el-dumano Geschrieben 22. August 2006 Teilen Geschrieben 22. August 2006 6.Söz Nefis ve malýný Cenab-ý Hakk'a satmak ve ona abd olmak ve asker olmak; ne kadar kârlý bir ticaret, ne kadar þerefli bir rütbe olduðunu anlamak istersen, þu temsilî hikâyeciði dinle: Bir zaman bir padiþah, raiyetinden iki adama, her birisine emaneten birer çiftlik verir ki; içinde fabrika, makine, at, silâh gibi her þey var. Fakat fýrtýnalý bir muharebe zamaný olduðundan, hiçbir þey kararýnda kalmaz. Ya mahvolur veya tebeddül eder gider. Padiþah, o iki nefere kemal-i merhametinden bir yaver-i ekremini gönderdi. Gayet merhametkâr bir ferman ile onlara diyordu: Elinizde olan emanetimi bana satýnýz. Tâ, sizin için muhafaza edeyim, beyhude zayi' olmasýn. Hem muharebe bittikten sonra size daha güzel bir surette iade edeceðim. Hem güya o emanet malýnýzdýr, pek büyük bir fiat size vereceðim. Hem o makine ve fabrikadaki âletler, benim namýmla ve benim tezgâhýmda iþlettirilecek. Hem fiatý, hem ücretleri, birden bine yükselecek. Bütün o kârý size vereceðim. Hem de siz, âciz ve fakirsiniz. O koca iþlerin masarýfatýný tedarik edemezsiniz. Bütün masarýfatý ve levazýmatý, ben deruhde ederim. Bütün vâridatý ve menfaatý size vereceðim. Hem de terhisat zamanýna kadar elinizde býrakacaðým. Ýþte beþ mertebe kâr içinde kâr... Eðer bana satmazsanýz, zâten görüyorsunuz ki, hiç kimse elindekini muhafaza edemiyor. Herkes gibi elinizden çýkacaktýr. Hem beyhude gidecek, hem o yüksek fiattan mahrum kalacaksýnýz. Hem o nâzik, kýymetdar âletler, mizanlar, istimal edilecek þahane madenler ve iþler bulmadýðýndan; bütün bütün kýymetten düþecekler. Hem idare ve muhafaza zahmeti ve külfeti baþýnýza kalacak. Hem emanette hýyanet cezasýný göreceksiniz. Ýþte beþ derece hasaret içinde hasaret... Hem de bana satmak ise, bana asker olup benim namýmla tasarruf etmek demektir. Âdi bir esir ve baþý bozuða bedel, âlî bir padiþahýn has, serbest bir yaver-i askeri olursunuz. Onlar, þu iltifatý ve fermaný dinledikten sonra, o iki adamdan aklý baþýnda olaný dedi: -Baþ üstüne, ben maaliftihar satarým. Hem, bin teþekkür ederim. Diðeri maðrur, nefsi firavunlaþmýþ, hodbin, ayyaþ, güya ebedî o çiftlikte kalacak gibi, dünya zelzelelerinden daðdaðalarýndan haberi yok. Dedi: -Yok! Padiþah kimdir? Ben mülkümü satmam, keyfimi bozmam... Biraz zaman sonra birinci adam öyle bir mertebeye çýktý ki, herkes haline gýbta ederdi. Padiþahýn lütfuna mazhar olmuþ, has sarayýnda saadetle yaþýyor. Diðeri, öyle bir hale giriftar olmuþ ki: Hem herkes ona acýyor, hem de "müstehak!" diyor. Çünki hatasýnýn neticesi olarak hem saadeti ve mülkü gitmiþ, hem ceza ve azab çekiyor. Ýþte ey nefs-i pürheves! Þu misalin dûrbîni ile hakikatýn yüzüne bak. Amma o padiþah ise, ezel-ebed Sultaný olan Rabbin, Hâlýkýndýr. Ve o çiftlikler, makineler, âletler, mizanlar ise, senin daire-i hayatýn içindeki mâmelekin ve o mâmelekin içindeki cisim, ruh ve kalbin ve onlar içindeki göz ve dil, akýl ve hayal gibi zahirî ve bâtýnî hasselerindir. Ve o yaver-i ekrem ise, Resul-i Kerim'dir. Ve o ferman-ý ahkem ise, Kur'an-ý Hakîm'dir ki, bahsinde bulunduðumuz ticaret-i azîmeyi, þu âyetle ilân ediyor: "Allah mü'minlerden canlarýný ve mallarýný, karþýlýðýnda Cenneti onlara vermek suretiyle satýn almýþtýr." Tevbe Suresi, 9:111 Ve o dalgalý muharebe meydaný ise, þu fýrtýnalý dünya yüzüdür ki; durmuyor, dönüyor, bozuluyor ve her insanýn aklýna þu fikri veriyor: "Madem herþey elimizden çýkacak, fâni olup kaybolacak. Acaba bâkiye tebdil edip ibka etmek çaresi yok mu?" deyip, düþünürken birden semavî sadâ-yý Kur'an iþitiliyor. Der: "Evet var. Hem, beþ mertebe kârlý bir surette güzel ve rahat bir çaresi var." Sual: Nedir? Elcevab: Emaneti, sahib-i hakikîsine satmak.. Ýþte o satýþta, beþ derece kâr içinde kâr var. Birinci Kâr: Fâni mal, beka bulur. Çünki Kayyum-u Bâki olan Zât-ý Zülcelal'e verilen ve onun yolunda sarfedilen þu ömr-ü zâil, bâkiye inkýlab eder, bâki meyveler verir. O vakit ömür dakikalarý, âdeta tohumlar, çekirdekler hükmünde zahiren fena bulur, çürür. Fakat âlem-i bekada, saadet çiçekleri açarlar ve sünbüllenirler. Ve Âlem-i Berzah'ta ziyadar, munis birer manzara olurlar. Ýkinci Kâr: Cennet gibi bir fiat veriliyor. Üçüncü Kâr: Her âza ve hasselerin kýymeti, birden bine çýkar. Meselâ: Akýl bir âlettir. Eðer Cenab-ý Hakk'a satmayýp belki nefis hesabýna çalýþtýrsan, öyle meþ'um ve müz'iç ve muacciz bir âlet olur ki; geçmiþ zamanýn âlâm-ý hazînanesini ve gelecek zamanýn ehval-i muhavvifanesini senin bu bîçare baþýna yükletecek, yümünsüz ve muzýr bir âlet derekesine iner. Ýþte bunun içindir ki: Fâsýk adam, aklýn iz'ac ve tacizinden kurtulmak için, galiben ya sarhoþluða veya eðlenceye kaçar. Eðer Mâlik-i Hakikî'sine satýlsa ve onun hesabýna çalýþtýrsan; akýl, öyle týlsýmlý bir anahtar olur ki: Þu kâinatta olan nihayetsiz rahmet hazinelerini ve hikmet definelerini açar. Ve bununla sahibini, saadet-i ebediyeye müheyya eden bir mürþid-i Rabbanî derecesine çýkar. Meselâ: Göz bir hassedir ki, ruh bu âlemi o pencere ile seyreder. Eðer Cenab-ý Hakk'a satmayýp belki nefis hesabýna çalýþtýrsan; geçici, devamsýz bazý güzellikleri, manzaralarý seyr ile þehvet ve heves-i nefsaniyeye bir kavvad derekesinde bir hizmetkâr olur. Eðer gözü, gözün Sâni'-i Basîr'ine satsan ve onun hesabýna ve izni dairesinde çalýþtýrsan; o zaman þu göz, þu kitab-ý kebir-i kâinatýn bir mütalaacýsý ve þu âlemdeki mu'cizat-ý san'at-ý Rabbaniyenin bir seyircisi ve þu Küre-i Arz bahçesindeki rahmet çiçeklerinin mübarek bir arýsý derecesine çýkar. Meselâ: Dildeki kuvve-i zaikayý, Fâtýr-ý Hakîm'ine satmazsan, belki nefis hesabýna, mide namýna çalýþtýrsan; o vakit midenin tavlasýna ve fabrikasýna bir kapýcý derekesine iner, sukut eder. Eðer Rezzak-ý Kerim'e satsan; o zaman dildeki kuvve-i zaika, rahmet-i Ýlahiye hazinelerinin bir nâzýr-ýmahiri ve Kudret-i Samedaniye matbahlarýnýn bir müfettiþ-i þâkiri rütbesine çýkar. Ýþte ey akýl, dikkat et! Meþ'um bir âlet nerede? Kâinat anahtarý nerede? Ey göz, güzel bak! Âdi bir kavvad nerede? Kütübhane-i Ýlahînin mütefennin bir nâzýrý nerede? Ve ey dil, iyi tad! Bir tavla kapýcýsý ve bir fabrika yasakçýsý nerede? Hazine-i hassa-i rahmet nâzýrý nerede? Ve daha bunlar gibi baþka âletleri ve âzalarý kýyas etsen anlarsýn ki: Hakikaten mü'min Cennet'e lâyýk ve kâfir Cehennem'e muvafýk bir mahiyet kesbeder. Ve onlarýn herbiri, öyle bir kýymet almalarýnýn sebebi: Mü'min, imanýyla Hâlýkýnýn emanetini, onun namýna ve izni dairesinde istimal etmesidir. Ve kâfir, hýyanet edip nefs-i emmare hesabýna çalýþtýrmasýdýr. Dördüncü Kâr: Ýnsan zaîftir, belalarý çok. Fakirdir, ihtiyacý pek ziyade. Âcizdir, hayat yükü pek aðýr. Eðer Kadîr-i Zülcelal'e dayanýp tevekkül etmezse ve itimad edip teslim olmazsa, vicdaný daim azab içinde kalýr. Semeresiz meþakkatler, elemler, teessüfler onu boðar. Ya sarhoþ veya canavar eder. Beþinci Kâr: Bütün o âza ve âletlerin ibadeti ve tesbihatý ve o yüksek ücretleri, en muhtaç olduðun bir zamanda, Cennet yemiþleri suretinde sana verileceðine; ehl-i zevk ve keþif ve ehl-i ihtisas ve müþahede ittifak etmiþler. Ýþte bu beþ mertebe kârlý ticareti yapmazsan, þu kârlardan mahrumiyetten baþka, beþ derece hasaret içinde hasarete düþeceksin. Birinci Hasaret: O kadar sevdiðin mal ve evlâd ve perestiþ ettiðin nefis ve heva ve meftun olduðun gençlik ve hayat zayi' olup kaybolacak, senin elinden çýkacaklar. Fakat günahlarýný, elemlerini sana býrakýp boynuna yükletecekler. Ýkinci Hasaret: Emanette hýyanet cezasýný çekeceksin. Çünki en kýymetdar âletleri, en kýymetsiz þeylerde sarfedip nefsine zulmettin. Üçüncü Hasaret: Bütün o kýymetdar cihazat-ý insaniyeyi, hayvanlýktan çok aþaðý bir derekeye düþürüp hikmet-i Ýlahiyeye iftira ve zulmettin. Dördüncü Hasaret: Acz ve fakrýn ile beraber, o pek aðýr hayat yükünü, zaîf beline yükleyip zeval ve firak sillesi altýnda daim vaveylâ edeceksin. Beþinci Hasaret: Hayat-ý ebediye esasatýný ve saadet-i uhreviye levazýmatýný tedarik etmek için verilen akýl, kalb, göz ve dil gibi güzel hediye-i Rahmaniyeyi, Cehennem kapýlarýný sana açacak çirkin bir surete çevirmektir. Þimdi satmaða bakacaðýz. Acaba o kadar aðýr bir þey midir ki, çoklarý satmaktan kaçýyorlar. Yok, kat'â ve aslâ! Hiç öyle aðýrlýðý yoktur. Zira helâl dairesi geniþtir, keyfe kâfi gelir. Harama girmeye hiç lüzum yoktur. Feraiz-i Ýlahiye ise hafiftir, azdýr. Allah'a abd ve asker olmak, öyle lezzetli bir þereftir ki, tarif edilmez. Vazife ise: Yalnýz bir asker gibi Allah namýna iþlemeli, baþlamalý. Ve Allah hesabýyla vermeli ve almalý. Ve izni ve kanunu dairesinde hareket etmeli, sükûnet bulmalý. Kusur etse, istiðfar etmeli. Yâ Rab! Kusurumuzu afvet, bizi kendine kul kabul et, emanetini kabzetmek zamanýna kadar bizi emanette emin kýl. Âmîn demeli ve ona yalvarmalý... Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Thai Geschrieben 25. August 2006 Teilen Geschrieben 25. August 2006 Ben bu misali cok begeniyorum. Harika. Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Talha Geschrieben 25. August 2006 Teilen Geschrieben 25. August 2006 Evet. Üstadin misalleri genelde harikadir ;-) Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Gülseven Geschrieben 25. August 2006 Teilen Geschrieben 25. August 2006 ikinci kar neden bu kadar kisa? Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Legend Killer Geschrieben 25. August 2006 Teilen Geschrieben 25. August 2006 Cünkü "cennet" karina fazla söz gerekmez. Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Empfohlene Beiträge