittir, nâkýstýr. Âlem-i insaniyette ise meratib-i terakkiyat ve tedenniyat nihayetsizdir. Nemrudlardan, firavunlardan tut, tâ Sýddýkîn-i Evliya ve Enbiyaya kadar gayet uzun bir mesafe-i terakki var. Ýþte kömür gibi olan ervah-ý safileyi, elmas gibi olan ervah-ý âliyeden temyiz ve tefrik için, þeytanlarýn hilkatýyla ve sýrr-ý teklif ve ba's-i enbiya ile, bir meydan-ý imtihan ve tecrübe ve cihad ve müsabaka açýlmýþ. Eðer mücahede ve müsabaka olmasaydý, maden-i insaniyetteki elmas ve kömür hükmünde olan istidadlar, beraber kalacaktý. A'lâ-yý illiyyîndeki Ebu Bekr-i Sýddýk'ýn ruhu, esfel-i safilîndeki Ebu Cehl'in ruhuyla bir seviyede kalacaktý. Demek þeyatîn ve þerlerin yaratýlmasý, büyük ve küllî neticeye baktýðý için îcadlarý þer deðil, çirkin deðil; belki sû'-i istimalattan ve kesb denilen mübaþeret-i hususiyeden gelen þerler, çirkinlikler, kesb-i insana aittir; îcad-ý Ýlahîye ait deðildir. Eðer sual etseniz ki: Bi'set-i enbiya ile beraber þeytanlarýn vücudundan ekser insanlar kâfir oluyor, küfre gidiyor, zarar görüyor. "El-hükmü lil-ekser" kaidesince, ekser ondan þer görse, o vakit halk-ý þer þerdir, hattâ bi'set-i enbiya dahi rahmet deðil denilebilir? Elcevap: Kemmiyetin, keyfiyete nisbeten ehemmiyeti yok. Asýl ekseriyet, keyfiyete bakar. Meselâ: Yüz hurma çekirdeði bulunsa, toprak altýna konup su verilmezse ve muamele-i kimyeviye görmezse ve bir mücahede-i hayatiyeye mazhar olmazsa, yüz para kýymetinde yüz çekirdek olur. Fakat su verildiði ve mücahede-i hayatiyeye maruz kaldýðý vakit, sû'-i mizacýndan sekseni bozulsa, yirmisi meyvedar yirmi hurma aðacý olsa, diyebilir misin ki "Suyu vermek þer oldu, ekserisini bozdu"? Elbette diyemezsin. Çünki o yirmi, yirmi bin hükmüne geçti. Sekseni kaybeden, yirmi bini kazanan, zarar etmez; þer olmaz. Hem meselâ: Tavus kuþunun yüz yumurtasý bulunsa, yumurta itibariyle sh: » (M: 45) beþyüz kuruþ eder. Fakat o yüz yumurta üstünde tavus oturtulsa, sekseni bozulsa; yirmisi, yirmi tavus kuþu olsa, denilebilir mi ki: "Çok zarar oldu, bu muamele þer oldu, bu kuluçkaya kapanmak çirkin oldu, þer oldu"? Hayýr öyle deðil, belki hayýrdýr. Çünki o tavus milleti ve o yumurta taifesi, dörtyüz kuruþ fiatýnda bulunan seksen yumurtayý kaybedip, seksen lira kýymetinde yirmi tavus kuþu kazandý. Ýþte nev'-i beþer bi'set-i enbiya ile, sýrr-ý teklif ile, mücahede ile, þeytanlarla muharebe ile kazandýklarý yüzbinlerle enbiya ve milyonlarla evliya ve milyarlarla asfiya gibi âlem-i insaniyetin güneþleri, aylarý ve yýldýzlarý mukabilinde; kemmiyetçe kesretli, keyfiyetçe ehemmiyetsiz hayvanat-ý muzýrra nev'inden olan küffarý ve münafýklarý kaybetti. ÜÇÜNCÜ SUALÝNÝZ: Cenab-ý Hak musibetleri veriyor, belalarý musallat ediyor. Hususan masumlara, hattâ hayvanlara bu zulüm deðil mi? Elcevap: Hâþâ! Mülk Onundur. Mülkünde istediði gibi tasarruf eder. Hem acaba: San'atkâr bir zât, bir ücret mukabilinde seni bir model yapýp gayet san'atkârane yaptýðý murassa' bir libasý sana giydiriyor, hünerini, meharetini göstermek için kýsaltýyor, uzaltýyor, biçiyor, kesiyor.. seni oturtuyor, kaldýrýyor. Sen ona diyebilir misin ki: "Beni güzelleþtiren elbiseyi çirkinleþtirdin; bana, oturtup kaldýrmakla zahmet verdin"? Elbette diyemezsin. Dersen, divanelik edersin. Aynen öyle de: Sâni'-i Zülcelal göz, kulak, lisan gibi duygularla murassa' gayet san'atkârane bir vücudu sana giydirmiþ. Mütenevvi esmâsýnýn nakýþlarýný göstermek için seni hasta eder, mübtela eder, aç eder, tok eder, susuz eder.. bu gibi ahvalde yuvarlatýr. Mahiyet-i hayatiyeyi kuvvetleþtirmek ve cilve-i esmâsýný göstermek için, seni böyle çok tavýrlarda gezdiriyor. Sen eðer desen: "Beni ne için bu mesaibe mübtela ediyorsun?" Temsilde iþaret edildiði gibi, yüz hikmet seni susturacak. Zâten sükûn ve sükûnet, atalet, yeknesaklýk, tevakkuf; bir nevi ademdir, zarardýr. Hareket ve tebeddül; vücuddur, hayýrdýr. Hayat, harekâtla kemalâtýný bulur; beliyyat vasýtasýyla terakki eder. Hayat cilve-i esmâ ile muhtelif harekâta mazhar olur, tasaffi eder, kuvvet bulur, inkiþaf eder, inbisat eder, kendi mukadderatýný yazmasýna müteharrik bir kalem olur, vazifesini îfa eder, ücret-i uhreviyeye kesb-i istihkak eder. sh: » (M: 46) Ýþte, münakaþanýzýn içindeki üç sualinizin muhtasar cevablarý bu kadardýr. Ýzahlarý otuzüç aded "Sözler"dedir. Aziz kardeþim, sen bu mektubu eczacýya ve münakaþayý iþitenlerden münasib gördüklerine oku. Benim tarafýmdan da, yeni bir talebem olan eczacýya selâm et; de ki: "Mezkûr mesail gibi dakik mesail-i îmaniyeyi, mizansýz mücadele suretinde cemaat içinde bahsetmek caiz deðildir. Mizansýz mücadele olduðundan, tiryak iken zehir olur. Diyenlere, dinleyenlere zarardýr. Belki böyle mesail-i îmaniyenin itidal-i demle, insafla, bir müdavele-i efkâr suretinde bahsi caizdir. Ve de ki: "Eðer senin kalbine bu nevi mesailde þüpheler gelirse ve Sözler'den de cevabýný bulmazsan, hususî bana yazarsýnýz..." Hem eczacýya de ki: Merhum pederi hakkýnda gördüðü rü'ya için hatýrýma þöyle bir mana geldi ki: Merhum pederi doktor olmak münasebetiyle, çok sâlih ve mübarek, belki veli insanlara faidesi dokunmuþ ve ondan memnun olan ve menfaat gören o mübareklerin ervahlarý, onun vefatý hengâmýnda kuþlar suretinde en yakýn akrabasý olan oðluna görünmüþ, onun ruhuna þefaatkârane bir hoþ-âmedî nev'inden bir istikbal ettikleri hatýrýma geldi. O gece burada beraber bulunan bütün dostlara selâm ve dua ederim. اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى Said Nursî Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Empfohlene Beiträge