Zum Inhalt springen
Qries Qries Qries Qries Qries Qries

Empfohlene Beiträge

17 Temmuz 2014 Perşembe 09:09

[h=1]Risale-i Nur'un basımında kara propaganda yapılıyor[/h]

Kültür Bakanı Çelik: Bediüzzaman'ın talebeleriyle görüştüm

İLGİLİ HABERLER

» Risale-i Nur'un bandrol sorununa çözüm getirildi

 

» Risale-i Nur'un devlet tekeline girdiği iddiası doğru değil

 

 

 

Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, Bediüzzaman Said Nursi'nin bu toprakların yetiştirdiği çok kıymetli bir alim olduğunu belirterek, Risale-i Nurlar'ın irfan hazinesinin değerli parçaları olduğunu söyledi.

 

YAYINEVLERİNDEN BELGE İSTEDİK GELMEDİ!

 

Çelik, 30 Mart'tan sonra seçilen belediye başkanlarına "hayırlı olsun" ziyaretlerinde bulundu. Yüreğir Belediye Başkanı Mahmut Çelikcan'ı ziyaret eden Çelik'e, bir gazeteci, "Risale-i Nurlarla ilgili yaşanan sürece ilişkin" görüşünü sordu. Çelik, Kültür Bakanlığı'na yapılan bir ihbar neticesindeşimdiye kadar yapılan basımların Risale-i Nurlar'ın yasal varislerinden izin alınmaksızın yapıldığı ortaya çıkardığını bildirdi. Bunun üzerine yapılan bütün basımların kaçak durumuna düştüğünü hatırlatan Çelik, "Tabi bu durumda bandrol verilmesi -hukukçu arkadaşlarımızın mütalaaları bu yöndedir- Kültür Bakanlığı açısından mümkün değildir. Bunun üzerini bizim hukukçularımız konuyu incelediler. Ve bu eserleri basmak isteyen yayınevlerine eser sahibinin yasal mirasçılarından belge getirmelerini istediler. Bu belgeyi getireceklerini söyledi pek çok yayınevi. Fakat şu ana kadar yasal varislerden gelen bir belge yok. Bu sebeple biz mevcut mevzuat ve kanunlar, hukuk çerçevesinde bandrolu veremiyoruz. Verdiğimiz andan itibaren suçlu durumuna düşeriz." diye konuştu.

 

KARA PROPAGANDA YAPIYORLAR

 

Belli bir kesimin kendi tabanlarını da incitecek şekilde eserlerin basımı ile ilgili kara propaganda yaptıklarını kaydeden Çelik, şunları kaydetti: "Başbakanımıza, bizlere karşı fevkalade yanlış ifadeler kullanıyorlar. Halbuki bizim burada yapmaya çalıştığımız şey bu eserlerin korunmasıdır. Nihayetinde bu süreçte, merhum Bediüzzaman'ın hayatta olan hemen hemen bütün talebeleri ziyaretimize geldi. Kendileriyle bu durumu paylaştık. Kendileri de aslında eserlerde yapılan tahrifatın bir şekilde önüne geçmesini beklediklerini bunun da bir vesile olabileceğini, şimdiye kadar çok ciddi tahrifatlar yapıldığını, öztürkçeleştirirken ciddi anlam kaymalarının ortaya çıktığını, kendilerinin merhumun bizzat talebesi olması vesilesiyle kendisinden bizzat duydukları şeyin eserlerin orjinali ile korunması, hiçbir şekilde değiştirilmemesi, gerektiği şeklinde olduğunu söylediler."

 

YASAKLAMA, DEVLETLEŞTİRME SÖZ KONUSU DEĞİL

 

Bakan Çelik, "Kimseye basım izni verilmiyor diye bir şey yok. Tam tersine basmak isteyenlerin yasal izni yok. Hukukçular bunu çok iyi biliyorlar. Biz bu süreci yürütürken Bediüzzaman'ın bütün talebelerinin büyük çoğunluğu ile görüştük. Netice itibarı ile yasal varisler de basmak isteyenlere bu belgeyi vermeyince bizim bandrol vermemiz söz konusu olmadı. Şimdi eğer kanunen tek bir yol var o da şu. Belli bir memleket irfanının parçası olmuş ama yasal varisleri bakımından belge alınamamış eserlerin devlet tarafından korunması, basılmasının sağlanması şeklinde bir düzenleme söz konusu olacak. Eserlerin yasaklanması, devletleştirilmesi gibi bir takım ifadeler kullanılıyor. Bunlar söz konusu değil. Bu noktaya da durduk yerde gelinmiş değil. Bu eleştirilere bulunanlara şunu sormak lazım. Ellerinde yasal varislerden verilmiş bir belge var mı? Mesele bundan ibaret."

 

cihan

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

  • Antworten 59
  • Erstellt
  • Letzte Antwort

Top-Benutzer in diesem Thema

17 Temmuz 2014 Perşembe 07:11

[h=1]Risale-i Nur'un devlet tekeline girdiği iddiası doğru değil[/h]

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Hüseyin Çelik, Risale-i Nurların devlet tekeline alındığı iddialarını yalanladı

İLGİLİ HABERLER

» Risale-i Nur'un bandrol sorununa çözüm getirildi

 

» Risale-i Nur'un basımında kara propaganda yapılıyor

 

 

 

Risale Haber-Haber Merkezi

 

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Hüseyin Çelik, Risale-i Nurların devlet tekeline alındığı iddialarını yalanladı.

 

Son günlerde Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri'nin müellifi bulunduğu Risale-i Nur Külliyatı’nın basımının engellendiği veya devlet tekeline alındığı yönünde bazı basın ve yayın organlarında çeşitli iddiaların yer aldığını belirten Çelik, "Öncelikle şunun altını çizmek isterim ki,Risale-i Nur’ların basım ve yayımının zorlaştırıldığı, engellendiği veya devlet tekeline alındığı iddiaları kesinlikle doğru değildir" dedi.

 

Risale-i Nur'un basımı ile ilgili problemin nasıl aşılmaya çalışıldığını kamuoyu ile paylaşmak istediğini ifade eden Çelik, açıklamasını maddeler halinde sıraladı:

 

BEDİÜZZAMAN TALEBELERİNİ ATANMIŞ VARİS TAYİN ETMİŞTİR

 

1-Kanunen bir müellifin vefatından sonra basılı eserler 70 yıl boyunca koruma altındadır. Yani bir müellifin atanmış veya sıhri (akrabalıktan kaynaklanan) varislerinin izni olmadan 3. Şahıslar bu eserleri basamazlar.

 

2- Bediüzzaman Hazretleri’nin vefatının üzerinden 54 yıl geçmiştir ve daha 16 yıl boyunca bu eserler koruma altında olacaktır.

 

3- Daha önce bandrol alıp Külliyatı basan birçok yayınevi koruma süresinin dolduğunu beyan etmiş ve ilgililer de beyana itibar ederek işlem yapmışlardır. Herhangi bir itiraz olmadığı için de her isteyene bandrol verilmiştir.

 

4-Bediüzzaman Hazretleri, sağlığında 10’dan fazla talebesini atanmış varis tayin etmiş ve eserlerinin basımını onlara havale etmiştir.

 

GEREKSİZ SADELEŞTİRME ÜZERİNE TALEBELERİ MAHKEMEYE MÜRACAAT ETTİ

 

5- Son yıllarda Risale-i Nur eserlerinde bazı gereksiz sadeleştirmeler ve tahrifatlar yapılıncahayatta bulunan atanmış varis olan talebeler, mahkemeye müracaat etmişlerdir. Bu müracaat üzerine, Risalelerin kanunlara aykırı şekilde basıldığı ortaya çıkmıştır.

 

6-Atanmış varislerin elindeki belgeler, noter tasdikli olmadığı için mahkeme ilk etapta, söz konusu şahısların Bediüzzaman’ın atanmış varisleri olduğunu kabul etmemiştir. Mahkeme süreci halen devam etmektedir. Dolayısıyla şu aşamada “Ağabeyler” denen varislerin birilerine basım için muvafakat vermeleri mümkün değildir.

 

7- Bunun dışında Bediüzzaman Hazretleri’nin 4 kanuni varisi vardır. Merhum Abdülmecid Ünlükul ‘un kızı Saadet Hanım ile Merhum Suat Ünlükul’un üç evladı. Bu varislerden dördünün birden bir yetki belgesini imzalamaması halinde işlem yapmak kanunen mümkün değildir. Saadet Hanım, hiç kimseye muvafakat vermeme konusunda kararlılığını sürdürmektedir.

 

BAŞBAKAN ÇÖZÜM İÇİN TALİMAT VERDİ

 

8-Her iki yol ve koldan konu çözülemediği için mevzu Sayın Başbakan’a intikal etmiş ve Sayın Başbakan Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Ömer Çelik’e meseleyle ilgili bir çözüm üretmek üzere talimat vermiştir.

 

9- Torba Kanun kapsamında yapılan düzenleme ile koruma süresi dolmadan eserlerin kamuya mal edilmesi, dolayısıyla basılıp yayımlanması mümkün kılınmaktadır.

 

10- “Eskiden herkes istediği gibi basıyordu” diyenler çıkacaktır. Şu anda mahkemede devam eden davadan dolayı eskinin sürdürülmesi mümkün değildir.

 

İŞARAT'ÜL İ'CAZ'I BASAN İKTİDAR ZORLAŞTIRMAZ

 

11- İşaratül-İ’caz’ı Diyanet eliyle basıp dağıtan iktidarın Risale-i Nurların neşrine mani olmak veya zorlaştırmak gibi bir tavrı olamaz.

 

12- Üstad Bediüzzaman Hazretleri’nin “Ağabeyler” denen talebeleri Kültür Bakanı’nı ziyaret ederek gündemdeki düzenleme ile ilgili muvafakatlarını ve memnuniyetlerini bildirmişlerdir.

 

İTİRAZI OLANLARIN ALTERNATİF ÇÖZÜM ÖNERİSİ BİLE YOK

 

13-Başta Sayın Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik olmak üzere, konuyla ilgili tüm bürokratlarla yaptığım görüşmelerde, hepsinin bu problemi çözme yönünde son derece iyi niyetli çabalar içerisinde olduklarını gördüm.

 

14- Ayrıca gündemdeki yasal düzenlemeye yönelik itirazları olanlar, bugüne kadar alternatif bir çözüm önerisi getirmemişlerdir.

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

  • 3 Wochen später...

07 Ağustos 2014 Perşembe 11:31

[h=1]Risale-i Nur'u da ilgilendiren madde TBMM'de kabul edildi[/h]

148 maddelik torba kanun tasarısının Risalelerle de ilgili olan 90. maddesi TBMM'den geçti

Risale Haber-Haber Merkezi

 

Torba kanun tasarısında yer alan ve Risale-i Nur’ların Kültür Bakanlığı korumasına alan madde Meclis Genel Kurulu’nda kabul edildi.

 

148 maddelik torba kanun tasarısının Risalelerle de ilgili olan 90. maddesine muhalefet milletvekilleri itiraz etti. Madde iktidar milletvekillerinin oylarıyla kabul edildi.

 

Maddeye göre Bakanlar Kurulu, ‘memleket kültürü için önemi haiz görülen eserler üzerindeki hakları, hak sahiplerine münasip bir bedel ödeyerek koruma süresinin bitiminden önce, kamuya mal edilebilecek.’

 

Bu madde ile Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur eserleri belirli kriterlere göre basılacak ve sadeleştirme gibi tahrifatlar önlenecek.

 

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

[TABLE=width: 70%]

[TR]

[TD=align: center][h=1]Bandrol kördüğümü nasıl çözülür?[/h][/TD]

[/TR]

[TR]

[TD][TABLE]

[TR]

[TD=align: center]Yusuf Çağlayan[/TD]

[/TR]

[/TABLE]

[/TD]

[/TR]

[/TABLE]

[TABLE=width: 98%]

[TR]

[TD][TABLE=width: 75%]

[TR]

[TD=bgcolor: #FCE66E, align: left][/TD]

[/TR]

[TR]

[TD=bgcolor: #FFFFE8]

Çıkarılacak yasa, mirasçıların ihtilafı şartına bağlanmış bir düzenlemedir. Çünkü bu ihtilaf bilinmektedir. Çözümde, camianın bir kısmının eserler orijinaline döner, sadeleştirilmesi ve tahrifatı önlenir, Bediüzzaman da zaten hükümet eliyle basılmasını arzu etmişti gibi gerekçelerle, bu yasal değişikliği destekliyor. Bir kısmı ise, sadece yasanın çıkarılmasının önlenmesi yönünde kampanya yapıyor. Yani, yine ihtilaf ve daima ihtilaf…Hâlbuki ister yasa çıksın ve isterse çıkmasın, asıl çözüm, şu ihtilafların ortadan kaldırılması, bu yolda mesailerin teksif edilmesi, eserlerin orijinali ile ve en faydalı bir biçimde neşri konuları bizatihi camianın çözmesi gereken meseleler değil mi? Bu ihtilafların yol açtığı ümitsizlik, camiada üçüncü çözüm yollarını besliyor maalesef.

[/TD]

[/TR]

[TR]

[TD=bgcolor: #FCE66E, align: right][/TD]

[/TR]

[/TABLE]

 

 

Bediüzzaman’ın Vasiyeti

[TABLE=width: 85%]

[TR]

[TD=class: ozel, align: justify]“Vasiyetnamemdir. Aziz, sıddık kardeşlerim ve vârislerim! Ecel gizli olmasından, vasiyetname yazmak sünnettir. Benim metrukâtım ve Risale-i Nur'dan olan benim hususî kitaplarım ve güzel ciltlenmiş mecmualarım vesair şeylerimin bütününü, Gül ve Nur fabrikalarının heyetine, başta Hüsrev ve Tahirî olarak o heyetten on iki kahraman kardeşlerime vasiyet ediyorum. Onlara bırakıyorum ki; emr-i hak olan ecelim geldiği zaman, benim arkamda o metrukâtım, benim bedelime o sadık ve mübarek ellerde hizmet-i Nuriye ve imaniyede çalışsın ve istimal edilsin.”Bu vasiyet metni dipnotunda geçen isimler şunlardır: Hüsrev ve Tahirî, Kardeşi Abdülmecid, Zübeyr, Mustafa Sungur, Ceylan, Mehmed Kaya, Hüsnü Bayram, Rüşdü, Abdullah, Ahmed Aytimur, Âtıf, Tillo'lu Said, Mustafa, Mustafa, Seyyid Sâlih.(Emirdağ Lahikası-1, s. 136)

[/TD]

[/TR]

[/TABLE]

Vasiyetin Yürürlükteki Mevzuata Göre Hukuki Mahiyeti

Vasiyet, ya terekenin mülkiyetini temlik eder. Veya terekenin ne maksatla, ne yolda ve nasıl ve kimler tarafından idare edileceğini ifade eder. Vasiyet metninde “Benim metrukâtım ve Risale-i Nur'dan olan benim hususî kitaplarım ve güzel ciltlenmiş mecmualarım vesair şeylerimin bütününü, (…)vasiyet ediyorum. Onlara bırakıyorum” ifadesi, vasiyete konu terekeyi ifade ederken; “benim arkamda o metrukâtım, benim bedelime o sadık ve mübarek ellerde hizmet-i Nuriye ve imaniyede çalışsın ve istimal edilsin.” İfadesi ise, vasiyet edilenlerin sorumluluğunu açıklamaktadır. Bu iki ifade birlikte değerlendirildiğinde, vasiyetten maksadın, Bediüzzaman’ın geriye bıraktığı mal varlığını ismi geçenlerin şahsına temlik etmek, yani onların bu terekeyi mülk edinmeleri değil, Risale-i Nur merkezli iman ve Kur’an hizmetinin Bediüzzaman’ın bedeline, vasiyet ettiği kişiler ve teşkil ettikleri şahs-ı manevi eliyle devam ettirilmesidir.

5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 63 ncü maddesi: “Bu Kanunun tanıdığı mali haklar miras yolu ile intikal eder. Mali haklar üzerinde ölüme bağlı tasarruflar yapılması caizdir.” Hükmünü taşımaktadır. Bu maddeye göre, fikir ve san’at eserlerine dair haklar normal olarak miras yolu ile intikal eder. Ancak, sahibi tarafından vefattan önce ölüme bağlı tasarrufa da konu olabilir.

Bediüzzaman’ın “Vasiyetnamemdir” başlığı altındaki iradesi, bir ölüme bağlı tasarruf mudur? Ölüme bağlı bir tasarrufla terekenin taksimi ve temliki midir?

Bu maddede geçen “ölüme bağlı tasarruf” tan kasıt, terekeyi taksim eden veya fikri hakları temlik eden, yani mülk edindiren bir tasarruftur. Ancak, Bediüzzaman’ın iradesi, Risale-i Nur’ları belirttiği şahıslara taksim etmek veya mülk edindirmek değildir. Bu vasiyet, “vefattan sonra kalan malımdan şöyle hayır hasenat yapılsın, cenazem şuraya defnedilsin” gibi mirasçılarına ve sevdiği kişilere bir sorumluluk getiren vasiyet nevindendir. Mülkiyet taksim ve temlik eden bir vasiyet değildir. Bediüzzaman’ın iradesi ve maksadı, maddi temlik değil, manevi temliktir. Yani, Risale-i Nur merkezli iman ve Kur’an hizmetinin, vefatından sonra kendine bedel, ismi geçen talebeleri eliyle sürdürülmesi ve kendisinin açtığı bu hizmet çığırının devamlılığını sağlamaktan ibarettir.

Vasiyet mülkiyet temliki olsa idi, vefatı müteakiben bir tereke tespiti yaptırılırdı. Vasiyet edilen kişilerin de hakkını tespit eden bir mirasçılık belgesi alınırdı. Başta kardeşi Abdülmecit Ünlükul olmak üzere, vefat eden talebelerinin geriye kalan çocukları normal miras yoluyla Risale-i Nur üzerinde mali haklara sahip olurlardı. Bu talebelerin çoğu vefat ettiğine göre, çocuklarına böyle bir miras intikal etmiş midir? Böyle bir durum tartışmasız bir biçimde söz konusu değildir ve olmamıştır.

Vasiyetin vasiyet edilenlere sorumluluk yanında bir hak da sağladığı farz edilse bile, bu hakkın, vasiyet edilen talebelerine hayatları ile sınırlı bir hak niteliğinde olacağıdır. Eğer bir tasarruf, kişilerin hayatı ile sınırlı bir şartla hak sağlıyor ise, o şahısların vefatı ile vasiyetteki haklar, asıl mirasçılara avdet eder. Yani geri döner.

5846 Sayılı FSEK.nun “Hakkın eser sahibine avdeti” başlığını taşıyan 59 ncu maddesi, “Eser sahibi veya mirasçıları mali bir hakkı “muayyen bir gaye zımmında” yahut muayyen bir süre için devretmişlerse gayenin ortadan kalkması veya sürenin geçmesiyle ilgili hak, sahibine avdet eder. Bu hüküm, başkasına devrine sözleşme ile müsaade edilmemiş olan mali bir hakkı iktisap eden kimsenin ölümü yahut iflası halinde cari değildir; meğer ki, işin mahiyeti icabı, hakkın kullanılması, iktisap edenin şahsına bağlı bulunsun.” Hükmü karşısında, “vasyetnamemdir” başlıklı vasiyetteki muayyen gaye, Risale-i Nur merkezli iman ve Kur’an hizmetidir ve süresi de, vasiyet edilenlerin hayatları ve şahısları ile sınırlıdır. Dolayısıyla bu talebelerin vefatı ile eserler üzerindeki bu kanunun koruduğu haklar, bu talebelerin mirasçılarına geçmez, bilakis, Bediüzzaman’ın kanuni mirasçılarına avdet eder.

Vasiyetname ile ilgili diğer bir hukuki durum: Vasiyetnamede geçen “Benim metrukâtım ve Risale-i Nur'dan olan benim hususî kitaplarım ve güzel ciltlenmiş mecmualarım vesair şeylerimin bütünü” sözleri vasiyetin yapıldığı tarihteki asıl ve çoğaltılmış nüshalar üzerindeki mülkiyet hakkını temlik etse dahi, 5846 sayılı Kanunun 57 nci maddesi, “Asıl veya çoğaltılmış nüshalar üzerindeki mülkiyet hakkının devri, aksi kararlaştırılmış olmadıkça, fikri hakların devrini ihtiva etmez” hükmünü getirmiştir.

Bu maddeye göre, eğer Bediüzzaman vasiyetnamesi yazıldığı tarihteki Asıl veya çoğaltılmış nüshalar üzerindeki mülkiyet hakkının temliki ise, bu temlik fikri hakların devrini ihtiva etmemektedir.

5846 Sayılı FSEK.nun 60 ncı maddesine göre, Eser sahibi yahut mirasçıları, kendilerine kanunen tanınan mali haklardan, önceden vaki tasarruflarını ihlal etmemek şartıyla, bir resmi senet tanzimi ve bu hususun Resmi Gazete'de ilanı suretiyle vazgeçebilirler. Vazgeçme, ilan tarihinden başlayarak koruma süresinin bitmesi halindeki hukuki neticeleri doğurur. Bu maddede öngörülen anlamda ve belirtilen şekil şartına uygun bir feragat da söz konusu değildir.

Bütün bu kanuni hükümler karşısında, Bediüzzaman’ın kanuni mirasçıları kardeşi Abdülmecit Ünlükul silsilesi ile Kızı Saadet Hanım ve oğlu Suat Ünlükul’un eşi Şükran Hanım ve çocuklarından ibarettir. Bediüzzaman’ın vasiyette bulunduğu isimlerden biri de, kardeşi Abdulmecit Ünlükul’dur. Vasiyet bütün mali hakların temliki mahiyetinde kabul edildiği takdirde dahi, Abdülmecit Ünlükul vasiyet gereği hissedardır. Öte yandan diğer hissedarlara karşı da mahfuz(dokunulmaz) hisseye sahiptir. Dolayısıyla, vasiyet bir tereke üstünde yasal mirasçılar dışındaki üçüncü kişiler lehine ölüme bağlı bir tasarruf kabul edilse dahi, Abdülmecit Ünlükul’un hem lehine tasarrufta bulunulanlar arasında yer alması ve hem de kanuni mirasçı olması sebebiyle mahfuz hisse sahibi olması sebebiyle O’nun mirasçıları Suat Ünlükul silsilesi ve Saadet hanım kanuni mirasçı konumundadırlar.

Son olarak, mevzuat boyutu ile açıklamaya çalıştığımız bu hususlar, kesinleşmiş bir yargı kararına da konu olmuştur. Şöyle ki, 1994 tarihinde Bediüzzaman’ın vasiyetinde adı geçen talebelerinden A. Aytemur tarafından, vasiyette adı geçmeyen Sıddık Dursun tarafından yapılan neşriyatın durdurulması için açılan dava, İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesinde görülmüştür.

Dava dilekçesinde özetle: Saidi Nursi tarafından yazılan Risale-i Nur Külliyatı adlı eserlerin telif haklarının yazar tarafından kendilerine (A.Aytemur) devir ve temlik edildiği, bu eserler dizisi üzerinde hiçbir hakkı bulunmayan davalıların (Sıddık Dursun) izinsiz olarak eserleri hem de tahrifatlar yaparak yayınladıklarından bahisle, davalıların fiillerinin telif haklarını ihlal edici nitelikte olduğunun tespitine, eserlerin toplatılmasına(50.000.000 Lira) maddi zararın tahsiline karar verilmesi talep edilmiştir.

Davalılar, davacıların yazarın mirasçısı olmamaları sebebiyle dava açamayacaklarını(yani davada taraf ehliyetleri olmadığını) savunmuş ve davanın reddini talep etmiştir.

Davayı gören İstanbul 2 nci Asliye Ticaret Mahkemesi, 10.11.1994 gün ve 1994/494-1422 Sayılı kararında: İddia, savunma ve dosyadaki yazılı kanıtlara göre, davacıların dava konusu eserler dizisinin yazarı olan Saidi Nursi adıyla tanınan Said Okur’un mirasçıları olmadıkları, davacıların dayandıkları ve yazarın 23.03.1960 tarihinde ölümünden sonra 22.10. 1963 tarihinde noterlikçe onaylanmış belgenin Medeni Kanunun 479-484 maddeleri uyarınca düzenlenmiş resmi vasiyetname olarak kabul edilemeyeceği; aynı belgenin M.K.nun 485 nci maddesi anlamında elyazısıyla vasiyetname olup olmadığının hukuken tespiti ise, bu hususta yetkili Sulh Hukuk Mahkemesince verilecek vasiyetnamenin tenfizi kararına bağlı olduğu, bu konuda davacılar vekiline mehil verilmesine rağmen, böyle bir karar ibraz edilmediği, yazar Sait Okur mirasçılarından Suat Ünlükul’un 15.01.1987 tarihli telif hakkı devrine ilişkin belgenin M.K.nun 581 nci maddesi gereğince tüm mirasçıların muvafakatleri bulunmamakla geçerli olmadığı, böylece davacıların Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 66 ncı maddesinde düzenlenen davaları açma haklarının bulunmadığından bahisle davanın reddine karar vermiştir.

Kararın davacılar tarafından temyizi üzerine, duruşmalı olarak yapılan temyiz incelemesi sonunda, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 11.07.1995 Tarih ve 1995/3593-5954 Sayılı ilamı ile İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin davanın reddine dair kararı onanmıştır. Aynı Yargıtay Dairesinin 02.11.1995 Tarih ve 1995/7224-8240 Sayılı Karar ile de davacı tarafın karar düzeltme talebi reddedilmiştir.

Bu yargı kararı ne anlama gelmektedir? Bu karar ile davacıların dayandığı vasiyetnamenin mevzuata uygun bir resmi veya el yazısı vasiyetname niteliğinde olmadığı, Suat Ünlükul’un diğer mirasçılardan bağımsız olarak verdiği telif hakları devrinin de geçerli bulunmadığı, davacıların eserin telif haklarına sahip olmadıkları, üçüncü kişilerin yaptıkları neşriyata karşı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 66 ncı maddesinde düzenlenen davaları açmada taraf ehliyetlerinin bulunmadığı hükme bağlanmıştır. Bu hükümde aynı zamanda telif haklarını devir yetkisinin kanuni mirasçılara ait bulunduğu da dolaylı olarak vurgulanmıştır.

Sonuç olarak, gerek 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu, gerek Medeni Kanun hükümleri ve gerekse yukarıda naklettiğimiz yargı kararı karşısında Bediüzzaman’ın eserlerinin mali hakları, telif hakları kanuni mirasçılarına aittir. Miras bırakan, mirasçılar ve üçüncü kişiler arasındaki istisnai durum ise üç şekilde gerçekleşir; birincisi miras bırakanın sağlığındaki ölüme bağlı tasarrufu ile terekesini üçüncü kişilere bırakması( bu takdirde kanuni mirasçıların mahfuz hisselerine dokunulamaz), ikincisi, miras bırakanın kanuni mirasçılarını mirastan yoksun bırakması; üçüncüsü ise, mirasçıların mirası reddetmeleridir. Bu üç durumun da söz konusu olmadığı yargı kararı ile kesinleşmiştir. Yani telif hakları sahipleri kanuni mirasçılardır. Kanuni mirasçılar bu güne kadar Risale-i Nur’un neşrine zarar verecek bir tavır ve davranış göstermemişler, bu sebeple eserler günümüze kadar Bediüzzaman’ın vasiyetindeki hizmet maksadına uygun bir şekilde günümüze kadar kesintisiz olarak neşredilmiştir.

5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 47 nci maddesi

Risale-i Nur külliyatı, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’na göre müellifine ve vefatında ise mirasçılarına bu kanunda tanınan hakları sağlayan ilmi bir eser niteliğindedir. Bu kanunun 27 nci maddesine göre, koruma müellifinin vefatından itibaren, yani 1960 yılından itibaren 70 yıl olup, 2030 yılında sona erecektir.

Kanunun 47 nci maddesi: “Bir kararname ile memleket kültürü için önemi haiz görülen bir eser üzerindeki mali haklardan faydalanma salahiyeti, hak sahiplerine münasip bir bedel ödenmesi suretiyle koruma süresinin bitiminden önce kamuya maledilebilir.

(Değişik: 21/2/2001 -4630/24 md.) Bu hususta karar verilebilmesi için eserin Türkiye'de veya Türkiye dışında Türk vatandaşları tarafından vücuda getirilmiş olması ve aynı zamanda yayımlanmış eser nüshalarının iki yıldan beri tükenmiş bulunması ve hak sahibinin uygun bir süre içinde eserin yeni bir baskısını yapmayacağının tespit edilmesi gerekir” hükmünü taşımaktadır.

Bu madde, Bakanlar Kurulu kararı ile Kültür Bakanlığına ancak hak sahiplerinin uygun bir süre içinde bir baskısını yapmayacağının anlaşılması şartı ile koruma süresinin bitiminden (2030 yılından) önce kamuya mal etme hakkı tanıyor. Bu madde yürürlükte bulunduğu sürece, kanuni mirasçılar istedikleri yayınevleri ile sözleşme yaparak neşriyatı sürdürebileceklerdir. Hükümet ve şu an itibariyle Kültür Bakanlığına müracaat eden camia mensupları bu durumu bir sorun olarak algılıyorlar. Bu sebeple de yasal düzenleme yoluna gidiyorlar.

İhtilafların Maliyeti

Tartışmalara konu yasal düzenleme ne getiriyor? Değişiklik "Kanun uyarınca, esere ilişkin koruma süresi, eser sahibinin yaşadığı müddetçe ve ölümünden itibaren 70 yıl devam etmektedir. Bu itibarla eser sahibinin ölümünden itibaren 70 yıl geçmemesi halinde eserlerin kullanımına ilişkin olarak mirasçılarından izin alınması zorunludur. Ancak eser sahibinin mirasçısının tespit edilememesi, tespit edilse dahi mirasçıya ulaşılamaması ya da mirasçılar arasındaki ihtilaflar dolayısıyla mirasçıların birlikte hareket edememeleri sebepleriyle ülkemiz kültür hazinesini oluşturan birçok kitap, beste, güfte ve benzeri eserler topluma sunulamamaktadır." Gerekçesine dayandırılıyor.

Bu gerekçe açıkça şunu demek istiyor: Risale-i Nur’ların telif hakları Bediüzzaman’ın kanuni mirasçılarına aittir. Mirasçıların tespit edilememesi veya ulaşılamaması bu düzenlemenin asıl gerekçesi değildir. Çünkü mirasçılar bellidir ve kolayca ulaşılabilecektir. Değişiklik aslında “mirasçılar arasındaki ihtilaflar dolayısıyla mirasçıların birlikte hareket edememeleri sebepleriyle” gerekçesine dayandırılıyor.

Kısaca ve özetle ve esefle belirtelim ki, bu olayın altından da ihtilaf çıkıyor. Bu yasa değişikliğinin içinde bulunduğumuz ihtilafların net bir tokadı olduğu çok açıktır. Yasa değişikliğinin ihtilaftan istifade edilerek çıkarılmak istenmesi, bugüne kadar yaşanan ihtilafların maliyetinin, Risale-i Nur’un neşrinin durdurulması boyutuna gelip dayandığını gösteriyor. Eğer Risale-i Nur camiası, Bediüzzaman’ın orijinal olarak bırakıp teslim ettiği eserleri bu orijinal hali ile neşretme konusunda dahi bir mutabakat sağlayamıyorsa, bunun nasıl sonuçlara meydan verdiği, bu yaşanan bandrol sorunu ile net olarak ortaya çıkmış bulunuyor.

Kanun değişikliğinde bahsedilen ihtilaf, mirasçıların ihtilafı denilebilir. Bediüzzaman’ın kanuni mirasçısı olmayıp da Kültür Bakanlığına müracaat edenler, vasiyeti gerekçe göstererek mirasçı biziz, bu vasiyetle Bediüzzaman telif haklarını bize devretti diyerek müracaat ediyorlar. Oysa yargı kararı var, telif haklarının sahibi kanuni mirasçılardır. Aynı şekilde, camianın kanuni mirasçılarla geçmiş ilişkilerinin de kopuk olduğu malumdur. Kanuni mirasçıların vasiyetnamede ismen zikredilen Abdülmecit Ünlükul vasıtası ile sadece kanuni mirasçılığı değil, aynı zamanda ve birinci dereceden manevi varis olmanın sorumluluğunu da tevarüs ettikleri açıktır. Şahsen tanıdığım birkaç kanuni mirasçının, aynı zamanda bu manevi sorumluluğu da bütün derinliği ile hissettiklerine hüsnü şehadet etmeyi bir borç bilirim. Örneğin ismini bizzat Bediüzzaman’ın koyduğu Seyda Ünlükul… Uzun zaman birlikte görev yaptık ve Bediüzzaman’ın camiaya bir yadigârı olarak hiçbir zaman irtibatımı kesmedim. Emekliliğini müteakiben içine düştüğü çok önemli maddi sıkıntıları yakinen biliyorum. Bu sıkıntılara rağmen, kendisine telif haklarını devretmesi karşılığında açık olarak verilen senetleri daima şahsımla paylaşmış ve hiçbir zaman böyle bir şeyi düşünmemiş, sadece üzüntülerini ifade etmiştir. Camianın aralarındaki ihtilaflara üzüntülerini ve nerede duracağı noktasında çıkmazlarını hep şahsımla paylaşmıştır. Bu sıkıntıların aşılmasında üzerine düşecek bir vazife olup olmadığın hep sorgulamıştır. Camianın kanuni mirasçılara mesafeli olmasının birinci menfi etkisi budur. İkinci etkisi ise, kanuni mirasçılardan Saadet Hanım üzerinde ortaya çıkmıştır. Hem bu mesafe ve hem de, kendisi ile görüşenlerin bu görüşmeleri camia içinde yaşanan ihtilaflar bağlamında yapmaları, Saadet Hanımda bir güvensizlik duygusunu beslemiş ve Risale-i Nur’ların neşrine bir zarar gelmesine alet edileceğim endişesi ile her şeyden elini eteğini çekmesi şeklinde ortaya çıkmıştır. Şu anda diğer mirasçılarla ilişkisi dahi bu endişe ve güvensizlik çerçevesinde gerçekleşmektedir. İşte bu durumu bilen(!) Kültür Bakanlığı da, mirasçılar arasındaki bu ihtilafı gerekçe yaparak Risale-i Nur’ların neşrini kamuya mal etmek(!) adına böyle bir yasal düzenleme yapmaktadır.

Bandrol Kördüğümü Nasıl Çözülür?

Basına akseden bilgilere göre, Kültür Bakanlığı telif hakları konusunda ihtilaf bulunduğu ve bu hususta dava sürecinin devam ettiği gerekçesi ile bandrol verme işleminin askıya alındığını bildiriyor. Böyle bir dava mevcut ise, hukuken davada taraf teşkili gerekir. Bu yasal bir zorunluluktur. Dava açanlar, davayı ilgili tarafa ihbar etmek zorundadır. Taraf teşkili yapılmadan bu davanın hükme bağlanması mümkün değildir. Aksi takdirde verilecek karar, taraf teşkili yapılmadan üretilmiş bir karar olacaktır ki, hukuken geçersiz bir karar olacaktır.

Davanın ihbar edilmesi gereken taraf elbette ki, kanuni mirasçılardır. Bildiğimiz kadarı ile kanuni mirasçılardan Seyda Ünlükul, kendisi ve annesi, kardeşleri adına Kültür Bakanlığına müracaatla kanuni mirasçı olduğunu veraset ilamı ile belgelemiştir. Davanın görüldüğü mahkemeye davaya katılan sıfatı ile iştirak etmek için bu mahkeme ile ilgili bilgi talep etmiştir. Ancak ne dava kendisine ihbar edilmiş ve ne de davaya katılması için gereken bilgiler kendisine ulaştırılmamıştır. Davanın ihbarı yasal bir zorunluluk olduğuna göre, ortada böyle bir dava bulunmadığı anlaşılmaktadır. Dava söyleminin, yasal değişiklik için gerekli sürenin kazanılmasına matuf olduğu kanaatindeyim.

Çıkarılacak yasa, mirasçıların ihtilafı şartına bağlanmış bir düzenlemedir. Çünkü bu ihtilaf bilinmektedir. Çözümde, camianın bir kısmının eserler orijinaline döner, sadeleştirilmesi ve tahrifatı önlenir, Bediüzzaman da zaten hükümet eliyle basılmasını arzu etmişti gibi gerekçelerle, bu yasal değişikliği destekliyor. Bir kısmı ise, sadece yasanın çıkarılmasının önlenmesi yönünde kampanya yapıyor. Yani, yine ihtilaf ve daima ihtilaf… Hâlbuki ister yasa çıksın ve isterse çıkmasın, asıl çözüm, şu ihtilafların ortadan kaldırılması, bu yolda mesailerin teksif edilmesi, eserlerin orijinali ile ve en faydalı bir biçimde neşri konuları bizatihi camianın çözmesi gereken meseleler değil mi? Bu ihtilafların yol açtığı ümitsizlik, camiada üçüncü çözüm yollarını besliyor maalesef. Meşveret yerine hakem yöntemine gidiliyor. Hâlbuki meşveret denilen şey, tam da bunun için, en güzelinin, en doğrusunun tespiti ve hayata geçirilmesi için. Ne var ki, meşveret yapılamıyor. Acaba Bediüzzaman günümüzde yaşasaydı, var sayalım ki camia birkaç cemaatten de oluşsa, acaba bütün bu cemaatlerin iştirak ettiği bir meşveret yapmaz mıydı? Çözümü bunda görmez miydi? Herkes vicdanını dinlese böyle olacağı cevabını alacaktır. O zaman çözüm böyle umumi bir meşverettir. Umumi meşveret yapılmadıkça, meşveretler hep hususi dairelerde yapıldıkça, hususi meşveretlere umumi meşveret namı verildikçe, ihtilaflar yığılmaya devam edecektir. Cemaatler arası ihtilaflar çıkması ve bandrol olayında yaşadığımız gibi bundan herkesin ve umumi hizmetin zarar görmesinin sebebi, cemaatler arası meşveretin yokluğudur. Camianın hiç değilse Risale-i Nur’ların neşri konusunda olsun, bütün camiayı ilgilendiren konularla sınırlı olsun bir umumi istişare yapabilmesi, kanuni mirasçılarla sağlıklı, güzel, güven verici ilişkiler geliştirebilmesi gerekiyor. Başta Yeni Asya, bütün cemaatler hassasiyetini bu noktada teksif etmeli. Umumi meşverete ön ayak olmalı. Hakeza…

 

 

http://www.karakalem.net/imgs/red.gify_caglayan@yahoo.com.tr

[TABLE=width: 100%]

[TR]

[TD=width: 100%] [/TD]

[TD=class: datelog, align: right] 07/08/2014[/TD]

[/TR]

[/TABLE]

[/TD]

[/TR]

[/TABLE]

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

14 Ağustos 2014 Perşembe 08:14

[h=1]Aytimur ağabeyden Başbakana Risale-i Nur mektubu[/h]

Said Nursi'nin talebelerinden Ahmet Aytimur ağabey, Risale-i Nur'un basılmasıyla ilgili Başbakan Erdoğan'a mektup gönderdi

Abdurrahman İraz'ın haberi:

 

RİSALEHABER-ÖZEL

 

Bediüzzaman Said Nursi'nin talebelerinden Ahmet Aytimur ağabey, Risale-i Nur'un basılmasıyla ilgili Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a bir mektup gönderdi. Neşir hakkına dair mektupta ilgili belgeler de yer aldı.

 

İşte o mektup ve belgeler:

 

Sayın Başbakanımız Recep Tayyib Erdoğan Beyefendi;

 

Malumunuz üzere Risale-i Nur’lara bandrol meselesi yaklaşık üç-dört aydır devam etmektedir ve bu sürede hiçbir yayınevine ve kimseye bandrol verilmemiştir.

 

Esasen Risale-i Nurların nasıl ve kimler tarafından basılacağı, Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin hayatında bu mesele ayan beyan tesbitlidir.

 

Bizler Risale-i Nurların hukukunun korunması bakımından memnun olmakla birlikte hak sahiplerine de basım hakkının verilmesi, hatta bunun bir statütüye bağlanmasının ehemmiyetini arz etmek isteriz.

 

Çünkü eskiden beri sizlere muhalif olanlar ve şimdi de onlara iltihak edenlerin elinde bu mesele sizlerin aleyhinde istimal edilebilir hale gelmektedir. Bu hal hem Risale-i Nur neşriyatına, hem sizlere zarar verebilir.

 

Üstad Hazretleri, bütün yakın talebelerinin şehadetiyle Risale-i Nurların basım işini İstanbul’da Ahmet Aytimur’a (Envar Neşriyat) Ankara’da Said Özdemir’e (İhlas-Nur Neşriyat) bizzat vermiştir ve fiilen de bu altmış beş senedir böyle gerçekleşmiştir.

 

Bediüzzaman Hazretleri bu vazifeyi vermekle birlikte bu vasiyetini resmen yayınlanan kitaplarında mektup olarak neşrettirmiştir. Bununla kalmamış Emirdağ talebelerinden Mehmet Çalışkan ve Hamza Emek şahitliğinde 20.01.1960 tarihli noterden tasdikli bir vasiyetname yazdırmıştır. Buradaki vasiyetinde zikrettiği talebelerinden bugün hayatta kalanları Ahmet Aytimur, Said Özdemir ve Hüsnü Bayram’dır.

 

Bediüzzaman Hazretlerinin vefatından sonra, Konya’da bir şahsın yayınladığı mecmuaya Risale-i Nurlardan iktibas yapması ve bahisler yayınlaması üzerine; o zaman Konya’da ikamet etmekte olan Bediüzzaman Hazretlerinin nesebi kardeşi ve tek kanuni varisi hükmündeki Abdülmecid Nursi Efendi (Ünlükul) bu neşriyata itiraz etmiş ve yayın hakkının kendisinde olduğunu söyleyerek dava açmıştır.

 

Bunun üzerine bu neşriyatı yapan şahıs da, Avukat Bekir Berk’i dava vekili olarak tayin etmiştir. Bekir Berk Abdülmecid Nursi (Ünlükul) Ağabey ile görüşmesinde ağabeyi Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin yakın talebelerinden sekiz kişiyi isimlerini yazarak kendisine varis tayin ettiğini ve eserlerini neşir hakkının bu şahıslar tarafından devam ettirilmesini istediğini beyan eden şahitli imzalı ve noter tasdikli bir vasiyetnameyi göstermiştir. Bediüzzaman Hazretlerinin arzu ve isteğinin bu olduğunu beyan etmiştir. Bunun üzerine de Abdülmecid Nursi (Ünlükul) Ağabey böyle bir vasiyetnameden haberi olmadığını ifade etmiş ve hemen bir feragat belgesi hazırlanmasını söylemiştir ve davadan feragat mukavelesi imzalamıştır. Yani Ağabeyi Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin varis tayin ettiği talebelerin neşir hakkını kabul etmiş ve imzalamıştır. Şimdi bu talebelerden Ahmet Aytimur, Said Özdemir ve Hüsnü Bayram hayattadır. Ve Risale-i Nur neşriyatına Envar Neşriyat ve İhlas Nur Neşriyat olarak devam etmektedirler.

 

Ayrıca Abdülmecid Nursi (Ünlükul) abinin iki yasal varisi vardır ve onlardan merhum Suad Ünlükul vefat etmiştir ve Saadet Ünlükul hanım Konya’da ikamet etmektedir. Suat Ünlükul vefat etmeden önce 1987 yılında noterden verdiği beyanname ile tüm kanuni haklarını Envar Neşriyat sahibi ve Said Nursi Hazretlerini bütün vasiyetlerinde, özellikle son vasiyeti olan 20/01/1960 tarihli noter tasdikli vasiyetnamesinde ismi geçen Ahmet Aytimur'a tüm haklarını devretmiştir. Diğer kanuni varis de kimseye basım yetkisi vermemiş ve neşriyatla ilgili müsbet ve menfi bir talebi bu güne kadar olmamıştır. Fakat müteaddid defalar “haklarımı verirsem Envar Neşriyat sahibi ve Üstadın varis tayin ettiği Ahmet Aytimur'a veririm” demiştir.

 

Şimdi sizden beklediğimiz, Bediüzzaman Hazretlerinin varis olarak tayin ettiği zatlardan hayatta olan ve zaten de yapmakta oldukları neşriyat hizmetlerini üzerlerine tescillenmesini sağlamanızdır.

 

Bu meseleden çıkış yolu olarak bunu görüyor ve başka maksadlarla size yaklaşanları doğru bulmuyoruz. Bugün ekser nur talebelerinin genel kabul edebilecekleri ve itiraz etmeyecekleri ve edemeyecekleri şahıslar bunlardır.

 

Ehemmiyetle vazifeli olduğumuz bir husus da şudur ki; Üstadımızın vasiyeti geregince basılan kitapların onda birinin bu hizmetlere vakf-ı hayat edenlerin masraflarına harcanması gerektiğini vasiyetlerine yazmıştır.

 

Üstadımız Bediüzzaman Hazretleri esas gayesinin ne olduğunu şöyle beyan buyurmaktadır:

 

"Birtek gayem vardır: O da, mezara yaklaştığım bu zamanda, İslâm memleketi olan bu vatanda bolşevik baykuşlarının seslerini işitiyoruz. Bu ses, âlem-i İslâmın iman esaslarını zedeliyor. Halkı, bilhassa gençleri imansız yaparak kendisine bağlıyor. Ben bütün mevcudiyetimle bunlarla mücâdele ederek gençleri ve Müslümanları imana dâvet ediyorum. Bu imansız kitleye karşı mücadele ediyorum. Bu mücahedemle inşaallah Allah huzuruna girmek istiyorum. Bütün faaliyetim budur. Beni bu gayemden alıkoyanlar da, korkarım ki bolşevikler olsun. Bu iman düşmanlarına karşı mücahede açan dindar kuvvetlerle el ele vermek, benim için mukaddes bir gayedir. Beni serbest bırakınız, el birliğiyle, komünistlikle zehirlenen gençlerin ıslahına ve memleketin imanına, Allah’ın birliğine hizmet edeyim." (Ş:498)

 

Üstadımızın şu ifadeleri de bu hizmetlerde maddi ve manevi menfaat peşinde koşulamayacağının işaretidir:

 

"Lillâhilhamd ve lâ fahr... İhlâs-ı niyeti ihlâl eden ve anâsır-ı garaz olan nesep ve nesil ve tama' ve havf beni bilmiyorlar. Ben de onları tanımıyorum veya tanımak istemiyorum. Zira, meşhur bir nesebim yok ki, mazisini muhafazaya çalışayım. Ben ebu lâşey olduğumdan bir neslim de yoktur ki, istikbalini temin edeyim... Öyle bir cünunum var ki, Divan-ı Harp dehşet ve tahvifiyle tedavisine muktedir olamadı. Öyle bir cehaletim var ki, Beni ümmî edip, dinar ve dirhemin nakşını okuyamıyorum.

 

Kaldı, ticaret-i uhrevî... Öyle bir ahd etmişim ki, re’sü’l-mâli de kaybetsem mesleğimden dönmeyeceğim. Şimdiden hasâret ediyorum, çok günaha düşüyorum.

 

Birşey kaldı, o da şöhret-i kâzibedir. İşte Ben ondan usandım, kaçıyorum. Zira uhdesinden gelmediğim çok vazifeyi bana yükletiyor." (Asar-ı Bediyye sh:359)

 

Ahmet Aytimur

Envar Neşriyat

 

Ek: 1- Bediüzzaman Hazretlerinin 20/01/1960’da Emirdağ’ında vermiş olduğu vasiyetname..

 

http://www.risalehaber.com/d/other/bediuzzamanin-vekaleti.jpg

 

Ek: 2-Abdülmecid Nursi’nın (Ünlükul) 07/11/1963’de Konya’da vermiş olduğu feragatname.

 

http://www.risalehaber.com/d/other/davadan-feragat-mukavelesi.jpg

 

Ek: 3- Suat Ünlükul’un 1987 yılında Ahmet Aytimur’a noterden vermiş olduğu vekaletname.

 

http://www.risalehaber.com/d/other/hak-devri-ahmet-aytemur.jpg

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

  • 2 Monate später...

03 Kasım 2014 Pazartesi 11:33

[h=1]Nur talebeleri Risale-i Nur basım sürecinin hızlandırılmasını istiyor[/h]

Mustafa Özcan Akit'teki köşesinden seslendi

Risale Haber-Haber Merkezi

 

Gazeteci-Yazar Mustafa Özcan, Risale-i Nur'un bandrol çalışmaları ile başlayan çalışmaları eleştirdi. Yeni Akit'teki yazısında Özcan, "Risale-i Nur şakirtleri bir an önce Risale-i Nurların neşri hakkındaki düzenlemelerin hayata geçirilmesini ve yayınlar üzerindeki muvakkat örtünün veya fetret halinin kaldırılmasını talep ediyorlar" dedi.

 

Özcan'ın yazısı şöyle:

 

Risale-i Nurların neşrinde tevakkuf

 

Bazen kötülükler iyilik suretine bürünürler. Bazen iyilikler de kötülük suretinde zuhur ederler. Biz zanni alanda iyilik ve kötülüklerin gelişini ters orantılı bir biçimde değerlendirebiliriz. Bundan dolayı bazen kötü gördüğümüz bir şey hakkımızda hayırlı olabilir. Tersi de varittir. Bazen de kötüler kendilerini iyi zannederler veya yaptıkları kötülüğü iyilik kisvesi giydirirler. Bir ayette bu muhatap kitle için ‘sanki iyilik yaptıklarını zannederler’ buyrulmaktadır. Bundan dolayı yaptığımız işlerde ihlasa azami riayet etmeliyiz. Bir de yaptığımız işleri oldu bitti şeklinde değil istişareye dayalı olarak yapmalıyız.

 

Meseleyi uzatmadan Risale-i Nurların yayınlarının muvakket olarak tatiline getirmek istiyorum. Bilindiği gibi, Risale-i Nur müellifi bazen mevkuf hale getirildiği gibi bazen eserleri de mevkuf hale gelmiştir. Şimdi hamdolsun öyle bir dert yok. Lakin muvakkat bir tatil olma durumu var. Risale-i Nur şakirtleri bir an önce Risale-i Nurların neşri hakkındaki düzenlemelerin hayata geçirilmesini ve yayınlar üzerindeki muvakkat örtünün veya fetret halinin kaldırılmasını talep ediyorlar. Bu meseleyi uzatanlara veya savsaklayanlara da güceniyorlar. Mart ayından itibaren (2014) bu alandaki düzenlemeler hayata geçirilememiş ve Risale-i Nurların neşri konusunda bir merci teşkil etme noktasında arpa boyu bir mesafe alınamamıştır. Bu ise düzenleme adı altında Risalelerin neşrini olumsuz etkilemekte ve tevakkuf ve tatile neden olmaktadır. Risale-i Nur şakirtleri sürecin hızlandırılmasını ve Risalelerin neşri üzerindeki muvakkat perdenin kaldırılmasını istiyorlar. Halbuki süreç tersine işletilebilir, düzenleme son halini alıncaya kadar Risale-i Nurların neşrine ve bandrol verilmesine kısıtlama getirilmezdi. Düzenleme son şeklini aldıktan sonra ise bu düzenleme çerçevesinde şarta uygun vaziyette basımına izin verilebilirdi.

 

 

Bu iş bana Mısır’daki İslam hukuku tartışmalarını hatırlattı. Enver Sedat, İslam hukukunu hukukun temel kaynakları arasında saymış lakin uygulamada İslam hukuku yasalarını çekmecelere hapsetmişti. Sedat dönemi vakıflar bakanlarından Zekeriyya Berri İslam hukuk yasalarının yürürlüğe konmak yerine çekmecelerde bekletildiğini söylemiştir. Risale-i Nurların basımında böyle bir durum elbette yok. Lakin ağırdan almak, ihmal özensizlik ve dikkatsizlik var. Bu da fiiliyatta aynı sonucu isal ediyor. Buna kaş yapayım derken göz çıkarmak denilir. Mesele torba yasasında ele alınmasına rağmen Risalelerin neşrine dair bir vizyon eksikliğinden dolayı yürütme süreci ağırdan işliyor. Bu konuda iki yol var. Birincisi, yazlı vasiyetle birlikte Risale-i Nurların neşrine istihkak kazanmış olan hayatta kalan manevi varislerden Ahmet Aytimur, Hüsnü Bayramoğlu, Said Özdemir bu vazifeyi eskisi gibi inkitaya uğramadan tedvir ve deruhte etmeye devam ederlerdi. Keza Risale-i Nur’un basımında ikinci muhatap adres ise bizzat Diyanet İşleri Başkanlığıdır. İki taraf veya iki tarafın tensip ereceği ihtisas ehli kesimler Risale-i Nurların basıma bir kurul etrafında nezaret edebilirdi. Burada istim arkadan gelir mantığı güdülmüş bu da hayrın tamimini sınırlandırmıştır.

 

 

Esasında na ehiller veya maksatlı kesimler nedeniyle Risale-i Nurların basımına nezaret etmek büyük bir zaruret halini almıştır. Ehak olan da olmayan da bu sahaya el atmıştır. Ali bozar Veli yapar durumu hasıl olmuştur. Elbette samimi Risale-i Nur talebeleri bu meseleden dolayı şekva halindeler. Elbette bu işlerden nemalanlar da şekva halindeler. Ama suistimal edenleri cezalandırırken öze ilişmemek lazım. Risale-i Nur kendi ifadesiyle Anadolu’yu Cudi Dağı hükmünde kılmış ve belalar ve musibetlere paratoner olmuştur. Risale-i Nur yine kendi ifadesiyle bir nevi, manevi surette bir Seddi Zülkarneyn’dir. Güvenlik ve asayişin bekçisi, asayişe tesaddi ve tasallut eden anarşiştlerin de panzehiridir. Bu memleketi böyle bir paratonerden mahrum kılmamak gerekir. Risale-i Nurları Diyanet çerçevesine basım süreci ya hızlandırılmalı ya da bu projeden tamamen vazgeçilmelidir. Ya iyilikle süreç tamamlanmalı ya da iyilikle kapatılmalı ve eski tarzında devam etmelidir. Hükümet bu hayırlı adımı tamamlamalı ya da yine hayırlı bir şekilde bu alandan çekilmelidir.

 

 

Risale-i Nur müellifi Risale-i Nur’un misyonu ve yeriyle alakalı olarak şunları yazmaktadır: “Hem siz, hem onlar bilsinler ki sadaka belayı def’ettiği gibi; Risale-i Nur Anadolu’dan, hususan Isparta, Kastamonu’dan âfât-ı semaviye ve arziyenin def’ u ref’ine vesiledir. Evet Sabri’nin ‘Ya ardı eblai ve istevet ale’l cüdi’ âyetinden istihrac ettiği mana, haktır ve mutabıktır.

 

"Evet Risale-i Nur, Sefine-i Nuh gibi Anadolu’yu Cebel-i Cudi hükmüne getirip, küre-i arzın yangınından ve tufanından kurtulmasına bir sebebdir. Çünki za’f-ı imandan gelen tuğyan, ekser musibet-i âmmeyi celbettiği gibi; imanı fevkalâde kuvvetlendiren Risale-i Nur, o musibet-i âmmeyi dairesinin haricine bırakmağa rahmet-i İlahiye tarafından vesile oldu. Bu ehl-i dünya, bu Anadolu halkı Risale-i Nur’a girmeseler de ilişmesinler. Eğer ilişseler; yakında bekleyen yangınlar, tufanlar, zelzeleler ve taunların istilâsına uğrayacaklarını düşünsünler, akıllarını başlarına alsınlar. Madem biz onların dünyalarına karışmıyoruz, onların da lüzumsuz bir halde bu derece âhiretimize karışmalarında onlara felâket getirmek ihtimali kavîdir…”

 

Demir tavında dövülür. Merhum Sakıp Sabancı gibi demek istiyorum: Ciddiyet, ciddiyet, yine ciddiyet! Disiplin, disiplin yine disiplin. Bu işler başka türlü yürümez. Ayağa takılır.

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

  • 2 Wochen später...

"MÜHİM!!"

 

BEDİÜZZAMAN'IN HAYATTAKİ TALEBELERİ ABDULLAH YEĞİN, HÜSNÜ BAYRAM, M.SAİD ÖZDEMİR, MEHMET FIRINCI, ABDULKADİR BADILLI İMZALI AÇIKLAMA;

 

Risale-i Nur neşriyatıyla ilgili olarak yapılan son yasal düzenleme dolayısıyla bazı çevrelerin birtakım asılsız iddiaları yaymakta ısrar göstermeleri üzerine, Risale-i Nur Müellifi Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin vazifelendirdiği talebeleri olarak aşağıdaki hususları bir daha açıklamak zarureti hasıl olmuştur:

 

RİSALELER DEVLET TEKELİNE DEĞİL HİMAYESİNE ALINIYOR

 

1. Yapılan yasal düzenlemeler, Risale-i Nur neşriyatını devlet tekeline değil, devlet himayesine almakta ve devlete, Risale-i Nur'lar ın mutlak surette neşredilmesini ve okuyucuyla buluşmasını temin etme vazifesini vermektedir.

 

2. Bu düzenlemeyle devlete verilen bir diğer vazife de, Risalelerin aslına uygun bir şekilde neşredilmesini temin etmektir. Devlet, bu vazifeyi üstlenmekle, eser sahibinin en mühim arzusuna sahip çıkmakta ve bilhassa son yıllarda karşılaştığımız korsanlığa ve tahrifata açık bazı suiistimallere mâni olmak suretiyle Risale-i Nur Müellifinin ruhunu şad edecek bir adım atmaktadır.

 

AMAÇ RİSALELERİN ASLINA UYGUN BASILMASI

 

3. Böyle bir düzenleme durup dururken ortaya çıkmamıştır. Risalelerin mülkiyeti konusunda mevcut miras hukuku muvacehesinde bir belirsizlik hüküm sürdüğü için, eserleri her ne olursa olsun okuyucuyla buluşturmak ve gelecekte de her türlü şartlar altında aslına uygun bir şekilde basılmasını devam ettirmek maksadıyla böyle bir düzenleme yapılmıştır.

 

4. Bu aşikâr hakikate rağmen ısrarla Risale-i Nur'ların devlet tekeline alındığı iddiasını öne sürmek, kamuoyunda yanlış bir algı oluşturmayı hedef alan aşikâr bir iftiradan ibarettir.

 

DİYANET TARAFINDAN BASILMASI BEDİÜZZAMAN'IN DA VASİYETİDİR.

 

5. Esasen Üstadımız Bediüzzaman Hazretleri, Risale-i Nur'ların devlet eliyle ve Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından neşredilmesini fevkalâde ehemmiyet atfettiği bir gaye olarak takip etmiş, bu hususta Başvekile ve Diyanet İşleri Reisine mektuplar yazmış, talebelerini göndermiş, bu mektuplarında Diyanet İşleri Reisine hitaben "Böyle eserleri neşretmek Diyanet Riyasetinin vazifesidir; onlar sizin hakikî malınızdır" ifadelerini kullanmıştır.

 

6. Bütün bu teşebbüsleri sırasında, Bediüzzaman Hazretleri hiçbir zaman eserlerin devlet tekeline alınması gibi bir endişe taşımamış, "Yarın yetki kötü niyetli kişilerin eline geçerse ne olur?" şeklinde bir düşünceyi asla izhar etmemiştir. Üstadımız, bugün güya Risale-i Nur'u devlete karşı savunur gözükmeye çalışan bazılarının devlet hakkında dillerine pelesenk ettikleri bazı uygunsuz tabirleri de asla ve kat'a kullanmamıştır.

 

ESERLERİ KİMLERİN NEŞREDECEĞİ BELLİDİR.

 

7. Risale-i Nur'ların tek bir gayesi vardır; o da, Müellifinin müteaddit defalar ısrarla beyan ettiği gibi, insanların imanlarını kurtarmak, onlara dünya ve âhiret saadetlerini kazandırmaktır. Yegâne rehberi olan Kur'ân-ı Kerim ve Sünnet-i Seniyyenin irşadı altında yürüttüğü bu hizmetinde Allah'ın rızasından başka ne maddî, ne manevî, ne dünyevî, ne de uhrevî hiçbir şeye ve hiçbir menfaate âlet edilmeyeceğini de muhtelif mektuplarında Bediüzzaman Hazretleri tekrar tekrar hatırlatmış, bizlere de en birinci hizmet düsturu olarak bunu ders vermiştir. Verdiği dersi herkesten önce kendi hayatında yaşayan Üstadımız, Risalelerin neşrini de hiçbir şeye âlet etmemiş ve ettirmemiş, eserlerin neşrinden temin edilen geliri de, Risale-i Nur'lar'ın neşrine ve medrese-i Nuriyeler ile kendisini Risale-i Nur hizmetine vakfeden ve nafakasını temin edemeyen Nur talebelerine tayın olarak tahsis etmiş ve vefatından sonra da böyle yapılmasını vasiyet etmiştir.

 

SADECE MENFAATİ ZEDELENENLER BU YASAYA TEPKİLİ

 

8. Yıllardır tam bir başıboşluk içinde her aklına esenin kendi dilediği gibi Risale-i Nur'ları neşrettiği başıboş bir vasattan hak ve hukuka riayet edilen ve suiistimallere meydan vermeyen bir vasata geçilmesi, menfaatleri zedelenen bazı çevreleri fevkalâde rahatsız etmekte ve onları hiçbir meşruiyet ölçüsüne riayet etmeksizin eski durumu devam ettirecek çareler aramaya sevk etmektedir. Bu uğurda kimlerin kimlerle işbirliği yaptıklarını da nesiller boyu ibret dersi olarak hatırlanacak bir vakıa olarak kamuoyunun dikkatine arz ediyoruz.

 

ABDULLAH YEĞİN

HÜSNÜ BAYRAM

M. SAİD ÖZDEMİR

MEHMET FIRINCI

ABDÜLKADİR BADILLI

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

ABDÜLKADİR SELVİ

 

19 KASIM 2014

 

Risale-i Nurların bandrol sorunu çözülüyor

 

Bediüzzaman Said Nursi’nin müellifi olduğu Risale-i Nur külliyatının basımıyla ilgili olarak bir süredir, ”bandrol” sorunu yaşanıyor.

 

Risale-i Nur külliyatı çağımızın en önemli Kur’an tefsirlerinden. Bediüzzaman Said Nursi’nin İslam’a hizmet için dünyevi makamları elinin tersiyle itip, cezaevlerinde, mahkemelerde, sürgünde, işkence altında İman ve Kur’an hizmetinde bulunmasıyla birlikte Risale-i Nurlar, klasik bir tefsir olmaktan ziyade bir hizmet hareketine dönüşmüştür.

 

Bugün birçok dile çevrilen ve dünyada milyonlarca talebesi olan Nur hareketi, ilimle dini, demokrasi ve hürriyetlerle İslam’ı mezcederek günümüzün insanının anlayışına sunan çağdaş bir hizmet hareketidir.

 

Bediüzzaman Said Nursi’nin hayattayken basımının sağlandığı ve bizzat kendisinin aslına uygun olup olmadığını kontrol ettikten sonra, aslına uygun bir şekilde yayınlanmasını sağladığı Risale-i Nur külliyatı bir süredir, ciddi bir tehditle karşı karşıya...

 

O da Risale-i Nurların tahrifatı.

 

Risale-i Nurların tahrifatının başında da Fethullah Gülen geliyor.

 

Düşünün, üzerinde Mesnevi-i Şerif yazıyor. Altında Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin ismi yer alıyor. Açıp okuyorsunuz bu Mesnevi,* Mevlana’nın Mesnevisi değil. Ya da Üzerinde Kimya-yı Saadet yazıyor. Altında İmam Gazali’nin ismi yer alıyor. Okuyorsunuz, Kimya-yı Saadet değiştirilmiş. Eser, Mevlana’nın ya da İmam Gazali’nin yazdığı eser olmaktan çıkmış. Bu değişikliği yapan kişi, altına kendi ismini yazsa dersiniz ki, Mesnevi’den ya da Risale-i Nurlardan istifade ederek bir eser meydana getirmiş. Öyle değil. Eserin sadece kelimeleri değişmemiş, manası kaybolmuş, ruhu gitmiş. Fethullah Gülen’in anlayışına göre bir Risale-i Nur yazılmış ama altına Gülen’in değil, Bediüzzaman’ın ismi konulmuş. Eser sahibine yapılabilecek en büyük hakaret.

 

Risale-i Nurların çağları aşan bir özelliği var. Bu nedenle orijinalliğinin muhafaza edilmesi gerekiyor. Gülen grubunun yayına hazırladığı Risale-i Nurlarla, Medresetüzzehra grubununki farklı olursa, olur mu? Her anlayışa göre farklı bir Risale-i Nur külliyatları ortaya çıkar.*

 

Sadece Gülen grubu değil, irili ufaklı birkaç yayınevi daha Risale-i Nurların tahrifatına kalkışınca Bediüzzaman’ın varisleri, Risale-i Nurların tahrif edilmesini önlemek için harekete geçiyor.

 

Risale Nurlar hakkında derin bir hürmete sahip olan ve kongre salonlarından, meydan mitinglerine kadar konuşmalarında Bediüzzaman Said Nursi’den referanslar veren Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Risale-i Nurlardaki tahrifattan ancak Bediüzzaman’ın talebelerinin ziyareti vesilesiyle haberdar oldu. İslam aleminin dertleriyle dertlenen bir lider olması hasebiyle, İslam alemine emanet olan Risale-i Nurların tahrifatı karşısında rahatsız oldu. “Ağabey” diye hitap ettiği Bediüzzaman Hazretleri’nin talebelerine, ”Nasıl bir çözüm bulunmasını istiyorsunuz” diye sordu. Üstad hazretlerinin talebeleri o dönem Başbakan olan Erdoğan’ın talimatıyla Kültür Bakanı Ömer Çelik ve Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan’la Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’le bir araya geldiler.

 

Bakanlar Ömer Çelik ile Yalçın Akdoğan entelektüel birikimleri, Diyanet İşleri Başkanı Görmez, İslami ilimlere olan derin vukufiyeti* ile Risale-i Nur ve Bediüzzaman Said Nursi hakkında fikir sahibi* insanlardı. İyi niyetli çabalara rağmen bu zaman zarfında Risale-i Nurların basımı ve yayınlanması konusunda bir aksaklık yaşandı. Risale-i Nurların basımı için Kültür Bakanlığı tarafından bandrol verilmesinin durdurulması sıkıntıya yol açtı. Türkiye’nin içinde bulunduğu 17-25 Aralık darbe girişimi ile yerel seçimler ve Cumhurbaşkanlığı seçiminin üst üste gelmesi nedeniyle bandrol sıkıntısı büyüdü.

 

Bu arada Risale-i Nurlarla ilgili konunun da için de yer aldığı torba yasa olarak tabir edilen* yasal bir düzenleme yapıldı.

 

Erdoğan Cumhurbaşkanı oldu Köşk’e çıktı, Başbakanlık görevini Davutoğlu üstlendi. Davutoğlu, Risale-i Nur sempozyumunda Bediüzzaman Said Nursi ve Risale-i Nurlar konusunda ilmi seviyesi fevkalade yüksek bir tebliğ sunacak kadar konuya vakıf bir isim.

 

Türkiye’nin içinden geçtiği seçim ve darbe girişimleri nedeniyle bandrol meselesi uzadı, mağduriyetler yaşandı, sürecin yönetiminde zaaflar oldu ama konu hiçbir zaman ihmal edilmedi.

 

Edindiğim bilgilere göre Risale-i Nurların basılması konusundaki çalışmalar son aşamaya geldi. Bandrol konusundaki mağduriyet gideriliyor. Bunun için “Bakanlar Kurulu kararı” çıkarılıyor. Bediüzzaman’ın eserleri üzerindeki hakların kullanılması Diyanet İşleri Başkanlığı’na devrediliyor. Risale-i Nur Külliyatı Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından basılacak. Bediüzzaman Hazretleri'nin hayallerinden biri böylece gerçekleşmiş olacak.

 

Ayrıca Bediüzzaman Said Nursi’nin eserlerinin aslına uygun olmak kaydıyla Diyanet İşleri Başkanlığı’nca veya Diyanet’in izin ve yetki verdiği kişi ve kuruluşlarca basılmasına izin veriliyor.

 

Burada Diyanet İşleri Başkanlığı, Risale-i Nurları asıllarına uygun olarak basacağı gibi, yine oluşturacağı bir kurulla bu eserlerin aslına uygun olarak basmak isteyen yayınevlerine de izin verecek. Mevcut durumda 27 yayınevi, Risale-i Nurları basım ve yayın faaliyetini yürütüyor.

 

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Kur’an-ı Kerim'le ilgili, ”Mushafları İnceleme Kurulu Başkanlığı” diye bir birimi var. Basılacak olan Kur’an-ı Kerimleri inceliyor, aslına uygun olanların basımına ve dağıtımına izin veriyor.

 

Ayrıca bir düzenleme daha getiriliyor.

 

Risale-i Nurların aslına uygun olarak yayınlanmasına riayet edilmediğinin tespit edilmesi halinde ise hukuki süreç başlatılması hükmü getiriliyor. Bu Risale-i Nurları tahrif edenlere yönelik bir müeyyide.

 

Çıkarılması beklenen Bakanlar Kurulu Kararı’nda eserlerin basımı ve satışından elde edilen gelirlerin bir kısmının Bediüzzaman’ın ve eserlerinin tanıtımı faaliyeti için kullanılması şartı getiriliyor.

 

Dilerim daha fazla uzamadan bandrol işi çözülür. Sıkıntı aşılır.

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

19 Kasım 2014

Kanunu çıkarmasaydık Risale-i Nur basılmayacaktı

*

*

Kültür Bakanı Çelik'ten bandrol açıklaması: Kimse basmasa devlet basar!

*

Kültür Bakanı Ömer Çelik, Risalei Nur'un bandrol problemiyle ilgili "Biz bu kanunu çıkarmasaydık bu eser ebediyen basılmayacaktı, böyle kalacaktı. Biz yayın zorunluluğu getirmişiz, kanunda var. Kimse basmazsa devlet basacak" dedi.

*

TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nda Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın bütçelerine ilişkin milletvekillerinin sorularını cevaplayan Çelik, Telif Hakları Kanunu ve Risale-i Nur'a ilişkin sorular üzerine ise eserin telif sorununa ilişkin şöyle konuştu:*

*

BAKANLIK BANDROL VERMEKLE SUÇ İŞLİYORDU

*

"Bize bir başvuru geldi. Başvuru şu, şikayet; Risale-i Nur basanların hiçbirinin basma yetkisi yoktur. Çünkü hiçbir yasal varis değildir diye. Biz bir araştırdık ki hakikaten biz bakanlık olarak bandrol vermekle suç işliyoruz. Çünkü bandrol verdiğimiz yayınevlerinin müellifin ölümünden henüz 70 yıl geçmediği için müellifinin varislerinin hakkı var kitap üzerinde. 70 yıl geçseydi isteyen istediği gibi basabilirdi. Ama 70 yıl geçmediği için bizim bandrol verme hakkımız yok, yasal mirasçılardan vekaletname getirilmediği müddetçe.*

*

MÜELLİF TAHRİF EDİLMESİN DİYE VASİYET ETMİŞ

*

"Yasaklama mı yaptık başka bir şey mi yaptık. Sonra şunu bunu veremeyeceğimize göre bu basılsın diye de toplumun önemli bir kesiminden önemli bir talep var. Bir de tabi müellif bütün hayatı boyunca her gördüğüne bu kitapların tahrif olmaması ile ilgili vasiyet ve tembihte bulunmuş. Bir de bunu tahrif edenler var. Netice olarak yapacağımız iki şey var; bandrol vermeyeceğiz ve eserler basılmayacak. Gidecek yayınevleri yasal varislerden vekaletname alacak. Yasal varislerden bir tanesi galiba kardeşinin kızı Saadet Hanımefendi 'ben hiç kimseye vekaletname vermiyorum kim ne yapıyorsa yapsın' demiş. Bu durumda bu yol da kapandığı için eserlerin basılabilmesinin tek yolu bunun devlet eliyle basılmasına imkan sağlamak. Aksi takdirde eser ebediyen basılamayaak.*

*

DİYANET YETKİLİ

*

"Böyle bir eser toplumda önemli karşılığı olan sivil yapılanmaların bu kadar önemsediği bir eser basılamadığı zaman da ciddi bir travma çıkacak. Biz mi basacağız, hayır biz basmayacağız. Biz bunu Diyanet İşleri Başkanlığı'na devredeceğiz. O da sadece tahrifat ile ilgili kısmını korumakla görevli bir vakfa ya da başka bir yere devredecek.*

*

KANUN ÇIKMASAYDI RİSALE-İ NUR BASILAMAYACAKTI

*

"Bir eser var ortada, bizim kültür tarihimiz açısından siyaset tarihimiz açısından önemli, müellif vefat etmiş ve ölümünün üzerinden 70 yıl geçmemiş, mirasçıları bulunamıyor ya da mirasçılar vekaletname vermiyor. Bu eseri basmayacak mıyız. Biz bu tip eserlerin basılmasına yol açan bir yöntem geliştirdik. Yasal varisler gelir de 'hayır ben bundan normal telif hakkımı almak' isterse onu da kanuna derç ettik. Makul bir şekilde o telifini alacak. Ya da hiçbir yasal varisi olmayan bir kitabı biz tutup bastık, üstünden 70 yıl geçmemiş ama o 70 yıl içinde yasal varisleri çıktı geldi. Dedi ki benim kitap üzerinde hakkım var ona bu şey ödenecek. Burada önemli olan kitabın basılmasını sağlamak, aksi takdirde kitap basılamıyor.*

*

"Biz devletleştirme ya da yasaklama değil kitabın basılabilmesine yönelik özgürlük kapısını açmış olduk. Yoksa kitap basılamayacak. Biz bu kanunu çıkarmasaydık bu eser ebediyen basılmayacaktı, böyle kalacaktı. Biz bandrol veremeyecektik."*

*

YAYIN ZORUNLULUĞI GETİRDİK KİMSE BASMASA DEVLET BASACAK

*

Milletvekillerinin, kanunun kitabın yasaklanması anlamına da gelebileceğini söylemeleri üzerine ise Çelik, "Biz yayın zorunluluğu getirmişiz, kanunda var. Kimse basmazsa devlet basacak. Eserin hayatiyetinin korunması ile ilgili kanuna zorunluluk derç etmişiz biz. Eğer kimse devralmıyorsa üzerine eninde sonunda devlet basacak." diye konuştu.

*

 

*

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

22 Kasım 2014 Cumartesi 07:51

 

Risale-i Nur kararnamesine ilk imzayı ben attım

 

Arınç: Risale-i Nur'ların aslına uygun olarak basılmasını sağlayan kararname bakanlar kurulunda imzaya açıldı

 

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Risale-i Nur'ların aslına uygun olarak basılmasını sağlayan kararnamenin bakanlar kurulunda imzaya açıldığını belirterek, "ilk imzayı ben attım" dedi.

 

*

 

Arınç, Kulu Cihanbeyli Yardımlaşma, Kültür ve Çevre Derneği'nin düzenlediği Milli Birlik ve Kardeşlik Buluşmaları Programı'nda konuştu.*

 

*

 

Çıkarılan bir kararname ile Risale-i Nur'ların Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından*basımı, dağıtımı ve okuturulmasının önünün açıldığını belirten Arınç, şunları ifade etti:

 

*

 

"Dün bir kararname çıkardık. İlk imzayı ben attım.*Dünkü kararnamede Bediüzzaman Said Nursi'nin eserleri tek tek sayıldı.*Bu eserlerin basım hakkı Diyanet İşleri Başkanlığına verildi. Kimin isteği?*Rahmetli Bediüzzaman Hazretlerinin isteği. 'Benim kitaplarımı devlet bassın. Benim kitaplarımı devlet basıp okutturmalı.'*Bir vasiyetti. Şimdi, çok şükür Başbakanımız Davutoğlu'na doğrudan bağlı olan Diyanet İşleri Başkanlığı*aslına uygun olarak, altını çizerek söylüyorum, kararnamede var, aslına uygun olarak*130 parça o eserlerin tek tek ismi de sayılmak suretiyle Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından basılması dağıtılması, okunması, okutturulması konusunu yetkili kıldı. Allah'a hamd olsun bu işi başarabildiğimiz için. Belki yıllar sonra*Üstad hazretlerinin o sözünün yerine geldiğini görmek hepimiz için bir mutluluktur."

 

*

 

aa

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

23 Kasım 2014 Pazar 07:51

 

Risale-i Nur kararnamesi imzalandı

 

Bakanlar Kurulundan çıkan kararnamede "basımı, dağıtımı ve okutturulması yapılacak" ifadesi yer alıyor

 

 

 

Yasemin Asan'ın haberi:

 

*

 

Bediüzzaman Said Nursi’nin eseri olan Risale-i Nur’un hakları Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından kullanılmasına ilişkin karar Bakanlar Kurulu tarafından imzalandı.*Bakanlar Kurulu kararı ile Bediüzzaman’ın kitapları*tahrifattan kurtulacak.*Risale-i Nur’ların basılması ve dağıtılmasındaki tartışmalarına Bakanlar Kurulu son noktayı koydu. Bakanlar Kurulu tarafından alınan kararla Risale-i Nurların basımı, dağıtımı ve okutturulması Diyanet İşleri Bakanlığı bünyesinde gerçekleştirilecek. *

 

*

 

HÜKÜMET SON NOKTAYI KOYDU

 

*

 

Risale-i Nur’ların*aslına uygun olarak basılmasını*sağlayan kararname Bakanlar Kurulunca imzalandı. Çıkarılan kararname ile Risale-i Nur’ların Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından*basımı, dağıtımı ve okutturulması*yapılacak.Eser Sahibi Sait Okur (Bediüzzaman Said Nursi)*olan eserler üzerindeki hakların, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından kullanılmasına ilişkin karar alındı. Kararda*“Eser sahibi Sait Okur olan ekli listedeki eserler üzerindeki 5/12/1951 tarihli ve 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’ndan kaynaklanan tüm hak ve yetkiler Diyanet İşleri Başkanlığı’na aittir”*denildi.

 

*

 

ASLINA UYGUN BASILACAK

 

*

 

“Eserler, aslına uygun olmak kaydıyla*Diyanet İşleri Başkanlığı’nca veya Diyanet İşleri Başkanlığı’nın verdiği izin veya yetki çerçevesinde kişi ve kuruluşlarca işlenebilir, çoğaltılabilir, yayınlanabilir, temsil edilebilir veya işaret,*ses ve görüntü nakline yarayan araçlarla umuma iletilebilir” denilen kararda, “Diyanet İşleri Başkanlığı’nca verilen izni veya yetki çerçevesinde hareket edilmediğinin veya eserlerin aslına uygun olma koşuluna riayet edilmediğinin tespiti halinde hukuki süreç başlatılır” ifadesi kullanıldı.

 

*

 

HAK SAHİBİNE ÖDEME

 

*

 

Eserler üzerindeki 5846 sayılı Kanun’dan kaynaklı hak sahipliğini belgelendiren kişilere, talep edilmesi halinde, Diyanet İşleri Başkanlığı’nca 5846 sayılı Kanun’un 47. maddesi çerçevesinde *münasip bir bedel ödeneceğini belirten kararda, “Bu bedel Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından oluşturulacak komisyon marifetiyle belirlenir” ifadesi yer aldı.*

 

*

 

Yeni Şafak

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

24 Kasım 2014 Pazartesi 10:34

[h=1]Risale-i Nurlara bandrol konusunu bekleyen tehlike[/h]

Selvi, CHP'nin girişiminin kaos meydana getireceğini söyledi

Risale Haber-Haber Merkezi

 

Yeni Şafak yazarı Abdülkadir Selvi, Risale-i Nur'un basımını düzenleyen kanunu iptal ettirmek isteyen CHP'nin bu girişiminin kaos meydana getireceğini söyleyerek, "Dilerim Anayasa Mahkemesi iptal kararı vererek bu oyuna alet olmaz" dedi.

 

Selvi'nin yazısı şöyle:

 

Bediüzzaman Said Nursi’nin müellifi olduğu Kur’an tefsirleri Risale-i Nur Külliyatının basımı ve dağıtımıyla ilgili bandrol sorununun çözümü için gerekli olan “Bakanlar Kurulu Kararı” çıktı.

 

Bakanlar Kurulu toplantısı beklenilmeden elden dolaştırılarak imzaları tamamlananBakanlar Kurulu Kararıyla ilgili olarak Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ”İlk imzayı ben attım” dedi.

 

Bülent Arınç, Risale-i Nurlara hürmeti ve vukufiyeti ile bilinen bir isim. Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan Başbakan Davutoğlu’na kadar Türkiye’yi yöneten kadrolar, çağımızın en önemli Kur’an tefsirlerinden olan Risale-i Nur Külliyatının ehemmiyetini ve Bediüzzaman Hazretleri’nin hayatını vakfettiği iman ve Kur’an hizmetlerinin başta ülkemiz olmak üzere İslam dünyası açısından ifa ettiği değeri bilen isimler.

 

O nedenle başta Başbakan Davutoğlu olmak üzere kabine üyesi birçok ismin Bakanlar Kurulu Kararı’na imza atarken, Bülent Arınç’ın, ”Belki yıllar sonra Üstad Hazretlerinin o sözünün yerine geldiğini görmek hepimiz için bir mutluluktur” duygusuyla hareket ettiğine inanıyorum. O söz ne? Risale-i Nurların devlet eliyle basılıp dağıtılması.

 

Türkiye bu noktalara kolay gelmedi. İdam sehpalarını, mahkeme salonlarını, cezaevi zindanlarını hakeza davası uğruna ölümü hakir gören Bediüzzaman Said Nursi gibi dava adamlarının hizmetleri sayesinde geldi.

 

Demokrasi şehidimiz merhum Adnan Menderes’ten bu yana Risale-i Nurların bu millet için yararlı olduğuna inanan siyasi kadroların görevi ise onlara hizmet edecekleri uygun siyasi iklimi sağlamak oldu.

 

Risale-i Nur Külliyatı ve Bediüzzaman Hazretleri konusunda merhum Menderes’in de eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in de mevcut Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da hizmetleri oldu. Hepsinden Allah razı olsun.

 

Bakanlar Kurulu üyeleri tarafından imzalanarak yürürlüğe giren Bakanlar Kurulu kararına göre Diyanet İşleri Başkanlığı’na Risale-i Nurları basıp dağıtma görevi veriliyor. Ayrıca, Risale-i Nurların satışından elde edilecek gelirin bir bölümü eser sahibi olarak Bediüzzaman Said Nursi’nin tanıtımı faaliyetine ayrılacak. Diyanet, Bediüzzaman’ı anlatacak. Üstad Hazretleri’nin buna ihtiyacı yok. Bu Diyanete itibar sağlar. Ama Diyanet’le cemaatler arasında bir sinerji oluşması açısından da güzel bir faaliyet olur.

 

Bakanlar Kurulu Kararı’nda Risale-i Nur külliyatındaki eserler tek tek sıralanıyor. Ama kitap olarak değil. Örneğin, Birinci söz,ikinci Söz diye sözlerin her biri tek bir eser olarak belirtiliyor. Sonra Birinci Lema, İkinci Lema diye devam ediyor.

 

Bakanlar Kurulu Kararı’nın Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmesiyle birlikte Diyanet İşleri Başkanlığına büyük görev düşüyor.

 

1-Diyanet İşleri Başkanlığı Risale-i Nurların aslına uygun olarak basımı ve dağıtımını gerçekleştirecek.

 

2-Bir kurul oluşturarak Risale-i Nurların aslına uygun olarak basımını denetleyecek.

 

3-Şu anda Risale-i Nurların basımı ve dağıtımını yapan yayınevleri ve vakıflara Risale-i Nurları aslına uygun olarak basmak kaydıyla izin vermek.

 

Böylece Risale-i Nurların önünde ciddi bir tehlike olan, “Tahrifat” sorunun önüne geçilmiş olacak.

 

Ayrıca bir süredir ciddi sıkıntılara yol açan, ”Bandrol sorunu” çözüme kavuşmuş olacak.

 

Müspet hareketi kendilerine şiar edinen Nur Talebelerinin gayretleri sonucunda, sıkıntıya yol açma istidadı taşıyan “tahrifat” ve “bandrol sorunu” çözülürken, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Risale-i Nurları basması ile Üstad Hazretlerinin hayattayken defaatle dile getirdiği bir hizmet yerine getirilmiş olacak.

 

Ancak bu noktada bir sıkıntı var.

 

Yaşadığı dönemde hayatı Bediüzzaman Hazretlerine zindan eden, Risale-i Nurları yasaklamak için elinden gelen gayreti esirgemeyen CHP, Risale-i Nurların Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından basılmasını ve aslına uygun olarak yayınlanmasını düzenleyen torba yasanın ilgili maddesini iptal ettirmek için Anayasa Mahkemesine başvurdu.

 

Bediüzzaman’ın vücudunu ortadan kaldırmak için suikastler düzenleyen, yemeğine zehir kattıran, onu Kastamonu’ya, Barla’ya, Emirdağı’na sürgüne gönderen, hayatının büyük bir bölümünü cezaevlerinde, zindanlarda geçirmesine neden olan, zulmün her çeşidini layık gören Risale-i Nur külliyatına düşmanlığı kendisine şiar edinen CHP, Risale-i Nurları tahrif eden Fethullah Gülen grubuyla girdiği ittifak neticesinde Risale-i Nurlarla ilgili yasal düzenlemeyi iptal ettirmek için Anayasa Mahkemesi’ne müracaat etti.

 

CHP zihniyeti Bediüzzaman Hazretlerine hayatı zindan ettiği ve ona her türlü zulmü reva gördüğü gibi CHP’nin eseri 27 Mayısçılar da onun mezarına bile tahammül edemediler. Nebbaşlar gibi gece yarısı Şanlıurfa’daki Halilurrahman Dergahındaki mezarını parçalayarak, Said Nursi’nin naaşını kaçırdılar, bilinmez bir yere defnettiler.

 

CHP zihniyeti Bediüzzaman’ın hem dirisinden hem de ölüsünden korktu. Çok değerli olmakla birlikte hadi şahsı bir tarafa Halk Partisi zihniyeti asıl Bediüzzaman fikirlerinden korktu.

 

CHP’nin ebedi şefi İnönü’nün Bediüzzaman hakkında merhum Adnan Menderes ve 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e, yaptığı hücumlardan, Said Nursi’ye rejim için tehdit olarak gören açıklamalarından örnekleri sıralamak istemiyorum. CHP’nin mevcut Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun da aynı zihniyetin yolcusu olduğunu belirtmekle yetineceğim. Kılıçdaroğlu, 23 Ağustos 2005 tarihinde TBMM Başkanlığı’na verdiği soru önergesinde, ”Milli Eğitim Bakanlığınca orta öğrenim kurumlarına, ’Risale’ adlı bir ders konmuş mudur?” diye soruyordu.

 

Şimdi CHP’nin paralel yapıyla işbirliği içinde Anayasa Mahkemesi’ne yaptıkları başvuru, iptal kararıyla sonuçlanırsa ne olacak? Risale-i Nuru tahrif eden Paralel yapıyla Bediüzzaman’a zulmeden CHP’nin işbirliği sonucunda Risale-i Nurların basımı ve dağıtımı konusunda bir kaos durumu ortaya çıkacak.

 

CHP’nin yaptığı Risale-i Nurları özgürleştirecek tarihi bir adım değil. Dilerim Anayasa Mahkemesi iptal kararı vererek bu oyuna alet olmaz.

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

26 Kasım 2014 Çarşamba 09:32

[h=1]Risale-i Nur düzenlemesi Resmi Gazete'de[/h]

Bediüzzaman Said Nursi'nin eserleri üzerindeki hakların Diyanet İşleri Başkanlığına verilmesine ilişkin karar, Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi

"Eser Sahibi Sait Okur (Bediüzzaman Said Nursi) Olan Eserler Üzerindeki Hakların Diyanet İşleri Başkanlığı Tarafından Kullanılmasına İlişkin Karar", Resmi Gazete'nin bugünkü sayısında yayımlanarak yürürlüğe girdi.

 

Karar, Kültür ve Turizm Bakanlığının talebi üzerine 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 47'nci maddesine göre alındı.

 

Kararda, eser sahibi Sait Okur'un eserlerinin Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'ndan kaynaklanan tüm hak ve yetkilerinin Diyanet İşleri Başkanlığına ait olduğu belirtildi.

 

Diyanet İşleri Başkanlığınca verilen izin veya yetki çerçevesinde hareket edilmediğinin ya da eserlerin aslına uygun olma koşuluna riayet edilmediğinin tespiti halinde hukuki süreç başlatılacağı bildirildi.

 

Hak sahipliğini belgelendiren kişilere, talep edilmesi halinde Diyanet İşleri Başkanlığınca münasip bir bedel ödeneceği ve bu bedelin Başkanlık ile Kültür ve Turizm Bakanlığınca oluşturulacak komisyon tarafından belirleneceği kaydedildi.

 

aa

 

http://www.risalehaber.com/d/other/gazete.20141126094919.jpg

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Risale-i Nur düzenlemesi için teşekkür ve dua ediyoruz

 

28 Kasım 2014 Cuma 14:24Mehmet Özmen'in haberi:*Bediüzzaman Said Nursi’nin eserleri üzerindeki hakların Diyanet İşleri Başkanlığı’na verilmesine ilişkin kararın Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmesinin ardından AK Parti hükümetine ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a “tebrik ve teşekkür” mesajları yağıyor.**“RİSALE-İ NUR DEVLETİ HİMAYESİNE ALMIŞTIR VE NUR TALEBELERİ DUA EDİYOR”*Bediüzzaman’ın tarifine göre bugünkü AK Parti hükümetinin ve Recep Tayyip Erdoğan’ın Risale-i Nur’un neşrine yönelik hizmeti nedeniyle talebe olduğunu belirten*Said Nursi’nin son talebelerinden Mehmet Fırıncı, “Nur Talebelerinin Yüzde 99,99 bu kararı alanları alkışlıyor ve dua ediyorlar.*Nur Talebeleri bunu yapanlara ’Allah onları Muvaffak etsin’ diye dua ediyor, ben de dua ediyorum.*Beni gören herkes bu hususta bana memnuniyetini dile getiriyor. Bütün cemaat memnuniyetinden dolayı alkışlıyor. Risale-i Nur devleti himayesine almıştır” değerlendirmesinde bulundu. **“DEVLET TEKELİNE ALDI” İDDİASI TAMAMEN YALAN!*50-60 yıldır hizmetin içinde olan aciz bir fert olarak Risale-i Nur’ların Diyanet İşleri Başkanlığı himayesinde neşredilmesinin çok doğru ve Said Nursi’nin arzusu ve isteğine uygun bir hareket olduğunu belirten Mehmet Fırıncı, “Bir kısım kişiler ‘Devlet tekeline aldı’ diyor, devlet tekeline değil devleti himaye etme manasıyla manevi bir şemsiye olur inşallah. Sadece siyasi düşünen çok cüzi bir grup, hastalıklı grup karşı çıkıyor, bu konuda onlar yanlışlar.*Hz.Üstad, Ahmet Hamdi Efendi’ye ‘Israrla sana bunları gönderiyorum. Ben 1947’de size göndermek için hazırlıyordum fakat Afyon hapsi mani oldu.’ Ondan sonra 1950 de Sungur Ağabey ile kendisine gönderiyor; ‘Bunlara Diyanet sahip olup mutlaka neşretmesi lazım’ diyor. Allah rahmet etsin, Ahmet Hamdi Efendi güzel cevaplar verdiği halde ömrü vefa etmiyor ve vefat ediyor”*dedi.**Risale-i Nur’u tahrif ve tahrik eden bir zümrenin AK Parti hükümetinin aldığı bu karardan oldukça rahatsız olduğunu belirten Nur Cemaati mensuplarından ve Risale Haber yazarı Abdurrahman İraz, “Bu tahrib ve tahrifi önleyen ve Bediüzzaman’ın *vasiyetlerini yerine getiren bir hükümet, Nur Talebelerinin % 99.99’u bunun farkında ve müteşekkir. Sadece parmakla sayılacak kadar az ve altı boş marjinal bir grup var. Onlar da kendi cemaatlerini hep aldatarak, yanıltarak dün kara dedikleri Pensilvanya Şeyhine bugün küçük menfaatler karşılığında maalesef ak demekte ve her geçen gün yok olup bitmektedirler. Zaten Risale-i Nur cemaatlerinin hemen hiç biri onları ciddiye almamaktadırlar. Zira kalemini Pensilvanya’ya kiralamış birkaç kişiden ibarettirler” şeklinde konuştu.**Yeni Akit

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Devlet Risale-i Nur himayesinde

 

27 Kasım 2014 Perşembe 11:48Risale Haber-Haber Merkezi*Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin müellifi olduğu Risale-i Nur Külliyatı’nın Diyanet tarafından basılacak olmasına ilişkin karar, Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi.*Konuya ilişkin Moral FM’de*Fethi Çağıl’ın hazırlayıp sunduğu Sabah Gündemi programında açıklamalar yapan Barla Platformu Başkanı*Said Yüce,*“İlk defa bir Cumhuriyet Hükümeti, tek parti döneminde Bakanlar Kurulu kararlarıyla yasaklanan bir Kur’an tefsirini memleket kültürü için önemi haiz eser kabul ederek, topluma ulaştırılması kararı almıştır. Yeni Türkiye’de Risale-i Nur Külliyatı’nın Diyanet tarafından basılacak olmasına ilişkin karar, Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu karardan sevinç duyulmalıdır”*dedi.**Yüce açıklamalarında “Bazı yayın organları tarafından ‘Risale-i Nurlar Devlet tekeline verildi’, ‘Bandrol yasağına tepki çığ gibi’, ‘Bu bir engelleme ve yasaklamadır’ tarzından yer alan haberlerin gerçeği yansıtmadığını Bediüzzaman Said Nursi’nin ‘Kur’an’ın malı’ dediği ve kaynağını Kur’an ve Sünnetten alan eserleri olan Risale-i Nurlar aslı korunarak himaye altına alınıyor. Eserlerin kamuya maledilmesi birilerinin iddia ettiği gibi*‘Devlet Tekeli’*değildir. Bu yapılan düzenleme ile geçmişte birçok kıymetli eserin başına gelen bozulma ve aslını kaybet risklerinden kurtarılmıştır” şeklinde konuştu.*DEVLET RİSALE-İ NUR HİMAYESİNDE*Yapılan düzenleme ile Risale-i Nurların engellenmediğini aksine önünün açıldığı ve korumaya alındığına dikkat çeken Said Yüce, “Eserin orijinalinin muhafazası ve topluma olduğu gibi ulaştırılması devlet garantisine alınıyor. Bununla da kalmıyor, Diyanet’e devredilen bu yetki, aslına uygun basan herkese eserin neşredilmesi yetkisi de veriyor. Bu husus kararnamede gayet açık ve seçikken ‘yasaklanıyor, tekelleşiyor’ vaveylası koparanlar bu eserleri tahrif edenler ve bunlar üzerinden menfaat sağlayanların hezeyanlarıdır. Samimi ve masum insanları kandırma girişimleridir” değerlendirmesinde bulunarak*“Düzenleme ile Risale-i Nur devlet himayesine değil aslında devlet Risale-i Nur himayesine alınmış oluyor.*Bu ise gayet sevinçle karşılanması gereken bir durumdur” dedi.*

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

30 Kasım 2014 Pazar 13:39

Okuyucusu Said Nursi'ye iftira attı o da yayınladı

Hürriyet yazarı Bayer, bir okuyucusunun Nurculukla ilgili gönderdiği yalan-yanlış mektubu köşesinde yayınladı

Ahmet Bilgi'nin haberi:

 

RİSALEHABER-ÖZEL

 

Hürriyet yazarı Yalçın Bayer, bir okuyucusunun Nurculukla ilgili gönderdiği yalan-yanlış mektubu köşesinde yayınladı.

 

"Said Nursi'nin baş tacı olması ne kazandıracak" başlıklı yazıda Risale-i Nur'a ilişkin basım haklarının Diyanet İşleri Başkanlığı'na devredilmesi hatırlatılıyor. Karar hakkında Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın Bakanlar Kurulu tarafından çıkanlan söz konusu kararnameye ilk imzayı atan kişinin kendisi olduğunu söylediği belirtilirken ihtilal döneminin Diyanet İşlerine ait yalan-yanlış bir rapora yer verildi.

 

Diyanet işleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu'nun 1964 yılında yayınladığı kitapçığın, Arınç'ın, "Çok şükür, yıllar sonra Bediüzzaman Hazretleri'nin vasiyeti yerine geldi" diye övünmesiyle çeliştiğinin ileri sürüldüğü yazıda Risale-i Nur ve nurculuk için iftira niteliğinde ifadeler kullanılırken, "Bakanlar Kurulu kararını yan yana getirdiğimizde ve bugünkü Diyanet İşleri Başkanlığı'nın geldiği konumu değerlendirdiğimizde "Nereden nereye" vurgusunun rastgele olmadığını anlayabiliriz" sözleri kullanıldı.

 

DİYANET'İN HABERİ OLMAYAN KİTAPLAR

 

Diyanet İşleri başkanlığı tek parti ve ihtilal dönemleri haricinde Risale-i Nur'la ilgili olumsuz rapor vermedi. Bununla ilgili Diyanet İşler Başkanı Mehmet Görmez'in TRT Haber'deki açıklaması şöyle:

 

"Darbe yönetimi dönemlerinde, Diyanet’in haberi olmadan Diyanet adına kitaplar basıldı. Bu kitapların üzerine “Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları” yazılmıştır. Bu durumdan Diyanet İşleri Başkanı’nın, Din İşleri Yüksek Kurulu’nun haberi yoktur. Yine aynı şekilde, Risale-i Nur ile ilgili de aleyhte raporlar hazırlatılmak istenmiştir. Diyanet bunu doğru bulmamış ve buna yanaşmamıştır."

 

SAİD NURSİ İLE SAİD MOLLA'YI BİLEREK KARIŞTIRAN ZİHNİYET

 

Yazıda yanlış bir bilgi de Said Nursi ile Molla Said'in karşılaştırılması olarak verildi. Hemen hemen aynı dönemde yaşayan Said Nursi ile Said Molla'nın arasında dağlar kadar.

 

Said Molla kimdir?

 

14 Temmuz 1930 Romanya doğumlu. Uzun süre Osmanlı topraklarında misyonerlik faaliyetlerinde bulundu. Mondros Mütarekesi’nden (30 Ekim 1918) sonra İngiliz haber alma servisi ajanı olarak İstanbul’da bulunan, Milli Mücadeleyi engelleyebilmek için çalışmalar yürüten, Batı Anadolu’da Albay Emiling adıyla faaliyetlerde bulun İngiliz ajanı rahip Robert Frew (Rahip Fru) ile yakın ilişkileri oldu. 20 Mayıs 1920’de İstanbul’da İngiliz Muhipleri Cemiyeti’ni kurdu. Ajan Robert Frew aracılığıyla İngiliz yönetiminden parasal destek sağladı.

 

Hürriyet ve İtilaf Partisi’ne kurucu üye olarak katıldı. 1918-1921 arasında İstanbul Gazetesi’ni yayımladı. İngiliz casusu olduğu saptanınca, Kurtuluş Savaşı’ndan sonra Romanya’ya kaçtı. 1924’te “Yüzellilikler” listesine alındı ve 1927’de vatandaşlıktan çıkarıldı.

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Aralık 2014 Pazartesi 10:01

Diyanet Bediüzzaman'ı anlatacak külliyatı basacak

Bakanlar Kurulu Kararı ile Diyanet İşleri Başkanlığına büyük görev düşüyor

İLGİLİ HABERLER

» Devlet Risale-i Nur himayesinde

» Risale-i Nur düzenlemesine karşı kara propaganda var

» Risale-i Nur düzenlemesi Resmi Gazete'de

» Risale-i Nurlara bandrol konusunu bekleyen tehlike

» Risale-i Nur devlet tekeline değil himayesine alınıyor

Risale Haber-Haber Merkezi

 

Risale-i Nur Külliyatının basım yetkisini Diyanet İşleri Başkanlığı'na veren Bakanlar Kurulu Kararı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdi. Abdülkadir Selvi bununla Diyanet İşleri Başkanlığına büyük görev düştüğünü söyledi.

 

Buna göre;

 

Diyanet İşleri Başkanlığı Risale-i Nurların aslına uygun olarak basımı ve dağıtımını gerçekleştirecek.

 

Bir kurul oluşturarak Risale-i Nurların aslına uygun olarak basımını denetleyecek.

 

Şu anda Risale-i Nurların basımı ve dağıtımını yapan yayınevleri ve vakıflara Risale-i Nurları aslına uygun olarak basmak kaydıyla izin vermek.

 

Risale-i Nurların satışından elde edilecek gelirin bir bölümü eser sahibi olarak Bediüzzaman Said Nursi’nin tanıtımı faaliyetine ayrılacak. Diyanet, Bediüzzaman’ı anlatacak.

 

Sadece Diyanet basmayacak. Bir tekel olmayacak. Diyanet’ten yetki alan yayınevleri de Risale-i Nurları basacaklar.

 

Diyanet İşleri Başkanlığı, 2015 yılında Risale-i Nur Külliyatının tamamının yayınlanmasını hedefliyor.

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Ayfer Mallı'nın haberi:

Bediüzzaman Said Nursi’nin eseri olan Risale-i Nur’un basım haklarını Diyanet İşleri Başkanlığı'na veren karar Bakanlar Kurulu tarafından imzalandı ve Resmi Gazete’de yayımlandı. Risale-i Nur’ların basılması ve dağıtılması tartışmalarına son nokta konulurken Bakanlar Kurulu tarafından alınan kararla Risale-i Nurların basımı, dağıtımı ve okutturulması Diyanet İşleri Bakanlığı bünyesinde gerçekleştirilecek.

HUKUKİ SÜREÇ BAŞLATILACAK

Bu kapsamda Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından ilk somut adım atılıyor. Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, önümüzdeki günlerde yayınevleri ile bir araya gelecek. Yayınevleri ile Diyanet’te masaya oturacak olan Görmez, eserlerin aslına uygun olmak kaydıyla Diyanet tarafından veya Diyanet'in verdiği izin ya da yetki çerçevesinde kişi ve kuruluşlarca işlenebileceğini, çoğaltılabileceğini, yayınlanabileceğini aktaracak. Görmez, yayınevlerine eserlerin aslına uygun olma koşuluna riayet edilmediğinin tespiti halinde hukuki sürecin başlatılacağını da ifade edecek.

HAK SAHİBİNE BEDEL ÖDENECEK

Görmez, Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren Bakanlar Kurulu kararını hatırlatarak, eserler üzerindeki 5846 sayılı Kanun’dan kaynaklı hak sahipliğini belgelendiren kişilere, talep edilmesi halinde, Diyanet İşleri Başkanlığı’nca 5846 sayılı Kanun’un 47. maddesi çerçevesinde münasip bir bedel ödeneceğini belirtecek.

Yeni Şafak

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

  • 3 Wochen später...

TEBRİK TEŞEKKÜR

Kur'an-ı Hakim hakiki ilimlere havi bir kitab-ı mukaddestir ve bütün asırlarda insanların umum tabakalarına hitap eden ezeli bir hutbedir.

Risale-i Nur ise; Kur'an-ı Mu'cizül beyanın bu asırda yüksek ve parlak bir tefsiridir.

Bütün insanlığa mal olan iman ve Kur'an hizmetini tesis ve temin ile imani, ahlaki ve edebi değerlerimizi yaşatmaya vesile olan Risale-i Nurların, asliyetini muhafaza edip neşriyatına kanuni hüviyet kazandırarak; milletimizin, memleketimizin ve bütün insanlığın takdirine mazhar olan, başta...

Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip ERDOĞAN'ı, Sayın Başbakanımız Prof. Dr. Ahmet DAVUTOĞLU'nu Bakanlar Kurulunun Değerli Üyelerini,

Bunlarla beraber bütün hayırlı hizmetlerde emeği geçen kurum, kuruluş ve şahısları tebrik eder, teşekkürlerimizi arz ederiz.

Üstadımız Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretlerinin talebelerinden Abdullah Yeğin, Hüsnü Bayram, Said Özdemir

http://www.risalehaber.com/d/other/risale_ilan.jpg

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

  • 3 Wochen später...

[h=1]Yayınevlerine Risale-i Nur basım yetkisi verildi[/h]

Diyanet İşleri Başkanlığı, Risale-i Nur Külliyatı'nın aslına uygun basılması konusunda yayınevlerine yetki vermeye başladı

Bugüne kadar çeşitli tahrif ve suistimallere maruz kalan Risale-i Nur Külliyatı, bundan sonra Diyanet İşleri Başkanlığının denetiminde aslına uygun basılabilecek.

AA muhabirinin edindiği bilgiye göre, Risale-i Nur Külliyatı'nın devlet tarafından korunmasını öngören yasal düzenlemeler neticesini verdi.

Dini Yayınlar Genel Müdürü Yüksel Salman, yaptığı açıklamada, 26 Kasım 2014 tarihli ve 29187 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Bakanlar Kurulu kararıyla Bediüzzaman Said Nursi'ye ait eserler üzerindeki 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'ndan kaynaklanan tüm hak ve yetkilerin Diyanet İşleri Başkanlığına verildiğini hatırlattı.

Bakanlar Kurulu kararının ardından eserlerin asıl nüshaları üzerinde konunun ilgilileriyle bir araya gelerek yaptıkları toplantılar sonucunda görüş birliğine vardıklarını belirten Salman, "Bugünden itibaren de Diyanet İşleri Başkanlığı olarak Risale-i Nur Külliyatı'nın basımı konusunda talepte bulunanlarla ilgili gerekli incelemeler yapıldıktan sonra yetki vermeye başladık. Başkanlığımızla sözleşme imzalayan yayınevleri, Kültür ve Turizm Bakanlığına başvurarak bandrol alabilecekler" şeklinde konuştu.

Salman, ilk etapta 6 yayınevine yetki verildiğini belirterek, bir ay içerisinde yeni basımların raflarda yerini alacağını dile getirdi.

-"Asılsız haberlerin kaynağını kurutacak"

Eserlerin basımı konusunda görüşlerine başvurulan Barla Platformu Başkanı Said Yüce, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Risale-i Nur'a sahip çıkmasının, ülke açısından iftihar vesilesi sayılacak bir gelişme olduğunu söyledi.

Yasal düzenlemenin bir süredir bazı çevrelerce "Risale-i Nur'un neşri yasaklanıyor" şeklinde gerçek dışı haberlere konu edildiğini bildiren Yüce, şunları söyledi:

"Asılsız haberler üreterek, iftira ederek, 'nasıl olsa izi kalır' diye çirkin yakıştırmalar yaparak bir müddet için kamuoyunda algı yanılmasına yol açmak mümkündür. Fakat hakikatler er geç ortaya çıkar. Bandrol konusunda da durum böyle olmuştur. Risale-i Nur'un devlet himayesine alınmasıyla çıkarları zedelenen bazı grupların yaydığı 'Risale-i Nur yasaklanıyor' şeklindeki haberlerin asılsızlığı zaten meydandayken, büsbütün açığa çıkmıştır. Yasal düzenleme çerçevesince Risale-i Nurları 'aslına uygun yayınlama' taahhüdü verenlere Diyanet İşleri Başkanlığınca basım izni verilmiştir."

-Bediüzzaman'ın vasiyeti yerine getirilmiş oldu

Yüce, asliyeti kanunla koruma altına alınan eserlerin basımı konusunda yayıncılara izin verilmesinin Risale-i Nur talebelerini iki yönden sevindiren bir gelişme olduğunu bildirdi. Risale-i Nurlar üzerindeki her türlü tahrifin önlenmesi ve bu yöndeki teşebbüslerin cezayı gerektiren suç şeklinde tescil edilmesinin, ilk sevindirici gelişme olduğuna dikkati çeken Yüce, "İkincisi de şudur: Diyanet İşleri Başkanlığının Risale-i Nurlar'a sahip çıkması, zaten Bediüzzaman Hazretleri'nin bir vasiyetiydi. Müellifin bu vasiyeti de yerine getirilmiş olmaktadır" diye konuştu.

Devletin Risale-i Nur'a sahip çıkarak Türkiye Cumhuriyetine yaraşanı yaptığını ifade eden Yüce, "Devletimiz kendisinden bekleneni yapmıştır. Başta bu kanun ve kararnameyi imzalayan Sayın Cumhurbaşkanımıza, Sayın Başbakan ve Bakanlar Kuruluna, Kültür Bakanımıza ve bu kanunla eserlerin korunarak kamuoyuna ulaşmasını sağlayan Diyanet İşleri Başkanımız Prof. Dr. Mehmet Görmez'e ve bu husus da emeği geçen herkese en içten teşekkürlerimizi sunuyoruz" dedi.

-Devlet güvencesi altına alındı

Sözler Yayınevi Genel Müdürü Osman Sevimli de Diyanet İşleri Başkanlığının Risale-i Nurları hem bizzat neşretmesi hem de himayesine almasının, Bediüzzaman Said Nursi'nin hayat gayelerinden birisi olduğunu belirtti. Sağlığında bu hususta ciddi ve ısrarlı teşebbüsleri olduğunu ancak zaman şartlarının arzusunun gerçekleşmesine imkan vermediğine işaret ederek, bugün, vasiyetin yerine getirilmesinin mutluluğunu yaşadıklarını ifade etti.

Diyanet İşleri Başkanlığının, eserleri hem kendisinin yayınlaması hem de aslına uygun basacak yayınevlerine basma yetkisi vermesini sevindirici bir gelişme olarak değerlendiren Sevimli, "Yasal düzenlemeyle getirilen yenilik, risalelerin aslına uygun basılmasını devlet güvencesi altına almaktan başka bir şey değildir. Bu da Risale-i Nur müellifinin en büyük önem atfettiği bir husustur" şeklindeki görüşlerini paylaştı.

-"Düzenlemeyi son derece yerinde buluyoruz"

Nesil ve Söz Yayınevleri Yönetim Kurulu Başkanı İlyas Karademir ise Risale-i Nurlar'ın aslına uygun neşredilmesinin, Bediüzzaman Said Nursi'nin üzerinde hassasiyetle durduğu bir mesele olduğunu belirtti.

Risale-Nurlar'a sahip çıkılmasının, Bediüzzaman Said Nursi'nin vasiyeti olduğunu bildiren Karademir, "Üstad bu konuda muhtelif teşebbüslerde bulunmuş ve bu gayesini tahakkuk ettirmek için talebelerini yetkili makamlara göndermiştir. Bu konuda hükümetçe yapılan yasal düzenlemeleri biz de yayınevi olarak son derece yerinde buluyor ve Risale-i Nurlar'ı bu düzenlemelerin gereğine uygun yayınlamayı taahhüt ediyoruz" ifadelerini kullandı.

-"Aslının korunmasından memnunuz"

Hizmet Vakfı Mütevelli Heyet Başkanı ve aynı zamanda Bediüzzman Said Nursi’nin hayattaki yaşayan talebelerinden Hüsnü Bayramoğlu da Risale-i Nurlar'ın, Bediüzzaman Said Nursi'nin vasiyet ve beyanlarına uygun yayınlanması ve aslının kanun korumasına alınmasından son derece memnun olduklarını kaydetti.

 

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

[h=1]Risale-i Nur'da tekel oluşturmak söz konusu değil[/h]

14.01.2015

 

Diyanet İşleri Başkanlığı Dini Yayınlar Genel Müdürü Dr. Yüksel Salman, şartları taşıyan tüm yayınevlerine, Risale-i Nur Külliyatı için basım izni verildiğini söyledi.

Salman, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 26 Kasım 2014 tarihli ve 29187 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Bakanlar Kurulu kararıyla Bediüzzaman Said Nursi'ye ait eserler üzerindeki 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'ndan kaynaklanan tüm hak ve yetkilerin Diyanet İşleri Başkanlığına verildiğini hatırlattı.

Diyanet İşleri Başkanlığı'nın tüm hassasiyetinin Risale-i Nur Külliyatı'nın aslına uygun basılması noktasında olduğunu ifade eden Salman, şöyle konuştu:

"Bakanlar Kurulu'nun yetkiyi vermesinden sonra Diyanet İşler Başkanımız Prof. Dr. Mehmet Görmezbaşkanlığında külliyatın basımını gerçekleştiren yayınevleriyle bir toplantı yapılarak yol haritası belirlenmiştir. Bakanlar Kurulu kararında önemli bir nokta var, külliyatın aslına uygun olarak basılması gerekiyor. Öncelikle Diyanet İşleri Başkanlığımız külliyatın aslına uygun basımıyla ilgili bir çalışma başlatmıştır."

Salman, yayınevleriyle de bu süreçte konuşulduğunu ve aslına uygun olduğu tespit edilen nüshaların, külliyatın bölümlerinin ortaya konduğunu vurguladı.

Diyanet İşleri Başkanlığının, gecikmeye meydan vermemek için çalışmayı başlattığını ve 6 yayınevinin başvuru yaptığını aktaran Salman, şunları kaydetti:

"Müraacaat edenlerin işlemleri başlatıldı ve sözleşmeler imzalandı. Başkanlığımızın hassasiyeti sadece bunların aslına uygun basımı noktasındadır. Şartları taşıyan tüm yayınevlerine Risale-i Nur Külliyatı'nın basım izni verilmektedir. Dileyen, basmak isteyen herkes başkanlığımıza başvurarak, külliyatın basımını gerçekleştirebilir. Bu konuda tekel oluşturmak gibi bir düşünce söz konusu değildir."

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

  • 5 Wochen später...

RİSALE-İ NUR'DA SAYFA BİRLİĞİ SEVİNCİ

 

Bediüzzaman'ın talebesi Aytimur ağabeyin

 

Risale-i Nur'da sayfa birliği sevinci

13 Şubat 2015 Cuma 11:07

 

Abdurrahman İraz'ın haberi:

 

RİSALEHABER-ÖZEL

 

Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin talebelerinden Ahmet Aytimur ağabey Diyanet tarafından basılacak olan ve yayınevlerine verilen Risale-i Nurlar'da en büyük sevincinin sayfa birliği olduğunu söyledi.

 

Bir süredir rahatsız olan ve hastanede bulunan Aytimur ağabey, Risale Haber'e konuştu. Diyanet'ten alınan yetki sonrası Envar Neşriyat tarafından basılan ilk risale formlarını büyük bir sevinçle inceleyen Aytimur ağabey, "yetkililerden Allah razı olsun" dedi.

 

Emeği geçenlere teşekkür edeceklerini ifade eden Aytimur ağabey, "en çok da sayfa birliğinin sağlanmasına sevindim. Artık hangi yayınevi basarsa bassın sayfa numaraları birbirinin aynı olacak. Yıllardır özlemini çektiğimiz nüsha birliği böylece sağlanmış oldu" şeklinde konuştu.

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

BEDİÜZZAMAN'IN TALEBELERİ TAHRİFAT İDDALARINI YALANLADI

 

Barla ve Emirdağ Lahikaları ile Hata-Sevap Cetveline dair açıklama

 

Bediüzzaman'ın talebeleri tahrifat iddalarını yalanladı

13 Şubat 2015 Cuma 14:43

 

Abdurrahman İraz'ın haberi:

 

RİSALEHABER-ÖZEL

 

Diyanet İşleri Başkanlığı'nın yayınevlerine verdiği Risale-i Nur izninde tahrifat yapıldığı iddiaları Bediüzzaman Hazretlerinin talebeleri tarafından yalanlandı.

 

Risale Haber'e konuşan Ahmet Aytimur ve Said Özdemir ağabeyler, yayınevlerine verilen Risale-i Nur Külliyatının, Bediüzzaman Hazretlerinin hayatta iken Diyanet'e gönderdiği orjinal külliyat olduğuna dikkat çektiler.

 

Ağabeylerin açıklamaları şöyle:

 

Ahmet Aytimur:

 

Şua'lar eserindeki "Hata-Sevap cetveli"ni Üstadın vefatından sonra Zübeyir abiyle istişare ettikten sonra abiler ekledi.

 

Said Özdemir ağabey:

 

1959'da Üstadımızın bastrırıp verdiği ve "Risale-i Nur budur" dediği risalenin orjinali bende. Bütün abilerin imzası var. O metinde hata-sevap cetveli yok. Ayrıca Üstadımızın Diyanet'e gönderdiği metinde de hata-sevap cetveli yok. Abiler istişare edip karar vererek Hata-sevap cetvelini daha sonra ilave etti.

 

Put veya Pot kırdım meselesi ise; Osmanlıcada aynı yazılıyor ve iki türlü de okunabiliyor. Bazı yayınlarda "put" bazı yayınlarda da "pot" olarak kullanıldı. Bazı yayınevleri "put" olarak çevirdi. Karışılık bundan dolayıdır. Diyanet'in metni zamanında Ahmet Akseki'ye verilen metindir. Burada bir tahrifat yoktur.

 

Barla Lahikası ve Emirdağ Lahikası-2 ise tashihatını geç verdiğimiz için gecikti. Onların basılmaması gibi bir durum söz konusu değildir. Nasılki bütün kitaplar basılcak Barla Lahikası ve Emirdağ Lahikası-2 de basılacak.

 

Envar Neşriyat Genel Müdür Nihat Ölmez ise bandrol alan kitapların listesinin şöyle olduğunu açıkladı:

 

1-Nurun ilk Kapısı

2-Sözler

3-Mektubat

4-Lema'lar

5-Şualar

6-Mesnevi-i Nuriye

7-Divan-ı Harb-i Örfi

8-Münazarat

9-Muhakemat

10-Hutbe-i Şamiye

11-Sünuhat-Tuluat-İşarat

12-Tarihçe-i Hayat

13-Zulfikar

14-Asa-yı Musa

15-Emirdağ Lahikası

16-Kastamonu Lahikası

17-Mu'cizat-ı Ahmediye (asm) Risalesi

18-Mucizat-ı Kur'aniye Risalesi

19-Sikke-i Tadik-i Gaybi

20-Asa-yı Musa'dan Akan Bir Nur Çeşmesi

21-Ayet'ül Kübra

22-Bediüzzaman cevap veriyor

23-El-hüccetü'z-zehra

24-Ene ve zerre risalesi

25-Gençlik Rehberi

26-Hakikat Nurları

27-Hanımlar Risalesi

28-Hastalar Risalesi

29-Haşir Risalesi

30-Hizmet Rehberi

31-İçtihad Risalesi

32-İhlas Risalesi

33-İman Hakikatleri

34-Konferans

35-Küçük Sözler

36-Meyve Risalesi

37-Mi'rac ev Şakk-ı Kamer Risaleleri

38-Mifathu'l iman

39-Mirkatü's-Sünnet ve Türyaku Marazi'l-Bid'a Risalesi

40-Nur Aleminin Anahtarı

41-Otuz Üç Pencere

42-Ramazan, İktisat, Şükür Risaleleri

43-Yirmi Beşinci Lem'a (Rahmet ve Şefkat İlaçları)

44-Yürmi İkinci Mektup-Uhuvvet Risalesi

45-Yirmi Üçüncü Söz

46-Zühretü'n-Nur

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

  • 2 Wochen später...

Etyen Mahçupyan, Risale-i Nurların devlet tekeli altına alındığını iddia etti

Risale Haber-Haber Merkezi

Başbakan Başdanışmanı, Gazeteci Yazar Etyen Mahçupyan, Risale-i Nurların devlet tekeli altına alındığını iddia etti.

Yeni Asya’ya konuşan Mahçupyan, Risale-i Nurların devlet tekeline alınmasını ‘polisiye ve ironik bir olay’ dedi.

Kanun zoruyla basımı devlet tekeline alınan Risale-i Nur’larla ilgili değerlendirmelerde bulunan, Mahçupyan bu durumun geçici ve devam etmesinin mümkün olmadığını söyledi. Mahçupyan, Risale-i Nurların devletleştirilmesiyle ilgili “Din-devlet ilişkileri, özgürlük ve buna bağlı bağlamlar içinde baktığımız zaman kabul edilmesi mümkün olmayan bir durum” ifadelerini kullandı. Risale-i Nurların devlet tekeli altına alınmasının dini bir olay olarak görmediğini dile getiren Mahçupyan, bunun polisiye ve ironik bir olay olduğunu savundu.

Bu durumun böyle devam etmesinin mümkün olmadığını dile getiren Mahçupyan “Nasıl ki bugün geçmişi düşündüğümüz zaman 70’li ve 80’li yıllarda yakılan kitaplar, polis baskınlarında solculara yapılan şeyler gülünç geliyorsa, bugün bu konuda bu kadar gülünçtür” hatırlatmasında bulundu. Mahçupyan “Beş yıl sonra devletin ne kadar komik bir şey yaptığını konuşacağız” dedi.

SADELEŞTİRMENİN İKİ HEDEFİ VARDI

Risale-i Nurların devlet otoritesi altına alınmasının sebebini son bir yıldır yaşanan hükümet ve cemaat çatışmasına bağlayan Mahçupyan, “Hükümet ve etrafındaki yargı emniyet üçgeni meseleyi böyle algılıyor.Risale-i Nurlar satır araları çok güçlü eserler. Neredeyse batini anlamları olan eserler. Bunusadeleştirip insanlara sunduğunuz zaman iki hedef ortaya çıkıyor. Birisi daha çok insanın okuyup anlaması, diğeri ise bu sadeleştirme etrafında kendi cemaatinizin genişlemesinin sağlamak. Şimdi o cemaatin kendisi problemli hale gelince cemaati genişleten her şey de problemli hale geldi. Hükümetin yâda emniyet ve savcılığın gözünde böyle oldu. O yüzden böyle bir problem var” ifadelerini kullandı.

Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Dein Kommentar

Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.

Gast
Auf dieses Thema antworten...

×   Du hast formatierten Text eingefügt.   Formatierung jetzt entfernen

  Nur 75 Emojis sind erlaubt.

×   Dein Link wurde automatisch eingebettet.   Einbetten rückgängig machen und als Link darstellen

×   Dein vorheriger Inhalt wurde wiederhergestellt.   Editor leeren

×   Du kannst Bilder nicht direkt einfügen. Lade Bilder hoch oder lade sie von einer URL.


×
×
  • Neu erstellen...