Webmaster Posted January 14, 2011 Share Posted January 14, 2011 Dücane ve Meriç: Mabedin içindeki ve dışındaki adamlar Dücane Cündioğlu tarafından yazılıp Kapı Yayınları tarafından yayımlanan; Cemil Meriç'in çevirmen, düşünür ve eleştirmen yanlarını anlamaya çalışan Bir Mabed Bekçisi, Bir Mabed İşçisi ve Bir Mabed Savaşçısı serisini İBRAHİM ALTAY inceledi İki adam... Birisi mabedin içinde yaşamış ve oraya gömülmüş. Diğeri içeri girip, orada daha önce yaşamış olanın hatıralarına dokunmaya çalışıyor. Modern Türk düşünce tarihinde bir araya gelmeleri en çok merak uyandıracak yazarlardan ikisidir; Cemil Meriç ve Dücane Cündioğlu. İkisi de başkalarının kendileri için yaptığı tanımlamaların dışında, yeni bir kara parçasına ulaşmak için uzun süre kıyıdan uzak kalmaktadır. Cemil Meriç, Balkan Savaşı sırasında Türkiye'ye gelmiş muhacir bir ailenin oğlu olarak 1916'da Hatay'da doğar, 1987'de İstanbul'da yaşama veda eder. Dücane Cündioğlu, 1962'de Meriç'in uzun yıllar mesken tuttuğu Üsküdar'da dünyaya gelir. Cemil Meriç, gençliğinde bir mahkemede komünist olduğunu haykırdığı için ceza alır. Dücane, gençliğinde ülkücü harekete bulaştığı için. Cemil Meriç çoğu tercüme olmak üzere bazıları kayıp 20'den fazla eser verir. Dücane Cündioğlu'nun eserlerinin sayısı şimdiden 30'u geçmiş bulunuyor fakat çevirmenlik yönü ön planda değil. Bu ikisinin bir ortak özelliği daha var: Akarsuyun çağıltısını, durgun suyun sayhasına tercih etmeleri. Bazıları tarafından kayıtsız şartsız beğenilirken diğer bazıları tarafından kayıtsız şartsız eleştirilmeleri... Dücane Cündioğlu'nun, Kapı Yayınları tarafından topluca ve yeniden yayımlanan Cemil Meriç incelemeleri, üç kitaptan oluşuyor: Bir Mabed Bekçisi, Bir Mabed İşçisi ve Bir Mabed Savaşçısı... İlk ikisi 2006 yılında yayımlanan kitaplarda 'bekçi', çevirmen Cemil Meriç'i; 'işçi', düşünür Cemil Meriç'i ve 'savaşçı' da eleştirmen Cemil Meriç'i anlatıyor. Cündioğlu, ilk kitap olan çevirmen Cemil Meriç'i yazmaya Fransa'dan döndükten sonra bir dostunun "Balzac'ı Meriç'in tercümesinden okumalısın," önerisi üzerine karar veriyor ve sonrasında Meriç, Cündioğlu'nu kendi düşünce ve eleştiri dünyasına sürüklüyor. Cemil Meriç söz konusu olduğunda birçok insan onu niye sevdiğini ya da ondan niçin nefret ettiğini anlatmakta zorlanır. Günümüzde moda haline gelen bir ön kabulle herkes onun memleketin en önemli değerlerinden biri olduğunu kabul etmişe benziyor fakat bu durum geçmişte böyle değildi. Çünkü, Meriç'in her biri demir leblebi ağırlığında olan cümlelerini ve görüşlerini anlayıp yorumlamak kolay değil. Meriç, kimsenin adamı olmamaya, arabasına binmemeye gayret eder ve bu gayret onu yalnızlaştırır. Bu, aynı zamanda 'kahramanlaşma' demektir. Meriç'in bu özellikleri dolayısıyla Dücane Cündioğlu, ağır bir yükün altına giriyor. Bu ülkede Cemil Meriç'i niçin beğendiğimizi ve beğenmediğimizi söylemek zor; onu ete kemiğe büründürmek, üstün yanlarıyla ve zaaflarıyla derli toplu bir biçimde değerlendirmek daha zor. Cündioğlu işte bunu yapmaya çalışıyor; yani bu büyük düşünür, eleştirmen ve çevirmeni anlamaya. Onu ne yüceltiyor ne de yerden yere vuruyor. Eleştirilmesi gerektiğini düşündüğü yerlerde eleştiriyor, övülmesi gerekiyorsa övüyor. BEKÇİ, İŞÇİ VE SAVAŞÇI MERİÇ Bir Mabed Bekçisi, diğerlerine göre daha çok iktibasın yer aldığı bir inceleme. Birçok ilginç anekdotlarla süslenmiş; öğrencilerinin ve dostlarının ağzından hatıralar anlatılmış. Cemil Meriç'in yankı bulmuş eleştirilerine ve onlara verilen aynı ölçüde 'zarif' cevaplara yer verilmiş. Orhan Veli'ninki mutlaka okunmalı, mesela. Kitapta, çevirmenliğin nasıl ince bir görgü, birikim ve anlayış gerektirdiğine dair bir örnek var ki, günümüz çevirmenlerinin kulağına küpe olsun diye burada zikretmeden geçmeyelim: "Vekalet sonra razı oldu Sefiller'in tercümesine. Girişte dört satır var. Bir hafta uğraştım, Türkçe (karşılığını) veremedim. Ve yazdım, 'Yapamayacağım tercümeyi,' dedim." Bir Mabed İşçisi'nin girişinde Cündioğlu, Cemil Meriç'in en önemli özelliğinin düşünürlüğü olduğunu ima ediyor ama düşünce dünyasının şifrelerinin kolay kırılamayacağını da kabul ediyor. Yaşamının çeşitli devrelerinde çeşitli 'izm'lerle anılmış olsa bile aslında 'izm'lerle başı çok hoş olmayan bir kişidir Meriç. Bir düşünceye mensup addedilmesi çoğu zaman bir başkasının hamlığından ve yozluğundan kaçışı nedeniyledir. Yine bunu, en güzel kendi kaleminden ve Cündioğlu'nun kitaba epigraf olarak seçtiği cümleden okuyalım: "Ben İstanbul'a gitmek için Kadıköy'den vapura biniyorum. Gayem belli, karşı kıyıya varmak istiyorum. Vapurda yanımda oturanlar beni hiç ilgilendirmiyor." Ve nihayet eleştirmenlik, Meriç'in en keskin yanlarından biridir. Bir Mabed Savaşçısı, kalemini keskin bir kılıç ve bazen mitralyöz olarak kullanan Cemil Meriç'i anlatıyor. Yer yer eleştirilerinde bilgilerinin değil de, duygularının etkisinde kaldığını açığa çıkarsa da bu kitap, Meriç'in polemikçi tarafını bütün tarafsızlığıyla açığa çıkarıyor. Cemil Meriç eleştiriden maksadının şu olduğunu açıkça söylüyor: "İstediğimiz, şaheserlerin kazanç hırsına kurban verilmemesi, yani mabedin bezirganlardan temizlenmesidir." Son paragrafta ilk kez kendi bağlamında kullandığımız ve seriye adını veren mabedin hangi dinin ya da düşüncenin mabedi olduğu konusu karmaşıktır. Cemil Meriç'in çok temel düşüncelerini ifade ederken sıkça başvurduğu bu imgelem onun düşünce dünyasını anlamak bakımından çok önemlidir. Cemil Meriç'in kendi mabedini tasvir ettiği onlarca cümlesinden birkaçı şöyledir: "Her mabed bir Fildişi Kule, her Fildişi Kule bir mabed. O mabedin kandillerini gözlerimin ışığıyla tutuşturdum. O mabedin mihrabında şahlanan alev, kalbimden fışkırıyor. Fildişi Kule'mi senin için hazırladım, meçhul dost." Yukarıdaki cümleler yazar ve eleştirmeni arasındaki farka dair ipuçları taşıyor. Meriç'in görmeyen gözlerinden ve kalbinden şahlanan alevle tutuşturup aydınlattığı bir mabede Dücane Cündioğlu çıplak gözle bakmaya çalışıyor. 40'ına girmeden gözlerini kaybetmesinin de tesiriyle olsa gerek, Meriç, dünyaya gözleriyle bakmadı, bakamadı. Onun tam da aksine Cündioğlu gözlerine yani aklına fazla güveniyor. Meriç'in bir mabedi var ama Cündioğlu'nun bir mabedi olup olmadığını henüz bilmiyoruz. Bu da mabedin dışındaki bir adamın, içindekini anlamaya çalışmasını zevkli hale getiriyor. Quote Link to comment Share on other sites More sharing options...
Recommended Posts
Join the conversation
You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.