Jump to content
Qries Qries Qries Qries Qries Qries

Recommended Posts

09 Eylül 2014 Salı 10:24

[h=1]İşte Diyanet için Risale-i Nur'dan hutbe örnekleri[/h]

Görmez'in hutbelerde Risale-i Nur'un da okunması gerektiği sözleri büyük bir destek gördü

İLGİLİ HABERLER

» Risale-i Nur hutbelerde neden okunmasın?

 

 

 

Risale Haber-Haber Merkezi

 

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez'in hutbelerde Risale-i Nur'un da okunması gerektiği sözleri büyük bir destek gördü.

 

Risale Akademi, daha önce bununla ilgili bir çalışma yapmıştı. 2011 Şubat ve Mart aylarında"Risale-İ Nur'da Hutbe Çerçevesi ve Örnek Çalışma" başlıklı toplantıların genel çerçevesi şöyle sıralandı:

 

1-Öncelikle hutbe kriterleri belirlendi. Üslup, içerik, mesaj, hedef kitle ve kavram kullanımı gibi.

 

2-Sekiz farklı uzmana 1. Lem'daki Yunus (as) kıssası ve mesajı üzerine birer hutbe hazırlamaları istendi.

 

3-Hutbeler üzerine kritik yapıldı, düzeltmeler istendi.

 

4-İletişimci, ilahiyatçı, edebiyatçı, yazar ve araştırmacı karması bir heyetle tekrar gözden geçirildi.

 

5-Sonrasında bu 8 hutbeyi sıralamak ve ilk üçü belirlemek üzere 20 kişilik ayrı bir değerlendirici gruba gönderildi.

 

Çalışmada hutbe yazma kriterleri ise şöyle belirlendi:

1-Risale-i Nur’dan mülhem olacak, atıf yapılmayacak

2-Metne bağlı kalınacak

3-Mesaj tek ve net olacak (Yan ve ikinci mesajlar olmayacak)

4-Cümleler kısa olacak, herkesin anlayacağı üslup ve sadelikte olacak (İlkokul seviyesi)

5-Devrik cümle olmayacak

6-Konuşma ve hitap dili kullanılacak

7-Metin özümsenmiş olacak

8- Manaya uygun esma kullanılacak, Esma-i Hüsna Cevşen’deki gibi tarifli ve tanımlı olacak

9-Mümkün olduğu kadar gündemle özdeşleştirilecek

10-Sonuç kısmında özel bir cümle ile konunun ana fikri özetlenecek.

 

 

Tüm bunlardan sonra aynı konuda seçilen örnek hutbelerden 8 tanesi şöyle:

 

1.HUTBE ÖRNEĞİ

 

ÇOK SIRLI BİR DUA

 

Aziz cemaat,

İnsan olarak son derece aciz bir varlığız. Bu acziyetimizi, her şeye gücü yeten sonsuz bir kudret sahibi olan Allah’a dua vasıtasıyla sığınarak karşılamaya çalışırız. Bu nedenle dualar biz kullar için çok büyük önem taşır.

 

Bugün içerisinde pek çok sırlar taşıyan güzel bir dua üzerinde durmak istiyorum.

لاَ اِلهَ اِلاَّ اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنِّى كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِين

 

Bu dua, Hz. Yunus’un (as) duasıdır. Anlamı da; “Senden başka ilâh yoktur. Seni her türlü noksandan tenzih ederim. Gerçekten ben kendine zulmedenlerden oldum.” (Enbiyâ Sûresi: 87) demektir.

 

Bilindiği üzere, Hz. Yunus (as), kendisine bir türlü inanmayan kavmine öfkelenmiş, Rabbinin iznini beklemeksizin deniz yolculuğuna çıkmış. Gece vakti denizde aniden bir fırtına kopmuş ve dev dalgalarla boğuşmaya başlamışlar. Daha sonra Hz. Yunus’u denize atmışlar ve onu büyük bir balık yutmuş.

 

Hz. Yunus (as), yaşanması ve nefes alınması bile imkânsız olan balığın o daracık karnında;

لاَ اِلهَ اِلاَّ اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنِّى كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِين diye çok içten ve samimi bir dua etmiş ve bu dua vesilesiyle Allah’ın merhametini kazanmış. Balığın karnı ona adeta bir denizaltı gibi yaşanılır hale gelmiş, fırtına dinmiş, deniz durulmuş, gökyüzü methaplı bir geceye dönmüş, bir müddet sonra da balık onu selametli bir sahile getirip bırakmış.

 

Aziz cemaat,

Gökyüzü denizinde, yeryüzü gemisinde, çok fırtınalarla ve dev dalgalarla boğuşuyoruz. Depremler, katliamlar, soykırımlar, sıtmalar, taunlar, vebalar, savaşlar, trafik ve iş kazaları gibi ölüm saçan dev dalgaların insafı altında her gün korku ile titriyoruz. Bütün bu korkularımıza rağmen diğer yandan nefsimizin bitmez tükenmez isteklerini karşılamak yüzünden gaflete düşüyor, etrafımızı balık karnı gibi daracık bir hale getiriyor, kendi kendimize nefsimizin esareti altına girerek geleceğimizi karartıyoruz.

 

Aziz cemaat,

Bizim bu durumumuz, Hz. Yunus’un (as) durumundan hiç de iyi görünmüyor. Hatta yüz derece daha kötü ve korkunçtur. Çünkü Hz. Yunus’u (as) yutan balık, ona ancak en fazla yüz senelik bir dünya hayatını kaybettirebilir. Ama bizi yutan ve esiri durumuna düştüğümüz nefis denen balık ise, bize ebedi hayatımızı kaybettirmeye çalışmaktadır. Evet en fazla yüz senelik bir hayata bedel, ebedi bir hayat. Bu üzerinde çok düşünülmesi gereken bir konudur.

 

Aziz cemaat,

Sizler de bir çok tecrübelerinizle biliyorsunuz ki, insanoğlu yaratılış itibariyle bir çok özelliklere sahiptir. Hastalık, bela ve ölüm geldiğinde üzülür. Çıplak gözle göremediği bir mikroptan korkar. Zelzeleden, kuyruklu yıldızların dünyamıza çarpmasından ve kıyametin kopmasından dehşet alır. Bütün bunlara karşılık, çocuklarını, ailesini, evini, bahçesini, dünyayı, ve ebedi bir cenneti sever.

 

Aziz cemaat,

Sonsuz kudret sahibi Yüce Rabbimiz, korktuğumuz ve dehşet aldığımız bu dünyanın binlerce boğucu dalgalarından ve tehlikelerinden bizi koruyacak bir kudrete sahiptir. O’nun bütün sevdiklerimizi bize bağışlayacak şefkat ve merhameti, kalplerimizin derinliklerindeki en ince ve en gizli isteklerimizi bilecek bir ilmi var. O bizim için, çok istediğimiz ebedi âhiret yurdunu yaratarak geleceğimizi ışıklandıracak bir cömertliğe sahiptir. İşte bu nedenle Hz. Yunus (as) gibi her zaman; لاَ اِلهَ اِلاَّ اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنِّى كُنْتُ مِنَ demeye, Allah’a sığınmaya ve merhametini kazanmaya muhtacız.

 

Aziz cemaat,

Hz. Yunus (as), nasıl o zor ve kurtulması imkansız şartlarda, kendisine hiçbir faydaları dokunamayacak olan bütün sebeplere sırtını dönmüş, sadece asıl sebepleri yaratan Rabbine sığınmış ve kurtuluşa ermişse, biz de onun gibi çok samimi ve içten لاَ اِلهَ اِلاَّ اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنِّى كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِين demeliyiz. Derhal nefsimize gem vurarak bizi yutmasına ve esareti altına almasına fırsat vermeden, Hz. Yunus’un (as) denizaltısı gibi kendimize onu bir binek yapmalıyız. Korku, elem, musibet ve belaların, fırtına ve dalgaları altında biz de onun duasını okuyarak doğrudan doğruya Rabbimize sığınıp korku ve endişelerimizi gidermeliyiz.

 

***

2.HUTBE ÖRNEĞİ

 

DUANIN GÜCÜ

 

لاَ اِلهَ اِلاَّ اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنِّى كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِين

 

Muhterem cemaat!

Vaktin birinde bir peygamber vardı, yıllarca halkını Allaha inanmaya davet etti. Ancak ona iki kişi inanmıştı. Bu peygamber; kavminin imana gelmesinden ümidini kesince onlara bedduada bulundu. Bunun üzerine kendisine, Allah tarafından “Kullarıma beddua etmekte ne kadar acele ettin! Geri dön de onları kırk gün daha Allah’ın dinine davet et” denildi. Bu peygamber (as) kırk günü beklemeden onlara azabın geleceğini hatırlattı. Gerçekten ertesi gün uyandıklarında şiddetli bir azab gelip çattı. Simsiyah dumanlar şehrin her tarafını kaplamış, bütün eveler dumandan simsiyah kesilmişti. Ahali işin ciddiyetini görünce, yok olacaklarını anladılar. Bunun üzerine Allah’a tevbe etmek ve peygamberden özür dilemek için aramaya koyuldular, fakat bir türlü bulamadılar.

 

Bunun üzerine şehrin yüksek ve çıplak bir tepesine çıkarak Allah’a yalvarmaya ve tevbe etmeye başladılar. Yüce Allah da onların bu samimiyetinden dolayı dualarını kabul ederek üzerlerindeki azabı kaldırdı.

 

Muhterem cemaat!

 

Hutbemin başından itibaren hikayesini anlatmaya çalıştığım belki bazınızın da farkettiği peygamber; Hz. Yunus (as) idi.

 

Yunus (as) kavmini azabla tehdit edip yanlarından ayrıldıktan sonra, kavminin tevbe edip azaptan kurtulduklarından haberi yoktu. Yıllardan beri halkını imana davet ettiği halde iman etmemekte direnmelerine kızan Yunus (as), İlahi izin almadan halkını terk etmişti. Kur’an-ı Kerim’de bu husus şöyle anlatılmaktadır:

 

“Balığın yuttuğu Yunus’u da hatırla ki, öfkelenerek halkını terk etmiş ve bizim de kendisini bu yüzden bir sıkıntıya sokmayacağımızı sanmıştı.”

 

Yunus (as), kavmini terk ederek bir gemiye bindi. Ancak gemi sağa sola yalpalıyor, bir türlü hareket etmiyordu. “Gemide efendisinden kaçan bir köle var” denilince yolcular arasında kura çekildi. Üçü de üst üste Yunus’a (as) çıkınca, denize atıldı. Bir süre sonra da bir balık onu yuttu. Balığın karnında çok içten ve samimi bir şekilde tövbe ve meşhur لاَ اِلهَ اِلاَّ اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنِّى كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِن duasını etmeye başladı. Duası kabul olunca ıssız bir sahile atıldı, orada gölgesinden ve meyvesinden faydalandığı bir ağaç altında bir müddet kalarak kendine geldi. Daha sonra tekrar kavmine döndü ve onlara peygamberlik görevi olan doğru yolu göstermeye devam etti.

 

Aziz cemaat!

 

Hz. Yunus’u (as) balığın karnından kurtaracak bütün sebepler ortadan kalkmıştı. Hatta bütün insanlar ona yardıma koşsalardı, yine beş para faydaları olamazdı. Çünkü uçsuz bucaksız dalgalı bir deniz, gecenin karanlıkları arasında milyonlarca balıktan birinin karnından Hz. Yunus’u (as) hangi sebep kurtarabilirdi? Ay mı, hava mı, su mu, toprak mı, güneş mi?

 

İnsan maddi sebeplerden elini çektikçe ve onlardan bir fayda gelmeyeceğini anladıkça duası da samimileşir, daha bir içtenlik kazanır. Hz. Yunus (as) bütün sebeplerin yaratıcısı olan Yüce Allah’tan başka bir sığınak olmadığını bütün duygularıyla anladığı anda, Allah’a tam bir samimiyetle şöyle yalvarmıştır: لاَ اِلهَ اِلاَّ اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنِّى كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِن “Senden başka hiç bir ilah yoktur. Seni her türlü noksandan tenzih ederim. Gerçekten ben kendine zulmedenlerden oldum.” Onun bu yakarışı süratlı bir şekilde kurtuluşuna sebep olmuştur.

 

Bu yakarışın sonucunda balığın karnı bir denizaltı gemisi gibi oldu. Dağlar gibi dalgalı deniz, güvenilir bir sahraya dönüştü. Ve gökyüzündeki bulutlar, dağılıp ay bir kandil gibi başı üstünde bulunduruldu. Her taraftan ona hücum eden varlıklar, ona dost oldular. Böylece güvenilir bir sahile çıkarıldı. Hem de gölgesinden ve meyvesinden faydalandığı bir ağacın altına konarak Yüce Rabbinin sonsuz iyiliklerini gördü.

 

Muhterem Müslümanlar,

 

Aslına bakacak olursak; bizler Hz. Yunus’un (as) denizdeki vaziyetinden yüz derece daha müthiş bir durumdayız. Çünkü bizim gecemiz geleceğimizdir. Geleceğimiz de gafletimizden dolayı onun gecesinden yüz misli daha dehşetlidir. Denizimiz içinde yaşadığımız bu dünyamızdır. Bu denizin her dalgasında her gün yüz binlerce cenaze kalkıyor, onun denizinden bin derece daha korkuludur. Bizim balığımız bizleri devamlı günahlara sürüklemeye çalışan arzu ve isteklerimiz ve nefsimizdir. Bizim ahiretimizi ve sonsuz hayatımızı sıkıp yok etmeye çalışıyor. Onun için nefsimiz olan balığımız onun balığından bin derece daha tehlikelidir. Çünkü onun balığı sadece onun yüz senelik dünya hayatını tehdit ediyordu. Bizim nefsimiz ise yüz milyonlar senelik olan ebedi hayatımızın mahvına çalışıyor.

 

Madem vaziyetimiz budur; biz de Hz. Yunus’u (as) örnek alarak onun gibi bütün sebeplerden yüzümüzü çevirelim. Doğrudan doğruya Yunus (as) gibi bütün sebeplerin yaratıcısı olan Yüce Rabbimize sığınarak ebedi hayatımızın kurtuluşu için fırsat buldukça لاَ اِلهَ اِلاَّ اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنِّى كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ diyerek O’na yalvarmalıyız.

 

Muhterem Mü’minler!

 

Bizler çok zengin duygularla donatılmış bir varlık olarak yaratılmışız. Bulaşıcı bir hastalıktan elem duyduğumuz gibi, dünyanın zelzele ve titremesinden ve kainatın Kıyamet anındaki büyük zelzelesinden de elem ve endişe duyuyoruz. Bir mikroptan korktuğumuz gibi bazan dünyamızın yakınından geçen kuyruklu yıldızdan dahi korkuyoruz. Hem nasıl ki evimizi seviyorsak, koca dünyayı da öyle seviyoruz. Hem nasıl ki küçücük bahçemizi seviyorsak, sonsuz Cenneti dahi aşık olurcasına seviyoruz. Böyle çok zengin duygularla yaratılmış olan bizlerin; sığınağı ve bütün arzularını karşılayacak olan Zat, öyle birisi olmalı ki, bütün kainat O’nun kudret elinde olmalıdır. Atomlardan gezegenlere kadar her şey O’nun emri altında olmalıdır. İşte bunun için aciz ve nahif olan bizler her an Yunus (as) gibi

لاَ اِلهَ اِلاَّ اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنِّى كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ demeye muhtacız.

 

***

 

3.HUTBE ÖRNEĞİ

 

Aziz Mü’minler!

 

Yüce Kitabımız Kur’an’da Peygamber kıssalarının olduğunu hepimiz biliyoruz. Rabbimiz bu kıssaları: “Kullarıma bir hikâye anlatayım da bunları dinlesinler” diye bahsetmez şüphesiz. Böyle olması, O’nun hikmetine ve Hakîm sıfatına da asla uygun düşmez. Aslında Sahibimiz, anlayabilmemiz için, bize bu şekilde seslenmek ister.

 

Bugün biz de Hz Yunus (as)’ın kıssasından hissemizi almaya çalışalım:

Hz. Yunus (as), bir insanın düşebileceği en zor bir durumda: لاَ اِلهَ اِلاَّ اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنِّىكُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ duası ile Rabb-ı Rahimine yalvardı. Bu öyle bir yakarıştı ki, yarattıklarının her halini bilen ve imdadına yetişen şefkat ve merhamet sahibinin katında anında kabul gördü.

 

Biliyorsunuz; Hz. Yunus (as) denize atılmış ve büyük bir balık O’nu yutmuş. Deniz fırtınalı ve dağlar gibi dalgalarla dolu. Gece ise, zifiri karanlık. Herkesten ve her şeyden ümidin kesildiği, hiçbir kurtuluş imkânının olmadığı böyle bir durumda ne yapılabilir?

 

Tek bir şey yapılabilir. Hz Yunus (as) da onu yaptı. Nedir o yaptığı? Samimi ve ter temiz bir kalple Yüce Yaratanına dönerek: لاَ اِلهَ اِلاَّ اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنِّى كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ duası ile yardım istedi. Bu dua hürmetine Cenab-ı Hak onu, balığın karnından kurtarıp, denizin kenarına çıkardı.

 

Değerli Kardeşlerim!

 

Hz Yunus (as) duasında ne söyledi de Allah (cc) onu o dehşetli musibetten kurtardı? Hz Yunus (as): “Bir olan, başka eşi ve benzeri olmayan Rabbimi her türlü eksikliklerden tenzih ederim ki; ben, kendi nefsine kötülük yapanlardan oldum.” dedi. Bu duada kendi gücünün bir hiç olduğunu anladı. Bunun üzerine, Rabbinin şefkatli kucağına kendisini teslim etti. O’ndan başka hiçbir kimseden yardım beklemedi. Peki, beklese ne olurdu? Dünyanın bütün gücü bir araya gelse idi, yine de Hz Yunus’u (as) o durumdan kurtaramazdı.

 

Gecenin zindan gibi karanlığını, gündüzün aydınlığına kim döndürebilirdi?

Balığın karnını konforlu bir gemiye çevirerek, Hz. Yunus’u kim koruyabilirdi?

Dağ gibi dalgalarla, dev gibi gemileri alt üst eden denizi kim süt liman yapabilirdi?

 

Kısacası: Denize, balığa ve geceye sahip olmayan Hz. Yunus’u o durumdan kesinlikle kurtaramazdı.

 

Hz. Yunus (as); Allah’ın birliğine ve O’nun bütün kâinata hükmettiğine samimiyetle inanarak: لاَ اِلهَ اِلاَّ اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنِّى كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ dedi ve Rabbine sığındı ve O’ndan yardım istedi. Bunun üzerine gecenin, denizin ve balığın Sahib-i Zülcelali de onları, Yunus’un (as) adeta emrine verdi.

 

Sevgili Cemaat!

 

Kur’ân’ı her okuyan ve bu hikâyeyi dinleyen her bir mü’min, kendisini Hz. Yunus’un (as) yerine koymalı ve O’nun aynasında kendisini görmelidir.

 

Bizler de kendimize baktığımızda; Hz. Yunus’un (as) denizdeki halinden daha zor bir durumdayız. Bizim gecemiz, istikbalimizdir. İstikbalimiz ise gafletimizden dolayı O’nun gecesinden daha karanlıktır. Denizimiz, dünyamızdır. Dünyamız ise O’nun denizinden daha korkuludur. Balığımız, nefsimizdir. Onun balığı, geçici 60-70 yıllık bir hayatı yok etmeye çalışırken; bizim nefsimiz ise helal olmayan isteklerini bize dayatarak; Rabbimize isyan ettirip, ebedi hayatımızı mahvetmeye çalışıyor.

 

Madem vaziyetimiz budur; biz de Hz. Yunus (as) gibi; doğrudan doğruya sebeplerin Sahibine sığınarak لاَ اِلهَ اِلاَّ اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنِّى كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ demeliyiz. Demeliyiz ki; dünyanın bizi boğan sıkıntılarından kurtulup, nefsimizin şerrinden emin olalım. Bilelim ki, Allah’tan başka hiçbir şey, O’nun izni ve iradesi olmadan bize yardım edemez ve bizi kurtaramaz. Çünkü bütün âlemlerin Sultanı yalnız O dur. Her şeyin dizgini O’nun elinde ve her şeyin anahtarı O’nun yanındadır. Her şey, O’na hizmetkârdır. O’nu tanıyan ve itaat eden zindanda da olsa bahtiyardır, O’nu unutan saraylarda da olsa zindandadır, bedbahttır.

 

Aziz Kardeşlerim,

Bizler de dilimizde, gönlümüzde ve hayatımızın her deminde daima لاَ اِلهَ اِلاَّ اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنِّى كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ demeliyiz. İmtihan için verilen dünya nimetlerinin, bizi Rabbimizden uzaklaştıran değil, O’na yaklaştıran, hayırlı vesileler olması için Rabbimizin sonsuz rahmetine sığınmalıyız.

 

***

 

4.HUTBE ÖRNEĞİ

 

لاَ اِلهَ اِلاَّ اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنِّى كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِين

 

Aziz Cemaatim!

Benim her akşam ve yatsı namazı arasında okuduğum özel bir duam var. Bugün sizinle bu duada, insanı rahatlatan muazzam bir güç bulunduğunu paylaşmak istiyorum.

Bir gün, sıkıntı ve dertlerimin beni boğmaya çalıştığı bir anda Hz. Yunus’un (as) duası olan لاَ اِلهَ اِلاَّ اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنِّىكُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ yalvarışıyla kendime geldim.

Gerçekten de bu öyle güçlü bir duaydı ki, maneviyatım sarsılmışken, psikolojim bozulmuşken birden müthiş bir iman hissettim.

 

Sonra bu duayı bize öğreten Kur’an’a baktım ve sırrını anladım.

Hz. Yunus peygamber nebilik görevini yaparken insanlar onun davetine icabet etmemiş. O da “Bu millet adam olmaz!” diyerek görev yerini terk etmiş. Tebliğe memur olduğu insanlardan kaçarak bir gemiye binmiş. Bindiği gemiden bir sebepten dolayı kaptan ve yolcular tarafından cezalandırılıp denize atılmış. Büyük bir balık onu yutmuş. Deniz fırtınalı ve üstelik de geceymiş. Kurtuluş imkânı ise hiç mi hiç yokmuş.

 

İşte bu durumdayken Hz. Yunus (as) görevini terk etmenin verdiği pişmanlıkla, tam bir tövbe ve itirafla ona o vazifeyi veren Rabbine yönelmiş. Seyyidinden kaçmış bir köle niyazı içinde لاَ اِلهَ اِلاَّ اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنِّى كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ duasını yapmış. Sadece O’ndan yardım istemiş.

 

Kusurlarını itiraf eden hiçbir bir kulunun duasını cevapsız bırakamayan ve yarattığı kalplerden geçen en gizli istekleri işiten Mucîb ve Semi’ olan Rabbimiz de o nebisinin bu güzel duasını karşılıksız bırakmamış ve onu yutan balığın karnından kurtarıp güvenle sahile çıkarmış.

 

Ey İlahi yardımlara çok muhtaç olan gayretli Müslüman!

 

Bu duadan ve bu nebinin kıssasından benim şahsen aldığım dersi burada sizinle paylaşmak istiyorum:

Gecenin o karanlığından, o fırtınalı denizden ve o balığın karnından o peygamberi kim kurtardı? Denize, balığa ve fırtınalı geceye, yani üçüne birden hükmedemeyen hiç kimse Hz. Yunus’u kurtarabilir miydi? Eğer bütün insanlar ve dünyanın bütün güçleri bir araya gelerek Hz. Yunus’a yardım edecek olsalardı kurtarabilirler miydi? İşte Yunus peygamber de sebepleri yaratan Müsebebü’l-Esbab’tan başka yardım istenecek hiç kimse olmadığını anladığından, bütün kalbi ile O’na yöneldi ve لاَ اِلهَ اِلاَّ اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنِّى كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ diyerek yalnızca O’na sığındı ve sadece O’ndan yardım istedi.

 

Ey sıkıntıları ve dertleri çok olan aziz kardeşim!

 

Zor zamanlarında, çaresizlik içinde kıvrandığında, yapayalnız kaldığında ve sana yardım edecek hiç kimsenin olmadığı bir anda sen de bu duaya yapış. İhlasla, içten bir samimiyetle yalnızca Allah’a yönel.

 

İşte o peygamber de sadece O’na sığındı. Yalnızca O’ndan yardım istedi. Peki ne oldu? Birdenbire o karanlıklı gece, o azgın deniz ve o balık Allah’ın emriyle Yunus nebinin hizmetine giriverdi.

Balığın karnı adeta bir denizaltı oldu. O dehşetli dalgalı ve fırtınalı deniz çok güvenli bir sahraya dönüştü. Gökyüzünün bulutları çekildi. Fırtına dindi. Ay bir lamba gibi onun yolunu aydınlattı.

 

Hamiyetli Kardeşim!

Sen de Yunus peygamberin aynasında kendini gör. Hayat yolculuğumuzda çok endişelendiğin yarınların başına neler getireceğini bilmediğin için geleceğin belirsizliklerle doludur.

 

Şu dünya hayatın dev dalgalarla çalkalanan ve her dalgasında milyonlarca insanı ağlatan denizindir. Yani senin denizin o peygamberin içine atıldığı denizden daha korkuludur. İçinde yaşadığın benlik balığın, nefsinin telkin ettiği günahlarla, vesveselerle, gıybetle, dedikoduyla ve nice olumsuz düşüncelerle seni ne kadar sıkıyor ve kalbini daraltıyor. Bak! Senin balığın Yunus nebinin balığından ne kadar da tehlikeli değil mi? Çünkü ebedi hayatını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyasın.

 

Kardeşlerim,

Madem vaziyetimiz budur; gelin biz de Hz. Yunus (as) gibi yapalım. Yüzümüzü doğrudan doğruya, sebepleri yaratan Rabbimize çevirip لاَ اِلهَ اِلاَّ اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنِّى كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ diyelim.

Büyük umutlarla her şeyi onlardan beklediğimiz şu beş para etmeyen aciz sebeplerden yardım talep etmeyi bırakmanın zamanı gelmedi mi? Kendisi yardıma muhtaçlara yüzsuyu dökmeye değer mi?

 

Çok kaygılandığımız gelecek korkusundan, dünya hayatının ve azgın nefsimizin zararlarından bizi kim kurtarabilir? Hangi kuvvet ve kudret sahibi bizi koruyabilir? Bizim kalbimizden geçenleri bilecek ve ahiretimizi aydınlatacak, dünyanın bizi boğan karanlıklarından kurtaracak ve nefsimizin şerrinden bizi koruyacak hangi sebep vardır?

 

Muhterem cemaat!

Madem gerçek budur. Yunus peygamberin yaptığı itirafı biz de yapalım. Gelin onun duasına biz de katılalım ve duaların kabul saatinde birlikte amin diyelim:

لاَ اِلهَ اِلاَّ اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنِّى كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ

 

“Allah’ım! Senden başka Rab yok ki kime gideyim? Sen de başka sığınılacak bir Güç ve Kuvvet sahibi yok ki ona sığınayım. Senden başka İlah yok ki ondan yardım isteyeyim. Rabbim, gafletimle, bilerek veya bilmeyerek seni unuttum. Zayıf ve acizlerden yardım bekledim. Benden yapmamı istediklerini yapmayarak görevlerimi ihmal ettim. Seni başkalarıyla aldattım. Oysa aldanan ben oldum. Yaptığım hatalarımdan dolayı çok pişmanım. Seni bu hatalı psikolojik düşüncelerimden tenzih ediyorum. Eğer böyle suçlar işlediysem ben gerçekten hem kendi nefsime ve hem de varlıkların hukuklarına zulmettim. Ben zalimlerden oldum. İtiraf ediyor ve pişmanlık duyuyorum. Bir daha da yapmamaya söz veriyorum. Beni affet Rabbim. Sen kullarına çok acıyansın. Sen merhamet edenlerin en merhametlisisin!” Amin.

 

***

 

5.HUTBE ÖRNEĞİ

 

DUANIN SIRRI

 

İçimizden herkes Hazret-i Yûnus Aleyhissalâtü Vesselâmın meşhur kıssasını bilir. Yunus (a.s) kendi başına hareket ederek kavminden ayrılmış ve bir gemiye binmiştir. Daha sonra bindiği gemiden denize atılmış. Büyük bir balık onu yutmuş. Deniz fırtınalı ve gece dağdağalı ve karanlık ve her tarafta ümitler kesilmiş bir durumdadır. Yunus (a.s) böyle bir durumdayken;

لاَ اِلهَ اِلاَّ اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنِّى كُنْتُ مِنَ الظَّاِلمِينَ

“Senden başka ilah yoktur. Seni her türlü noksandan tenzih ederim. Gerçekten ben kendine zulmedenlerden oldum.” (Enbiya 21/87)

 

Meşhur duasını yapmıştır. Yapılan duadan sonra, çok ağır şartlar, bir anda ortadan kalkmıştır. Ay çıkmış, karanlık yok olmuş, dalgalar duruluvermiştir. Yuttuğu balık O’nu sahil-i selâmete çıkarıvermiştir. Bu nasıl bir duadır ki Allah bu duaya hemen icabet etmiştir? Çünkü Allah istediği cevabı almıştır. Kulu kendi kusurunu görmüş ve Allah’ı noksan sıfatlardan tenzih etmiştir. Kendi düştüğü durumla ilgili olarak O’na hiç itiraz etmemiştir. Kusuru tamamen kendinde bulmuştur. Bu mananın sırrıyla da Allah Yunus (a.s) ın duasını hemen kabul ederek O’nu affettiğini göstermiştir.

 

Yunus (a.s) ın duasının sırrını anlamak çok önemlidir. Bütün sebeplerin ortadan kalktığı bir durum da Allah’a edilen bu duanın hemen karşılık bulması çok önemlidir. Gece, deniz ve balık hepsi Yunus (a.s) ın aleyhinde ittifak etmişlerdir. Ancak Yunus (a.s) ı da bu üç unsura birden hükmedebilen bir Zat sahil-i selâmete çıkarabilirdi. Bütün halk onun hizmetkârı ve yardımcısı olsaydılar Yunus (a.s) sahil-i selâmete çıkarabilirler miydi? Yakın zamanda okyanusta arızalanan bir Rus denizaltısı dünyanın en güçlü donanmasına sahip devletler tarafından bile kurtarılamamış yüz civarında asker dünyanın gözü önünde vefat etmiştir.

Böyle bir tablo karşısında sebepler nasıl faydası olabilirdi? Sebeplerin asıl sahibinden başka dayanağı olmadığını yakından gören Yunus (a.s) için bu dua bir lambanın anahtarı gibi olmuştur. Bu anahtarı çevirmekle her taraftan O’nu tehdit eden varlıklar dostluk yüzünü göstermişlerdir.

 

Bizim şu anki halimize gelince. Bir kıyas yaptığımız da halimizin Yunus (a.s) ilk halinden yüz derece daha müthiş bir durumda olduğunu görürüz. Gecemiz, istikbaldir. İstikbalimiz, nazar-ı gafletle onun gecesinden yüz derece daha karanlık ve dehşetlidir. Denizimiz, şu şaşkın, başı dönmüş dünyamızdır. Yunus (a.s) ın denizinden bin derece daha korkuludur. Bizim nefsimizin arzu ve istekleri Yunus’u yutan balıktan bin derece daha muzırdır. Sadece bu dünyamızın mahvına değil ahretimizin de mahvına çalışmaktadır.

 

Madem bizim için ortaya konulan tablo budur. Gerçekten tasvir edilen durumdayız. Bizim de Hazret-i Yûnus Aleyhisselâm gibi, hakikati kavrayıp o sırla bütün sebeplerden yüzümüzü çevirip, kusurumuz görüp, doğrudan doğruya Müsebbib-ül Esbab olan Rabbimize iltica edip

لاَ اِلهَ اِلاَّ اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنِّى كُنْتُ مِنَ الظَّاِلمِينَ

demeliyiz.

 

Yapılan bu duanın özelliği hemen kabul edilmesidir. Bu dua Yunus (a.s) sahil-i selamete çıkarmıştır. Biz de içinde bulunduğumuz durumun farkında olmalıyız. Yunus (a.s) ın içinde bulunduğu durumdan daha kötü bir durumda olduğumuzu her an idrak etmeliyiz. O zaman kendi kusurunu gören ve yüzünü doğrudan doğruya Allah’a dönen ve her şeyi O’ndan isteyen bir insanın duasına Allah hemen cevap verecektir. Şu anda yaşadığımız durumda her zaman Yunusvari yapılan bu duaya ihtiyaç vardır.

 

***

 

6.HUTBE ÖRNEĞİ

 

Aziz kardeşlerim;

 

Gerçekten garip olduğu kadar, iniş ve çıkışların, tuzak ve hilelerin bol olduğu bir dünyadayız. Günlük olaylarda bile bazen en dipte ve bazen en tepede kendimizi hissetmiyor muyuz? Şimdi gülüyorsak biraz sonra ağlamayacağımıza kim garanti verebilir? Hepimiz şahidiz ki, düşündüklerimizin çoğu gerçekleşmiyor; bazen de umulmayan yönden lütuf ve iyiliklere erişiyoruz. Gerçekten bizi bir el evirip çeviriyor. Her zaman o büyük gücün kontrolündeyiz, O’nun güvencesindeyiz.

 

Şöyle düşünebilir miyiz? İmdadımıza koşanların ellerinin yetişemediği bir durumda olalım. Güçsüzlüğümüzü ve acizliğimizi derinden yaşayalım. Yardımımıza koşan hiç kimse de olmasın. İşte çıkış yolumuzun olmadığı böylesi bir durumdan kurtulmak için, son bir çare olarak, kime başvuracağımızı, kime yalvaracağımızı, kimden medet dileyeceğimizi ve bütün bunları yaparken hangi duygular içinde olacağımızı düşünmeden yapabilir miyiz? Yok yapamayız; bir insan olarak elbette düşünürüz.

 

Karşılaştığımız birçok müşküllerimizde, Kur’an’da söz konusu edilen ve birebir peygamberlerin başından geçen olaylar bize her zaman ışık tutar. Bunlardan biri hiç şüphesiz Hz. Yunus Aleyhisselamın başından geçen olaydır.

 

Otuz üç yıl Ninova şehrinin halkını hak dine davet etmişti Hz. Yunus Aleyhisselam. Ahlakları iyice bozulan bu halkın içinde yaşamıştı. Kendisine yalnızca iki kişi inanmıştı. Diğerleri azdıkça azmıştı. Hak yoluna girecekleri ihtimalinin kalmadığını görünce kendilerine büyük bir azabın da geleceğini haber verdikten sonra Ninovalıların arasından ayrılmıştı. Oysa aralarından ayrılma emri Allah’tan henüz gelmemişti. İşte halkını yalnız bıraktığı için başına o müthiş olay geldi. Özetle söylemek gerekirse; bindiği bir gemiden denize atılmış Hz. Yunus Aleyhisselam, büyük bir balık onu yutuvermiş. Deniz fırtınalı, gece gürültülü ve zifiri karanlıktı. Her taraftan ümit kesik durumda iken, kurtuluşuna sebep olan o meşhur duasını etmişti: “ Yani; senden başka ilah yoktur. Seni her türlü noksandan tenzih ederim. Gerçekten ben kendine zulmedenlerden oldum(Enbiya: 87).”

 

Hz. Yunus Aleyhisselamın bu yakarışında elbette büyük bir sır ve hikmet vardı; bizim de bundan alacağımız dersler… Dalgaların alabora ettiği denizin tam ortasında, balığın karnında öyle bir durumdaydı ki Hz. Yunus, yardım dileyecek, imdadına koşacak bütün sebepler tamamen ortadan kalkmıştı. Deniz gürültülü, balık acımasız ve gökyüzü ise karanlıktı. O durumda onu kurtaracak olan, hükmü hem balığa, hem denize, hem geceye ve hem de havaya geçebilecek Zat’tan başka kim olabilirdi? Çünkü gece, deniz ve balık, adeta birer amansız düşman gibi onun aleyhinde birleşmişlerdi. Evet, Hz. Yunus’u içinde bulunduğu korkunç durumdan kurtuluş sahiline, bu üç unsura birden sözü geçen bir zat olan Allah çıkarmıştı Geçmiş ve gelecek zamanın bütün insanları bir araya gelseler ve ellerindeki her türlü teknik ve imkânları kullanarak imdadına koşsalardı, yine de ona zerre kadar faydaları dokunamazdı.

 

İşte ümitlerin ve yardımların kesildiği bu ağır ve korkunç şartlarda Hz. Yunus Aleyhisselam, acizliğini çok derinlerinde hissetmişti. Bu yüce seziş ve anlayış içinde, bir dayanak olarak sebepleri yaratan Allah’tan başkasını nasıl görebilirdi? Başka kimi vardı ki? Tevhidin o engin nurunda tecelli eden “ehadiyet” sırrıyla çok içten ettiği dua ile birden bire gece de, deniz de, balık da emrine girmişti. Onu korkutan ne varsa çevresinde, hepsi ona dost olmuştu. Sonunda “Şecere-i Yaktîn” denilen kabak ağacının altında Allah’ın lütuflarını, iyiliklerini bizzat gözlemleyerek engin bir hamdin içine de girmiş ve kurtulmuştu.

 

Aziz kardeşlerim;

Kur’an, peygamber kıssalarından bizim için bahsediyor elbette. Zaman zaman onların yaşadıkları ruh hallerini biz de yaşamalıyız ve o hallerden kurtulmak için kullandıkları çıkış yollarından biz de istifade etmeliyiz. Bazen bu kıssaları okurken derin düşüncelere de dalmalıyız. Bu kıssada, kendimizi, içinde bulunduğumuz şartlar itibariyle, Hz. Yunus Aleyhisselamla kıyasladığımızda, ondan daha dehşetli bir durumda olmadığımızı kim söyleyebilir? İşte gecemiz bizim geleceğimizdir; onun gecesinden daha karanlık ve ürkütücü değil midir? İşte denizimiz, her dalgasında binlerce cenaze bulunan şu başı dönmüş dünyamızdır; onun denizinden bin derece daha korkunç değil midir? İşte balığımız, her an bizi içine çeken haz ve isteklerimizin deposu olan nefsimizdir; dünya hayatımızı cehenneme çevirirken ebedî hayatımızı da tehdit etmiyor ve onun yok olmasına çalışmıyor mu? Bizi ablukaya alan bu balığımız, onun balığından çok daha zararlı değil mi? Onun balığı, en çok yüz senelik bir hayatı mahvederken, bizim balığımız olan nefsimiz ise, ebediyen hayatın yok olmasına sebep olmuyor mu? Biraz düşünürsek; nefis ve şeytanımızın dayatmaları yetmemiş gibi, her cihetten bize saldıran günahların karşısında bizim halimiz Hz. Yunus Aleyhisselamın halinden bin kere, milyon kere daha perişandır, daha acıklıdır.

 

Aziz kardeşlerim;

Mademki durumumuz budur; geleceğimizin korkunç belirsizliği, dünyamızın baş döndüren hayhuyu ve nefsimizin bitmez tükenmez istekleri karşısında, her zaman bize dayanak olacak birini, yani Allah’ı arayacağımız, Ona yalvaracağımız ve Ondan yardım dileyeceğimiz yerde, bizi her an terk edecek veya bize tuzak kuracak, kendilerine bile yardımları dokunamayan sebeplerin peşinden koşup durmamız ne kadar doğrudur? Bizi yoktan var eden, bin bir türlü duygu ve latifelerimizle bizi süsleyip dünyaya gönderen yüce Allah’tan gafil olduğumuz her an, hem şu anımız, hem geleceğimiz, hem bütün dünyamız ve hem de ahiretimiz koca bir muamma oluyor. İşte bu belirsizlik, bu muammadır ki, bize çok tedirginlikler, çok acılar ve hatta çok işkenceler çektiriyor. Allah’tan istememiz gereken şeyleri hiç ilgisi olmayanlardan istediğimiz için başımıza gelmeyen kalmıyor. Bazen de çıldıracak hale geliyoruz.

 

Yeri göğü yaratan Allah’tan başka kim var kalbimizin en ince ve en gizli isteklerini bilecek? Ahireti var ederek geleceğimizi ışıklandıracak ve dünyanın yüz bin boğucu dalgalarından bizi kurtaracak Allah’tan başka kimdir? Allah’tan başka kimdir ki, bütün korkuları üzerimizden kaldıracak, kabri cennet bahçelerinden bir bahçe haline getirecek ve ölümü bile bize sevdirecek? Bel bağladığımız bütün zenginlikler, içinde yüzdüğümüz bütün imkânlar, uğrunda ömürlerin tüketildiği bütün tağutlar kabir kapısında suspus olmuyor mu? Ama uzayıp giden arzularımıza dünya hayatı yetersiz kalıyor. Bu dünyada doyuma ulaşmayan bunca duygularımızı Allah’tan başka kim ve ahiretin dışında neresi doyuracak?

 

Yok, biz gerçekten aciziz, hem en küçük bir isteğimizi yerine getiremeyecek kadar güçsüz ve çaresiziz. Onun yolunda olmadıkça, dünyada her şey geçicidir ve anlamsızdır; malımız, evladımız, kuruntularımız, hayallerimiz ve hedeflerimiz... Gelin; Hz. Yunus Aleyhisselam gibi, biz de her şeyi kâinatın yaratıcısı olan Allah’tan isteyelim, Ona yalvaralım, Onun ayetlerine sarılalım. Balığı bir denizaltı, denizi güzel bir sahra ve geceyi mehtaplı bir hale çeviren ve zaman zaman, özellikle akşamla yatsı arasında okunmasında büyük sevabı olan

 

“Yani; senden başka ilah yoktur. Seni her türlü noksandan tenzih ederim. Gerçekten ben kendine zulmedenlerden oldum(Enbiya: 87).” olan Hz. Yunus Aleyhisselamın duasını, acizliğimizin şuuru içinde, biz de bol bol edelim. Bu duayı çokça edelim ki, fıtratımızın gereği olan ibadetlerimizi yaparak dünya denizimiz üzerinde İslam hakikati gemisine binip kurtuluş sahiline çıkalım. Bu duayı edelim ki, sahip olduğumuz imanla vahşi ve kaba görünen çevremiz ışıklansın ve nurlansın. Dua edelim ki, her aşamada bizim kurtarıcımız olan Kur’an’ın sırrıyla, nefsimizi binek haline getirip ebedî hayatımızı kazandıran bir vasıta edelim.

 

***

 

7.HUTBE ÖRNEĞİ

 

Muhterem Cemaat!

 

Yunus Alehisselam, Kur’an’da adı en fazla anılan peygamberlerdendir. Otuz üç yıl halkını Allah’ın Dinine davet etmiş; bu davet vazifesinde çok eziyete ve hakarete uğramıştır. Bu kadar sıkıntıya rağmen sabırla geçen 33 yıl içerisinde kendisine sadece iki kişi iman etmiştir. Sevgili Peygamberimiz “Hiçbir kişi için ‘Ben muhakkak Yunus İbni Metta’dan daha hayırlıyım’ demek uygun değildir” buyurarak O’ndan övgüyle bahseder.

 

Yunus Peygamber, uzun yıllar süren vazifesi sonunda ikaz ve uyarılarının halkına pek tesir etmediğini düşünmüş, büyük bir üzüntüye kapılmıştır. Halkını son bir kez uyarır, başlarına bir felaket geleceğinden korktuğunu söyler ve şehri terk eder. Bir gemide seyahat ederken birden bir fırtına belirir ve deniz dehşetle kabarır. Gemi şiddetle sallanmaya başlar. Yunus Aleyhisselam, Rabbinin izni olmadan şehri terk ettiği için bu fırtınanın koptuğunu düşünür. Gemidekilere: “Ansızın bastıran bu fırtınanın sebebi benim” der.

 

Gemidekiler önce Ona inanmazlar. Kur’a çekilmesine karar verilir. Çünkü o zamanlar insanlar fırtınaların da birer ilah olduklarını düşünmekte ve onlara kurban verilirse fırtınanın dineceğine inanmaktadırlar.

 

Üç kere çekilen kurada hep Yunus Aleyhisselam’ın adı çıkar. Hz. Yunus denize atılır. Korkunç ve ürpertici bir karanlık vardır. Dehşetli bir deniz içerisinde sonunun geldiğini düşünmektedir. Bu esnada, Hazreti Yunus’u bir balık yutuverir. Balığın karnında ve hala hayattadır. Allah’a, Kur’an’da geçen şu meşhur duası ile münacata başlar:

اِنِّىكُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ لاَ اِلهَ اِلاَّ اَنْتَ سُبْحَانَكَ

“Senden başka ilah yoktur; seni her noksandan tenzih ederim. Gerçekten ben kendine zulmedenlerden oldum” der. Kendine zulmettiğini düşünmektedir; çünkü acele etmiştir; sabırsızlık göstermiştir; vazifesini terk etmiş ve sonuçta bu hale düşmüştür.

 

Aziz Mü’minler!

Yunus Aleyhisselam, hatasını anlamıştır. Geniş ve ferah zamanlarda nasıl Rabbini anmışsa, bu en sıkıntılı ve çaresiz haldeyken de ona yönelmiştir. Çünkü O bilir ki ferahlığı veren de, sıkıntıya düşüren de, bu durumdan kurtaracak da yine Allah’tır.

 

O’nun, balığın karnındaki çaresiz halinden şunu anlıyoruz: O’nu kurtaracak kimse öyle kudret sahibi birisi olmalı ki; hem karanlık geceye, hem fırtınalı denize hem de balığa sözü geçsin ve gücü yetsin. Dünyada bütün sebepler birleşse, tüm insanlar yardıma koşsa; O’nu bu halinden kurtaramazlar. Demek, bütün etrafımızda gördüğümüz ve güçlü, kudretli diye tanıdığımız şeyler hakikatte hiçbir tesirleri olmayan aciz mahlûklardır. Bizim vazifemiz sebeplere başvurarak çalışmaktır. Neticenin ancak Allah’ın izni ve kudretiyle ortaya çıktığını bilmektir.

 

Muhterem Kardeşlerim!

Allah’a samimi bir kalb ile yönelen Hz. Yunus (as) Allah’ın birliğine ve O’nun tüm kâinata hükmettiğine inanmış,

لاَ اِلهَ اِلاَّ اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنِّى كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ

diyerek yüce Allah’a sığınmıştır.

تَوَكّلْتُ عَلَيْهِ

diyerek O’na tevekkül etmiş; kendisine dokunan zararı ancak Rahman ve Rahim olan Allah’ın giderebileceğini tasdik etmiştir.

Bütün bu samimi yakarışların sonucunda, Cenab-ı Allah O’nu affeder. Üst üste bastıran üç karanlık dünyadan kurtarır, aydınlık dünyaya çıkarır ve halkının yanına dönerek vazifesine devam etmesini sağlar. Kendisine yüksek bir iman ve eşsiz bir gayret verilen Yunus Aleyhisselam’a bizden de sayısız selam olsun.

 

Aziz Mü’minler!

Demek ki, çalışıp çabalarken başvurduğumuz sebeplerin; para, makam, mevki gibi nefse hoş gelen şeylerin hakikatte hiçbir tesirleri yoktur. Bize yardım edecek onlar değillerdir. Bizi hiçlikten alıp yaratan; güneşi, ayı, yıldızları bir düzenle döndüren kim ise; asıl sığınmamız gereken odur. Allah ne dilerse onu yapar ve bütün yaptıklarında pek yüksek hikmetler saklıdır. Biz de her zaman Yunus Aleyhisselam gibi

لاَ اِلهَ اِلاَّ اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنِّى كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ

demeli ve Cenab-ı Hakka şükretmeliyiz.

 

***

 

8.HUTBE ÖRNEĞİ

 

Hz. Yunus’un (as) Bize Verdiği Ders

 

لاَ اِلهَ اِلاَّ اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنِّى كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِين

 

Muhterem Müslümanlar!

Hz. Yunus’un (as) duası olan لاَ اِلهَ اِلاَّ اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنِّىكُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ münacatı Allah katında çok değerli ve makbul bir duadır. Bu duanın Allah katında kabul edildiğine en güzel delili yine Hz. Yunus’un (as) hayatı ve bize verdiği dersidir. Biliyorsunuz Hz. Yunus (as) denize atılmış, büyük bir balık onu yutmuş, deniz fırtınalı ve gece karanlık, her taraftan ümidin kesik olduğu ve hiçbir kurtuluş imkânı olmadığı bir durumda halis bir kalple Allah’a yönelerek لاَ اِلهَ اِلاَّ اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنِّى كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ duası ile yardım istemiş. Bu duanın bereketi ile yüce Allah onu balığın karnından kurtarıp denizin kenarına çıkarmıştır.

 

Aziz Cemaat!

Bu dua ve münacatın sırrı ve bize verdiği ders şudur ki: O vaziyette bütün sebepler ortadan kalktı. Hz. Yunus’u gece karanlığında, fırtınalı denizde ve balığın karnından kurtaracak hiçbir sebep yoktu. Bu durumda Hz. Yunus’u balığın karnından, gecenin karanlığından ve fırtınalı denizden ancak balığa, denize ve fırtınalı geceye hükmedebilen biri kurtarabilirdi. Denize, balığa ve fırtınalı geceye, yani üçüne birden hükmedemeyen Hz. Yunus’u kurtaramazdı. Eğer bütün insanlar ve dünyanın bütün güçleri bir araya gelerek Hz. Yunus’a yardım edecek olsalardı yine kurtaramazdı. Demek ki hiçbir sebebin ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar hiçbir tesiri yoktur.

 

Yunus (as) sebepleri yaratan Allah’tan başka hiçbir sığınacak ve yardım istenecek kimse olmadığını “aynelyakîn” mertebesinde anladı. Allah’a bütün kalbi ile yönelen Hz. Yunus (as) Allah’ın birliğine ve tüm kâinata hükmettiğine inanarak لاَ اِلهَ اِلاَّ اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنِّى كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ diyerek yüce Allah’a sığındı ve ondan yardım istedi. Birdenbire gece, deniz ve balık Yunus’un (as) emrine girdi. Balığın karnı denizaltı gemisi gibi Hz. Yunus’u korurken, dehşetli dalgalı ve fırtınalı deniz emniyetli bir sahraya dönüştü, gökyüzü bulutları çekildi ve fırtınaları dindi ve semada bulunan ay bir kandil gibi ona ışık verdi. Her taraftan onu tehdit eden tüm varlıklar her yönüyle ona dost oldu ve Hz. Yunus’a yardımcı oldular ve onu denizden, balığın karnından sahile çıkardılar ve Allah’ın kudretini, lütfunu ona gösterdiler.

 

Muhterem Müslümanlar!

Kur’an bize bu kıssayı tarihi bir olay olarak anlatmış değildir. Kur’ânı her okuyan kendisini Hz. Yunus’un (as) yerine koyacak ve onun aynasında kendisini görecektir. Bizler Hz. Yunus’un (as) denizdeki vaziyetinden yüz derece daha müthiş bir durumdayız. Bizim gecemiz istikbaldir. İstikbalimiz gafletimizden dolayı onun gecesinden yüz misli daha dehşetlidir. Denizimiz dünyamızdır. Bu denizin her dalgasında yüzlerce cenaze bulunuyor, onun denizinden bin derece daha korkuludur. Bizim balığımız hevay-ı nefsimizdir, bizim ahiretimizi ve ebedî hayatımızı sıkıp mahvetmeye çalışıyor. Bu balık onun balığından bin derece daha zararlıdır. Onun balığı yüz senelik bir hayatı mahveder, bizim nefsimiz ise yüz milyonlar seneler hayatın mahvına çalışıyor.

 

Madem vaziyetimiz budur; biz de Hz. Yunus’a (as) uyarak onun gibi bütün sebeplerden yüzümüzü çevirerek doğrudan doğruya sebepleri yaratan Rabbimize iltica ederek لاَ اِلهَ اِلاَّ اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنِّى كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ demeliyiz. Anlamalıyız ki gafletimiz yüzünden aleyhimize birleşen istikbal, dünya ve nefsimizin zararlarını defedecek yalnız ve yalnız istikbal tasarrufunda, dünya hükmü altında ve nefsimiz idaresi altında olan Zat olabilir.

Acaba bizim kalbimizden geçenleri bilecek ve bizim için istikbali ahireti getirmekle aydınlatacak ve dünyanın bizi boğan yüz bin karanlıklarından kurtaracak ve nefsimizin şerrinden bizi koruyacak Allah’tan başka kim ve hangi sebep vardır? Allah’tan başka hiçbir şey, hiçbir şekilde O’nun izni ve iradesi olmadan bize imdat edemez ve bizi kurtaramaz.

Madem gerçek budur, biz de لاَ اِلهَ اِلاَّ اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنِّى كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ diyerek Hz. Yunus (as) gibi Allah’a sığınmalıyız.

 

Bu dua ile hem istikbalimize, hem dünyamıza, hem de nefsimize rahmetini celp etmeliyiz. Ta ki imanın nuru ile istikbalimiz nurlansın. Dünyamız Allah’ın rahmeti ile bizi hayra sevk etsin ve bizi cennete götüren vasıtamız olsun. Nefsimiz Rabbimizin merhameti ile ıslah olsun, bize ahireti, ebedi hayatı kazandıracak hayırlı ameller işlememize vasıta olsun. Nefsimizin kötü arzuları bize galip olmasın, bizim ebedi hayatımızı kazanmamıza kuvvetli bir vasıtamız olsun.

 

Madem insan yaratılış itibarıyla ebedi arzularla donatılmıştır. Madem insan bu dünya için yaratılmamış, ebedi olan ahiret ve cennet için yaratılıp orayı kazanmak için bu dünyaya gönderilmiştir. Madem insan kendi hanesini sevdiği gibi dünyayı da sever. Hem nasıl ki küçük bahçesini sever, öyle de ebedî Cenneti de sever. Elbette böyle bir insanın Mabudu, Rabbi, sığınağı, kurtarıcısı ancak tüm kâinat kabza-i tasarrufunda, atomlardan yıldızlara kadar her şey emri ve kumandası altında olan ve her şeye gücü yeten zat olabilir. Öyle ise insan daima لاَ اِلهَ اِلاَّ اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنِّى كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ diyerek Ona sığınmaya muhtaçtır.

 

Yunus (as) nasıl ki bu dua ile kurtuldu, biz de aynı münacatı okuyarak Allah’a sığınalım ki Allah bizi nefsimizin, dünyanın ve bütün kötülüklerin şerrinden koruyarak cennete, ebedî saadete bizleri ulaştıran birer vasıta ve sebep yapsın.

Link to comment
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Create New...