Webmaster Posted March 16, 2023 Share Posted March 16, 2023 Adnan Oktar Grubu Diyanet İşleri iki gün evvel haklı olarak RTÜK´ün A9 kanalını incelemesini talep etti ve Aktar Oktar´ı sert bir şekilde eleştirdi. Ardından Oktar dün kendi televizyon kanalında Diyanet´i eleştirdi ve devletin bazı haram kanallarıyla, örneğin fuhuş ile, aldığı vergilerden bu imamların da ödendiğini söyledi, daha doğrusu saçmaladı. Tüm bu tartışmalara söz konusu olan Adnan Oktar ve grubunu – cemaat demiyorum – incelemeye çalışalım. 1956 Ankara doğumlu Adnan Oktar´ın gerçek isminin Adnan Arslanoğulları olduğu iddia ediliyor. Oktar, 1979/1980 yıllarında grubunu kurdu. 80´lı yıllarda ise sahneye ilk defa çıktı. 1985´de kendisiyle yapılan röportajlar, ardından tımarhaneye girmesi vs. kendisini çok çabuk bir şekilde popüler yaptı. 90´lı yıllarda ise Oktar kendisinden çok fazla söz ettirdi. Zaten 90´lı seneler Türkiye´de din adına ortaya çıkan bir çok grubun bahar yıllarıydı. Saçma sapan oluşumlar din namına ortaya çıkıyordu. O yıllarda Adnan Oktar zengin çocuklarıyla boy gösteriyordu. Lüks arabalarla Cuma namazlarına gidiliyor, çıkışta kendilerinden “Ailelerinizin mirasları size kalsın, daha neler yapacağız“ gibi sözler duyuluyordu. Ardından 1995´de Bilim Araştırma Vakfı kuruldu ve “Harun Yahya“ isimli kitaplar ortaya çıktı. O zamanın Türkiye´sinin şartlarına bakılırsa çok kaliteli hazırlanan bu kitaplar ne hikmetse tamamen bedava dağıtılıyordu. Ben de ilk Harun Yahya kitabını 1996´da birisinin bana “Evrim Aldatmacası“ kitabını hediye etmesiyle görmüştüm. Kitapların içeriği de çok iyi hazırlanmıştı. Darwinizm ve evrim teorisi karşıtı hazırlanmış türkçe en kaliteli kitaplardı. Bu kitaplar Amerikan Evanjelistlerin kitaplarının özetlemesi olsa da, hakkını vermek gerekirki darwinizm ile mücadelede Türkiye´de kullanılan en kaliteli kitaplardı. Zaten Adnan Oktar kitapları kendisinin yazdığını iddia etmiyor, bunların grup halinde yazıldığını söylüyor ve bu nedenle kendi isminin yerine şahs-ı manevi olarak “Harun Yahya“ ismi kullanıldığını söylüyordu. Kitapların arkasında ise yahudilerin karşı oldukları Harun ve Yahya peygamberin isimlerinden esinlenerek bu ismi seçtiklerini ifade ediyorlardı. Bu şekilde 300´den fazla kitap çıktı, 70´den fazla dile tercüme edildi. Kitaplar Bilim Araştırma Vakfı ve Global Yayıncılık kurumlarıyla yayınlandı ve dağıtıldı. Yine 90´lı senelerde Adnan Oktar farklı konularla da gündemdeydi. Sık sık çocuğunu bu gruba kaybettiklerini söyleyen anne babalar TV´lere çıkmaya başladı. „Çocuğumuzu kaçırdılar, zorla tutuyorlar“ diyen veliler çıktı. Ardından bu çocuklar „Zorla değil, kendi isteğimizle buradayız“ gibi açıklamalarda bulundular. 90´lı seneler Türkiye´de çok karanlık işler olduğu ve medya´nın bir dediği diğerini tutmadığı için, gerçek ve yalan karışıyordu. Özellikle 28 Şubat döneminde medyaya güven bitmişti. Bu nedenle maalesef kimse bu iddiaları ciddi almıyordu. 1999´da bir skandal daha olmuştu. Adnan Oktar grubunun o zamanları 2 numaralı adamı olan Oktar Babuna, kanser olduğunu söylüyor ve bundan dolayı kan ve ilik toplama kampanyası başlatmıştı. O güne kadar saygın bir ilim adamı olarak bilinen Babuna günlerce, haftalarca Ana Haber Bültenlerinde destek çağrıları yaptı. Ve duyarlı türk insanı inanılmaz çok bağışta bulundu. 160000 örnek toplandı. Ardından Sağlık Bakanlığı, toplanan bağışların çoğunun, grup tarafından kaybedildiğini ortaya çıkardı. Halen bu örnekler ile ne yapıldığı, nereye gittiği bilinmiyor. Amerika’ya satıldıği iddia ediliyordu bazı çevrelerden. Adnan Oktar ve grubu toplum nezdinde büyük bir güven kaybına uğradı. Aynı sene 1999´da başka sebeplerden dolayı Adnan Oktar´a operasyon yapıldı, bir seneye yakın tutuklandı, fakat neticesiz kaldı. Oktar yargılanamadı. O zamana kadar Adnan Oktar ciddi bir şekilde eleştirilmiyordu. Kendisine yapılan tek eleştiri “Mehdilik“ meselesiydi. Oktar, uzun zamandır kendisinin mehdi olduğunu dolaylı olarak söylüyordu. Fakat kendini mehdi ilan etmek veya birini mehdi olarak görmek dinen haram sayılmadığı için ve bunun dışında zahir bir dine aykırılık görülmediği için kendisini eleştiren çok azdı. Bir de her zaman söylenen, fakat net bilgi edilemeyen namaz meselesi vardı. İddialara göre Oktar 5 vakit namazı 3 vakite indirmişti. Bu ise dini açıdan çok ciddi bir iddiadı. Eğer bu bilgi kesinleşseydi dini otoriteler ve cemaatler çok ağır bir dille kendisini eleştirirdi. Belki kendisini başından beri eleştiren fakat sözünü dinlettiremeyen tek kişi Cübbeli namıyla bilinen Ahmet Mahmut Ünlü Hocaydı. Cübbeli, Adnan Oktar´dan reklam alan dini gazeteleri sert bir dille eleştiriyordu. Gazeteler ise, Oktar´dan normalin üstünde reklam parası aldıklarını ve bu reklamlardan vazgeçemeyeceklerini söylüyorlardı. Mehdilik konusu ise Oktar´ın megalomanlığını gösteriyordu. Hem 1988 GATA´dan askere gitmemek için aldığı raporda hem de 1997´de yargılandığında Adli Tıp Raporunda Oktar´da ciddi şekilde paranoid şizofreni hastalığı teşhis edilmişti. Adnan Oktar tüm bunları yalanlamıştı ve akılhastası olmadığına dair 60 küsür rapor almıştı. 2000´li yıllarda bir çok gazete ve dergide Adnan Oktar ile söyleşiler yayınlandı. Sadece türk medyası değil, “Yaratılış Atlası” isminde çok pahalı ve kaliteli, evrim karşıtı bir kitabın farklı dillerde yayınlanmasıyla ve tırlarla Fransa´ya gönderilip bedava dağıtılmasıyla, bir çok yabancı medya kendisiyle söyleşi yaptı. Hatta fransız medyasında haftalarca “Yaratılış Atlası” kitabı tartışıldı. Biz de 2009´un yaz aylarında Ayasofya dergimiz için Adnan Oktar ile söyleşi için anlaşmıştık. Geceye doğru İstanbul´da bir lokantada, daha önce Frankfurt Kitap Fuarında tanıştığımız ve söyleşi için irtibata geçtiğimiz kişi, bizi aldı ve Adnan Oktar´ın bulunduğu eve götürdü. Evin önünde bahçede “Kurtlar Vadisi“ni andıran bir çok takım elbiseli genç vardı. Evin içinde de, bir çok genç bulunuyordu ve Adnan Oktar röportaj için bizi bekliyordu. Ne evin önünde veya içinde herhangi bir bayan yoktu. Bulunan şahışların hepsi erkekti. Zaten o zamanları TV kanalları da yoktu, yani kadın meselelerini kimse bilmiyordu. Daha sonra Adnan Oktar TV kanalını açtı. 21.03.2011´de A9 TV ekranlara girdi. O günden itibaren kamuoyunda Oktar´ın itibarı da tamamen değişti. Kanal ilk açıldığında dini sohbetler yapılıyor, erkekler-kadınlar ayrı bulunuyordu, çarşaflı kadınlar çıkıyor, hatta Adnan Oktar – internette de bulunan – bir çok konuşmasında asıl tesettürün sadece başörtüsü olmadığını, tüm vücudu kapatan çarşaf giyilmesi gerektiğini söylüyordu. İşte tezatlar da TV ile başladı. Çarşafın giyilmesini söyleyen Oktar´ın televizyonlarında canlı striptizler gösterildi. Daha da ilginçi, daha önce masonluk ve yahudilik aleyhine birçok kitap yayınlayan grup, bunları inkar etti, „kendilerinin izni dışında“ bu kitapların hazırlandığını ifade etti ve 180 derece dönerik kendilerini mason ve İsrail dostu ilan ettiler. Yani evrimi inkar eden Oktar kendisi tabir-i caizse evrimleşmiş, fikirleri tamamen değişmişti. Kemalizm ise, Oktar´ın değişmez faktörüydü. Geçmişte de TV kurulduktan sonra da her zaman dindar bir Atatürk´e vurgu yapıyordu. Bu konuda düşüncesi değişmemişti. Çünkü buradan prim yapmak istiyordu. Sadece Atatürk´e değil, Bediüzzaman´a, Erbakan´a ve bu günlerde Recep Tayyip Erdoğan´a sık sık vurgu yapıyor ve bunlardan kendisine malzeme ve taraftar çıkarmaya çalışıyor. Adnan Oktar söz konusu olunca maalesef herkes yarı çıplak kadınlara, yani Oktar’ın tabiriyle “kediciklere“ kilitlenmiş konumda. Saçma saman, ahlaksız ve laubali fıkralarla Adnan Oktar grubu sadece magazin şeklinde konuşuluyor. Kedicikler konuşulurken, asıl ciddi sıkıntı hiç dile gelmiyor. Benim açımdan en ciddi sıkıntı ise, nasıl olurda, 7 senedir 24 saat reklamsız yayın yapan bir TV kanalı ayakta kalabilir? Evet maalesef bu soruyu kimse sormuyor? En fazla 300 kişiden oluşan Adnan Oktar Grubu bu kadar parayı ne miras ile ne kitap satımıyla elde edebilir. Büyük şirketler ve gruplar dahi reklamsız TV kanalı yürütemezken, Adnan Oktar nasıl oluyorda bunu 7 senedir yapabiliyor? İşte kilit soru bu. Para kaynağı nedir? Bu soru cevaplanmadan, Adnan Oktar grubunun ne olduğu, neye hizmet ettiği hiç bir şekilde aydınlanamaz. Ancak kediciklerle oyalandırılırız. Başta, Adnan Oktar grubuna cemaat demediğimi yazmıştım. Evet, Oktar grubu dini konulara referans verse de, sosyolojik olarak baktığımızda dini bir cemaat değildir. Olsa olsa İslam dinini kötüye kullanan, cinselliği araçsallaştıran bir sekt, bir New Age hareketi olarak adlandırmak doğru olacaktır. Cemil Şahinöz Quote Link to comment Share on other sites More sharing options...
Recommended Posts
Join the conversation
You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.