Zum Inhalt springen
Qries Qries Qries Qries Qries Qries

Empfohlene Beiträge

 

278284.jpg?w=300&h=150

Bediüzzaman´nın kardeşi, alim Abdülmecid Nursi

 

Şu günlerde ölüm yıldönümü olan Abdülmecid Efendi´yi biraz tanımaya çalışalım. Abdülmecid, 1884´de Bitlis´in Nurs Köyünde doğdu. Taği ve Arvas medreselerinde okuduktan sonra 1918´den 1920´ye kadar Şam´da kalıyor ve Van Medresesinden icazet alıyor.

 

Bu arada kendisi farklı kitaplar neşrediyor. Örneğin “Dü Mezhebi“, “İman Dili“, “Mantık“ ve “Fuadiye“ kitaplarını yazıyor. “Haleb-i Sağir“ ve “Kaside-i Bürde“ kitaplarının şerhini de yapar.

 

09.06.1944 günü vefat eden oğlu Fuad´ın adına kaleme aldığı ve “Fuadiye“ ismini verdiği eserinin başında şöyle bir cümle gecer: „Şu risale, Nurlar’dan doğma olduğu gibi, onlara da lâhika olması lâzımdır. Zaten büyük Üstad’ın bu hususta bir va’dleri de sebkat etmiştir. Mesnevî’nin üçüncü cüz’üyle Üstad’a gönderdim. Münasib görüldüğü takdirde, Mesnevî’ye bir lâhika suretiyle kabul ve beraberce teksirini lütuf buyurulmasını, Nurlar’a pek müştak olan “Fuad” namına istirham eylerim.”

 

Aynı eserde Abdülmecid, oğlu Fuad´ın ölümünden duyduğu acıyı dile getirir: „Ey mezarcı! Göm beni de şu Fuad’ın kabrine. Firkatın dayanmaz vallahi asla kahrine. Katılsın zerratımız, âlem-i berzahta keza, Sarılsın birbiriyle ruhlar, ilayevmi’l-ceza. Ey mezarcı! Cebeci’de bana da kaz bir mezar, Olalım ünlü Fuad’ın komşusu leyl-ü nehar.“

 

Öğretmenlik günleri

 

Birinci Dünya Savaşında Abdülmecid, Bediüzzaman ile beraber Bitlis civarinda harp eder ve bu nedenle Gazi ünvanını da almış olur.

 

Abdülmecid, Diyanet müftüsü olarak da görev yapıyor ve 1955´de emekliye ayrılıyor. Emekliliğiyle beraber Konya´ya yerleşiyor ve kızının tahsilini destekliyor.

 

Konya´da da Abdülmecid boş durmuyor. 1955-1956 yıllarında Konya İmam Hatip Okulunda meslek dersleri öğretmeni olarak görev yapıyor. İlerlemiş yaşlarda olmasına rağmen hergün okula yaya olarak gidip geliyor. Kendisi için bir araba tutmayı teklif etmelerine rağmen kabul etmiyor. Öğrencilerinin yorulmaması için oturarak ders vermesini rica ettiklerinde “Bu, helaket ve felaket asrında iman, Kur’ân dersi almaya gelen, malumat-ı diniyeyi öğrenmeye koşan sizin gibi gençlerin karşısında oturarak ders vermekten hicap duyuyorum ve bu hareketimle huzur duymaktayım. Ben vücudumun değil, ruhumun rahat etmesini temine çalışıyorum” diye yanıt veriyor.

 

O dönem talebelerinden biri olan Süleyman Uğur Abdülmecid´in öğretmenliğini şu şekilde anlatır: “Derste soru sorulmasını ve itiraz edilmesini pek severdi. Sual sorun, itiraz edin, cevap vereyim ki, takrir, takrib tamam olsun.”

 

Risale-i Nur tercümeleri

 

Bediüzzaman Said Nursi´nin “İşaratül İcaz“ ve “Mesnevî-i Nuriye“ eserlerinin arapçadan türkçeye farklı tercümeleri mevcut. Fakat hiçbiri bizzat Bediüzzaman´ın kardeşi olan ve kendisinden 15 sene ders almış olan Abdülmecid Ünlükul´un daha üstad bizzat hayattayken yaptığı tercümelere benzemiyor.

 

Abdülmecid´in tercümelerini okuduğunuz zaman, adeta Bediüzzaman´ı okuyor gibisiniz, üslup, kelime hafizası birbirine çok benziyor. Bazı bölümleri Abdülmecid kendi anlayışına göre özetlemiş olmasına rağmen, özet olduğu dahi anlaşılmıyor. Aynısı Bediüzzaman´ın az bilinen “Kızıl İcaz“ eseri için de geçerli. Abdülmecid, bu zor eseri 1965´de şerh ediyor.

 

Abdülmecid´in tercümeleri o kadar iyiki, bundan dolayı Bediüzzaman´ın talebesi Zübeyir Gündüzalp, şartlar uygun olsaydı bütün külliyatı türkçe´den arapça´ya, arapça´dan türkçe´ye Abdülmecid´e tercüme ettirmek istemiş.

 

“Mesnevî-i Nuriye“´nin tercümesiyle ilgili Abdülmecid şu ifadeleri kullanır: “Risâle-i Nur Külliyatı’ndan el-Mesneviyyü’l-Arabî (Mesnevî-i Nuriye) ile muanven büyük Üstad’ın cihanbaha pek kıymettar şu eserini de Allah’ın avn ve inayetiyle Arabîden Türkçe’ye çevirmeye muvaffak olmakla kendimi bahtiyar addediyorum. Yalnız, aslındaki ulviyet, kuvvet vecezaleti tercümede muhafaza edemedim. Evet, o cevher-baha hakikatlere zarf olacak ne bir harf ve ne bir lâfız bulamadım.Tercüme lisanı da fikrim gibi nâkıs ve kasır olduğundan, o azîm imanî ve cesîm Kur’ânî hakikatlere ancak böyledar ve kısa bir kisveyi tedarik edebildim. Ne hakkın ve ne hakikatin hatırı kalmış. Fabrika-i dimağiyemin bozukluğundan,bu kadarını da, müellif-i muhterem Bediüzzaman’ın mânevî yardımlarıyla dokuyabildim. Evet, bir tavuk, kendi uçuşuyla şahinin veya kartalın uçuşlarını taklit ve tercüme edemez. Bu, hakikaten aslına uygun ve lâyık bir tercüme değildir-Pek kısa bir meal, bazan da tayyedilmiş, tercüme edememiş. Çok yerlerde yalnızmealini aldım. Bazı yerlerde de tayyettim. Ancak, aslındaki hakaiki evlâd-ı vatana gösteren küçük bir aynadır.”

 

Bediüzzaman’ın Talebelerinden Hulusi Yahyagil, tercümelerle ilgili şunları söyler: “Hazret-i Üstad Abdülmecid Efendi için daima ‘mühim bir âlim’ diye bahsederlerdi. Hem Mesnevî hem de İşârâtü’l-İ’câz eserini tercüme etmiştir. Hazret-i Bediüzzaman, Arabî Mesnevî-i Nuriye’yi çok eski tarihlerde Ankara’da tab etmiştir. O zamanların âlimleri, ondan istifade edememişler. Onun üzerine kardeşi Abdülmecid’e tercüme ettirmiştir. Buna rağmen Arabî eserinin bazı bahislerinin içinden çıkamayınca ‘Burasını müellifi müşarün ileyhe bırakıyorum’ diye yazardı. Gösteriyor ki bu iki eser, bu iki kardeşin ve üstadlarımızın tefsiri ve tercümeleridir.”

 

Tercümeleri Bediüzzaman istemiş

 

Bu muhteşem tercümeleri de bizzat Bediüzzaman kendisinden istemişti. Bediüzzaman, Abdülmecid´e “Abdülmecid Mesnevi ve İşaratu’l İ’caz’ı Türkçeye tercüme et” der. Abdülmecid ise “Seyda, senin eserini ancak sen tercüme edebilirsin. Senin üslüb-u Ali ile neşrettiğin eserleri ben değil yüz ulema bir araya gelse yine tercüme edemezler” der. Bediüzzaman tekrar “Kırk yıldır seni görmedim, hem bu hizmet-i imaniyedeki tekasülüne keffaret olarak Mesnevi ve İşaratu’l İ’caz’ı tercüme etmelisin” der. Abdülmecid kendisine yine “Aman Seyda, ben nasıl cüret edeyim? Ancak siz yapabilirsiniz” diye yanıt verir. Bediüzzaman üçüncü defa “Kardeşim Abdülmecid, sana emrediyorum Mesnevi ve İşaratu’l İ’caz’ı Türkçeye tercüme edeceksin” deyince, artık kabul eder ve “Emir buyurursunuz Seyda, sizin manevi muavenetiniz ve ruhaniyetinizin imdadıyla inşaaallah ancak muvaffak olabilirim” der.

 

Risale-i Nur´da Abdülmecid ile ilgili mektuplar

 

“Emirdağ Lahikası“nda Bediüzzaman, Abdülmecid´den bahseder “[…] öz kardeşim Abdülmecid, beni çok merak ediyor; görüşemediğim buranın müftüsünden, halimi anlamaya çalışıyor. Bundan sonra Feyzi ve Emin’in üçüncüsü Abdülmecid olsun. Safranbolu kahramanlarından aldıkları lüzumlu mektupları ona da göndersinler. Hem, benim tarafımdan ona yazsınlar ki: Eski Said’in birinci talebesi bulunduğun gibi, yeni Said’in dahi Hulusi ile beraber yine birinci safta talebelerisiniz.”

 

Yine “Emirdağ Lahikası“nda Bediüzzaman, kardeşi Abdülmecid için „Eski Said’in birinci talebesi bulunduğun gibi, yeni Said’in dahi Hulusi ile beraber yine birinci safta talebelerisiniz” der.

 

“Mektubat“ta geçen bir bölümde „Kardeşim Abdülmecid, biraderzadem Abdurrahman’ın (rahmetullahi aleyh) vefatı üzerine ve daha sair elîm ahvâlât içinde bir perişaniyet hissetmişti. Hem, elimden gelmeyen mânevî himmet ve medet bekliyordu. Ben onunla muhabere etmiyordum. Birden bire, mühim birkaç Söz’ü ona gönderdim. O da mütalâa ettikten sonra yazıyor ki: ‘Elhamdülillâh, kurtuldum. Çıldıracaktım. Bu Sözler’in her biri birer mürşid hükmüne geçti. Çendan bir mürşidden ayrıldım, fakat çok mürşidleri birden buldum, kurtuldum’ diye yazıyordu. Ben baktım ki, hakikaten Abdülmecid güzel bir mesleğe girip, o eski vaziyetlerinden kurtulmuş.” diye bahsedilir.

 

“Barla Lahikası“nda da Abdülmecid´in Bediüzzaman´a yazdığı bir mektup yer alır: „Ellerinizi öper, duânızı isterim. Dünyadan dargın nefsinde aciz olan Abdülmecid’e güzel bir üstad ulvî bir mürşid olacak yeni eserleriniz geldi. Lâfzî bir üstadı kaybettimse de manevî müteaddit mürşidleri buldum diye kendimi teşhir ettim. Hakikaten irşad edecek nurlu eserlerdir. Allah çok razı olsun.”

 

Abdülmecid uğruna elini öptürüyor

 

Bediüzzaman kimseye elini öptürmezdi. Celal Başer bir gün elini öpmeyi başarır. Hikayeyi kendi ağzından dinleyelim: „Yanına yaklaşarak, yorganın üzerinde bir deri bir kemik halinde duran mübarek elini öptüm. Üstad bu durumdan çok müteessir oldu. ‚Elimi öpmemeli idin!‘ dedi. Kendilerine, ´Üstadım, ben sizin elinizi öpmeyeceğim de, kimin elini öpeceğim?‘ dedim. Üstad: ‚Hayır!… Bizler talebeyiz ve kardeşiz. Ben bunun altından nasıl kalkacağım, sana kitap versem kitaplar sende vardır.‘ Ben Üstadın bu üzüntüsü karşısında şaşırmıştım: ‚Üstadım, ben talebe kardeşlerimi dolaşarak geldim. Cümlesi de kendi yerlerine elinizi öpmemi istediler. Ben bu vazifeyi yerine getirdim.‘ Üstad yine üzüntülü ve ancak duyabilecek bir sesle, ´Hayır… Onlar da benim kardeşlerimdir‘ dedi. Ben bu sefer: ‚Üstadım ben Konya’ya da uğradım. Kardeşiniz Abdülmecid Efendiyi de ziyaret ettim. Abdülmecid Efendi hassaten ellerinizi öpmemi istediler.‘ Üstad Hazretleri, bu sözlerim üzerine derin bir nefes aldı. ‚Ha… İşte oldu. Abdülmecid benim küçüğümdür. Beni bir yükten kurtardın.‘ diyerek doğrulmak istedi. Kardeşler sırtına bir yastık dayadılar, beni bağrına bastı, talebelerine dönerek.“

Bediüzzaman ve Abdülmecid son defa helalleşiyorlar

 

Bediüzzaman Konya´dayken Abdülmecid ile görüşmeleri çok nadir gerçekleşir. Bediüzzaman birgün Konya´dan ayrılırken arabadan, “Abdülmecid ben Urfa’ya gidiyorum. Belki bir daha görüşemeyeceğiz. Bana hakkınızı helâl ediniz”, buyurdular. Abdülmecid Efendi, “Seyda bizim sana ne hizmetimiz oldu ki hakkımız olsun. Asıl sen bize hakkını helâl et. Bizi sen okutup yetiştirdin”, dedi. Bunun üzerine Üstad, “Senin de Rabia’nın da bende çok haklarınız vardır. İkinizde bana hakkınızı helâl ediniz” buyurunca karşılıklı helâlleştiler.”

 

Edebiyata hakimdi

 

Hayreddin Karaman birgün Abdülmecid´e soyadı “Ünlükul“u nereden aldığını sorar. Abdülmecid, isminin arapçasından çıkardığını söyler, çünkü arapçada “Abdülmecid“, “Ünlünün Kulu“ manasına geliyor.

 

Edebiyat ve şiire çok hakim olan Abdülmecid, 23.03.1960´da Bediüzzaman vefat edince bir şiir de yazar: “Ey mezarcı, o makamda bize de kaz bir mezar, Olalım nazik Said’in komşusu leyl-ü nehar.”

 

Zorla imza attırarak, Bediüzzaman´ı mezardan çıkarıyorlar

 

Bediüzzaman´ın vefatından sonra 27.05.1960´da askeri darbe gerçekleşti. Ardından 12.06.1960´da askeriyenin talebiyle, Abdülmecid´e zorla imza attırılır, Bediüzzaman Urfa´daki mezarından çıkarılır, Abdülmecid’in gözleri bağlı bir şekilde uçakla başka bir yere götürülür ve çok az kişinin bildiği başka bir mezara gömülür.

 

Abdülmecid´i yanıltamadılar

 

1963´de küçük bir grup Abdülmecid´i de ikna etmeye çalışarak, Konya´da basılan “Bediülbeyan“, “Bediüzzaman“ ve “Nur dergisi“nin basımlarını durdurmak isterler. Bu nedenle de dava açarlar.

 

Bunun üzerine Bekir Berk Konya´ya gelir ve Abdülmecid ve oğlu Suat ile görüşür. Ardından Abdülmecid kendi gayretleriyle mahkemeye iptal ve avukata red dilekçesi verir. Dava da düşer.

 

Bu olaydan sonra. 1966´da Zübeyir Gündüzalp, Abdülmecid hakkında çok detaylı bir kitap yazan Halil Uslu´ya „Allah Abdülmecid Nursî Ağabey’den razı olsun, neşriyata ve fütûhata mâni olmadı. Konyalılar Abdülmecid Efendiyi anlamadılar. Vaktim yok, hastayım, yoksa Konya’ya gelip Abdülmecid Efendiden Risale-i Nurların Arapçadan Türkçeye, Türkçeden de Arapça tercümesi için her şekilde emrinde olacağım. Çünkü Üstadın üslubunu bilen çok büyük bir âlim ve hem de talebesidir.” der.

 

Veda zamanı

 

Sene 1967´ye gelindiğinde Abdülmecid herkesten vedalaşmaya başlar. Çünkü Bediüzzaman son görüşmelerinin birinde, “Abdülmecid hakkını helal et, bizi birbirimize hasret bıraktılar, senden helallik almak için geldim. Sen üzülme, az kaldı, yedi sene sonra beraber olacağız, sen geleceksin“ diye ilham ile bildirir. Abdülmecid bunun gerçekleşeceğine inanmış olmalı ki, yavaş yavaş herkesten helallik diler ve vedalaşır. Ve gerçekten de 1967´de vefat eder.

 

Abdülmecid 11.06.1967´de vefat ettiğinde, Konya eski müftüsü Tahir Büyükkörükçü Abdülmecid için “Muhterem cemaat, bir âlim ölmedi, bir âlem öldü” der. Konya eski müftüsü Mehmet Ulucan “Konya Müftülüğünde iken Arap edebiyatının en müşkül bahislerini Abdülmecid Efendiden kolaylıkla öğrendim. O bir hârikaydı.” ifadesine kullanır.

 

Bugün Konya Üçler Kabristanı’nda mezarı bulunan Abdümecid´i rahmetle anıyoruz…

 

 

 

Dr. Cemil Şahinöz, Risale Haber, 11.06.2020

https://www.risalehaber.com/bediuzzamanin-kardesi-alim-abdulmecid-nursi-22108yy.htm

 

Kaynakça:

  • Korkmaz, Kübra Örnek: Bediüzzaman’ın kardeşi Abdülmecid Nursî, 11.06.2019
  • Nursi, Said: Barla Lahikası, Sözler Yayınları, 2009
  • Nursi, Said: Emirdağ Lahikası, Sözler Yayınları, 2009
  • Nursi, Said: Mektubat, Sözler Yayınları, 2009
  • Nursi, Said: Mesnevî-i Nuriye, Sözler Yayınları, 2009
  • Şahiner, Necmettin: Son Şahitler, Nesil Yayınları, 2018
  • Uslu, Halil: Abdülmecid (Nursî) Ünlükul ve Risâle-i Nur, 11.06.2010
  • Uslu, Halil: Bediüzzaman’ın kardeşi Abdülmecid Nursî (Ünlükul), 10.06.2013
  • Uslu, Halil: 47 yıl öncesinde Abdülmecid Ünlükul (Nursî), 13.06.2014
  • Uz, Mehmet Ali: Konya´nın velileri, alimleri ve hocaları. Meram Belediyesi, 1993
Link zu diesem Kommentar
Auf anderen Seiten teilen

Dein Kommentar

Du kannst jetzt schreiben und Dich später registrieren. Wenn Du ein Konto hast, melde Dich jetzt an, um unter Deinem Benutzernamen zu schreiben.

Gast
Auf dieses Thema antworten...

×   Du hast formatierten Text eingefügt.   Formatierung jetzt entfernen

  Nur 75 Emojis sind erlaubt.

×   Dein Link wurde automatisch eingebettet.   Einbetten rückgängig machen und als Link darstellen

×   Dein vorheriger Inhalt wurde wiederhergestellt.   Editor leeren

×   Du kannst Bilder nicht direkt einfügen. Lade Bilder hoch oder lade sie von einer URL.

×
×
  • Neu erstellen...