Webmaster Geschrieben 30. November 2008 Teilen Geschrieben 30. November 2008 „EZANI KALDIRIN!“ diyenlere Cemil Þahinöz Her sene olduðu gibi, yine Ramazan´a bir-iki ay kala, bazý kiþiler, sadece ortalýðý karýþtýrmak için, önemli-önemsiz konularý açmaya baþladýlar. Her sene bu zamanlarda televizyonlara, gazetelere çýkan belli bir þahsiyet, bu seferde müslümanlarýn ezanýna kafayý taktý. Yeni çýkan kitabýnda aynen þöyle diyor: “Ezana ne gerek var? Ezan Müslümanlarý Namaz´a çaðýrmak içindir! Bu görevi bugün, televizyonlar ve radyolarda yapabilir!” Bu ve buna benzer þahsiyetlere verilecek en güzel cevap, zamanýn Kur´an Tefsiri, zamanýmýzýn inkarci sorularýna cevap veren, Risale-i Nur´da aynen yazýlý. Ýþte Bediüzzaman´ýn Mektubat isimli eserinde, „Ezan kalksýn“ diyenlere tokat gibi bir cevap: „ Sekizinci Nükte: Buna dair bir düstur-u hakikatý (gerçeði) beyan etmek lâzým. Þöyle ki: Nasýl “hukuk-u þahsiye” ve bir nevi hukukullah sayýlan “hukuk-u umumiye” namýyla iki nevi hukuk var; öyle de: Mesail-i þer’iyede bir kýsým mesail (mesele), eþhasa (þahýslara) taalluk eder; bir kýsým, umuma, umumiyet itibariyle taalluk eder ki; onlara “Þeair-i Ýslâmiye” tabir edilir. Bu þeairin umuma taalluk cihetiyle umum onda hissedardýr. Umumun rýzasý olmazsa onlara iliþmek, umumun hukukuna tecavüzdür. O þeairin en cüz’îsi (sünnet kabilinden bir mes’elesi) en büyük bir mes’ele hükmünde nazar-ý ehemmiyettedir. Doðrudan doðruya umum âlem-i Ýslâma taalluk ettiði gibi; Asr-ý Saadetten þimdiye kadar bütün eâzým-ý Ýslâmýn baþlandýðý o nuranî zincirleri koparmaya, tahrib ve tahrif etmeye çalýþanlar ve yardým edenler düþünsünler ki, ne kadar dehþetli bir hataya düþüyorlar. Ve zerre miktar þuurlarý varsa, titresinler!.. Dokuzuncu Nükte: Mesail-i þeriattan bir kýsmýna “taabbüdî” (ibadete ait) denilir; aklýn muhakemesine (yargýlamasýna) baðlý deðildir; emrolduðu için yapýlýr. Ýlleti, emirdir. Bir kýsmýna “mâkulü´l-mâna” (uygun mana) tabir edilir. Yani: Bir hikmet ve bir maslahatý var ki, o hükmün teþriine müreccih olmuþ; fakat sebeb ve illet deðil. Çünki hakikî illet, emir ve nehy-i Ýlâhîdir. Þeairin taabbüdî kýsmý; hikmet ve maslahat onu taðyir edemez, taabbüdîlik ciheti tereccuh ediyor, ona iliþilmez. Yüzbin maslahat gelse onu taðyir edemez. Öyle de: “Þeairin faidesi, yalnýz malûm mesalihtir (meseledir)” denilmez ve öyle bilmek hatadýr. Belki o maslahatlar ise, çok hikmetlerinden bir faidesi olabilir. Meselâ biri dese: “Ezanýn hikmeti, müslümanlarý namaza çaðýrmaktýr; þu halde bir tüfek atmak kâfidir.” Halbuki o divane bilmez ki, binler maslahat-ý ezaniye içinde o bir maslahattýr (maksatdýr). Tüfek sesi, o maslahatý verse; acaba nev’-i beþer namýna, yahut o þehir ahalisi namýna, hilkat-ý kâinatýn netice-i uzmasý ve nev’-i beþerin netice-i hilkatý olan ilân-ý tevhid ve Rububiyet-i Ýlâhiyeye karþý izhar-ý ubudiyete vasýta olan ezanýn yerini nasýl tutacak? Elhasýl: Cehennem lüzumsuz deðil; çok iþler var ki, bütün kuvvetiyle “Yaþasýn Cehennem!” der. Cennet dahi ucuz deðildir, mühim fiat ister.“ – Mektubat, 29.Mektub, 1. Kýsým (Y.A.Neþriyat S. 385, 386) Anlaþýldýðý gibi, ezan sadece bir „çaðýrma“ deðildir. Öyle olsaydý, tüfek seside bu çaðýrma görevini yapabilirdi. Ezan, belki en büyük sünnetlerden biri! Bizi sadece namaza çaðýrmýyor. Ayný zamanda, günde beþ kere, bize Allah´ýn varlýðýný, birliðini hatýrlatýyor. Çaresizleri „Hayya alelfelah“ diyerek, kurtuluþa çaðýrýyor. Ve bizim bilmediðimiz nice hikmetler… Þimdide ezanýn çýkýþ nedenine bakalým: „Farz namazlarý için ezan okumak, bu namazlarýn kýlýnacaðýný ilan edip bildirmek, kitab ve sünnetle sabittir. Fakat müslümanlýðýn baþlangýcýnda bildiðimiz þekilde ezan okunmazdý. Bir müddet, namaz vakti gelince: „Essalate, Essalate = Namaza, namaza“ veya; „Essalatü camiatün = Namaz toplayýcýdýr,“ deniliyordu. Yani, namaz müslümanlarýn güzel bir toplum halinde yaþamalarýna vasýtadýr. Birtakým güzellikleri ve þükür nevilerini kapsar diye çaðýrma yapýlmýþtýr. Peygamber Efendimizin birinci hicret yýlýnda, Medine-i münevvere´de Hazret-i Peygamberin Mescidi inþa edilip tamamlanmýþtý. Ashab-ý kiram muntazam bir halde toplanarak cemaatla namaz kýlmaya baþlamýþlardý. Ýþte bu sýrada Peygamber Efendimizin (sav) namaz vakitlerinin insanlara duyurulmasý konusunda arkadaþlarý ile bu iþi görüþmeye baþladý. Sonunda ashabdan bazý zatlarýn ayný þekilde görmüþ olduklarý sadýk rüyaya ve o rüyayý doðrulayan bir vahye dayanarak bildiðimiz gibi ezan okunmaya baþlanmýþtýr. Bu ezan erkekler için vacib kuvvetinde bir müekked sünnettir. Müslümanlýðýn en büyük alametlerinden biridir.” – Büyük Ýslam Ýlmihali, Ömer Nasuhi Bilmen Son olarak´da alemlerin reisi olarak gönderilen Peygamber Efendimizden bir hadis: „Öyle bir zaman gelecek ki, bir takým adamlar, koltuklarýna oturup, bacak bacak üstüne atarak, ´Sünnete ne gerek var, bize Kuran yeter´, diyecekler“ (ev kema kal). – Müslüm Allah bizi böyle zýndýklardan korusun. AMÝN Yayýnlandýðý dergi: Ayasofya Nr.2, s.12 Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Empfohlene Beiträge