Webmaster Geschrieben 14. Januar 2011 Teilen Geschrieben 14. Januar 2011 Cübbeli Ahmet Hoca ile çok özel bir röportaj Cübbeli Ahmet Hoca ile çok özel bir röportaj Öncelikle, bizlere kıymetli vaktinizi ayırdığınız için Allah razı olsun muhterem hocam. Almanya´da sizin büyük bir dinleyici kitleniz var. Özellikle televizyon programlarından, Fatih Altaylı ve Murat Bardakçının sunduğu ´Teke Tek Özel´ programlarından sonra büyük bir kitleye seslenir hale geldiniz. Peki bu programlardan sonra bir değişim oldu mu? Yani vaazlarınıza ve sohbetlerinize katılımda bir değişiklik oldu mu? Nasıl bir etki gördünüz? Benim burada verdiğim vaazlarda bir değişiklik olmadı… ama hiç gitmediğimiz illere gitmeye başladık. Mesela geçen Kayseriye gittik. Ben Kayseriye gitmeyeli bir kaç sene oluyor. Orada büyük bir salon tutmuşlar. 10000 kişilik bir salon. Bende çok çekindim. Yani ´boş kalır. Niye bu kadar büyük yer tutuyorsunuz? 10000 kişi gelmez´ dedim. Ama birde baktık ki, doldu taştı salon… Sonra ilk defa gittiğim illere gittim. Bunlar önemliydi benim için. İlk gittiğim vilayetlere çok önem veririm. Ve herkes programlara gelebildi. Yani ayrım yapmadan. Televizyon´daki konuşmaların etkisiyle, bizi kendilerine yakın buldular. Öcü gibi olmadığımızı anladılar. Sakalımız, cübbemiz varsada, kimseyi haki görmediğimizi, herkesi kendimizden üstün bildiğimizi gördüler… Bunlar insanları rahatlattı. Çok önyargılarmı vardı hocam? Çok önyargılar vardı. İşte kimisi bizi vurucu, kırıcı, kimisi bizi başka bir şey zannediyordu. Bizim hakkımızda kötü yayınlar, aleyhimize yapılan yayınlar çoktu… İşte 28 Şubat sürecinde karalamalar. ´Zelzele Sohbetimizi` kesip biçip, bir kısmını verip, çok yanlış manalar çıkartmalar oldu. Bu nedenlerden dolayı halkın bir kesminde bizim hakkımızda yanlış bir görüş vardı… Tabi bizi seven cemaat her zaman bizi sever. O ayrı bir şey. Hitap ettiğimiz kesimle bir sorunumuz yok. Onlar ne kadar yayın yapsada, hitap ettiğimiz kesim bizden kopmadı. Belki orada bile bir sağlamlaşma, bir artış oldu. Bu programlardan sonrada değişim oldu… Bunu en güzel sosyal alanlarda anlamak mümkün. Mesela havaalanlarında. Artık herkes bizimle resim çekinmek istiyor. Durduruyorlar, seviyorlar… Artık uçağı kaçırır hale geldik. Kaçırmamak için acele edincede, bu seferde insanların gönlü kırılıyor. Kırılmasın diye dikkat ediyoruz… Ama her kesimden insan geliyor. O zaman büyük bir etki oldu o programlara çıkmanız? Tabi, halk samimi buldu. Sempatik buldu. ´Ben bu adamın yanına gitsem, beni yanından kovmaz´ düşüncesi geldi insalara. Veyahut ´Bu bana terbiyesiz davranmaz. Beni aşağılamaz´ dediler. Biz zaten öyle bir adam değildik, ama böyle zannediliyordu. Veyahut bazıları ´Ben namaz kılmıyorum, içki içiyorum, hoca beni hakir görür´ diye düşünüyorlar. Haşa, ben nasıl hakir görebilirim başka bir insanı? Kendimden emin değilim. Nasıl öleçeğim belli değil. Sonumuz belli değil. Akibetimiz hakkında endişeliyiz. Allah iman ve selamet versin… Bunu biraz anlatma fırsatı bulduk televizyonda. Tam bulamadık ama, yinede o bir kaç saatler televizyonda önemli oldu. Ben şaşırıyorum kalıyorum. Herkes programları izlemiş. Kitlenmiş, kalmışlar. Tabi tekrarlarıda olmuş. Bir çok defa tekrar olmuş. Internete koyulmuş…. Tabiki birde bizi hiç dinlemeyen kesim. O kesimler bile televizyon programını izlemişler. Kendi beyanları böyle. ´Biz dinledik, zevk aldık´ diyorlar. Peki hocam, gayeniz neydi? Bizim gayemiz İslamiyeti sevdirmek. İslamın kılık ve kıyafetten ibaret olmadığını göstermek. Biz bu şekilde rahat ediyoruz, bu şekilde giyiniyoruz. Ama haşa ´bizim gibi giyinmeyen müslüman olmaz veya bizden aşağıdır´ demeyiz. Böyle bir niyetimizin olmadığını ve herkesi kendimizden üstün gördüğümüzü anlatmak istedik. Bizim niyetimizi anlatabilmekti gayemiz. İslamın önemli konularını öne sürmekti. Zaten bu konular çok dikkat çekti. Çünkü bu konularda tedirginlik vardı. ´Bunlar bizim yerimizde olsa, bizi keserler´ düşüncesi hakimdi. Halbuki ben karıncayı ezemiyorum. Sivri sinek bana eziyet veriyor, öldürmüyorum Allah´ın yaratığı olduğu için. Bu düşüncelerden dolayı çok üzülüyordum. Karşındakinide ikna edemiyorsun, o laf atıyor, biz laf atıyoruz. İki dakikalik mesele… Ama bu televizyon programları sayesinde ikna edebildik… Şimdi birde tabiki istihbaratcılar takip ediyorlar. ´Samimi? Şeffafmı? Takiyyecimi?´ diye kontrol ediyorlar. Bunlarda programdaki konuşmalardan ortaya çıkıyor zaten. Programdada beş saat konuştuğun vakit, birde soru-cevaplı, yönlendiriliyorsun zaten. Pat diye birde soru çıkıyor. Ve bu programlar sayesinde istihbaratcılarda, oturdular masa başı, tahliye yaptılar ve ´bu adam samimi´ dediler. Bize gelen bilgiler böyle. ´Hiç bir şeyde takiyye yapmıyor, iki yüzlülük yok´ diyorlar. Bunları ikna ettik diye düşünüyorum… Ama tabiki yine 3-5 militan zihniyetli, hiç bir şeye inanmayan insanlarda var. Okadarda olur artık… Olur, olur. Ama ekseriyete ulaştık, düşüncesindeyim. Ve bunun karşılığınıda görüyorum. Bunlarda nerede görünür? Sohbette görünmez. Sohbete bana hürmet eden adam gelir. Dediğim gibi sosyal alanlarda görünür. Havaalanlarında görünür… Bakın geçen Zonguldak´a gittik. İlk defa gittim oraya sohbet için. Sohbette, tabi programı organize edenler söylüyorlar, Zonguldak´ın en meşhur içkicileri ön sırada oturdular, dinlediler sonuna kadar. Oranın yerlileri bunu söylüyorlar. Benim yorum yapmam abest olur. En ön safta onlar bulundu. Bende saşırdım tabiki. Hatta ´salon tutmayın, az kişi gelir´ dedim. ´Zonguldak´ta bizim cemaatten kimse yok´ dedim. Böyle yerlerde bile salonlar doldu. İlk gittiğimiz yerler. Ama sanki 40 senedir sohbete gidiyormuşuz gibi. Nereden geldi bu cemaat, bende şaşırdım. Dışarıdan otobüsle gelen olmuyor. Yerli insanlar… Bunlarda bize görteriyorki, biz Allah rızası için iyi niyetle çıktığımız için, faydasını gördük. Hocam, programa çıkmakla çok büyük bir misyonu yerine getirdiğinizi düşünüyorum. Önyargıları ve tabuları yıktınız. Fakat çıkarken tedirgin oldunuz mu? İstişare ettiniz mi? Tabi yani Mahmud Hazretleriyle, bizim üstadımız ve şeyhimizle, istişare ettik. Birde istihare ettim. İstiharem hayırlı çıktı. İstiharem hayırlı çıkınca Efendi Hazretlerine sordum. Mübarek´te ´Allah´a sığın çık´ deyince, rahatladım. İkincisinde ´Çık, faydalar olacak´ buyurdu. Hakikatende ikincisinden sonra çok meyvelerini gördük. Çünkü ikincisinde daha rahat ve geniş konuşulabilindi. Biraz vaaz usulüyle oldu. Üçüncüsünde yine, ´Çık, fayda var. Millete oradan vaaz et´ diye sözler sarf etti. Bizi bu rahatlattı. Ben zaten ona bakardım. Üstadımıza bakardım. Ve bu vesileyle çıkıldı. Bir mahcubiyet olmadı elhamdülillah… Ama tabi sorular hiç önceden hazırlanmadı. Bizede bildirilmedi. Orada ilan edilen sorular hiç sorulmadı. Yani daha önce reklamda anons edilen sorular sorulmadı. Başka konulara girildi. Hakikatende çok önemli ve hassas konulara girildi… Ehl-i sünnet çizgisinden sapmadık. Tavizde vermedik. Yani yalakalık, yağcılık yapmadık. Yalanda konuşmadık. Hep doğruyu konuşarak, ama bir fitnede çıkarmayarak konuştuk. Cünkü bazğ doğrulardan fitne çıkabilir. Hem yalan konuşmamak lazım, hemde konuştuğun doğruda yalandan beter zarar vermemesi lazım. Yani, ´her doğru, her yerde söylenmez´ diyorsunuz… Bunlar ince hesaplar. Bir kelime alt-üst edebiliyor. İşte Üstad Bediüzzaman Said Nursi hakkında olduğu gibi. Orada bir boş bulunma oldu, ani bir soruyla karşılandı, banada şimdiye kadar Risaleler hakkında bir inceleme firsatı doğmadığından bir yanlış anlaşılma oldu. Zannedersem ehl-i kitabın cennete girip girmeme meselesinden bahsediyorsunuz? Evet, ehl-i kitabın durumu. Şimdi bunlarıda “diyalog çevreleri“ yanlış anlayıp, istismar ediyorlar. Üstad adına yanlış konuşanlar olduğu için, bizede oralardan intikal etti. ´İşte bunların dayanağı Üstad Bediüzzaman Hazretleridi´ denildi. Bizdede böyle bir önyargı oluştu maalesef. Ama bize hiç yakışmadı bu. Çünkü bir ilim adamı, araştırmadan, bakmadan, konuşmamalı. Ben programda zaten dedim, ´bu bize intikal etmiş bir bilgidir, fakat biz bunu inceleme fırsatı bulamadık´ diye. Hatta ´kitabıda okumadım. Okumadan açıklama yapamam´ dedim. Ama şunuda dedim, ´Bu kitapları okuyanlar, meleke haline gelenler, çıkıp bu konuyu izah etsinler ve Üstad hazretlerini bu şaibeden kurtarsınlar´. Bunu ben izah ettim. Bir temenni mahiyetiydi. Ama bunu alığ, internetlerde ´Üstad ehl-i sünnet değildir´ demişim gibi kullandılar… Halbuki ben dedim ´bize böyle nakiller geldi´. Ama ben konuyu sonra incelediğimde ne buldum? Bize nakil edenlerin bu konuyla ilgili buldukları yerler sadece bir yer. Ama onu tahsis eden başka yerler var. Yani Risale-i Nurun tümünü birlikte inceleseler, konuyu anlayabilecekler. Sadece bir yeri okuyan, yanlış anlayabilir… Ama bakın bana getirdiler. Mehmet Paksu hoca, Kenan Demirtaş hoca geldiler. Bende onlara ´bu husustaki bütün yazılanları bana getirin. Benim çok vaktim olmuyor. Ama bana muhtelif bölümlerden biraraya getirin, bende bir hüküm vermem gerekiyor´ dedim. Getirdiler. Birde baktım, Üstad bu hususta tamamen bizim görüşümüzde. Ama öbür tarafta sadece bir yere bakan, kendine delil getirip, ´bak Üstad böyle diyor´ diyorlar. Yani Bediüzzaman Said Nursiyi kendi niyetlerine göre yorumluyorlar… Üstad çok istismar edilmiş… Halbuki Üstad´ın görüşüne yorum katmaya gerek yok. Onun görüşü yine onun başka biryerdeki beyanıyla izah edilmeli. ´Zaman tarikat zamanı değil´ sözü de en çok istismar edilen sözlerden biri hocam. Üstad, ´zaman tarikat zamanı değil´ derken, tarikatın zemini kalmadı demek istiyor. ´Tarikat yanlış birşeydir, uydurmadır´ demiyor… Misal ben şimdi Zonguldak´a gitsem, orada bir adamı tarikata teşvik etsem ne olacak? Adam ehl-i sünnet itikadında değil. Kader anlayışı ve başka ehl-i sünnet meseleleri sakat. Böyle bir kargaşa ortamında, ben gideceğim ve ´arkadaşlar, 5000 Allah deyin, la-ilahe-illallah deyin´ diyeceğim… Tamam onu da diyeceğim, ama adam bu durumda imanını kurtaramayacakki. Üstadın demek istediği de tam bu olsa gerek…. Bu anlamda birşey değişmemiş. Tarikata davet edilecek bir zemin yokki. Halkta tarikata müsait bir durummu var? Şuan bile tarikata girmiş bir adamı alalım ve ehl-i sünnetten sorgulayalım bakalım. Allah´ın sıfatları hakkında ne bilir? Kalkıp teheccüdde zikir yapıyor, ama Allah´ın sıfatlarını bilmiyor. Yani durum vahim. Onun için Üstadı doğru anlamak lazım. Ehl-i kitabın cennete girip girmeme meselesine geri dönersek, araştırmalarınızdan hangi sonuç çıktı? Ben çok kısa ve pratik anladım. 5-6 sayfa getirdiler. Ama sadece o konular üzerine. Şimdi burada mesele nedir? Üstad Hazretlerinin görüşü ehl-i sünnet içindemi dışındamı? Mesele, Üstadla aynı fikirde olmak değil. O başka bir konu. Araştırmalarımın neticesi şöyle: Üstad bu konuda İmam Maturidi ve İmam Rabbaniye uymuyor, ama İmam Eşariye uyuyor. Uyabilir. Oda bir ehl-i sünnet imamıdır. Fetret devri meselesini giriyor Üstad… Sonra gittik Moral FM´e. Orada konuştuk. Üstaddan ve bu camiadan özür diliyoruz. Neden özür diliyoruz? Biz yanlış konuşmadık, yanlış anlaşıldık. Ama internette onu dönüp dolaştırıp değiştirdiler. Mehmet Paksu hocada, ´Biz 30-40 tane nur camiasından hoca çıkarsak, bu işi temizleyemeyeceğiz. İnternette aldı gitti bu işler. Bu işi yine sen anlatırsın´ dedi. Bizde bunu anlatmaya çalıştık, ama faydalı oldu. Daha sonra hocam aynı konuyla ilgili Yiğit Bulut´un programına çıktınız. Yiğit Bulutun programına aslında çıkmayacaktık. Mesela şimdi Fatih Altaylı yine çağırıyor. Bir kaç haftadır çağırıyor, ama çıkmıyorum. Ama Yiğit Buluta´da çıkmayacaktım, ama çıkma sebebim ne? Şimdi Moral FM nekadar çok dinlensede, ulaştığı kesim çok fazla değil. Ama Habertürke çıkıpta, Üstad hakkındaki son ulaştığım görüşü, oradan, yani daha önceden konuştuğum noktadan, aktarayımda, ruhaniyetine karşı mesul olmayayım. Yani o vazifeyide yaptığımı kabul ediyorum… Hatta geçen Urfa´ya gittik. Üstadın talebelerinden Abdulkadir Hocayı ziyaret ettik. Üstada hizmet etmiş. Müze gibi bir yer var orada. Üstadın deresi, cübbesi, kitapları, kibritleri hep onda. Onu orada ziyarete gittik. Hatta oda anlattı, onu aramışlar ve ´Hocaefendi burada. Sizi ziyaret etmek istiyor. Eski fikirlerinden caydı´ demişler. Oda onlara ´İsterse caymasın, o bir ilim adamıdır, biz ona hürmet etmek durumdayız. Buyursun gelsin, kapımız açık´ demiş. Ama zaten oda duymuş son konuşmamızı… Hatta Üstadın cübbesi ve sarığıyla resim çekindik. Güzel istişareler oldu… Ama ben çok üzülüyorum. Üstadı bu istismarcılara bırakmayalım, doğru anlayalım. Hatta Üstadın ilk talebelerinden olan Abdulkadir hoca dediki bize, ´ben Fethullah hocaya mektup yazdım. Bu diyaloğun dozacı nedir?´ diye sormuş. Yani yine bu fetret devri meselesi. Halbuki Üstad kendisi diyor, İslam dini gelince diğer dinlerin hükmünün geçerli olmadığını. Hükmü geçerli değilse, cennet meselesi nasıl olsun? Üstad, fetret devri gibi durumları kast ediyor… Ama bu kadar militan gibi çalışıpta, bu kadar dini bilipte, ´İslamı öğren, halen Yahudilikte kal, cennete girersin´ demek olurmu? Üstad böyle birşey dermi? Derse, niye Avrupa´ya adam gönderiyor Üstad? Avrupa´yı müslüman etmeye ne gerek var o zaman, adam cennete girecekse? Yani Üstad bu kafadan olsa, adam gönderirmi?.. ben bu duruma çok üzüldüm. Bu yanlışı düzeltmek için, gayret ediyorum. Gittiğim yerlerde bu konulara giriyorum. Üstadın ilk talebelerinden olan Abdulkadir hocada ´Eğer Hristiyanlık ve Yahudilik geçerlidir, bunlarla amel edilince cennete girilir, denilirse, bu şirktir, insanı kafir eder´ diye Fethullah hocaya bir mektup yazdığını söyledi. Sesi var. Kayıta aldık. Kamera çekiyordu bizi. Risale-i Nur camiasi tabiki çok büyük bir camia hocam. Tabi bu Risale-i Nur camiası bir çok gruptan, 20 tane gruptan oluşuyor. Bunların 19,5i Üstadı doğru anlamış. Yani kalkıpda ´Yahudi, Hristiyan cennete girecek´ demiyorlar. Ama 0,5 sızınta var, kaçak var… bunlarda sesleri fazla çıkan yerdeler. Ve bu adamlara belki ´nurcu´ desen, ´nurcu değilim´ diyorlar. Üstadın talebesi olduklarınıda kabul etmezler belki, kamuoyunda sorulsa. Ama işte burada bir istismar var. Bu istismarıda nur camiası önlemesi lazım. Diyalog meselesinin sınırı nerede? Zannedersem bunu bir tespit etmek gerekiyor… Diyaloğun sınırı nerede? Komşuluk tabiki var, kul hakkı tabiki var, düşeni kaldırmak, hastayı ziyaret var. Ama kilise ayinine katılmak, mezarlarında fatiha okumak.. bunlar yok. Dozu var diyaloğunda. Şuraya kadar geleceksin, din işine girildiğinde, şirk merasimlerine katılmayacaksın. Bu kadar basit. Ama ´sende haklısın, sende cennete girersin bu vazifette. Sadece Allah´a ve ahirete inansan yeter. Size iki şart yeter, altı şart size yok´ denilse olurmu? Ama bunlar resmen böyle yapıyorlar. Kitaplarında var. Tamam bu zatlar nur camiasından değil zaten, ama eşleştiriliyorlar. Bunlar Üstada kurban olsun. Kitaplarını bile doğru dürüst okumamışlardır. Ama böyle insanlar, sanki bu camiadanmış gibi gözüküyorlar. Bir irtibat gözüküyor. Hüküm sanki tüm camianın hükmüymüş gibi. Halbuki Kırkıncı Hoca gibi zatlar… bunlar ne kadar takva insanlar, ne kadar nezih insanlar. Mehmed Paksu hocaefendiler.. Yani Üstad anlaşılcaksa, doğru anlaşılsın… ben bundan rahatsız oldum. Çünkü yeni gelişen gençliğe bu şekilde izah etmek yazık olacak. Reddiyelerde yazdım. Ama bu görüşün Üstadın görüşü olmadığına kanaat getiripte, bunu anlatma fırsatı bulunca, benim üstümden dağlarca yükler kaktı. Üstada karşıda sorumluyuz yani. Elhamdülillah, bu hususta bir vazife yaptığımı düşünüyorum. Tesir Allah´tan… Hocam, biraz konuyu değiştirelim. Almanya konusuna gelmeden evvel, Türkiye´de ve genelde İslam coğrafyasındaki müslümanların ve İslam´ın durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Kardeşlik-düşmanlık durumlarını nasıl görüyorsunuz? Gidişat nereye doğru? Tabiki devletler arası ilişkiyi çözemem, oralarda başka dolaplar dönüyor. Yönetimler, yöneticiler özel seçiliyorlar. Onlarla ilgili birşeyler diyemem. Yani, vizelerin kalkması, İslamiyetin ilerlemesi manasına gelmez. Ama ticari manada, sosyal manada iyi şeyler bunlar… Tabi biz ehl-i sünnet açısından baktığımız için, şunu söyleyebiliriz. İslamiyete merak arttı, meyl arttı. Çok dönüş var. Yöneliş var. Bunlar çok iyi… Fakut bununla birlikte tabiki, İslam düşmanları durmuyorlar. Baktılarki ´İslamiyeti okumayın, dinlemeyin, yaşamayın, Kuranı okumayın, sohbetleri dinlemeyin, yasaklayalım´ demeleri tutmamaya başladı, bu sefer ne yaptılar, ´işi sulandıralım´ dediler. İşte ´Ilımlı İslam´, ´Radikal İslam´, ´Kaç İslam var?´ tartışmalarını başlattılar. Halbuki hepsi aynı olması lazım. Farklı olmaz. İtikad değişmez mesela. Dolayısıyla şimdi daha değişik bir tehlike var. Hocam eskiye nazaran ne değişti? Eskiden, Üstadın zamanında mesela, camide hep ihtiyarlar namaz kılardı, gençler yoktu. Koca cemaatte bir genç görseler, ağlıyorlarmış. Din düşmanlarıda o zamanlar ümitliymişler. `Zaten camiye gelenler 60-70 yaşlarında adamlar. Bunlarda öldümü, bu iş bitecek´ diye düşünüyorlardı. Hesap yapmışlar, ´70-80 sene sonra bu eğitim düzeniyle, bu bilgi ve kültürle, bunların kökü biter´ diye düşünmüşler. ´Şimdi biz boşuna uğraşmayalım, yoksa harp çıkar´ demişler. ´Bunlar 60-70 yaşında, gençleri birşeyler öğrenemez. Bunların babaları bile İhlas Suresini zor okuyor´ demişler. Onun için bunu kendi haline bırakmışlar, çözülür gider diye… Tabiki bu hesap ters dönmüş. Bunda Bediüzzaman Said Nursi Hz.´lerinin çok büyük emeği var. İman hususunda çok büyük gayretler sarf etmiş. O garip zamanlarda, hapishanelerde, gurbette, elleriyle yazdılar, teksir ettiler, çoğalttılar. Süleyman Hilmi Tunahan Hz.´leri, Ali Haydar Efendi Hz.´leri, Abdulhakim Arvasi gibi. Bunların hakkı inkar edilemez. Bu gizli gizli yapılan faaliyetler çok meyve verdi. Bereketli oldu. Bu İslamiyetin, velilerin bereketidir… Şimdide çok büyük ilerleme var, meyl var. Gençlerle doluyor camiler. Bende 33 sene önce sohbete başladığımda, 15 yaşındaydım ama hiç genç cemaatim yoktu. Bende çocuktum, ama hepsi 60-70 yaşındaydı. Camide doluyordu, ama gençlik oranı çok azdı… Şimdi tam tersi, yaşlıya yer kalmıyor. Bu bize ümit veriyor. Biz bundan çok memnunuz. Ama tehlike var… Üç tane tehlike var. Tehlike nedir hocam? Tehlike, İslamiyete meyl artmasaydı, kimse dini sulandırmakla uğraşmayacaktı. İslamiyete meyl arttı, önüne geçemediler, onun için sulandırıyorlar. Nasıl yapıyorlar? İlahiyattan hocalar buluyorlar. ´Profesör, doçent ünvanı olsun, içeriden adamlar bulalım, bunlar fetva olarak açıklasınlar, ayet ve hadise bağlasınlar.´ Ne oldu şimdi? Su bulandı. 20 sene önce bir konuda reddiye yazan bir ilahiyatcımız, şimdi kendisi ´Yahudi olupta, kafir olmayan var´ diyor… Birde çoğunun bundan haberide yok. Ben bu adama üç tane reddiye yazdım, çıt yok. Cevap yok. En azından ´ben bunu demedim´ diyede diyemiyor. Zaten ben kitabından sayfa veriyorum. Ama çıt yok. Adam, ´Bizim Peygamberimiz yahudiye ´müslüman ol´ demedi. Hristiyanada ´müslüman ol´ demedi´ diyor. Ya nedemiş? Güya Peygamberimiz ´Sen Allah´a ve ahirete inan. Kendi kitabına göre yaşa. Banada yalancı deme, kitabımada çalıntı deme. Sende böyle cennete girersin´ demiş. Bu hem Kuran´a, hem Peygambere iftiradır. Bu noktaya gelindiyse, iş çok ciddidir. Hatta bunlar Urfa´da müslüman bir kızı, hristiyan bir profesörle evlendirdiler. Halbuki ehl-i kitaba kız verilmez. Zina´dır. Kız alınır, ama kız verilmez. Birde bunu Hz. İbrahimin mekanında yapıyorlar. Niye? `Diyalog adına bir adım atalım´ diye. Biz diyaloğa karşı değiliz ki. Papazla görüş, hahamla görüş. Ama sen hükmü değiştiriyorsun. Harama helal diyorsun. Bu kadının bununla evlenmesi haram. Ama neymiş, bu profesör İslam´ada inanıyormuş, ama hristiyanmış. İki pasaportlu adamı anlarımda, iki dinli adamı çıkarttılar… Hem madem adam böylede cennete girecekse, ne geregi var İslamiyete girmesi? Hem onun gözünde Hristiyanlık kolay, İslamiyet zor. ´O zaman her türlü haramı işlerim, yinede cennete girerim´ diye düşünür. Hatta Rusya´da karı-koca bir aile müslüman olmaya gidiyorlar. Orada hoca ´ne gerek var. Siz böylede cennete girersiniz´ diyor. Bu ailenin telefonları hocamızda var… İşte biz bunları konuştuğumuzda, tek kalıyoruz. Bu tehlike beni çok korkutuyor. Buda İslamiyetin ilerlemesinin neticesidir. İslamiyet ilerlediği için 30 sene önce bu projeyi ürettiler… Birde Türkiye´de ikinci bir tehlike daha var. Bu ikinci tehlikeyide anlatırmısınız hocam? Şia tehlikesi. Bunlarda Türkiye´de ´biz şiiyiz´ diye yerleşemiyorlar… Bunlarda ehl-i beyt mezhebi kurdular. ´Bende sünniyim. Bende ehl-i sünnetim. Ama ehl-i beyt mezhebine göre şöyle…´ diyorlar. Halbuki ehl-i beyt mezhebi diye birşey yok. Ehl-i Beyt zaten ehl-i sünnetin içindedir. Cafer-i Sadık ehl-i beytin imamıdır. İmam-ı Azam´ında hocasıdır. İmam-ı Azam´da Hanefi mezhebinin kurucusu. Ehl-i Beytin fıkhı dört büyük mezhebin içinde vardır… Yani ehl-i beyt mezhebi diyen neyi kast ediyor? Şiayı kast ediyor. İkinci oyunda budur. Yani kalkıp, Hz. Muaviyeye kafir diyebiliyorlar. Bak, Şii bunu desin, benim sorunum değil. Zaten Ebu Bekire sövüyor, banane. Ama ehl-i sünnetim diyen bir televizyon kanalında, bütün sünnilerin dinlediği bir kanalda, sahabeye kafir denmeye başlandı. Şia mezhebi demiyorlar, ehl-i beyt mezhebi diyorlar. İşleri, ehl-i beyt adı altında, şiayı empoze etmek. Üçüncü tehlike hangisi hocam? Üçüncü tehlikede Selefilik ve Vehhabilik. Almanya´dada çok yaygın bu tehlike. Çok yaygın. Bunlar ´Allah göktedir´ derler. Allah´a mekan verirler. Yok ´sakal-ı şerif ziyareti şirktir, hırka-yı şerif ziyareti şirktir. Mezhebe gerek yok´ derler. Balkanlarda ve Avrupada vehhabiler çok. Birde bunların devlet desteği var. İmamlar atıyorlar. Maddiyat var… Şimdi nedemek istediğim anlaşıldımı? İslamiyete meyl artıyor. Millet İslamı merak ediyor, dönüyor, yöneliyor. Namaza başlıyor. Madem bunlarda ehl-i sünnetin ilerlemesini durduramıyorlar, ne yapıyorlar, sulandırıyorlar. Hal böyle olunca, ben tehlikenin dahada arttığını düşünüyorum. Yani 50-60 sene evvel, camide cemaat ve genç yokkenden, daha büyük bir tehlike şuan başladı… Sizde bu tehlikelerle mücadele ediyorsunuz hocam… Ama benim gibi bir kaç kişi, garip durumundayız. Hem maddi imkanlar durumundan… hemde televizyon… Tamam adam bizi çağırıyor televizyona, ama bende 2 kere çıkarım, 3 kere çıkarım. Daha fazla olmaz. Yoksa nasıl çıkayım her zaman? Şimdi Flash TV randevu istiyor. Haftalık bir program sunmamı istiyorlar. Tamam geleyimde, senin yayın akışın belli, kaliten belli. Rezaletin var, şimdi ben nasıl geleyim bu kanalda çıkayım? Bir kaç defa televizyona çıktım, ama mesaj vermeye çıktım. Haftalık konuşmak için çıkamam. Ben para zaten istemiyorum. Bir kuruş para almış değilim. Haftadada çıksam, almam. Vaaz ederek para almak bana hiç nasıp olmadı. Hiç bir konuşmam için para almadım. Ama işte maddi güç lazım. Bizim kendi internetsitemiz bile bize yetmiyor. Donmalar var, serverler yetmiyor… Yani batılın gücü çok. Maddi imkanları çok… Birde bizim ciddi konuları komediye çekiyorlar. Bu durumdan rahat oluyormusunuz hocam? Ben rahatsız olmuyorum. Çünkü bizi öcü gibi görüyorlardı. O öcülükten kurtulmak için, bir komedi lazım. Yani öcülükten sıyrıldık. Ondan sonrada ´acaba ne diyor?´ diye dinleyenler merak edip, hak ve hakikatide duymuş oluyorlar. Bazıları gülmek için takılıyorlar. Cem Yılmaz´dan daha fazla gülüyorlar. Adamın tek derdi ´güleyim ben´ diyor. Güleyim derkende hak ve hakikati öğrenmiş oluyor. Halbuki ben konuşurken hiç gülmüyorum. Benim derdim güldürmek değil. Sempatik bir şekilde sunmaya çalışıyorum. Ama Allah bir tesir verdi, Habertürk gibi bir kanalı buna alet etti, hakikatleri genele duyurmak nasip oldu. Bu Allah´ın ehl-i sünnete bir yardımıdır. Ben ehl-i sünnet ilanlarını yapmak için fırsat kolladım, o firsatı bulur bulmazda, mesajlarımı vermeye çalıştım. Başka konularıda konuşabilirdik, ama mühimlerini konuştuk. Millet bu tehlikelerin farkında olsun. Ehl-i sünnete açılan harpın farkında olsun. Kimseye hakaret yok. Görüşsek, tokalaşırız. Kavgamız, gürültümüz yok. Allah´tan güç istiyoruz. Birliktelik çok önemli. Ehl-i sünnet içinde bir taassubu bırakalım. Ehl-i sünnet üst kimlik olsun. Ben böyle ilan ediyorum. Bunun altında bütün cemaatler birleşsin. Şunun sakalı yok, bunun cübbesi yok, diye ayrım yapmamak lazım. Her camiada kraldan fazla kralcılar var. İstismar edenler var. Kendini diğer camialardan ayırmak için veya seçkin göstermek için ´onlar takva değil, ben takvayım´ diyor. Bunlar tüm camiaya mal olmamalı. Bu ayrımları hiç yapmamamız lazım. En azından ağızımız, görüşlerimiz bir olsun. Bunu yapabilirsek, ehl-i sünnetin kuvvetini birleştirebilsek, çok güçlü oluruz. İtikat noktasında en azından. Almanya´da da bu ´cemaatler problemi´ her zaman var hocam. Almanya´ya hiç geldinizmi? Almanya´ya çok geldim. 10 sene geldim. Bazen herhafta sonu geldim. Almanya´da çok gezdim. Sonra Hollanda´ya, Viyana´ya gittik. Frankfurta ayda bir geldim… Oralarda 5-10 kişiyle başladık, 3000-5000 kişiye kadar topladık. Bu Avrupa´da çok büyük bir rakam… Tabi, 100 kişi toplanınca ´çok büyük izdiham oldu´ diyorlar. Avrupa´yı iyi biliyorum. Dağ başlarına çıktım. Her yeri gezdik. Ayaklarına gittim. Ramazanlarda geldim. Cuma akşamları gelip, Pazar akşamları dönüyordum uçak ile. Haftada 5000 kilometre yapıyordum… Ozamanları bizim camia çok az tanınıyordu. İlk sefer 1995de geldiler. Frankfurta gelmemi istediler… Oradada tabiki bir vehhabi sıkıntısı gördüm. Almaya´daki müslümanların durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz hocam? Almanya´dakiler Türkiye´dekilere göre birbirine daha tutkun. Azınlık oldukları için mi? Tabiki, kendi dinlerini korumak için daha tutkunlar. Mesela Türkiye´de bir evde namaz kılındığında, bir çocuğun ezan ve kamet okuduğunu bilmem, çünkü her yerde camilerden okunuyor. Ama Almanya´da ´kalk çocuğum, ezan oku´ deniliyor. Evlerden ezanlar sesleniyor. Her evden ezan ve kamet sesleri yükseliyor. Bu benim için önemli. Bu nereden geliyor? Dini korumaktan dolayı. Yani sokaklarda ezan okunmuyorya, onun için evde okuyup çocuklara bu şuuru verme hassasiyeti… Birde eskiden maddi durum Almanya´da daha iyiydi. Uzaklara sohbet için gidilebiliniyordu. Mesela Frankfurtta sohbet yaptığımızda, Viyanadan gelenler oluyordu. Otobüslerle, arabalarla geliyorlardı. Bir Kadir Gecesinde 3000-5000 kişi topladık elhamdülillah. Avro döneminden sonra millet biraz fakirleşti. Tesiri ne oldu? Uzaklardaki sohbete gidemiyorlar. Civardaki iller hiç biri gelemez oldu. Onun için şuan Almanya´da 3000-5000 kişi toplamak çok zor. Çevredeki insanlar, 50-100 kişi zor geliyor. Onun için şuan maddi durumdan dolayı İslami hizmetlerde duraklık olduğunu düşünüyorum. Hocam, Almanya´da son zamanlarda yeni hareketler oluştu. Reform hareketleri. ´İslamı reform edelim, aydınlatalım´ diyenler var. Bundan dolayı ´Aydınlanmış İslam´, ´Avrupa İslamı´, ´Euro İslam´ gibi kavramlar ortaya çıktı. Yani İslam sanki Asya´da, Amerika´da, Avrupa´da farklıymış gibi gösteriliyor. Hocam, İslam´da reform olur mu? İslam´da reform olmaz. İçtihad olur. Şuanda içtihad yapabilecek kimse yok. Onun için şuan kıyas yapılır. Mesela eskiden olmayan yeni bir şey çıktı diyelim. Eski kitaplardada bulunmayan bir şey. O zaman benzerlik aranır, kıyas yapılır ve bu şekilde helal-haram hükmü verilebilinir. Ama reform başka birsey. Reform ne olabilir hocam? Mesela şöyle dersek reform olur: ´5 vakit namaz çok zor geliyor. Halk da yoğunlaştı. İşler arttı. İnsanların gücü azaldı. Namazı 2 vakite indirelim.´ Bu kesinlikle olmaz. Yada ´hacc olmasın, zekat bu sistemde olmasın, zekatı herkes ayrı versin, ben anneme babama vereyim´ demek reformdur. Bukadar kolay bir şekilde hüküm veriyorlar. Allah´ın dinini değiştiriyorlar. Dini değiştirmeye lüzum yok. ´Hastayım kılamıyorum´ diyorsan, oturarak kıl. ´Oturarak kılamıyorum´ diyorsan, kafanı sallayarak kıl. ´Kafamı sallayarakda kılamıyorum´ diyorsan, zaten kılmana gerek yok… Yani alternatifler zaten verilmiş. Reforma ihtiyaç yok. Çünkü her mesele alternatifiyle çözülmüş. Bu manada reform olmaz. Böyle bir görüş, yorum, içtihad olmaz. Peki hocam, Allah sizden razı olsun hocam. Allah sizden razı olsun. Sizi yorduk, kıymetli vaktinizi bize ayırdınız. Çok teşekkür ediyoruz. Ben teşekkür ediyorum. Allah hizmetlerinizi kabul etsin. Publiziert in: Ayasofya, Nr.32, 2010 Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Webmaster Geschrieben 31. August 2015 Autor Teilen Geschrieben 31. August 2015 Link zu diesem Kommentar Auf anderen Seiten teilen Mehr Optionen zum Teilen...
Empfohlene Beiträge