Webmaster Geschrieben 13. August 2006 Teilen Geschrieben 13. August 2006 Ey kardeþ! Benden birkaç nasihat istedin. Sen bir asker olduðun için askerlik temsilâtýyla, sekiz hikâyecikler ile birkaç hakikatý nefsimle beraber dinle. Çünki ben nefsimi herkesten ziyade nasihâta muhtaç görüyorum. Vaktiyle sekiz âyetten istifade ettiðim sekiz sözü biraz uzunca nefsime demiþtim. Þimdi kýsaca ve avâm lisanýyla nefsime diyeceðim. Kim isterse beraber dinlesin. Birinci Söz Bismillah her hayrýn baþýdýr. Biz dahi baþta ona baþlarýz. Bil ey nefsim, þu mübarek kelime Ýslâm niþaný olduðu gibi, bütün mevcûdâtýn lisan-ý haliyle vird-i zebanýdýr. Bismillah ne büyük tükenmez bir kuvvet, ne çok bitmez bir bereket olduðunu anlamak istersen, þu temsilî hikâyeciðe bak dinle!. Þöyle ki: Bedevî Arab çöllerinde seyahat eden adama gerektir ki, bir kabile reisinin ismini alsýn ve himeyesine girsin. Tâ þakîlerin þerrinden kurtulup hâcâtýný tedârik edebilsin. Yoksa tek baþýyle hadsiz düþman ve ihtiyâcatýna karþý periþan olacaktýr. Ýþte böyle bir seyahat için iki adam, sahraya çýkýp gidiyorlar. Onlardan birisi mütevazi idi. Diðeri maðrur... Mütevazii, bir reisin ismini aldý. Maðrur, almadý... Alaný, her yerde selâmetle gezdi. Bir katý-üt tarîke rast gelse, der: "Ben, filân reisin ismiyle gezerim." Þakî defolur, iliþemez. Bir çadýra girse, o nam ile hürmet görür. Öteki maðrur, bütün seyahatinde öyle belalar çeker ki, târif edilmez. Daima titrer, daima dilencilik ederdi. Hem zelil, hem rezil oldu. Ýþte ey maðrur nefsim! Sen o seyyahsýn. Þu dünya ise, bir çöldür. Aczin ve fakrýn hadsizdir. Düþmanýn, hâcâtýn nihayetsizdir. Mâdem öyledir; þu sahranýn Mâlik-i Ebedî'si ve Hâkim-i Ezelî'sinin ismini al. Tâ, bütün kâinatýn dilenciliðinden ve her hâdisatýn karþýsýnda titremeden kurtulasýn. Evet, bu kelime öyle mübarek bir definedir ki: Senin nihayetsiz aczin ve fakrýn, seni nihayetsiz kudrete, rahmete rabtedip Kadîr-i Rahîm'in dergâhýnda aczi, fakrý en makbul bir þefaatçý yapar. Evet, bu kelime ile hareket eden, o adama benzer ki: Askere kaydolur. Devlet namýna hareket eder. Hiçbir kimseden pervasý kalmaz. Kanun namýna, devlet namýna der, her iþi yapar, her þeye karþý dayanýr. Baþta demiþtik: Bütün mevcûdât, lisan-ý hal ile Bismillah der. Öyle mi? Evet, nasýlki görsen: Bir tek adam geldi. Bütün þehir ahalisini cebren bir yere sevketti ve cebren iþlerde çalýþtýrdý. Yakînen bilirsin; o adam kendi namýyla, kendi kuvvetiyle hareket "etmiyor. Belki o bir askerdir. Devlet namýna hareket eder. Bir padiþah kuvvetine istinad eder. Öyle de her þey, Cenâb-ý Hakk'ýn namýna hareket eder ki; zerrecikler gibi tohumlar, çekirdekler baþlarýnda koca aðaçlarý taþýyor, dað gibi yükleri kaldýrýyorlar. Demek herbir aðaç, Bismillah der. Hazine-i Rahmet meyvelerinden ellerini dolduruyor, bizlere tablacýlýk ediyor. Her bir bostan, Bismillah der. Matbaha-i Kudret'ten bir kazan olur ki: Çeþit çeþit pekçok muhtelif leziz taamlar, içinde beraber piþiriliyor. Herbir inek, deve, koyun, keçi gibi mübarek hayvanlar Bismillah der. Rahmet feyzinden bir süt çeþmesi olur. Bizlere, Rezzak namýna en lâtif, en nazif, âb-ý hayat gibi "bir gýdayý takdim ediyorlar. Herbir nebat ve aðaç ve otlarýn ipek gibi yumuþak kök ve damarlarý, Bismillah der. Sert olan taþ ve topraðý deler geçer. Allah namýna, Rahman namýna der, her þey ona müsahhar olur. Evet havada dallarýn intiþarý ve meyve vermesi gibi, o sert taþ ve topraktaki köklerin kemâl-i sühuletle intiþar etmesi ve yer altýnda yemiþ vermesi; hem þiddet-i hararete karþý aylarca nâzik, yeþil yapraklarýn yaþ kalmasý; tabiiyunun aðzýna þiddetle tokat vuruyor. Kör olasý gözüne parmaðýný sokuyor ve diyor ki: En güvendiðin salabet ve hararet dahi, emir tahtýnda hareket ediyorlar ki; o ipek gibi yumuþak damarlar, birer asâ-yý Mûsa (A.S.) gibi "Asani tasa vur" (Bakara, 60) emrine imtisâl ederek taþlarý þakk eder. Ve o sigara kâðýdý gibi ince nazenin yapraklar, birer aza-yý Ýbrahim (A.S.) gibi ateþ saçan hararete karþý "Ey ates! Serin ve selametli ol" (Enbiya, 69)" âyetini okuyorlar. Mâdem her þey mânen Bismillah der. Allah namýna Allah'ýn ni'etlerini getirip bizlere veriyorlar. Biz dahi Bismillah demeliyiz. Allah nâmýna vermeliyiz. Allah nâmýna almalýyýz. Öyle ise, Allah nâmýna vermeyen gafil insanlardan almamalýyýz... Sual: Tablacý hükmünde olan insanlara bir fiat veriyoruz. Acaba asýl mal sahibi olan Allah, ne fiat istiyor? Elcevab: Evet o Mün'im-i Hakikî, bizden o kýymettar ni'metlere, mallara bedel istediði fiat ise; üç þeydir. Biri: Zikir. Biri: Þükür. Biri: Fikir'dir. Baþta "Bismillah" zikirdir. Âhirde "Elhamdülillah" þükürdür. Ortada, bu kýymettar hârika-i san'at olan nimetler Ehad-i Samed'in mu'cize-i kudreti ve hediye-i rahmeti olduðunu düþünmek ve derketmek fikirdir. Bir pâdþahýn kýymettar bir hediyesini sana getiren bir miskin adamýn ayaðýný öpüp, hediye sahibini tanýmamak ne derece belâhet ise, öyle de; zâhirî mün'imleri medih ve muhabbet edip, Mün'im-i Hakikî'yi unutmak; ondan bin derece daha belâhettir. Ey nefis! böyle ebleh olmamak istersen; Allah nâmýna ver, Allah nâmýna al, Allah nâmýna baþla, Allah nâmýna iþle. Vesselâm. *************** Ondördüncü Lem'anýn Ýkinci Makamý (Makam münasebetiyle buraya alýnmýþtýr) بِسْمِ اللّهِ الرّحْمنِ الرّحِيمِ in binler esrarýndan altý sýrrýna dairdir. ÝHTAR: Besmelenin rahmet noktasýnda parlak bir nuru, sönük aklýma uzaktan göründü. Onu, kendi nefsim için nota Sûretinde kaydetmek istedim. Ve yirmi-otuz kadar sýrlar ile, o nurun etrafýnda bir daire çevirmek ile avlamak ve zaptetmek arzu ettim. Fakat maatteessüf þimdilik o arzuma tam muvaffak olamadým. Yirmi-otuzdan, beþ-altýya indi. "Ey insan!" dediðim vakit nefsimi murâd ediyorum. Bu ders kendi nefsime has iken, ruhan benimle münasebettar ve nefsi nefsimden daha hüþyar zâtlara belki medâr-ý istifâde olur niyetiyle, Ondördüncü Lem'anýn Ýkinci Makamý olarak müdakkik kardeþlerimin tasviblerine havale ediyorum. Bu ders akýldan ziyade kalbe bakar, delilden ziyade zevke nâzýrdýr. بِسْمِ اللّهِ الرّحْمنِ الرّحِيمِ قَالَتْ يَا اَيُّهَا اْلَمَلاُ اِنِّى اُلْقِىَ اِلَىَّ كِتَابٌ كَرِيمٌ اِنَّهُ مِنْ سُلَيْمنَ وَ اِنَّهُ بِسْمِ اللّهِ الرّحْمنِ الرّحِيمِ Þu makamda birkaç sýr zikredilecektir. BÝRÝNCÝ SIR: "Bismillâhirrahmânirrahîm"in bir cilvesini þöyle gördüm ki: Kâinat sîmâsýnda, arz sîmâsýnda ve insan sîmâsýnda birbiri içinde birbirnin numinesini gösteren üç sikke-i rubibyet var. Biri: Kâinatýn heyet-i mecmuasýndaki teavün, tesânüd, teanuk, tecâvübden tezahür eden sikke-i kübrâ-i ulûhiyettir ki, "Bismillah" ona bakýyor. Ýkincisi: Küre-i arz sîmasýnda nebâtat ve hayvanâtýn tedbir ve terbiye ve idaresindeki teþabüh, tenâsüb, intizâm, insicam, lütuf ve sh: » (S: 9) merhametten tezahür eden Sikke-i Kübrâ-i Rahmâniyettir ki, "Bismillâhirrahman" ona bakýyor. Sonra insanýn mahiyet-i câmiasýnýn sîmasýndaki letâif-i re'fet ve dekaik-ý þefkat ve þuâât-ý merhamet-i Ýlâhiyeden tezahür eden sikke-i ulya-i rahîmiyettir ki, "Bismillâhirrahmânirrahîm"deki "Er-Rahîm" ona bakýyor. Demek "Bismillâhirrahmânirrahîm" sahife-i âlemde bir satýr-ý nuranî teþkil eden üç sikke-i ehadiyetin kudsî ünvanýdýr. Ve kuvvetli bir haytýdýr ve parlak bir hattýdýr. Yâni "Bismillâhirrahmânirrahîm" yukarýdan nüzul ile semere-i kâinat ve âlemin nüsha-i Mûsaððarasý olan insana ucu dayanýyor. Ferþi arþa baðlar. Ýnsânî arþa çýkmaða bir yol olur. ÝKÝNCÝ SIR: Kur'an-ý Mu'ciz-ül Beyân, hadsiz kesret-i mahlûkatta tezahür eden vâhidiyet içinde ukûlü boðmamak için, daima o vâhidiyet içinde ehadiyet cilvesini gösteriyor. Yâni, meselâ: Nasýlki Güneþ, ziyâsýyla hadsiz eþyâyý ihâta ediyor. Mecmu-i ziyâsýndaki Güneþin zâtýný mülahaza etmek için gâyet geniþ bir tasavvur ve ihâtalý bir nazar lâzým olduðundan; Güneþin zâtýný unutturmamak için, herbir parlak þeyde Güneþin zâtýný aksi vasýtasýyla gösteriyor ve her parlak þey, kendi kabiliyetince Güneþin cilve-i zâtîsiyle beraber ziyasý, harâreti gibi hassalarýný gösteriyor ve her parlak þey Güneþi bütün sýfâtýyla kabiliyetine göre gösterdiði gibi; Güneþin ziyâ ve hararet ve ziyâdaki elvan-ý seb'a gibi keyfiyatlarýnýn her birisi dahi, umum mukabilindeki þeyleri ihâta ediyor. Öyle de: وَلِلّهِ اْلمَثَلُ اْلاَعْلَى -temsilde hatâ olmasýn- ehadiyet ve samediyet-i Ýlâhiyye, herbir þeyde, husûsan zîhayatta, husâsan insanýn mâhiyet âyinesinde bütün Esmâsýyla bir cilvesi olduðu gibi; vahdet ve vâhidiyet cihetiyle dahi, mevcûdât ile alâkadar herbir ismi bütün mevcûdâtý ihâta ediyor. Ýþte vâhidiyet içinde ukûlü boðmamak ve kalbler Zât-ý Akdes'i unutmamak için, daima vâhidiyetteki Sikke-i Ehadiyeti nazara veriyor ki, o sikkenin üç mühim ukdesini irâe eden "Bismillâhirrahmânirrahîm"dir. ÜÇÜNCÜ SIR: Þu hadsiz kâinatý þenlendiren, bilmüþahede rahmettir. Ve bu karanlýklý mevcûdâtý ýþýklandýran, bilbedâhe yine rahmettir. Ve bu hadsiz ihtiyacat içinde yuvarlanan mahlukatý terbiye sh: » (S: 10) eden, bilbedâhe yine Rahmettir. Ve bir aðacýn bütün heyetiyle meyvesine müteveccih olduðu gibi, bütün kâinatý insana müteveccih eden ve her tarafta ona baktýran ve muavenetine koþturan, bilbedâhe rahmettir. Ve bu hadsiz fezâyý ve boþ ve hâlî âlemi dolduran, nurlandýran ve þenlendiren, bilmüþâhede rahmettir. Ve bu fâni insaný ebede namzed eden ve ezelî ve ebedî bir zâta muhatâb ve dost yapan, bilbedâhe rahmettir. Ey insan, mâdem rahmet böyle kuvvetli ve cazibedâr ve sevimli ve mededkâr bir hakikat-ý mahbubedir. "Bismillâhirrahmânirrahîm" de, o hakikata yapýþ ve vahþet-i mutlakadan ve hadsiz ihtiyacatýn elemlerinden kurtul ve o Sultan-ý Ezel ve Ebed'in tahtýna yanaþ ve o rahmetin þefkatýyle ve þefeatýyla ve þuââtýyla o Sultan'a muhatâb ve halîl ve dost ol! Evet kâinatýn enva'ýný hikmet dairesinde insanýn etrafýnda toplayýp bütün hâcâtýna Kemâl-i intizâm ve inâyet ile koþturmak, bilbedâhe iki hâletten birisidir: Ya kâinatýn herbir nev'i kendi kendine insaný tanýyor, ona itaat ediyor, muavenetine koþuyor. -Bu ise yüz derece akýldan uzak olduðu gibi, çok muhâlâtý intac ediyor. Ýnsan gibi bir âciz-i mutlakta, en kuvvetli bir Sultan-ý Mutlak'ýn kudreti bulunmak lâzým geliyor.- Veyahut bu kâinatýn perdesi arkasýnda bir Kadîr-i Mutlak'ýn ilmi ile bu muavenet oluyor. Demek kâinatýn enva'ý, insaný tanýyor deðil; belki insaný bilen ve tanýyan, merhamet eden bir zâtýn tanýmasýnýn ve bilmesinin delilleridir. Ey insan! Aklýný baþýna al. Hiç mümkün müdür ki: Bütün envâ'-ý mahlûkatý sana müteveccihen muâvenet ellerini uzattýran ve senin hâcetlerine "Lebbeyk!" dedirten Zât-ý Zülcelâl seni bilmesin, tanýmasýn, görmesin? Mâdem seni biliyor, rahmetiyle bildiðini bildiriyor. Sen de onu bil, hürmetle bildiðini bildir ve kat'iyyen anla ki: Senin gibi zaîf-i mutlak, âciz-i mutlak, fakîr-i mutlak, fâni, küçük bir mahluka koca kâinatý müsahhar etmek ve onun imdadýna göndermek; elbette hikmet ve inâyet ve ilim ve kudreti tâzammun eden hakikat-ý rahmettir. Elbette böyle bir rahmet, senden küllî ve hâlis bir þükür ve ciddî ve sâfî bir hürmet ister. Ýþte o hâlis þükrün ve o sâfî hürmetin tercümaný ve ünvaný olan "Bismillâhirrahmânirrahîm"i de. O ahmetin vusulüne vesile ve o Rahmân'ýn dergâhýnda þefâatçý yap. Evet, rahmetin vücudu ve tahakkuku, Güneþ kadar zâhirdir. sh: » (S: 11) Çünki nasýl merkezî bir nakýþ, her taraftan gelen atký ve iplerin intizâmýndan ve vaziyetlerinden hasýl oluyor. Öyle de: Bu kâinatýn daire-i kübrâsýnda binbir Ýsm-i Ýlahî'nin cilvesinden uzanan nuranî atkýlar, kâinat sîmasýnda öyle bir sikke-i Rahmet içinde bir hâtem-i Rahîmîyyeti ve bir nakþ-ý þefkati dokuyor ve öyle bir hâtem-i inâyeti nescediyor ki, Güneþten daha parlak kendini akýllara gösteriyor. Evet Þems ve Kamer'i, anâsýr ve maadini, nebâtat ve hayvanatý; bir nakþ-ý âzamýn atký ipleri gibi o binbir isimlerin þuâlarýyla tanzim eden ve hayata hâdim eden ve nebatî ve hayvanî olan umum vâlidelerin gâyet þirin ve fedâkârane þefkatleriyle þefkatini gösteren ve zevilhayatý hayat-ý insâniyeye müsahhar eden ve ondan rubûbiyyet-i Ýlahiyenin gâyet güzel ve þirin bir nakþ-ý âzamýný ve insanýn ehemmiyetini gösteren ve en parlak rahmetini izhar eden o Rahmân-ý Zülcemâl, elbette kendi istiðnâ-i mutlakýna karþý, rahmetini ihtiyâc-ý mutlak içindeki zîhayata ve insana makbûl bir þefaatçi yapmýþ. Ey insan, eðer insan isen "Bismillâhirrahmânirrahîm" de. O þefaatçiyi bul! Evet zeminde dörtyüzbin muhtelif ayrý ayrý nebâtatýn ve hayvanatýn taifelerini, hiçbirini unutmayarak, þaþýrmayarak, vakti vaktine kemâl-i intizâm ile hikmet ve inâyet ile terbiye ve idare eden ve küre-i arzýn sîmâsýnda hâtem-i ehadiyeti vaz'eden; bilbedâhe belki bilmüþâhede rahmettir ve o rahmetin vücûdu, bu küre-i arzýn sîmâsýndaki mevcûdâtýn vücudlarý kadar kat'î olduðu gibi, o mevcûdât adedince tahakkukunun delilleri var. Evet zeminin yüzünde öyle bir hâtem-i Rahmet ve sikke-i Ehadiyet bulunduðu gibi, insanýn mâhiyet-i mâneviyesinin sîmâsýnda dahi öyle bir sikke-i rahmet vardýr ki, küre-i arz sîmasýndaki sikke-i merhamet ve kâinat sîmâsýndaki sikke-i uzmâ-yý rahmetten daha aþaðý deðil. Âdeta binbir ismin cilvesinin bir nokta-i mihrâkýyesi hükmünde bir câmiiyeti var. Ey insan, hiç mümkün müdür ki: Sana bu sîmâyý veren, o sîmâda böyle bir sikke-i Rahmeti ve bir hâtem-i Ehadiyeti vaz'eden zât, seni baþý boþ býraksýn; sana ehemmiyet vermesin; senin harekâtýna dikkat etmesin; sana müteveccih olan bütün kâinatý abes yapsýn; hilkat þeceresini meyvesi çürük, bozuk ehemmiyetsiz bir aðaç yapsýn! Hem hiç bir cihetle þübhe kabûl etmeyen ve hiç bir sh: » (S: 12) vechile noksaniyyeti olmýyan, Güneþ gibi zâhir olan rahmetini ve ziya gibi görünen hikmetini inkâr ettirsin. Hâþâ!.. Ey insan! Bil ki: O Rahmetin arþýna yetiþmek için bir mi'rac var. O mi'rac: "Bismillâhirrahmânirrahîm"dir. Ve bu mi'rac ne kadar ehemmiyetli olduðunu anlamak istersen, Kur'an-ý Mu'ciz-ül Beyân'ýn yüzondört Sûrelerinin baþlarýna ve hem bütün mübârek kitablarýn ibtidalarýna ve umum mübârek iþlerin mebde'lerine bak. Ve Besmele'nin âzamet-i kadrine en kat'î bir hüccet þudur ki: Ýmam-ý Þafiî (R.A.) gibi çok büyük müçtehidler demiþler: "Besmele tek bir âyet olduðu halde, Kur'anda yüzondört defa nâzil olmuþtur." DÖRDÜNCÜ SIR: Hadsiz kesret içinde vâhidiyyet tecellisi, hitab-ý "Ýyyâke Na'büdü " ve demekle herkese kâfi gelmiyor. Fikir daðýlýyor. Mecmuundaki vahdet arkasýnda Zât-ý Ehadiyeti mülâhaza edip"Ýyyâke Na'büdü ve Ýyyâke Nestaîn" demeðe küre-i arz vüs'atinde bir kalb bulunmak lâzým geliyor. Ve bu sýrra binâen cüz'iyyatta zâhir bir Sûrette sikke-i ehadiyyeti gösterdiði gibi, herbir nevide sikke-i ehadiyyeti göstermek ve Zât-ý Ehad'i mülâhaza ettirmek için hâtem-i Rahmâniyyet içinde bir sikke-i Ehadiyeti gösteriyor; tâ külfetsiz herkes her mertebede "Ýyyâke Na'büdü ve Ýyyâke Nestaîn"deyip doðrudan doðruya Zât-ý Akdes'e hitab ederek müteveccih olsun. Ýþte Kur'an-ý Hakîm, bu sýrr-ý azîmi ifade içindir ki, kâinatýn daire-i âzamýnda, meselâ semâvat ve arzýn hilkatinden bahsettiði vakit birden en küçük bir daireden ve en dakik bir cüz'îden bahseder; tâ ki, zâhir bir Sûrette hâtem-i Ehadiyyeti göstersin. Meselâ: Hilkat-ý semâvat ve arzdan bahsi içinde hilkat-i insandan ve insanýn sesinden ve sîmasýndaki dekaik-ý ni'met ve hikmetten bahis açar. Tâ ki, fikir daðýlmasýn, kalb boðulmasýn, ruh Mâbudunu doðrudan doðruya bulsun. Meselâ: وَمِنْ آيَاتِهِ خَلْقُ السَّموَاتِ وَاْلاَرْضِ وَاخْتِلاَفُ اَلْسِنَتِكُمْ وَ اَلْوَانِكُمْ âyeti mezkûr hakikatý mû'cizâne bir Sûrette gösteriyor. Evet, hadsiz mahlûkatta ve nihayetsiz bir kesrette vahdet sikkeleri, mütedâhil daireler gibi en büyüðünden, en küçük sikkeye kadar envaý ve mertebeleri vardýr. Fakat o vahdet ne kadar olsa yine kesret içinde bir vahdettir. Hakikî hitabý tam temin edemiyor. Onun sh: » (S: 13) için, vahdet arkasýnda Ehadiyyet sikkesi bulunmak lâzýmdýr. Tâ ki, kesreti hatýra getirmesin. Doðrudan doðruya Zât-ý Akdes'e karþý kalbe yol açsýn. Hem Sikke-i Ehadiyyete nazarlarý çevirmek ve kalbleri celbetmek için o sikke-i Ehadiyyet üstünde gâyet cazibedâr bir nakýþ ve gâyet parlak bir nur ve gâyet þirin bir halâvet ve gâyet sevimli bir cemâl ve gâyet kuvvetli bir hakikat olan Rahmet sikkesini ve Rahîmiyyet hâtemini koymuþtur. Evet o Rahmetin kuvvetidir ki, zîþuurun nazarlarýný celbeder, kendine çeker ve Ehadiyyet Sikkesine îsal eder. Ve Zât-ý Ehadiyeyi mülâhaza ettirir ve ondan "Ýyyâke Na'büdü ve Ýyyâke Nestaîn"deki hakikî hitaba mazhar eder. Ýþte "Bismillahirrahmânirrahîm" Fatiha'nýn fihristesi ve Kur'anýn mücmel bir hülâsasý olduðu cihetle bu mezkûr sýrr-ý azîmin ünvaný ve tercümaný olmuþ. Bu ünvaný eline alan, rahmetin tabakatýnda gezebilir. Ve bu tercümaný konuþturan, esrar-ý rahmeti öðrenir ve envar-ý rahîmiyeti ve þefkati görür. BEÞÝNCÝ SIR: Bir hadîs-i þerifte varid olmuþ ki: اِنَّ اللّهَ خَلَقَ اْلاِنْسَانَ عَلَى صُورَةِ الرَّحْمنِ -ev kemâ kal- Bu hadîsi, bir kýsým ehl-i tarîkat, akaid-i îmâniyeye münasib düþmeyen acib bir tarzda tefsir etmiþler. Hattâ onlardan bir kýsým ehl-i aþk, insanýn simâ-yý mânevîsine bir Sûret-i Rahman nazarýyla bakmýþlar. Ehl-i tarîkatýn ekserinde sekr, ehl-i aþkýn çoðunda istiðrak ve iltibas olduðundan, hakikata muhalif telakkilerinde belki mazurdurlar. Fakat aklý baþýnda olanlar, fikren onlarýn esâs-ý akaide münafî olan mânâlarýný kabûl edemez. Etse hatâ eder. Evet bütün kâinatý bir saray, bir ev gibi muntâzam idare eden ve yýldýzlarý zerreler gibi hikmetli ve kolay çeviren ve gezdiren ve zerratý muntâzam memurlar gibi istihdam eden Zât-ý Akdes-i Ýlahî'nin þeriki, nazîri, zýddý, niddi olmadýðý gibi,لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَىْءٌ وَهُوَ السَّمِيعُ الْبَصِيرُ sýrrýyle Sûreti, misli, misâli, þebihi dahi olamaz. Fakat, وَلَهُ اْلمَثَلُ اْلاَعْلَى فِى السَّموَاتِ وَاْلاَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ sýrrýyle,ve temsîliyþþþlþe, þuûnatýna ve sýfât ve esmâsýna bakýlýr. Demek sh: » (S: 14) mesel ve temsil, þuûnat nokta-i nazarýnda vardýr. Þu mezkûr Hadîs-i Þerifin çok makasýdýndan birisi þudur ki: Ýnsan, ism-i Rahmân'ý tamamýyla gösterir bir Sûrettedir. Evet, sâbýkan Beyân ettiðimiz gibi, kâinatýn sîmasýnda binbir ismin þuâlarýndan tezahür eden Ýsm-i Rahman göründüðü gibi, zemin yüzünün simâsýnda Rubûbiyet-i mutlaka-i Ýlahiyenin hadsiz cilveleriyle tezâhür eden Ýsm-i Rahman gösterildiði gibi, insanýn Sûret-i câmiasýnda küçük bir mikyasta zeminin sîmasý ve kâinatýn sîmasý gibi yine o ism-i Rahman'ýn cilve-i etemmini gösterir demektir. Hem iþarettir ki: Zât-ý Rahmânirrahîm'in delilleri ve âyineleri olan zîhayat ve insan gibi mazharlar o kadar o Zât-ý Vâcib-ül Vücud'a delaletleri kat'î ve vâzýh ve zâhirdir ki, Güneþin timsalini ve aksini tutan parlak bir âyine parlaklýðýna ve delâletinin vuzuhuna iþareten "O âyine Güneþtir" denildiði vakit, "Ýnsanda Sûret-i Rahman var" vuzûh-u delâletine ve kemâl-i münâsebetine iþareten denilmiþ ve denilir. Ve ehl-i Vahdet-ül Vücûdun mûtedil kýsmý "Lâ Mevcûde illâ hû" bu sýrra binaen bu delâletin vuzuhuna ve bu münasebetin Kemâline bir ünvan olarak demiþler. اََللّهُمَّ يَا رَحْمنُ يَا رَحِيمُ بِحَقِّ بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ اِرْحَمْنَا كَمَا يَلِيقُ بِرَحِيمِيَّتِكَ وَ فَهِّمْنَا اَسْرَارَ بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنَ الرَّحِيمِ كَمَا يَلِيقُ بِرَحْمَانِيَّتِكَ آمِينَ ALTINCI SIR: Ey hadsiz acz ve nihayetsiz fakr içinde yuvarlanan biçâre insan! Rahmet ne kadar kýymettar bir vesîle ve ne kadar makbûl bir þefaatçi olduðunu bununla anla ki: O Rahmet, öyle bir Sultan-ý Zülcelâle vesiledir ki, yýldýzlarla zerrat beraber olarak Kemâl-i intizâm ve itaatle -beraber- ordusunda hizmet ediyorlar. Ve O Zât-ý Zülcelâl'in ve o Sultan-ý Ezel ve Ebedin istiðna-i Zâtîsi var. Ve istiðna-i mutlak içindedir. Hiçbir cihetle kâinata ve mevcûdâta ihtiyacý olmayan bir Ganiyy-i alel-ýtlak'týr. Ve bütün kâinat taht-ý emir ve idaresinde ve heybet ve âzameti altýnda nihayet itâatte, Celâline karþý tezellüldedir. Ýþte Rahmet seni, ey insan! O Müstaðni-i Alelýtlakýn ve Sultan-ý Sermedînin huzuruna çýkarýr ve ona dost yapar ve ona muhatâb eder ve sevgili bir abd vaziyetini verir. Fakat nasýl sen Güneþe yetiþemiyorsun; çok uzaksýn; hiçbir ci- sh: » (S: 15) hetle yanaþamýyorsun; fakat Güneþin ziyâsý Güneþin aksini, cilvesini, senin âyinen vasýtasýyla senin eline verir. Öyle de: O Zât-ý Akdese ve O Þemsi Ezel ve Ebede biz çendan nihayetsiz uzaðýz, yanaþamayýz. Fakat onun ziya-i rahmeti onu bize yakýn ediyor. Ýþte ey insan! Bu Rahmeti bulan, ebedî tükenmez bir hazîne-i nur buluyor. O hazîneyi bulmasýnýn çaresi: Rahmetin en parlak bir misâli ve mümessili ve o Rahmetin en belîð bir lisâný ve dellâlý olan ve Rahmetenlil-âlemîn ünvânýyla Kur'anda tesmiye edilen Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmýn sünnetidir ve tebaiyetidir. Ve bu Rahmetenlil-âlemîn olan Rahmet-i mücessemeye vesîle ise: salâvattýr. Evet Salâvatýn mânâsý Rahmettir. Ve o zîhayat mücessem Rahmete rahmet duasý olan Salâvat ise, o Rahmetenlil-âlemînin vüsûlüne vesiledir. Öyle ise sen Salâvatý kendine, o Rahmetenlil-âlemîne vesile yap ve o Zâtý da Rahmet-i Rahman'a vesîle ittihaz et. Umum ümmetin Rahmetenlil-âlemîn olan Aleyhissalâtü Vesselâm hakkýnda hadsiz bir kesretle Rahmet mânâsiyla Salâvat getirmeleri, Rahmet ne kadar kýymettar bir hediye-i Ýlâhiye ve ne kadar geniþ bir dairesi olduðunu parlak bir Sûrette isbat eder. Elhâsýl: Hazîne-i Rahmetin en kýymettar pýrlantasý ve kapýcýsý Zât-ý Ahmediyye Aleyhissalâtü Vesselâm olduðu gibi, en birinci anahtarý dahi: "Bismillahirrahmânirrahîm"dir. Ve en kolay bir anahtarý da Salavattýr. * * * Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Talha Geschrieben 18. August 2006 Teilen Geschrieben 18. August 2006 Üstad burada neden dünyayi cöle benzetiyor? Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Yakuza Geschrieben 20. August 2006 Teilen Geschrieben 20. August 2006 Cünkü dünya hakikaten bir cöl Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Talha Geschrieben 20. August 2006 Teilen Geschrieben 20. August 2006 Nasil yani? Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 21. August 2006 Autor Teilen Geschrieben 21. August 2006 Üstad genellikle dünyayi cöle, zindana veyahut savas meydanina benzetiyor. Cünkü ahiret ile karsilastiriyor, hatta diyor ki: "Dünya bütün sa'sasiyla ahirete nisbeten bir zindan hükmündedir." Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Levent Geschrieben 23. August 2006 Teilen Geschrieben 23. August 2006 Burada cölden maksat belki dünyanin zorlu bir yolculuk olduguna isarettir düsünüyorum. Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Empfohlene Beiträge