Webmaster Geschrieben 6. Dezember 2008 Teilen Geschrieben 6. Dezember 2008 Kapitalizmin Ayetleri “Sahip olduğun herşey, bir gün sana sahip olacak” Tyler Durden İnsan mala sahip olunca, mal mal olur. Mal insana sahip olunca, insan mal olur! Kapitalizmin ruhu insana der ki… … sen bir ürünsün. Ürün gibi yaşa. Ürün gibi öl. … senin bir ambalajin olmalı. Ambalajın imajındır, karizmandır. … senin bir son kullanma tarihin var. Seni satamayınca, popülist kültüre yediremeyince, yerini acımasızca değiştiririm. ... piyasada satılabilmen için acımasızca kavga etmen ve savaşman gerekiyor. ... reklamda gösterdiğim ürünlerin hepsine ihtiyacın var. Onları almaz isen yaşayamassın, mutlu hiç olamassın. ... mülk sahibi olman gerekiyor. Delicesine, canavarca mülk topla. Acımasızca ez ve ye. ... ne olursa olsun, daha fazla kazan ve kazanmak için kazık at. ... hayatın boyunca robot gibi, köle gibi çalış. Ne için? Güzel bir evin olsun diye. ... irtibat için internet yeterli. İnsanları görmene gerek yok. Hatta bayramlarda topluca mesaj gönder yeterli. Mesaj yazmana dahi gerek yok. Gelen mesajları başkalarına ilet. *** Kapitalist sistem insanı öldüreli çok oluyor. İnsanları kimliksiz tüketme makinesine dönüştürdüğü gün, insanlık öldü. Çünkü kapitalist ruh insana oynaması gereken rolu verir. “Sen busun. Sen böylesin. Böyle olmalısın. Toplumda şu rolü oyna” der. İnsanlar da bu rollere girerler... Roller oynarlar.. Hayat filiminde başrol alır herkes... Kişiliksiz, karaktersiz roller... Bir kaç ay önce Amazon´larda daha yeni keşfedilen kabileyi hatırlayalım. (Ayrıca ´yeni keşfedilmiş´ kavramı da çok yanlış. Kimin tarafından keşfedilmiş? Onların bakış açısından bizler keşfedilmemişiz). Bu keşfedilmemiş, yani bizim bildiğimiz kapitalist sitemin dışında kalmış, insanların kimlikleri bizlerinkinden daha sağlam. Onlar daha kişilikli, daha huzurlu. Çünkü onlar, onlar. Evet onlar, onlar olabiliyor. Kendileri oluyorlar yani. Rol oynamıyorlar. Kılıktan kılığa girmiyorlar. Kravat takarat sun-i bir duvar örmüyorlar. Şahsiyetleriyle yaşıyorlar. Muhtemelen bu yeni keşfedilmiş kabileye ilk önce Nokia gitmiştir. Demiştir ki: “Bak bu alet ile uzaktaki dostun ile görüşebilirsin”. Ardından Nike gitmiştir. Demiştir: “Bak şu ayakkabıyla daha hızlı koşacaksın”. Elbette McDonalds eksik olmaz: “Sana çok hızlı bir şekilde yemek yemeği öğreteceğim”. İnsanlıklarını kaybetmemiş kabile şöyle cevap vermiştir: “Benim elime soğuk bir alet gerekmiyor. Arkadaşımla konuşmak isteyince yanına giderim. Bana son model, havalanmış ayakkabı da lazım değil. Çünkü yürümek için, ağaçtan yaptığım ayakkabı tamamen yeterli. Hızlı yemek yememe ne gerek var, anlayamadım? Çünkü bizde zaman bol!!!” *** Kapitalizm sınır tanımadığı için – küresel sermaye sağ olsun – bir şirket bazen bir futbol takımını, bazen koca bir şehri satın alabilir. Bu da gayet normal karşılanır. Çünkü kapitalizm herşeyi satın alınabilir hale getirmiştir, insal dahil... ... Nasıl mı? İnsanı modern bir köleye çevirmiştir. Her gün 8-10 saat çalışan bir maaş kölesi. Zenginlerin daha zengin olması için kurulan kölelik sistemi, fakirleri daha fakir yapıyor. Aradaki uçurumdan kapitalizm faydalanıyor. Çünkü kapitalizm, insanın sıcak evinde sıcak çorpa yemesine karşı. Bu insanı, dışarıda, soğuk fabrikalarda, makinelerin arasında bir robot – veya eşek – gibi çalıştırmak için mekanizmasını kurmuştur. Sıcak yatağına geçim sıkıntısı fikirleri sokmuştur: “Ev kredisini nasıl ödeyeceğim? Faiz bataklığından nasıl kurtulacağım? Çocuğum olursa, nasıl geçineceğiz?” vs... “Mışlar” ve “muşlar” kapitalizmin gıdasıdır. “Kiralik evde yaşanmazmış”, “Güzel bir araba olmadan olmazmış”, “Komşuya hava atmak için, kullanmasını bilmediğim, fakat en son teknoloji harikası olan telefona sahip olmalıymışım”... Bu iş zoraki olarak nereye varıyor? Yukarıda bahsettiğimiz kölelik sistemine. Çünkü ayda 1000$la yetinebilecek bir şahıs, ihtiyaçlarının çoğaldığını zannederek, bu parayla idare edemiyor. Daha fazlasını istiyor. Daha fazlasını elde edince, kapitalist sistem kendisine yine yeni “ihtiyaçlar” sunuyor... Ve yine daha fazla para yetmiyor... Halbuki huzurlu insanın ve kapitalist ruhun farkı buradadır: Huzurlu insan ihtiyacını alır. Kapitalist insan ihtiyacı olduğunu düşündüğünü alır. Çünkü sistem onu böyle düşünmeye sevk eder. Bazen reklamlar ile, bazen toplum ile. Kapitalizm modern çağda kadını dahi satın almıştır. Cahiliye devrinde Arap Yarım Adasında kızlar diri diri gömülüyordu. Bu şekilde kızların “sadece” bedenleri yok oluyordu, fakat ruhları devam yaşıyordu. Kızlarını gömenler, bu canavarca olayda “sadece” kızlarının dünya hayatını mafetmiş oluyordu. Ama 21. asırda kadınlar halen gömülüyor. Bu sefer bedenleri değil, ruhları gömülüyor. Kapitalizm kadınları reklam firmalarıyla, müzik klipleriyle, sahte ürünlerle gömüyor. Sadece bedenlerini önplana çıkararak, ruhları yokmuş gibi, bir ticari madde ve ürün haline getiriyor… *** Kapitalizm ve Emperyalizm birbirlerinden beslenirler. Emperyalizm önce bir ülkeye bomba atar ve orayı yıkar. Ardından ekmek götürür, hatta ekmeği daha önce bomba attığı aynı uçaktan atar, güya insanseverlik gösterisi yapmak için. Son olarak inşaat firmalarıyla yıktığı ülkeyi yeniden onarmaya çalışır. Bu şekilde kapitalist çark da döner. Çünkü bombayı yapan firma ile inşaat firması aynı patronun tekelindedir... Bu vahşi durumun evcil metodu şöyledir: Kapitalizm önce çok yedirtir, yağlı yedirtir, hızlı yedirtir... Ardından, yıktığı – fethettiği – vücutları onarmak icin “dizet” formülleri uydurur. Bu şekilde, hem kilo alma ürünlerini, hemde kilo verme ürünlerini yaymış olur.... *** Şimdi yeni bir Ekonomik Kriz ile karşı karşıyayız. Nedir bu kriz? Neyin krizi? Olmayan paranın, basılmayan değerlerin krizi. Bu kriz yüzünden neden Patagonya etkileniyor? Bu bir kriz değildir. Asıl kriz, hayatı boyunca mal, mülk ve para biriktiren Kapitalist Sistemin müridlerinin varlığıdır… Halbuki ne kadar nimet, o kadar hesap.... Zengin olmaktaki asıl hedef fakirlere daha çok zekat verebilmek olduğu gün kapitalizm biter... Not: Kapitala karşı değilim. Kapitalizme karşıyım. Yani hayatın gayesini DOLAR olarak görmeye, hayat boyunca şuursuz bir canlı gibi mal biriktirmeye karşıyım! Cemil Şahinöz Yayınlandığı dergi: Ayasofya Dergisi, Nr.27, 2009, S.8-9 Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Empfohlene Beiträge