EMRE Geschrieben 21. Dezember 2008 Teilen Geschrieben 21. Dezember 2008 Altýncý Mektub بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ سَلاَمُ اللّهِ وَ رَحْمَتُهُ وَ بَرَكَاتُهُ عَلَيْكُمَا وَ عَلَى اِخْوَانِكُمَا مَادَامَ الْمَلَوَانِ وَ تَعَاقَبَ الْعَصْرَانِ وَ مَادَارَ الْقَمَرَانِ وَ اسْتَقْبَلَ الْفَرْقَدَانِ Gayretli kardeþlerim, hamiyetli arkadaþlarým ve dünya denilen diyâr-ý gurbette medâr-ý tesellilerim! Mâdem Cenâb-ý Hak sizleri, fikrime ihsan ettiði manalara hissedar etmiþtir; elbette hissiyatýma da hissedar olmak hakkýnýzdýr. Sizleri ziyade müteessir etmemek için, gurbetimdeki firkatimin ziyade elîm kýsmýný tayyedip, bir kýsmýný sizlere hikâye edeceðim. Þöyle ki: Þu iki-üç aydýr pek yalnýz kaldým. Bazan onbeþ-yirmi günde bir defa misafir yanýmda bulunur. Sair vakitlerde yalnýzým. Hem yirmi güne yakýndýr, daðcýlar yakýnýmda yok, daðýldýlar... Ýþte gece vakti, þu garibane daðlarda; sessiz, sadasýz, yalnýz aðaçlarýn hazînane hemhemeleri içinde kendimi birbiri içinde beþ muhtelif renkli gurbetlerde gördüm. Birincisi: Ýhtiyarlýk sýrrýyla, hemen ekseriyet-i mutlaka ile, akran ve ahbabým ve akaribimden yalnýz ve garib kaldým. Onlar beni býrakýp âlem-i berzaha gittiklerinden neþ'et eden hazîn bir gurbeti hissettim. Ýþte þu gurbet içinde ayrý diðer bir daire-i gurbet açýldý. O da geçen bahar gibi alâkadar olduðum ekser mevcudat beni býrakýp gittiklerinden hasýl olan fir sh: » (M: 25) katli bir gurbeti hissettim. Ve þu gurbet içinde bir daire-i gurbet daha açýldý ki, vatanýmdan ve akaribimden ayrý düþüp, yalnýz kaldýðýmdan tevellüd eden firkatli bir gurbeti hissettim. Ve þu gurbet içinde, gecenin ve daðlarýn garibane vaziyeti bana rikkatli bir gurbeti daha hissettirdi. Ve þu gurbetten dahi, þu fâni misafirhaneden ebed-ül âbâd tarafýna harekete âmâde olan ruhumu fevkalâde bir gurbette gördüm. Birden Fesübhanallah dedim; bu gurbetlere ve karanlýklara nasýl dayanýlýr düþündüm. Kalbim feryad ile dedi: Yâ Rab! Garîbem, bîkesem, zaîfem, nâtüvanem, alîlem, âcizem, ihtiyarem. Bî-ihtiyarem, el'aman gûyem, afv cûyem, meded hâhem zidergâhet Ýlâhî! Birden nur-u îman, feyz-i Kur'an, lütf-u Rahman imdadýma yetiþtiler. O beþ karanlýklý gurbetleri, beþ nuranî ünsiyet dairelerine çevirdiler. Lisaným حَسْبُنَا اللّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ söyledi, Kalbim فَاِنْ تَوَلَّوْا فَقُلْ حَسْبِىَ اللّهُ لاَ اِلهَ اِلاَّ هُوَ عَلَيْهِ تَوَكّلْتُ وَهُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ âyetini okudu. Aklým dahi ýzdýrabýndan ve dehþetinden feryad eden nefsime hitaben dedi: Býrak bîçare feryâdý, belâdan kýl tevekkül. Zira feryâd; belâ-ender hatâ-ender belâdýr bil. Belâ vereni buldunsa eðer; safâ-ender, vefâ-ender, atâ-ender belâdýr bil. Mâdem öyle, býrak þekvayý þükret, çün belâbil, demâ keyfinden güler hep gül mül. Ger bulmazsan, bütün dünya cefâ-ender, fenâ-ender, hebâ-ender belâdýr bil. Cihan dolu belâ baþýnda varken, ne baðýrýrsýn küçücük bir belâdan gel tevekkül kýl. Tevekkül ile belâ yüzünde gül, tâ o da gülsün; o güldükçe küçülür, eder tebeddül. Hem üstadlarýmdan Mevlâna Celâleddin'in nefsine dediði gibi dedim: اُو ُفْتِ اَلَسْتُ وتُو ُفْتِى بَلَى شُكْرِى بَلَى ِيسْت كَثِيدَنْ بَلاَ سِرِّ بَلاَ ِيسْتْ كِه يَعْنِى مَنَمْ حَلْقَه زَنِ دَرْ َهِ فَقْرُ و فَنَا sh: » (M: 26) O vakit nefsim dahi: "Evet evet.. acz ve tevekkül ile, fakr ve iltica ile nur kapýsý açýlýr, zulmetler daðýlýr. "Elhamdülillahi alâ nur-il îman ve-l Ýslâm" dedi. Meþhur Hikem-i Atâiye'nin þu fýkrasý: مَاذَا وَجَدَ مَنْ فَقَدَهُ { وَ مَاذَا فَقَدَ مَنْ وَجَدهُ Yani: "Cenâb-ý Hakk'ý bulan, neyi kaybeder? Ve Onu kaybeden, neyi kazanýr?" Yani: "Onu bulan herþey'i bulur; Onu bulmayan hiçbir þey bulmaz, bulsa da baþýna bela bulur." ne derece âlî bir hakikat olduðunu gördüm ve طُوبَى لِلْغُرَبَاءِ hadîsinin sýrrýný anladým, þükrettim. Ýþte kardeþlerim, karanlýklý bu gurbetler, çendan nur-u îmanla nurlandýlar; fakat yine bende bir derece hükümlerini icra ettiler ve þöyle bir düþünceyi verdiler: "Mâdem ben garibim ve gurbetteyim ve gurbete gideceðim; acaba þu misafirhanedeki vazifem bitmiþ midir? Tâ ki sizleri ve Sözler'i tevkil etsem ve bütün bütün alâkamý kessem." fikri hatýrýma geldi. Onun için sizden sormuþtum ki: "Acaba yazýlan Sözler kâfi midir, noksaný var mý? Yani: Vazifem bitmiþ midir? Tâ ki rahat-ý kalble kendimi nurlu, zevkli hakikî bir gurbete atýp, dünyayý unutup, Mevlâna Celaleddin'in dediði gibi دَانِى سَمَاعِ ِه بُوَدْ نِى خُودْ شُدَنْ زِهَسْتِى اَنْدَرْ فَنَاىِ مُطْلَقْ ذَوْقِ بَقَا َشِيدَنْ deyip, ulvî bir gurbeti arayabilir miyim?" diye sizi o sualler ile tasdi' etmiþtim. اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى Said Nursî Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Empfohlene Beiträge